Rahşan Ecevit’in ardından.. Ecevit’e Amerikalıların kanca attığı bir olayı hatırladım, bir de Kanal İstanbul’un Ecevit projesi olduğunu…

41
Reklam

Evli her siyasi liderin başarısında eşinin mutlaka payı vardır. Eşler ön planda görünmeseler bile lidere en yakın kişi olduklarından bu gerçeği bir veri olarak kabul etmemiz gerekir.

Tanıdıklarımdan hareketle söylüyorum: Lider eşleri bizde vitrin süsü değildir…

Bu gerçeğin en müşahhas örneği sol siyasetin simge ismi, eski başbakan Bülent Ecevit’in eşi Rahşan Hanım’dır.

Rahşan Ecevit dün vefat etti. 97 yaşındaydı.

Madem kendisini bir genel hüküm cümlesi içerisinde andım, Rahşan Ecevit’in diğer lider eşlerinden biraz farklı olduğuna dair bir gözlemimi de kayda geçirmek isterim: Ecevit’ler siyasi hayata 1950’lerde değil de bu yüzyılın başlarında girmiş olsalardı, kadınların kendilerini daha rahat hissettikleri günümüzde belki de Rahşan Ecevit eşinden bir adım önde görünebilirdi.

İkiliden fikirleri daha keskin ve daha girişimci olanı, benim baktığım pencereden Rahşan Ecevit imiş gibi görünüyor.

Bülent Ecevit nerede varsa Rahşan Ecevit de ayrılmaz ikili olarak mutlaka onun yanında yerini almıştır.

Zaten bir ara, eşinin siyasi yasaklı olduğu dönemde, yeni kurulan DSP’nin başında bulunmuştu Rahşan Ecevit; Bülent Bey’in yasağı referandumla ortadan kalkana kadar da partinin başında kaldı.

Reklam

Ecevit mega projesi: Kanal İstanbul

Kanal İstanbul üzerine başgösteren tartışmalar kolay sona ereceğe benzemiyor.

Bu konuda en şaşırdığım ayrıntı, günümüzde bir AK Parti -hatta özellikle Tayyip Erdoğan– projesi olarak tartışılan konunun uzun yıllar önce Bülent Ecevit tarafından gündeme getirildiğidir.

Tayyip Erdoğan’ın ilk kez belediye başkanı seçildiği 1994 seçimi öncesinde, Ecevit, DSP’nin adayı Necdet Özkan ile birlikte çıktığı basın toplantısında, kazandıkları takdirde gerekleştirecekleri projelerini de açıklamıştı.

‘Mega proje’ olarak açıkladığı, şimdilerde ‘Kanal İstanbul’ adıyla gündeme gelen İstanbul Boğazı’na paralel bir su yolu açılmasıydı. Hürriyet “Ecevit’ten mega proje” diye sunmuş haberi, Milliyet de “Ecevit: Karadeniz’den Marmara’ya kanal açılsın” başlığını uygun görmüş.

Şaşırılmayacak gibi değil.

Projeye şimdi karşı çıkanların en güçlü gerekçesi, bunun yalnızca ABD’nin işine yarayacağı görüşü oluyor. Montrö anlaşmasına göre, Karadeniz’e sınırı bulunmayan ülkelerin donanmalarına ait gemiler Boğaz’dan geçebiliyorlar, ama hem büyük tonajlı olmamaları hem de 21 günden uzun süre Karadeniz’de kalmamaları gerekiyor.

İyi de Ecevit ABD’yi mutlu edecek bir projeyi nasıl oldu da savunabildi?

Reklam

Benim için büyük bir muamma bu.

Ecevit Amerikalılar tarafından sınanıyor

Şundan: 12 Eylül 1980 darbesi sonrasında Amerikalılar tarafından sınandığını ve o sınavda çaktığı için üzerini çizdiklerini 1991 yılında Milliyet’te yayımlanan dizi yazılarla Bülent Ecevit’in kendisi anlatmıştı.

Okuyalım:

“12 Eylül askeri müdahale döneminde, yurtdışına çıkma yasağım kaldırıldıktan kısa bir süre sonra, İngiliz ‘Grenada’ televizyonundan, ilginç bir televizyon programına katılmam için bir çağrı aldım. İngiliz ‘Grenada’ televizyonu ile Amerikan ‘CBS’ televizyonunun ortaklaşa düzenledikleri ve yayımladıkları bu programda dünya gerçeklerini andıran, fakat hayal ürünü (varsayımsal durumlar), önceden, geniş bir uzman kadronun katılımıyla, ayrıntılı birer senaryo olarak hazırlanıyordu. Televizyon programına katılanlar da, aralarında tartışa tartışa, senaryoları geliştirip bazı çözümlere ulaşıyorlardı. Benim katıldığım tartışma senaryolarından biri, hayali bir ada devletiyle ilgiliydi.

“Varsayımsal senaryoya göre, bu ada devleti zalim bir diktatör tarafından yönetilmekteydi. ABD ve İngiltere, kendi çıkarlarına sadakatle hizmet ettiği için, bu diktatörü destekliyorlardı. Fakat ada devletinin halkından yükselen muhalefet ve tepki o kadar ileri ölçülere varmıştı ki, ABD ve İngiltere, sonunda, diktatörün devrilmesine razı olmuş ve bunun için gerekenleri yapmışlardı.

“Yine senaryoya göre, bu diktatörün yerine, Amerikan ve İngiliz tertibiyle bir başka lider getirilmişti. Fakat o lider de, bir süre sonra, fazlasıyla Moskova yanlısı bir tutum izlemeye başlamıştı. Onun için, ABD ve İngiltere, ondan da kurtulmaya karar vermiş ve gereğini yapmışlardı. Fakat yerine kim geçecekti? İşte senaryonun bundan sonrasını geliştirme işlevi, programa katılan tartışmacılara bırakılıyordu.

