‘İslâm’da evlilik ve aile’ türü kitaplar üzerine.. Diyeceğimin özeti şu: Kadınlar erkekler kadar eşittir…

18
Reklam

Bir kadın CHP milletvekili, bazı belediyelerin nikân töreni sonrasında dağıttıkları, isminde ‘İslâm, kadın ve aile’ sözcüklerinin geçtiği bazı kitapları, kendisini ve bütün kadınları rencide edebilen cümleleri yüzünden, Meclis gündemine taşımış.

İyi yapmış…

Keşke “Savcılara çağrıda bulunuyorum; ihbar kabul edip gereğini yerine getirmeliler” demeseydi…

Her konuyu mahkemeye havale ederek çözme âdeti iyi bir şey değil çünkü.

Görüşlere, eğer yanlış olduğuna inanıyorsak, doğru görüşle karşı çıkmak herhalde daha gerçekçi bir yoldur.

Tarihte kadının adı yoktu

Kadının erkek karşısında ‘eksik’ veya ‘kusurlu’ görüldüğü çağları geride bırakalı çok olmadı. Kadının eğitim görmesi, iş hayatına girmesi, siyasetle ilgilenmesi ancak 20. yüzyılda gerçekleşebildi. Daha önce kadın evinde oturur, okuma-yazma öğrenebilmişse romanlar okur, evlenip çocuk büyütürdü.

Oy kullanma hakkını geçen yüzyıl verebildi kadınlara…

Elde ettiği haklara rağmen, kadınlar, içinde yer aldıkları ayrımcı ortamda, belli yerlere gelebilmek, haklarını kullanabilmek için erkeklerden daha fazla çaba göstermek zorundalar.

Reklam

Sadece bizde değil, hemen her ülkede durum böyle.

Kadınların eşitlik mücadelesinde karşılarına çıkan en önemli engel, hayır din değildir, en büyük engel geleneklerdir.

Binlerce yıl sürmüş olan ‘erkek-egemen’ dönemlerde oluşmuş, sağlam bir yer edinmiş ve varlıklarını yasalarda yitirmiş olsa bile zihinlerde sürdüren gelenekler…

Geleneklerin pek çok kültürde kendisine ‘din’den dayanak arayıp zorlamayla da olsa bulduğu elbette bir gerçektir; ama işte o kadar…

Suudi Arabistan’da kadınlara araç kullanma yasağı var. Anlamsız bir yasak. Suudlu kadınlar, kendi ülkeleri dışında çıktıklarında, bir başka ülkede yaşarken, aldıkları ehliyetle pekâla direksiyon başına geçiyor ve araç sürüyorlar.

Fiziki yapıları da, akılları da araç süren erkeklerden bu anlamda geri değil.

Peki, dinde “Erkekler araç sürebilir, ama kadınlar asla” sonucu çıkarmamıza yarayan herhangi bir ‘nass’ (âyet veya hadis) var mı?

Yok. Yok, ama kadına farklı gözle bakmayı gerektiren, dolayısıyla onun toplum içerisindeki yerini değişik biçimde tanımlamayı mümkün kılan gelenekler var ve o gelenekler dini nassları kendilerine göre yorumlayarak Suudi Arabistan’da kadınlara araç kullandırmıyor…

Reklam

Kadınların sûreta da olsa karar alma mekanizmaları içerisinde yer almalarına, meselâ kurulan Şura Meclisi’nde üyeliğine de itiraz etmişti Suudi Arabistan’ın gelenekçileri; yeni Kral Selman, selefinin açtığı kapıyı daha da genişleterek, ‘kadın üye’ sayısını bayağı artırdı.

Gelenekçilerin homurdanmalarına rağmen..

