Partilerden ayrılmak, ‘ihanet’ olarak yaftalanmak şöyle dursun, ülke için iyilikte yarışa da dönüşebilir…

28
Reklam

Birlikte yola çıkan ve aynı amaç etrafında birbirlerine destek vererek faaliyet gösteren insanlar, aralarında görüş farkları belirdiğinde, ne yapmalılar?

Görüş farklarına rağmen yola birlikte devam mı etmeliler?

Fark daha da arttığında bu durumu başkaları öğrenmesin diye çaba mı göstermeliler?

Kendi görüşlerinin daha doğru olduğuna inandıkları ve sessiz kalmaları yanlışta olanların çabasıyla, yakınlarında bulunanlara ve dışarıya, esas yanlışta olanın onlar olduğu biçiminde yansıdığını ve birlikte yürümenin artık etrafa zarar da vermeye başladığını gördükleri halde sessiz mi kalmalılar?

Hiçbir zaman ayrılmayı düşünmemeliler mi?

Gerçekler ve tahayyüller

Ticari hayatta ortaklıkların uzun ömürlü olmadığı, kardeşlerin dahi şirketlerde kapıyı vurup çıkabildiği, ‘iyi günde kötü günde’ her zaman birlikte olunacağı sözüyle kurulan evliliklerin de çoğu kez boşanmayla sonuçlandığı bir ülkede yaşıyoruz.

İnsanlar çok basit sebeplerle birlikteliklere son verebiliyorlar ülkemizde.

Reklam

Ancak siyasete gelince, siyasilerin tahammüllü olmaları, görüşlerde farklılaşma başladığında sessiz kalmaları, ille ayrılacaklarsa bunu sessizce yapmaları bekleniyor. Aksi takdirde suçlamak için haklarında kullanılan en hafif sözcük ‘ihanet’ oluyor.

Oysa siyasi hayat içerisinde yer alanların da tahammüllerinin sınırlı olduğunu biliyoruz. O sebeple, çok partili hayata geçildiği ilk günden başlayarak günümüze kadar içinde yer aldıkları -hatta kurucusu oldukları- partilerden kopanlar her zaman oldu.

Yalnız bizde değil başka ülkelerde de partiler doğurarak yeni partilere geçit verdi, veriyor.

En son örneklerinden biri, vaktiyle MSP-Refah ve Fazilet çizgisinde siyaset yapmış insanlar tarafından kurulmuş olan AK Parti. Daha yakın zamanlarda da, kurucu kadrosunun büyük bölümü daha önce MHP’de bulunmuşlardan oluşan İYİ Parti öyle vücut buldu. Günümüzün CHP’si tarihini Cumhuriyet öncesine götürse bile, CHP’nin 12 Eylül (1980) darbesi sonrasında kapatıldığını ve bugüne kadar pek çok kez isim değiştirerek yeni halini aldığını biliyoruz.

Lafı fazla uzatmaya gerek yok: Siyasetçiye “Sık dişini, partin veya sen farklılaşmış bile olsan birlikte kalmaya devam et” demek dünyanın ve ülkemizin gerçeklerine uymuyor.

‘İhanet’ sözcüğü gibi ağır bir ifade de yerine oturmuyor zaten. Siyasi hayatta ayrılmalar genellikle görüş farklılıklarından meydana geldiğine göre, başlangıçtan sonra değişmeler her zaman rahatsızlık duyan kişide görülmüyor; çoğu kez siyasiler partilerinin çizgisi zaman içerisinde değiştiği için ondan kopma ihtiyacı duyuyorlar.

Öyle bir durumda kim kime ‘ihanet’ etmiş oluyor?

Yolda değişime uğrayan siyasi kurumla arasına farklılıklar girmiş olan kişilerden bazısı buna rağmen yollarına partilerinde kalarak devam ediyorlar. Her partide o durumda olan kişiler var. Bazısı kan kusuyor, sorulduğunda “Kızılcık şerbeti içtim” havasına bürünüyor. Çoğu artık bulunduğu yerde kalmaması gerektiğini bildiği halde sessiz kalarak idare etmeye çalışıyor. Kopmayı göze alabilen pek az kişi çıkabiliyor siyasette.

Reklam

Bu durumun da ayrıntısına girmek istemediğim anlaşılabilir sebepleri var.

Herkes kendi yoluna giderse bunun yararı bile olabilir

İçine sindiremediği bir ortamda partisinde kalmaya devam eden kişilerin o partiye bir yararı olmayacağı açık. Hele bir de vaktiyle üstlendiği görevlerde başarılı olmuş birileri söz konusuysa, o kişilerin oradaki varlıkları şimdilerde onların konumlarında bulunanlarla mukayese edilmelerini getirebileceği için partiye zarar bile verebilir.

Zihinlere gelebilecek “O başarılı insanlar neden geri plana itildiler, neden şimdiki başarısız tipler ön planda?” sorusunun incitici olduğu kadar oyları azaltıcı etkisi de olabilir. 

