“Her şey iyi gidiyorsa bunlar neden oluyor?” dedirten gelişmeler var…

33
Reklam

Suudi Arabistan bu yıl haccı yalnızca kendi ülkesi içinden kısıtlı sayıda insana açtı. Tahmin edilebileceği gibi, sağlık sebepleriyle. Korona virüs salgını yaygınlaşmasın diye. Haklı bir gerçekçe bu.

Gerekçeyi haklı saydığım için İngiliz The Daily Telegraph gazetesinde karşıma çıkan ‘müjde, müjde’ üsluplu habere akıl erdiremedim.

Haber şu: Suudi Arabistan yönetimi, ‘Arabistanlı Lawrence’ (Lawrence of Arabia) olarak şöhret bulmuş, Arapları Osmanlı’ya karşı isyana sürükleyen ve bu amaçla terör dahil her türlü eylemi örgütleyen İngiliz casusunun, o günlerde kullandığı, Suudluların sonradan yıkıp un ufak ettikleri evi müze haline getirmiş ve yakında turistlerin ziyaretine açacakmış…

Bu vesileyle Suudi Arabistan’da turizm bakanlığı bulunduğunu öğrenmiş oldum. Oysa, yakın zamanlara kadar, Suudi Arabistan “Ülkenizi gezmeye geleceğim” diyenlere vize vermiyordu. 

Lawrence’ın Suudi Arabistan’da müze haline getirilen evi..

T. E. Lawrence İngilizlerin ünlü casusu. Marifetlerini merak edecekler içinTürkçe dahil her dilde çok sayıda kitap vardır. Adamın en büyük özelliği Türklere derin nefrettir. Buna, kendisine yakınlık duyduğu, ancak aynı ilgiyi görmediği bir Türk subayı tarafından reddedilmesinin yol açtığı söylenir.

Lawrence’in casusluk faaliyetini yürüttüğü evi Kızıldeniz kıyısındaki liman kenti Yanbu’da. Yanbu’nun Türklere karşı başlatılan Arap isyanının en kritik dönemine sahne olması gibi bir önemi de var..

İngiltere’nin Arap alemini Osmanlı’dan koparma projesini başarıyla hayata geçirmiş olmasına rağmen, Lawrence, her şey bitip ülkesine döndüğünde beklediği ilgiyi görmemiş, terkedildiği yalnızlığı motosikletiyle yaptığı bir kaza yüzünden ölümle sonuçlanmıştır.

İngiltere’de adına kurulmuş derneğin başkanı, “Lawrence’ı sevenler gidip evini görmek isteyebilirler” dedikten sonra şunu da eklemiş: “Lawrence’in havaya uçurduğu trenler çölde hala duruyor.” 

Reklam

İngilizlerin Lawrence ile kendilerine verdikleri sözleri tutmadığı Arapların genel söylemidir.

Galiba Suudlular Lawrence sevgisiyle değil Türkiye’nin ve bizlerin canını acıtmak için böyle bir yola başvuruyor.

Ne bileyim, başka bir sebep göremiyorum.

Rusya’nın cevabı

Zihnim bu haberle meşgulken, dün de, Hürriyet’te şu haberle karşılaştım: Rusya Suriye’de, İdlib’e çok yakın bir yerde kilise inşaatına başlamış. Kilise İstanbul’da yeniden cami olarak ibadete açılan Ayasofya tasarımında olacakmış.

En iyisi haberi Hürriyet’ten aktarmak:

“RUS haber ajansları 5 Eylül Cumartesi günü ilginç bir temel atma töreni haberini dünyaya duyurdu. Suriye’nin Hama iline bağlı ve İdlib cephe hattına yakın Skabliya şehrinde, İstanbul’da Ayasofya’ya cami statüsünün geri verilmesi sonrası Ayasofya’nın benzeri yeni bir kilise inşaatına başlandığı ilan edildi.

BİR YILDA BİTECEK

Reklam

Rusya’da propaganda yayınlarıyla tanınan “Federal Haberler Ajansı”, temel atma töreninden resimler paylaşarak, Suriye’deki söz konusu kilisenin Rusya Savunma Bakanlığı katkılarıyla bir yıl gibi kısa sürede tamamlanacağı vurgusunu da yaptı. Haberlere göre, Suriye’de Ayasofya’nın taklidinin genelde Hıristiyanların yaşadığı Skabliya şehrinde inşa edilmesi kararını Hama bölge Metropoliti Nikola Baalbaki verdi, inşaat için gerekli araziyi ise Esad yanlısı Hıristiyan milislerin komutanı Nabil El Abdullah tahsis etti.