Bir gerçeği paylaşabiliriz: Gelenekçiler kendi söylemlerini dini metinlerde arar da bulamazlarsa.. bulamazlarsa, onlara ilâvede bulunmaktan da çekinmezler…

Günümüzde sağlıklı çalışmalar var

Diyanet İşleri Başkanlığı geleneği ‘din’ saymaktan uzaklaştırmak için bir süredir ciddi bir çaba içerisinde. Bunun ilk somut örneği, ‘Hadislerle İslâm’ adlı 7 ciltlik dev eserdir. İlâhi olanla ilâhi sanılanı, vahiy ile beşeri söylemi, İslâm Peygamberi’nin ağzından gerçekten çıkmış olanla ona mâl edileni ayırma çabasının sonucudur ‘Hadislerle İslâm’

Belediyelerin dağıttığı kitaplara kadar sinmiş olduğu anlaşılan yanlış söylemler, bugünün teknolojisinin sağladığı ek yardımla, sahih olanı uydurmadan ayırma yoluyla, İslâm’a mal edilemez hale yavaş yavaş geliyor.

Eski Diyanet İşleri başkanı Prof. Ali Bardakoğlu’nun riyasetinde İstanbul’daki 29 Mayıs Üniversitesi bünyesinde oluşturulmuş ‘Kur’an Araştırmaları Merkezi’ (Kuramer) de, benzer bir çalışmayı güncel sorunlara ışık tutacak biçimde yürütüyor.

Prof. Bardakoğlu’nun yeni kitabı..

Prof. Bardakoğlu’nun Kuramer tarafından yayımlanmış ‘İslâm Işığında Müslümanlığımızla YÜZLEŞME’ kitabı, dini kaynağından öğrenmek isteyenler için, bir rehber niteliğindedir.

Tarih içerisinde erkeğin kadın ile ilişkilerinde kendisi için koyması gereken sınırlamaları kadından beklemesi âdeti, günümüzde de, hâlâ devam ediyor; erkeği ‘kadının efendisi’ olarak görmeyi, kadınların hareketlerini kısıtlamayı, itaatkârlığı öngören, bunları tavsiye eden kitapların mantığı tamamen bundan kaynaklanıyor.

Zahmete katlanmak istemiyor erkek, görevi kadına yüklemiş, hâlâ ondan bekliyor.

O görüşler de, en çok, ‘evlilik ve aile’ konularını din ile ilintilendiren, genellikle yaşlı-başlı hocaefendilerin kaleme aldığı kitaplarda bulunuyor.

Kadına tavsiye edilenleri erkekler kendilerine uygulayabilir. Kadınlara “Parka gitmesinler” diyeceklerine, kadınlar oralara geliyor diye rahatsızlık duyan erkekler varsa, onlar parklara gitmeyebilirler sözgelimi…

Neyse…

Görüşler ifade edilsin, bunun zararı yok..

CHP’li kadın milletvekilinin uyarısını Diyanet İşleri Başkanlığı ile Kuramer gibi kurumlar önemsemeli ve çiftleri mutluluğa taşıyacak sağlıklı bir birliktelik kurmanın temellerini, psikolojiden de destek alarak, dinin öngördüğü biçimde bir kitaba taşımalılar.

Belediyelerin de gönül rahatlığı içerisinde evlendirdikleri çiftlere o kitaplardan hediye etmeleri böylece sağlanabilir.

Ancak yukarıda konunun savcılara ve mahkemeye havale edilmesine karşı çıkmıştım; işin o yönü de zihinleri dinimizle alakası bulunmayan ama dine bulaştırılmış yanlışlıklardan arındırmak kadar önemlidir.

Her toplumda yanlış görüşlere sahip olanlar, yanlışı savunanlar bulunabilir; ama unutmayalım ki ‘doğru ve yanlış’ dediğimiz şeylerin çoğu görecelidir.

Bugünün doğrusu yarın pekâlâ yanlışlanabilir…

Görüşlerin ifadesinin önüne geçmek veya ifade edilen görüşleri mahkemelerin yasaklamasını, görüş sahiplerini yargıçların cezalandırmasını arzu etmek, bizi gerçeklere ulaşmaktan da mahrum edebilir.

Yazarları, gazetecileri ürkütür, görüş sahiplerini ifadeden caydırırsak hiçbir yere varamayız.

Şikâyet konusu olan kitaplardaki yanlışlar doğru bilgilerle kolayca ortadan kaldırılabilecek iken, onları yargının tasarrufuna bırakmak ve yazarlarını cezalandırmak.. bizi, ülkemizi, dünyadan da koparır.

Ne lüzumu var?