“Tartışmaya katılanlar arasında, ABD ve İngiltere’nin bazı öndegelen devlet adamları ve komutanları yer alıyordu. O arada, General (Alexander) Haig, eski CIA başkanlarından biri (büyük ihtimalle William Colby, FK) ve o sırada FBI başkanı olan şimdiki CIA başkanı (William) Webster de bulunuyordu. Almanya’dan da bir kaç öndegelen politikacı vardı. Bu üç ülkeden gelenler dışında, ayrıca bir eski İtalyan devlet adamı ile Türkiye’den ben vardım. Hayali ada devletine yeni bir lider aramasına sıra geldiğinde, tartışmanın yöneticisi Amerikalı profesör, tartışmacılara bir kopya verdi: ‘Ada devletinde, şimdilik bir köşeye çekilmiş, fakat halk arasında saygınlığı olan bir sosyal demokrat lider var, onun iktidara gelmesini düşünmez misiniz?’ dedi.”

Buraya kadarını nasıl buldunuz?

Devamını da okuyalım:

“Ben, o zamana kadar, tartışmaya hiç katılmamıştım. Bazıları yıllarca dünyanın kaderini etkilemiş Amerikalı ve İngiliz politikacıların, devlet adamlarının, komutanların, bir yabancı ülkeyle, bir yabancı ülkenin içişleriyle ilgili sorunlara nasıl yaklaştıklarını kendi ağızlarından dinlemek, son derece ilginç ve şaşırtıcı idi. Hele son önerilen çözüm şaşkınlığımı büsbütün arttırmıştı. Tartışmayı yöneten Amerikalı profesör birdenbire bana döndü ve ‘-Mister Ecevit, diyelim ki o sosyal demokrat lider sizsiniz!.. Amerikalıların önerdiği çözümü kabul eder misiniz?’, diye sordu.” 

Cevap ne?

“Hiç duraksamadan özetle şu yanıtı verdim: Dostumuz ve müttefikimiz de olsalar, bazı yabancı devletlerin içişlerimize böylesine karışmalarını ve silâhlı kuvvetlerimizle böylesine içli dışlı olmalarını içime sindiremem. Onun için, bu çözümü kesinlikle kabul edemem. Kendi girişimimle ve serbest seçimlerle halkın desteğini alarak iktidara gelebilirsem gelirim; başka türlüsünü düşünemem bile.

“Tartışma hayalî bir senaryo ile ilgili olduğu halde, benim o yanıtımdan sonra âdeta ciddi bir müzakereye ve çekişmeye dönüştü. Tartışmanın ondan sonraki bölümünde, bir yandan Amerikalılar bir yandan da İngilizler beni ikna etmek için uzun uzadıya dil döktüler. Nihayet, tartışmaya hararetle katılan, eski dostum bir İngiliz muhafazakâr milletvekili bana çıkıştı: ‘-Görüyor musun bize yaptığını, senin direnmen yüzünden bu devlet sorununa bir çözüm bulamıyoruz’, dedi.

“Son olarak tartışma yöneticisi, General Haig’e dönerek, ‘Ecevit kabul etmemekte direniyor, bu durumda ne yapacaksınız?’ diye sordu. General Haig özetle şu yanıtı verdi: ‘Bizim bu gibi konularda deneyimimiz vardır. Ecevit istemese de biz, uygun gördüğümüz bir çözümü uygulatmanın yolunu buluruz’, dedi.”

Bu olayın kendisi tarafından faş edilmesinden sadece üç yıl sonra Ecevit’in ‘Kanal İstanbul’ konusunu ‘mega proje’ olarak gündeme taşıması, bugünlerdeki tartışmalar akılda tutulduğunda, beni çok şaşırtıyor.

ΩΩΩΩ

NOT: Ecevit’in Amerikalılar tarafından sınanması konusunu yıllar önce üç bölümlük bir diziyle değerlendirmiştim. İlgilenenler o yazılara şu linklerden ulaşabilir:

Ecevit’in sınanması (1)

Ecevit’in sınanması (2)

Ecevit’in sınanması (3)

Reklam

41 YORUMLAR

  1. Engin Ardıç’ın yazdığı şu:

    “CHP seçmenleri arasında bir anket yapılmış, katılanların yüzde 40’ı yani yarıya yakını yeni bir partinin kurulması gerektiğini belirtmiş ama bu partiye oy vermeyeceğini de eklemiş.Öyleyse neden istiyorlar? Ruh hastası mı bunlar?Çok basit: AK Parti’ye zarar verir diye.Bundan medet umacak kadar düştüler”

    Bu ifadelerden “Engin Ardıç yeni partinin kurulmasını Ak Parti tabanı istiyor dedi”
    sonucu mu çıkar?

    Tövbe estağfirullah!

    Bir söz bu kadar mı çarpıtılır?

  2. BİR BASIN HABERİ:Sabah yazarı Engin Ardıç’ın hedefinde CHP vardı. CHP seçmenleri arasında anket yapıldığını söyleyen ve katılanların yüzde 40’ının yeni bir partinin kurulması gerektiğini belirttiğini ama bu partiye oy vermeyeceğini ifade eden Ardıç, “Öyleyse neden istiyorlar? ” diye sordu . YORUM:Yeni partilerin kurulmasını ,AKP seçmen tabanı istiyor.Yani, cumhurun bir kandı istiyor.CHP nin duruşu, Cumhur istediği içindir.

  3. Ecevit yada Erbakan düşüncelerine katılırsınız yada katılmazsınız.
    Ancak samimi idiler.
    Bir çivi bile satmadılar.
    Rahşan hanımın elinde değil 50.000 dolarlık, 50 dolarlık dahi bir çanta görmedik.Tanıklığımız bu.
    Hepsine Allah rahmet eylesin.Mekanları cennet olsun.

