Dizilerden hareketle iki ülke sosyolojisini ve bunun seçimlere yansımasını irdeliyorum…

47
Roseanne dizisi.. Roseanne Barr önde ortada..
Reklam

Türkiye her kanalda her akşam bir-ikisi yayınlanan dizilere yoğunlaşmışken, ben de son günlerde “Ne var, ne yok” merakıyla ABD’de reyting zirvelerine tırmanan bir diziyi izlemeye başlamıştım.
Dizi geniş bir ailenin günlük hayatını yansıtıyor. Yaşlıca bir anne-baba, birkaç çocukları ve torunlarıyla birlikte yaşıyorlar; nesiller arası farklılıklar izleyicilere hayli gülme malzemesi sağlıyor…
Benim için de bugünün Amerika’sına bir pencere görevi görüyor dizi; Donald Trump‘ı başkan olarak Beyaz Saray’a taşıyan zihniyetin ara sıra “Amerika’yı yeniden lider yapmaktan” söz eden temsilcilerine de karakterleri arasında yer verdiği için…

Bir Twit ve ardından olanlar

Önceki gün bir yenisini izlemek için diziyi yayınlayan kanala eriştiğimde bir sürprizle karşılaştım: Bir gün önce şimdiye kadar çıkmış bütün bölümlerin yer aldığı sitede ‘Roseanne’ dizisi bütünüyle kaldırılmıştı.
ABC kanalı, diziye ismini veren karakterin sahibi de olan başrol oyuncusunun (Roseanne dizisinin başrolünde oynayan artistin adı Roseanne Barr) attığı ‘ırkçı’ bir twit yüzünden diziye son vermiş ve şimdiye kadar gösterilen bölümleri de sitesinden kaldırmış…

Roseanne (sağda) ve ‘maymun’ demeye kalkıştığı Valerie Jarrett..

Yaşını başını almış başrol oyuncusu kadın, sorunlu twitinde “Müslüman Kardeşler + Maymunlar Cehennemi = VJ” diye Obama döneminde üst düzey görevler üstlenmiş ‘siyahi’ bir kadına ‘maymun’ diyerek hakaret ettiği ve mesajı ‘İslamofobik’ de bulunduğu için, şu sıralarda gösterimde olan bütün rakiplerini reytinglerde arkasında bırakmış olan diziyi katletmekte bir an tereddüt etmemiş kanal.
Şaşılacak bir şey değil mi?
Meğer Roseanne Barr bunu hep yapıyormuş. Bir Twitter müptelasıymış ve resmen ırkçı biriymiş kadın; hedef seçtiği kişileri yıpratmak için Twitter‘ı kullanıyormuş…
Kendisinden ‘trol’ diye söz ediliyor.
Trump gibi o da, çekimler arasında, boş kaldığı zamanlarda, oturup Twitter mesajlarıyla ona buna saldırıyormuş…
Sonrasında saldırdığı kadının ‘siyahi’ olduğunu bilmediği üzerine oturan bir özür diledi Roseanne, ama kanal yönetimi her hafta milyonlarca dolar reklam getiren diziyi gözünü kırpmadan kaldırıverdi.
Onlar kaldırmasa, zengin kadrosundan bazı yüzler, başrol oyuncusuna tepki olarak, diziden ayrılmaya hazırlanıyormuş zaten.
“Nereden nereye?” diye düşünmeden edemedim.

Roseanne’dan önce Archie Bunker vardı

Benim ABD’de yaşadığım yıllarda (1980-1982) Amerikan televizyonunda yayınlanan diziler Roseanne‘dan çok farklı mesajlar içerirdi. Norman Lear adlı bir yapımcı diziler dünyasına hakimdi ve kanallara çektiği dizilerde Roseanne türü zihniyet dünyasını izleyicileri güldürerek yerin dibine batıran mesajlar verirdi.

All in the Family dizisi oyuncuları..

‘All in the Family’ (AIF) dizisi ile ondaki bazı karakterlerin devam ettirdiği ‘Jeffersons’ dizisini iyi hatırlıyorum. AIF dizisinde bağnaz bir baba ile ilerici bir damat ve onlar arasında kalmış eşi ile kızı sürekli çekişirlerdi. Bir de babanın sürekli aşağıladığı ‘siyahi’ komşuları Jefferson Ailesi
Her seferinde Trump‘a diziden destek mesajları gönderen Roseanne‘nın aksine, AIF’deki bağnaz babanın (Archie Bunker‘dı dizideki adı) gülünç hali diziyi izlenir kılardı.
Bir ayrıntı da şu: AIF’nin reytingleri salladığı o günlerde, dizide verilen mesajlar yüzünden, yapımcı Lear, Hıristiyan örgütleri tarafından dehşetli eleştirilirdi.
O günlerde şimdikinden çok daha genç olan Roseanne Barr da yine kendi adını taşıyan bir dizi çeviriyordu, ama o zamanlar bugünkü kadar sivri dilli değildi kadın…

Trump’ı o sosyoloji seçtirdi, ya Türkiye?

Donald Trump‘ın başkan seçilmesi bir tesadüfün eseri değil sizin anlayacağınız. Amerika son yıllarda bayağı değişti, Amerikalılar da değişti; Trump o değişen daha bağnaz Amerika’nın oylarıyla başkan seçilebildi.
Bu değişimde tetikleyici rol 11 Eylül’e (2001) ve arkasından başgösteren değişik terör olaylarına ait olsa da, Barack Obama gibi 2000’li yılların ABD’sine hayli fazla gelen siyahi bir başkanın sekiz yıl işbaşında bulunması da “Amerika’yı yeniden lider yapalım” dalgasını körüklemiş olabilir.
Dizilerden, ABD’den hareket edip bunların bana düşündürdüklerini paylaşarak sözü Türkiye’ye ve artık neredeyse üç hafta kalmış seçime giden ülkemizde oy kullanacak insanlarımızın sosyolojisine getirecektim, ama…
Galiba öyle bir ayrıntıya girmeme gerek yok.
Ülkemiz de bu son 16 yılda her alanda çok değişti; bu değişim halka ve halkın sosyolojisine de mutlaka yansımış olmalı. Hangi yöne değişti, işte bu nokta önemli.
ABD’deki değişim orada Trump‘ı öne çıkardı; bizde neye sebep olacağını görmemize fazla bir zaman kalmadı.
ΩΩΩΩ

Reklam

47 YORUMLAR

  1. Cemaat mensuplarına yapılanlar ordunun öç almasından başka bir şey değildir.
    Metodları da askeri usul yani cephe savaşıdır. Karşı taraftaki düşmandır kabülüdür. Bu sivil mantığa, hukuk mantığına aykırı gelir ama askere göre böyledir. Binlerce yıllık geçmişi olan, dünyanın sayılı ordularından olan Türk Ordusu kendisine yapılanları unutacak mı sanıyorsunuz. ..?!
    Sayın Erdoğan bu konuda İnsiyatif sahibi bile değildir. Olanlar onun aracılığıyla oluyor ama ordu intikamını almaya devam ediyor. OHAL onun için bitmiyor. Fakat henüz kırılma noktasına dahi ulaşılabilinmiş bile değil. Direnme devam ediyor.
    Derin devleti, gerçek muktedirleri düşünmeden yapılan yorumlar eksiktir.

    • Askeriyeden emekliyim,Ayrıcada ailemded epeyce asker var.
      Askerler kalleş değiller ayni zamandada kadın ve cocuklarada dokunmazlar.
      Ergenekon davasında gerçek şuçlular değil suçsuzlar cezalandırılıdi.
      Dosyayi Baransu kendisine Hilmi Özkök verdığını söyliyor.
      Cemaatın insanlari uzaydanmi indi?
      Her kanunsuzluğu yapsınlar daha sonra suçu başkalarına atsınlar.
      Şimdide kalkmiş askerlerin öc aldığını savunuyorsunuz.
      Askerler niye kendi öğrencilerini hapise atsınlarki?
      Niye kendi kendilerine zarar versinleki.
      O beş günlük askerin Gülenci diye anlindami yaziyordu? Ağirlaştırılmış muhabbet hapis cezasına çarptırıldı?
      Reisiniz Muhammed Ali’nin cenazesine geldiğınde bir gece kalacakken neden ayni gün geri döndu veya dönmek zorunda kaldı?
      Birde buna cevap verin.

