‘Halkın vicdanı’ muhalif çizgiler yok oldu, popülist iktidarlar serbestçe at oynatabiliyor.. Esas sorun bu…

14
Reklam

Bu sabaha bir zihin eksersiziyle başladım.

Sizden şu paragrafa bir göz atmanızı isteyeceğim:

“Osmanlı ve onun mirasçısı olan Türkiye’de biz hep otoriter siyaset üretiyoruz. O yüzden bunu kişilikler üzerinden, ideolojiler üzerinden açıklamamız mümkün değil. Muhalifler hürriyet istiyor, iktidara geldiklerinde onlar da otoriter siyaset üretiyorlar. Halbuki 1908’de Meclis açılıp seçimler yapıldığında Osmanlı pek çok Avrupa toplumunun ilerisindeydi. 1950’de Türkiye çok partili rejime geçtiğinde dünya ölçeğinde oldukça iyi bir yere sahipti. Unutmayalım 1989’a kadar demokrasiler azınlıktaydı dünyada. Böyle bir ülkenin şu anda çok daha iyi bir yerde olması lazımdı. Peki niye olmuyor? Şapkamızı önümüze koyup düşünmemiz lazım.”

Tahmin edebileceğiniz gibi bu satırları okuduğumda evdeyim ve başımda güneşten korunma amaçlı şapkam da yok, ama yine de bu durum yukarıdaki paragrafta yer alan doğru tespitler üzerinde düşünmeme engel değil.

Üzerinde düşüneceğimiz tespit bir tarihçiye ait. Prof. Şükrü Hanioğlu dünyanın en iyi üniversiteleri yarışında ilk sıra için Harvard’la çekişen Princeton Üniversitesi’nde Türk tarihi dersleri veriyor. Belgelere kendini hasreden biri doğal olarak, ama geçmişte yaşananlarla bugün arasında paralellik kurmamızı sağlayacak kadar da Türkiye’yi -ve bu arada dünyayı da- yakından izlemeyi ihmal etmiyor. Yakın zamanlara kadar Sabah gazetesinde sürdürdüğü aydınlatıcı yazılarından bunu biliyoruz.

Karar yazarı Yıldıray Oğur’un TV5’teki programında hem üzerinde düşünmemizi istediği soruyu sormuş, hem de kendi cevabını vermiş…

Ben de kendi düşüncelerimi paylaşmak istiyorum.

Sol muhalifken değerli bir işleve sahipti

Reklam

Sorunun bize dayattığı yön çok açık; hak ve özgürlükler açısından, demokratik uygulamalar göz önünde tutulduğunda daha iyi bir yerde olmamızı gerektiren bir geçmişimiz var. Ancak, bugün karşı karşıya kalınan sorunun yalnızca bize has olduğunu sanmıyorum. Dünyanın pek çok demokratik ülkesinde de aynı konularda dün ile bugün arasında hemen kendini belli eden farklar var ve bunlar bugünün lehine değil.

Gerilemeler yaşanıyor.

Demokrasilerin ilk özelliğini hatırlayalım: İktidar her ülkede var, muhalefet ise yalnızca demokrasilerde bulunuyor. İktidarların halka yararlı işler yapabilmesi, yanlışlıklardan kaçınabilmesi, yolsuzluklardan uzak durabilmesi için muhalefetin varlığı gerekiyor. Hem de güçlü bir muhalefetin…

Sorun da buradan başlıyor.

Muhalefet ya da daha doğru bir tanımla muhalif çizgi bütün dünyada güvenirliğini yitirmiş durumda.

Karl Marx içinde yaşadığı sanayi devrimini yeni geçirmiş Batı toplumunu derinden sarsan muhalif düşüncesini yayınlamaya başladığında söyledikleri etkili çevrelerde ilgi görmüştü. İktidarı elinde tutanlar onun yönelttiği eleştirileri dinleme ihtiyacı duyarken, kendileri namına muhalefet ettiği daha geniş kitleler de hak arama mücadelelerinde onun eleştirilerini her alandaki iktidarlara karşı kullanabildiler.