Başarılı olduğu halde itilmiş-kakılmış duruma düşürülmüş siyasilerin farklılaşma sonucu partilerinden kopup kendilerine siyasette yeni ufuklar aramalarının bir mantığı da var. Halkın terazisi ara sıra yanlış tartsa bile bazen doğru da tartıyor; kendini yönetecekleri tercih edeceği seçimlerde oy pusulasında farklı seçenekler bulunması insanların sisteme güvenlerini de artırabilir.

Şu sırada yapılan kamuoyu yoklamalarında güven skalasında siyasi kimliğe sahip olanlar yine alt sıralara düşmeye başladı.

Yeni yapılan bir saha araştırmasında ‘kurumlara güven’ sıralamasında ‘politikacılar’ 15 kurum arasında 12. sırada yer alıyor; puanları 10 üzerinden sadece 3,2; Aralık 2007’de puanları yine 10 üzerinden 6,3 olduğu halde… [Bilginiz olsun: Aynı araştırmada ‘kurumlara güven’ açısından medyamız 3,3 oranıyla 10. sırada; o da 2007’deki 6,6 puandan buraya düşmüş durumda.]

‘İhanet’ sözcüğünü kullanmayı aklımızdan bile geçirmeyelim. Görüşler arasında farklılaşma belirdiği için içinde yer aldığı partide kendisine yer kalmadığını anlayarak değişik arayışlar içerisine giren siyasiler için kullanılacak en son sözdür o çünkü.

Rekabet yalnızca ticari hayatta, serbest piyasa ekonomisinde önemli değildir; rekabetin siyasi hayatı iyilikte yarışa dönüştürücü bir etkisi de vardır.

ΩΩΩΩ

Reklam

28 YORUMLAR

  1. Uzunca bir süredir AKP=Erdoğan olmuştur. Dolayısıyla AKP’de siyaset yapmak demek, Erdoğan’ın talimatları doğrultusunda çalışmak demektir. Buna göre Erdoğan’ın iç ve dış politikalarını doğru bulmayan kişilikli siyasetçilerin AKP içersinde siyasete devam etmeleri imkansız hale gelmiştir.

    Erdoğan’a biat etmemek ‘ihanet’ değildir, bunun tartışılması dahi abestir. Dolayısıyla yeni bir parti kurulacaktır ve bunun müsebbibi yeni partiyi kuracak olanlar değil Erdoğan’ın kendisidir. Tek adam olmak isteyen bunun sonuçlarına da katlanır.

    • Peki AKP’nin = Erdoğan olma sürecinde malum zevat nerdeydiler?Uzayda mı yaşıyordular?Neden seslerini çokarmadılar?Halihazırda bu zevatın Erdoğan’ı direkt hedef alıp eleştirdikleri beyanları var mı?Bu süreçte onların hiç mi sorumlulukları yok?

      Siyaset er meydanıdır, cesaret ister!

      • Zamanında pasif kaldıkları eleştirinize katılıyorum. Fakat siyaset er meydanı değildir, buna katılmıyorum.

  2. Türkiye 2023’e kadar önündeki seçimsiz 4 yıllık dönemle kendini rehabilite edecek altın bir fırsatı yakalamıştır.

    Dış politika alanında büyük devlet olduğunu kanıtlayan ve ülkeyi tam bağımsızlığa götürecek yolda isabetli adımları atmaya başlamıştır.Bu sinerjinin sürdürülmesi gerekir

    Bu dönemde Sn Gül, Babacan ve Davutoğlu vb. şahsiyetler; şayet şahsi ihtiraslarından ziyade ülke ve millet menfaatlerini önceliyor iseler; yapmaları gereken yeni partiler kurmak yerine; içerde kalarak ısrarlı ve etkili bir şekilde iktidarı ekonomi, eğitim ve hukuk alanlarında acilen hayata geçirilmesi gereken yapısal reformlara zorlamalarıdır.

    Mevcut konjonktürde maslahat ve basiret bunu gerektirir.

  3. Üstadım, bir de yeni kuracağınız partinin dış politika argümanlarını dile getiren bir yazı yazsanız.

    Anladığım kadarıyla kuracağınız parti başta İngiltere olmak üzere, AB ve ABD yanlısı politikalar izleyecek.

    Yalnız, Türkiye’de artık Batı yanlısı politikaların iflas ettiğini göremiyorsunuz.Bazılarınız bu politikaların gerekçesini ‘E napalım, Rus’un kucağına mı oturalım?’ teziyle destekliyor.Oysa, Batı yanlısı politikaların bizi getirdiği nokta ortada.Sırf güvenlik kaygısıyla karşılığında bir şey almadan hep verici olduk.Türkiye’nin hali hazırda uygulamaya koyduğu; bölge ülkeleri İran ve Irak ile yakınlaşması,İran ve Pakistan’la koordineli Çin’le ilişkilerini geliştirmesi, Rusya ile Batı’ya rağmen enerji alanında hayati projeleri hayata geçirmesi, ve yine Rusya ile koordineli Orta Asya Türki Cumhuriyetlerle enerji, güvenlik ve ekonomik işbirliğini geliştirmesi; ülke bağımsızlığı açısından doğru politikalar.

