İktidarların en önemli zaafı, iktidarın gücünü kullanan başkalarıdır

26
Reklam

İktidarların en büyük zaafı, iktidarın çeperinde bulunup onun adına güç kullanmaya kalkışanlara meydan açılmasıdır.

On günden az bir süre sonra (3 Kasım günü) hakkında “Tamam mı, devam mı?” kararı çıkacak Donald Trump sözünü etmeye çalıştığım zaafın esintilerine maruz kalıyor.

En yakını bilinen, “Trump’ın avukatı” havasıyla ekranlarda kendisine sıklıkla yer verilen biri, bir komedyenin çektiği ve şu günlerde haberlere konu olan bir filmde, yaşıyla da konumuyla da bağdaşmayan görüntüler vermekte.

Filmde karşı cinsten yaşı küçük biriyle sakıncalı pozlar verdiği görülmekte olan kişi, 11 Eylül (2001) uğursuz eylemi sırasında New York’un belediye başkanıydı ve o dönemde sergilediği başarılı liderlik kendisine ‘Amerika’nın belediye başkanı’ sıfatını kazandırmıştı. 

Şimdi ise kendisini düşürdüğü durum yalnız o kişinin imajını zedelemiyor, yakını olduğu Trump hakkında bir önceki seçim öncesinde söz konusu edilmiş, fakat üzerinde fazla durulmamış benzer iddialara da güç kazandırıyor.

Trump’ın oy verenleri arasında önemli bir grubu oluşturan aile değerlerine saygılı kişileri tercihleri üzerinde yeniden düşünmeye sevk edecek bir gelişme bu.

Yanlışı yapan başka biri, ama onun yaptığı Trump’ın seçilme şansını zora düşürüyor.

Her iktidar sahibi ve onunla aynı kaderi paylaşanların her an dikkatli olmaları gereken bir durumdur bu; başkalarının yaptıklarının faturasının kendilerine çıkartılması…

Reklam

Sovyet fıkraları tehlikesi

Sosyal medyayı izlemiyorum, ancak yine de izleyen yakınlarım tarafından ilginç bulunanlar gönderildiği için bazı örneklere ben de maruz kalabiliyorum.

En son gelen örnek olay, bir kadının kendisini düşürdüğü garabetle ilgili. Sokak röportajı çekiminde kendisine uzatılan mikrofona hayat pahalılığından en sert ifadelerle şikayet eden bir kadın, bundan sorumlu tuttuğu birilerini suçluyor; hem de en galiz ifadelerle… Ardından, röportajı yapan, kast ettiği kişi veya kişileri açık etmesi için kadına ikinci bir soru yönelttiğinde, bu kez, aynı kadının ismi anılanları göklere çıkardığı işitiliyor.

Önlerinde diz çökmekten söz ediyor kadın.

Tuhaf değil mi?

Ya şikayet etme ya da şikayetinin faturası sorumlusuna çıkarılmak istendiğinde çevir kazı yanmasın durumuna kendini düşürme.

Düşürüyor işte.

Neden?

Reklam

Bu sorunun cevabı güncel bir haberde gizli olabilir mi?

Şu haber: Antalya’da o kadınınkine benzer bir sokak röportajı sırasında, yine o kadının yaptığı türden eleştirilerini kameralara ifade etmiş olan bir kişi, bu defa bir erkek, sonrasında zor anlar yaşamış…

Aynı akşam evini polisler basmış. 

Başına geleni şöyle anlatıyor:

“Eve 6 polis geldi, oturduğum apartmanın bütün çevresini tuttular, evin önünde de 3 araç bekliyordu. Çok büyük bir suç işlemişim gibi beni bekliyorlardı. Kimliğimi gösterdikten sonra beni evden aldılar.” 

Sonra?

“Benden ifade alan kişi, ‘Sen Vahabisin’ diyerek beni suçladı. Yine bana, ‘Birileri seni dolduruşa getiriyor. Birileri sana bunları söylüyor sen de bunları tekrarlıyorsun’ dedi. Benim kendi düşüncelerim olamaz mı? Bu baskılar altında ifade verdim.”

Gözaltına alınmış, savcılığa sevk edilmiş.

Hiç bir iktidar kendisini o kişinin başına gelen türden olaylara maruz bırakmak istemez. Vatandaşın şikayetini ciddiye alır, haklı olduğu noktalar varsa onların üzerine gider, haksız ithamlar söz konusu ise, başkalarının da kafası karışmasın diye o iddiaların etkisini azaltacak açıklamalarda bulunur.