  2. Kim ne yazarsa yazsın ben gözlerime ve kulaklarıma inanırım.15 Temmuzda nasıl hiç bir araştırma yapmadan Gülen hareketine yıktı ise ,şimdi ismini yazmayayim çünkü yayın yasağı var. olen
    Katil poliside Anında Gülenci ilan etti ve şimdiye kadar o polis Gülenci olduğuna dair ses seda çıkmadı
    Madem Erdoğan doğruyu söyliyorsa sizlerde ona inaniyorsaniz benim kafami karıştıran sorulara mantıklı cevap verin bende sizin dediğinize inanayím.
    1.Darba girişimi devam ederken Gülencilerin yaptığını nereden bildi?
    2.Fehmi Korunun o darbe ile uzaktan yakından alakası olmamasına rağmen,
    Onu saatlerce sorgular gibi darbe hakkında bilgi edenirlerke o gece hakkinda hiç bir devlet yatkililerini ifadelerini neden baş vurmadılar?
    Benim sorularıma cevap vermek istiyenlere birkaç hatırlatma yapmak istiyorumki cevabi ona göre versinler.
    O geci hangi kanıtlara dayanarak Gülencilerin yaptığından aninda emin oldular, yoksa o darbeden önceden haberleri varıdıda milletin reise ne kadar bağlılığnı isbat etmek için darbecilerin haraketr geçmesini beklediler?
    İkinci sorumdada devlet yatkililerinin hiç birisini bilgisine baş vurup o geceği açıklamak yerine hedef şaşırtma yollarını deniyorlar.
    O geceye nerden bakarsak bakalım milletdem birşeyler gizlenildiğne dair şüphler oluşuyor.
    saatt 16:30 C Başkani enişteden darbe olduğunu öğreniyor ve saat 20 de Torununa otel odasinda Kurani kerim öğretiyor
    o odayı sankı onlar için özel olarak küçültmüşler ev odası gibi yapip ev havası vermek içinde CB desenlii bir tişort giymiş.
    9:30 Otelin salonunda değılde salonun kapisının önünde ayak üstü Ulusa sesleniş konuşmasını yapiyor, Üzerinde Beyaz gömlek var.
    24:Yeşil köy hava limaninda milleti sokağa çağırırken bu sefarde mavi gömlek giymiş.
    Üç görüntüsundede saçlar uzunlu kisali.
    Bunlara mantıkli cevap veren birisi varsa memnun olurum.

    • Nurdan Hanım, videoların linklerini bir önceki yorumumda verdim, görünen renk farkının nedenini izah ettim. İncelerseniz göreceksiniz.
      1. sorunuzun cevabı darbenin öncesinde yazılan köşe yazılarında gizli olsa gerek. Bu zamanda darbe yapılamaz artık düşüncesi karşısında o zamanın paralellerinin bir darbeye hazırlandıklarına dair yazılan yazılar mevcuttu. Şüphesiz ülke yöneticilerinin alenî olandan fazlasına vakıf olduklarını tahmin etmek güç değildir.
      2. sorunuzun cevabı da devlet mekanizmasının henüz yeterince şeffaf olmadığı gerçeğidir. Her şey uluorta konuşulmuyor, konuşulamıyor, belki de zaten konuşulmamalı! Fehmi Bey’i terleten sürecin Genelkurmay Başkanı ve MİT Müsteşarı için mektup ile sürdürüldüğünü biliyorum.
      Sizin bu konudaki kafa karışıklığınızın doğru olmayan bilgilerden kaynaklandığı çok açık. 2017’de çekilmiş torun fotoğrafını darbe gecesi gibi algılamanız beslendiğiniz haber kaynaklarının güvenilmezliğini ortaya koyuyor.

  3. Gülümse, hadi gülümse
    Bulutlar gitsin
    Yoksa ben nasıl yenilenirim
    Hadi gülümse
    Belki şehre bir film gelir
    Bir güzel orman olur yazılarda
    İklim değişir, Akdeniz olur
    Gülümse….zor olsa da bir dene

  4. Sayın Koru’nun bugünkü yazısıyla doğrudan ilintili ahlak ilkesinden yola çıkarak, Cemaat’le mücadele gerekçesiyle hayatları karartılan insanlara sahip çıkılması gerektiğini dile getirdikçe bana FETÖ’ye sahip çıkma imasında bulunan arkadaşlara ithafen: Aşağıdaki sözler, İslami cenahtaki büyük saygınlığı dolayısıyla istense de kolay kolay üzerine gidilemeyen, bugün hala Star Gazetesi’nde yazabilen ve hala AK Parti’ye yakın duran köşe yazarıSelahaddin Çakırgil’in kaleme almış olduğu eleştirek köşe yazılarından bir derleme:
    “Müslüman kimliğiyle de bilinen bir avukat arkadaşla biraz sohbet ettik.. F.G. Cemaati’yle ilgili olarak Tayyip Bey’in geçen sene yaptığı, ‘Tabanı ibadet, ortası ticaret ve tavanı hıyanet’ tanımlamasını hatırlattıktan sonra; ‘Amma gel gör ki, bir zamanlar tıpkı Tayyip Bey gibi, hayırlı bir hizmet yaptıklarını düşünerek F.G.’ye sempati ile bakan, o ‘ibadet’ ehli, bugün en büyük darbeyi yiyor.” (12 Haziran 2017).
    “(…) Bu cemaatin içinde yer alıp, tongaya düşürülen binlerce insan tutuklandı, tutuklanıyor. Çok fazla kişiyi tutuklamakla başarılı mücadele verileceği sanılıyor herhalde. (…) Bu mücadele tarzı, en fazla da FETÖ’nün işine yarıyor ve bu uygulama bünyeyi zehirliyor, yazık oluyor. Bizden hatırlatması.” (31 Temmuz 2017).
    “Daha önce de defalarca yazıldı bu sütunda.. Darbe hıyanetine direkt olarak katıldıkları belirlenenlere asla acınmamalıdır, merhamet de edilmemelidir, evet amma (…) O darbe teşebbüsünde aktif olarak vazife almamış, asıl mahiyetini en yukardaki sorumlular gibi, yıllarca mâsum bir cemaat ve hizmet hareketi veya bir hocanın vaazları zannederek bir araya gelmiş bir hareketin içinde yer alan herkese yönelik yaygın gözaltı operasyonlarıyla insanların ‘sosyal itibarları’nın çiğnenmesi sağlıklı bir yöntem mi?” (19 Kasım 2017).

    • Alıntılarınız ve özellikle üçünün ortasında olanı doğru ve adilane bir kanaat gibi, ama endişeler-bilinmeyenenin korkusu ve bunları derinleştiren derin çevreler oldukça bu tür ikazları kaale alan pek yok gibi görünüyor. Yapılan karşılıklı büyük hatalar büyük tahribat yaptı ve hale daha yapıyor. Sn. Karagülle bu güçlere genel olarak ülkelerin iliklerine işlemiş “sermaye” diyor. Gladyo diyen de var. Geçenlerde Çandar’dan bir fikir alıntısı buna klasik anlamda “derin devlet” demiş. Dini gözlüklerimizi takıp bakarsak bütün bunların ortak paydası « iblis » demek te mümkün ve bliyoruz ki o her “kötü” iş için ilham kaynağı (hele de, yanlarına “arkadaş” olarak verilmişse). Olaylar zincirinde, ilk olarak kimin oyuna geldiğini bilenler vardır. Zincirleme reaksiyonlarla tahribat bugünlere geldi. Ayıkla pirincin taşını, karmaşık bir durum, yani… Konuyla ilgili olarak bir seferinde şöyle dedim :
      *****
      Birlikte yönetmekti belki bir gaye
      Devlete hep musallat, ah şu SERMAYE!
      Hata yaptıran, hesaba yazdıran o…
      Allah’tan ki etkisi az oy vermeye!
      *****
      http://u0i.626.myftpupload.com/siyasette-butun-hazirliklar-2019u-yila-cekmek-icin-mi-yoksa/ H.K. 27 Şubat 2018 at 23:12

      • Ben “bürokratik devlet oligarşisi” terimini yeğliyorum. E. Mahçupyan, “Dindarlar nasıl kaybetti” başlıklı son yazısında, AK Parti’nin artık dindarların çıkarlarını koruyacak bir yola girme şansını da giderek yitirdiğini söyledikten sonra, doğruluğundan kuşku duymadığım şu tespiti yapıyor: Diğer deyişle iktidarı kazanmasına karşın, siyaseti kaybediyor… Çünkü salt iktidarı sürdürme uğruna devletle koalisyon yapmanın maliyeti var.”
        1994 yılından beri faaliyet yürüten Furkan Vakfı’nın lideri Alparslan Kuytul yıkıcı örgüt lideri olarak içeride, vakıfın faaliyetleri büyük ölçüde yasaklanmış durumda. MHP, ardı ardına inisiyatif alarak ve af çıkarılması için bastırarak düne kadar akla getirmediği mafyatik suç örgütü liderlerini ve kadrolarını içeriden çıkarmanın hazırlığında. FETÖ denilerek bürokraside kadrolar hızla boşaltılıyor. Eski ve akıllı bir MIT müsteşarının bir konuşmasında ima ettiği üzere, AK Parti lideri vasıtasıyla hem dindarların hala iktidarda oldukları izlenimi korunuyor, hem de çok akıllı bir biçimde iktidar dindarların ayakları altından kayıyor. Derin devlet, Gülen’in darbeci eğiliminden de yararlanarak ilkin Erdoğan’a savcısı olduğunu ileri sürdüğü Ergenekoncuları içeriden çıkarttı; Cemaat adlı suç örgütünün kafasından ziyade sıradan Cemaat sempatizanlarını hallaç pamuğu gibi bürokrasiden temizlenmesini sağlattı, hem de partiyi lider partisi haline getirerek AK Parti’nin kurumsal yapısının darmadağın olmasını sağladı. En ironik olan da, yoksulluktan hayat pahalılığına varıncaya kadar halkın yaşadığı her türlü hoşnutsuzluk AK Parti’nin defterine yazılıyor ve parti giderek seçmen kaybediyor.
        Belki buradan bakarak Devlet Bahçeli’nin birden 180 derece yön değiştirmesinin, başkanlık sistemini desteklemesinin ve bunu hemen şimdi istemesinin ardında yatan gizemin ne olduğunu sezersiniz. Bahçeli, AK Parti’nin güç yitirmesini istediği için bu adımları attı ve Erdoğan’dan daha çok Erdoğancı oldu. Ama gelin de siz bunu hala Erdoğan’ın iktidarda olduğunu sanan partililere anlattın. Erdoğan, Bahçeli’ye öylesine bağımlı halde ki, ülkücü militanların SP’ye saldırısını bile kınayamıyor.
        Aklı olan, CHP ve İyi Parti’yi boş verir, derin devletin önünü kesme potansiyeline sahip yegane güç olan Saadet’e yönelir. Değilse, CHP-İyi Parti koalsiyonlarında gücünü tahkim edecek derin devletimiz herkese hayırlı olsun.

