Hal-i perişanımızı görmek için Einstein olmak gerekmiyor…

33
Reklam

Geçen gün biraz da tesadüfen 12 dakika süren bir konferans izledim. TED konferansları dizisinden. Konuşmasının daha en başında, konferansı veren, Albert Einstein’den bir anekdot aktardı. Günlerdir o anekdot üzerinde düşünüp duruyorum.

Einstein üniversitede fizik dersleri veriyordu. Bir sınav günü, asistanı, hocasına, “Bugün sorduğunuz sorular geçen yıl sorduğunuz soruların aynısı değil mi?” sorusunu yöneltmiş. Gerçekten de öyleymiş. Asistan “İyi de, neden?” diye sorunca, Einstein, ona, “Sorular aynı, ama cevaplar değişti” mukabelesinde bulunmuş.

Sorular aynı, ama cevaplar değişti.

Bu soru-cevap, konferansçıya göre, 1942 yılında geçiyor.

Yıl 1942. Konu fizik. Hoca Einstein. Fizik gibi bir alanda aynı sorulara verilmesi gereken cevaplar 1940’larda bir yıl içerisinde değişebiliyor.

[Albert Einstein’a atfedilen anekdotu doğrulayan bir kaynak bulamadım. Ben o konferansı veren Paul Rulkens’in yalancısıyım.

Günümüzde hemen her alanda müthiş değişimler yaşanıyor. Bilim-teknoloji işbirliğinden doğan muazzam yeniliklerle tanışıyoruz. Geçmişin kabullerini yıkan değerlendirmeleri takip etmek bile başlı başına bir iş. 

Dünyada değişime öncülük edenler var. Değişimden yararlananlar var. Bir de var olanla yetinen, değişimden tedirginlik duyan ve değişmeye karşı direnenler var.

Reklam

Bizim durumumuz hangisine uyuyor?

Üzerinde düşünüyorum ya, yukarıdaki soruma kendi cevabımı da yazayım: Bizim durumumuz o üç kategoriden hiçbirine uymuyor.

Her ne kadar değişmeleri takipte zorlansak da değişime direndiğimiz söylenemez; değişimden yararlanma değil ama, birileri bir şeyi pazara sürünce onu alıp kullanmakta sorun yaşamıyoruz. Ancak öncülük etmek bir tarafa geriden gelmeyi bile beceremiyoruz.

“Tekerleği yeniden keşfetmek” diye bir kalıp var. Yaptığımız daha çok o kalıba uyuyor. 

Örnek?

Ülkemizde 10’dan fazla araç üreten fabrika var. Bunların neredeyse hepsi yabancı markalar. Dünyanın bilinen markaları ülkemiz insanını çalıştırarak kendi teknoloji ürünlerini burada üretiyorlar. Almanya’dan, Japonya’dan, Güney Kore’den firmalar Türk işçisiyle kendi standartlarında üretimi ülkemizde yapıyorlar.

Bu ne demek?

İşgücümüz kendisine belletileni yerine getirebilecek ustalığa sahip demek…

Reklam

Korona salgını için etkili aşı Almanya’da yaşayan iki Türk bilim insanının ürünü: BionTech… Bütün dünya salgından kurtulmak için onların ürünü olan aşıyı kullanıyor.

Bu ne demek?  

Zeka olarak bizim insanımız başkalarından geri değil demek…

Şu sıralarda dünya basınında -Türkiye dahil- parasını garantiye almanın yolu olarak off-shore hesapları kullanan hemen her alandan insanla ilgili bilgiler yer alıyor. Daha ilk günden Türkiye’den 220 kişinin isminin geçtiği duyuruldu. Haberleri izleyenler biliyor, onlardan her gün birkaçının ismi bizde de yayınlanıyor.

Yayın vesilesiyle o insanların önemli bir bölümünün ‘dünya zenginleri listesi’nde yer aldıklarını da öğreniyoruz. İsmi ilk yayınlanan grup 35 ülkede faaliyet gösterdiğini duyurdu. 

Bu ne demek?

Türk insanının -hiç değilse zenginlerimizin- paralarını korumada dünyanın başka ülkelerindeki zenginlerden farkı olmadığı kesin; ancak kesin olan bir şey daha var: Türk insanı dünya zenginler listesinde yer almayı becerecek bir maharete de sahip.

Gerçekler böyle, ancak ülke olarak geri kalmışlığımız da bir başka gerçek. Bireysel olarak farklı ve bu farklarını pek çok alanda gösterebilen insanlarımız var; buna karşılık o insanların vatandaşı olduğu ülkemiz bir çok yönden başka ülkelerin gerisinde.

Fert başına milli gelirimiz, bir Amerikalı’nın, Avrupa’nın herhangi bir ülkesinde yaşayan insanların milli geliriyle mukayese edilemeyecek kadar az. [Bir ara 12 bin doları yakalamıştık milli gelirde, şimdilerde 8 bin dolar sınırında. Başka ülkelerin vatandaşlarının geliri her yıl artarken bizim gelirimiz her yıl biraz daha azalıyor.