Aksi halde? Aksi halde, vaktiyle Sovyetler döneminde Rusya’da yaygın kullanıma girmiş türden fıkralara, vatandaşına nefes alma imkanını kısıtlayanlar yüzünden, o iktidar sahipleri muhatap olur.

“İktidarın çeperinde yer alıp onun adına güç kullananlar iktidara zarar verirler” demem bu sebeple…

Trump’ın kaderi başkalarının da elinde

Eleştirilerin ifade edilmesi değil edilememesi, suskunluk, iktidarları endişeye sevk etmeli.

ABD’de beklenen de bu.

Trump kendisinden önceki başkanların kaçındığı ne kadar yanlışlık varsa hepsini yapıyor görünüyor. O görüntünün altında yalnız kendi fiil ve icraatları yok, yakınlığı bilinen başkalarının yaptıklarından da sorumlu tutuluyor Trump. Çok seveni olduğu gibi nefret edeninin sayısı çok daha fazla. 

Otel odasında küçük kızla kameralara yakalanan ünlü yakınının kendisini düşürdüğü durumdan rahatsızlık duyacak bazı sevenleri sandık başına gitmez, buna karşılık kendisinden nefret edenler dört yıl daha iş başında kalmasını felaket olarak görüp içinden gelmese bile vatandaşlık görevini yerine getirirmek için sandık başına giderse, on gün sonra Trump’ın sonu geliverir.

Trump’ın kendisine yönelik eleştirilere “Yalan haber bunlar” veya “Beni devirmek istiyorlar” türü yakıştırmalarla mukabele etmesi kameraların tespit ettiği gerçeği bastırmaya yetmeyebilir.

İktidar sahipleri görüntülerini bozan gelişmelere karşı duyarlı olamıyorlar.

Son günlerde kampanyaya dönüştürülmek istenen ‘askıda ekmek’ uygulaması da iktidarın façasını sokak röportajlarında söylenenlerden daha fazla bozmaya başladı gibi…

Ne dersiniz?

ΩΩΩΩ

Reklam

26 YORUMLAR

  1. Türkiye İdlib’teki 12 askeri gözlem noktasını M-4 otoyolunun kuzeyine çekmeye başlamış. Bunun kaçınılmaz olduğu belliydi. İyi de o zaman şu soruyu sormak gerekiyor. “Madem böyle yapacaktınız neden ısrar edip de 33 şehit vermemize yol açtınız?”

    En başından beri Suriye politikasında yapılan hatalar, Türkiye’nin diğer konulardaki dış politikaları için de iyimser olmamızı engelliyor. Denebilir ki önceki hataları Siyasal İslamcı Erdoğan yapmıştı, 15 Temmuz 2016’dan itibaren dış politikayı ‘devlet’ belirliyor. İyi de yukarıda verilen örnek geçen yıla ait!

    Not : YPG/PYD’nin güney sınırlarımızı kapatma girişimine karşı yapılan harekatlar doğruydu. Fakat her TC Hükümeti bunu yapardı zaten, kimse bundan özel bir paye çıkartmasın. Bunlar tartışma dışıdır, tartıştıklarımız mücbir sebep dışında kalan girişimlerdir.

    • Hangi her tc hükümeti yapardı sayın fkt, biraz açar mısınız? Abd ya da almanya hükümetleri gibi bütün politikalarımız otomatiğe bağlı da biz mi duymadık?

  2. R.T.Erdoğan ; “Bu Macron denen zatın Müslümanlarla, İslam’la derdi nedir? Macron’un zihinsel noktada bir tedaviye ihtiyacı var. İnanç özgürlüğünden anlamayan, kendi ülkesinde yaşayan milyonlarca farklı inançtan insanlara bu şekilde davranan insana ne denebilir? Öncelikle bir akli kontrol. İki de bir Erdoğan’la uğraşıyorsun. Zaten seçim olacak. Yolunun pek uzun olduğunu sanmıyorum.” (Fransa bu demeç üzerine, Ankara’daki büyükelçisini görüşme yapmak üzere geri çağırmış)

    Bugüne kadar hiçbir yabancı liderin Erdoğan hakkında bu ayarda bir konuşma yaptığına şahit olmadım. Erdoğan’ın hakaretamiz konuşmaları ise malum olduğu gibi bu örnekle sınırlı değil. Hepsini yazmaya kalksak sayfalar dolar. Şimdiye kadar kendisini destekleyen seçmenleri bu konuşmalardan rahatsız olmuyor mu, bu yolun sonu nereye varacak diye bir endişe duymuyor mu acaba?

