Davutoğlu Olayı aleyhte algıyı kırmaya yarayacak bir fırsattı; pişmiş aşa su katıldı…

37
Reklam

Dünyanın pek çok ülkesinde de ilgiyle izlenen bir Amerikan dizisinin son bölümünde, ‘ulusa sesleniş’ konuşması yapan ABD başkanı, çok-sesliliğin global planda gerilediğini anlatırken, demokrasiden uzaklaşan ülkelerin adlarını teker teker andı.

İlk sıraya Türkiye’yi yerleştirerek…

Demokrasiden uzaklaşan ülkeler arasına yabancı dizilerde girmeyi başardık.

Neticede bir dizi bu. Senaryo gerektirsin yarın en ileri demokrasiyi bizde de keşfedebilirler.

Albright bile aleyhe döndü

Yalnız dizilerde adımız böyle geçmiyor; son zamanlarda yayınlanan pek çok bilimsel eser, araştırma ve hatıra kitaplarında da Türkiye’nin adı yine olumsuz örnek olarak anılıyor. Bir zamanlar ABD dışişleri bakanı olarak ve sonrasında ülkemizi defalarca ziyaret etmiş meslekten siyaset bilimci Madeleine Albright’in son kitabında da Türkiye demokrasi dışına itilmiş olarak yansıtılıyor.

Aynı çerçevede yazılmış pek çok başka kitapta da demokrasiden uzaklaşan ülkeler arasında örnek gösteriliyoruz.

Maalesef algı böyle.

Reklam

Hükümet, iktidar partisi bu algıyı önemsemiyor, üzerine gitmediği gibi değiştirmek için çaba da sarf etmiyor; tam tersine,“Bizi böyle kabul edin” anlayışıyla hareket ediyor…

Zaten öyle kabul ediyorlar ve algı giderek yerleşiyor.

“Türkiye düşmanları” ya da “Dış odaklar” türü yaklaşımlarla konuyu ele almak mümkün; nitekim AK Parti’nin itibar ettiği kalemler arasında algıyı fark edip ele alanlar var ve konuya bu açıdan yaklaşıyorlar.

Oysa Albright’a biraz yakından baktığımızda, AK Parti’nin iktidara gelmesi sonrasında dışarıda belli mahfillerde başlayan aleyhte havaya uymamış, her zeminde ve yazılarında Türkiye’ye ve siyasi iktidara övgülerle yaklaşmış olduğunu görüyoruz. Yeni kitabındaki eleştirilerin sertliği biraz da yakın geçmişte yaptığı Türkiye ve AK Parti yanlısı değerlendirmelerinin yanlış çıkması ile ilintili.

Yaşadığı hayal kırıklığı büyük.

Kitaplardaki veya medyadaki aleyhte havaya aldırmamak mümkün elbette; ancak aleyhte yayınların Türkiye’yi kendilerine ticari ortak olarak seçmişler üzerindeki etkilerini ne yapacağız? Hava giderek ikili ilişkileri ve en çok da ekonomiyi olumsuz etkilemeye başladı.

Daha önce eleştirildiği zaman bile saygın bir dille eleştirilen bir ülkeydik, şimdilerde o saygılı dil giderek yerini zehirli bir dile terk ediyor.

Aldırmayalım, peki de ekonomi ne olacak?

Reklam

Yetkili ağızlar ekonomide gidişin olumluya çevrilmek üzere olduğunu müjdeliyorlar; rakamlar ve göstergeler aksini söylese bile… Tabloyu savunulabilir göstermenin maliyeti var ve bu yol tercih edildiği için o maliyet giderek daha da yüklü hale geliyor. S-400 ve F-35 gibi askeri konularda yakınlaşıp uzaklaştığımız ülkeler açısından dengeler sarsılıyor, ancak esas askeri olmayan konularda eksen kaymasının etkileri kalıcıya dönüşüyor.

Davutoğlu olayı bir fırsattı

Görüntüyü kolayca değiştirecek fırsatları da kullanmıyor ya da kullanmayı bilmiyor iktidar partisi ve hükümet; tam tersine, ele geçen ‘fırsat’ yanlış adımlarla olumsuz algıların daha da yerleşmesine yol açması yüzünden aleyhte bir kanıt halini alıyor.

Ahmet Davutoğlu ve arkadaşlarının AK Parti’den ihracı sürecine bu yönden bakabiliriz. Sonunda bir partiye vücut vermesi muhtemel bir çıkış yaptı Davutoğlu; ancak ihraç işlemi başlatılana kadar hep parti içinden konuştu eski bakan ve eski başbakan. Dile getirdikleri AK Parti’yi daha başarılı kılabilecek tarzda eleştirilerdi. Kulak vermek yerine “Söyletmen vurun” anlayışıyla üzerine gidildi.

Öyle yapmak yerine, kendisine parti içinde bir platform imkanı sağlansa ve göstermelik de olsa söylediklerinin not edildiği, gerekenin yapılmasına çalışılacağı gibi basit bir karşılıkla yetinilseydi, aleyhteki algıda kırılma meydana gelebilirdi.

Üç yıl öncesine kadar önemli görevler tevdi edilmiş, son seçime kadar milletvekili olarak Meclis grubunda yer almış biri, sırf eleştirel bir tavır sergilediği için partiden ihraç edilme yolunda.