Zekamız başkalarından geride değil, ekonomiden anladığımız zenginlerimizden belli, kendisine öğretilenleri hassasiyetle uygulayabilen işgücümüz de var; buna karşılık bu özelliklerimiz bizi başkalarıyla aynı düzeye eriştirmiyor.

Hiç değilse gerilemesek, ama gerilediğimiz de ortada.

Neden acaba?

Yeni bir soru değil bu. Neredeyse 300 yıldır bu topraklarda yaşayanlardan ülke sorunlarıyla ilgili olanlar bu veya benzer sorulara cevap arayıp duruyorlar. Cevap olarak genellikle ‘dış mihraklar’ diye özetleyebileceğim yabancı etkiler ön planda geliyor. Geri kalmışlığımız değil geri bırakılmışlığımız tartışılıyor.

Galiba biraz da bu yüzden geri kalmışlıktan kurtulamıyoruz.

Hayır, dış mihraklar yüzünden değil, dış mihraklar gerekçesine sarıldığımız için…

‘Değişim’ konusu burada kendini belli ediyor. Dünya değişiyor, hem de her gün. Ve biz değişimi fark edip kendimizi ona göre uyarlamamız gerekirken olup biteni anlamakta zorlanıyoruz.

Tartışma konularımız hiç değişmiyor.

Bizden çok önce yaşanmış ve yaşandığı ülkelerin başına dertler açmış olan kötü örnekleri benimsemiş bir görüntümüz var. 

Kalıpları kırmak ve bunu teşvik etmek yerine, kalıpları kırmaya kalkışanlara tahammül edilmiyor.

Sorular ve sorunlar aynı, cevaplar ve çözümler de aynı olmaya devam edince bu hali aşmamız güç.

Günümüzde sorulara yeni cevaplar, sorunlara yeni çözümler bulanlar kazanıyor.

ΩΩΩΩ  

Reklam

33 YORUMLAR

  1. Dün sayın namlu
    “Doğrusu bu seçmenin aklına mantığına hayret etmemek elde değil ; ne diyelim , o ne diyorsa doğru odur !” diyordu, bugün de ender arkadaş sövmüş saymışlar milletimize:
    “Ey akılsız millet hala görmüyor musunuz?”
    Üslubu beyan aynıyla insan!
    Ha gayret!!!

  2. Ey yandaşlar, neden sustunuz. Pandora diyoruz Panama diyoruz. Yolsuzlar götürmüş malı diyoruz. Bir fetva versenize. Uçuyoruz uçtuk falan desenize. Ne bu suskunluk ne yuttunuz.

  3. Sayın Koru ,
    Eskiler armut olmadan dibine düşmez derlerdi . Bu herşeyin bir zamana ihtiyacı olduğuna işaret eder. Sosyolojik ve tarihsel gelişimde, sanayi devrimini ıskalamamız ağalık sisteminin müteşebbise destek verecek bir yapının dışında olmasındandır. Gelişmenin ilk adımı müteşebbisin var olması ve onun projelerini geliştireceği uygun ortamın olması sebebiyledir. Müteşebbis dediğiniz zümre nüfusun % 3 ünü teşkil eder ve bu insanlar hayallerini gerçekleştirmek için bir çok başarısızlık yaşayarak sonuca ulaşmaya çalışırlar. Sovyet Rusya az sayıda müteşebbisi katlederek gelişmenin en önemli unsurlarını elimine ettiği için gelişemedi. Sikorsky ve Tesla gibiler de batı da projelerini gerçekleştirmeye çalıştı.
    Cumhuriyet ilan edildiğinde nüfusun %80 i kırsalda ve Göçer bir hayat sürüyordu. 1936 yılında tanzim iskan yasası çıkartılarak yerleşik düzene geçilmesi için bir adım atılmış oldu. Uşak da, Sümerbank dokuma tesisleri işletmeye alındığında çalıştıracak işçi bulma sıkıntısı üzerine bu yasa çıkmıştı. Ancak sadece müteşebbis olması yetmez. Devlet otoritesini elinde tutanların da bu ufka sahip olması gerekir. Rahmetlik Özal iş adamlarını uçağına alıp yurt dışı seyahatlere götürürken, Demirel ihracat yapacaklarmış . Satacak neyimiz varsa diyordu. Sayın Bayraktar daha on sene önce yaşadıklarını anlatıyor. Bize uğraşmayın siz yapamazsınız diyorlardı diyor. Tabi bir de batının uşağı satılmış şerefsizler var. İşe taş koyan . Devlete ithal mal satıp komisyonunu almanın derdinde olan . O da işin ayrı bir boyutu.
    Dün akşam ulaştırma bakanının tv de anlattıklarını dinledim . Diyor ki, bizim bu büyük projelere ayıracak paramız yoktu. Dedik ki , parayı bulun bu işleri yapın , yatırdığınız paranın karşılığını kazana kadar işletmeyi üstlenin sonra da devlete devredin . Sağolsunlar yapamayacağımız işleri yaptılar ve halk bundan istifade ediyor. Tabi bir kısım ödeme de yaptık ama asla yatırım tutarının kat be kat üstünde değil aksine yıllık işletme maliyetine biraz katkı olacak kadar. Hayatında iş kurmamış , işletme sorumluluğu almamış insanlar bunu anlayamazlar. Kasaya giren her parayı kazanç zan ederler.
    Almanya 1966 yılında binalarda izolasyon işine başladı biz 1980 lerde. Ankara da mevcut ahşap doğramasına tek camı söktürüp çift cam taktırmayanlara tahsisli kömür verilmiyordu. Bunun imalatını yapacak makina üreticisi yoktu. İtalyanlar bu işte öndeydi. Bugün İtalya da bu tip makina imalatçısı kalmadı ama dünyaya makina satabilen Türk üreticiler var.
    Mersin in Mut ilçesinde 170 tane pavyon var. Zeytin üreticileri paralarını buralarda harcamayı tercih ediyor. Kooperatifleşip dünyaya zeytinyağı satma gibi bir hayalleri yok şimdilik . Gelecek kuşaklar bu işi yapacak. Geçen gün bir iktisat profesörü bu kadar çok iktisatçıya ihtiyaç yok bu ülkede ama bu okullar millet hesabını bildin diye eğitim veriyor demişti.
    Her zaman söylerim , 15 yaşında gençten 40 yaşındaki evli ve çocuklu adamın olğunluğunu beklemek yanlıştır.
    O günler de geliyor hızla ve biz başka sorunları konuşmaya başladık. Üç kategorinin üçü de var . Yenilik diye getirilenler de asli ihtiyaçların dışında yeni bir takım ihtiyaçları giderecek tüketimler değil. Sosyal medya olmasa da hayat pekala yaşanır.
    Enseyi karatmayalım . Fena gitmiyoruz.