ΩΩΩΩ

Reklam

18 YORUMLAR

  1. İslamda şu yoktur bu yoktur derken, İslam adına islamın fıkıh metodolojisini, nassları, ictihadları ve bir bütün olarak tektonik mirası kıstas almalıyız.
    Bugünün dinden bîbehre dünyasına kıyasla , yoklukta bolluk gibi görünen kıt bilgilerimize itimat ederek, ahalinin dinci muamelesi çekmesini, kapasitemizin varlığına delil zann ederek, rüştiye seviyesini bulmayacak dini malumatımızı yeterli görüyoruz.
    İslamda ne var ne yok derken de ezberimde yollayıp, orada olmayanı yok kabul ediyoruz.
    Kalabalıkların “hasen” gördüğünü “hasen”; “kabih” gördüğünü “kabih” add ediyoruz.
    Hüsn ve kubh bahsinde kıstas ne olmalı sorusuyla üç ana itikadî akım ortaya çıkmışken,
    Biz kıstas olarak medya ve toplumun telakkilerini ana kıstas kabul edip,
    Medya ve toplumun telakkilerine göre, islamda şu var, bu yok diye ahkam kesiyoruz.
    Eklektizm dedikleri şey bu idi galiba…
    Toplumun telakkileri değiştikçe, ağızdaki islam da değişiyor.
    1950 sonrası el ezber şeyhi, “islam sosyalist karakterlidir” derken, 2000’e doğru Taha Akyol “narh” ekseninde islamın liberalist olduğunu söylüyordu.
    ….
    Kadın konusunda bazı kıstaslar var.
    – Erkeklerle ihtilat haram. Hakkında ayeti kerime var. Hicab ayeti.
    – Çocuğun eğitimini ihmal endişesi var
    – Kadın ve erkeğin tabiat farklılıkları var

    Kadın konusundaki modern “mhytos”ların ezikliği altında islamı her kalıba sokmaya çalışmaya gerek yok.

    Kadını aşağılamak ithamı İslamiyet için ne kadar insafsız bir yaklaşımsa, bu ithamı iptal telaşı ve paniği ile İslam’da şu yok bu yok demek de İslamiyete aynı derecede haksızlıktır.

    İslam her rüzgara göre savrulmayacak kadar ağırdır.

    Bir emekli mahalle imamı bildiği şeyleri kendince makul kabul ettirebilmek için, evvel zaman argumanlariyla dolu bir kitap yazmış anlaşıldığı kadarıyla. Mahallesindeki tevakuş bir cemaate anlatıp ikna edeceği şeyleri , belediye herkese dağıtmış.

    Ciddi bir kurum
    Ciddi bir konuda bir eser hazırlatacaksa, bunu ilmi dirayet sahibi kalemlere havale edebilirdi.

  2. Dinler, sermayenin kendi çıkarları için uydurdukları modalara göre değil kainatı var eden Allah’ın yarattıklarına göre insanların davranışlarını düzenlemeye çalışır. İnsanları birbirine kavga ettirmekle değil barış içinde nasıl yaşamları gerektiğini anlatır.

    Deve devedir, karınca karıncadır, insan insandır. Çocuk çocuk, büyük büyüktür. Örnek olarak CHP’li hanım Milletvekilidir. Bir kadın da bizim apartman da temizlikçidir. İnsanlar eşit değil, eşit kişiliklere sahiptirler. Dalalete evet ama eşitlik iddiasını zırva olarak anlarlar dinler.

    Adalet, Hastaya ilaç üreticiye imkan sağlamak, çocuk doğurana da hakkını vermekle olur. Erkekler çocuklara süt vermediği kadınlar da çok erkekle cinsi ilişki kuramazlar.

    Kadının bir doğurma evresinde birden fazla erekle cinsi ilişki kurması, akrabaların birbirleri ile cinsi ilişkiler kurması tabii yasaklardır. Bitkiler bile dışarıdan eşletirler. Her dişi hücre yalnız bir erkek hücre ile döllenir.

    CHP Milletvekili hanım efendi, savcılarla değil ilimle cevap vermelidir. Yanlışları müspet ilmin metotları ile cevaplanmalıdır. Fikre fikirle değil de hapishanelerle mukabele etmek isteyenin milletvekilliği yargı kararı ile düşmelidir.