        • Doğu perinçek bu yapılanlara “irticanın temizlenmesidir ” diyor. 28 şubat bin yıl sürecek diyorlardı, evet 28 şubat süreci devam ediyor. Ayrıca bekir bozdağ darbeden hemen sonra yaptığı açıklamada hiç bir örgütlü cemaat ve tarikata izin vermeyeceğiz dedi. Zaman içerisinde hepsinin gerçekleştigini göreceğiz.

          • Aynen öyle. Bu arada, Merhum Yazıcıoğlu’nun ifadesiyle söylersek HDP’nin “taralasının sürüldüğü”nü de gözden kaçırmamalı. Çatışmacı marjinal Türk solunu partiye dolduruyorlar. Bunlar, PKK’nın parti üzerindeki vesayetini güçlendirmek için. Doğu Perinçekgiller şiddeti araç olarak kullanan Kürt hareketini pek severler, çünkü vesayet en çok bundan beslenir. Demokratik, hukuk devletini kurmuş bir Türkiye’den en çok PKK ve vesayet korkar. Hem dindarlar kaybetti, hem demokratik, çoğulcu bir toplum beklentisinde olanlar. Bundan sonra önümüze konanı yiyeceğiz artık. Gelsin Eski Türkiye’nin Baykalgiller familyası ile Akşenerler familyası. Mehter Marşı’yla bu kadar oluyor, İzmir Marşı’yla ne kadar yol gidebileceklerini de yaşayarak göreceğiz artık.

  5. Burada 1veya 2 yil suçsuz yere hapis yatmak bazıları için ne kadarda kolay.
    İftıra ile ışten atılıp miliyonlra kabus yaşatmak suçsuz yere işgence ile insanları öldürmek ve cenazeyi gömdürmemk için ellerindeki her türlu güçü kullanarak geride kalan sağlarıda azap çektirmek aman kurunun yaninda yaşda yanacak tibi diye laf yetiştirenlere,
    Şimdiki yapilanların yaninda düğn bayram kalan 28 Şubat mağduru diyeceğim ama Anli secdeye gidenler tarafında yapilanlarin yaninda mükafat sayilan benim olayim.Tam10 sene aralıksız her gece ter kan içinde kabüslerle uyaniyordum uyuyamiyirdum, 10 seneden sonra biraz azaldı ve 21 yıl oldu halen daha ayda yilda bir kabüs göriyorum.
    Burada Riza Zarafa hiç acimadım çünku o suçlu idi Hakan Atilla 32 ayini tamamladıktan sonra çıktığı zaman mangalda kül birakmiyanlar onun çekdiklerini unutup eskisi gibi hayat yaşiyacağina garanti veren varmi keza aileside ayni durumda. Zihne vurulan darbelerin tamiri vucut darbeleri gibi geçmiyor.
    Türkiyenin bugünku durumunun bir numarali suçlularí 30 yaşindaki İran gizli servisi ajaninin önüne yatanlar ve onları koriyanlardır…
    iki numarali sorumlulari ise onları koriyanlara oy verenlerdır.
    Varsın adaletten bahs etsinler, tipki geçenlerde polislere ADALETDE dem vurarak mangalda kül bırakmayan reisleri gibi.Tabii o adaletin önemini kendi adaletsizliğini örtmek için ilk sinyali vermiş oldu, seçim kazansada kazanmasada 24 Hazirandan sonra Aslanlar gibi kükriyere şöyle seslenir” MHP bizi kandırdi bu hakim, savucu, ve polisler hepsi MHP nin elamanlari damarlarımıza kadar sızmışlar benim milletimin bir kuruşunun hesabini onlardan sormasam namerdim, onlarin inlerine gireceğim,”
    Sahi kaçtane MHP li iş adami var?
    MHP devlete darbe yapti diye en başta reise mualif olanlar onun uyduracaği terörist gurubuna linç kampanyasına başlarlar.
    Erdoğona oy versin vermesin herkes ayni dili kullandıktan sonra,yani iftiralara inandiktan sonra hiç bir şey değişmez nasıl olsa millet onun her oyununa geliyor ve o oyunu oyniyanlardan biri oliyor.

  6. Ben ABD de yaşadığım halde burayi bizim reis taraftarlari kadar tanimamışım.
    Eğer burdaki Köle soyundan gelen zenciler
    (Afrikadan göçmen olarak gelenler değil)
    Türkiyede olsalardı bizim kiler bunların bir tanesini dahi yaşatmazlardı.
    Polis trafik te durdursa sen beni niye durdurdun diye polisle kavga ederler,uyuşturucu kullanirlar hırsızlik yaparlar çalişmazlar, Özelikle kadınlari çok değişik bir sürü cocuklari var her biri başka başka erkeklden. O çocuklari kin ve nefret duyguları ile büyütürler daha sonra ortaliğa salallar.
    Ben Dallasa ilk gezmeye gittiğimde Kendimi Afrikada zannetim bütün iş yerleri onların elinde her işlerini hem çok yavaş hemde yarim yapiyorlar.
    Ben şahsen ayrimcılık yapmam fakat şu an zencilerle iş yapmamaya özen gösteriyorum.
    13 ay önce dişim muayene ettirmek için gittim bana ne yapti ise hemen kaplama yapmamiz gerek yoksa dişini kayip edersin dedi bende ona çocuk gibi inandım, ve 13 aydir dişim açik kaplama yok ve Üniversite prof lari ne olduğunu bulamadılar bir ay önce nihayet bula bildiler çünku o benim sinirleri ve kaslari kesmiş onu hisetmeyim diyede 8 ay lik bir uyuşturucu yapmiş o uyuşukluk geçtikten sonra sinerlerde düzelince göruntulu filim çektiler şimdi yeniden kanal tedavisi yapilip damağimi keserek diş kökundeki iltihabi temiaizliyecekler.
    Burda kime söyliyorsam sen zenci dişçiyemi gittin? diye soruyorlar ve şöyle diyiyorlar”Aman Allah’ım.Onlar insani öldürseler dişçiler derneği onları suçuluyamazlar korkarlar çünkü bahaneleri hazır İrkçılık”
    Davulun sesi uzaktan hoş gelir derler ya bir yil öncesine kadar onlara gerçekten çok acırdım. şimdi üzüliyorum fakat acımıyorum çok irkcilar ve acımasızlar.
    Obamada onlari iyi bildiği için Kabinesinde onlara bir iki taneden fazla görev vermedi.
    Muhakak içlerinde çok iyileri vardır ve varda fakat genelde öğleler.
    Diploma notlari ne kadar düşük olursa olsun onlara ayrilmiş kontejanlardan isdedikleri bölümü okiyabiliyorlar.ve isdedikleri yerdede işe giriyorlar.

  7. Özer bey nasıl bulamadın’ız?
    Gerçi ben bir ay sonra hatırımda kalmışti 4 ay sonra ortaya çıkmış.
    Ben şimdi google Erdoğanin ulusa sesleniş vidiyosu diye yazdım her yerde karşima çıktı.
    Genede size kolaylık olsun diye tarih ve yerlerini yaziyorum.
    21 Kasim 2016 tarihli Ocak Medyada sitesinde ve 20 Kasim 2016 bütün madyada Videoları.
    Torunla olan resmide Ocak 2017 de kendisi havuz kanallarinda anlatiyor.
    onuda Şöyle yaz Erdoğan’ın torunu ile olan fotoğrafı. Onun hikayesinide gene o resim eşliğinde kendi ağzından dinleye bilirsin.
    Herhalde o zaman o farklari kimse fark etmedi ben bu sitedede paylaştim.
    Bizi kimse aptal yerine koymasın diyerekte tepki göstermiştim.

  8. kanun hükmünde kararnameler insaAllah ilerde milletin basina dert olmaz. teröre finans denerek insanlarin mallarina el kondu.
    diyelim farlkli bir zihniyet hükümet olunca referansi khk diyerek kafasina göre malima mülküme el koymayacagi ne malum?