  4. 2011 den öncesine kadar Fetöye (40-50senedir) Ak parti dahil dini duyarlılık çerçevesindekiler destek olmuş veya yardım etmiş…Okullarına, Türkçe olimpiyatlarına devletin her kademesi destek çıkmıştır… Ecevit,Demirel, Tansu Çiller, Mesut Yılmaz, Türkeş ,bir dönem Turgut Özal ( özal bunlara az destek olduğu için sevmezler)…. Bir tek Erbakan bunları desteklememiştir…2011 den önce sol kesim ve Mhp bunların yanında hiç olmamış… Ergenokon sürecinde F tipi diyerek hep karşı çıkmışlardır….
    Ergenokon sürecinde başlangıçta ülkenin büyük çoğunluğu vesayet temizleniyor diye bunların yaptıklarına destek vermiş hatta Erdoğan Zekeriya Öze zırhlı araçlar bile tashih etmiş… 2008 -2009 larda bunların yaptıkları iyice ayyuka çıkınca hatta İlker Başbuğu terör lideri diye içeri alınca…devlet yavaş yavaş uyanmaya başlayarak bunların yetkilerini elinden almaya başlayınca, işler tersine dönmeye başladı… 2008-2011 e kadar su yüzüne çıkmayan kavga 7 şubat Mit krizinde artık ortalığa saçıldı….
    Cemaatin içindekileri de üstekiler bu süreçte yavaş yavaş hazırladılar…Her seçimde Akpartiden daha çok çalışan cemaat seçim ve referandumlarda köy köy öğretmenlerini oy toplamaya gönderirken… cemaat içinde birden uzun adam muhabbeti..Ebu sufyan muhabbeti.. irana giden muta nikahı yapan Akpartililerden söz etmeye başladılar… O arada mhp ve Chp ye yapılan kaset komplosunda mhp az zaiyatla çıktı ama Chp nin üst kadrosunu değiştirmeyi başardılar…
    Gezi ve dersanelerin kapanma sürecinde Chp tavır değiştirmeye başladı.. bu sefer F tipinin yanında olmaya başladı..Mhp ise 17-25 Aralık komplosundan sonra hükümet ve Erdoğana 2015 seçimlerine kadar ağır laflar etti..Az daha Davutoğlu Chp ye yem olacakken Mhp uyandı…O süreçte Selahattin Demirtaş ve Hdp doğuyu karıştırmak istediler ama Hendeklerde boğuldular…ülke 2015 Kasım seçimlerinde tekrar düzlüğe çıktı….Cemaat içindeki bir çok öğretmenlerden duydum az kaldı diyorlardı…Bahar gelecek kirazlar açacak demeye başladılar…2016 temmuzda hazırlıyorlardı kendilerini… 2015 kadar cemaatin tabanı hiç bir sendikaya üye olmamışken cemaatin üst yönetimi bunları adeta sanki fişliyormuşcasına kendilerini açığa çıkarmak istiyormuşcasına tabanı sendikalara üye yapmaya bank asyaya para yatırmaya bylook yükletmeye başladılar… Cemaatin üst yönetimi ne sendikaya ne bank asyaya ne de bylook yüklemişlerdi… Ama tabanı hazırladılar devlete yem ettiler…Darbe kadar süreçte zaten çoğu firar etmişti… Tabandakilere de hicret ediyorlar diye yutturdular…Darbe başarılı olsaydı ellerini kollarını sallaya sallaya geleceklerdi….Az da olsa Darbenin başarısız olma ihtimalinide düşündüler elbette…Darbe başarısız olunca afalladılar başlangıçta… umut vermeye devam ettiler… Az kaldı gidecekler,sabredin, rüyalardan bahsettikler sürekli… Darbeden sonra da devlet inlerine gireceğiz diye binlerce kişiyi Khk dan sorgusuz sualsiz atmaya ve almaya başladı… Çünkü bu ellerinde Sendika üyelikleri, Litvanyada ele geçen Bylook dökümleri, Bank asyaya para yatıranlar…Zaten cemaatin abileri bunları devletin ele geçirmesini ortalığın karışmasını mağduriyetlerin artmasını istiyordu…Devlete atılan yemi devlet de yuttu bence… Kraldan çok kralcılar türedi…Ortalık karıştı.. sapla saman birbirine girdi..Çimenler ezildi….Toplum içinde büyük bir fitne dönüyor zaten…Devletin en büyük hatası bu süreçte cemaatin hepsini aynı torbaya koyması oldu…Ayrıştırmayı, rehabilite etmeye özen göstermedi, hala da gösteremiyor…Yargının içinde de zaten ortalığın karışık olmasını isteyen bir cenah var gibi…En son Edok komutanının durumu örnek…
    Birileri diyor ya bunların siyasi ayakları var.. Ne ayağı bunlar ahtopot gibi… Hiç bir yeri boş bırakmazlar…Kullanışlı kişileri seçer…Kullanıldığının farkına varmadan onlara hizmet eder… Bilir bunları ama menfeaatleri çakışır, onlara dahip çıkar…Kontrollü darbeyi söyletirler… Tiyatro derler tiyatro kelimesine sahip çıkar…Adil Öksüz mit ajanı derler hemen ertesi sabah rüyasında görmüş gibi bunu tekrarlar…Baykala yapılan kaseti izliyor derler haberim var der…180 tane milletvekilinin bylook u varmış der…Adama her türlü yalanı söyletirler…Madem bu iddian var, ByLock’çu isimleri İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığına götür ver. Eğer vermiyorsan biz sana suç duyurusunda bulunacağız, gel tıpış tıpış ayaklarınla, bunların isimlerini ver diyeceğiz.”diyen birileri çıkar… nasıl kıvıracak bakalım…Zaten bunun suyu iyice çıktı.. Yerine yenisi hazırlamışlardır… Bir işaret verirler gidecek gibi duruyor..

  5. Dün Türkiyenin en büyük problemi Kürt sorunu demiş bazı yorumcular. Rahşan hanımın örneğinden yola çıkarsak bu ülkenin en büyük problemi kadın sorunu aslında. Eşitsizlik her alanda var, ama asıl eşitsizlik burada. O yüzden yeni siyasi kadroların ve yönetimlerin birinci önceliği bu problemi çözmek olmalı. Kürt problemi de bu yolla çözülür zannederim. Meclise bakın, hükümete bakın, çalışan sayılarına bakın, banka hesaplarına bakın, hiçbir alanda kadın yok. Halbuki bu erkeklerin hepsini yetiştirenler kadın. Katı bir kadın kotasını destekliyorum. Meclisin yarısı kadın olsun. Meclis şu anda yok farkındayım. Ancak gelecek yönetimler meclisi yeniden kuracaklar diye umuyoruz. Daha demokratik, daha yetkili bir meclis olmalı.