  3. Ekmeği, gelir garantili köprü direğine yada hastane girişine assak hayrımız kabul olur mu?

  4. ABD seçmeni genellikle muhafazakar bir yapıya sahiptir. Trump gibi hafifmeşrep bir lidere oy vermelerini küreselci siyasete duyulan bir tepki olarak görüyorum. ABD’de küreselcilik karşıtı milli devletçilerin Trump’tan başka aday çıkaramayışları ise dikkat çekiyor. Demokratların adayı da yaşlı ve vasat bir siyasetçi. Sanırım ABD üst aklı önümüzdeki dönemde daha genç ve daha donanımlı lider adayları yetiştirmek için bir çalışma içindedir. Zira liderler vitrindeki kişilerdir ve o ülkenin dünyadaki algısını oluşturmada birinci derecede rol oynarlar. ABD bu tarz liderler ile devam ederse sahip olduğu süper güç imajını ve itibarını kaybetme yoluna girecektir.

    Benzer bir yorum Türkiye için de yapılabilir. Atatürk, İnönü, Demirel, Ecevit ve Özal gibi liderlerden sonra Erdoğan çok hafifmeşrep kaldı. Dikkat edilirse dünyada Türkiye’nin geriye gittiği algısı giderek yükseliyor. Algılar her zaman gerçeği yansıtmasa da orta vadede gerçek ile algı eşitlenir. Erdoğan’ın oldukça uzun iktidar süresi nedeniyle kendisine yönelik iç ve dış eleştirileri algı şeklinde yorumlaması gerçekçi değildir. Yalancının mumu yatsıya kadar yanar. Yatsı geçti yatma vakti geldi artık, ne algısı?

    • “ABD seçmeni genellikle muhafazakar bir yapıya sahiptir.”

      Acaba?

      1933-2021 yılları arasında geçen 88 yıllık dönem boyunca, ABD toplam 14 başkan gördü. Bunların 7 tanesi Cumhuriyetçi 7 tanesi Demokrat.

      2000 yılında yapılmış olan başkanlık seçimlerinde, Demokrat Al Gore, seçmenlerden rakibi olan Cumhuriyetçi George W. Bush’tan daha fazla oy almasına rağmen seçimi kaybetti.

      2016 yılındaki başkanlık seçimlerinde, Demokrat aday H. Clinton, tıpkı 2000 yılında olduğu gibi, rakibinden daha fazla oy almış olmasına rağmen, seçimi kaybetti.

      Eğer ABD seçim sistemi bizdeki gibi olsa, yukarıda verdiğim son 88 yıllık dönemde, ABD 9 Demokrat, 5 Cumhuriyetçi başkan görmüş olacaktı.

      • Siyasi muhafazakarlığı kast etmedim. Cumhuriyetçi veya Demokrat olsun kendilerine özgü bir sosyal muhafazakarlık olduğunu tahmin ediyorum. Öyle ki başka bir önemli etken olmasaydı hafifmeşrep Trump seçilemezdi.

  5. Sayın Koru ,

    Savınız gelir adaleti iyi olan toplumlar için geçerli. Bizim gibi olanlarda detay. Abd de bundan istisna değil.
    Rahmetli Özal halasının oğlunu yüce divana göndermesine rağmen oy kaybetmişti. Maşallah işleri yolunda deniĺen kişinin normal de o kadar serveti yapmaması lazım ancak hırsızlık müstesna durumu bilindiği halde takdir edilebiliyorsa varın gerisini siz hesap edin.

    • Rahmetli özal hangi halasının oğlunu yücedivana göndermiş ve cezamı almış; şahıs adı ve olayın adını verebilir misiniz?

  6. Sayın Bernar harika özetlemiş hepsini, üstüne ilave edecek bir konu aklıma gelmedi. Ben de aynen öyle diyorum…

  7. Eski başkan clinton beyazsaraydaki ateşli maceralarıyla ikinci dönemi de kazanmıştı hatırlanacak olursa; o yüzden belden aşağı mevzuların oralarda prim yaptığı bile söylenebilir.
    Bizdeki gibi parti genel başkanı veya yöneticilerini özel performansları yüzünden alaşağı etmek şeklinde bir gelenek yoktur yani…
    O yüzden pişmaniye kafalı adam kalıcıdır diyebiliriz artık, sıkıntı yok:)))

    • Bahsettiğin skandal Clinton 2. kez seçildikten sonra ortaya çıkmıştı. Eğer ilk dönemde ortaya çıksaydı 2. kez seçilemezdi, zaten kendisi de aday olmazdı. A.Menderes ise skandalları duyulduğu halde tekrar seçilmişti. Hatırlatırım.