RUS KOMUTAN KATILDI

Taklit Ayasofya’nın temel atma töreni haberinin en ilginç noktası ise, bu törene Rusya’nın Suriye’deki askeri birliklerinin eski komutanı Korgeneral Aleksander Çayko’nun da katılmış olması. Şu anda Rusya Genelkurmay Başkan Yardımcısı görevindeki Korgeneral Çayko törende yaptığı konuşmada, kilisenin bir yılda tamamlanacağına inandığını ve projenin bir an önce bitmesi için Rusya Silahlı Kuvvetleri’nin katkıda bulunmaya hazır olduğunu ilan etti. Ayrıca tören alanına asılan, Suriye Cumhurbaşkanı Beşar Esad, Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin ve Metropolit Bishop Nicola Baalbak’ın bir arada olduğu dev resim dikkat çekti.”

Haber bu.

Rusya ile Türkiye kilisenin inşa edileceği bölgede birlikte devriye nöbeti tutuyor. Bizim Mehmetçikler Rus askerleriyle birlikte bölgenin güvenliğinden sorumlu.

Ee, şimdi bu haber ne anlama geliyor?

Türkiye’nin altından zemin kayıyor. “Her şey mükemmel” diye sonuçları ilan edilen politik tercihler giderek Türkiye’ye dönük simgesel cevaplara yol açıyor.

Canımı sıkan bu iki haber aklımda, bugünkü gazetelerin köşe yazılarına göz atarken, bir uzman yazarın göz açıcı bir değerlendirmesiyle karşılaştım.

Doç. Hasan Kösebalaban’ın Karar gazetesinde çıkan yazısının başlığı şu: “Türkiye tarihi nüfuz alanını kaybediyor.”

Yazıda, Sırbistan ve Kosova liderlerinin ABD başkanı Donald Trump’ın Beyaz Saray’daki ofisinde, ekonomik alanda işbirliği yapacaklarını dünyaya ilan ettikleri olaydan hareketle, başlığına uygun çok önemli bir tespitte bulunuluyor.

Türkiye’nin ilişkilerini yakın tutmaya çalıştığı bu iki ülke, Washington’da, Trump’ın gözetimi altında, yalnız birbirleriyle ilgili taahhütte bulunmadılar, İsrail’i diplomatik olarak tanıyacaklarını ve büyükelçiliklerini Kudüs’e taşıyacaklarını da duyurdular.

Duyuruları, özellikle Kudüs’e büyükelçiliklerini taşıma niyeti, Türkiye’yi teessüf bildirmeye zorladı. [Teessüf edilecekse, esas ABD’ye ve Trump’a teessüf etmek gerekmez mi?]

Konuya ilişkin dışişleri bakanlığı açıklaması hayal kırıklığını yansıtıyor.

Yazar, bu olaydan hareketle, her ülkenin kendine özel güvenlik önceliklerini hatırlattıktan sonra şu soruyu soruyor: 

“Balkanlar’da hassas güvenlik endişeleri taşıyan tarihi müttefiklerimize, onları Batı’dan koparacak, Türkiye’nin bağımsız eksenine girmeye ikna edecek kadar güçlü bir teminat ve alternatif sunabiliyor muyuz?”

Suudi Arabistan’da açılışa hazı hale getirilmiş Lawrence müzesi, İdlib’te inşaatına başlanmış Ayasofya tarzı kilise, Kosova ve Sırbistan’ın İsrail’le yakınlaşması…

Ne anlama geliyor bunlar?

Hasan Kösebalaban’ın yazısının bu soruya cevap teşkil edecek sonuç bölümünü okuyalım derim:

“Özellikle Türkiye’nin Batı istikametindeki dış politika yönelimini doğrudan değiştirme temayülüne girdiği, bunu da idam cezası tartışmasıyla gösterdiği bir ortamda, Müslüman Doğu Avrupa ülkelerinin güvenliklerini temin edecek farklı arayışlarda bulunmaları şaşırtıcı olmaz. Türkiye’nin bağlı olduğu uluslararası hukuki sözleşme ve normlar nedeniyle, idam cezası tartışması, bir hukuk ve içişleri konusu olduğu kadar, bir dış politika meselesidir aynı zamanda. İdam cezası, Türkiye’nin Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nden ve bu sözleşmeyi temel alan bütün kurumsal yapılardan kopması anlamına gelmektedir. 

Bu kurumsal yapılar arasında Türkiye’nin kurucu üyesi olduğu Avrupa Konseyi ve ona bağlı Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, aynı zamanda Avrupa Birliği tam üyelik süreci de var.  