  9. Özer İyibaş.
    Özer bey, o iki video ve bir resmi ben o günkerde Trük TVlerini İnternet sitelerinde izlemiştim.
    İlki zate milleti sokağa anonsunu yapyiği video renkleri karıştımadi isem mavi gömlek benekli kıravat takmıştı ikinciside 15 Temmuzdan bir ay sonrami kaç gün sonra olduğunu unuttum 15 Temmuz gecesi otelde ayak üstü ulusa sesleniş vidiosu gömleğin rengi beyaz kiravatda düz olmasi lazim ve saçlar daha uzun. Bilmem sizde hatırlarmisiniz o gece o videoyu kanala vermeyi unutmuşlar kaç gün olduğu hatırimda değil bir ay sonrami ne Medyaya vermişlerdi.
    Üçüncü Tişort Erdoğan kendisi bir Televiziyonda konuşurken torunu ile çekilmiş bir resmi soedular oda ” 15Temmuz akşam saat 8 de itelde torununa Kura öğretiğini söylemişti.
    Banada üçüde çok garip gelmişti
    1. Ote l de saat 20 de darbeyi enişteden öğrendikten sonra toruna kuranukerim öğretiyor ve o oda sanki otel değil ev odası gibi.O zaman çok garibime gitmişti.
    2. videoda gene çok garibime gitmiştı.bir kapı açılıyor nerenin kaapısı olduğu belli değil içerden çıkıyor ve orada ayak üstü ZUlusa çağrı yapiyor o videoda birilerinin cebinde unutuliyor ve televizyonalara haftalar sonra ortaya çıkıtıkdan sonra veriliyyor.
    Bu videolari ve resimi İnternette ararsanız bulursunuz.

  10. Bundan sonra gelecek her parti çok büyük sıkıntılar çekecektir. Bu gidişata doğru müdahaleler yapılsa bile sadece cari açık gibi bir deliğin kapatilmasi ülkenin yıllarını alır. Bu sebeple ülkenin seçimlerden sonra daha kötü bir hale doğru gitmesi kaçınılmaz olacaktır. Vatandaş suçu bundan sonra gelen iktidar kim olursa onda bulacaktır. Vesselam

  11. “Roza Parks 4 şubat 1913’de ABD’DE Alabama eyaletinde marangoz bir babanın evladı olarak dünyaya geldi.

    1932 yılında Raymond Parks ile evlendi. Eşinin desteğiyle eğitimini tamamladı.
    1943’ de insan hakları hareketinin aktif üyesi oldu. O yıllarda ABD’nin güney eyaletlerinde siyahilere yönelik ırk ayrımcılığı yapılmaktaydı. Jim Crow yasaları gereğince siyahiler otobüslerde ancak kendilerine tahsis edilen yerlere oturabilecek gerektiğinde beyazlara yer vermek üzere kalkacaklardı. Bir akşam iş dönüşü Roza Parks otobüste kendilerine ayrılan bölümde yerini aldı. O esnada oturacak yer bulamayan bir beyaz kendisinin kalkmasını ister. Ancak Roza Park şoföründe uyarısına rağmen bunu yapmaz. Bunun üzerine tutuklanarak hapse atılır.”
    Kendi milletinden pek hazzetmeyenlere
    ithaf olunur.
    1940’lı,1950’li yılları daha dün diye niteleyebiliriz.İşte o yıllarda ABD’de durum
    yukarıda anlatıldığı şekildedir.
    Bir toplumun ahlak anlayışı,adalet anlayışı
    öyle yarım yüzyılda falan oluşmaz; yüzyılların içinden süzüle süzüle oluşur.
    Bugün de ABD’nin durumu çok parlak değil.Zenci mahallelerinin,semtlerinin
    durumunun içler acısı olduğu söyleniyor.
    Kendimize haksızlık etmeyelim derim.

    • Bu da benim kendi milletini dev aynasında görenlere ithaf ettiğim yorum olsun. ABD’nin aksine, ahlak ve adalet anlayışı uzun yüzyıllar içinde süzüle süzüle oluşmuş yüce milltetimizin övünülesi gerçekleri:
      Ülkemiz, 2015 yılı dünya suç endeksinde 147 ülke içinde 100. sırada. Adalet Bakanlığı Adli Sicil ve İstatistik Genel Müdürlüğü verilerine göre:
      Türkiye’de 2011-2014 yılları arasında suç oranları %58 arttı.
      2004-2014 yılları arasında şiddet, taciz ve tecavüz suçları 14 kat arttı.
      2008-2015 arasında geçen 7 yılda kadın cinayetleri %1400 arttı.
      Suça sürüklenen çocuk sayısı 2013’ten 2014’e %6.2 arttı.
      Türkiye’de her 10 kadından 4’ü fiziksel şiddete uğruyor.
      7-9 yaşları arasındaki her 4 kız çocuktan biri cinsel şiddete uğruyor. Tacize uğrayan 5-10 yaş çocuklarının %55’i; 10-16 yaş çocuklarının %40’ı ensest maduru.

      • Bu saydıklarınızın hepsi Batıda fazlasıyla var.
        ABD’e elektrikler nadiren kesilirmiş.
        Ama kesilince de dükkanlar yağmalanırmış.Bizde elektrikler
        kesilince dükkan falan yağmalanmaz.
        İnsani yönden onlardan ilerde olduğumuzun en yakın şahidi de milyonlarca Suriyeli’ye ev sahipliği
        yapmamızdır insaniyet namına.
        Yüzyıllarca önce zulümden kaçan Yahudiler de sığınacak yer olarak bizim topraklarımızı bulmuştu.

        • Hayır, bu saydıklarımdan hiçbirisi Batı’da yok, Bekir Bey. Sizin derdinizin hakikat ve hakikatle yüzleşmek olmadığını bildiğim için, bütün kaçış yollarınızı kapatmak için, bütün bilgileri Adalet Bakanlığı gibi itiraz edemeyeceğiniz kaynaklardn aktararak veriyorum: Buyurun:
          Avrupa’da, Birleşmiş Milletler’in tanıdığı 43 ülke yer alıyor. Bu ülkelerin toplamında cezaevlerindeki tutuklu ve mahkûm sayısı 1 milyon 400 bin.
          2017 Kasım ayı itibariyle, ülkemizde 290’ı kapalı olmak üzere toplam 384 cezaevinde, 90 bini tutuklu statüsünde, toplam 240 bin kişi var. (AK Parti’nin iktidara geldiği 2002’de bu rakam 60 bindi.)
          Gurur duyabileceği başarılardan yoksun toplumlarda tipik olarak 3 duygusal reaksiyon gelişir:
          (1) Bugünün gerçeklerinden sakınarak geçmişi kutsama;
          (2) Kendi gerçeğini yadsıma;
          (3) Kendisine benzemeyen ya da kendisine düşman saydığı diğer insan topluluklarını kötüleme
          Hatırlatmak isterim: Bugün dünya liderinizin önünüze koyduğu heyecan verici proje olan “yerli otomobil” üretme projesi ile aşağıdaki ansiklopedik bilgiyi birlikte düşünün:
          Benzinle çalışan ilk otomobil, 1887 yılında Gottlieb Daimler tarafından icat edildi.

          • Bizim otomobil benzinsiz çalışabilecek ama. Verdiğiniz tarih referans olamaz, yani!
            Bu arada habire, sözü ediliyor çıktı çıkacak deniyor ancak hazırsa 2023’i beklemek niye, anlamış değilim. Fırsat maliyeti denen bir olay varken “yahu şunu bir türlü halledemedik” denen tasarım hatası da mı var?

      • Sapla-saman meselesi yine! Bernar bey bu istatistikler neyi gösteriyor? Size ben söyleyeyim eskiden dünyadan haberi olmayan toplumumuzun oldukça kısa bir zamanda elektronik çağın yan etkilerine maruz kalmasını. HAZIRLIKSIZ ve ALT-YAPISIZ YAKALANDIK. Eh! iman-akıl sentezi başarılamamışsa, onun yerine geleneksel ezbere müslümanlık olursa bu sonuç kaçınılmazdır. Kafiyeli veya kafiyesiz olarak niye vurgulayıp duruyorum ki….

    • Sapla samanı karıştırmak!
      Evet Bekir bey, o dediklerinizin hepsi oldu. Ancak 80-85 yil onceki hatalardan/kötülüklerden büyük oranda kanunların değiştirilmiş olmasıyla çoktan dönüldu. Bunda akıl bileşeninin olgunlaştırdıgı egitimin rolü büyuk. Onların o eski halleri şimdi “saman”, bizim bu donemde eleştirilen Türkiye’deki hallerimiz hala “sap” gibi ortada. Olaylar farklı, karıştırmayalım. Aradan geçen süreçte aklın gelişimiyle ve ibretlik tecrubelerle daha iyiye gidilmesi lazım. Bizde iman-akıl sentezi başarılamadığı için, başka bir deyişle ezbere imanın aklı fakir kaldıgı için akılsız işler çoğaldı. Bizde seküler geçinenler olsun imam-hatip mezunları olsun nihai analizde ezberci müslüman takımı. Ezbercilikle ancak bu kadar olabiliyor, çelişkiler yumağı toplumumuzda devamlı gerginliğin/kaosun ana sebebi bu.