      • Sn.bernar pek senin gibi düşünmüyor ama mim:
        “2016 yılındaki başkanlık seçimlerinde, Demokrat aday H. Clinton, tıpkı 2000 yılında olduğu gibi, rakibinden daha fazla oy almış olmasına rağmen, seçimi kaybetti.”
        Gördüğün gibi sadece kendisini değil karısını bile desteklemiş abd seçmeni!

  8. Batı bizden demokrasi hukuk transferine başlasa bu dertler basına gelmez, hatta lidere hayranlık hissiyatı kazanırlar.
    Bugün Kılıçtaroğlu kkadın muhtarlara yatırım yapıyor. Kadın kotası, muhtarların birliği, belediyeyi ortak yönetmeli vs dedikçe, kadınların gözü dolu dolu oluyor, işte lider, işte dünya lideri, iste başgan olması gereken! Hissi okunuyor yüzünden.
    (Sadece kürsüdekini değiştirin demekki işte halimiz pür mealimiz).
    Trampta bu fikirleri alsa kadınları yönetime ortak etse bakın ne olacak:
    En basta yönetim kadrosunda sks skandalları, gizli kamera tuzakları, çocuk evliliği, küçük çocuklara yurtlarda vb basına birşey gelmeyecek, hırsızlık, kayırmaca, ihale yolsuzlukları, birçok anlayamadıkları hususları kadın hassasiyetiyle anlayacaklar belki de.
    Avrupalı bizi kıskanmaktan vazgeçer, islama saldırmak, d. Akdenizde işinin olmadığını anlamak la kalmaz, belki de “AB’de size üst makamlarda yetki verelim nasıl arzu edersiniz” moduna bile geçerler.
    Gizli planı açık ediyorum:asıl perde arkasında ki hesap, kadınlar bahçede balkonda domates patates yetiştirir, Çöpten gübre yapar.
    En önemlisi, kendi ekmeğini kendi yapar!
    Aman dikkat!.

    • Hatun, biçok insanın ve tabii kadınların da kendi ekotarım çiftliklerinde küçük çaplı tarımsal faaliyetler ve hatta butik gübre üretimi yapmak gibi hayaller kurduğu bir devirde birilerinin bunları bize dayatacağını mı söylüyorsunuz yoksa laf ola beri gele mi?
      Yav bırak kendi ekmeğini kendi yapabilen kadını, önüne konulan hazır ekmeğin yarısını da bayatlatıp çöpe atmasın da eksik kalıversin bazlaması yufkası…
      Aman aman, evet dikkat edelim; olur da ev işi bi sigaraböreği sarayım ya da iki gözleme, otlu ekmek falan yapayım demeyin, elinize yapışır kalır! Alın bim den bi paket olsun bitsin…

  9. Muhalifler susarsa bu iktidar için
    Sonun başlangıcı demektir.
    İktidarı sürdürmenin yolu
    Herkesin,her kesimin haklı eleştirilerini dikkate almaktan geçer.
    Eleştiren,konumuna uygun bir cezayla karşılaşacağına inanırsa susar veya ortalıkta över,gizlice söver.
    Sonunda iktidar için sahte methiyelerin uğultusu duyulur.
    Hata üstüne hata yapılır.
    Şikâyet yok.
    O zaman,durmak yok yola devam.
    Sonunda bütün otoriter sistemlerdeki gibi,çok şiddetli duvara çarpan kamyon gibi
    Gürültülü bir son kaçınılmaz olur.
    Eleştiri dikkate alınınca iktidarın can su yu olur,alınmazsa veya duyulması istenmese iktidarı besleyen sudan mahrum olur ve kurur bir rüzgarla büyük bir gürültü ile devrilir.