  4. “Amerika’nın halini, İngiltere’nin halini görüyorsunuz değil mi? Benzin yok benzin. Aynı şekilde Almanya’da kuyruklar, Fransa’da kuyruklar… Yiyeceklerini bulamıyorlar. Elhamdülilah Türkiye’de böyle bir sorun yok.” demiş tek adam. Hangi Almanya’dan Amerika’dan Fransa’dan bahsediyor anlayamadım. Hayret bey, bir ses verin, açsanız ekmek gönderelim. Kuyruklarda telef olmayın. Almanyalı arkadaş sen de.

    • Almanya’da yakıt fiyatları yükseldi ama sırada beklemek diye bir şey yok. ?
      Iki hafta önce Türkiye’de olan Isviçreli bir karavancı Türkiye’de dizel 73 cent, herşey şaşılacak kadar ucuz diye Alman Karavanforumda yazdı.
      2014 yılında Türkiye gezimde dizel 1,60 Euro civarında, Euro’ da 2,90 TL’ idi.

      • ” %60 ucuzlamış”

        yurt dışında yaşayan göçmenlerin niye reyizci olduklarını anlıyorum da içerdeki reyizcileri anlayan beri gelsin.

        isviçreli o karavancı ülkesine geri dönerken deposunu fullemiş, yedek bidonları bile doldurmuştur eminim.

      • Almana ucuz tabii. 6-7 yılda iki katına çıkmış dizel demek TL olarak. Yani yüzde 50 fakirleşmişiz. Eh başkanlığın ve tek adamlığın hediyesi. Aynı dönemde maaşlar artmadı o kadar. Yolsuzlar hamuduyla götürdüler memleketi uzak adalara.

      • Almancı arkadaş, eskiden bütün avaralar avrupada en pahalı akaryakıt bizde diye sövüp sayarlardı; bakıyorum şimdilerde bitürkiyede yakıt avrupadan çok ucuz diye baran bey gibiler yine sövüp sayıyorlar iyi mi?

    • Ender arkadaş, bir sabah berlinde türkler işyerlerini açmazsa; açlık mı varmış kıtlık mı varmış o zaman görürsün sen:))))

      • Ben de öyle biliyorum. Bu senin adam niye yalan söylüyor milletin gözüne baka baka o zaman?

  5. Aşağıda yazdıklarımı Türkiye’deki durumla karşılaştırırsak bazı şeyleri anlamak kolaylaşabilir..

    Mercedes Sprinter Türkiye’de de üretilen bir araç. Almanya’da 15 yıldır panelvandan karavana dönüşümü yapılan bir Sprinter kullanırım.

    1. Ikinci elden satın aldığım aracı benden önceki sahibi ticari araç olarak kullanıyordu,kiralıyordu ve bu nedenle araç her yıl TÜV‘e gidiyordu. Ben aracı hususi karavan olarak kullanıyorum ve iki yılda bir TÜV‘e gidiyorum.
    Almanya’da ticarette kullanılan araç ticari araçtır.

    2.TÜV’de aracın vergisine, sigortasına, otoban, köprü ücretlerini ödeyip ödemediğine bakılmaz, sadece teknik kontrolu yapılır.
    Not:Vergisi, sigortası, otoban, köprü ücretleri ödenmediği için TÜV’e gitmeyen araçların sayısını bilen var mı?