    Yeni parti kurucularının bu görüşlerden faklı düşündüklerini biliyoruz.Sizlerden, kurulacak yeni partinin dış politikada koşulsuz Batı yanlılığı dışında, ülke bağımsızlığını hayata geçirecek ne tür dış politika argümanları olduğunu kamuoyuna açıklamanızı bekliyoruz.

    • Fehmi bey de açıklayabilir (veya o bu işlerden pek anlamaz!), ben açıklamış olayım:

      Akıllı bir politika ve diplomasiyle 15 Temmuz milat olarak ele alınarak ABD ile (bağımsızca) bir tavırla tekrardan masaya oturup yeni kriter ve anlaşma şartlarıyla başarılı olmak hala mümkün olmalı.. Yeni parti olacaksa zaten 15 Temmuz’un tecelli şekli ve etkin sonucu ile her partiye olduğu gibi bu yeni partiye de miras kalmış olan sembolik bir avantajdır. Ülke bağımsızlığını harekete geçirecek olan sağa-sola posta atmak mı? (bu sadece gülünç olmamıza ve kaale alınmamıza hizmet etmekteydi). Zaten AB süreci güzergahına tekrardan talip olunduğuna dair çiçeği burnunda açıklamada samimi ise sizin değindiğiniz noktalarla çelişki içersinde…

      Diğer konular girmek gerekirse, bütün gelişmesine rağmen Çin’in gidecek yolu az değil. Rusya ha keza. Onunla koordineli Orta Asya Türki Cumhuriyetler ile işbirliği fikri güzel (ki bu yeni bir şey de değil). Ancak onları tek tek ele al. Onlar da Batı’ya bizden daha bağımlı ve muhtaç. Orta Asya’da iş yapan firmaları inceleyin durum gayet açık. Bu doğrultuda oyun kurucu olabilecek kadar güçlenmek için Batı’ya muhtaçsın (ben değil muhtaç bırakanlar utansın!). “Daha bir bağımsız” olarak yeni bir anlayış ile ilişkileri tamir edip Batı’dan kopmamak varken, uzaklaşmak akıllı bir gidişat değil. Rusya ile iyi komşu ancak ABD ile iyi müttefik olmanın yollarına bakmalı (derim). Anlaşıldı mı?

      • Buyurgan bir üslup.

        Altına bir de Fehmi Koru imzası koysaydınız.

        15 Temmuz’un kurulacak yeni partiyle ilintisini ben anlayamadım, anlayan varsa beri gelsin.

        ABD ile müttefiklik ilişkisine dair söyledikleriniz sadre şifa beylik sözler.ABD ile örtüşen çıkarlarımız neler?

        Ergun Saygun Paşa’nın ABD ile müttefiklik ilişkimize dair aşağıdaki yorumlarına kulak verin:

        https://www.youtube.com/watch?v=FL7-5RkkQ98

  4. Doğrusu

    Bir partide çakılıp kalma ne kadar yanlışsa sık sık parti değiştirip dolaşma da başkadır. Doğrusu kişi önce içinde bulunduğu partide faaliyet gösterir yanlışlara direnir. Onu atarlarsa o zaman başka partiye gider. Kendisi bırakıp başka partiye gitmez.

    Gül parti başkanı olmasın diye seçim görevi bitmesine bir gün kala kongre yaptı. Gül bir hafta önce istifa etmeli partiye gelmeli başkanlığa adaylığını koymalı idi. Seçmezlerse o zaman yeni parti hazırlığını yapmalı ve “Bugün ben parti kuruyorum.” demeliydi.

    Bugün de “Ben cumhurbaşkanı adayıyım. Gelecek seçimde adaylığımı koyacağım. Beni destekleyin, yeni parti kurma hususunda arkadaşlarımla  şu kişi üzerinde karar kıldık.” demelidir. Davudoğlu “Ben parti kuruyorum.” diye açıklamalı idi. Grup ona o görevi vermeli idi.

    AK Partide’ki Akevler’den gelen kurucuların hatası, parti içinde AK Parti’nin yanlışlarını dile getirmemeleri idi. Onlar Akevler’den kopmasaydılar Erdoğan onların yanında olurdu ve şimdiki duruma ne onlar ne  de AK Parti düşerdi.

    Hala Akevlersiz siyaset yapma peşindeler. AK Parti  Akevler’e onlardan daha yakındır. Daha fazla ümit var.

  5. Yazıda genel bir konu tartışılıyor gibi görünse de özel bir durumla ilgili olduğunu herkes biliyor.Yazı Gül-Babacan ve Davutoğlu’nun girişimleri ile ilgili.Dolayısı ile yorumumu bu çerçevede yazacağım.