Manzara bu.

AK Parti ile özdeşleşmiş bazı isimlerin de aralarında yer aldığı bir kadro yarın yeni bir parti kursa, istifa ettikleri için ihraç tehdidine uğramayacaklar, fakat korkarım, onlara da yine hiddetle yaklaşılacak.

Yaklaşılacak da ne olacak?

Dışarıdan bakanların teşhis ve tahlillerinin içeride de yankı bulması bizde zaman alabiliyor, ama yine de bir süre sonra benzer değerlendirmeler halkımıza da intikal ediyor. AK Parti’yi kuruluşundan kısa süre sonra iktidara taşıyan 2002 dönemeci öyle bir zaman aralığıydı.

O zaman da yabancı dizilerde Türkiye adı sıkça geçmeye başlamıştı.

İktidar çevrelerinde bu durumun farkında olan yok mu?

ΩΩΩΩ

Reklam

37 YORUMLAR

  1. amerikanın köpeği olursak kesin hemen demokrasi konusunda 1 numaraya çıkarız hemde hemen .suudi Arabistan bae mısır gibi. değlmi sayın yazar

  2. ‘Batı’ Erdoğan’ı devirmek isteseydi bunu yapabilirdi. Zira Türkiye’nin toplam dış borçlarının çok büyük bir kısmı Batı ülkelerinden alınıyor. ABD, İngiltere ve İsrail dünya finansını yönetiyorlar, isteseler Türkiye’ye döviz akışını büyük ölçüde kesip doları fırlatıp Erdoğan iktidarına son verebilirlerdi. Ama yapmadılar ve yapmıyorlar. Acaba neden?

    • Çünki yaptıkları zaman bedelinin ağır olacağını, astarın yüzünden daha pahalıya geleceğini biliyorllar.

      Siz hala soğuk savaş döneminin paradigmalarının arkasına sığınıyorsunuz.

      Kötü alışkanlıkların terkedilmesi zaman alıyor Sn F.K.T.

      • Batı için astarı yüzünden pahalı olacak şey nedir? Türkiye’nin NATO’dan çıkması mıdır?

  3. Sayin Faysal bey!
    1-Trol olsam sizin gibi bu siteye
    sadece birilerinin avukatliğini yapmak için uğrardım.

    2-İşte Uygurlarin şikayet ettiği sizin çinin reklamini televizyonlarda yapmanız ve Benim sorumun cevabide sizin şu cumlelerinizde.
    ××××××
    “Çin’de siyasete bulaşmadıkça tüm dini inançlara özgürlük var.

    Siz bu itirafinizla , kimden yana olduğunuzu göstermiş oldunuz…!!!!!

    Şu an Türkiyede, aynen çin gibi Erdoğanin yaptiklarını alkışlayip onaylaynlar için
    Tam bir cennet.

    Benim karşilaştiğim Uygurlarin haricinede müsluman çinlilerın hepsi çin devletınin müslümanlara ettikleri zülüm anlatiyorlar.
    Daha geçen gün Kanada vatandaşi Honkolu ve orda ünuversitede hoca arkadaşim çinin ordaki müslümalara yaptiklarini anlatti.sizin iddanizin tam tersi.

    Not: ben sizden öğrenmek istedğimi öğrendim.
    Önceden Uygurların yalan söylediklerini düşüniyordum, nedenide sizden duymemiş olmamdı.
    Turkiye ve Erdogan markalı ccndeki iş adamları hakkinda söylediklerınde haklı olduklarıni de sizin sayenizde öğrenmiş oldumu.
    Sizin bu yazinizi onlarin reklam panolarina gondereceğim.

    Bundan sonrada siz ne yazarsaniz yazin F Koru sitesini kisisel olarak kullanmanizi önlemek için sizi okumayacağimdan dolayi cevapda yazmayacağim.

    • Bu arada hayatımda hiç Çin televizyonuna çıkmadım.

      Ya tüm mesnetsiz iddialarınız gibi hayal mahsulü, ya da bilgi kaynaklarınız kimliğim konusunda sizi manüpile etmişler.

  4. Yunus suresi 88. ayette Hz MUSA, kavminin sahip olduğu mal varlığı nedeniyle azıp yoldan çıktığını, bu nedenle malları elinden alınmadan, kalpleri şiddetle sıkılmadan acıklı azabı görmeden yola gelmeyecekleri yönünde dua ediyor. 89 ayette duasının kabul edildiği istikametini koruması ihtarı ile bildiriliyor.
    Ekonomi iyi olsa hiç bir haksızlık-hukuksuzluk görülmeyecek mi?
    Cevabımız evet ise, halkın ruhunu da sattığına hükmetmemiz gerekir.
    Her türlü haksızlığın-hukuksuzluğun fütursuzca sergilenmesi, bu analizlerin etraflıca yapıldığını göstermiyor mu?

