You are currently viewing Diyanet’e benim de bir maruzatım olacak

Diyanet’e benim de bir maruzatım olacak

Yazının tepesindeki fotoğraf dün çekildi. Cuma namazı için gittiğim Sultanahmet Camii’nde cep telefonumla ben çektim.

Camiyi 1603-1617 yılları arasında padişahlık yapmış 1. Ahmet, Hazine-i Hassa’dan (kendi cebinden) para aktararak inşa ettirmiş.

14 yaşında tahta çıkmış Sultan Ahmet, tahtta 14 yıl kalmış, 28 yaşında da vefat etmiş.

Dini hassasiyetleri olan bir padişahmış; arkasında dünya harikası sayılacak ve kıyamete kadar kendisine dua edilmesini sağlayacak bir büyük eser olan bu camiyi bırakmış.

Mimarı, Sedefkâr Mehmet Ağa

Binlerce insanın duvarları arasında huşu içerisinde namaz kılmasını mümkün kılan bir cami bu.

Huşu içerisinde kalmamak mümkün değil çünkü…

Gözü yormayan, tersine içinizdeki boşluğu hissettirerek orada bulunduğunuz süre içerisinde dünyayı ve hayatınızı daha farklı açılardan değerlendirmenizi sağlayan bir renk dinginliği söz konusu.

Artık ilk kim Batı’dan gelerek etkilenmişse, Sultanahmet Camii’ne ‘Blue Mosque’ (Mavi Cami) adını uygun görmüş; mavi rengin hakim olduğu çinilerinin etkisinde kalarak…

Cami bu yıl 1 Mart ile 1 Mayıs tarihleri arasında ziyarete kapatılacak, yalnızca namaz vakitlerinde bir bölümünde ibadet edilebilecek halde tutulacakmış; halen dışında devam eden yenileme çalışmaları caminin içine taşınacağı için…

Cemaatin yarısı yabancı müslümanlardı

Dün, Cuma namazı sırasında, Sultanahmet Camii tıklım tıklım doluydu. Geç kalan bir dostum kalabalıktan içeri giremedi; onun söylediğine göre, avlusundan meydana kadar uzanan mekanın bütünü cemaatle dolup taşmış…

Cemaatin mübalağasız yarısı başka müslüman ülkelerden gelen insanlardı; belki yarısından da fazlası…

Dilleri Türkçe olmayan binlerce insan, dün, namaz öncesi cemaati aydınlatan vaizin ve cuma namazının şartlarından biri olan hutbe için minbere çıkan hatibin ne anlattığını anlayamadı.

Sadece Türkçe konuşulduğu için…

Türkiye son yıllarda İslam Dünyası’nın ilgi odağı. O dünyanın insanları çeşitli güdülerle (bunlardan biri TV dizileri olabilir) Türkiye’yi seyahat planlarının ön sıralarına yerleştiriyor ve buldukları ilk fırsatta İstanbul’a koşuyorlar.

Batılı turist az, kendi dünyamızdan seyyahlar ise hayli fazla şu sıralarda.

Cuma günü de ‘selatin camileri’ denilen sultanlar tarafından yaptırılmış görkemli ibadethanelere koşuyor o insanlar…

Uzun vaazı ve hiç de kısa olmayan hutbeyi anlamadıkları bir dilden dinlemek tuhaflarına gidiyor olmalı.

Oysa hiç değilse hutbenin bir bölümü pekala Arapça veya İngilizce verilebilir…

Ankara’da Çankaya Köşkü’nün karşısındaki yenice Hasan Tanık Camii’nde olduğu gibi…

Ülkelerini başkentimizde temsil eden İslam Dünyası’ndan diplomatların da rağbet ettiği Hasan Tanık Camii’nde Cuma günleri hutbeyi Ankara İlahiyat Fakültesi hocalarından Prof. Mehmet Akif Koç herbirini beşer dakika olarak ayarladığı üç dilden veriyor: Türkçe, Arapça ve İngilizce olarak…

Sultanahmet, Süleymaniye, Fatih, Dolmabahçe, Mihrimah Sultan (Üsküdar) gibi camilerde de düşünülmeli böyle bir uygulama.

Diyanet İşleri Başkanlığı’nın bünyesinde bu dilleri bilen hocalar var artık; İstanbul’daki üniversitelerde görevli ilahiyat menşeli öğretim üyelerinden de bu amaçla yararlanılabilir.

[Tophane’deki Nusretiye Camii’nin dünya Kur’an okuma yarışmalarından birinciliği bulunan imamı Selman Okumuş da üç dilden verirdi cuma hutbelerini.]

Anlamayınca cep telefonlarını çıkarıyorlar

Bilmedikleri dilden konuşmaları dinlemekten yorulan yabancı müminlerin bir süre sonra akıllı telefonlarıyla oynadıklarını fark ettim; hem de hatibin ‘bağımlılık yapan kötü alışkanlıklar’ konusunu işlerken camide bile konuşmaları dinlemek yerine cep telefonlarına saldıranlar olduğundan şikayet ettiği hutbe sırasında…

Yabancı insanlar konuşulanları anlamıyorlar ki, ne yapsınlar…

Namaz öncesi ve sonrasında caminin mehabetine dalıp gittiğimde, şu son günlerde tartışma gündemine ne kadar çok din ile ilgili konunun girdiğini düşünmeden edemedim.

‘Halvet’ o konulardan biri, hem de Şeytan’ın bile aklına gelmeyecek biçimi: ‘Asansörde halvet’ konusu…

Bir diğeri…

Zikretmeme gerek yok, hepsini bir çırpıda sayacak kadar biliyorsunuzdur; gazete sayfalarında ve TV ekranlarında biteviye tartışılıyor çünkü…

OCAKmedya sitemizin dini hizmetlerini yıllardır Almanya’da sürdüren ilahiyatçı yazarı Sinan Eskicioğlu ‘sapkınlık’ diyor o tür görüşler için…

Ne zaman o konular açılsa “Bunlar insanları dinden soğutacaklar” endişesi aklıma üşüştüğü için, muhteşem büyüklükteki Sultanahmet Camii’nde karşıma çıkan cemaat yoğunluğu, dindar insanların o tür tartışmalara kulak vermediğini düşündürdü.

Sultanahmet Camii’nde geçirdiğim bir saat bir yıllık moral yükledi bana.

ΩΩΩΩ