  12. Roseanne yi Trump savuniyor.
    Beyaz Saray basın sözcüsü de başka telden çalıyor.
    Yanı basın sözcüsü Amerkali gibi konuşuyor Trump da Türkiyeli gibi konuşiyor.
    Roseanne’ nin eski eşi Roseannenin piskolojisinin bozuk olması nedeni ile uyku hapi aliyor o hapların yan tesirinden dolayi herkese saldırdığını söylüyor.
    Evet adamcağız doğru söyliyor, gerçekten değil uyku hapi normal ağri kesici dahi kullansan insani saldırgan yapiyor.Ben bu dizinin sadce bir hafta önceki bölünü izledim onu için dizi hakkında pek bilgim yok.O bölüde Roseanne Müslümanlara karşi on yargılı karekteri oyniyordu.rolünü çok güzel yapiyordu.Müsüman komşusuna ön yargı ile yaklaşınca rol arkadaşı “Öğle olduklarını ne biliyorsun?” diye soruncaTV haberlerde izledim” hemen rol arkadaşi ” FOX dami? diye sormuş tu.
    O bölümde Müslümanlari yardim sever dürüst gösterirken kendilerinide yerden yere vuruyorlardi.
    Şu an o kanal bu poragramın boşluğunu dolduracak çare araraken dizi ekibide kendilerine iş ariyorlar.
    Roseanne’nin yanisıra kanalda dahıl miliyonlarca dolar maddi zarara uğradılar ve çok güç durumdalar.
    Fakat dürüstlüklerinden asla ve asla taviz vermiyorlar.
    Ne Trumpun Rosu savunmasi, ne Roseanne’nin ruh hastası olması ne ekibin işsiz kalması nede Kanalın maddi zararı onlara taviz verdirmiyor.
    Ne diyiyorlar biliyormusunuz? Bütün bunlar IRKÇILIĞA taviz verilecek bahaneler değil maddiyet asla ve asla insanlığın önune geçmek değil yanina dahi yaklaşamaz.
    ABDeliler Trumpa kendilerine hizmet eden bir memur gibi görüyor lar ve ona bunların değerlerini değil hiçe saymak lafını dahi ettirmiyorlar.Trump FBİ beni dinlemiş diğe şikayet etmişti ve o şikayetini senetodaki Trumpin yakın dostu araştirip dün Açiklama yapti ” bu idda tememen uydurma ve gerçekle alakası yok FBİ çalışanlari her zamanki gibi canlarını hiçe sayarak gürevlerini mükemmel yapmişlardır.” Bu Arastırmayi yapan ve Açiklayan ayni kişi Trumpun da sağ kolu oliyor.
    Yorumsuz.
    Bir soru ABD hakkinda mangalda kül bırakmayanlar bu konuda ne düşüniyorlar?
    Birde onlar fikirlerini yazsınlar.
    Hani bu tip olaylar bizde olsa ne yaparlar 16 sene önce kendi yazdığı kitapdaki yazısını yalan yazdım diye kendi kendisini yalayanlar ile ABD lileri bir karşilaştırın bakalım Hangisinde Müslüman ahlakı var?

  13. İHANET yuvaları (din ve vatan düşmanı) nın yönlendirdiği Nesiller ve lisanlar arası farklılıkların azaltılması için Uzak-doğu (Kore) de uygulandığı ve Yasalaştırıldığı üzere, her evlenen çiftin en az 2 sene ailesi ile beraber yaşayıp, örfe dayalı “geniş aileyi” bir süre devam ettirmesi elzem görünüyor. Bu zaruret
    birli-beraberlik ve huzur için de bir ihtiyaçtır. Lafla ve palavra nutuk ve vaazlarla birlik-beraberlik tesis edilemez (sağlanamaz).
    Bizde, nerdeyse, sözüm ona müslüman insanların yönettiği TÜM KANALLAR İSLAMA karşı ÇİRKEF taşıyor. Bu yönden, gerçekten, maliyeti ne olursa olsun – düşünmeden – TARAFSIZ – ÖZGÜR ABC KANALINI
    hararetle tebrik ediyorum. Birlik-beraberlik işte böyle hakşinas, yürekli, bunun gibi insanca, adam gibi tavır ve eylemlerle sağlanır. Öylesi, “……anne”ler ise, yerin dibine batsın, insanlığından utansın.
    Ülkemizde, kanalların dini, imanı, namusu para. Çok bulurlarsa parayı, namuslarını bile satarlar.
    Tüm (geniş) aile dizisindeki babayı “bağnazlık”la suçlamanız, sizi, Roseanne’den farklı kılmıyor.
    NETEKİM, “yapımcı Lear’ın – dizide verdiği mesajlar yüzünden – HRİSTİYAN Örgütleri tarafından eleştirildiğini siz söylüyorsunuz.
    Müslümanlara gelince, böylesi mesajlar veren İSLAM DÜŞMANI çoğu dizi karşısında LÖK gibi oturur ve sesi de karnına düşer.
    Ülkemiz, son 16 yılda hangi YÖNE değişti veya değiştirildi (ılımlı islamla) Muhafazakar AKP
    iktidarı sayesinde ; iki örnek kafi gelir sanırım. Yakın zamana kadar, hiç olmazsa TERAVİH namazında dolan CAMİLER (SULTAN AHMET bile – o kadar iftar sofrasına rağmen) yarı DOLULUK arz ediyor. Eskiler buna, ” dipsiz ambar, boş kile ” derler. Boşanan aile sayısı ise, evlenenleri geçti gidiyor.
    Dün, sahurda Pamukkale TV.sini ararken, Net-TV.de, yazar ” Yusuf Kaplan !” ı dinleyince, bu tesbit ve kanaatım daha da PEKİŞTİ : ” …. AKP’nin 16 yılda hükmettiği (yetiştirdiği) gençlerin, R.T.E.nın SÖYLEM, EYLEM ve Emelleri ile uyuşur yönü olmadığını ” DİLLENDİRİYORDU. Mesele, saltanat hayali ile değil, AHİRET
    (hesap) ENDİŞESİ ile yaşıyabilmek, İmam olmadan ! bu ruhu kazandırabilmek.
    Karagülle’nin şu cümlesi gerçeği haykırıyor : ” İnsanlık yeni düzen (değil, YOL-sistem) ARIYOR “.
    Fakat, nafile ; çünkü Müslüman, O -hikmetli ve yürekli – Müslüman DEĞİL. Ukumuyor, dinlemiyor, bilmiyor ve uygulamıyor ; hasılı – inandım diyor – fakat, ALLAH ve Resulüne itaat ETMİYOR. Yani, Müslüman gibi inanıyor, gavur gibi yaşıyor. NETEKİM, içtikleri ayrı giden yoldaşı HANS’a hitaben, HASAN, ” lan, bir de Müslüman olsan nasıl bir dost ve arkadaş oluruz ” demişse de, HANS -pratik zekasıyla-
    ” ulan, ben Müslüman olsam ne fark eder, sen Hristiyan olsan… AYNI fiilleri beraber İŞLEMİYOR muyuz ? ve eklemiş : Etiket değiştirmekle MALIn vasfı DEĞİŞMEZ “.
    Evet, bu dönemde pek cüretkar ve yararlıişler yapıldı amma, ” sosyal-hukuki, ahlaki alanda – telafisi zor – çok tahribat oldu”.
    Mütefekkir yazar – Galatasaray ve Mülkiye Mezunu – Mehmet Şevket Eygi, Müslümanın ahmağı ve cahili – iyilik yapayım derken – DİNİne ZARAR VERİR” diyor.

