You are currently viewing Geçmişte 2 varta atlatabilmiştik.. bugün Afrin’de bu zor gibi..

Geçmişte 2 varta atlatabilmiştik.. bugün Afrin’de bu zor gibi..

Şu günlerde yatıp kalkıp ‘‘Allah devleti yönetenlere yardım etsin’’ diye dua etsek yeridir.

Belki de yakın tarihimizin dış politika açısından en muhataralı döneminden geçiyoruz; bunu da sakin sakin, sanki en olağan halimizdeymiş gibi yaşıyoruz.

AK Parti’nin ve hükümetin itibar ettiği kalem ve yorum erbabının hemen hemen hepsi tek ağızdan askeri müdahaleyi savunuyorlar.

Oysa geçmişte benzer süreçlerde vartayı atlatabilmiştik

Benzer süreçleri, son 30 yıl içerisinde, tam iki kez, şimdi olduğu gibi yine ABD ile yaşamıştı ülkemiz; her ikisinde de, siyasi tercihlerle kanaat önderlerinin görüşleri arasında yarılma yaşanmış ve sonunda sağduyu hakim gelebilmişti.

İlki, Kuveyt’i işgal eden Saddam Hüseyin’in Irak’ına ABD’nin askerleriyle müdahale ettiği 1990-1991 döneminde yaşandı. ABD, kendisini temsil eden en yetkili ağızların ‘‘İşgaline ses çıkartmayız’’ anlamına gelen mesajlarıyla tahrik ettiği Saddam’ın Kuveyt’i işgale kalkışmasına bölgeye asker göndererek müdahale etmişti.

Konuyu dün burada uzun uzadıya anlattım.

Turgut Özal cumhurbaşkanıydı ve ABD ile birlikte hareket etmekten yanaydı. ABD Dışişleri Bakanı James Baker’ın Irak’tan petrol taşıyan Yumurtalık boru hattını kapatmamızı isteyeceğini öngörerek, Baker’ın uçağı henüz Ankara/Esanboğa’ya iniş yapmadan hattı kapatma kararını açıklamış, ABD Başkanı George Bush’u Ankara’da ağırladığında Irak’a karşı her türlü yardımın ABD’ye yapılacağı vaadinde de bulunmuştu.

Medya büyük çapta ABD’nin ve dolayısıyla Özal’ın arkasındaydı.

Medyada bir azınlık olarak Özal’ın ABD ile birlikte Irak’ın işgaline katılma planına karşı çıktık.

Yıldırım Akbulut başbakandı ve hükümetinde yer alan muhafazakâr kimlikli kimi bakanlarla birlikte Türkiye’yi komşusu ile düşman hale getirecek planı işlevsiz bırakmaktan yanaydı. Başbaşa görüşmemizde hala tereddüt geçirdiğini görmüştüm, ancak ikna edilmesi zor olmadı.

Asker de müdahaleye karşıydı. Genelkurmay Başkanı Org. Necip Torumtay yerinde kalarak önleyemeyeceğini anlayınca protesto anlamı taşıyan bir harekete başvurdu: Görevinden istifa etti.

Sonucu söyleyeyim: ABD’nin bütün baskılarına, Cumhurbaşkanı Özal’ın her yola başvurmasına rağmen, Türkiye ilk Körfez Savaşı’nda savaşın bir parçası olmadı.

İkinci olay hafızalarda daha canlıdır; AK Parti iktidarının hemen başlarında (2003 yılında) yaşandığı için…

ABD (Bu defa başkan yine Bush soyadlı biriydi; ilk Körfez Savaşı’nı yürütenin oğlu George W. Bush) yalan-dolanla Irak’ı işgale kalkışmış, o da illa Türkiye’yi yanına alma sevdasına düşmüştü.

Rüşvetle (iştah kabartıcı 20 milyar dolarlık bir yardım paketinden söz ediliyordu), o işe yaramadığında tehditle (ABD’nin yetkili ağızları telefonla aradığında Ankara’nın Beyaz Saray’a ulaşamayacağını gazete manşetlerine yerleştirmeyi başarmıştı) Türkiye’yi yanına çekmeye çalışıyordu ABD ve bizim medyadan aldığı destekle de istediği sonucu elde edebileceği izlenimini veriyordu.

TBMM yanlışa düşmedi. Basından küçük sayılabilecek bir grubun çabalarıyla oluşan savaş-karşıtı iklim sayesinde, AK Parti’den 100 kadar milletvekili grup halinde karşı çıkan Deniz Baykal’ın CHP’siyle birlikte hareket ederek savaş tezkeresini geri çevirdi.

Her iki olayda kendini ‘merkez’ olarak gören medya organlarının bastırmasına karşı, sayıca az fakat etkili kalemler ile yorumcuların çabaları ülkeyi savaştan uzak tutmada başarıya ulaşabilmişti.

Artık merkez değişti, farklı tablo var

Şimdi durum değişik.

İki dönemde de sağduyu çağrısında bulunan yazarların neredeyse bütünü medya-dışı bugün. Merkez medyada yer aldığı halde savaşa karşı çıkmış Derya Sazak, Ruşen Çakır ve Umur Talu’yu hatırlıyorum sözgelimi; muhafazakar kesimden de Ahmet Taşgetiren’i…

Bu tabloya beni de iliştirebilirsiniz.

Dahası, AK Parti’den tezkereye ‘Hayır’ oyu kullandığı sanılan isimlerin neredeyse bütünü ilk seçimde kendilerini Meclis dışı buldular.

Tesadüftür herhalde.

Artık medyada ‘merkez’ değişti ve eski-yeni merkez medya yeni hedef Suriye’ye askeri müdahale konusunda birlikte teşvik edici yayın yapıyorlar.

Etrafa bakıyorum, ‘‘Sakın ha’’ uyarısı yapan pek yok.

CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu bile ‘beka’ sözcüğü eşliğinde askeri müdahaleye kapı aralayıcı açıklamalar yapıyor.

Tek uyarısı şu: ‘‘Hava desteği almadan girilecek bir Afrin büyük maliyetlere yol açar.’’

Demek ki, Rusya, uçaklarımıza kapattığı hava sahasını açsa CHP için sorun bitecek.

Adım adım Suriye’ye askeri müdahaleye yaklaşıyoruz.

Oraya girince karşılacağımız insanların Fırat Kalkanı’nda karşısında mücadele verilen bölge-dışı güçlerden oluşmuş IŞİD/DAEŞ’ten farklı olarak yerli ve yerleşik halk olduğunu akla getiren bile yok.

Rusya veya ABD’nin veya her ikisinin birden Türkiye’yi başına dert açacağı büyük bir oyuna sürükleyebilecekleri uyarısını yapan da…

Her şey ne kadar değişti, hayret.

İşte bunun için duası makbul olanların ‘‘Allah devleti yönetenlere yardım etsin’’ virdini ağızlarından eksik etmemeleri şart.

ΩΩΩΩ