    Her partiden ayrılmalar olur.Ayrılanların parti kurduğu da olur.Ama her ayrılma,her parti kurma aynı değildir.Örneğin bir insan vardır çok önemli özelliklere de sahip olmasına rağmen partisi ona görev vermez,sürekli dışlar.Bu kişi partisinden koptuğunda,yeni bir parti kurduğunda kimse ona ihanet etti demez.Ayrılan kişinin ayrılış aşamasında partisinin ne durumda olduğu da önemli.Yüzde onluk,on beşlik,yirmilik bir partiden ayrılma ile iktidardaki bir partiden ayrılarak yeni parti kurma da çok farklı şeylerdir.Örneğin iktidardaki bir partiden koparak yeni parti kuranlar yüzde iki,üç,beş.on oy alarak
    partilerinin iktidardan düşmesine sebep olurlarsa bunlar ihanet etmiş olurlar mı,olmazlar mı bilmem
    ama çok kötü bir şey yaptıkları kesindir.

    Partiden ayrılarak siyaseti bırakanlara kimse bir şey demiyor.Ama Gül,Davutoğlu,Babacan ve Beşir Atalay’ın durumları farklı.Bunların hepsi 12-13 yıl boyunca Cumhurbaşkanlığı,Başbakanlık,Başbakan Yardımcılığı ve Bakanlık yaptılar.Partileri onları en yüksek makamlara getirdi.Cumhuriyet kurulalı beri on iki kişi cumhurbaşkanı,yirmi yedi kişi başbakanlık makamına oturdu.Bakanlık yapanların sayısı da fazla değil.
    Durum böyle olunca bu sayın siyasetçilerin muhalefetin ortak adayı olmayı içlerine sindirmesi veya yeni bir parti kurmaları ihanet değilse bile ayıptır.Kaç dereden su getirilirse getirilsin,nasıl izah edilmeye çalışılırsa çalışılsın bu ayıbın üstünü örtmek mümkün olmaz.Kendilerine bir makam verilmeyince yeni parti kurma teşebbüsünde bulunmaları makam yoksa biz de yokuz anlamına geliyor.

    Ayrıca bu siyasetçiler sadece eski partilerinin tüzel kişiliğine değil,partinin seçmenine karşı da borçludurlar.

    • Çok doğru tespitlerini. Sen cumhurbaşkanlığı yap sıkıntı yok ama işler kötüye gidince ağzını açıp tek kelime etme sonra parti kurup memlekete hizmet edeceğim de.
      Kabul edilemez bir davranıştır. İyi günde herkes iyidir makbul olan kötü günde birşeyler yapabiliyor olman.
      Gül ve babacanin şansı bence çok düşük .Allah yollarını açık etsin

      • İyi-gün kötü-gün dostu türü bir yaklaşım aldatıcı bir görünüş olabilir…..

        Şöyle de düşünülebilir. İşler bu 2-3 kişinin kendilerinin işin içinde olduğu dönemlerden daha kötüye gidiyor. Hükümetçe yanlış üstüne yanlışlıklar yapılırken bunların ellerinden bir şey gel(e)miyor. Çünkü parti içi klik, egemen güç bu kişileri birer bahaneyle izole etmiş durumda. Yani kızağa alınmış gibi bir durum hasıl olmuş. Potansiyeli ve tecrübesi olan bu kişiler (örneğin Davutoğlu-Babacan)ın durumları böyle iken ortalıkta göreve talip olacak yeni simalar da yok (varsa, bu muhalefetin çıkardığı bir imamoğlu). Bunun dışında, yeni simalar yoksa, o zaman en yakın ihtimalle bu kişilerin “hiyanet/siyasi ayıp” mahalle baskısından kendilerini kurtarıp ülke için bir değişim seferberliği başlatabilirler…

  6. Bazı siyasilerce, kendilerine rakip olanlar veya rakip olarak çıkacaklar için sıklıkla kullanılmaya başlanılan ”ihanet” kavramı onlarla kalsa iyi; farklı siyasi görüşü benimseyen ve oyunu farklı partilere verenler için de rakip partililerce de sıklıkla kullanılıyor olması anlaşılır gibi değil..hem de seçim zamanı dışında bile…

    Toplumda da bu kadar karşılık bulması ve aynı görüşü paylaşan partililerce de uluorta kullanılıyor olması ihanet sözcüğünün, kişilerin siyasi görüşünü, isteğini ifade etme aracı olarak kullanılması siyaset etiği açısından bir ‘seviye’ örneği olarak ele alınabilir…

    Günümüzde, önceleri siyasetçilerin biri birine edilmedik hakaret, söylenmedik laf bırakmadıkları ve akabinde hiç bir şey olmamış gibi TBMM lokantasında birlikte yemek yemek veya dışarılarda diz dize muhabbet mesaileri bilindik bir şey..peki taraftarların birbirine, bir daha onarılması zor ‘kırıklar’ yaşatması neyle izah edilebilir..neticede değişen parti politikaları, kapısına kilit vuran ve partiler mezarlığında yerini alan yüzlerce siyasi parti ismi sayılabilir.