  5. UZAK YAKIN GÖRECE

    Orhan Pamuk’un Kar romanında geçiyordu. Şimdi tam metnini hatırlamayacağım ama kitaptaki gazeteci mealen şöyle diyordu.
    -Yaşananlar ancak bir yazdığımızda anlamını bulur, hatta çok şey bir önceden yazdığımız için olur.
    Anlamsız gibi görünen bu sözün doğruluğunu defalarca normal hayatta test ettim.
    Örneğin bu gün canhıraş bir şekilde sosyal medyada Suriyeli göçmenlerden şikayet eden (algı oluşturmak için bunu yapan fötöcü hesaplar hariç) insanlar ne bir suriyeli tarafından işini kaybetmiştir ne de onların oturduğu eve taliptir. Çok çok kaldırımda karşılaşmışlardır. Peki onlar yüzünden hayatları mahvolmuş gibi bu şikayet neden.
    Neden mi? işte Türkiye yi demokrasiden uzaklaştığını yazan abd li belli çevreler yüzünden. Türkiye de bazı sert hukuki önlemlerin alındığı doğrudur. Bizim unuttuğumuz ama abd nin kendi parmağı da taşın altında kaldığı için unutmaması gereken 15 temmuz darbe girişi yüzünden oldu bunlar. Peki Türkiyeyi demokrasisine sahip çıktığı için göklere yükseltmesi gereken, darbe heveslilerine karşı alınan önlemleri desteklemesi gereken batı ve abd nerede. Niye böyle olmadı da Türkiyenin yanında değil darbe heveslilerinin yanında oldu. Bu batı. Darbe elebaşısını abd vermiyor. Gerekçesi somut delil yok diyor. Komediye bakarmısınız. ABD ile içtiği ayrı gitmeyen nato üyesi bir ülkede darbe oluyor. Yüzlerce insan ölüyor, tanklar yürüyor CİA nın haberi yok. ABD başkanın ilk görevi böyle bir kalkışmayı öngöremeyen, sorumlularını bilmeyen CİA yı lağvetmek olmalı. Düşünsenize bu soğuk savaş döneminde sovyet yanlısı bir darbe de olabilirdi.
    Neyse konuyu dağıttık. Benim örneğim Cengiz Çandar. Kendi dönünce Türkiyenin ne kadar kötü yönetildiğini anlatmak için ünlü yabancı gazetecilerden alıntı yapıyordu. Kimdi bunlar van münit sonrası Türkiyenin ipini çekmeye and içmiş siyonist aktörler.
    Tatilden dönmüş tanıdıklar Türkiye çok kötüye gidiyor deyince “niçin böyle düşünüyorsunuz” diyorum. Sözcü gazetesi öyle yazıyormuş.
    Boş verin bunları, serbestçe bağımsızlık oylaması yapılan demokratik batı ülkesi İspanya nerede, Katalan liderler ne yapıyor bundan haber verin.

    • CIA’nın 15 Temmuz operasyonundan çok önceden haberdar olmaması mümkün değil. Fakat buna rağmen Batı yanlısı Gülen Cemaati ve Atlantikçi Kemalistleri uyarmamış. Yani onların Türk Devletinden tasfiye edilmesi yönünde tercih kullanmış. Bunun anlamı mevcut iktidarı tercih etmiş demektir. Yani Siyasal İslam (Erdoğan) ve Avrasyacılar (Bahçeli) ittifakını. Acaba neden bu tercihi yapmışlar, işte bütün mesele bu … Hayatta bazı konular düz mantık ile anlaşılamaz, hele Uluslararası politika hiç anlaşılamaz.

  6. Geçenlerde şehirlerarası bir ziyaretten dönerken kırmızı ışıkta uzun süre bekledik, anayol lambası tali yolun 4 katı uzunlukta yanıyordu. Basit gibi duruyor ama bu duruma fena halde üzüldüm. Ana yolda trafik sıkışır ve araçlar yığılırken tali yoldan sadece bir motor geçti. Bu kimsenin umurunda değil. İstisnalar başım üstüne ama kimse işimi doğru yapayım bir ” fayda üreteyim” derdinde değil. Daha çok “nasıl fayda sağlarım” telaşında. Hastane, okul, devlet dairesi nereye gitsen sıkıntı var. Ve bu çok uzun zamandır var.
    Kırmızı ışığı metafor olarak kullanmıyorum denk geldiği için örnek veriyorum. Bir süre önce kırmızı ışıkta durunca öndeki lüks araçtaki adam kapıyı açtı ve küllükteki izmarit çöplerini yolun ortasına döktü. Baksan iyi bir şirkette belki patron belki iyi bir pozisyonda çalışan biri.
    Bunlar neden oluyor?
    Burdan iyi bir parti çıkmaz.
    Osmanlının kuruluş ve yükseliş dönemindeki iyi ve güzel insanlardan buralara nasıl geldik ve halimizi nasıl düzeltebiliriz???
    Fayda sağlamak kafasından fayda sunmak kafasına nasıl geçebiliriz??? Fayda sunamadın bari zarar verme ahlakını nasıl kazanabiliriz??? Bu adam bu aynı adam yurt dışında olsa bu pis hareketi yapmazdı, kollektif bilinç buna izin vermezdi. Bize ne oluyor, bunu düzeltmemiz lazım. Düzeltmeden doğru insanlar bizi yönetmeye gelmeyecekler. Çünkü aydan gelmiyorlar, içimizden çıkıyorlar.
    Sünnetullah “neredeyse” otomatik bir mekanizmadır. Kalemi elimden bırakırsam yere düşer, biri çıkıp Allah isterse düşmez diyebilir, kuşkusuz öyledir lakin pratikte ve normal koşullar altında bunu dile getirmenin bir karşılığı yoktur, faydası da. Kalemi 1000 kez bıraksam 1000 kez yere düşer. Yanlışlarımızın sonuçları var ve oluyor.
    Kozmetik devi helena rubinsteinın bir röportajını okumuştum. Hangi ürünleri kullandığını soruyorlar, ben kozmetik kullanmam ve kozmetiğe inanmam diyor.
    Nasıl olur bunca yatırım, bunca imparatorluk dediklerinde verdiği cevabı hiç unutmam
    Her şey israil için demişti.
    Bu cevap nedeniyle bu röportaj meşhur olmuştu sanırım.
    İsrail böyle israil oldu, oluyor.