    Bucak sistemine bunun için ihtiyaç vardır. İsteyen bucaklar erkeği egemen kılar, isteyen bucaklar kadını egemen kılar, İsteyenler eşitliği kabul eder. İsteyenler aile müessesini reddedip komünistlerin istediklerin istediği gibi yaşarlar. İsteyen istediği bucağa göç etme imkanı sağlanır.

    Bırakın insanları istediği gibi yaşasınlar. Başkasına zarar vermesinler. Bunu da hakemlerden oluşan yansız, bağımsız yetkin ve saygın yargı çözsün. İnsanlar birbirine hüküm etmesinler.

    İsteyen istediğini söylesin. Başkasına zarar vermiyorsa kime ne. Zararı da hakemler belirlesin. Yargıda temel kural vardır. Davacı ve iddiası olmayan konulara mahkeme bakamaz.

    • Süleyman bey,ayrıntısını bılmemekle beraber kulaga ıyı gelıyor bu bucak sistemi.bu Kadar bölünme Korkusu yasayan bır toplum gün gelir de bu tur seylerı konusabılır inşallah..

  3. Kadın ve aileye bakışımız ve buna göre bir hayat modeli oluşturma çabası sadece gelenek ile İslâm arasında cereyan etmiyor ki. CHP’nin hemen her alanda olduğu gibi ailevî konulara bir de çağdaş/demokratik/laik dünya görüşü ekseninde bakması var. Bunun ulusal bazdaki somut ölçüsü ve kaynağı da çoğu zaman “ATATÜRKÇÜ DÜŞÜNCE SİSTEMİ” doğrultusunda ortaya çıkan fikir ve beklentiler olmaktadır. Gelenek, kadının özgürlüğünü kısıtlamaktadır görüşü doğru olduğu kadar eksik de. Bazen İslâm öncesi Türk gelenekleri örneğinde olduğu gibi kadının daha özgür olduğuna dair imajlar ortaya çıkabilmektedir. Diğer taraftan çağdaş demokratik gelişmeler, sadece kadına değil erkeğe de özellikle (nefsanî de olsa) cinsel tercihler bağlamında alternatifler sunmaktadır. T.C. Devleti, Geliştirilmiş Avrupa Şartları Sözleşmesinde görüldüğü üzere bu konuyu ayrımcılık yapmama ilkesi doğrultusunda ele almayı taahhüt etmiştir. Ne var ki bu konu hassas olduğu için ne mevcut hükümet, ne de CHP, toplumun huzurunda örn. eşcinsel evlilikler konusunda açık açık fikirlerini söyleyemiyor. Bir Bakanımız bu gibi temayüllere, cinsel sapkınlıktır dedi ama altına imza attığımız sözleşmenin ruhuna da aykırı bir söylemde bulundu. Feministler buna haklı olarak itiraz ettiler. Konu geleneksel/İslâmî aile tartışmalarının ötesinde Türk toplumunun gerçekten Batı Kültürü içinde bir hayat modeline razı olup olmadığıdır. AB sürecinde ister istemez bu konu da masaya yatırılacaktır. Muhafazakarlarımız ve solcularımız aile konusunu ele alırken, sadece Gelenek-İslâm bağlamında değil Batılılaşma süreci ekseninde de konuya yaklaşmalıdırlar. Sorum, AK Partililerden çok CHP’lilere yöneliktir (Çünkü AK Partililer buna cevap verebileceğini düşünmüyorum) : Eşcinsel evlilikler için ne düşünüyorsunuz? Bu gibi “alternatif” birliktelikler/evlilikler için resmi nikah kıyılmasına cevaz verilsin mi? vb. Kendimizi kandırmayalım, AB’ye katılım sürecinde gündemde sadece sosyo-ekonomik konular olmayacak. Bu hassas konu ve sorulara da hepimiz (Diyanet, siyasi partiler vb. ) makul argümanlarımızla hazırlıklı olmalıyız.