Demokratik yönelimini kaybetmiş, Avrupa normlarından, ekonomik, güvenlik ve hukuk sisteminden uzaklaşmış bir Türkiye, sadece Balkanlar’da değil, Orta Doğu ve Türki coğrafyada da etki ve çekim gücünü kaybetmiş bir ülke haline gelir.” 

Okudunuz, ne diyorsunuz?

ΩΩΩΩ 

Reklam

33 YORUMLAR

  1. 1. Türkiyenin etki-alanı son 40 yıldır bu kadar geniş olmamıştı.
    2. Bu meselelerden ancak kin duyuyoruz başka bir halt edemiyoruz türkiyee karşı anlamı çıkar.
    Rus ve lawrence örneklerinden durum vahim sonucu çıkarmak zorlama olmuş

    • İlgi alanı demek istediniz herhalde. Etki deyince sonucu lehimize değiştirmek anlaşılır. İnşallah o da olur ama henüz lehimize olan somut bir şey yok!

  2. Ne mi gelir sayın mim ?

    Size ve sizin gibi düşünenlere ben mi burdan sayayım Tayyip erdoğan ve bakanlar için söylenenleri yoksa siz kendiniz mı bakarsınız? Üstelik onlar yorumlarında kişisel fikirlerini anlatırken bizim gazetecilerimiz ki buna OCAKMEDYA da dahil maddi yanlışlar yazıyorlar. Bazen kasıtlı yazdıklarını düşünüyorum. Genellikle de hiç birine bişey olmuyor. Yalan haberin dibine vurmadıkça hatta bazen dibine de vursa hiç bişey olduğu da yok. Birine oluyorsa binine olmuyor.

    • Öncelikle muhalefet sütten çıkmış ak kaşık değil, onu belirteyim. Fakat İktidar zehirli süt gibi oldu. Henüz yarı-faşist bir rejim olduğu için muhalefet Meclis kürsüsünde istediği gibi konuşabiliyor. Fakat havuz medyası bu konuşmaları kırparak yayınlıyor. Eğer bir gazeteci netameli konuların üzerine giderse işinden oluyor (Fehmi Koru örneğin). Sıkı muhalif gazeteci havuz medyasında olmayıp işinden çıkartılamıyorsa da bu sefer Yargı ile üzerine gidiyorlar (Müyesser Yıldız gibi). Lütfen ifade hürriyeti konusunda adalet terazimizde hile yapmayalım.

    • Sizin bakış açınız temelden yanlış.

      (1) “Maddi yanlışlar”, “yalan haber”: Kime göre, neye göre?

      (2) Yalan ya da yanıltıcı haber ya da yorumlara yer veren medya organları saygınlıklarını kaybederler, okur/izleyici yitirirler. Buna tevessül edenler ciddiye alınmaz, ahlaki açıdan düşkün tipler olarak görülürler. Bunun en mükemmel örneği de “havuz medyası”dır.

      Ocak Medya yazarlarının “maddi yanlışlar yazdıklarını” ileri sürüyorsunuz. Bunu da kasıtlı yaptıklarını düşünüyorsunuz.

      Siz kimsiniz?

      Gazete yazarlarının ya da medya haberlerinin “maddi yanlışları”nı tespit etme hakkını ve otoritesini nereden/kimden alıyorsunuz?

      Not: “Maddi yanlışlar” yazılmaz, yapılır.

      Türkçe’de “duş aldım” derseniz, kulak tırmalamaz. “Duş yaptım” da diyebilirsiniz. Fakat “Duş ettim” derseniz kulak tırmalar, bozuk bir dil kullanmış olursunuz.

      Maddi yanlışlar ile eşleşen fiiller “yapmak” ile “-a düşmek”tir. Aklınızda bulunsun.

  3. 1942 yılında Türkiye’nin ilk pandemi hastanesi olarak açılan Heybeliada Sanatoryumu’nun 200 dönümlük arazisi Diyanet İşleri Başkanlığı’na devredilmiş.

    Diyanet 5 bin yeni personel alacakmış. Müjdeli haberi Türkiye Gazetesi’nden Cem Küçük duyurmuş.

    Diyanet bütçesi 2020 yılı için 11.5 milyar TL olmuş. İçişleri Bakanlığı, Tarım ve Orman Bakanlığı, Ticaret Bakanlığı, Çevre ve Şehircilik Bakanlığı, Dışişleri Bakanlığı, AB Bakanlığı, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı ile Kültür ve Turizm Bakanlığı, bütçe büyüklükleri ile Diyanet’in gerisinde kalmış.