    • Ağustos ayını ailece Avustralya’da geçirdik.

      Üç önemli gözlemim oldu:

      -Türkler, tüm müslüman azınlıklar, Çin’li, Hint’li, Afrika’lı tüm göçmenler dahil herkes kurallara uyuyor (kurallara uyumda Danimarka ve Yeni Zelanda’nın ardından dünya üçüncüsü), ülke sigara tiryakileri için bir cehennem, alkollü içecek şişesiyle sokağa çıkılamıyor
      -İnsan hayatı değerli, güvenlik çok önemli, çevre koruma ve düzenleme; doğayla uyum olağanüstü
      -Eğitim düzeyi düşük dahi olsa; ırkı ve dini ne olursa olsun tüm göçmenler medeni

      Ütopyayı gerçekleştirmişler.

      Demek istenirse başarılabiliyor.

      Sırrı?Eğitim; zamanın ruhunu kavrayan eğitim, hikmete önem veren, hayatı ciddiye alan eğitim sistemi.

      • Evet, elbette, tüm sorunların temelinde eğitim var. Ben biliyorum, siz biliyorsunuz hemen herkes biliyor. Peki eğitim sorunları neden çözülmüyor???
        Neden ülkesini seven, işini düzgün yapmayı önemseyen, ahlaklı insanlar yetiştiremiyoruz???

        • Bu hamur çok su götürür Didem Hn., konunun uzmanları çok mürekkep tükettiler.Çok eğitim şuraları düzenlendi; gök kubbenin altında söylenmeyen bir şey kalmadı.

          Kanaatimce din ve bilimi yerli yerlerine oturtabilmeyi beceremediğimiz için olmuyor.

          Z neslini de kaybettik, kronik hastalıklarımıza acil neşter vurulamazsa, korkarım 21. asır medeniyet trenini kaçıracağız.

    • Kalem, sadece Dünyada yere düşer, Ay’da veya Mars’da düşmez. Olgular değişirse olaylar da değişir.

        • Şaka yaptığım yerler oluyor tabii ama burası onlardan biri değil, kütle çekim kanunu ve diğer maddi manevi kanunların özel adlarının yanısıra din terminolojisindeki genel adı sünnetullahtır.

      • Yorumumu dünya gerçekleri ile sınırlı tutmaya çalışıyorum uzayda olsam örneğim elbette farklılılaşır.

  7. Yabancıların (özellikle de Avrupalıların) bizim insanımız, milletimiz, ülkemiz veya herhangi bir kurumumuz hakkında yaptıkları yorumlar neden bu kadar önemli acaba? Kendimizi onlara beğendirmek zorunda mıyız? Fehmi Koru’nun kendi gözlüğü yok mu ki başkasının gözlüğünden bakıyor olaylara? Bi de “demokrasiden uzaklaşıyor” cümlesi neden küçümseme, kötüleme ifadesi olarak kullanılıyor? “Demokrasi=mutlak doğrular” mı demek? Belki de demokrasiden daha güzel yönetim şekilleri vardır. Bunun tartışmaya dahi açılamaması yobazlık değil midir?

    • Türkiye’de aklınıza gelen her konuda (eğitim, insan hakları, adalet, temizlik, kurallara uyum,ekonomi vs) geriye gidişi görmemek için insanın kör olması gerekir. Yukarıda sıralanan temel konularda dünya sıralamasının en gerilerine doğru yol alıyoruz. Kendin pişir kendin ye misali yöneticiler övüne dursun, hiç bir saygınlığı olmayan bedevi devletlerine döndük. İflas etmiş ekonomi, iflas etmiş dış politika, ayyuka çıkmış israf ve yolsuzluklar… Diğer tüm ülkeler mültecilere adeta duvar örerken kontrolsüz şekilde ne idüğü belirsiz bir sürü pisliği şehirlerimizi ve imkanlarımızı peşkeş çekiyoruz. Avrupa’nın , belki de dünyanın çöp ithal eden tek geri zekalı devletiyiz. Dünya’nın 3/4 vizesiz Türk kabul etmemektedir

    • Valla haklısın. niye onlara kendimizi beğendirmek zorundayız.
      – “canımız isterse mağara devrine kadar gider, mağaralarda yaşarız. yabancılar, canları istiyorsa bizi beğensinler, istemiyorsa beğenmesinler” demek istedin galiba.
      – Demokrasi konusunda da yerden, saraya kadar haklısın.
      – “sarayın kulu olmak varken, ne o öyle demokrasi memokrasi. demokrasi bizi bozar. İnsana kul olmak, yerli ve milli geleneğimizdir. ” diyorsun.
      – Doğru düşünüyorsun. İnsan gibi yaşamak için insanın insani hasletleri olması lazım.