  14. Bence Sayın Koru’nun yazısı, iki toplum arasındaki ahlaki tutum ve tutarlığın ötesinde bir gerçekliğe işaret ediyor. Bu da, aydın ya da kanaat önderi dediğimiz kişi ya da kişiler topluluğu ile bizdekiler arasındaki farka ilişkin bir mesele. Bizde, toplumun bir alt-gurubu ile aidiyet ilişkisine yaslanmayan, kendi mahallesinin şimşeklerini üstüne çekmekten korkmayan aydın tipi, bir kaç istisna dışında, hemen hiç yoktur. Yani, nasıl demokratlarımız kendine demokrat ve ‘öteki’ olarak algıladıklarına karşı ceberrut ve otoriter ise, bizdeki aydınlar da kendi alt-kimlik gurubuna istinaden aydındır. İnsanlarımızın diğer toplumsal kesimlerin sorunlarına ve mazlumiyetlerine karşı duyarlık, vicdan ve adalet üçlemesi konusunda sorunlu ve sıkça ahlaksız ve tutarsız bir yerde durmalarının bir nedeni de budur. Sekülerlerin kendi aydınları, dindarların kendi aydınları, Kürtlerin kendi aydınları, milliyetçilerin kendi aydınları. . .
    Benim izleyebildiğim ve hatırlayabildiğim kadarıyla, bu resme uymayan bir kaç değerli aydına sahibiz: Tarık Çelenk, Ahmet Turan Alkan, Ahmet Altan, Cemil Meriç, Nazlı Ilıcak, Etyen Mahçupyan, Akif Emre, Fehmi Koru, Ahmet Faruk Ünsal, Ali Bayramoğlu, Yıldıray Oğur, Mümtaz Er Türköne, Ali Bulaç ve aklıma şu an gelmeyen, Eski Mit Müsteşar Yardımcısı Cevat Öneş gibi sınırlı sayıda diğerleri.
    AK Parti iktidarının son 4-5 yıl içinde doğrudan neden olduğu sorunlardan birisi de, medyada (basın ve televizyon) entelektüel hayatımı karartmış olmasıdır. Ben soldan geliyor olsam da, Tarık Çelenk’i, Akif Emre ve Fehmi Koru’yu, Cevat Öneş ve Mümtaz Er Türköne ile Ahmet Turan Alkan’ı saatlerce ve saatlerce, büyük bir keyifle izleyip dinleyebilir, yazılarını yine gerçek bir keyif ve öğrenme isteği ile gündelik olarak okuyabilirim. Neredeler bu zar zor yetiştirebildiğimiz güzel ve bilgili, her zaman entelektüel çıtayı yükseklerde tutabilmiş insanlar? CNN, Habertürk ve diğer TV kanallarında bugün karşımıza çıkarılan, bırakın gerçek anlada bir bilgi ve söze sahip olmayı, birbirlerine laf sokuşturmayı maharet sayan, kendi mahallesinin borozancısı tiplere bir bakın, bir de, bir kısmı cezaevinde olan, bir kısmını yitirdiğimiz (ve çabucak unuttuğumuz), geriye kalanların susturulmaya çalışıldığı yukarıdaki gerçek aydınlara.
    Biz, aydınlara aydın oldukları için değil, onlara kendi mahallemize yakınlıklarına göre, ideolojik-kültürel-siyasal koşullanmışlığımız penceresinden bakarak değer veren insanlarız. Nitekim, yukarıda isimlerini sıraladığım aydınlara bakarak, bunlardan bir kaçı için “Bu adamın isminin burada ne işi var? Bana aydın diye yutturmaya kalkıştığın bu adam aslında . . .” diye söze başlayıp alaycı ifadelerle o aydın ya da aydınları kendi çocuk dünyasında kendince aşağılayıp yine çocuksu bir rahatlık duyacak hayli insan var.
    Toplumsal bir tutum olarak ahlak, bireysel bir nitelik olarak “aydın olma” hali, ideolojileri, dinleri, kültürel ve siyasal mahalleleri aşan bir mesele. Hem ABD ve Avrupa’da, hem Türkiye’de ve diğer ülkelerde, dinsel, etnik ve ideolojik tutuculuk, adalet, özgürlük ve vicdan önünde güçlü ve gerici engeller olarak dikilmeye devam ediyor. ABD ve Avrupa, çoğulcu bir bakış açısı ve kültür her şeye rağmen soluk alıp vermeye devam ettiği için, ırkçılık ve İslam düşmanlığı ile mücadelede başarı şansına sahip. Biz ise, aynı çoğrafyada yaşayıp aynı kültürle yoğrulduğumuz halde, biribirimizden düzinelerce “öteki” yaratıp didişmeye, bribirimizin özgürleşmesini kendi mahallemize yönelik varoluşsal bir tehdit olarak algılamaya, siyaseti belli bir partinin taraftarı veya muhalifi olmaya indirgemeye devam ediyor, hem ahlaki açıdan hep birlikte kaybediyor, hem de onyıllara yayılan geleneksel sorunlarımızı aşamıyoruz. O arada adaletsizlik, giderek yoksullaşma, kendi çocuklarımıza parlak bir gelecek öngörememe halimiz, seküler veya dindar, Türk veya Kürt, bir ayrımda bulunmadan hepimizi vuruyor. Ondan sonra gelsin İzmir Marşı ya da Mehter Marşı!

    • Bernar Bey, isimlerini andığınız “aydın” yazarların sabık Zaman gazetesinde yazanları hakkında şöyle bir gözlemim var: Hükümetle aralar iyiyken her şey güzeldi. Aralar bozulmaya başlayınca ince-kalın eleştiriler başladı. Dersanelerin kapatılma sürecinde ipler ve sinirler iyice gerildiğinde ise aydın olanlar çizgisini korurken, diğerleri tam bir tarafgirlik içinde serbest atışa geçtiler. Aydın olmak, her halükarda hakkı ve hakikatı ayakta tutmaya çalışmakla belli oluyor. Leyla İpekçi’nin erkenden, Etyen Bey’in sonradan Zaman’dan ayrılmaları ile diğerlerinin yaylım ateş düzenine devam etmeleri bir olur mu hiç?

      • Ben tam da bunu söylüyorum zaten, Özer Bey. Adını andığım omurgalı aydınların hükümetle arası, tam da söylediğiniz gibi, bozuldu. Her devrin adamı, menfaat düşünü omurgasızların aksine, benim de destekediğim AK Parti’nin yıkılarak yerine lider sultasında bir devlet partisi kurulmasına giden süreçte hükümetle iyi olan aralarını bozdular ve muhalif bir tutum takındılar. Siz, aydın olmakla, “Benim liderim ne eylerse güzel eyler” tadındaki partizanlığın aynı şey olduğunu var sayıyorsunuz. Oysa bu ikisi çok farklı şeyler. Aydın olmanın, her halükarda hakkı ve hakikati ayakta tutmanın ölçüsü, bir siyasal parti ve onun liderine körü körüne itaat değildir. Bir dönem sıkı bir AK Parti ve Erdoğan taraftarı olan ben, bu onurlu aydınlardan da beslenerek, bugün Saadet Partisi’ne oy vereceğimi daha önce de dile getirdim. Hak ve hakikat, liderlerden, ideolojilerden bağımsızdır. Adalet, evrensel hukuk sitemi, vicdan, çoğulculuk, özgür ve çoğulcu bir medya ortamı, ilkel bir milliyetçiliğe ve kutuplaştırıcı hamset diline pirim vermeme, liderlik miti peşine takılmayıp aklın ve İslamın önerdiği meşveret ilkesi. . . Bütün bunları hak ve hakikat ile yakından ilgili ilkeler ve değerler. AK Parti, dindarların, dindar demokratlarla demokrat liberallerin desteğini arkasına almış olan o reformcu, özgürlükçü parti olmaktan çoktan çıktı. Adaletsiz, vicdansız, hamasetle ve her şeyden anladığı zannedilen bir liderle yol almaya çalışan bir devlet partisi. Ülkücüsünden liberal solcusuna, dindarından merkez sağcısına, ismini andığım aydınların hiçbirisi daha önceki tutumlarından milim şaşmadan, onurla ve bedel de ödeyerek, hakkın ve hakikatin bayrağını yükseltmeye devam ediyorlar. Yorumumu, 22 aydır cezaevinde tuttuğunuz 67 yaşındaki ülkücü-dindar aydın, bu ülkenin onuru Ahmet Turan Alkan’ın, bana Ahmet Altan’ı anımsatan kamuouyuna açık mektubundan kısa bir bölüm aktararak bitirmek isterim. Ne mutlu bu ülkenin hakkın ve hakikatin yanında duran aydınlarına. . .
        “Hür ve demokrat vicdanlara hitap ediyorum…Boğazımı kesen bıçağı yalamayacağım. Zalimden af dilemeyeceğim. Siyasetin memurlarına ‘n’oolur beni tahliye edin’ diye yalvarmayacağım. Hürriyete, temel insan haklarına ve demokrasiye inanan vicdanlara hitab ediyorum. Beni ve bizleri yakından tanımadığınız halde, haklı mücadelemizde yanımızda durup desteklediğiniz için kendim ve ailem adına sizlere çok teşekkür ediyorum.” AHMET TURAN ALKAN

        • Bernar Bey, kelimelerle ve istatistik rakamlarıyla aranızın iyi olduğunu gözlemliyorum. Yalniz kelime oyunu ile benim söylediğimi farklı bir tarafa çekmeyin lütfen. Dersane meselesi patladığında dönemin hükümet yetkilileri bunun izahını açık yürekli meraklı dimağlara gayet güzel yaparken, “hocaefendi” yandaşları bildiklerini bilmezmiş, anlatılanları anlamazmış gibi mücadele dozunu arttırdıkça arttırdılar. Artık adeta bir savaşın tarafıydılar ve hükümet yenilesi düşmanlarıydı. 17-25 Aralık sürecinde Etyen Bey henüz gazeteden ayrılmamışken belki de katıldığı son yazı işleri toplantısında şahit olduğu bir olayı paylaşmıştı bir programda: Tayyip Erdoğan’ın dik duruşu ve karşı atağı ile akamete uğrayan girişimle ilgili gazetenin bir yetkilisi o toplantıda, “Merak etmeyin, bir aya kalmaz hükümet devrilir” gibi bir yorum/bilgi paylaşmış…Devam eden süreçte pek beğendiğiniz aydınlarınız hükümetin devrildiğini görebilmek umuduyla ellerinden gelen mücadeleyi verdiler. Etyen Bey ise düşünenler için ibretlik şu son yazısı ile Zaman’a veda etti:
          http://m.haber7.com/gazeteler/haber/1162778-etyen-mahcupyandan-zamana-veda-yazisi

  15. ben bugünkü yazıdan, amerikadaki ahlaki boyut ile ülkemizdeki ahlaksızlığın kıyaslamasını gördüm.
    Bir ülkede biryığın para kaybetme pahasına ahlaki kaygılar ile bir filmin yayından kaldırılmasını var, diğer ülkede, yani bizde ise, 3 kuruş için yalakalığın, omurgasızlığın ahlak olması var.
    bugünkü yazı türkiyede herkese ithaf olunur ama en çok da YANDAŞLARA ithaf olunur.