‘Sol’ bütün dünyada bir muhalif çizgi olarak önemli bir işleve sahipti.

Ardından ne oldu? Marx’ın muhalif görüşleri birkaç ülkede ‘iktidar’ oldu. Marksist olma iddialı Sovyet deneyiminin, iktidarda vaat ettiği özgürlükçü bir devlet mekanizması üretemediği, baskıcı uygulamalarının da beklenen sonuçları doğurmaktan uzak kaldığı 70 yıl sonra ortaya çıktı.

Reklam

Muhalif söylem olarak çok önemli bir işleve sahip bulunduğunu 19. ve 20. yüzyıllarda Marx ve takipçilerinin etkisinden kolayca görebildiğimiz ‘sol’ düşünce, Sovyet deneyiminin iflas etmesiyle bu konumunu kaybetti.

Bugün ‘popülist’ olarak tanımlanan değişik Batı ülkelerinde -en son olarak da ABD’de- iktidara ulaşan ‘yeni sağ’, karşısında vaktiyle ‘sol’ tarafından icra edilen türden doğru dürüst ve güçlü bir muhalefet bulunmadığı için en banal icraatları bile rahatça yapabiliyor.

Ve bize gelince…

İçinde yer aldığımız coğrafyada da benzer bir gelişme yaşandı, yaşanmaya da devam ediyor. Batı’yla benzeşen yönümüz vardı, güçlü bir ‘sol’ muhalefetimiz bulunuyordu; Batı ile eş zamanlı olarak bizde de ‘sol’ muhalifler Sovyet deneyimi sonrası etkilerini yitirdiler. 

Batı’dan farklı olarak bizim içinde yer aldığımız coğrafyada daha geleneksel bir tabana dayalı başka bir muhalif çizgi daha vardı. Bu coğrafyanın her ülkesinde değişik adlar altında faaliyet gösteren o çizgi, kimisi onları yasaklamış ve siyaset alanı dışına itmiş de olsa, bulunduğu ülkelerde yine de eleştirileri iktidar sahiplerini hizaya getirmede etkili bir çizgiydi.

Etkisi bizim coğrafyanın dışındaki ülkelerde de hissediliyordu.

O çizgi de bizim coğrafyamızdaki bazı ülkelerde iktidar oldu.

Demokratik ülkelerde seçimle, diğerlerinde -İran’daki devrim ile birlikte ve ‘Arap baharı’ sürecinde yaşandığı üzere- daha farklı yollarla iktidara ulaşabildi o çizgi.

Muhalifken iktidarlar üzerinde doğrudan veya dolaylı etkisi hissedilen o çizgi de, iktidara ulaştığı ülkelerde bekleneni veremedi.

Genel halk memnuniyeti açısından bir başarısızlık söz konusu.

Bugünün sorunu, ‘halkın vicdanı’ yerine geçebilen etkili ve güçlü bir muhalif çizginin ortada bulunmayışıdır. Onun olmadığı ortamda, ‘popülist iktidarlar’ istedikleri gibi at koşturabilmekteler.

Maalesef durum böyle.

ΩΩΩΩ

Reklam

14 YORUMLAR

  1. Bahçeli’nin cümleleri
    “-Orman yakan HDP ve PKK’ya tepki göstermeyenlerin Kaz Dağları’ndaki çığırtkanlığı son derece mide bulandırıcı bir durumdur.”
    “-Türkiye’ye meydan okunmaktadır. Gafil ve alçaklar tarihi bir yanlışın içine düştüklerini çok yakında anlayacaktır. Bunun bedelini ödeyeceklerdir.”
    “-ABD’nin PKK/YPG’yi kanatlarının altına alarak ulaşacağı hiçbir yer yoktur. Bu güvenli alanın kontrolü Türkiye tarafından sağlanmalıdır.”
    “-AYM hak ihlali kararı ile hakkın doğasına zarar vermiştir. Geldiğimiz aşamada AYM’nin kararına mahkemenin riayet etmemesi çelişmeyecektir.”
    “-İP’in başkanı yalan söyledi, delegelerini aldattı. İP zaman kaybıdır, ayıplıdır, sakıncalıdır. Kandil ve Pensilvanya’nın ileri karakoludur.”mehmet barlas