  6. Akşam gazetesi yandaş yazarlarından Hikmet Genç,bugünkü yazısında;Devran isimli tiyatroya gidenleri eleştirmiş.”Peki ya Türk erkeğinin durumu? Nereye gideceğini bilebilmesi için nereye kadar okuması lazım?!..”diye sormuş.Erdoğan ve Bahçeli zihniyetinde olanlar,kütüpane dolusu kitap okusa,binlerce fakülte bitirse,Ordünüyanus Profösör olasalar fayda etmez.Onlara,mastır filan işlemez.Çünkü birilerine biat etmişlerdir.Onların yerine ne yapması gerktiğini biat ettikleri karar verir.Bildikleri bir itaat sözü vardır:Ne emredilyse,sadece ” Başüstüne!”derler.Sorgulamak yoktur.Biat ettikelri onalra göre tabudur;asla sorgulanamaz.

    • Abi boşver havuz medyasına takılma boğulursun moğulursun… Git tiyatro izle Selahattinin kitaplarını oku hendekçilerin nasıl hendek kazdığını ağlayarak izle rahatlarsın…

  7. Ecevit in de yanlışları vardır elbette.Mesela,başörtü konusunda meclisteki çıkışı son derece yersizdi.Ancak Ecevit ,ileri görüşlü bir devlet adamı idi.Ecevit i kanal konusu da ikna etmişlerse,bunun eksilerini düşünüp vazgeçmiş olabilir.Ben ,Ecevitç i değilim ama;Ecevit i tanıyorum.Bin tane Erdoğan ı ,bin tane Bahçeli yi üst üste koysanız ;çeyrek Ecevit eder.

    • Kereta elimde büyüdü zaten…ileri görüşü sayesinde ingiliz ve amerikalıların toplantılarına katılırdı..bilseydi fetullahın böyle olacağını mevladan şiirler okumazdı karşılıklı… diğerleri emicem uşağıydı… çok yaramazdı o keretalar..

  8. Fehmi Bey, yanlış bilmiyorsam Ecevit’in kanal önerisi İzmit Körfezi ile Karadeniz arasındaydı. Siz buna değinmeyince hatırlatmak istedim. Acaba yerin önemi var mı?

  9. Alper bey kanal ile ilgili Adelina hanımın yazısı gerçektende sağlam bir yazıydı. Yazının altındaki yorumunuzda da “…kanalın yapılması halinde ülkemizin karşılaşacağı sorunlara dair kaygılarım azaldı” diyorsunuz.
    Halbuki benim kaygılarımda bir değişiklik olmadı sebebi de şu; peki ya ABD DENGELERİ DEĞİŞTİRMEYİ KAFASINA KOYMUŞSA..!
    Aylardır burada bu konu işlenmiyor mu?

    Ahttps://www.ocakmedya.com/ne-kanalmis-bre-tarih-mi-degisecek-dunya-dengesi-mi/

    “Ecevit’in ikna gerekçesini irdelememiz lazım…ki Eceviti ikna eden gerekçe bugünkü reisi cumhuru da ikna eder”

    Bende oluşan kanaat şu ki bugün siyasetçiler zaafı olan kişilerdir (istisnalar kaideyi bozmaz) ve her zaafı olan kişinin mutlaka bir ikna yolu vardır.
     Zaafı olmayanlar da ikna edilebilir-şeytan her zaman soldan gelmez bazen de sağdan gelir. En olmayacak işleri en yararlı işmiş gibi sunabilir, şeytani bir fikri meleki bir fikir gibi gösterebilir-

    Artık iyice eminiz ki ABD’NİN elinde Erdoğanı köşeye sıkıştırıp istediğini yaptırmaya yetecek kadar bahanesi var. Yaptırımlar konusu bunun ispatı.

    Burada sorulması gereken soru şu: ABD Erdoğan’a ne yaptırmak istiyor?

    Benzer durum Rusya içinde geçerli. Putin in elinde Erdoğana istediğini yaptırmaya yetecek kadar birikmiş dosya tuttuğu hep konuşuluyor. Bu dosyaların içeriği hakkında bilgiler de veriliyor. Neyse konumuz ABD

    ABD hedefine kilitlenmiş vaziyette bunlarla yetiniyor mu sizce? Bana kalırsa yetinmiyor, bir yandan da Türkiyenin iç siyasetini de etkileyerek sıkıştırmaya devam ediyor nasıl mı? Sabahattin önkibar anlatsın, buyur Sabahattin abi mikrofon sende:

    https://youtu.be/Oz3zVDErCSo

    İzlemeye vakti olmayanlar için özet geçeyim:
    “…Ve ve e..sevgili seyircilerim! Şuraya gelicem, pek çok uluslararası istihbarat örgütleri işte CIA, işte MI6, işte BND, işte MOSSAD gibi örgütler ülkelere ajan sızdırırlarken (amman dikkat Baran) ŞİRKETLERİ ve ÜNİVERSİTELERİ kullanırlar.
     Türkiye ye de bu bağlamda sızmalar yapıyorlar. Bunu bir bilgi olarak aktardıktan sonra Amerikadan bir üniversitenin bir araştırmasından bilgiler sunacağım.

    Bana yeni intikal etti,ettirildi. Eee.. Önemli bir isimden geldi. Amerikalılar tabi bunu bana vermez, iş dünyasından önemli bir isimdenn gelldddii, laiklik hassasiyeti olan vatansever bir işadamı aktardı bana.
    Buna göre Amerikan Üniversitesi  (bir kez daha amman dikkat Baran) özellikle güney doğuda yani Kürt kardeşlerimizin yaşadığı coğrafyada, orta Anadoluda Alevi kardeşlerimizin yaşadığı ama ama özellikle de İstanbul, Ankara, İzmir gibi metropollerde çok geniş çok kapsamlı bir araştırma yaptırmış ve bu araştırmada Tayyip Erdoğan kanlı mı gider kansız mı gider sorularını sormuş, toplumumuzun nabzını tutmuş……….bakın ben Tayyip Erdoğan’a muhalefet eden biriyim ama ülkemde böyle sorular sorulmasını zul addederim…….”  muhalif anlatimlariyla devam ediyor.