    Diyanet bu bütçeyi hak ediyor! Çünkü halkı kandırıp yönetebilmek için, hakim sınıfların hizmetinde olan ‘Ebu Süfyan-Muaviye Müslümanlığı’ gerekir ve bu işi de en iyi Diyanet bilir.

  4. Bu yazıda ne denmek istemiş
    Uzun süredir zaten sırbıstan ABD rotasında karşılığında AB havucu ile zaten uzun yıllardır cendere de
    Sırbıstan üzerinde ABD nin daha etkin olması Tayyip in suçu sanki herhangi bir siyasetçi olsa daha etkin olacağız veya herhangi bir Avrupa ülkesi bile ABD den daha etkin mi
    Arabasistan I zaten söylemeye gerek yok açıkça Trump para vermeseniz 1 hafta dayanamazsanız diye tehdit ettiği ülke zaten bizim ABD İsrail rotasından çıktığımızdan beri dost olmasına imkan var mı ?istenilen ne ABD rotasına mı girelim

    Eylül geliyor havalar soğuyor Tayyip yüzünden kesin Bilgi yayalım kendini analist zanneden yorumcular hemen üst üste alakasız olayları sıralayıp analiz olarak da havalar tayyipl yüzünden soğudu diyerek bitirin

  5. Öyle anlaşılıyor ki suriyede konuşlu bulunan rus garnizonu için bir askeri kilise inşa ediliyor, zaten ahalisi de ortodoks olan bir beldede, türkiye ülkemizdeki benzeri yapıları ihya etmek suretiyle bir kısmını ayinlere de açıyor, yani suriyedeki bu tapınağın inşasına müsaade etmeyip de ne yapacaktık? Birçok ab ülkesinde camilere yaptıkları gibi duvarlarına gamalıhaç çizip bahçesine domuz kafası mı atalım?
    Şaka biyana bizim patrik hazretleri ukrayna ortodoks kilisesinin moskovadan ayrılıp bağımsız milli kiliseye dönüşmesini türkiyenin müsadesiyle onaylamıştı(ekümenik)
    Moskova metropoliti bu duruma her ne kadar homurdandıysa da fazla ses çıkarmamıştı; zaten ayasofyanın yeniden camileştirilmesine de hiç ses çıkarmayarak niyeyse hem patrikin hem de yunanistanın yasına da ortak olmadı.
    Bakalım bizim patrik suriyede yapılan tapınağı kutsama ayinine katılacak mı yoksa birtek idlip cemaatiyle mi yetinecek ruslar?

    • Ya tamam Ruslar İdlip’te kilise açsın da bizim mehmetçik de İdlip etrafında Rus askerleri ile devriye atıyor. Bu ne iş? (Bir de hangi rafinerimizin etrafına S-400 koymuşuk diye sordumdu geçenlerde, bakabildin mi?)

    • “Ruslar, o kiliseyi inşa etmek için Türkiye’den izin mi istediler? Ben bu söylediğinizden müjdeli bir haber kokusu alıyorum: “Senaryosunu şahsımın yazdığı Diriliş İdlib dizisi pek yakında TRT ve tüm havuz medyasında!”

  6. Türkiye, dünyada ortalama kişi başına gelirin 11.570 dolara yükseldiği 2019 yılında 9.027 dolara düşen kişi başına geliriyle dünya ortalamasının altında kalmış.

    (Mahfi Eğilmez, “Dünya Gelir Sınıflandırması ve Türkiye”. 29 Temmuz 2020)

  7. Dış politika bir ülkenin olmazsa olmazı dış politika aynı zamanda iç politikanında onun aynası içeriye baktığın zaman siyasette neyi görüyoruz konuşan bır siyasetçı görünmüyor gazetecilere gelince belli kişiler konuşuyor bizim cumhurbaşkanı basın toplantısı düzenliyor gazeteciler soru sormuyor akpli diğer siyasetçileri konuşurken görmek nerdeyse imkansız muhalefette gelince konuşsa da maşallah bizim şakşakcı gazeteciler zaten susturuyor konuşulmadık tartışılmadık bir ülkede hiçbir şeyin doğru olduğunda yanlış olduğunuda bizim gibilerin anlaması zor görünen bir şey herkesle söz dalaşı yapıyoruz sonrada barışıyoruz ne araplarla barışabiliyoruz ne avrupayla ruslardan silah alıyoruz kullanamıyoruz amerikaya bağırıp çağırıyoruz yıllardır dış işleri bakanımız açıklama yapardı bugün pek duyamazsınız 2002 yılında ihtidara getirdiğimiz parti üstad bizzat sabahlara kadar sizin savunduğumuz kişiler şurası tartışılır o günkü resimden kaç kişi var bugün onu bilmem hiçbir şeyin konuşulmadığı tartışılmadığı bir yerde neyin doğru olduğunu neyin yanlış olduğunu bilmek imkansız üstad bundan 15 yıl önce bugünleri söylesek inanırmıydınız herkese hayırlı akşamlar