  2. Gelişmiş ülkeler dahil her toplumda üstün akla ve bilgiye sahip insanların oranı %1 kadardır. (ABD için bunu sıklıkla duyarız). Bu elit kesimin de %1 kadarı küresel ölçekte çözümleyici ve kilit rolde insanlardır. Buna göre bir toplumda zorlu sorunlarda yol gösterebilecek, çözüm üretebilecek insan sayısı on binde bir kadardır. Yani Türkiye için bu sayı 8-10 bin kişidir.

    Türkiye bu yetenekli özel insanlarını acaba ne kadar kullanabiliyor ? Bunların en az yarısının da beyin göçü ile gelişmiş ülkelerde çalışmak zorunda kaldığını da hesaba katalım. Kalan 4-5 bin kişinin de en iyi ihtimal ile %20’si işe yarar konumda çalışıyordur sanıyorum, yani bin kişi ! Yani Türkiye üstün beyinlerinin ancak %0,001 (yüzbinde birini) kullanabiliyor. Demek ki bu oranı on kat artırmalıyız.

    Umarım yanılıyorumdur diyeceğim ama durum ortada ! Ya biz orta-geri zekalı bir milletiz yada bu tespit gerçektir. Zeka sorunumuz varsa yapacak bir şey yok, fakat bu tespit gerçekse ahlaki sorunumuz var demektir.

  3. “Dış güç”ü paranoya değil, realite olarak kabul ediyorum.İşi gücü bırakıp bizi yıkmak isteseler fazla emek ve mesai harcayacaklarını sanmıyorum.Bir de bize bu kadar zaman ayırsalar kendi durumları çok kötü olurdu.Dış güçler iktidarları dizayn etmek istiyorsa, önce muhalefeti dizayn etmek zorundadır.Yamaç bir yere bina inşa edeceksen, önce iyi bir istinat duvarı inşa edersin . İktidarların istinat duvarı ve payandası muhalefettir.Türkiye Dünya’da bunun en iyi örneğidir. Hadiseyi iç güçler/dinamikler bağlamında ele alacak olursak, bana göre demokrasinin en güzel tarifi olayı da tarif ediyor:”Demokrasi, ülkelerin hak ettiklerinden daha iyi yönetilmemesini garanti eden yönetim biçimidir.”

  4. İnsanlık Hakka doğru gidiyor
    İnsanlık tarihinde iki hizip savaştadır. Allah’ın hizbi ve şeytanın hizbi. 1900’larda şeytanın hizbi resmen galibiyetini ilan etmeye başlamış, alenen Allah ve ahirete inananlara savaş açmıştır. 1933’e kadar çok büyük adımlar atılmıştır. 1933’te duraklamaya başlamış, 1967’ye kadar inananlarla inanmayanlar arasında çekişme ile geçmiştir. 1967’den sonra inananlar üstün gelmeye başlamıştır. 2000’li yıllara gelindiğinde artık yeryüzünde inanmayanların eteklerindeki taşlar tükenmiştir.
    Şimdi dev adımlarla inananların iktidarına doğru ilerliyoruz. Dünyanın en azgın ülkesi olan Rusya’nın tartışmasız lideri hakkında Müslüman oldu diye haberler yayınlanmış ve kendisi de inkâr etmemiştir. Bir zenci Müslüman’ın oğlu ABD’de başkan olmuştur. İran devrimi başarıya ulaşmıştır. Türkiye’de inananların partisi iktidarda olmakla kalmamış bütün partiler İslamiyet’e teslim olmuştur.
    Üçüncü bin yılın daha ilk yirminci yılındayız. Bin yılın yüzde birini yeni aşıyoruz. Türkiye’de ve dünyada olanlar şaşırtıcıdır. Sermaye tepe takla gitmektedir. Beş büyükler arasında olmayan Türkiye, Almanya ve Japonya etkinliklerini sürdürmektedirler.
    Akevler’in Kur’an seminerlerini alıp baştan okuduğunuzda insanlığın nasıl Hakka doğru yol aldığını daha iyi görürsünüz.