  8. Eski Türk geleneğinde Hakan öldüğünde topraklar oğullar arasında bölüştürülüyordu. Bu gelenek (ülüş) güçlü ve uzun ömürlü devletler kurabilmenin önünde bir engeldi. Osmanlı Hanedanı Batı’daki devletlerden etkilenerek bu uygulamayı değiştirdi. Fakat gelenek tam kırılamadı, çözüm olarak kardeş ve hatta evlat katli uygulaması yapıldı.

    Toplumun çeşitli kesimleri maddi veya manevi menfaat ilişkilerinde aralarında erdemli ilişkiler kurmak yerine, hanedan mensubu hükümdar adaylarından (şehzade) birisini destekleyerek sadece kendi menfaat gruplarının iktidar olmasını yeğlemişlerdir.

    Yani Türkler iktidarın nasıl el değiştireceği konusunda geçmişte sürdürülebilir ve kullanışlı bir çözüm üretememişler. Şehzâde katli sebebiyle, Avrupa hanedanlarının aksine, hanedanın yan dallarından yürüyen bir aristokrasi teşekkül edememiştir.

    Çok partili hayata geçtikten sonra yaşananlar da bu tarihi manzaraya benzemiyor mu ?

    Sadece sonuçlar üzerinde tartışmakla bir yere varılamaz. Şikayet ettiğimiz bu sonuçlara neden olan kaynak sorunları çözmeye çalışmadan bu devran kendi seyrinde devam edecektir. Bence en esaslı sorun budur.

  9. Fatih Altaylı okuduğum bir yazar değil.
    Bu gün Gazete Oku sitesindeki yazısının
    başlığı dikkatimi çekti.Davutoğlu için söylediklerini aşağıya alıntıladım.Benim sabah yazdığım yorumdakine benzer şeyler söylemiş.Akıl için yol birdir.

    İşte Altaylı’nın yazdıkları:

    “Baba, vaktinde istifa edecektin sen de!

    AK Parti’den kopan ve yeni bir siyasi arayış içinde olan Ahmet Davutoğlu ise sonunda partisinden atıldı.
    Ya da atılma yoluna girdi.
    Hiç kimse AK Parti’ye “Vefasızlık ediyorlar” suçlaması yapmasın.
    Geç bile kaldılar.
    Belli ki, her şeye rağmen Davutoğlu’na “onurlu bir veda” imkanı verdiler ama o bunu kullanmadı.
    İstifa etmeden devam etti.
    Şöyle düşünün…
    Ben bir yandan Habertürk’te çalışıyorum, Habertürk’ten maaş alıyorum, Habertürk’ün imkanlarından faydalanıyorum, Ankara’ya gittiğimde Habertürk’ün adamları beni karşılıyor, her türlü lojistiğimi Habertürk yapıyor.
    Ama bir yandan da başka biri için bir gazete kurmaya çalışıyorum.
    Bu arada da Habertürk personelini ayartıp, yeni kuracağım gazeteye götürmek için de onlarla pazarlık ediyorum.
    Böyle bir durumda Habertürk gazetesi beni kovarsa haksız mı olur?
    Tam aksine, tazminatsız falan kapının önüne koyar.
    Davutoğlu’nunki de bu hesap.
    AK Parti’yi beğenmeyebilirsin.
    Kızabilirsin.
    Yok olmalarını isteyebilirsin.
    Bunlarda bir beis yok.
    Bu durumda kalabalık bir grup var.
    Fakat böyle düşünürken AK Parti içinde kalamazsın.
    Kalmaman gerekir.
    Kalıyorsan, normal değilsin demektir.
    O yüzden AK Parti’nin yaptığı normaldir.
    Ahmet Davutoğlu’nun akçeli işlerdeki kişisel namusuna, onuruna söyleyecek tek kelimem yoktur.
    Ama kovulmadan gitmemiş olması her türlü eleştiriyi hak eder bir durumdur.”

    • Erdoğan’ın şahıs şirketi AKP olduğunu düşünürsek makul bir yorum. Buna göre Erdoğan’ın Türkiye ltd. şirketi onermesinin de doğruluğunu kabullenmemiz gerekecek.

    • Davut oğlu parti kuracağım dedi, daha sonraları olmadı 7 haziran , 1kasım arası olanlarla Tehtid etti.
      Ak partiden istifa etmemesinin nedeni Bence Davutoğlu, Akpartiye makam, mevki ve itibar görülmek için blöf ediyor olmalı. Gayesi parti kurmak değil.

