Şimdilerde yaşananlar bana televizyon öncesi günlerin radyodaki ‘Arkası yarın’ programlarını hatırlatıyor

35
Reklam

Eskiden önceden bilmediğimiz bir yere giderken adres elimizde olsa da çok zorluk çekerdik. Şimdi öyle değil. Elimizdeki ‘akıllı’ telefonlarda gideceğimiz yeri veya adresi yazdığımızda bizi kapısına kadar götüren harita programları var.

Şu sıralarda ismi her köşede konuşulan, çektiği videolar izlenme rekorları kırmakla ayrı bir şöhrete kavuşan kişinin ismini yazdığınızda, cep telefonu önemli ziyaret mekanları arasında onun adresini de ezbere biliyor ve eliyle koymuş gibi evini harita üzerinde gösteriyor. 

Hem de ‘Reis Sedat Peker’in evi’ diyerek…

Sedat Peker’e ‘Reis’ diye hitap edenler olduğu biliniyor da, elin yabancı haritası bunu nereden biliyor?

Kendime sorup durduğum bu muammanın cevabını Sedat Peker’in bir videosunda dile getirdiği “Bana koruma tahsis etti” iddiasının “Ben yapmadım, ona koruma benden önceki bakan tarafından verildi” diye yalanlanmasının doğru olmadığını ispatlamak için devreye sokulan resmi belgeden öğrendim.

Meğer ‘Reis’ yalnızca yakınlarının kendisine hitap sıfatı değilmiş, Sedat Peker’in ilk ismiymiş de…

Kendisine koruma tahsis edildiğini bildirmek amacıyla gönderilmiş resmi belgede ismi ‘Reis Sedat Peker’ olarak yazılı.

Yazıyı kaleme alan memur veya o memura emri veren makam resmi belgede ona ‘Reis’ diye hitap etmiyorsa gerçek durum böyle olmalı.     

Reklam

İlginç buldum bu ayrıntıyı…

Arkası yarın

Sedat Peker şimdiye kadar altı video yayınladı, yedincisi için Pazar gününe (yarın) randevu verdi.

Arkası yarın gibi bir şeye döndü bu iş…

Gençler bilmez. Şimdilerde milyonları ekran bağımlısı yapan televizyon dizileri var ya, ülkemize henüz televizyonun gelmediği yıllarda, radyoda aynı görevi, her akşam bir bölümü yayınlanan ‘Arkası yarın’ programları görürdü. Yerli-yabancı yazarların romanları radyo için senaryolaştırılır, ünlü sanatçılar roman kahramanlarına ses verir, evlerde yayın saati beklenirdi.

Her akşam…

YouTube üzerinden yayınlanan Reis videoları yarattığı beklenti açısından bana o günleri hatırlatıyor.    

Başka gazetelerde yoktu, biraz önce Karar’da okudum, Ankara 8. sulh ceza hakimliği kararıyla Sedat Peker’in şahsi internet sitesine erişim yasağı getirilmiş; siteye girmek isteyenler şöyle bir duyuruyla karşılaşıyorlarmış:

Reklam

Pek çok kişinin YouTube’taki kanalına da benzer bir erişim yasağı konmasını beklediklerini biliyorum.

Beklentilerini bana aktaranlara ilettiğim görüşümü buraya da yazayım: Her biri bir öncekinden daha fazla sayıda insan tarafından izlenenlerin rekorunu yasaklanacak olan video kırar. Şimdiye kadar toplamda 30 milyon kişi tarafından izlenmiş mi altı video, yasaklanırsa yedincisi tek başına onu aşan sayıda meraklılara ulaşır.

Dünyanın geldiği teknolojik düzey bu tür yasakları işlevsiz kılıyor çünkü. 

Susurluk başka bu başka

Gelişmeyi yakından izleyenler videolardaki iddiaları savcıların kovuşturmasını, konunun mahkemeye intikal etmesini, TBMM’de araştırma veya soruşturma komisyonu kurulmasını arzu ediyor. O alanda baskıyı da medyadan bekliyor.

‘Susurluk vakası’ diye bilinen olay (1996) sonrasında olduğu gibi. 

Oysa şimdi işler farklı yürüyor. 

Konuya ilişkin yargının ilk yaptığı iş siteye erişimi engellemek oldu.

TBMM’deki çoğunluk, tıpkı bakanlığı döneminde ihtiyaç olan külliyatlı miktardaki malzemeyi eşinin şirketinden satın alan bakanla ilgili araştırma komisyonu kurulması teklifinin reddedilmesi gibi, buna da geçit vermeyecektir. 