  8. Ülkelerin iç veya dış başat sorunları,konuları ve bunların bir şekilde çözümü genellikle uzun yıllara mal oluyor. Yetmiş yıllık Kıbrıs sorunumuz var ya da Osmanlı’dan bu güne miras Kürt meselesi,Ermeni meselesi,yaklaşık doksanlı yıllardan beridir de “hayat tarzı” meselesi gibi..

    Batılı sömürgeci kafanın,Türkiye ve daha onlarca ülkenin küçük büyük neredeyse bütün sorunlarına -coğrafi,siyasi,dini,ideolojik vd.- zemini hazırlayıp ve bunları tetiklemek için de tepe tepe kullandıkları yöntemlerden biri vesayet mekanizmaları değil midir?

    II. Dünya Savaşı’ndan sonra galip devletlerin Batı’da ihdas ettiği bütün ulus üstü kurumların işlevinin de bu amaca matuf olduğunu,herhalde bilmeyen yoktur!

    Türkiye’nin devlet aklı bu vesayet zincirini kırarken Batı ile yaşanan açık gizli sürtüşmelerin bazı tezahürleri bu kurumlar ve ilkeleri üzerinden ortaya saçılıyor,hepsi bu…

  9. Erdoğan 14 Ağustos 2001’de AKP’ye kurucu oldu, ardından genel başkan seçildi. Fakat YSK, Erdoğan’ın 2002 seçiminde milletvekili adayı olmasını Anayasa’nın 76, TCK’nın 312. maddelerini gerekçe göstererek reddetti. (Mevcut yasalara ve mahkeme kararına uygundu)

    AKP’nin birinci parti olduğu seçimden iki gün sonra Erdoğan ile kendisini ziyaret eden dönemin CHP Genel Başkanı Deniz Baykal arasında mutabakat sağlandı. AKP, “affa uğramış olsa bile” ifadesini çıkararak Erdoğan’ın yasağını kaldıran bir anayasa değişikliği paketi hazırladı.

    Değişiklik AKP ve CHP’nin oylarıyla 13 Aralık 2002’de Meclis’ten geçti, ancak dönemin Cumhurbaşkanı Sezer veto etti. CHP yine destek verince Sezer, ikinci kez kabul edilen değişikliği onaylamak zorunda kaldı.

    Böylece Anayasanın 76, Milletvekili Seçimi Kanunu’nun 11. maddesi değiştirilerek, Erdoğan’ın milletvekili adayı olabilmesinin önündeki hukuki engel kaldırılmış oldu. O sayede Erdoğan, Siirt’teki ara seçimde milletvekili seçilip, ardından da Başbakan olabildi.

    Bu CeHaPe var ya bu CeHaPe …

    • Sn.Deniz Baykal’ın bu millete bir borcu var. Erdoğan’ı Başbakan yapmak kimin fikriydi veya kendisine bunu kim telkin etti açıklamalıdır. Şimdi açıklayamıyorsa da bari ölümünden 1 yıl sonra açılmak üzere bir mektup yazsın. Derinlerde neler dönüyor öğrenmek bu Milletin hakkıdır bence.

  10. Ortodokslarda söz konusu olan önem İstanbuldaki Ayasofya Kilisesi mi,Suriye deki benzer çakması mı?Bunu dünyadaki ortodokslardan öğrenmeli.Putin, galiba Rusya daki ortodoksları efsunlamış.Başka bir konu;bir Erdoğan=bir putin mi?Yoksa ;Erdoğan+Putin=boş eleman mı?Galiba her ikisinin de amacı aynı:Uyusun seçmenler gelsin saltanat.Nasıl uyutulacağı gayet basit:Seçmen rüyasında neyi görmek istiyorsa onu göstereceksin, hepsi bu kadar.Seçmen uyumadı mı?Yine basit:İstediği tiyatroyu oynarsın, seçmen seni alkışlar.İşte ,Putin ile Erdoğan ın temelde benzeştiği esas nokta burada.

    • Sayın ertav, son yıllarda birçok badem bıyıklı tiyatro eleştirmeni türedi; her mevzuyu getirip tiyatro sanatına bağlıyorlar, siz de farkında mısınız, yoksa bana mı öyle geliyor? Ne tiyayroymuş arkadaş yaa!