  10. Sorunlar
    Türkiye’nin çok acil iki sorunu vardır. Bu sorunlar çözülmezse Cumhuriyetin akıbeti imparatorluğun akıbeti olur. İmparatorluk borçlandırıldı. Enflasyon yapıldı. İstanbul’un tüm varlıklarını, liralarını topladılar ve sokakta yaktılar ama imparatorluğu kurtaramadılar. İmparatorluk Çanakkale’de savaşta değil, Sevr’ de masada tasfiye edildi.
    Akevler’in Adil Düzen’i iki sorunu çok basit bir şekilde çözmektedir. Söyleye söyleye dilimizde tüy bitti. Duyan yok.
    Altın bonosu çıkarılacak. Borçlanmalar Altın bonosu hesabı üzerinden TL olarak yapılacak. Enflasyon etkisiz hale getirilecek.
    Dış borçlar;
    a) Dolar borç, TL borcuna (altın bonosuna) çevrilecek.
    b) Faiz borcu kredileşme borcuna çevrilecek.
    c) Nakit borcu mal borcuna çevrilecek.
    d) Borç iştirake çevrilecek.
    Türkiye bunu başarabilir.
    a) Türk halkı bu borcu ödeme gücüne sahiptir. Halka borçlanabiliriz.
    b) Türk sermayesi bu borcu yüklenebilir.
    c) Dışarda çalışan vatandaşlarımız, Türkiye’ye gelmek isteyen İslam alemi bu borcu devralabilir.
    d) Sermaye’ye olan borcumuzu dünya devletleri devralabilirler. (ABD, AB, Rusya, Çin, İran, Arap Devletleri)
    Bunun için Dolar bonoları olduğu gibi, Davutoğlu gibi dış siyaseti bilen birinin de olması gerekir.
    Bunları yapabilmek için Akevler’de 50 senelik birikim vardır. Ne var ki ne iktidar ne muhalefet ne de yeni partiler (Fatih Erbakan’ın partisi, Davudoğlu’nun partisi, Babacan’ın partisi) bununla ilgilenmektedirler.

    • Hocam Türkiyeyi çabuk batırmak istiyorsunuz. Dolardan, Altına geçersek borcumuz daha çok artar. Altın dövizden daha çok artıyor.
      Eskiden osmanlı parası dolar gibiydi, Yüksek teknoloji ve üretim yaparak cari fazlası verirseniz paranız kıymetli olur.
      Hocam bizi bu duruma getiren sebep tam tersidir. Yani paranın kıymetli oluşudur, yani yabancı ürünleri dağa ucuzladığı için herkes yabancı mal kullanır.

      Çin parasının değerini, devamlı düşürür neden yabancı mallara karşı çin malları ucuz olsun diye.

      Bizdede yüksek teknoloji olmadığı için diğer herkesin ürettiği mallara karşı Türk malı ucuzlaması için paranın değeri düşürülmeli tabi bu düşürme doğal olarak günlük 5-10 krş olmalı.

      Şöyle örnek verirsem Ülkemizde beyaz ve siyah çitlekler var Beyaz olanlar yerli fiyatı 12-14 aralığında
      Siyah çekirdek Çin ürünü dolgun ve yemesi daha hoş fiyatı 12-14 aralığında herkes siyahı tercih ediyor.

      Dolar 7 tl olunca bizim yerli aynı fiyatta, Çin siyah çekirdek 7 lira kura göre 25tl olmuştu.
      Dalga kura nezaman devlet müdahale ederse batıyoruz. Dalga kur ülkenin, dış devletlerden mal alımın çoğalınca dövizi artırarak ülkeyi dizginler.

    • Sorunların kaynağı Dolar diyerek yanlış söylüyorsunuz, Dolar da Altın da sonuçta birer takas aracı. Önemli olan ” ÜRETİM ” yapmak Almanya, Japonya diğer gelişmiş ülkelerin ortak özellikleri Üretim yapmaları hem de Teknolojik üretim yapmalarından geçiyor. Sonuç ”Üretim yoksa Gelişme de yok”.

  11. Şahsen Davutoğlu’nun Ak Parti’de kalmasını isterdim.İhracı için de iyi oldu demiyorum.

    Velakin bir partinin üyesi olarak o parti içinde dururken yeni bir partinin kuruluş
    çalışmalarını yürütmek de biraz tuhaf
    kaçmıyor muydu?

    Öte yandan Davutoğlu’nun son eleştirileri
    partisinin güçlenmesine değil,gözden düşerek yıpranmasına yönelik bir mahiyet
    arzediyordu.Tamam,kişinin dostunun (partisinin)hatalarına,yanlışlarına
    göz yumması gerekmez.Göz yummakla iyilik de yapmış olmaz.Ama bunu söylemenin de bir yolu,yöntemi var. Örneğin Davutoğlu’nun “ümmetin bölünmesi” ile ilgili olarak verdiği cevap
    hiç de dostane değildi.Kurmayı düşündüğü partinin önünü açma çalışması gibiydi.Tıpkı Fehmi Bey’in
    yazılarının arkadaşı Abdullah Gül’ün
    kurdurduğu partinin önünü açma çalışması niteliğinde görünüyor olması gibi.

    *****

    Günlük siyasete çok fazla girmeyen
    Rasim Özdenören’in bu günkü yazısının
    son bölümü şöyle:

    “Birkaç gün önce Dışişlerinden ABD’ye karşı B ve C planlarımızın hazır olduğu açıklandı. Bu açıklama Türkiye’nin güç dengesinde ağırlığını ifade eden bir beyan… Türkiye de kolay lokma olmadığını ilan ediyor böylece…

    Uzun yıllar Batı’nın dümen suyunda giden bir ülkenin kendine güvenini ve gücünü ifade eden bu beyan, onun artık oyun kurucu safında yer aldığını ihsas ediyor.