    Halkın bu haliyle arada bir yanılan terazisi bundan sonraki seçimlerde daha da fazla yanılacak gibi..politikacılar ve medya organları gibi güven skalası giderek düşen kurumların yanına bir de halk mı eklense ne?

    Kurumlar, takımlar, politikacılar, siyasi partiler ve benzerleri bir diğeriyle rekabet edebilirler, etmeliler de…

    Halkın rekabeti de ne demek? Bu halkın bölünmesi, kutuplaşması halinde olan bir şey olsa gerek.

    Çinlilerin ata sözünde olduğu gibi ”ilginç zamanlarda yaşayasın” bedduası bizi tutmuş galiba…

    İlginç zamanlarda yaşıyoruz!

  7. Bunların yaptıkları buz gibi ihanettir kılıf aramayın sizde içine dahil oluyorsunuz bu ihanetin

  8. Rakamlar aralarında konuşuyormuş. ‘1’ diğerlerine “ben ilk sıradayım, lider benim” demiş. Diğerleri de “aramızdaki en küçük sayı sensin, haddini bil” demişler. Bu tartışma diğer rakamlara da sirayet etmiş. Her rakam sonrakilerden önce geldiği için onlardan daha önemli olduğunu iddia ederken, sonrakiler de öncekilere “sen benden daha küçüksün, haddini bil” diyormuş. Tabi olarak ‘9’ rakamı hepsinden sonra fakat en büyük olduğundan ve ‘1’ rakamı hepsinden önce fakat en küçük olduğundan onlar üzerindeki liderlik tartışması iyice alevlenmiş.

    Bu arada ‘0’ rakamı çıkmış ve “rakamlar sıralanırken ben en başta da en sonda da yazılabilirim, bu nedenle gerçek lider benim” demiş. Diğer rakamlar buna bir cevap veremediğinden ‘0’ sayısı lider olarak kabul edilmiş.

    Bu liderlik seçiminden sonra fark edilmiş ki ‘0’ sayısı toplamada etkisiz elemanmış. Onu bir sayıya ne kadar eklersen ekle değer artmıyormuş. Bunun üzerine başka rakamlar eklenmeye çalışıldığında ise lider olan ‘0’ rakamı o sayıyı kendinle çarpıp ‘0’ yapıyormuş. Meğerse ‘0’ sayısı çarpımda da yutucu elemanmış.

    Şimdi sayılar kümesi mensupları bu soruna bir çare arıyorlarmış. Aralarından birisi L. Euler’i rüyasında görüp sormuş. O da “rakamların lideri olmaz, hesabı doğru yapmak önemlidir” demiş. Ardından eklemiş “ille de bir lider arıyorsanız sayılardan birini değil, sayıları doğru kullanan bir kişiyi lider seçin”.

    (Leonhard Euler : 18. y.y.’da yaşamış İsviçre’li dahi matematikçi.)

  9. Gül’ ü cumhurbaşkanı yaparken fikirler aynıydı tekrar yapmadığı için mi ayrı oldu? Bal gibi ihanet, hem de en büyük ihanet. Çünkü Tayyip yaşadığı sürece sağda hiç bir parti başa güreşemez. Sadece Ak Partinin %51’i yakalamaması ve diğer chpkk cenahın başa geçmesi için yapılan projeden öteye geçemez. Bkz. Abdullatif Şener.

  10. Herkesin dilediği partide siyaset yapma hakkı ve özgürlüğü vardır. Kimsenin de kimseye hain deme hakkı yoktur. Bu bir hakarettir ve tazminat davasini haklı kılar. Görüşleri partimizin görüşlerine uymuyor diyebilirsiniz. Ama hain diyemezsiniz. Derseniz o kişi de size esas siz davaya aykırı şeyler yaparak ihanet ettiniz ve siz hainsiniz deme hakkina sahip olur ki bu sekildeki bir ithamlaşma ne hukuka ne islama ne siyasal ahlaka ne de nezaket kurallarina uygundur. Devletin ve milletin başı olarak öncelikle Sn Cumhurbaskaninin bu kurallara uymasi ve örnek olmasi gerekir. Ondan beklenen bu gibi seyleri olgunlukla karsilayip saygi göstermesidir. Çağdaş bir dindar ve siyasetçi olmak istiyorsak öncelikle bunlara uymamiz gerekir.

