Ne diyeyim bilemiyorum.
Referandum ve özellikle sandıktan ‘Evet’ oylarının baskın çıkmasının hükümet ve çevresinde bir rahatlamaya yol açacağını bekleyenlerdendim; ancak daha ilk andan başlayarak artan bir biçimde en büyük huzursuzluk o çevrede yaşanıyor.
İlk gece suratlar asıktı; aradan iki hafta geçti, kavga-gürültü ayyuka çıktı.
Kendini referandumla ilgisiz bir konuda imiş gibi gösterse bile, ‘İslâmcılık’ eksenli tartışma, aslında o çevrenin alınan sonuçtan memnuniyetsizliğinin dışa vurumu; sonucun keyfini çıkarmaları beklenenler, bunu yapacak yerde, birbirlerini suçlamayı yeğliyorlar.
Sonuç: Medyada yeni bir karışıklık…
Türkiye gazetesi, yazarı Yıldıray Oğur ile yollarını ayırdı.. İddiaya göre, Star gazetesi de Ahmet Taşgetiren‘e ”Artık yazmanızı istemiyoruz” diyesiymiş…
Her ikisi de dikkatle izleme ihtiyacı duyduğum yazarlar…
Gazetecilik ha öldü, ha ölecek..
Burada bir itirafta bulunmak istiyorum: Artık eskisi gibi her gazeteyi okumuyorum; okuduğum gazetelerin sayısı çok sınırlı… Okuduğum gazetelerde yazılarına hiç göz atma ihtiyacı duymadığım yazarlar da var. Hatta okumadıklarım her gün göz atıp okuduklarımdan daha çok…
Eskiden gazeteler kendilerini rakiplerinden gazetecilik yaparak ayırma çabasındalardı. Her gün elinize aldığınız gazetelerde, üzerinde uzun uzadıya çalışılmış, araştırma ürünü pek çok değerlendirme ile karşılaşır, sıradan haberlerde bile rakiplere fark atılmaya çalışıldığını okuduğunuzda hissederdiniz.
Gazeteleri yönetenler, birbirleriyle can ciğer kuzu sarması olsalar bile, başkalarıyla bir yarış içinde olduklarını bilir, rakibinin ilk baskısını ona sezdirmeden elde etmenin yollarını arar ve bulurlardı.
Şimdi sabah elinize aldığınız gazetelerde o özeni ara da bulasın.
Çoğu kez aynı manşet, aynı ifadelerle yazılmış, ajanslardan alındığı belli haberler ve belli bir adrese yazıldığını hemen anladığınız lehte-aleyhte yazılar…
Ne yazıldığının o adresin umurunda olduğunu da sanmıyorum.
Amerikan medyası direniyor
Referandum sonucuna bakarsanız, medyanın halkın görüşünü ve eğilimini yoğurmada eskisi kadar etkili olmadığını da anlarsınız. O kadar yoğun ‘Evet’ propagandasına rağmen, halkın yarısı, ‘Hayır’ oyu kullanabildi.
Dünyadan kopan bir ülke görüntüsü veriyor ya Türkiye, bu durum kendisini en fazla medyasından belli ediyor. Satış rakamları düşse bile, pek çok ülkede, gazeteler gündemi belirleyen haberler ve sistemi silkeleyen değerlendirmelerle eski çizgilerini sürdürüyorlar. (Bkz. Trump-sonrası Amerikan medyası…)
Orada da birilerinin kellesini götüren gelişmeler yaşanıyor, ancak siyasi eğilimleri veya yazdıkları yüzünden değil… ABD’de çok takipçisi bulunan televizyon yorumcusu Bill O’Reilly‘i, Fox-TV, bu hafta, kadınları taciz ettiği gerekçesiyle ekrandan kovdu.
Yeni seçilen başkan Donald Trump‘ı rencide ettiği veya yazdıkları/söyledikleri yüzünden işinden olmuş gazeteci yok ABD’de. Henüz yok…
”Henüz yok” dememin sebebi.. bizde başlayan kötü ve daha önceleri karşılaşılmamış bir uygulamanın.. bir süre sonra.. başka ülkelerde de boy verdiğinin görülmesi…
Şimdilik o yola başvurulmamasının bir sebebi, ABD’de siyasi hayat içerisinde yer alanların, yasaklar ve yasaklamalarla bir yere gidilemeyeceğini, önü kesilenlerin seslerinin de kesilmediğini bilmeleri…
Bugünün teknolojisi söyleyecek bir şeyleri olan bireylerin işine yarayan bir teknoloji…
Gazetelerde yazmıyorum, ama…
Müsaadenizle burada kendimden biraz söz edeceğim…
Geçen yılın başlarında, yazdığım gazete, ”Artık yazmanızı istemiyoruz” dediğinde şöyle bir sarsıldığımı hatırlıyorum.
”Yazamayan bir gazeteci ölsün daha iyi” diye düşündüm.
Aradan geçen bir yıl içerisinde kendime görüşlerimi yayacak bir platform oluşturabildim.
Etkili bir platform hem de…
Gazetelerde yazdığımda köşemi okuyan kişilerin sayısından çok daha fazlası her gün bu siteme uğrayıp sizlere ulaştırmak istediğim mesajlarımdan haberdar oluyorlar…
”Çok daha fazlası” derken abarttığımı sanmayınız; bir dizi gazetenin gerçek satış rakamlarının toplamından fazla okuru var fehmikoru.com sitesinin…
Para kazanmıyorum, ama bir gün onun da mümkün olacağına inanıyorum.
Sağolasın internet…
Referandum sonrasında patlayan kavgalarda Yıldıray Oğur‘un ve Ahmet Taşgetiren‘in –umarım onunla ilgili haber yanlıştır– topun ağzına konulmaları onlara bir şey kaybettirmez.
Kaybeden olacaktır elbette, ama onlar olmayacaktır.
ΩΩΩΩ