    Sürekli mat olma konumundan meydan okuma konumuna geçmiş olan Türkiye diplomasisi bu başarısıyla övünmeyi ve övgüyü hak ediyor…”

    Kendisini tanımayanlar “Rasim Özdenören
    de kim oluyormuş?” diyebilirler.O’nun kim olduğunu ve kadr ü kıymetini Fehmi Bey
    çok iyi bilir.

    • Eskiden Batı’nın karşısında eğiliyormuşuk sonra Erdoğan gelince dik durmaya başlamışık … Erdoğan döneminde vazgeçtik Batı’ya karşı başarıyı, herhangi bir dış politika başarısı var mı ? Sanki çok zenginmişiz gibi gariban iki-üç Afrika ülkesine yardımlar yapıldı, onların liderleri de Erdoğan’a karşı pek alttan alıyorlar. Allah aşkına başarı sayılacak bir dış politika örneği verir misiniz!

    • Tavus kuşlar da düşmanlarına karşı, kendilerini olduklarından büyük göstermek için kuyruklarını yukarı doğru açarak kabarırlar. Sakın bizim Yöneticilerimiz de Tavus Kuşu gibi kabarmasınlar! Bir Atasözümüz var bilirsiniz.
      “derenin sessiz akanından,
      köpeğin havlamayanından,
      adamın önüne bakanından,
      korkmalısın” ,

  12. Sn Koru’ya mevzubahis dizinin final bölümünü izlemesini önermiştim, belki de benim önerimden önce izlemişti:

    Faysal İnci
    3 Eylül 2019 at 13:02
    Hocam doğru söze ne denir!

    Siyaset erbabımızın şahsi ihtiraslarından
    arınmalarını diliyoruz.

    Ülke o zaman düzlüğe çıkabilir.

    Sn Koru’ya ‘Homeland’ dizisinin 7. sezon finalini izlemesini tavsiye ederim.
    Yorumu Cevapla

    Sözkonusu bölümde benim için ilginç olan Sn Koru’nun dile getirdiği Türkiye, Polonya ve Macaristan’ın zikredildiği cümle değildi, zaten bir kaç yıldır dile getirilen; bilinen bir yorumdu o.Benim ilgimi çeken Başkanın o konuşmada Amerikan halkına, yaşanılan olaylara atfen Amerikan kamuoyunun kutuplaşmasına neden olduğu için istifa edeceğini ve yerini kutuplaşmaya prim vermeyen başkan yardımcısına bırakacağını ilan etmesiydi.Kanımca benzer bir süreci yaşadığımız bu dönemde bizim için bu sembolik mesaj daha önemliydi.

    Tabiiki bu mesaj hayali bir senaryo çerçevesinde romantik bir idealizm sosuyla sunuluyordu.Politik gerçeklikten uzak olduğunu anlamayacak kadar naif değilim.

    Peki ama o çok idealize ettiğimiz demokratik sistem bu sonuçları doğurmayacaksa, o zaman bu demokrat romantizmimizin anlamı var mı?Hem de – Sn Koru bahse değer görmese de – Albright’ın ileri demokrasiyle yönetilen kendi ülkesiyle ilgili yaşadığı hayal kırıklığına rağmen!

  13. biz kendi içimizden durumun farkında değiliz ki bir siyasi parti yada partili farkında olduğunu göstersin.
    ülkeyi dış güçler yönlendiriyor zaten.
    tıpkı 12 eylül ve 15 tmmz gibi gözlerimizi faltaşı gibi açmış sadece izliyoruz!
    sen hala İZLE! diyorsun.
    illegal örgütlerle çelik çomak oyunu oynatıyorlar,
    kendi öz vatandaşınla kendi ülkende tiyatro çevirtiyorlar,
    para hırsına kapılmış zengin cimri gibi tek odalı evden site sahibi olmaya dğru sürüklüyorlar vatandaşı,
    sonra başına kendi adamını CEEEEOOOOO diye (pardon sioo) atıyacaklar.
    bu arada sen ne kaybediyorsun?
    kişiliğini, kimliğini,
    amrkn mandası isteyebilen kendi vatandaşını.
    ürteceğin öz TOHUMLARINI resmen yasaklatmışlar!
    vatanın önemli olduğunu belirteni kınama konumuna getirmişse birde seni,
    nükleer sahibi yapsınlar da seni çık uzaya marsa,
    tam çıkacakken aya ülkende çıksın kargaşa,
    doğalgaz borusu döşesen ne yazar bu saatten sonra denizlerden çıkamadıktan sonra;
    al o boruları..
    üst üste istifle.
    parti dedimde aklıma geldi;
    cadılar partisi ne zaman düzenliyiK?