  11. Fanus’un içindeki adam. Dünyanin sadece o büyüklükte olacağını varsayar. Akvaryum içindeki balıklar, deryayanın büyüklüğünü o kadar zanneder. Aslında insan ilimde derinlestikce ve teferruata daldıkça ne kadar da az bilgi sahibi olduğunu anlatmaktadır.Bu gün elde edilen bilgiler beş duyumuz yanında teknik cihazlarla da analitik düzlemde sonuçlar vermektedir. Teknoloji o kadar ilerledi ki değerler girilmekde ve sonuçların ne olacağı öğrenilmektedir. Ne kadar cok bilgi verileri girerseniz o kadar doğru sonuç alabilmektesiniz.Bir doğruyu çizebilmek için en az iki doğru olması gerekmektedir.Şu ana kadar anlatiğim reel sonuçların siyasetteki iz düşümü ,aklı ve vicdanı hür,delegelerin ön seçimleriyle gelmiş, parlamenterlerin olduğu parlementer sistemden başkası olamaz. Kollektif şuuru gerektiren bu sistem hep en doğruyu bulmakta,geneli mutlu edecek, isabetli kararlar alacaktır…..

  12. Bazı siyasilerce, kendilerine rakip olanlar veya rakip olarak çıkacaklar için sıklıkla kullanılmaya başlanılan ”ihanet” kavramı onlarla kalsa iyi; farklı siyasi görüşü benimseyen ve oyunu farklı partilere verenler için de rakip partililerce de sıklıkla kullanılıyor olması anlaşılır gibi değil..hem de seçim zamanın dışında bile…

    Toplumda da bu kadar karşılık bulması ve aynı görüşü paylaşan partililerce de uluorta kullanılıyor olması ihanet sözcüğünün, kişilerin siyasi görüşünü, isteğini ifade etme aracı olarak kullanılması siyaset etiği açısından bir ‘seviye’ örneği olarak ele alınabilir…

    Günümüzde, önceleri siyasetçilerin biri birine edilmedik hakaret, söylenmedik laf bırakmadıkları ve akabinde hiç bir şey olmamış gibi TBMM lokantasında birlikte yemek yemek veya dışarılarda diz dize muhabbet mesaileri bilindik bir şey..peki taraftarların birbirine, bir daha onarılması zor ‘kırıklar’ yaşatması neyle izah edilebilir..neticede değişen parti politikaları, kapısına kilit vuran ve partiler mezarlığında yerini alan yüzlerce siyasi parti ismi sayılabilir.

    Halkın bu haliyle arada bir yanılan terazisi bundan sonraki seçimlerde daha da fazla yanılacak gibi..politikacılar ve medya organları gibi güven skalası giderek düşen kurumların yanına bir de halk mı eklense ne?

    Kurumlar, takımlar, politikacılar, siyasi partiler ve benzerleri bir diğeriyle rekabet edebilirler, etmeliler de…

    Halkın rekabeti ne demek ola ki? Bu halkın bölünmesi, kutuplaşması halinde olan bir şey olsa gerek.

    Çinlilerin ata sözünde olduğu gibi ”ilginç zamanlarda yaşayasın” bedduası bizi tutmuş galiba…

    İlginç zamanlarda yaşıyoruz!

  13. Sayın KORU !
    Olayı çok güzel özetlemişsiniz.
    Ben de bir örnek vereyim.Beş kişi bir otomobil ile İstanbul’dan İzmir’e yeni otobanı da görelim diyerek, otobandan gitmeye karar verip, yola çıkıyor.Bursa’ya geldiklerinde ikisi biz yolumuza yaya olarak patikalardan devam edeceğiz derlerse, ilk alınan karara kim aykırı davranmış olur? Bir de bu iki kişi biz bu şekilde İzmir’e de değil Ankara’ya gideceğiz derler ise kullanılan jargona göre sorarsak, kim davaya ihanet etmiş olur?

    • Fikir değiştirmelerinin sebebi! Arabanın şoförünün! Bursaya kadar otobanda dahi arabayi kullanasıni beceremeyip, sağa sola çarparak arabayi ve etrafindaki ağaçları diğer araçlar ile birlikte kırip geçirmesi olmasinmi?

      Yani kaptanlığa veya şoförüyle soyunan birisi aslinda şöforluğun Ş sini dahi bilmiyorsa bilenleri de dinlemeyip her tarafa toslayip zarar vermesini, alkışlayanlar ile birlikte bir devleti yok ettiklerini görüp ulkedeki cahalete son vere bilmek için yola çikanlar…. Cahil kesimin gözünde tabiiki hain olur….
      Cu2nku onlar günü kurtarma peşinde olup, milletin evlatlarini şehit ettirerek yaşayan bir hiçler.