    3.Karavanım Almanya’da da özel araçtır ama zorunlu trafik sigortası, araç karavan olarak kullanıldığı için çok düşüktür (en yüksek hasarsızlık kademesi üzerinden yılda 180 €).

    180 € karşılığındaki zorunlu trafik sigortasının kapsamı:
    Sigortalı araçla başkalarına zarar verildiğinde şahıs sağlık ve maddi hasarlar için kaza başı sigorta bedeli 100 milyon € (kişi başı sağlık giderleri 15 milyon €).
    Sigorta kapsamına Avrupa ülkelerinde geçerli yeşil kartta dahil.

    Not: Aracı olan kendi sigortasına ödediği primi ve sigortasının kapsamını benim sigortayla karşılaştırsın.

  6. Kılıçtaroğlu, Karar gazetesine röpartaj vermiş.
    Pkk kurucularından Duran Kalkan geçen hafta AK Parti-MHP faşizmine karşı mücadeleyi sokaklara taşıyalım çağrısından hemen sonraya gelen açıklamasından sonra.
    İlginç.
    Şöyle demiş;
    “Belli grupların ellerine silah alıp, belli kişileri öldürme yoluna gitmezlerse bir gerilim olmaz. Bütün tahriklere rağmen bir gerilim olmaz. Umarım öyle bir tablo da Türkiye’de yaşanmaz. Siyasi cinayetlere ilişkin kaygılarım var ”

    Kılıçdaroğlu’nun bu söylemi hem çok tehlikeli hem de seçimler yaklaşırken üzerimizde ameliyata hazırlanan servislerin iştahını kabartacak türden.

    • Türkiye’de devletim diyen yolsuzların yapmadığı iş değil. Her kritik seçimden önce de yapmışlardır. Ne yani uyarmasın mı? Devlet tehlikelidir. Bunu herkes öğrendi bu ülkede.

  7. Yoksa ABD oğlanlarına ve fobdaşlarına boyun eğilmiyor diye cendereye alınmış olmasın Türkiye
    YAhu ABD bir papazı neden besler dine hizmet etsin diye değil mi

    • Evet kesin öyle olmuştur. Faizi de enflasyonu da onlar yükseltiyorlardır. Başka … Sen bu hikayeleri bırak da Pandoradan çıkan yolsuzları açıkla önce. Çalan belli, yolsuzluk yapan belli. Türkiye’yi bu cendereye sokan ve kaçanlar da belli. Papazı veren de belli. Papazın yamaklarını da posta posta gönderen de belli.

  8. SONUÇ FARKLI İSE
    “Zekamız başkalarından farklı değil”
    Başkalarından kasıt, Avrupalılar.
    Zekamız farklı olmayabilir. Ancak ufkumuz ve duygularımızın farklı olduğu çok açık.
    Ben bir çok Avrupalının özellikle malvarlığı gibi konularda kıskançlık duygusunu tattığını dahi düşünmüyorum.
    Sebep, zeka olmayabilir. Sebep ufuk yada duygu farklılığından olabilir.
    Ancak kararlarımız ve tercihlerimiz irrasyonel mi?, Akıl dışı mı? Bilim dışı mı? Vicdansızca mı?
    Hayatımızı etkileyen sonuçlar.
    Sebebin farklı olması bizi kısa vadade ilgilendirmiyor.
    Sonuçlar ortada.

  9. Perişan halimizi hepimiz de görüyoruz, hepimizde farkındayız; en alttan en üste kadar herkes bunun farkında. Bu farkındalık cebe dokunup hayatı neredeyse yaşanmaz noktaya taşıdığında
    en tepe, TKK Mağazasında resim vermeyi bile göze aldı. Hal-i perişanımızın pik yaptığı noktadır işte burası.

    Peki buraya kadar nasıl gelindi?..

    Ekonomik veriler, halkı ilgilendiren yönüyle hayat pahalılığı, geçim sıkıntısı, ülkenin yönetilebilirliği açısından en önemli göstergedir kanaatim hasıl oldu son zamanlarda.

    Tersinden geriye doğru gidersek, ekonomi iyi değilse; o yerde Yargı sistemi iyi çalışmıyordur. Yani adalet tesis edilip, dağıtılamıyordur.

    Yargı çalışmıyor veya niteliğini kaybetme ile karşı karşıya ise Yasama organı çalışmıyordur. Yargı sistemi tıkanmışsa önünü açacak olan, yapacağı yasalarla ancak yasama organıdır, TBMM’dir.