  10. İnsanlık namına yaptığımız hareketler insanlıktan ne kadar nasibimiz olduğunu gösteriyor

    • Vegan arkadaşım karantina günlerinde yurtta kalırken 15gün boyunca bedavadan kıymalı pidelere hiç itirazın yoktu; ama bakıyorum şimdi askıda duran ekmek torbalarına burun kıvırıyorsun, yazıklar olsun…

      • Al askıdan ekmeği, kıl namazını Ayasofyada, fazla konuşma!
        İllet-zillet bunlar ya. Herkese kıymalı pide mi vericez? 🙂

  11. İktidar, büyük illerin ana meydanlarında çadırlar kurup bu çadırlarda piyasadan daha düşük fiyatlar üzerinden sebze satmaya başladığında şaşırmış, bu fikrin kimden çıktığını, önerinin kimden geldiğini merak etmiştim. Benim açımdan bunun kadar şaşırtıcı olan, iktidarın liderinin ve propagandadan sorumlu parti yöneticilerinin o fikirin iktidarın yararına olacağını düşünebilmiş olmalarıydı.

    Şimdi, birileri çıkıp akisini ileri sürebilir, iktidarın, benim “adeta kendi ayağına sıkmak” olarak yorumladığım o ucuza sebze satışı uygulamasından yararlandığını ileri sürebilir. Hadi buna VAR’lık bir pozisyon diyelim. Meselenin “Bal gibi penaltı! Defans oyuncusunun sol ayağına bakın, nasıl tırpanlıyor!” ile “Penaltı ile alakası yok. Adama dokunmuyor bile defans oyuncusu. Diğeri, zıpkın yemiş gibi -ya da toplamı 400 TL’ye varan doğalgaz ve elektrik faturası yemiş emekli gibi- kendini yere atıyor numaradan!” şeklinde bir gri pozisyon meselesi olduğunu söyleyip geçelim.

    Bu “askıda ekmek”, bence çok açık ki, öyle VAR’a gitmeyi gerektirecek bir pozisyon değil.

    Bahçeli, nerdeyse 30 metreden, topu, “Geçinemiyorum diyen yalan söylüyor! Bunlar hep Erdoğan’ı yıpratmak için!” sporun kalesine “90” tabir edilen çataldan kaleye gömdü. Pozisyon çok net -nesini tartışacağız?

    Zaten AK Parti homur homur olduğu için, kampanyanın medyadaki yüzü olan MHP Çankaya İlçe Örügütü’nün askıda ekmek standı sessiz sedasız söküp kaldırıldı. Golü yemiş olanlar bile “Ama. . .” diyerek hakeme koşup pozisyonu tartışmıyor, topu ellerine almış, can sıkınıtısıyla oyunu başlatmak için santraya yürüyorlar.

    Askıda ekmek kampanyası, AK Parti’ye kaç seçmene mal olmuştur?

    Hiç de dikkate değer olmayan üç beş seçmene mal olmuştur. “Böyle rezillik olmaz!” diyerek fikir değiştirip oyunu Erdoğan’dan esirgeyecek AK Parti seçmenini zihinde tasavvur etmek bile güç benim açımdan.

    Seçmenler, tekil olaylara bakıp bir partiyi desteklemiyor, ya da bir partiye olan desteklerini geri çekmiyorlar. Hiç de hoş olmayan her sözü, her eylemi mazur ve bağışlanır kılacak bir duygu mekanizmasına sahiptir seçmen. Kötü giden bir şeye işaret edersiniz, hemen “Evet, ama. . .” der, kendince iyi gittiğini düşündüğü iki üç şeyi sıralar ard arda. Bu işin duygusal mekanizması bu.

    Geleneksel olarak bir partinin seçmeni iken, o kimlikten çkıp işi artık o partiye oy vermemeye vardırmak bir süreç, esas olarak da duygu (ve kuşku) birikimi meselesi.

    Bizim işittiklerimizi, hali vakti yerinde olmayan AK Parti (ve MHP) seçmeni de işitiyor:

    “Dolar mı? Valla döviz kurlarına dönüp bakmıyorum bile.”

    İşittiği bu AK Partili seçmenin.

    Dolar kurundaki yükselişin kendi hayatını nasıl doğrudan etkilediğinin teorisi yapıp önünüze koyamaz. Ama, en azından, döviz kurunun mazot ve gübre fiyatlarını, doğal gaz ile elektrik faturalarını doğrudan etkilediğini biliyor kendi deneyiminden.

    “Askıda ekmek” kampanyası ile, ekonominin gayet de yolunda gittiği, meselenin işsizlik değil gençlerin iş beğenmezlik yapması olduğu iddiaları ile, orada burada ekonominin kötü olduğunu söyleyen muhaliflere kulak asılmaması öğütleri arasındaki tutarsızlığı -hiç değilse sezgi yoluyla- fark ediyor.