  4. Kadının aile ve toplum içindeki yerini farklı gören insanların bir arada yaşamasından doğan sorunları biz Almanya’da 80’ li ve 90‘ lı yıllarda yoğun olarak yaşadık ve hala yaşıyoruz. Sanıyorum benzer durum bugün Türkiye’de yaşanıyor. Süratle gerçekleşen şehirleşme çok farklı gelenekten gelen çok sayıda insanı dar bir çevrede bir araya getirdi. Farklı anlayış, insanlar arasında çok farklı değerlendirmelere, yanlış anlamalara sebep oluyor. Okulda Alman kız öğrencinin serbest davranışını yanlış anlayıp her tarafına dokunmayı normal bulan Türk öğrencilerle karşılaştım.
    Farklı yaşam anlayışının sebep olduğu bu türlü çatışmalar maalesef uzun vadeli. Çünkü bazı belediyelerin dağıttıkları kitapları doğru bulan insanların sayısının hiç de az olmadığını tahmin ediyorum.

    Savcılığın göreve çağrılması konusunda Sayın Koru ile aynı fikirde değilim. Kitabı dağıtanlar şahıslar değil bir resmi kurum. Bence belediyeler burada görevlerini istismar ediyorlar. Her belediye kendine göre kitapçık dağıtırsa işler daha da karışır.

  5. savcıya havale edilen kitap ve yazar mı, yoksa kitabı dağıtan belediye yetkilileri mi konusu net olarak anlayamadım.

    • cengiz bey, doğru bir soru. ve önemli de. eğer belediyenin böyle bir kitabı dağıtması ile ilgili ise, milletvekili haklı, yok eğer kitap ve yazar için ise, fehmi bey haklı. yasaklar ile bu işleri çözemeyiz, ayrıca yasaklar ile bu işi çözmek doğru da değil. Ayrıca atatürkün bir sözünü hatırlatmak istiyorum: “..basın hürriyetinden doğan mahzurların giderilme vasıtası, yine basın hürriyetidir.”

  6. “Korkunç
    bir fırtına çıkıyor
    annem evden gidince”
    Cahit Zarifğlu

    Cahit Zarifoğlu, Çalışan Anne başlıklı şiirinde yukarıdaki mısraları söyler.

    Ben kadınların çalışması ile ilgili sorunu bu noktada görüyorum. Bunu söylerken kadınlar çalışmasın demek de istemiyorum.

    Kadınların çalışmasını dinle de ilişkilendirmiyorum; çocuklarla ilişkilendiriyorum. Çocuğa bakmak, onunla ilgilenmek sadece kadınların görevidir de demiyorum. Çocuk açısından annenin yerini başka hiç bir kimsenin tutamayacağını söylüyorum sadece.

    Bunları, 2 yaşındaki torunumun annesini, yani kızımı, çalıştığı okula arabayla bırakıp ağlayan torunumla eve dönen biri olarak söylüyorum.

    Ayrıca çalışma hayatında şahit olduğum durum şöyleydi: Bayan arkadaşlar evlerine dönmek için adeta can atarlardı. Bir çoğu, şu işimiz bitse de evimize bir gitsek havasındaydılar. Haksız da değillerdi.

    Öte yandan yaptıkları işte kadınların erkeklerden geri kaldıkları da söylenemez. Bazan kadınların, bazan erkeklerin daha başarılı olduğu da görülür.

    Bazı işleri yapmaya kadınların elinin daha yatkın, bazılarına da erkeklerin daha yatkın olduğu da başka bir gerçek. Bu da yaratılıştan kaynaklanan fıtrî bir durum olsa gerektir.

    Ben çalışan annelerin çalışmaktan çok da mutlu oldukları kanaatinde değilim; en azından hepsinin. Ama ekonomik şartlar onları çalışmaya zorlamışsa çalışmaktan başka yapabilecekleri bir şey yok.

    Ayrıca toplumda, çalışmayan, evinin işleriyle, çocuklarıyla ilgilenen kadınların, işe yaramaz insanlarmış gibi bir algının oluşmaya başlaması da kadınlarımızı çalışmaya adeta zorlayan psikolojik bir etkendir.