    Yasama organı çalışmıyor, çalışamıyorsa teşekkülü sorunludur. TBMM’nin her yeni yasama döneminde seçimle yenilenen üyeleri, TBMM’nin niteliğini haiz görevlerini yerine getirmeye ehil üyeler seçilemediğindendir…

    Buna sebep Seçim Kanunu ile Siyasi Partiler Yasasıdır. Bu yasalar gereği/içeriği ile kurulu siyasi partiler, aday belirleme sürecini ya kendi partisi ya da lideri adına işletir; aslında temsilcisini kendi seçmesi gereken halk/partili çoğunluk, partinin oluşturduğu aday/aday adayı listelerdeki şahısları seçmek zorunda bırakılır. Böylece seçime katılacak partilerin tümü kendi listelerini seçmene -kanun/yasa dayatması ile- dayatmış, yapılacak seçimde de onaylatmış olurlar. Seçilen “halk temsilcileri” de TBMM’de toplanmış olmalarına rağmen kendilerini partilerine/liderine karşı sorumlu bilir ve öylece hareket eder, bu kabulle yasama faaliyetlerine katılırlar.

    Meclisin/yasama organının çalışmadığı, işlevini yerine getirmediği bir yerde diğer kurumlar çalışır mı?

    Çalışmaz, çalışamaz:

    – Devletin üst kademe kurumları çalış(a)maz; Dış politika işlemez, devlet başkanı (son zaman) ikili görüşmelere üst bürokrasiyi katmaz ve tek başına görüşme yapar…

    – TCMB bağımsızlığını kaybeder, aylık periyotlarla başkan değiştirilir, faiz sebeptir denip faiz indirimi baskısı yapılır ama döviz kuru fırlar, bağlı olarak fiyatlar yükselir, enflasyon artar; döviz cinsinden kamu/özel borç yükümlülükleri artar…

    – MEB’ bakan dayanmaz, köklü politikaları olması gereken eğitim kurumunun en tepeden eğitim politikaları yazboza döner…

    Yukarıdaki örnekleri bütün devlet kurumlarına uyarlayabilirsiniz.

    Devlet işlemeyince kurumları, kurumları işlemeyince de hiyerarşik olarak aşağıya doğru kamu/özel kurumları, en aşağılara kadar da hiç bir şey işlememiş oluyor.

    Gelişmiş ülkelerdeki kadar olmasa da onlara yakın nitelikte iş gücümüz, zeki insanımız ve zenginimiz var buyuruyor yazarımız; yani bir bakıma yağ, şeker ve unumuz var ama helva yapamıyoruz diyor.

    Burada sorulan soru şudur: “Ne duruyorsun USTA helva yapsana?”.

    Sn. Yazarımız bu soruyu sormuyor ama meselenin temeline iniyor: “Kalıpları kırmak ve bunu teşvik etmek yerine, kalıpları kırmaya kalkışanlara tahammül edilmiyor.”. Bence de doğru bir tespit…

    Ben bunu kuruluştan beri ve beraberinde çok partili sisteme geçişten bu tarafa ülkemizin sürekli iki kutuplu bir siyasi yelpazeye; ilki, oransal olarak eşit olmamakla beraber uzun süre iktidar olmadığı halde devlette iktidarı kullanan sol (CHP), diğeri ise Demokrat Partiden bu tarafa gelişen ve günümüze kadar koalisyonlar ile iktidarını “sol” ile bazı dönemler paylaşıp ülkemizi yöneten sağ-muhafazakar kutba sahip olmamıza ve bunun korunmasına bağlıyorum. Şimdiyse yeni sistemle, Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemiyle bu kutupsal yapı daha bir keskinlik kazanmış durumda ve bu sistem devam ettirildiği sürece bu keskinlik artacaktır. Böyle bir hal, alttan en üste kadar siyasi çekişmeler ve bütün mesaisini bu çekişmelere, ideolojik çatışmalara hasreden sosyo-kültürel bir toplumsal yapı üretmiştir.

    Yazarımız haklı; Kalıpları kırmak ve bunu teşvik etmek yerine, kalıpları kırmaya kalkışanlara tahammül etmeyi en alttan üste kadar hepimiz öğrenmeliyiz. Değişim bunu öğrendikten sonra olsa gerek kapımızı çalacaktır.

    • “Yargı sistemi tıkanmışsa önünü açacak olan, yapacağı yasalarla ancak yasama organıdır, TBMM’dir.” Yargı’nın problemi yasalar değildir Hasan Bey,tebaiyettir.hakim-savcıların hukuku içselleştirmemeleridir,kendilerini yasama ve yürütmenin bağlıları olarak mahkum etmeleridir. Şu ülkede sadece hukuk mantalitesi ve ruhu işlesin şu problemlerin çoğu kendiliğinden ortadan kalkar. Bakın birkaç gün önce Avusturya Başbakan’ının ofisi ve partisi polis tarafından basıldı,hakkında rüşvet ve yolsuzluk soruşturması başlatıldı;bazıları darbe diyorlar buna…Hukukun işlediği yerde politikacılar kendilerini kontrollü hareket etmek zorunda hissederler gerçekte. Politikacılar kontrollü hareket ettikleri zaman da problemler zaten asgariye iner. Bunun için yeni ve özel yasalara da ihtiyaç yok,mevcut yasalar da buna yeter; ancak işte o yasaların uygulanabilme kabiliyeti ve uygulama durumundakilerin yasamadan, yürütmeden bağımsız hareket etme ilke ve cesaret eksikliği var ya,işte bütün mesele bu…

  10. “Dünyada değişime öncülük edenler var. Değişimden yararlananlar var. Bir de var olanla yetinen, değişimden tedirginlik duyan ve değişmeye karşı direnenler var.”