    Reis’in hep doğal gaz keşfedip hep gelecekten söz ettiğini, hep Doğu Akdeniz ve Azerbaycan anlattığını, asgari ücretten, emekli maaşlarından (az buz değil rakam: Tam 13 milyon emeklimiz var) hiç söz etmediğinin farkında büyük ölçüde. “İyi bir mümin isen yokluğa tahammül edecek, acıyı bal eğleyeceksin” mesajı ile, Reis’in cumhurbaşkanlığı aylığının 6.000 TL artışla 88.000 TL’ye yükselmiş olduğunu neredeyse aynı gün işitiyor.

    Şikeci futbolcu görüntüsü veren oyunculara Numan Kurtulmuş da katılmış görünüyor.

    Suudi Arabistan’ın 1 Ekim’de başlatmış olduğu, diğer Körfez ülkeleri ile kimi Kuzey Afrika ülkelerinin de katılabileceğinden söz edildiği Türk mallarını boykot kampanyası sorulduğunda, “Gülüp geçiyoruz” diyerek karşılık vermiş.

    “Gülüp geçiyoruz.” Tıpkı, “Döviz kurlarına dönüp bakmıyorum bile” gibi.

    Güneydoğu Anadolu ile Doğu Akdeniz bölgelerimiz, Suudi Arabistan başta gelmek üzere, Orta Doğu’ya yapılan ihracatta büyük pay sahibi durumundalar. Pek çoğu bu bölgelerimizden olmak üzere, sadece S. Arabistan’a yılın ilk 8 ayında yapılan ihracat hacmi 1.8 milyar dolar.

    Tekstil, hazır giyim sektörü başta geliyor ihracatta. Halı, bu toplam ihracatta ikinci büyük sektör. Mobilyacılar, hububat ve bakliyat üreticileri ve ihracatçıları, su ürünü ve hayvancılık ürünü sektörü ard arda sıralanıyor. Bir de bütün bunlara, kamyoncuları, doğru tabirle söylersek, taşımacılık sektörünü eklemek gerek.

    Suud boykotundan, boykotun diğer Körfez ülkelerine sıçramasından kaygı duyan insanların sayısı herhalde yüzbinlerle ölçülüyordur.

    Bir an, bu insanlardan biri olduğunuzu düşünün.

    İktidarın yakından bilinen yüzlerinden Numan Kurtulmuş’un sözünü işitiyorsunuz ekranlarda:

    “Gülüp geçiyoruz.”

    • Erdoğan’ın Trump-Putin arasındaki denge siyaseti iyice sıkışmış durumda artık kaçarı kalmamış gibi bir görüntü var. bu sıkışmışlık halinin içeriye yansımalarına şahit olacağız bundan sonra. yani filmin final sahnelerini izliyoruz. herkes gözünü dört açıp izlese iyi olur.

      • Bize birşey olmaz, atadan dededen şerbetliyiz.
        Bir ileri iki geri. Mehter marşı bile bize göre bestelenmiş sanki.
        Bir adım atarız, o biri höt demesiyle birlikte iki adım geri.
        Kıbrısta egede bilenler bas bas bağırdılar, konuşanlar tu kaka oldu. Ucu geldi taa Akdenizin dibine hatta yeraltına kadar uzandı keferenin eli.
        lakin, yönetenlerimiz yine atadan serbetliki, geçte olsa tuzağı anladılar.
        Güneyimizde yine tecrübe kazandı. Devletimiz yine tuzağı gördü.
        Kanal açılmış olsaydı, doğu karadenize savaş gemisi sokmak isteselerdi o birileri,
        Gardaş Azerbaycan ile aramıziı nasıl bir zehir zıkkım limoniye çevirirlerdi aceba?
        Yüce Rabbim sen büyüksün. Aklınızı çalıştırın, kullanın demissin. Filmleri önceden seyrettiriyon. Rambo dönemi bitsin artık, zengin kız fakir oğlan filimlerine dönmeye razıyım inan.

    • Suud boykotundan kaygı duyacak bir allahın kulunu tanıyor musun sn.bernar? Biz de hacca gitmiyoruz, arabistan battı mı?

      • Suudi boykotundan kaygı duyacaklar yüzbinlerdir, aileleri ile birlikte milyonlardır.

Yoruma kapalı.