  11. Valla ne diiceemi bilemedim doğrusu; “müslüman doğu avrupa ülkeleri”nden bahseden bir karar yazarı var ortada???
    Hadi balkanlar diye bir bölgeden haberi yok diyelim; galiba doğuavrupanın neresi olduğunu da bilmiyor;
    çünkü kendisinin türkiyenin kopmasından endişe ettiği “avrupa insanhakları sözleşmesi” doğruavrupa ülkelerinde zaten bir süredir yürürlükte değil galiba!

    • Dersimiz coğrafya, Doğu Avrupa ülkeleri: Bulgaristan, Romanya, Sırbistan, Karadağ, Moldova, Yunanistan, Kuzey Makedonya, Gürcistan, Ukrayna, Rusya. . . 🙂

      • Bunların hangisi müslüman ülkesi onu da bizahmet yazıverseydiniz sn.bernar? Slovakya mı, çekya mı, polonya mı, macaristan mı, hangisi? Arnavutluk ve bosnahersek mi? Ama onlar italya taraflarında filan değil mi?

  12. Vallahi Hocam ,bunlar çok çok anlamlara geliyor , hangisini saymak lazım ! Ben şahsen çok uzun ve derin siyasi analizlerle uğraşmayı sevmiyorum daha doğrusu siyasetten hiç hoşlanmıyorum . O nedenle bu yazınıza – biraz da konumu itibarıyla – en iyi cevabı ben Nurdan Hanımın verebileceğini umuyordum ,sağolsun tam beklediğim gibi olmasa da yine kıyıdan köşeden giydirivermiş ! Ayrıca Bernar kardeşimizin de güzel katkıları olmuş ; her ikisine de teşekkürler ! Benim burda farklı olarak bir teklifim var : Bu Suudi dinsizleri – malum , islamiyet Vahhabiliği bir mezhep olarak kabul etmez – o casusun evini kendilerine Kabe yapsınlar ,bence çok yakışır , zaten bizim Kabeyi de aslında hiç sevmezler ! Selam ve saygılarımla.

  13. Sayın Koru,
    Uzun zamandır içerde ve dışarda gelişen olayların hiç de ülkemiz ve insanımızın hayrına olmadığını anlatmaya çalışıyorsunuz ve bunun için de oldukça mukni deliller sunuyorsunuz. Elhak bunların fazlası var eksiği yok. Durum aslında sizin tarif ettiğinizden daha kötüdür diyebilirim. İçeride ekonomide, demokratik haklarda ve hukuk alanındaki çöküş ve dışarıdaki büyük erozyon saklanacak gibi değil.
    Ancak kimse kusura bakmasın “zarara kendi rızası ile düşene acınmaz” fehvasınca Türkiye toplumu büyük çoğunluğu ile buna kendi rızasıyla girdi. Bu filmin başlangıcı 2013 (aslında ön hazırlıkları daha eski ama) Gezi olayları ile ateşlendi. Ülkenin hukuktan ve makuliyetten çıkarılacağının işaretleri Dersane tartışmaları ile verildi. Aralık 2013’deki yolsuzluk operasyonları sonrasında ülkenin raydan çıkarılması için atılan adımlara şu an ağlayıp sızlananların büyük çoğunluğu destek verdi. O zamanlar “Köprüden Önce Son Çıkış” diye uyarı yapanlar bugün hapiste çürütülüyor. Şimdi yere göğe koyamadığımız Abdullah Gül o zaman Cumhurbaşkanı olarak bu hukuksuzlukların taşlarını döşemeye yardım etti. Artık “Atı alan Üsküdar’ı geçti”. O nedenle bu teferruat konular artık bana birşey ifade etmiyor. Bunca zırvayı yapanların başka zırvalara imza atması gayet normaldir ve beklenmelidir. Herkese geçmiş olsun. İnşallah aklımız başımıza gelir, herkes için eşit haklar ve hukuk isteriz. Henüz böyle bir kıvılcım göremiyoruz. Allah’tan umut kesilmez. Toplum bu bedeli ödüyor ve daha ödeyecek ama ne olduğunu idrak edebilecek mi, bilmiyorum.

    • Bazı şeyler halka teorik olarak anlatılamıyor. Onun için pratik olarak gösterme yoluna gidildi. Uygulamalı tarih dersi devam ediyor ve tenefüs zili çalmak üzere. Umudunuzu kesmeyin.