      • Yorumunuza sesli güldüm
        siz de benim yorumuma gürültülü gülebilirsiniz.
        kaptanlığın şöförlüğün ş sini bilmiyor mu reis yani
        bunu mu dediniz :0
        yorumunuz yorum yapmaya bile değer değil o kadar bilgisiz ve nefret dolu..
        şu ülkeye ne yaptılar ki
        çakılı bir çivi göster diyen kör den milim farklı değil

  14. Evet ihanet sayılır,çünkü siyasi tarihimizde hep riskli dönemlerde birilerinin bu senin yazdıkların gibi gaz verdiklerinden ortaya çıktılar örnek mi vereyim.1-AP den ayrılan Demokratik parti sonuç,istikrarlı büyümeden,yatırımların durması,siyasi karmaşa anarşizim 71 muhturası 2-1975 de Ecevit-Erbakan li CHP ve MSP Hükümet 74 Kıbrış Barış Harakatı yapıldı Ecevit kahramanlık pozlarında Hükümeti bozdu MSP dende Nurcu kesim(yazıcılar kolu)ayrıldı ardından 1977 seçimine kadar MÇ hükümetleri 77 seçimleri ve CHP nin iktidara olmaya yakın oy alması,ilave mV için pazarlıklar ve o meşhur siyasi tarihimizin yüz karası Güneş Motel Ecevit Hükümeti 79 ara seçimler Demirelin kesin zaferi sonuçu kurulan Demirel hükümeti ve 80 ihtilali,darbe hükümeti ve nihayet Rahmetli Turgut ÖZAL hükümetleri ülkemizin dünyaya açılması içte ve dışta güven ve istirarlı yıllar 89 yılında yapılan yerel seçimler ve ANAP ın kesin yenilgisi. Demirel,Erbakan ve Baykal ın SİYASET YASAĞI nın kaldırılması chp zihniyetinin DSP ve SHP iki ayrı parti ile yola devam etmeleri ,Özalın cumhurbaşkanı seçilmesi,yeniden Demirel,DYP +SHP hükümetleri 1996 Erbakan Hükümeti RP+DYP
    Koalisyon bir yıla yakın süredü ve Ecevit +Yılmaz+Bahçeli(DSP+ANP+MHP )HÜKÜMETLERİ 2002 Ekonomik Krizi ve 2002, 27 Aralık seçimi %34 ile Ak Partinin kesin zaferi ve 2004 Yerel Seçimleri %44 ile oy oranını yükselterek yerelde de Belediyelere hakim olması Siyasi İstikrar 2007 deki Ordu Bildirisinin püskürtülmesi ardından hükümetin Devlete hakim olarak ilk kez Hükümet olması,birilerini rahatsız etti ki,FETÖ devreye sokuldu
    40 yıdır devletin her kademesine yerleştirilmiş hüçreler aynı anda ,polisi,savcsı,askeri ve yüksek bürokratları ile harekete geçtiler amaçları hükümeti yıkarak ABD ve AB ye sorun çıkarmayacak yakın coğrafyamızdaki bu ülkelerin çıkarlarına dur demediği gibi destek olacak yani Türkiyeyi bu ülkelerin emrine amade edecek adıda ılımlı müslümanların kurduğu hükümet olacak birde sümüklü zangoçdan Kainat imamı dedikleri Halife leri olacak( Kalacağı mekanı bile hazırlanmıştır)al sana TÜRKİYE.Ama karşılarında ihaneti görüp hemen dershane musluklarını kesen,ve açıkca hain çephe ilan eden R.Tayyip Erdoğan vardı.affetmedi üzerlerine gitti bütün dünyaya bunların iç yüzünü ve CIA ile bağlantılarını ortaya koydu. açıkca hücüm a geçti.VE 15 Temmuz darbe girişimi cumhurbaşkanı,başbakanı ve hükümet üyeleri fetönun elinden geçmiş isimlerden oluşmuş listeler hele birisi meydanlarda ve tv de hızını ayarlayamayıp ablanız başbakan olacak nutuklar bile attı.Benim milletim ilk defa sokağa çıktı ve seçtiği Hükümetine ve Liderine ölümüne sahip çıktı.Bütün TARAFSIZ DÜNYA MİLLETİMİZİ AYAKTA ALKIŞLADI.darbeyi engelledi.ama hainlik bin şekilde devam ediyor.Şu günde halkın ölümüne sahip çıktığı Liderine ve hükümetinin duruşunu bozacak tavır ve hareket en azından Fetö nün ve ona bel bağlamış kesimlerin ekmeğine yağ sürmektir. Bunu görerek hala ayrışmak,bölmek ve bu duruşu bozmaya çalışmak ve bu tavırları yazılı ve sözlü olarak desteklemek de aynı minvalde değerlendirilir diye düşünüyorum.vesselam

  15. ‘Kurumlara güven’ sıralamasında ‘Politikacılar’ 15 kurum arasında 12. sırada, aynı araştırmada medyamız 10. sırada ise millet pratik olarak diyor ki “al birini, vur ötekine”. Millet siyasi polemikten-kavgadan bıktı. Medyanın birazcık önde olması muhtemelen, sadece ekonomiye kafa yoran rehber durumundakı yazarların yüzüsuyu hürmetinedir.