  5. Yorumumda şöyle bir cümle var:”Ve bu gerekli olduğu kadar,iktidarın da lehine olan bir ilk şeydir.” Bu cümledeki “ilk”
    kelimesi gereksiz bir kelime.Bu durum bazan önce yazdığım bir cümleyi değiştirirken bir kelimeyi silmeyi unutmaktan,bazan da yazı propramının kendiliğinden bazı harf ya da kelimeleri cümleye eklemesinden kaynaklanıyor.Üç
    harflik bir yanlışlıktan ne olacak diyemiyorum,kendi yazımda da olsa bu durum beni rahatsız ediyor.Bu sebeple bu
    düzeltmeyi yapıyorum.

  6. esas konu:
    tek başına iktidarlar daha iyidir! iyidir! iyidir! cümlesinin hala geçerliliğini korumasıdır.
    yol yapıyor yoll
    şehir hastaneleri, köprüler
    tek fark:
    artık otobüs taksi ücreti ödemiyecek, yol köprüler için ücret ödeyecek olmamız!
    belki yeni kampanya yaparlar:gidiş dönüş bileti bedava! sadece yol-köprü-vergleri öde geç!
    bir filimde köye WC yapmıştı bir uyanık. giriş 1 lira. halk kooperatif kurup WC yapsa 25 krş olacak belkide.
    işibilir uyanık ağaya beleş tabelasunı asar iş başkalaşır. bu sefer de ağadan başkası giremez 100 numaraya.
    yani
    tek adam gelse yine olmuyor
    100 adam gelse dolmuyor
    s400 alsan aklın f35 te kalıyor
    birine defol git burdan desen ötekinin ne işi var burda diye soruyor.
    600 adama para veriyorsun bir iş yaptıraamıyorsun
    10-15 adm tutup akıl sormaya kalkıyorsun
    600 adamı verimli kullanabilsen uzaya çıkarırlar seni
    10-15 adamdan medet umuyorsun.
    4 partiyi yanyana getiriyorsun 4 mt. yol gidemiyorsun
    4 koldan ellerini ayaklarını beynini kullanan tek kişi 40 kişinin yapamadığını yapıyor.
    sonuç:
    demek ki sorun kişilerde değilmiş,
    sorunda çözümde zihniyette, bakış açısında, eğitimde, kültürde.
    beni denek olarak kullandıran BEN’de.
    BEN öyle bir beyne sahip olmuşum ki nasıl olduğumu ben bile bilmiyorum:
    2020 tl asgari ücretle bir iş buldum. ilk işim 3 asg ücrt tutarlı tlf aldım taksitle!
    tlf numa mesaj geldi:
    meydanda miting var otobus bedava! koşarak gittim.
    kalabalıkta tlf çalındı. çünkü tedbirimi almadım. çünkü bana çocukluğumdan beri sadece cüzdanını koru dediler, ben fehmi koru anladım.
    içindekini dikkatli harca, paranın üstünü almayı unutma! demediler.
    cüzdan taşımıyorum ki artık tlf taşıyorum!
    geçen hafta köyüme gittim tatile!
    köyde borsayı dövizi konuşuyorlar vay bee düşştüüü diye seviniyorlardi şehre geldim, fındık taban fiyatı açıklanıyordu kavenin (pardon hukka muka tu kaka cafee!nin) eyc tivi renkli tv sinde.
    birisi yan masadan sordu yüksek sesle:
    bizde fındık yetişiyormu yahu?