    • Hakan bey!Bu filmin başlangıcı 2013 degil.
      Ön hazırlık özde değil sõzde yasakli olduğu dönememde Beyaz Sarayda pilanlar yapįldı, ve bu filimin 2010 anayasa seçimlerinden sonra başladı.
      Gizlilik süresi dolmadan 2013 te açığa çıkınca sadece rota değişti.
      Bence bu tip gizli oyunlar Abdulla Gül ve Abdullatif şener gibilerini aştığından dolayı…. neyise devamını zamani geldiğinde yazarım.

  14. Arapları niçin sevmediği mizi bin kişiye sor, dokuzyüzü nedenini bilmez!
    Kalan yüzüde birşey uydurur, çünkü başka işvar işin içinde.
    Birisi yazarın yazdığı, diğerleri yemen türküsü ile devam eder, lakin bir el!
    bizi birbirimize düşman etmeyi hernasılsa başarmış ve kendi yiyor salkımı, bize düşüyor posası.
    Bunca petrolden geçtim, turizm gelirinden bile olduk son yıllarda! (Bunu başaran kimse aslında nobel ödülünü almalı bence). Hem de inanç olayını en iyi kullanan yöneticiler döneminde! Arabın ince kalın kırmızı tüm çizgilerini bildikleri halde..
    Gizli bir el bize gelir getiren musluğu kapattırıyor, kendi kabeye uzay üssü gibi yerler yapıyor. Birde bize kapattırdığı yerin taklidini kendi yapıyor!
    Aynı coğrafyanın binlerce yıllık kardeşlerini birbirine düşman! (Nasıl beceriyle yapıyorlar kendiniz sahitsiniz) edebiliyorlar.
    Birde AB’ne girmeden kopardılarmı şeytanın çanağı tam dolar herhalde (sonrada destiyle gelirler). Sonra çın çın.
    Uyan Türkiye!

  15. “Okudunuz, ne diyorsunuz?”
    Nemi diyiyoruz?

    Bütün olaylara baktığımız zaman, ABD’nın Cumhuriyyetçi Başkanlarınin Türkiyeyi bitirme oyunlari olduğu sonucuna varıyor.

    Niteki, George W Bush devlet başkani gibi ağırlamasıde bunu gösteriyor.
    Şu an, V P , BBP ve MHP desteklediği Has Parti, Demokirat Partisi ve AKP birleşik Partilerinden oluşan Hükümet amaçladıkları hedefe ulaşabilmek için sağ gõsterip sol vurarak Türkiyeyi uyutiyorlar.

    Türkiyenin tablosuna baktığımız zaman,
    böğle bir gövdeye ancak,
    Bahcelinin 2023 seçimlerindeki Cumhur Başkani adayı yakışır.

    Bahçeli gönlündek Cumhur başkani profilini 2014 Cumhur başkanilığı seçiminde açıklamıştı!

    O açıklamayı Ocak Medya yayin yönetmeni Sinana Eskicioğlunun bugünkü yazısından aşağiya kopiledim.
    ××××@
    “‘Türk milleti kral seçmeyecek, sultan atamayacak, emir tayin etmeyecek, özgürlük ve demokrasiye mütecaviz bakan bir diktatör muavinine koltuk ihdas etmeyecektir.

    Peki ne yapacaktır?

    Cumhuru temsil edecek, Cumhuriyetin anlam ve birikimlerine sadakatla bağlı kalacak, milli kimliğe saygı duyup benimseyecek, hakkında hiçbir şaibe olmayan tertemiz bir isme Cumhurbaşkanı olma şerefini verecektir.

    Muhataplarına ilan ediyorum ki, önce özerkliğe arkasından Kuzey Kürdistan’a açık kapı bırakandan Cumhurbaşkanı olmaz…

    Türkiye’yi birbirine düşürmeye azmedenden, toplumu kamplara ayırandan Cumhurbaşkanı olmaz…

    Bebek katili ile müzakere yapandan, teröristlere kucak açandan Cumhurbaşkanı olmaz…

    Vatanı bölme, milleti 36’ya ayırma hedefinde olandan Cumhurbaşkanı olmaz…

    Twitter’i engelleyen, Youtube’u kapatan, kişisel hak ve hürriyetleri budayandan Cumhurbaşkanı olmaz…

    Hukuka saldırandan, Adalet’ten kaçandan, rüşvetçilere ve hırsızlara kol kanat gerenden Cumhurbaşkanı olmaz…

    Villalara balya balya dolar yığandan, kamu arazilerini zimmetine geçirenden, evdeki paraları sıfırlarken, haysiyet ve inandırıcılığını da sıfıra düşürenden Cumhurbaşkanı olmaz…

    İki yanlıştan bir doğru çıkmaz…

    Tekeden süt sağılmaz…

    Suda ateş yanmaz…

    Recep Tayyip Erdoğan’dan da Cumhurbaşkanı olmaz….