    Ülke olarak üretiminde başarılı olduğumuz yegane şey tüketim toplumu. Tükete tükete korkarım tükenecek bu ülke. Yönetenler Hazineden hazıra tüketiyor. Eskiden sayıları azdı, şimdi ise ekstralara ilave maaş/bütçe ve makam arabalı şaşalı hayat. Siyasette günü kurtarmağa çalışıyorlarken kendi ve partizan çevrelerini ayıran-kayıranların sayısı 600’a vardı. Başka kaygıları pek yok! Yani böyle bir “algı” var. Güvensizlik oluşturan da böyle şeyler olmalı. Bunu siyasetçiler bilmiyorlar mı? Anket ve araştırma sonuçlarından haberleri yoksa hepten işe yaramaz bunlar. Bu algının farkında olup bunu pozitif yönde değiştirmenin bir yolu, “şeffaf aylık faaliyet raporu” kuralı oluşturmak. 600 parlementer ay boyunca ülke için neler yaptılar bunun dökümünü çıkarsın. Başarı veya başarısızlık notu somut olarak ortaya dökülsün. Millet oy vererek seçtiği parlementerleri bu şekilde somut bir şekilde tanımış olur. Böylelikle liyakatı olmayan işini bilmezler siyasetten elenmiş olur. Derecelendirme notu rekabeti arttırır. BATI’yı geliştiren faktörlerden biri rekabeti daima canlı tutuyor olmalarıdır. Rekabet iyinin iyisini ortaya çıkartır. Partizanlıktan ziyade ülkeyi düşünen siyasetçilerin “şeffaf aylık faaliyet raporu” kuralına bir itirazı olmaz. İtirazı olanlar rekabetten ziyade rehavet taraftarlarıdır; dostlar alışverişte görsünler modunda çalışıp ülke adına faydalı bir şey yapmamak. Aldığı maaşın ülkeye faydalı bir üretim konusunda hakkını vermeyen siyasetçi bu millete asalaktır! Bunların ülke yönetiminde yeri yoktur. Notu düşük olanlar istifaya davet edilmelidir. Başkanlık sistemi gerçekten ülkenin gelişimini baz alıyorsa sistemdeki işe yaramazları korumamalı ve kollamamalı, işi ehline vermelidir (ehil kişiler pekala parti dışından da olabilir).

  16. Kurum içinde karar alma mekanizmalarını geliştirmek yerine, var olan kurumu yok oluşa götürecek tedaviler öneriyorsunuz. Uygulanan tedavi yan tesir olarak bedeni yok ediyorsa o çözüm çözüm değildir.
    Teşhisleriniz doğru ama tedavi önerileriniz yanlış. Osmanlı 600 yıl nasıl yaşadı? Deli, şarhoş, yetersiz padişahlar geldi ama bürokratlar kurumu yaşatmaya devam ettirdiler. Ne zaman saray darbeleri ile padişahlar düşürüldü, sonunda devlet de düşürüldü.
    Partilerin nominal ömrü 100 yıldır. Bulunduğu yerde yanlışları düzeltemeyenler nasıl olur da yeni oluşumda yanlış olmayacağını iddia edebilirler ki?
    Kimse şumullü düşünmüyor. Beni üzen bu. En kolay yol başkasını suçlamaktır. Hepimiz yapıyoruz:
    Evde hanımı ve çocukları, işe gidince çalışanları ve müşterileri, yönetimde siyasileri, VS hep başlarından yakınırız. Doğru da olabilir bunlar ama çözüm bulması gereken başkası değil, biziz. Çözüm bulurken de hem nalına, hem mıhına vurmak gerek.
    Diyelim ki, her kurumun muhalifleri partilerinden ayrıldılar ve seçime gittiler. Birbirlerine yakın oy aldıklarında, baraj da yoksa mecliste 10-20 parti olur. Yönetim nasıl oluşacak? Eski Yunandaki gibi 12 ler meclisini mi deneyeceğiz? Her parti birer ay süreyle iktidar olsun, 12 eş başkanı bir meclisimiz olsun… VS.
    Yazılarınızdan ittifaklara da sıcak bakmadığını anlaşılıyor. Ben, ittifaklar zamanla iltihaklara, yani birleşmelere gider diyorum, ona da itiraz ediliyor. Hep küçültme, hep küçültme, hep küçültme. Başka bir şey hedeflenmiyor.
    Saygılarımla.

  17. “partide kendisine yer kalmadığını anlayarak değişik arayışlar içerisine giren siyasiler”
    yazinin bu son kismi biraz bam teli olsa gerek , parti de kendine yer kalmadigina nasil vardiklari ayri bir muamma da o bir tarafa, asil sorun icine dustukleri arayislar olsa gerek , uzatmayayim ,bir abdullah gul/sener nasil olurda CH/Pkk li partilerle kanka olabildi ? karsi takima gecen oyuncuya dunyanin her yerinde oyle ya da boyle hain gozuyle bakilir ayrildigi takim tarafindan, yoksa cicek mi veriyolar iyiki ayrilmis diye 🙂

Yoruma kapalı.