    • Yani Erdoğan’a ve partisine saydırsın da kim olursa olsun! Soytarıları bile el üstünde tutmaya hazırsınız -yeter ki “Erdoğan’ın gidişi, bizim gelişmiz hızlansın”. Aynı şevkle o soytarının FETÖ muhabbetlerini de gelip bizlerle paylaşır mısın, Baran Kardeşim? İlkesizlikte, faydacılıkta Reisçi bir fanatikle yarışır, muhtemelen de birinciliği kazanırsınız. Çünkü, en azından fanatik bir Reisçi gerçekleri göremiyor, bana saf ve insani gelen bir zaaf içinde. Sizinkisi böyle değil. Muazzam bir farkındalıkla ve kurnazlıkla yapıyorsunuz her şeyi -belli ki genlerinize işlemiş. Bu yorum sayfalarındaki en tehlikeli manipülatör yorumcu olduğunuzu söylemeliyim. Kunazca bir saygı dili, kurnazca bir “Benim Cemaat ile bir ilgim yok” iddiası, iki yüzlü bir demokrasi ve hukuk bayraktarlığı. . .

      Ne diyebilirim: Size de hayırlı işler!

      • Özür dilerim sn Bernar bey! bu yorum çok üst seviye subliminal mesaj içerir notu düşmeliydim belkide. Bu notu şimdi düşeyim o zaman subliminal bana ait değil bilakis sabahattin beye ait parantez içine aman dikkat diye de uyarı bıraktım ama nerdeee.

      • Ben cahilliğimden siz de önyargılarınızdan kurtulamadığınız sürece hiç bir şey değişmez bu memlekette.

        • Cahillik de yok, önyargı da yok: Fetullah Gülen ve onun karanlık üst yapı örgütü, iliklerine kadar siyasallaşmış bir yapı. Daha çok güç talebiyle köşeye sıkıştırdığnız Erdoğan ve AK Parti ittifak değiştirip vesayetçilerle iş tutuncaya kadar iktidar savaşlasrının göbeğindeydiniz. Demokrasi derdiniz olmadı, hak hukuk derdiniz olmadı. Vesayetçiler galebe çalınca, 15 Temmuz üstünüze yıkılınca aklınıza geldi demokrasi, hukuk devleti, insan hakları türü değerler. Yöntemde de, devletin devlet gibi ol(a)mayaşını sonuna kadar istismar edip ondan beslenmede de, kılıktan kılığa girmede de, diğer çetelerden bir farkınız yok.

          15 Termmuz üstünüze yıkıldığı için Türkiye’de yalnızlaştırıldığınızı düşünüyorsunuz, ve berbat biçimde yanlıyorsunuz. Dindarından demokratına, liberalinden Kürdüne kadar ne mal olduğunuz halk yığınları tarafından o muktedir konumunda olduğunuz yıllarda görüldüğü için yalnızsınız. Bugün yaptığınız şey, Erdoğan düştüğünde belki devlet yine sizi seçer beklentisiyle, Erdoğan karşıtı kim varsa onları göklere çıkarmak, onların arkasına saklanmak, onlara gaz vermek.

          Perinçekçiler değil, asıl benim gibi insanlar sizde derin nefret uyandıran, kendilerine karşı en az onlar kadar zalim ve gaddar olacağınız insanlar. Perinçekçilerin ve ulusalcıların yararlı bir işlevi var sizler için. Yedikleri 15 Temmuz haltı gün ışığına çıktığında, onlar sayesinde, “Biz dememiş miydik masum olduğumuzu?” diye yeniden sökün edip ortaya çıkma şansınız olacak.

          “Ne yani? 15 Temmuz bunların işi değil diye bu çeteyi masum mu ilan edeceğiz?” argümanı sizi en çok çileden çıkaran şey. Attınız yüzbinlerce insanı ateşe, şimdi o insanların acılarından beslenmeye çalışıyorsunuz. Olanağını bulduğunzda iki karış suda boğacağınız, ölesiye nefret ettiğiniz insanlar salt Erdoğan muhalifi diye, “Sn” ya da “Bernar Bey” oluyorlar.

          Hiç bu tür oyunlara girişme. Sen bana sadece Baran, ben sana sadece Bernar’ım.

          Sadece şirretinizden ve gaddarlığınızdan değil, bu tür kibarlık ve demokratlık gösterilerinizden de korkulur sizin. . .

          • Ben tartışma taraftarı değilim. Boşuna dememişler propagandayı muhalefete yaptırırlar diye.