    Mimarlık alanında ve “Mimarsinan Mimarlığı” bağlamında son 600 yılımızı enfes bir makaleyle anlatan Prof.Dr.Uğur Tanyeli hoca yukarıda yanınızdan alıntıladığım değişime dirençliliği çırılçıplak gözler önüne seriyor.

    Tarihi köklerimizde değişime direnen taraf olarak, hep tekrarlayan, değişmeyen, durağanlaşan ve evrensel olana bir türlü bağlanmayan bizler.

    Tanyeli, Uğur, 2005, “Klasik Osmanlı Dünyasında Değişim, Yenilik ve Eskilik Üretimi: Bir Grup Sinan Türbesi Üzerinden Okuma”, Afife Batur’a Armağan: Mimarlık ve Sanat Tarihi Yazıları”.

    Okumanızı tavsiye ederim.

  11. Hooop, yavaşşş!!!
    Ender arkadaş “Türkiye’nin bir adım dışında beş paralık değeriniz yok ey millet.”
    demişsiniz de;
    senin yeni açılan türkevinden haberin yok galiba?

    • Onlar ayrı. Onlar para babası Türkler. Milletten çalan ve uzak adalara hazineleri yığan, milletin malı ile oraya buraya gösteriş yapan yolsuzlar. Ortalama milletin ne parası var ne itibarı. İnanmıyorsan sınırdan dışarı burnunu uzat.

  12. “…Hiç değilse gerilemesek, ama gerilediğimiz de ortada.

    Neden acaba?…”

    Matbaa bu topraklara neden yüzyıllar sonra geldi ise, nerdeyse her şehire üniversite kuracağız diye artık lise bile değil ortaokul ayarında öğretim görevlisi bile olmayan okullar neden açıldıysa, cami, imam, cemaat sayısı ile orantısız binlerce anadolu lisesi neden imam hatip lisesine döndürüldü ise ondan olabilir. Dünya’da geri kalmış sayılan ülkelerin çok büyük çoğunluğunu oluşturan devletlerin dini ne, liderleri ne sorularına verilecek doğru yanıtlar bazılarının keyfini kaçırsa bile…

    • Yahya bey “Dünya’da geri kalmış sayılan ülkelerin çok büyük çoğunluğunu oluşturan devletlerin dini ne, liderleri ne…” diye sormuşsunuz da;
      bunu bir de kuzeykorenin başındaki tombul civeleğin yanındayken söylesenize, bakalım ne oluyor???

  13. 20 yıl önce türkiyeyi avrupa ülkelerinden biriyle kıyaslamak hiç bir vatandaşın aklına gelmezdi.almanya kim biz kim derlerdi.ama şimdi yalan yanlış,eğri doğru şu sokak röpörtajlarında sürekli kıyaslama yapılıyor.yani vatandaş almanya kim biz kimiz demiyor.kendine en azından güveniyor.evet almanyanın ihracat rakamı birbuçuk tirilyon dolar,biz ise kıçımızı yırttık 200 milyar doları yeni geçtik.hepsi doğru şu kıyaslamalarıda yapalım ya
    1-almanyada 70 bin abd askeri var bizde sadece incirlik üstünde bir kaç yüz tane.
    2-anketlerde abd karşıtlığı almanyada çok düşük bizde sağcısı solcusu yüzde 87
    3-almanyada abd hegemonyasının rüşveti olarak 5-6 araba markası var bizde ne yapmaya çalışsak abd ve sürekasının süikastıyla akamete uğratılan bir otomotiv sektörü.inşallah bir kazaya maruz kalmadan toggu üretiriz.
    4-türkiyeye mussalat edilmiş 4-5 terör örgütü var ve bunlarla mücadeleye çok paralar harcanıyor.almanyada terör sıfır.ve bizzatta terör örgütlerini besleme ihaleside almanyada.
    almanyada chp gibi hayra firen şerre motor olan bir parti yok bizde var.
    6-almanyanın komşuları abd güdümünde kardeş kardeş yaşatılıyor,bideki komşularımızla düşman ediliyoruz.
    7-almanyada ülkesini seven bir yönetici gelse herkes ona tabi oluyor,el üstünde tutuluyor,türkiyede darbeyle alaşağı ediliyor.şimdide darbe yapamadıkları için ayak oyunları,yalan ve sahtekarlıkla seçimle indirmeye çalışılıyor.
    daha ne kadar yazayım daha ne kadar kıyaslama yapayım.bu hal onların akıllığından değil bizim akılsız ve para gözlülüğümdendir.hani akif demişya kaç hakiki müslüman gördümse hep makberdedir,müslümanlık bilmem amma galiba göklerdedir.ağlanacak halimize birde güleriz.