    Bana göre çalışan kadınlarımız da, çalışmayan, çocukları ile ilgilenen kadınlarımız da çok değerli bir görev yapmaktadırlar. Aynı ölçüde değerlidirler.

    Gördüğünüz gibi konuyu dinle ilişkilendirmeden bu görüşleri dile getirdim.

    Din meşru olanı yasaklamaz; erkek için de kadın için de. Meşru olmayana ise kadın için de, erkek için de izin vermez. Konunun ayrıntılarını Fehmi Bey’in de dediği gibi uzmanlarıından öğrenmek gerekir.

    • Yorumunuzdan güzel bakış açıları yakaladım. Hassas ve uzmanlık gerektiren bir konu. Fıtrat (yaratılış) açısından bakıldığında, Yaratıcı’nın sözlerine ve Tebliğcisinin uygulamalarına müracaat etmek en doğrusu. Saygıyla..

  7. Hassas bir konu.. Kadın aleyhine yapılanlara “din”i kaynak ve referans olarak göstermek, cahillik değilse, din düşmanlığıdır. İslamın kadına bakışını irdeleyip değerlendirmek ilim adamlarının işidir.

    Sade bir müslüman olarak, Kadın haklarıyle ve kadın-erkek münasebetleriyle ilgili olarak Ayet ve hadislerde kadınlar aleyhine yorumlanabilecek hükümlere rastlamadığımı söyleyebilirim.
    Ana babaya öncelik bağlamında sorulan soruya Resulullah Efendimizin tekrartekrar “ananın”buyurmasından sonra babanın zikretilmesi nekadar manidardır.
    Beşeri hukun da günümüzde, kadınlar aleyhine değil, lehine hükümler taşıdığı malumdur.
    Fakaat…tüm bunlara rağmen, her kadının” bakire Meryem” masumiyeti taşımadığı gerçeği de inkar edilemez.
    Sosyal statünün sağladığı ayrıcalığı, avantajı, istismar edip, kötüye kullanan kadın sayısı maalesef artıyor..
    Manevi zayıflığın tetiklediği ahlaki olumsuzluklarda bir taraf, sütten çıkmış ak kaşık, karşı taraf yüzdeyüz suçludur demek gerçekçilik olamaz.
    Haklar ve hürriyetlerle birlikte, bunlara sübap olabilecek manevi ahlaki donanım da geliştirilip, takviye edilmezse
    Muhtemel sosyal depremlere kaynak olacak fay hattının mesul mimarı olunur.
    NOT.Bunları yazarken, biryandan da,seri haline gelmesinden korktuğumuz, “bombalı araç patlaması”nın son halkası olan müessif, feci, acı Kayseri hadisesiyle ilgili gelişmeleri izleyip, dinliyorum.
    Çene yormaktan başkası olmayan çürümüş sakız haline getirilmesinden gına gelen felaket sonu söylemlerini tekrarlamayıp, Kur”an okumağı tercih ediyorum.
    —-
    Bazı taziye söylem ve eylemleri, yürek yangınına su serpmek yerine, körüklüyor.
    Resmi ağızlar, ya açık konuşun, ya susun!
    Artık, bir kelimeyi duymak istiyororuz:İS Tİ FA!…

  8. Her insanın farklı yaratıldığı bir gerçek bunda eşitlik, musavat aramak gözle, kulakla,akılla alay etmektir. İkinci husus hukukta eşitlik bunun en mükemmelini İslam dininde bulurum, inanırım ve yaşamaya çalışırım. Müslüman görünen kişilerin düşünce ve yaşayışları üzerinden din üzerinden konuşulması dine zarardır. yorumlarıma da bazıları hemen bir kulp takıp İSLAMCI kesimin görüşü de böyledir deyip gerçeklere gözlerini yumuyorlar.