    • Adelina hanım’ın yazısından sonra kanalla ilgili düşüncelerim karara varmıştır. Kanal uluslararası anlaşmalarda herhangi bir esnemeye yol açmıycaktır, Ülkeye milli bir yarar sağlayacağı açıktır lakin beklentiler aşırıdır, boru hatları ve oluşabilecek siyasi gerginlikler göz önüne alındığında muhtemelen hesaplanan gelire ulaşmak mümkün olmayabilecektir. Bugün wolksvagen fabrikasının kurulmaması ya da geciktirilmesi siyasi gerginliğe br örnektir. Kanal maliyeti, yapılmak istenen zamanı, getirisi götürüsü riskleri hesaplandığında faydalı lakin şu zaman için elzem değildir. Bu kadar ısrar edilmesinin altında da rant ve inat olabilir. Kanalın karşısındaki en dirençli güç olan CHP nin ise kanımca memleket, millet diye bir derdi yoktur, onlar bizim göremediğimiz kadar teferruatlı rant alanlarını görüyor ve nasiplenemedikleri için anksiete nöbeti geçiriyorlar ve fazla düşünmeye zamanları olmadan her argümanı aceleyle kullanımaya çalışıyorlar. Hasılı kanal hakkındaki fikrim yapılmasının ekonomik şartların daha uygun olduğu bir zamana ertelenmesidir. Amerikan projesi olduğu varsayımları çamur atma girişimi gibi görünüyor buradan zira Amerika desteklese idi bunu ifade ederdi, kaldı ki artık gördüğümüz Amerika dünya jandarmalığından adım adım çekilmektedir, menfaat elde edemeyeceği işlere girişmiyor artık, karadenize askeri gemilerini sokup napıcak, 21 gün kalsa 42 gün kalsa ne farkedicek, savaş şartları oluşursa zaten anlaşmalar geçerliliğini yitirir. Karadenizin altı petrol denizi olsa, kanal yapılsa Tryeye yarar. Bir siyasetçi iktidar için kabul etmediği bir şeyi ne için kabul eder, çocukları da yok üstelik. Şeytan meselesine geline yaşadığımız zamanda insan şeytanı sollamış , mesafeyi de epey açmıştır, bu hızla devam edersek şeytandan çok yakında bir mit olarak bahsedilecektir.

  10. Fehmi Bey, acaba mevcut projenin de iktidarda kalma çabası olarak hayata geçirilmek istendiğini ima ediyor olabilir misiniz?

      • Borçla fabrika/sanayi yatırımı olur, inşaat/rant yatırımı olmaz. Erdoğan’ın yatırımları hangi sınıfa giriyor. Yaa Alaah Bismillah (AVM açılışından bir manzara elhamdülillah!)

        • Mim sen avm nin demek olduğunu, nasıl fonksiyonları olduğunu, bu alışveriş merkezlerinin ne anlama geldiğini biliyor musun? Refah toplumu ne demektir, üretim tüketim, pazarlama, perakende toptan nedir ne değildir hiçbir fikrin var mı? İnşaattan anlamadığın kesin ama bu tip yatırımlar ve hizmetler türk toplumu için sınırlarımızda kalekollarımız kadar hayatidir; şimdi uyandın mı? Atıp tutarken, bazen ne yazdığını bi de kendin oku..!

  11. Allah size uzun ömür versin Fehmi Koru. Yazılarınızı 1992 yılından beri hiç atlamadan okuyorum. 1999 tarihli “Ecevit’in sınanması” başlıklı yazılarınızı da çok iyi hatırlıyorum. Kutup yıldızı gibi adamsın.
    Yıllar önce rahmetli Ülkü Erakalın bir program yapıyordu; programında rasgele seçtiği birisini onun istediği ünlü biri ile buluşturuyordu. O zaman gençtim. Program yapımcılarının bana denk geldiğini ve sizinle sohbet etme imkanı elde ettiğimi hayal ederdim.

  12. Kanal projesi kimin olursa olsun yanlış bir projedir. Uzun yazıp panama ve suveyş ten farkını söylemeye gerek yok ama suveyş kanalının en bariz tehlikesi bugünlerde akdenizde biyolojik çeşitlilikteki etkisiyle görülüyor. Biraz deniz ekolojisi ve ulusal karasal güvenlik stratejisi okuyan herkes bu kanalın boğazlardan sonra hem çevre hem de ülke savunması açısından ne anlama geldiğini görür. Bu ülkede çed raporlarının kimlere yaptırıldığına bakmak lazım. Bir yaptırana bir de yapana bakın anlarsınız.

  13. Ecevitin ne mal olduğunu bilmeseydim okuduklarımdan dolayı kesinlikle kusardım; biz onu nfk nin raporlarından öğrendik. İşte eski türkiyedenin hali, acaba kıbrıs işinde de bi kanca atma olmuş mudur? Allah ülkemizi bir daha yabancıların önünde el pençe divan duran çemiş memurların eline bırakmasın..! Yeni türkiyenin ve karizmatik liderimizin kıymetini bilelim. Merhume ışık içinde yatsın…

  14. Aklıma İnönü’nün bu “Bir memlekette, namuslular, namussuzlar kadar cesur olmadıkça, o memlekette kurtuluş yoktur.” sözü geldi.
    Konuyu Ecevit’te bağlamadan evvel şu soruyu da sormam gerekiyor: ‘Acaba İnönü “namuslu” ve cesur” olma kanısında kendini nasıl görüyordu?’

    Ecevit ise namuslu ama cesur olmadığı veya ABD ile İngiltere’nin ülkemiz yönetimi üzerindeki etkisine vakıf olmadığı için mi namuslu olduğunun yanında cesaretini sergileyememişti? Şöyle yapabilirdi diye düşünüyorum: ABD’nin teklifine -nasıl olsa onların düdüğü ötüyor- “evet” der ve ‘sonrasında kendi bildiğim demokratik zemine ülkeyi taşırım’ diye; fakat bu arada ‘(Ecevit’e göre daha şahin olan) Rahşan hanım ile ABD’nin hışmına uğrarım’ diye de düşünmüş olabilir.

    Fakat 12 Eylül sonrası Ecevit ancak 28 Şubat sürecinde kısmi iktidarı (koalisyon ortağı) elde ettiğine ve ANASOL-MHP iktidarının başbakanı olduğunda göre, ta 83’lerde gerçekleşen bu senaryo, gösteriyor ki; ABD, üçüncü ülkeler üzerinde ve oradaki proje ortaklarıyla uzun vadeli projeleri sabırla hazırlıyor ve uyguluyor.

    Unutmamak lazım ki Ecevit, ancak 28 Şubat sonrası Mesut Yılmaz ve şimdi hala sahne alan Dr. Bahçeli’nin desteğiyle iktidara getirilebilmişti.

    Ülkemizdeki şimdiki iktidar sahiplerinin siyaset yolculuğu mezkur senaryoya konu olmuş mudur diye bir soruya internet arşivlerinden yola çıkılarak kırıntı cevaplar da alınabilir sanırım.