  7. Fehmi bey! Siyasetciler için en cazip olan Kul hakkı yemek.
    Batili ülkelerde, kul hakki yiyenlerin orani bizimkinin yaninda otuzda bir ancak eder.
    Yalan milleti kandirmanin oranide ellide bir veya daha fazla.
    Olaylari saptirma konusunda bize rakıp çikacak hic bir ülke bulamayiz.
    Seçilmişlerde seçilmişler tarafindan atanmişlarda. Tepeden tirnağa devleti soyup soğana çerirmek için adeta birbirleri ile yarişiyorlar. 82 miliyon nufusa 600 millet vekili senenin 365 gününün 50 günü parmek kaldirmak için meclise gelir 315 gün yan gelip yatar ve en yüksek maaşla emekli olur.
    Meslek olarak millet vekili fakat milleti adamdan saymaz. Kendisi doğulu gider batidan millet vekili seçilir.
    Dünyada bizim Politikacilarimiz kadar şansli politikaci hiç bir ülkede bulamassiniz.
    Devletullah! Bize siyah olani beyaz diye rahatlikla ve kolayca kabul ettiriyor.daha doğrusu yutturiyor.

    Tipki 15 Temmuz 2016 darbe girişimini
    Saptirdiklari gibi.

    • Ahlak yoksunu olabilme hakkını elde edebilenlere ben şanslı demem Nurdan hanım.Zira onlar Kuran’dan işlerine gelen hangi ayeti kendilerine şahit gösterselerde ben hakkımı yiyene hakkımı haram zıkkım ediyorum.

      • Msalih bey, merhaba!
        “Ahlak yoksunu olabilme hakkını elde edebilenlere ben şanslı demem”

        Bu lafiniz siz ve sizin gibi dürüst insanlar için olmasa olmazlardandır.
        Benim yazdiklarim ve onlarin şak şakçılari için. Sansli oluşlarinin nedeni! Hepsi birlikte bu dünyada başlamış, ilanihayete kadar beraberce yaşayacaklari yere malzeme temin etikleri için.
        Çünkü, onlar mağdurların,fakirlerin, hayatlarıni karartarak dünya servetlerine servet katiyorlar.
        Son durak onlar için önemli olmadiğından dolayı gecici güzergahlarında saltanatlarıni sürdürebildikleri için çok şanslilar.
        Haram, bazilari için zehir bazilari için ise baldan daha tatli olduğunu unutmamak gerek.
        Esenlikle kalın.

  8. Ekseriyet (%51) demokrasinin doğal sonucudur bu. 51 her zaman 49 a hükmeder. Çözüm nispi temsildir, her kurumda olması gereken çoğulculuktur.
    Kanımca demokrasi kavramı da yanlış kullanılıyor, her şeye bulaştırılıyor. Demokrasi sadece seçim esnasında lazımdır. Vatandaşın, kendisini yönetecekleri yine kendisinin seçmesidir. Yönetici adaylarının da kendi vatandaşlarından olması da cumhuriyettir. Yabancıların bizi yönetmemesidir. Adayların kim olacağı başka, onları kimin seçeceği başka başka şeylerdir. Biri diğerinin alternatifi değildir.
    Bir gün, çoğulcu ve nispi temsile dayalı gerçek demokrasiye geçeriz. Bu kesindir. Zira bu, zaten bizim geçmişimize var olan bir kültürümüzde, sadece unutmuş bulunuyoruz.
    Saygılarımla.