  14. Cahil ve oy avcılarina göre! Türkiyenin 1# düşmani, ABD’de siyasetçilerı nasıl çalişiyor?
    Bu akşam benim oturduğun Seattle iline bağli ilçenın(mahalle) Demokırat Partisinin, aylık toplantısi vardı
    Bölgenin Genel Hükümet ve Eyalet senatörleri ,millet vekilleri, ve belediye meclis üyelerının hepisi orda idiler.
    Toplantınin ana maddesı Gılobal Warning ve ilçenin sorunları. Okul, Tırafik, Sağlık ve diğerlerı hakkinda Konuşmacılara en fazla 5 dakika süre verildı.
    Önce sorunlar tesbit edildi ve nasıl halledileceği tartişılıp oylamaya sunuldu. Parti üyeleri en uygun olan çözümü oy birliğ ile kabul ettiler.Kabul edilen çözümler arasinda mahallenin cumhuriyetçi meclis üyesini sunduğu öneride vardı.

    Cumhurriyetiçi üye konuşmasina başlarken şunu belirtti! “bizim görevimiz şehrimizin sorunlarini çözmek, konu şehrimiz olunca siyaset değil icraat ön pilana çikar.”

    Halka açik ve siradan vatandaşlar şehirdeki problemleri söyliyorlar ve nasil çözuleceğini soruyorlar.
    Kısacası buralarda siyasetçiler işçi seçmenler patron. Birkerece 5 gün meclisteler hafta sonuda seçim bölgelerindeler ve hepsinin’de hem başkentlerde, hemde seçim bölgelerinde birolari var. Görüşmek isteyenlerlede görüşmeye mecburlar.
    Yaz tatilleri 35 gün onuda hafta sonları aktivite düzenliyerek bölgelerinde seçmenleri ile geçiriyorlar.

    Ben geçen yıl genel hükümet millet vekilinin ofisini aradim görüşmek istediğimi söyledim ertesi gün beni aradi ve görüştüm.

    Hiç bir millet vekili ve senetör partı liderinin önünde el pençe durmaz, ama seçmenlerının hakkını aramak için onun tabırı caizse anasınının emdiği sütü burnundan getırır.
    Trump! Seçimden önce Mexico sınırına duvar yapma sözü verdı, söz verirkende parasını Mexicodan alacam demiştı, fakat avucunu yaladı.
    Şimdi askeriyenin parasını kesmiş ondan yaptırıyor, kendı partiside dahıl halk ” biz vergilerimizi askerlerın refahi içn verdik diye hesap soruyorlar! Siyasetciler dinlemesinde görelım, bu akşam senatöre sorduklari zaman, cumhuriyetçilerle beraber durduracaklarini söyledı.

    1977 senesinde bir reklam vardı! Teri kokan birisi geçerken diğer insanlar burnunu tutuyor ve birisi şöyle diyiyordu. Biri ona bilmem ne deodorantindan bahs etse iyi olur.

    O zamanki gazetenın birisinde, bir karikatür çizmiştiler! O karikatürde insanları öldurmuşler Demirelde burnunu tutmuş “aaayyy çok pis kokuyor” diyerek ordan geçiyor!
    Kenarda siradan vatandaşlarda, Demirele “BIRISI ONA VART, VAR, DEODORANTTAN BAHS ETSE iyi olur” diyiyorlardılar.

    Bizim siyasetçilere göre bizi çekemeyen ülkemizde gözü olan batılilar! Çenelerini halka nasıl hizmet verebiliriz diye yorarken…!!!! Bizimkiler’de halki uyutmak için uykudan once “VART, VART masalari anlatarak yoruyorlar..!!!!
    Aslında işleri hiç de kolay değıl.
    Danışıkli dövüşlerle “Rahip dövüşündeki gibi” ekonomiyi uçuriyorlar, yerin altina doğru.
    80 miliyon nufuslu T.C 600 tanecik millet vekilimiz var 335+ girin kartlılar 350 miliyonluk ABD de 535 senator ve millt vekili var.
    Zavallilar yiye yiye doymak bilmiyor yazik mideleride vijdanlaride çuval gibi olmuş.
    Bari, millet biraz daha kemerlerini sıksın hic değilse onlar çuvallarını ambar yapsinlar.

  15. Türkiye’nin demokrasi dışına çıktığı bir algı değil, bilimsel bir gerçek. Dünyada otoriter rejimler sınıflanırken Rekabetçi otriter rejim denen bir hibrit model var. Türkiye, yol göstericisi Putin Rusya’sı vs. bu gruba giriyor. Yani Sayın Koru ortada bir algı falan yok, buz gibi bir bilimsel gerçek var. Bu konuda dünyada saygın bilimsel dergilerde çok sayıda makale yayınlandı. Bu yayınlara Türkiye’den ulaşılabilir mi bilmem ama ben bazı linkleri aşağıya veriyorum.
    Kolay gelsin.
    Andrea Kendall-Taylor & Erica Frantz. How Democracies Fall Apart- Why Populism Is a Pathway to Autocracy. Foreign Affairs; December 5, 2016. https://www.foreignaffairs.com/articles/2016-12-05/how-democracies-fall-apart
    Berk Esen & Sebnem Gumuscu. Rising competitive authoritarianism in Turkey. J Third World Quarterly; February 19, 2016. https://www.tandfonline.com/doi/full/10.1080/01436597.2015.1135732
    Ayse Çaglar. Blow by Blow: the Assault on Academic Freedom in Turkey. ResetDOC; 29 September 2017. https://www.resetdoc.org/story/blow-blow-assault-academic-freedom-turkey/

Yoruma kapalı.