    1994 İstanbul Belediye başkanlığı seçiminde Ecevit’in İstanbul’a bir kanal vaadi ABD’ye bir göz kırmamıydı bilinmez, lakin aynı projeyi Erdoğan’ın ağzından 2000 sonrasında, şimdilerde ise -hele 15 Temmuz sonrası yeni sistemde- “isteseler de istemeseler de yapacağız” şeklinde duymak “Kanal İatanbul”un uzun soluklu bir proje olduğunu da düşündürüyor.

    Böyle düşününce de “…bu ada devletinin silâhlı kuvvetlerinde de bizim hatırımızı kırmayacak yakın dostlarımız var… Onlara söyleriz…” ilişkisi hala yürürlükte diye insanın aklına geliveriyor.

    Ben hala buna inananlardanım ve asıl sorum şu: Kanal İstanbul daha kuvvetlice gündemde olduğuna göre hain 15 Temmuz darbesinde rol alan ABD’nin hatırını kırmayacak TSK’de ki dostları kimlerdi? Oysa biz hala darbenin siyasi ayağından bahsediyoruz.

    İkinci bir sorum da şu olsun: ABD’nin silahlı kuvvetlerdeki namuslu(!) dostları ile birlikte hareket eden, hain 15 Temmuz darbesinin siyasi ayağını oluşturan namuslu ve cesur(!) politikacılar kimlerdir?

    Birincisini bilemesek de ikincileri bilmeye hakkımız var, değil mi?

  15. kanal, trampın saray kayığını karadenize kolayca sürebilmesi, orada balık avlamasına imkan verilmesi için mi yapılır,
    üç beş mütahite inşaat rant gelir işlerimi dir ben bilemem..
    Ptin bu işe ne der? aşalardan bir yerlerden denizden mi olur bataklıktan mı, yoksa borularla yer altından mı birşeyler istemeden, almadan bu işe heee dermi o kısmıdır benim merak ettiğim.
    bu işler aceleye gelmez, biraz daha beklense doğu akdenizden girer moskvadan çıkan bir tunel ve metro yapılabilir kanımca.
    galiba, sanırsam, zannımca…

  16. Fehmi beyin yazı dizisindeki çarpıcı tesbitleri….
    1-Bülent Ecevit’in başından geçen bu olayı aktardığı 1991 yılı Turgut Özal tartışma odağıydı Türkiye’de; olayla Özal’ın siyasî hayatı arasında bağlantı kurmuştu bu yüzden…

    2-ABD ve İngiltere’nin işbirliğini, bazı ülkelerle yakından ilgilendiklerini, orada meydana gelen darbeleri, sözde demokratik değişimleri perde gerisinden ayarladıklarını bu kadar samimi ifadelerle anlatan bir başka belgeye sahip değilim ben.

    3-Son olarak tartışma yöneticisi, General Haig’e dönerek, ‘Ecevit kabul etmemekte direniyor, bu durumda ne yapacaksınız?’ diye sordu. General Haig özetle şu yanıtı verdi: ‘Bizim bu gibi konularda deneyimimiz vardır. Ecevit istemese de biz, uygun gördüğümüz bir çözümü uygulatmanın yolunu buluruz’, dedi.

    Bizimkisi daha çırpınıyor… Blr türlü olmuyor… Kasetle geliyor olmuyor… Yenilgi yenilgi olmuyor…Havalimanından tanklardan izin alıp çıkıyor..darbeyi takım elbiseyle bitmesini bekliyor olmuyor… Tiyatroydu,kontrollü darbeydi diyor olmuyor….
    Bir yandan Hdp yi bir yandan iyi partiyi bir yandan yenicileri bir yandan saadeti bir araya getiriyor olmuyor…Bu adamı yakında gönderirler… Yenisini hazırda bekletiyorlar…. Yenisine ortam hazırlıyorlar….

    • Türkeş bey Nurdan abla merak etmiş ben de sorayım doğru mu diye. Efendim rivayet olunur ki devlet bey rahatsızlığından dolayı bahçeli beyi ziyarete gider. Halbuki telefonla da geçmiş olsun deyip şifa temennilerini iletebilirdi ama bizzat geçmiş olsun ziyaretine gitmesinin çok mühim bir sebebi varmış. Hoş beşten sonra bahçeli bey devlet beye halini arz etmeye başlamış;
      “malum olduğunuz üzere hastalığım kronik, yaşım da epey ilerledi” deyince devlet bey can sıkıntısı ile ayaklanıp salonun penceresine doğru yürümüş bahçeli bey’in sesine pür dikkat kesilerek. Bahçeli bey anlatmaya devam etmiş;
      “siyasetin yükü artık omuzlarıma ağır gelmeye başladı ” cümlesini söylerken devlet beyin gözleri gökyüzüne doğru dikilmiş. Bahçeli bey;
      “artik bu yükü daha fazla tasiyamiyacağım, her an bırakabilirim” dediğinde çoktan bütün ağırlığıyla hüzün odaya çökmüş, devlet bey o sırada gökyüzündeki karabulutlardan buğulanan gözlerini çekip bahçeli beye nemli nemli bakmış ve
      ” nayir! nolamaz! bırakamazsın!” Dedikten sonra zaman kazanmak için derin derin nefes almaya başlamış bir yandan da nasıl etsem de ikna etsem diye düşünüyormuş, derken derin bir nefes alip konuşmaya başlamış;
      “Kardaşımm beni bırakıp nereye gidiyorsun!, sen gidersen halimiz nice olur! Yapma etme! Beni yalnız bırakma” derken aklına parlak bir fikir gelmiş;
      “Bak sevdiceğim! (pardon yanlış oldu)Bak Kardaşım, peki bekamız ne olacak? Hem sen gidersen partin ne olacak? Sen gidersen partin emperyalist amerikanin eline geçmez mi ? Sen gidersen.. partinn itlerinn çakallarınn Amerikaya uşaklık eden hainlerin eline geçmez mi?”Diye sorunca bahçeli bey’in gözlerinden yaşlar boşalıvermiş. Zorlanarak da olsa ayağa kalkmış ve devlet beyin boynuna sarılıp “madem öyle diyorsun o halde bir süre daha devam edeyim demiş” ve hikaye mutlu sonla bitmiş. Sizce bu doğru mu yoksa bir manuplasyon mu?