    • 1- %51 demokrasinin doğal sonucu değildir. %51 bazı durumlarda, bazı seçimlerin sonucudur. seçimler demokrasi anlamına gelmez. seçimler demokrasinin unsurlarından sadece bir tanesidir.
      2- Demokrasilerde %51’in %49’a hükmü diye bir kavram, bir durum yoktur.
      3- Demokrasiyi seçim zannetmek, dünyadan bihaber akp ve mhp tabanının yanılsamasından başka birşey değildir.
      4- yöneticilerin başka ülke vatandaşı olduğu bir ülke ben hatırlamıyorum. Siz yeni bir durum icat ederek nobele aday oldunuz.
      5- Yönetici adaylarının kendi vatandaşlarından olması da cumhuriyet değildir.
      – isterseniz, baştan sona yanlış olan yazıların hepsinin doğrusunu yazarım ama o kendinizin öğrenmesini tercih ederim.

  9. Fehmi Bey,Türkiye ve Mısır’ı kastederek “Genel halk memnuniyeti açısından bir başarısızlık söz konusu.”diyor.Her ne kadar ülke ismi vermese de bahsettiği çizginin iktidar olduğu ülkeler Türkiye ve Mısır,bizim coğrafyamızda.

    Acaba öyle mi?

    %34’le iktidara gelen bir parti,17 yıl gibi
    rekor bir süre nasıl iktidarda kalabildi acaba genel halk memnuniyetsizliğine
    rağmen?Ve hala nasıl %45 oy alabiliyor?
    Tam aksine halkın memnun olması sayesinde bu kadar uzun süre iktidarda
    kalınabilmiştir.

    Mısır’da Mursi genel halk memnuniyetsizliği sonucu mu gitti iktidardan?Yoksa kendini Mısır’ın
    sahibi gibi gören darbeciler tarafından mı
    devrildi?1960’da Adnan Menderes genel halk memnuniyetsizliği sebebiyle devrildi ise,Mursi de aynı sebeple devrilmiştir
    diyebiliriz!

    Öte yandan Türkiye’de etkili ve güçlü bir
    siyasi muhalefetin olmadığı doğrudur.
    Ama böyle bir muhalefetin tesisini de iktidardan bekleyecek değiliz herhalde.

    Türkiye’de halkın vicdanı yerine geçen,iktidara yanlışlarını sürekli hatırlatan muhalif bir çizgi ise vardır.
    Bu çizgi iktidar partisinin içinde de vardır,
    iktidara yakın bilinen medyada da vardır.
    İktidara yakın bilinen medyada iktidara çok esaslı eleştiriler yöneltilmektedir.Ve bu gerekli olduğu kadar,iktidarın da lehine olan bir ilk şeydir.İktidara mesafeli olan
    medyada ise karalama görevi kesintisiz olarak sürdürülmektedir.Öyle ki iktidara
    kaybettirme adına Türkiye’ye kaybettirme
    bile umurunda olmuyor muhalif kesimlerin.İktidar kaybetsin de bu arada
    Türkiye de kaybederse kaybetsin,kayıpları
    sonra telafi ederiz,hele şu iktidardan bir kurtulalım!Muhalif kesimleri
    ekonominin bozulması,dövizin,faizin,
    enflasyonun yükselmesi kadar hiç bir şey sevindirmez.Dış politikadaki bir başarısızlık bile sevindirir onları.
    Bu tür şeyleri söylediğimizde “Olur mu öyle şey,biz de aynı geminin içindeyiz”
    diye itiraz ederler ama,hikaye.

    Sanılanın ve meydana getirilmeye çalışılan algının aksine Türkiye’de iktidarın her yanlışı dile getirilmektedir,eleştiri kanalları
    alabildiğine açıktır,söylenmeyen, söylenemeyen bir şey yoktur.Bu söylediklerimi Fehmi Bey’in önceki günkü
    yazısında geçen “Külliye’de,Reis’in içinde bulunduğu bir binada,biz Reis’i eleştiriyoruz”mealindeki gazeteci ifadeleri de doğrulamaktadır.

Yoruma kapalı.