  14. YİNE HÜSRAN ,HER DAİM FERYAT FİGAN KALBİM !
    Evet , bu yazıda anlatılanların arasına akşamki milli futbol karşılaşmasını da pekala koyabiliriz !
    Ben sadece mili maçlar ile kulüplerin yabancılarla yaptıkları karşılaşmaları , milliyetçilik hislerinin etkisiyle olsa gerek ilgi duyar , seyrederim .
    Her şeyden önce Letonya, Karadağ ve Cebelitarık ‘a ( ama ne ülkeymiş bu yahu !) puan kaptıran milli takımımızın bu son maçtan mucize beklemeye hakkı yoktu .Ama mucize bekleyecek kadar da önemliydi ; sonuç şarkıdaki gibi hüsran oldu !
    Karşılaşmayla ilgili olarak uzman kişilerce yorumlar , eleştiriler yapılmış ; hepsinin de söyledikleri tartışmalı olabilir ama genel olarak doğrudur.
    Ben şahsen o eleştirilerin dışında şunları söylemek istiyorum; bizim oyuncuların rakip kalesi önünde top çevirme , sorumluluktan kaçınmak için birbirlerine pas yapma huylarından vazeçmesi şarttır .Oradaki bir oyuncu ayağına gelen topa hiç duraksamadan gelişine göre vuracaktır , başka çaresi yoktur !
    Bir diğer konu da mili olan bir oyuncunun , rahat bir pozisyonda iken kaleyi tutturamayan bir vuruş yapması bence affedilecek bir kusur değildir ; bu arada bir oyuncumuzun penaltı yaratmak için kendini yere atması da sporcu ahlakıyla asla bağdaşmaz!
    Dua etsin ki hakem kırmızı kart göstermedi !
    Velhasıl kelam bizim takımda ‘çalışma sonsuz , verim sıfırdır ‘ ; başına ordinaryüs hoca da getirsen sonuç değişmez !
    Herkese selamlar , saygılar

    • “YİNE HÜSRAN ,HER DAİM FERYAT FİGAN KALBİM !”
      Ali bey bu kafayla giderseniz maazallah kalpten de olursunuz:)
      “Ali Namlı
      8 Ekim 2021 At 21:42
      Fatih kardeşim , her şeyden önce ilginize teşekkür ederim .
      Benim gönlümde inanın hiç bir parti yok , ben biraz da adaylara bakarak oy vermeyi tercih ediyorum.
      (HADİ PARTİLERİN BİRBİRLERİNDEN FARKINI YA DA NE MAL OLDUKLARINI AYIRT EDEMİYORSUNUZ,
      PEKİ ADAYLARIN NEYİNE BAKIYORSUNUZ;
      KİLO YAŞ BOY?)
      Muhalefet hakkındaki görüşlerinize ben de katılıyorum , doğrudur , umut vermiyor .
      Ama 2002 seçimlerinde , AKP nin ; çok yeni, kadrosu ve teşkilatının tam olarak oluşmamış olmasına rağmen seçimi kazandığını da hatırlatmak isterim.
      (DEMEK Kİ “2002 seçimlerinde , AKP nin ; çok yeni, kadrosu umut veriyor”MUŞŞŞ!)
      Son olarak ben AKP nin ilk on senlik icraatının bazı hatalara ve acemiliklere rağmen genel olarak başarılı olduğunu ama son on senesinin ise maalesef
      kötü olduğunu belirtmek isterim .
      (NİYE Kİ? 10 YIL UZ GİTMİŞ DE SONRA DÜZ MÜ GİTMİŞ? 10’UNCU YILINDA KAFASINA BİRDEN GÖKTAŞI MI DÜŞMÜŞ?)
      Sizin de gördüğünüz gibi durdukça ülkeye zarar veriyor , kim gelecek , ne yapacak korkusuyla bu kötü gidişe razı olamayız herhalde , öyle değil mi !
      (NE GİBİ ZARARLAR VERİYOR BİRAZ AÇAR MISINIZ?
      UĞRUNA HER ŞEYE KATLANMAMIZI GEREKTİREN “bu kötü gidişe” BİRKAÇ ÖRNEK VERİR MİSİNİZ?
      NOT: MÜMKÜNSE ÇEMKİRMEDEN VE O KONULARDA AKPARTİ ÖNCESİNDEKİ RAKAMLARI DA PAYLAŞARAK!)
      Selamlar , iyi geceler efendim”

  15. sorulara yeni cevaplar, sorunlara yeni çözümler
    Örneğin köprülerin yolların 25 rakamını silip.,
    49-50 yıl yapıldığını düşünün?
    Muhalefet esprilere yorum yapmaya kadar indirmişken..

  16. Siyaset Türkiye’de para için yapılır, adına “hizmet” için denir. Yine Türkiye’de dini faaliyetler “hizmet” adı altında yapılır, ama yolsuzluk için uydurulmuş bir kılıftır. Bu işler de öyle üç beş gün değil, uzun yıllardır bu çerçevede yürütülür. Defalarca bu işlerin böyle olduğu görüldüğü halde, kimse ders almaz. Fırsatı eline geçiren hemen bu işlere soyunur. Yani bu ülkenin temeli ve mayası bozuk. Ne diyelim daha.

