You are currently viewing Putin yarın ülkemizde. Sevinenler var. Doğrudan soruyorum: Sevinmeli miyiz?

Putin yarın ülkemizde. Sevinenler var. Doğrudan soruyorum: Sevinmeli miyiz?

Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin yarın ülkemize geliyor.

Herkes Rus uçağının düşürüldüğü günün sonrasında yaşanan soğukluğu aklına getirerek bu gelişe ‘hayırlı bir yakınlaşmanın önemli bir adımı’ gözüyle yaklaşıyor.

Neredeyse zil takıp oynayacağız.

Ben de okumakta olduğum ‘Palace of Treason’ (İhanet Sarayı) adlı, Jason Mathews imzalı, çeşitli ülkelerde geçse bile Rusya eksenli sayılması gereken romanın 200’lü sayfalarındayım.

Mathews bir CIA ajanı; emekliliği sonrası yazmaya başladığı romanlara istihbaratçı kimliğiyle öğrendiklerini yansıtan biri. Romanın CIA ‘saha ajanı’ kahramanı ‘Nate’ karakterine, o heyecanı muhtemelen hiç yaşamadığı halde, kendinden bir şeyler katmış…

Nate, Rusya deneyimi olmayan çaylak ajan Hannah’ya “Sana bir Putin fıkrası anlatayım” diyor romanda (s. 210).

Acımasız bir Putin eleştirisi

Anlattığı fıkra şu:

“Putin’e rüyasında Stalin görünmüş. Rusya’yı nasıl yönetmesi gerektiğini anlatıyormuş Stalin. ‘Bütün demokratları acımadan yok et, anne-babalarını ortadan kaldır, çocuklarını as, akrabalarını ve dostlarını içeriye al, ev hayvanlarını öldür, Kremlin’deki makam odanı da maviye boya’ demiş… Putin, ‘Neden mavi?’ diye sormuş…”

Fıkra bitince genç kadın “Anlamadım” mukabelesinde bulunmuş; Nate’in fıkrayı açan cevabı şu:

“Hadi canım, nasıl anlamazsın, Stalin’in tavsiyeleri arasında Putin’in kavramakta zorlandığı tek şey… Makam odasının maviye boyanması tavsiyesi… Diğerlerine bir itirazı yok…”

Acımasız bir Putin eleştirisi…

Sovyetler Birliği döneminde, ABD’nin (Siz buna “CIA’nin” de diyebilirsiniz) en önemli görevlerinden biri, Moskova’da ipleri elinde tutanlar hakkında fıkralar, şakalar uydurup bunu çeşitli dillerde sirkülasyona sokmaktı.

Dünya basını o fıkraları yaymanın aracıydı.

Putin fıkraları ise ancak romanlarda kendine yer bulabiliyor.

Rusya içinde yaptığı-yapmadığı acımasızlıkları bir kenara iterek, Putin’in uluslararası arenada ne kadar acımasız davrandığına bakabiliriz ama…

Aynı fıkra, bu defa doğru anlatılıyor

Önce müsaade edin, fıkrayı şu biçime sokarak tekrarlayayım:

“Putin’e rüyasında Stalin görünmüş. Rusya’yı nasıl yönetmesi gerektiğini anlatıyormuş. ‘Önce Çeçenleri, çoluk çocuk demeden, Grozni’yi ablukaya alarak, kır geçir… Sonra dikkatini Kırım’a çevir; orada Ukrayna içinde mutlu mesut yaşayan Tatarlar var, onları vaktiyle benim yaptığım gibi yurtlarından sür… Bir de Suriye var; Esad orada zora düştüğünde derhal devreye gir ve Halep’te yaşayanlara hiç acıma, öldür, öldürülmelerine katkıda bulun… Ha, bir de Kremlin’deki makam odanı maviye boyatmayı unutma…”

Emin olun, Putin, bu fıkranın bu versiyonunda da “Neden mavi?” diye soracaktır.

Yaptıkları aynen benim yeniden yazdığım fıkradaki gibidir çünkü

Halep bu hale getirilir miydi?
Halep bu hale getirilir miydi?
Suriye/Halep’te yaşanan gaddarlıklar

Halep’te Rus uçakları sivillerin ve uygarlık mirası tarihi eserlerin üzerine bombalar yağdırıyor. Karadan saldırıya geçen Beşşar Esad’ın Baas rejimi güçlerinin kullandığı silâh ve teçhizat Rus menşeli; onlar da karşılarına çıkan herkesi, genç-yaşlı aldırmadan, öldürüyor…

Son 15 gün içerisinde Halep yok olma noktasına geldi. Bombaların öldüremediği çoluk-çocuk, ekmek bile bulamadıkları için, açlıktan kırılıyor.