    • Ne kadar enteresan değil mi hak ve özgürlükler konusunda en çok eleştiri yapan özgürlükçü düşünme konusunda en çok ahkam kesenler kendileri gibi düşünmeyenlere en çok atıf yapanlar oluyor. Öyle düşünülmez böyle düşünülür diyenler oluyor, öyle düsünme bak doğrusu benim ki gibi diyenler. Oysa saygı zaten kendin gibi duşunmeyene olur değil mi? Özgürlükten ne anlayacağız bu durumda… İletişim araçları sayesinde herşey gözümüzün önünde oluyor bırakalım yandaşlar da muhalifler de kendi izanlarınca karar versinler. Daha önce de yorum yapmıştım kimse de gidip İsveç te oy kullanmayacak değil mi? Oy vereceğiniz kimseler dünün yasakçıları değil mi sanki. Akp yi 16 yıl iktidar da tutan ne sanki. Kime neyi ithaf edebilirsin…
      Amacım elbette polemik değil. Ama sorun düşünceye, ifadeye saygıysa kusura bakma ama bunu herkesin içselleştirmesi gerekir, kendinden başlayarak.

      • o izanların ahlaki boyutu olmasa dediklerinize hak vereceğim. zülum savunuculuğu düşünce özgürlüğü değildir. omurgasız olmak da öyle.
        Ayrıca da, ne sizi ne diğer yandaşları işinizden atmadım, iddianame bile yazmadan 18 ay hapiste tutmadım. uyduruk mahkemeler kurmadım. düşüncemi söyledim. düşünceye saygı derken, kastınız, kendi düşüncenizin (aslında ahlak anlayışınız. kendi değerler manzumenizin) eleştirilmemesi, olduğu gibi doğru kabul edilmesi olsa gerek. yoksa benim yazdıklarımın da düşünce olduğunu bilecek düzeydesiniz.

        • Düşünceni söylemek başka
          Partileri ve siyasileri eleştirmek başka
          Partilere oy verenleri hedef almak başka.
          Siz de pekala ayırt edecek düzeydesiniz.
          Ben üzerime alıp elbette kızıyor değilim zira oy verdiğim parti ile böyle özdeşleşmem ama madem partinle özdeşleşiyorsun insanları asmayı 18 ay hapis yatmaktan nasıl daha iyi buluyorsun…fazlası çıkar eksiği çıkmaz bu hesabın…

          • didem hanım benim partim de benim ideolojim de yok. benim değerlerim var. ayrıca eğer yazımı dikkatli okusaydınız sadece yandaşlara değil herkese ithaf etmiştim ama özellikle de yandaşlara ithaf ettim. herkese ithaf ettim çünkü ülkemizde ahlak düzeyi genelde düşük. özellikle yandaşlara ithaf ettim çünkü hertürlü yanlış yandaşlar tarafından hiçbir ahlaki değer gözetilmeden savunuluyor.
            hedef gösterme konusundaki hassasiyetinizi yandaşlar kendilerinden olmayan herkesi fetöcü diye hedef gösterirken farkedememiştim. fetöcü demek hedef göstermektir çünkü bu ülkede cadı avı başlatılmış ve gözdağı verme amaçlı kullanılıyor.
            fakat yandaşların ahlaki düzeyleri ile ilgili eleştiri nasıl bir hedef gösterme oluyor onu anlamış değilim. eğer yandaşlar hakkında düşüncelerimde yanlışlık görüyorsanız onu tartışalım.
            Ben sadece yandaşları eleştirmiyorum. ben komünistleri de fetöcüleri de retöcüleri de, ateistleri de, dindarları da aynı şekilde eleştirebiliyorum, eleştirdim de, eleştiriyorum da. hdplilere de pekçok sert eleştirim mevcuttur, fetöcülere de aynı şekilde.
            insanları asmayı 18 ay hapis yatmaktan daha iyi gördüğümü nerden çıkardınız anlamadım. herhalde halüsinasyon görüyorsunuz.
            tekrar edeyim isterseniz: benim ahlakım, düşüncelerim ve duygularım hiçbir partiye ve ideolojiye kiralanmadı.

          • hamza bey, eminim ne demek istediğimi anlamışsındır.
            kendilerinden olmayan herkesi fetöcü diye hedef gösteren kim varsa aynı çoğulcu anlayışa sahipsen aynı dili kullanıyorsan aynı öfkeyi paylaşıyorsan bir seçmen kitlesini toptan suçluyorsan seni daha iyi yapan nedir öyleyse. değerlerim var demekle oluyor mu…
            ben bütün yorumlarını okuyorum fetöyü eleştirdiğin yorumunu hatırlamıyorum mümkünse referans göster okuyayım hdp ile okuduğum yorumlarında eleştiriden çok son derece romantik yorumlardı gerçi ben kimi eleştireceğine karışmam üstelik bu eleştiriler beni daha iyi hissettirmez gerçek toplamda olduğu için altını çiziyorum yoksa ne derdim olabilir…yorumuna neden müdahil olduğumu da çok net belirttim aslında.

          • birkaç şeyi birbirine karıştırıyorsunuz. yandaş ile akp seçmeni aynı şey değildir. buraya yorum yazan ve şu anda da akpyi eleştiren pekçok kişi geçmişte akpye yıllardır oy vermiş kişiler. benim de onlara yönelik herhangi bir eleştirim olmadı. onlar da üzerlerine alınmadı. demekki hem pratikte hem de benim eleştirilerimde yandaş ile akp seçmeni arasında bir ayrım var. özellikle son dönemde yandaş ile akp seçmeni epey örtüşse bile benim eleştirim kişilerin akp seçmeni olması değil, yandaş olmasıdır. Yandaş ile akp seçmeni arasında şöyle bir fark vardır: akp seçmeni akpye çeşitli nedenlerle oy veren kişidir. yandaş ise, akpnin yaptığı birbirinden zıt şeyleri bile, hiçbir ahlaki değer tanımadan, hiçbir gerçeklik tanımadan her şekil ve şartta savunandır.
            bu duruma göre, sizin eleştiriniz, “bütün yandaşlarla aynı dili kullanıyor ve ayni ofkeyi paylaşıyorsan bir kesimi toptan suçluyorsan seni daha iyi yapan nedir öyleyse” olabilir.
            soruyu bu şekilde doğru sorduğunda beni yandaşlardan ayıranın ne olduğunun, beni neyin onlardan iyi yaptığının cevabını da vermiş olursun.
            Sapla saman baştan karışınca, doğal olarak bu temel üzerine oturan soru ve soruya verilen cevap da yanlış oluyor.
            kendi sorunuzu düzeltin ve ona göre kendi sorunuza cevap bulmaya çalışın. eminim doğru cevabı bulacaksınızdır. Şekil değil, öze bakın.
            evet şekil olarak ben bütün yandaşlara karşıyım. öz olarak ise, ben hertürlü ahlaksızlığı savunan insanlara karşıyım. ahlaksızlar chpli olabilir, iyi partili olabilir, akpli olabilir, fetöcü olabilir vs.
            ayrıca pekçok yorumumum içinde “fetöcülerle retöcüler bu ülkeyi aranızda pay pay ettiniz” şeklinde pekçok ifadem var. görmemiş olmanız önyargınızın size bir oyunu olsa gerek.

  16. insanı diğer canlılardan ayıran en temel faktörlerden biri gelişmiş düşünme yeteneği diyebiliriz sanırım. her türlü keşfin buluşun sanatın kökeninde düşünce var değil mi? peki ya suçun???
    insan hakları kavramı beraberinde temel hak ve özgürlükleri getirmiştir ve en temel haklardan biri düşünce özgürlüğü elbette.
    düşünce özgürlüğü; kişinin serbestçe fikirler edinebilme, edindiği fikir ve kanaatlerden ötürü kınanmama ve bunları bütün meşru yollardan yararlanarak dışa vurabilme imkan ve serbestliği olarak tanımlanıyor.
    fehmi beyin bu yazısı bir Amerikan dizisinin bir tweet üzerinden kaldırılmasıyla düşünce-ifade özgürlüğü kavramlarının önemi kadar sınırlarının ne olduğunun belirlenmesinin de değişen sosyoloji konjonktüründe toplumların maalesef hızla radikalleştiği bu dönemlerde ne kadar önemli olduğunun altını çizdi…
    ifade özgürlüğünün sınırlandırılmasında en önemli ölçüt, ABD Yüksek Mahkemesi’nin geliştirdiği “açık ve mevcut tehlike” ölçütü olduğu söyleniyor.. ABD’deki uygulamaya göre her olayda ve durumda kullanılan kelimelerin, devletin yasaklamakta haklı olduğu bir kötülük teşkil edip etmediği araştırılıyor.. ABD Yüksek Mahkemesi, bir ifadenin sadece içeriğine bakarak yıkıcı olup olmadığının tespit edilemeyeceğini söyleyerek, aynı zamanda ifadenin nerede, ne zaman ve hangi şartlarda yapıldığı konusunun da göz önüne alınması gerektiğini söylüyor. Yani cezalandırılanın; düşüncenin kendisi değil, açıklanış şekli olduğu söylenebilir. Yasaklanan düşünce değil, eylem ya da eyleme davettir. Buna bağlı olarak tehlike, soyut bir ihtimal olarak yasama organı tarafından değil, somut ve var olan bir gerçek olarak yargı organı tarafından saptanacak.
    ben de burada bırakayım bari…particilik gözlüğünü çıkarmadan tartışmak mümkün olmuyor çünkü…