  17. Melih nihayet 5 yıl sonra sorguya alınmış. Valla benim haberim yok noterden ihtar çektim demiş. Savcılar da dur bakalım parsel parsel diyorlar, sen üye olmadan bu yapıya yardım etmiş olmayasın falan dememişler ve daha fazla tutmayarak serbest bırakmışlar.

    Yandaşlar bunu bir açığa kavuşturun, ben anlamadım nasıl oldu bu iş. Borsa falan diyorlar. Yine bir ballı kaymak bulmuşlar gibi geldi bana. Siz iyi bilirsiniz bu işleri, bir açıklayın şu işi yahu.

    • Ahmet sorup duruyor parlamenter sistemde bile yemeler olacak diyor.

      Ben de diyorum ki insan faktörünü olduğu yerde hangi sistemi getirirsen getir yemeler mutlaka olacak önemli olan denetleyip yemeleri en az düzeye getirmek burnun yolu parlamenter sistem, tek adam sistemi değil

  18. Zekiyiz çalışkaniz kiri kırk yararız ama gelin görün ki hep sorunları yüzeysel olarak ve şekilci olarak değerlendiriyoruz.
    Kiravat takmakla adam olduğumuzu başımızı açmakla çağdaş olduğumuzu zannediyoruz.Hic kimse inşan faktörüne değer vermiyor.Sekilcilikten öteye gidemiyoruz.En basiti yıllarca parlementer sistemden şikayet ettik .Darbeler ekonomik krizler yaşadık kurtarıcı olarak başkanlık sistemine geçtik.Simdi ??Aynı sorunları tekrar yaşayınca hadi sil baştan.
    Hangi sistem olursa olsun onu uygulayan adam olmayınca insan faktörünü dikkate almayınca çözümsüz kalıyoruz.Parlementer sisteme geçsek duzelecekmiyiz asla .Kalıbımı başarım duzelmeyecegiz.Muhalefet atıp tutuyor o mu bu mu başkan olsun O gitsin de ne olursa olsun .Peki eğitimden bahseden var mı mesela üniversiteleri yüksek orta okul olmuş bir ülke nasıl gelişecek çözüm üreten var mı yok.
    O gitsin de sonrası tufan.
    Bırakalım bunları isimlere sistemlere takilmayalim nasıl adam olacağız ona bakalım.Aslinda o kadar kolay ki ama kimsenin işine gelmiyor!!!!

  19. Türkler de ortalamada diğer milletler kadar zekidir herhalde. Bunda kuşku yok. Ancak Türklerin kollektif olarak iş yapmada yetenekli olduklarını söylemek zor. Genel olarak birbirlerinin kuyusunu kazmakta da mahirler. Genel bir ahlak problemleri var 🙂 Bunun da tarihi sosyolojik dini bir çok sebebi olmalı. Demokratik bir ülke olamamamızın da sebebi bu. Gücü eline geçiren diğerlerini sömürme ve yoketme peşinde. Hukuk da yok, adalet de, empati de. Eğitim ise hiç yok. Temeller bozuk yani.

    Demokrasiye sarılmadıkça da adam olamayacağız. Bunu anlamak da bir yüz yıl daha sürer tahmin ediyorum. Kimse mucize beklemesin. Batı demokrasileri 1000 yıllık bir süreçte buraya ulaştılar. Bazılarının millete yutturduğu gibi sömürerek şu bu ile değil.

  20. Pandora’nın kutusu bir açıldı saçıldı, ama ne açılma. Görüldü ki Türkiye’nin eski kaymak tabakası ile yeni Talibancı İslamcı kaymak tabakası arasında pek fark yokmuş. Hepsi de aynı adalarda yüzerlermiş. El ele verip milletten çalıp gözden ırak adalarda saklarlarmış hazinelerini. Eh hep diyoruz. Yok bunların birbirlerinden farkı. Hepsi aynı pislik cinsinden.

    Demek ki neymiş. Millete vatan millet Sakarya muhabbeti yapan yolsuz takımı Türkiye’ye zırnık güvenmiyormuş. Bunlar Türkiye’de iplerin tamamen onların ellerinde olduğu takım unutmayın. Ama hiçbirisi zerre kadar bu ülkeye güvenmiyor, zırnık mallarını burada tutmuyorlar. Milleti söğüşleyip uzak adalara çoluk çoçuk vınlıyorlar.

    Ey akılsız millet hala görmüyor musunuz? Ey çulsuz yandaş takımı konuşun hadi savunun bunları. Dünyaya meydan okuyoruz uçuyoruz kaçıyoruz falan deyin. Türkiye’nin bir adım dışında beş paralık değeriniz yok ey millet. Hala kör müsünüz? Yüzde 40 nasıl destekliyorsunuz bu yolsuzları bize bir anlatın.

Yoruma kapalı.