Halep’te oluyor bütün bunlar; sınırımızın biraz ötesinde, Osmanlı döneminde gözümüz gibi baktığımız, Türk-Arap (İslâm) ortak uygarlığının en görkemli eserlerini bünyesinde barındıran Halep’te…

Mustafa Cemiloğlu, Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan ile...
Mustafa Cemiloğlu, Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan ile…
Ya Ukrayna/Kırım

Yeniden yakınlaştığımızda “Kırım’da biz hâlâ Tatarlar’ın ülkelerinde kendi kaderlerine sahip çıkma hakkını savunuyoruz” diye istisna getirdiğimiz, ancak bunun pratik hayatta herhangi bir etkisi bulunmadığını bildiğimiz bir de Kırım var.

Kırım Tatarlarının efsanevi lideri Mustafa Abdülcelil Kırımoğlu, Sovyetler’in ırkçı politikaları yüzünden, altı aylıkken (1944) kendini sürgünde bulmuş, doğduğu topraklara dönebilmek için 1991 yılını beklemesi gerekmişti.

“Mustafa Abdülcelil Kırımoğlu, ülkesinin Putin tarafından işgali (2014) ile birlikte, yeniden sürgün hayatına başladı; Kırım’a dönemiyor” diyeyim de ‘bugünkü Rusya’ tablosu kısmen de olsa aydınlansın…

‘Grozni Savaşı’ da zihinlerde iz bırakmış olmalı.

Ah şu unutkanlık yok mu, unutkanlık; mutlaka bütün tablo zihninizden artık silinmiştir diye, 1999-2000 yıllarında yaşananları buraya taşımam gerekiyor.

Grozni: Putin'in müdahalesinden sonra...
Grozni: Putin’in müdahalesinden sonra…
Ya Çeçenistan/Grozni

Çeçenistan’ın başkentidir Grozni. Sayılarının 3 bin kadar olduğu bilinen Çeçen savaşçıya karşı, Putin, neredeyse bütün Rus ordusunu Grozni’nin dize getirilmesiyle görevlendirdi. Tepeden uçaklar ölüm yağdırırken, karadan tanklar ve zırhlı araçlar kenti dört yanından ablukaya aldı. Grozni halkı, çoluk-çocuk, açlık ve hastalıkla boğuşur hale getirildi.

Uygar dünyanın gözleri önünde.

İyice morallerini yıktığı düşüncesiyle, Rus ordusu, “11 Aralık günü Grozni halkı açacağımız koridordan kenti terk etmeli, geride kalanlar terörist ve haydut sayılacak ve yok edilecektir” uyarısında bulundu.

O gün beklendiği gibi koridor oluşturuldu, fakat pek az Çeçen’in o koridoru kullandığı görüldü. Çoğu hasta ve ileri yaştaki insan…

Sonrasında Putin’in “Dize getirin” komutuyla Grozni’ye giden Rus ordusunun neler yaptığını, üşenmeyin, lütfen herhangi bir kaynaktan okuyun.

Benim kalemim o vahşeti ve vahşetin doğurduğu acıları aktarmaya yeterli değil çünkü.

Rus askeri analist Pavel Felgenhauer “Çeçenler, üstü başı soyulup çıplak bırakılarak, ırzına geçilerek, öldürülerek, hatta bazen bu üç yöntem aynı kişi üzerinde denenerek yok edildi; Rusya’ya sadakat gösterdiği bilinenler bile…” diye aktarıyor gözlemini…

Tekrar ediyorum

1999-2000’de Grozni/Çeçenistan…

2014’te Kırım…

Ve şimdi (2016) Halep…

Suriye’de Esad-Baas rejiminin zaafa uğradığı ve savaşı kaybedebileceği görüntüsünü verdiği dakikada devreye girdi en son Rusya ve orada da, tıpkı Çeçenistan ve Ukrayna-Kırım’da olduğu gibi, kalıcı bir yer edinecek.

1 olan üs sayısını 2’ye ve hatta 3’e çıkarabilir.

Niyeti ne Putin’in ve generallerinin?

Bu soruya kendinizin cevap verebilmenizi sağlamak üzere en son gelişmeyi sizlerle paylaşayım:

Acemilik döneminde Cumhurbaşkanı Putin, ABD ile iyi geçinme amacı güttüğü günlerde (2001 yılında), arayı yumuşatacağını umduğu bir jest olarak, Küba ve Vietnam’daki askerlerini geri çekme kararı almıştı.

Şimdi aynı Putin, Küba ve Vietnam’daki eski üslerini geri alma girişiminde bulunmayı düşünüyor.

Cuma günü, Savunma Bakan Yardımcısı Nikolai Pankov, bir soru üzerine, “Evet, vaktiyle aldığımız oralardan çekilme kararımızı yeniden gözden geçiriyoruz” açıklamasını yaptı.

Oğul Bush ABD’si, 2001’de, hem de 11 Eylül saldırılarına uğramış iken, neden Putin’in yakınlaşma açılımına uygun bir cevap vermedi, neden dünyayı savaşlardan uzaklaştıracak öyle bir yola girmedi?

Bu günleri tahterevallide birlikte gerçekleştirmek için olabilir mi?

ΩΩΩΩ