Medyaya gelince…

Son videosunda, Sedat Peker, “Ben yaptım, savcılar harekete geçsin, kendimi ihbar ediyorum” çıkışıyla 2015 yılında cereyan etmiş bir olaydan söz etti. AK Parti ile ilgili bir haberin veriliş tarzını protesto için Hürriyet gazetesine düzenlenen saldırıyı, bir milletvekilinin “Bizim gençler bu işi beceremez, sen yardım eder misin?” ricası üzerine olay mahalline Sedat Peker’in gönderdiği kişiler gerçekleştirmiş…  

Protestocular kapıyı aşıp binaya girmişlerdi.

Aynı türden bir baskın iki gün sonra bir kez daha tekrarlanmıştı.

CNN-Türk de aynı binadaydı.

Baskının ertesi günü CNN-Türk’e çıkan Hürriyet yayın yönetmeni Sedat Ergin, canlı yayında, “40 yıllık gazeteciyim, ilk kez can güvenliğimin olmadığını hissettim, ilk kez korkup kaçtım” sözleriyle duygularını paylaşmıştı.

Aydın Doğan’ın medya olarak elinde nesi varsa hepsini satma noktasına gelmesi o saldırının sonucudur deniyor. 

Sedat Peker, o medya grubunun bugünkü sahibine, “Medya grubu bugün seninse bunu sağlayan benim” mesajını vermekte.

İlk beş videoya sessiz kalmış Hürriyet‘yeni merkez medya’ olmakla övünen diğer kardeş yayınlar gibi- altıncı videodaki kendisiyle ilgili bu iddiayı da görmezden geldi.

Sedat Ergin halen Hürriyet’te ve köşesi var; düne kadar yazmadı, ama o günlerde ve sonrasında yaşananları herhalde hatırlayıp okurlarla paylaşacaktır.

‘Arkası yarın’ günlerinde romanı daha önce okumuş olanlar bile programı radyoda dinlemekten geri durmaz, üstelik bundan ayrı bir keyif de alırlardı.

İşte bu sebeple “Arkası yarın gibi” diyorum.

ΩΩΩΩ

Reklam

35 YORUMLAR

  1. Gece yarıları verilen selalar TC içindi. Biz selaların öncelikle ölüm ilanı olduğunu biliriz.
    Mühürsüz oylar kabul edildiği gün demokrasi bitti.
    Bundan sonra söylenen her söz, yazılan her mesaj hikayedir, masaldır, bana göre geviş getirmedir; hiç bir önemi yoktur.
    Durum; ananı beceren kadı, kimi kime şikayet edeceksin durumudur.
    İki dinci gurup el birliği ile TC’de eğitimi, yargıyı, orduyu, tüm kurumları tarumar etmiştir. Tüm ekonomik değerleri Araplara ve yandaşlarına peşkeş çekerek sonunda ekonomi de yok edilmiştir. Tarım, sanayi ve doğal kaynaklar.
    Korona yönetim için adeta altın tepside sunulan bir fırsattı; o kadar aç gözlü, hasis ve işbilmezler ki bunu bile heba edip geçmişte yaptıkları gibi her şeyi ellerine yüzlerine bulaştırıp rezil oldular. En acı olan rezilliklerinin farkında olmayışlarıdır. En büyük günahları çalıntı sorularla memur, amir, asker, polis, vali, kaymakam … ettikleri HIRSIZLARLA bu ülkenin geleceğini yok etmeleridir. Gerisi fasa fisodur.

    • maktül ile katili aynı terazide tartıp ikisini de eşitleyen, sahibinin amansız çıkmazlarda olduğunu ortaya koyan karamsar bir yorum. halbuki arkamıza yaslanıp çekirdek çitleyerek izleyip aklı selim düşüncelere daldığımız günleri yaşıyoruz. hiç bir detayını kaçırmak istemediğim için pür dikkat izliyorum filmi.

      çünkü yarınları inşa edecek akıl bu günleri çok iyi anlayan akıl olacaktır.

      • Sayın Baran, ben sıradan bir yaratıkım, TC nin geleceğini çok karanlık ve umutsuz görüyorum. Kararmasında ve umutsuzlugunda en ufak katkım yok. 60 ı aştığıma göre devrini yaşadığım tüm siyasiler ve illetvekilleri ile dincileri suçlamak dışında…. Bunun da kimseye zararı yok; yorumlarla olsun gazımızı boşaltıyoruz. Lütfen Ha Gayretleşmeden TC de umutlu olmamıza neden olacak tek bir neden yazınız. Yazınız ki karamsarlıktan kurtulalım.