  9. Fehmi bey, size katılıyorum.Ben bir bayan olarak erkekleri suçlamiyorum.
    Erkekleri dünyaya getırıp büyüten anneler değılmi? Bizdeki saçma ve dine aykırı gelenekleri en fazla hanımlar uyguluyor.Bir örnek biz namusu sadaca hanımlara ait olarak çocuklarımızia lanse ediyoruz erkek çocuklarımızı yetiştırken oonlara kızlarimiza davrandiğimiz gibi davransak yani namusu saygiyi öğretebilsek hata yaptiklari zaman baba ile korkutmak yerine kendimizi saydira bilsek,” yalnışlığa erkek yaparsa el kiri kadin yaparsa ayip,” demek yerine yalnş erkek içinde kadın içinde aynıdır bunu öğretebilsek zannedersem kimse kalkıp da kadinlara yalnişlari uyguliyamaz.Bir anne önce çocuklarını eşit olarak yetıştirirse onlarda yaşamlarında annelerini örnek alillar. Beni yaratan bana akıl vermiş benim hakkimi ben değilde savicilarmi savunacak? Birde Diyanetın şimdikini bilmiyorum fakat önceki Kurani’ Kerimiin meaalinde Kuleuzubi Rabin Nas Süresinin mealini şeytanlaşmiş insanlarin şerrinden yerine şeytanlaşmiş kadınlar şerrinden diye tefsir edilmişdi. O zaman ben telefon edip neden bu yalnışlıği düzeltmediklerini sormuşdum.Hatta telefonda konuştuğum yetkiliye şunu söylemiştım,”sizi doğuran ananinde kadın olduğunu unutmayın.” Birde, bir kadın başarılı olursa hemen “erkek gibi bir kadın” sanki Allahu taâla sadece erkeklere akıl vermiş kadınlara değild.Garip değilmi? Benim okiyacak kitabima ben karar veririm savıcılar değil.Hoşca kalin.

    • Nurdan Hanım,
      fikirlerinize katılıyorum. Çözüme aile içinde başlamak lazım. Aile içinde erkek çocuklarımızı da kız çocuklarımız gibi yetiştirelim düşüncesi bence de çok önemli. Almanya’da öğretmenlerin Türk anne babaya böyle bir eğitimi tavsiye ettkilerine yılardır şahit olurum.

    • Sayin hanim millet vekillerine bir çağrım var.Madem bazı millet vekilleri hanimlari aşağılıyan yazılardan rahatsız oliyorlararsa ben onlardan daha çok rahatsız oliyorum, ancak bu tip yazıları okumam olur biter. Şimdi bizdeki esas kadinlari aşağılıyan o meşhur evler var ya! Bunlari kapatırmak için savuculara bu resmen insanlik ve ahlak suçu işleyen vede bu ahlaka ve dine aykiri ayni zamanda yasaya uygun ve burada hayat hakki elinden alınmış kadınları kurtarmak için neden savıcılara suç duyurusunda bulunmiyor. Zannedersem bu ayni zamanda onlardan vergi alan devlede insanlik suçu işliyor. Sağlıcakla kalın.

  10. Sayın Koru , o saydığınız dilekleriniz bir türlü gerçekleşmediği veya gerçekleşmeyeceği için yargıya gidiliyor olmasın. Bir tarafta Kadınlar Allah ın emanetidir. Emanete hıyanet münafıklıkdır diyen bir din anlayışı , diğer tarafta ise kendi rahatı kadının yorulmasına bağlı olan erkek egemen toplum. İşin ilginç yanı kadınlara eziyeti hak gören erkekleri birer kadının dünyaya getirip yetiştirmiş olması !!! Yaratıcının tavsiyelerini Emir telakki edip gereğini yerine getirmediğimiz sürece bu böyle sürer gider. Kadınların örtünmesi ile ilğili ayet konuşulur da ayetin en can alıcı ( Ahzap 59. ) noktası es geçilir. Bu böylece onların tanınıp eziyet görmemeleri için daha iyidir. Yani erkeklerde libido derecesi farklıdır. Bazıları kolayca yoldan çıkar. Buna müsade edip etmemek siz kadınların elinde. Bunları siz doğurdunuz ama zaptolmuyor işte. O zaman iş size düşüyor denilince yok canım bu sapıklar kendini kontrol etsin deniyor. Kimse küfeyi sırtlanmak istemezse yük ortada kalır. Kadınlar kızlarına hayırlı kısmet ararken takvaya değil mala öncelik verirse erkek de polygamiyi (metres tutmayı) kendine hak görür. Tek taraflı değil bu işler.

Yoruma kapalı.