Anayasa mahkemeleri bulundukları her ülkede hukuk sisteminin bağımsızlığının teminatıdır.
Sözünün üzerine söz tanınmayan birer hukuk mabedidirler. Kararları “Emir demiri keser” keskinliğinde olduğu için, üyelerinin, kararlarını, “Başkaları ne der?” diye düşünmeden vermesi beklenir.
Bazıları bir kere üye seçileni ömür boyu bünyesinde taşır; gözleri dışarıya kaymasın diye üyelere maaş yerine açık çek verildiği de olur.
Ve bizde durum
Ne yazık ki, bizde durum, uzun yıllar çok farklıydı; 1961 Anayasası ile varlık kazanmış olan bizim Anayasa Mahkemesi (AYM) hukuk düzeninin değil rejimin teminatı olarak konuşlandırılmıştı. Öyle de davrandı.
Yazarınızın hayatının önemli bir bölümü AYM’nin başörtüsü yasağını perçinleyen veya parti kapatan kararlarına muhalefet yazıları yazmakla geçmiştir.
En son anayasa referandumuyla üye sayısı artırılmış yeni yapısıyla aldığı “Kanun Hükmündeki Kararnameleri yargı denetimi dışında görme ve bu yüzden görüşmeme” kararını beğenmemiştim.
Dün geç saatlerde iki gazetecinin bireysel başvurusunu görüştü AYM ve Şahin Alpay ile Mehmet Altan’ın tutuklu yargılandıkları için, Anayasa’da yer alan ‘kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı’ ile ‘ifade ve basın özgürlükleri’nin ihlal edildiğine ve bu sebeple tutukluluk hallerinin sona erdirilmesine karar verdi.
Kararda, temel hak ve özgürlüklerin kullanılması konusunda, OHAL’le ilgili önceki kararına dayanak saydığı Anayasa’nın 15. maddesinin, yine Anayasa’da yer alan ‘kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı’na yönelik bir başka maddedeki (19. maddenin 3. fıkrası) güvenceleri ortadan kaldırmadığı ayrıntısı da yer alıyor.
AYM bu kararı almasaydı, aslında yargı süreci bütünüyle tamamlanmadan bireysel başvuruları gündemine almayan Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) kendi kuralını bu defalık rafa kaldırıp konuyu ele alacaktı.
Ön almış oldu AYM…
İki Ağır Ceza Mahkemesi ise, Alpay ile Altan‘ın avukatlarının tahliye başvurusu üzerine, üzerine söz söylenmemesi gereken AYM kararını dinlemeyecekleri ve iki gazetecinin tutuklu yargılanmalarının sürdürüleceği yolunda karar aldı.
AYM kararı henüz Resmi Gazete’de yayınlanmadığı ve gerekçeli karar mahkemelere ulaşmadığı için…
Aslında gerekçe sağlam. Anayasa (m. 153) AYM’nin iptal kararlarının gerekçesi yazılmadan açıklanamayacağını belirtiyor.
Fakat yine de garip bir durum bu.
AYM kararlarını gerekçeli kararı yazılmadan açıklıyor; bunu sürekli yapıyor AYM.
Esas garipliği ise, AYM kararının ‘tutuklu yargılama’nın yanlışlığına dair olmasından; kararda olumlu oy kullanan 11 üyenin gerekçeleri ile karşı oy kullanan 6 üyenin muhalefet şerhlerini yazmaları için geçecek sürede mağduriyet devam edeceğinden yanlışlık ortadan kalkmamış olacak.
Yani?
Mahkemeler gerekçeli kararı görmedikleri için tahliyeyi geciktirmekle, aslında AYM’nin kararını esastan geçersiz saymış oluyorlar. Yanisi bu.
Umarım, tahliyeleri geciktirme kararlarına yapılacak itirazları görüşecek üst mahkemeler yanlışlığı ortadan kaldırır ve AYM’nin iki gazeteciyle ilgili kararı benzer davalar için ‘emsal’ yerine geçer.
Bir tek masum hapiste olacağına, bin suçlu…
‘Tutuklu yargılama’nın hukuk sistemlerinde istisnai bir durum olduğu bilinmeli.
Esas olan tutuksuz yargılamadır.
Mahkemelerin ‘ByLock’ kullanıcısı ve dolayısıyla da FETÖ üyesi oldukları için tutuklu yargıladıkları, sayılarının binin üzerinde olduğu öğrenilen bir grubun atılı suçla ilgilerinin olmadığı yeni ortaya çıktı.
O kadar insan haksız yere mağduriyetler yaşamış oldu. Tamamının sayısı 11 bin 480…
‘Tutuksuz yargılama’ işte o tür mağduriyetleri önlemek için gereklidir.
İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi ne diyor?
1948 yılında BM genel kurulunda ilan edilmiş ve birkaç ay sonra TBMM tarafından benimsenerek iç hukuk haline gelmiş ‘İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi’nin bazı kurallarını hatırlatmak isterim:
Madde 9- Hiç kimse keyfi olarak yakalanamaz, tutuklanamaz ve sürgün edilemez.
Madde 10- Herkesin, hak ve yükümlülükleri belirlenirken ve kendisine bir suç yüklenirken, tam bir şekilde davasının bağımsız ve tarafsız bir mahkeme tarafından hakça ve açık olarak görülmesini istemeye hakkı vardır.
Madde 11
1. Kendisine bir suç yüklenen herkes, savunması için gerekli olan tüm güvencelerin tanındığı açık bir yargılama sonunda, yasaya göre suçlu olduğu saptanmadıkça, suçsuz sayılır.
2. Hiç kimse işlendiği sırada ulusal yada uluslararası hukuka göre bir suç oluşturmayan herhangi bir eylem veya ihmalden dolayı suçlu sayılamaz. Kimseye suçun işlendiği sırada uygulanabilecek olan cezadan daha ağır bir ceza verilemez.
Madde 12- Kimsenin özel yaşamına, ailesine, konutuna ya da haberleşmesine keyfi olarak karışılamaz, şeref ve adına saldırılamaz. Herkesin bu gibi karışma ve saldırılara karşı yasa tarafından korunmaya hakkı vardır.
Neden hatırlattım bu kuralları?
Unutmuşa benziyoruz da ondan…
ΩΩΩΩ