    Kökeni aidiyeti ne olursa olsun, ister AKP’li ister MHP’li isterse de CHP’li olsun. Her vatan evladı Cumhurbaşkanı olabilir.

    Ne var ki, Recep Tayyip Erdoğan olamaz…
    Milletin terazisi bu sikleti kaldirmaz.

  16. Ne diyelim Sayın Koru: Bindik bir alamete, gidiyoruz kıyamete.
    İşin ekonomik felaket yönünü de aynı gazeteden Sn. İbrahim Kahveci makro plandan özetlemiş.

    • Sönmez bey hem kıyamete gidiyoruz diyorsunuz hem de gözünüz hala ekonomide, döviz kurlarında; allah doyursun ne diyeyim…

  17. Sn. Koru’nun yazısını tamamladıktan sonra, Süleyman Demirel’in Rauf Denktaş’a ilişkin olarak bir zamanlar bir yerlerde okumuş olduğum sözleri aklıma düştü: “Burnundan kapmaya görsün, alır çeke çeke istedği yere götürür.”

    Devlet iktidarını elinde tutanlar (ki Erdoğan bunlar arasında değil, o sadece iktidarın yüksek memuru), Türkiye’yi burnundan tutmuş, her sonucu ülkenin kaybı olan karanlık bir istikamete doğru sürüklüyorlar.

    Devlet Bahçeli’ye, başkanlık sistemini Erdoğan’a hediye ettirdiler. D. Perinçek’inden Nedim Şener’ine ne kadar karanlık tip varsa alayı Erdoğan’ın sözde iktidarının ardında saf tuttular.

    Üç yıl içinde ülkenin getirildiği yer ortada:

    Çökmüş bir ekonomi,
    Benzeri görülmemiş işsizlik oranları,
    Döviz kurlarında dur durak bilmeyen tırmanış ve Türk Lirası’nın değersizleşmesiyle birlikte ücretlilerin enflasyon karşısında eriyen alım gücü,
    Kendi içinde kutuplaşmış, düşmanlaştırılmış bir toplum,
    Siyasette ve medyada lumpenlik,
    Akraba kayırmacılığı,
    Kırk yıl sonra yine ve hala “Bu ülkenin bölünmesine izin vermeyeceğiz!” lafları,
    Yine ve hala PKK’nın etkisiz hale getirilen militanlarının sayısı,
    Yine idam cezası isterim diye ortalığa atılan Bahçeli,
    Yine sorun çözmek yerine bol keseden hamaset,
    Ve hiç olmadığı kadar yalnızlaştırılmış bir Türkiye. . .

  18. ””’Yunanistan Komünist Partisi (KKE) Milletvekili Liana Kanelli, Skai TV’ye yaptığı konuşmada, “Fransa bizim için değil, Libya için Doğu Akdeniz’de. Kimse Yunanistan’ın çıkarları için ölmüyor. Bana göre, iki önemli iletişim hatası yaptık. Birincisi, ‘(Cumhurbaşkanı) Erdoğan öyle, Erdoğan böyle’ dedik. Oysa Erdoğan, 20 yıldan beri içeride ve dışarıda ülkesi için yaptığı hamlelerle ayakta duran stratejik bir akıl. İkincisi, Türkiye bölgesel süper bir güç” dedi.””’
    ””Sürekli olarak ‘(Cumhurbaşkanı) Erdoğan tahrik ediyor, saldırıyor’ demek, ne gerçekçiliktir ne de gerçek ile ilgisi vardır. Erdoğan her tahrik ve tehdit ettiğinde, Avrupa’ya koşmak da bir çözüm değil. Avrupa bize daha ne kadar tahammül edecek. Bizden bıktılar. Biz kendimizin haklı, Türkiye’nin haksız olduğuna sadece birbirimizi inandırdık. Gerçekçi olmalıyız””
    Yukarıdaki yazılar Yunanlılara ait. Onlar gördü İÇİMİZDEKİ ERDOĞAN düşmanları göremedi maalesef.

    • “Yukarıdaki yazılar Yunanlılara ait” tespitiniz doğru değil, bu yazı Yunan Liana Kanelli’ye ait. Yapılan kamuoyu araştırmalarına göre Yunan halkının Türk-Yunan gerginliğine bakış açısı genellikle kendilerini haklı görür yöndedir ve bu sosyolojik beklentiye uygun bir sonuçtur.
      Ayrıca size şunu sorarım. Türkiye’de bir kişi benzeri bir demeç verse, o kişiye ve bunu yayınlayan TV kanalının başına ne gelir?

Yoruma kapalı.