      • Senle, uğur aynı hizmet evinde kalmışsın anlaşılan..ondan baya etkilenmişsin… Ama o daha iyi senorya yazıyor…Ama sen maklubedeki pilavdan fazla yemişsin o etlere abanmış…

  17. Rahşan hanıma Allah rahmet eylesin, 97 yaş maşallah! geç te olsa Ecevit’ine kavuştu…

    Kanal İstanbul öncelikli bir proje değildir. Bu haliyle israf kategorisinde bir projedir. Başka bir deyişle “dostlar alışverişte görsün” kabilinden ağır bir projedir. Bu haliyle “bunlar inşaattan başka bir şey bilmiyorlar” algısını katmerleştiren bir projedir. Yerli milli gelir seviyemiz yükseltilmiş olsa, işsizlik azalatılmış olsa “haydi neyse”, “amenna” denilebilir. Ancak, bunu dedirtecek bir durum yoktur.

    O halde üretim: Rüzgarı bol bir bölgede rüzgar enerjisi üretimi (çünkü enerji açığı var!). Zirai fotovaltaik ve ile İstanbul’a yerinde sebze temini (çünkü açık var. Mevcut hal sürdürülebilir ekonomiye hizmet eden bir durum değil!). Karadenizin tuz oranı düşük yüzey sularından desalinasyon tesisleriyle sıkıntı çekilen İstanbul’a ekonomik içecek suyu temini (çünkü açık var!). İşsizliğin azalmasına vesile olabilecek projeler geliştirmek varken, ne lüzumu var? neymiş! akıllı şehirmiş şuymus buymuş. Hem de devamlı İstanbul bölgesine yatırım! Türkiye’de başka bölgelerin başı kel mi? Niye öncelik olarak hep istanbul, hep İstanbul! Zamanında verdiğim oyumu ve desteğimi de “haram” ediyorum…

    • Türkiye de sadece b.şehir belediyesi bir tek istanbul mu dir nedir?
      başka iller niçin bilinmez duylmaz görülmez ses gelmez
      önemleri yok sanki diyeceğim çok değerli şehirlerimiz
      ovalarımız dağlarımız var halbuki
      nedenini hep merak etmişimdir.
      Amerika denince N.York, Waşington, teksas, Kalifornya,
      herbiri bir yerde fakat birinin diğerinden eksik yanı yok.

      • Haklısınız. AK Parti hükümetleri boyunca (2018 yılı sonuna kadar) İstanbul’a yapılan kamu kaynakları yatırımı, topam yatırımların yüzde 54’ü. Geri kalan yüzde 46, sayısı 82 olan diğer illerin payına düşen oran.

  18. Fehmi beyin, bu yazısını okuyunca, Reisin resmi hiç bir sifati olmamasına rağmen! BEYAZ SARAYDA devlet başkanî gibi ağırlandığını hatırladım.
    Demekki o ağırlama, icazet alma töreni imiş…!!!

    ABD ve İngiltere! Eceviti ihtiıdara getirmesine getirmeşler’de, belliki! Kendisini para ile satın alamadıklari için isdediklerini, yaptıramamışlar,fakat,Bahç-eli vasıtası ile al aşağı etmişler, ve õlüm tedavisi yaparak ebedi istirahata gõndermişler. Eceviti komaya sokanları
    daha doğrusu,onun katillerini bulup ortaya çıkaranların’da başlarına neler geldiğine bizle birlikte, bütün dünya şahit oldu.

    Neme lazım ABD’lilere son 4 yıldır bizdeki ihtidar ve hasta ortağı altın çağını yaşatiyorlar.

    Sahi Bahçelinin hastalığının ne olduğunu bilen varmı????

    Bizde sorgulama şõyle dursun… Sorgulayanlaride
    linç ediyorlar.
    Oysaki hiç bir kimse bu ABD Askerlerini bizim mahremimiz sayılan yerde ofislerinin olmasının nedenini sormiyor.

    Ayne şunun gibi, komşunun bekar oğlunun yatak odası bizim gelinin yatak odasının karşısda, olmasına rağmen biz kalkıp namusluyuz diğe övünmemiz gibi bir şey.

    Tabi buda sıradan halk olan bizleri uyutmasıni iyi becerenler EEEYYYY abd dedimi iş bitiyor.

  19. O müzakerede o denli ilkeli bir tutum sergileyen bir karakter sonra dönüp o eli öpmez bence. Eceviti nasıl ikna etmiş olabilirler, iktidar karşılığında kabul etmediği şeyi ne karşılığında kabul etmiş olabilir. Burada kanal istanbulun bir Amerikan projesi olduğu imasını kabulden önce Ecevit’in ikna gerekçesini irdelememiz lazım ki o gerekçenin yanında kanal İstanbul devede kulak kalır. Ki Eceviti ikna eden gerekçe Bugünki reisicumhuruda ikna eder. Bugün bu projenin karşısında en dirençli duran CHP. Şöyle bir baktığımızda Amerikaya, AB ye ya da İngiltereye en uzak duran siyasi görüşmüdür yoksa en yakın duran mı? Böyle bir gerekçe yok ise, yani kanal İstanbul Amerikan projesi değilse sayın Fehmi Koru bu yazıyla neyi amaçlamaktadır. Kanal İstanbul projesinin ABD projesi olduğu yönündeki kanaati nasıl hasıl olmuştur. Yeni kanaldan geçince 21 günden fazla kalabileceği yönünde fikirler temelsizdir bana göre. Kanımca bu yazı yine CHP ye indirek destek, AKP ye direkt muhalefet denemesidir. Tıpkı istanbul seçimlerinde oyların tamamının tekrar tekrar sayılma ifadesinin tekrar tekrar ısıtılması gibi. Yazıyı komple ele aldığımızda sanki yarısı kesilip çıkarılmış gibi.

Yoruma kapalı.