  17. KUR’AN DÜZENİ
    Sermaye Amerikan halkını koyu ırkçı ve İslam düşmanı göstererek dünyaya hükmediyordu. Rockefeller ileri gitmiş Rothschildler ikinci sırada idi. Rothschildler sonunda ABD’de hakim olmak için zenci bir Müslümanın çocuğunu cumhurbaşkanı yaparak, ABD halkının ne ırkçı ne de İslam düşmanı olduğunu gösterdi. Sonunda Rothschildler üstünlüğü sağlandı.
    Türkiye’de de Sermaye ile Ordu bir olur ve İslam düşmanlığı yaparlardı. Erbakan’ın ortaya çıkması ile Ordu İslamlaşmaya başladı. Burada Evren’in rolü büyüktür. Ordu Müslümanların yanında yer aldı. Bu arada Türk sermayesi ABD sermayesinden yeterli destek alamayınca Türk sermayesi de İslam düşmanlığını bıraktı.
    Bular görünürdeki değişimlerdir. Gerçek değişme ise bugün cep telefonları ile tüm insanlıkla görüşür hal aldı. Havayolu ile bir günde her yere gidilebiliyor. İnternet sayfalarında herkes her bilgiyi ve haberi bulabiliyor. Bilgisayar sayesinde insanlık hafızası ortaya çıkmıştır. Sanayileşme tamamlanmıştır. Kimse artık kendi ürettiğini tüketmiyor. Faizli merkezi yönetim sistemi son bulmuştur. İnsanlık yeni düzen arıyor.
    Er geç, kanlı veya kansız insanlık Kur’an düzenine geçecektir. Bu düzenin çalışmaları yalnız Akevler’de vardır. akevler.org sitesinde yayınlanmaktadır. Örnek bir işletme kurulamadı. Onu başardığımızda zamanı gelmiş demektir. Yalova çalışmaları bu istikamette ilerlemektedir.

    • 16 yıl öncesi yerine, 1 yıl öncesinin sosyo, pisiki-motor, tarihsel, bilişsel ve duyuşsal boyutunu değerlendirip, seçimler konusunda yorum yapsa Fehmi Bey daha isabetli olur ki kendisinin kayınpederi zaten bunu değerlendirmiş ve bir sonuç çıkarmış öncesinde: “Bugün AK Parti’ye ve Erdoğan’a şiddetle ihtiyaç var.” demiş Fehmi Bey’in kayınpederi sayın Süleyman Karagülle. Not düşmek gerek bunu da.

  18. Kaybetme kronikleştiğinde, gelecek için en “güvenli” arayış, geçmişteki başarılar olması ve geçmişe açılan koridor ucunun cenneten uzaklaştırlmasına uzatılması kaçınılmazdır. Belirlemenin ikincisi pek görülmese de toplumun ötekini veya kendince sebep olanları şeytanlaştırıp, cezalandırma anlayışı tarihsel olarak daima tekrar eder ve bitmeyecek. Ta acının esaslısı yaşanıncaya dek.

  19. Onlarin da bizim gibi okumuş cahilleri var. Onyargılari belki bizimki kadar. Ancak onyargilari doğuran nedenleri de var. Ve bazı konularda haklılar. Mesela, bir 9/11 olayı. Şok etkisi yaptı. Suudların icinden ve hatta kral ailesine pek uzak olmayan Bin Ladin isimli biri çıktı görülmemiş bir şekilde koca bir ABD’yi gafil avladı. Komplo diyen de var. Misal, radikal yahudilerle ABD deki karanlik odaklarin işbirliginde tezgahlandi diyen de var. Bütün dünyada yayilmakta olan «Islam»a dur diyebilmek için, mensuplari uzerinden hakkında fobi ve tiksinti uyandirmak icin, neticede Trump gibi liderlerin yonetime gelmesi projesinin bir başlangıcı oldugunu ileri süren de var. Yani, var da var. Herşey olabilir, gerçeğin aslını Allah bilir. Ancak, ortada somut olarak bir yıkım ve 3 bine yakın korumasız sivil insanın öldürülmüş olması. Japonların Pearl Harbor’ı bombalamasında ABD’nin insan kaybı iki bin dörtyüz gibi. Dünyanın en mekanize güçlü ülkesi ABD yerine, böyle bir durumda Türkiye olsaydı biz karşı dine ve mensuplarına nasıl bakardık. Hakkaniyetle empati yapılırsa, herhalde iyi gözle bakardık gibi gelmiyor bana (ancak bu olay ABD’nin Irak’ı harap etmesini halkı çıkarmaz-ayrı mesele). Kimbilir ne Rozeen’lar çıkardı bizden de. Ve tahmin etmiyorum ki bizimkiler bol para getirisi olan Rozeen gibi bir TV dizisini topyekun kaldıracak olsun.
    ABD’nin özellikle siyon marka yahudilere alet olarak bölgemizde yapmağa çalıştıklarına tabii ki kızıyor ve eleştiriyoruz. Ancak, ABD büyük bir ülke, iyinin ve kötünün alabildiğince hür oldugu, makul kanunlarıyla her iki zıtta birlikte yaşam şansı verildiği bir ülke. Karşılığında, herkesin şeytanıyla birbirini mutlu ederek yaşadığı dünyalıklar ülkesi.
    Sık sık Türkiye’yi ABD ile mukayese etmeye davet edilmemiz ilginç. ABD ile Batı değiştiği gibi bizde de çok önemli değişiklikler oldu. İhtiyaç olunduğu bir zamanda piyasaya çıkmış ki büyük oy oranıyla AKP iş başı yaptı ve iyi başladı-şansı da yaver gitti (dindar milletin duası da denebilir). Statüko tarafından yadırgandı hatta bir kaşık suda boğulmak istendi. Sonrası malum. Herhalde bu konuların değişik yönleriyle (madalyonun degişik yuzleri-işin iç tarafa bakan yüzleri) ile ilgili ilerde çok kitap ortaya çıkar. Göze çarpan en büyük değişikliklerden biri de hükumet ve askeriye birlikteliği. Bugün Hürriyet’teki bir video haberde Erdogan’lı bir toplantıda G.K.B. sivillerle birlikte duaya katılıyor gördüm. Karagülle’ye göre çok eskiden saklı-kapaklı veya kendi özelinde olan ibadet halleri şimdi milletin önünde oluyor. Sosyolojik-külturel açıdan durum değişti. Yadırgayan çevreler ses çıkaramayacak durumda. Ancak neden olmasın, bu da mozaikte yerini/rengini bulan bir özellik. Bu tür şeyler bize yabancıydı ama İsrail ve ABD’de olup dururken bizden kimsenin pek dikkatini çekmiyordu (seküler at gözlükleri!). En son dönemde, şüphesiz en önemli konulardan biri sapla-samanı ayırdetmek. Sosyal-hukuki alanda çok tahribat oldu. Allah yardımcımız olsun. Eminim herkesin istediği hak-adalet ve ülkenin daha iyi yönetilmesi. Buna yardımcı olacak bir şey varsa, bence eleştiri. Bundan sonraki süreç seçimlerden ne çıkacağına bağlı (pek takip ettiğim yok). İnşallah ülke-yararlı hayırlı bir sonuç çıkar.

  20. Miillet, şuanda iktidarda olan partiyi ve siyaset adamlarını son kez bundan 16 yıl önce seçmedi ki. Son seçimler 16 yıl önce yapılmış olsa bu yazınızı alıp bir şekilde yorumlayacağız, olabilir ihtimallerini konuşabileceğiz. Fakat henüz son seçimlerin üzerinden yeni yeni 1 yıl geçmişken milletin 16 yılda değişen sosyolojik yapısını inceliyor olmanız bunu bu son seçimlere yoruyor olmanız ilginç. Yine beklemediğim bir yazı. İlginç buluyorum gerçekten. Bu değişen 16 yıllık sosyoloji, bahsettiğiniz sistem ve siyasete tam 12 seçim kazandırmış. Neye sebep olacağı belli değil mi? Görünmüyor mu? 16 yılda halkta çok şey değişti 16 yıl önce olan şey bu yıl ne olur belli olmaz diye yanlış olacak bir kıyaslamayı lütfen yazmayın derim. Cidden bile bile bunları yazıyor olmanız beni düşündürüyor. Siz de yine düşünün derim. Teşekkürler.

  21. Ben bugünkü yazıdan pek birşey anlamadım; belki motive olamadım; Amerikada 2001 11 eylül saldırılarından sonra değişik saiklerinde etkisiyle bağnaz ve ırkçı bir toplum yetişti ve bunlar trumpı iktidara taşıdı, 2001 öncesinde ve sonrasında bazı sosyolojik değişiklikler ortaya çıktı tabii, Türkiyede de değişik saiklerle toplumun sosyolojisi değişti, muhtemelki değişik ideolojik yaklaşımı olan biri lider seçilebilir, İnce gibi. Ama bu iktidar değişimi sonrası toplum çokkısa süre içinde yanlışını görecek ve çok pişman olucak İnceyi seçtiğine, bundan ders alıcak ve islamcı kadroya biz ne yaptık böyle deyip günah çıkartıcak. Bütün bunlar 3 hafta sonra ortaya çıkıcak. Ya da komple yanlış değerlendirdim.

Yoruma kapalı.