        • aslında H. Gayret geçmişte yazdı çıkış yolunu. umudun devlette aranmaması gerektiğini umut kaynağının başka merci olduğunu bir cümleyle anlatmaya çalıştı; “Said Nursi Hazletlerini çok seviyorum” dedi.

          niye öyle dedi? çünkü Said Nursi Hazretleri şiddetle siyasetten uzak durmayı tavsiye ediyordu. yani dindarlar siyasetten ve devletten uzak duracaklar onlarda siyaset pastasını dar kadrolarıyla rahatça paylaşacaklar.

          bu gün Said Nursi Hazretlerinin tavsiyelerini vazgeçilmez ilkeler olarak benimsemiş insanlar zaten siyasette yoktular, devletten de uzaklaştırıldılar ama pastayı bölüşmelerine bir engel kalmadığı halde gene paylaşımda maraz çıkartıp birbirleriyle kavga ediyorlar. bizim onların kavgalarını bitirip barışmalarını sağlayacak ne bir gücümüz var ne de konumumuz.

          biz günlük hayatımıza döneceğiz artık, kendi işimize bakacağız. bizim sahibimiz devlet değil ALLAH’a döneceğiz. O’ndan isteyecek O’ndan ümit edeceğiz. milletin malını paylaşma kavgası verenleri de gene O’na havale edeceğiz. yaşamanın başka da bir yolu yok.

    • size bir müjde vereyim o zaman rahat bir nefes alın; 128 milyar doları Katar’da seçimlerde ve sonrasında kullanmak üzere hayat sigortası olarak tutuyorlarmış. Said Sefa anlatıyor ve ” muhalif partiler size sesleniyorum paranın yerini söyledim milletin parasına sahip çıkarsınız artık değil mi” diyor.

  2. Bugün büyük şehir hastaneleri olmasaydı halimiz ne olurdu?
    belli ki herkesin bir sorusu var.
    ben de şehir hastaneleri bir rant projesi olarak yapılmak yerine bir fayda projesi olarak yapılsaydı halimiz ne olurdu?
    diye soruyorum.
    mesela kamu ihale kanunu’nun, deprem gibi öngörülemeyen olağanüstü haller için düzenlediği “21b Pazarlık” usulü ile değil de herkese açık en uygun fiyat verenin ihaleyi kazandığı ihalelerle yapılsaydı ne olurdu mesela?
    bütün ihaleleri aynı şirketler yerine farklı şirketler de alsaydı ne olurdu mesela?
    kamuya duyurulmadan, özel olarak davet edilen şirketlerle gizli olarak gerçekleştirilen ihalelerin künhünü öğrenseydik ne olurdu mesela?
    izmir belediyesindeki eğitimin fiyatını yüksek bulanlar bunları da sorsalar değil mi?

    bu projeler -parası verilip yapılan projeler değil- onlarca yıl, dolar üzerinden borçlanarak yapılan projeler.
    oysa 20 yılda türkiye’nin en büyük şirketleri, fabrikaları, otelleri, limanları, enerji üretim tesisleri, elektrik ile doğalgaz dağıtım şebekeleri ve arazileri yerli ve yabancı özel şirketlere satıldı.
    273 kuruluşta hisse senedi veya varlık satış-devir işlemleri yapıldı, bu kuruluşlardan 268’inde kamu payı kalmadı.

    2003 yılında iki kamu şirketi, Ortadoğu ve Balkanlar’ın en büyük tezgah üreticisi TAKSAN ile sanayi tesisi imalatı yapan GERKONSAN satıldı. Aynı yıl Türkiye Denizcilik İşletmeleri‘ne ait limanlar, SEKA’nın kağıt fabrikaları ve kamu arazileri de satılarak toplam 187 milyon dolar gelir elde edildi.

    Takvim yaprakları 2004 yılını gösterdiğinde özelleştirmelerde vites yükselten AKP iktidarı, 1 milyar 282 milyon dolarlık satış yaptı. 2003 yılında
    “fabrika yapan fabrikaları ”
    elden çıkaran AKP iktidarı bu defa parçalayarak sanayi kuruluşlarını satmaya başladı.

    TEKEL’in alkollü içecekler bölümü 292 milyon dolara satılırken, gübre üreten şirketler ve onların fabrikaları özelleştirildi. Eti Bakır 21.8 milyon, Eti Krom 58 milyon, Eti Gümüş 41.2 milyon ve Eti Elektrometalurji 15.3 milyon dolara satıldı.

    Çayeli Bakır İşletmeleri 49.2 milyon dolara, Karadeniz Bakır işletmeleri Samsun İşletmesi 11.1 milyon BET Kütahya Şeker Fabrikası 23.8 milyon dolara, Amasya Şeker 1 milyon 250 bin dolara özelleştirildi.

    Doğalgaz dağıtım şirketleri ESGAZ 43 milyon dolara, BURSAGAZ 120 milyon dolara satıldı. Sümer Holding bünyesinde yer alan fabrika arazileri de tek tek satıldı. 44 milyon dolara satılan Sümerbank Bakırköy İşletmesi‘ni ve 27 milyon dolara satılan TÜMOSAN izledi. Blok satıştan toplam 402 milyon dolar gelir elde edilirken, 2004 yılında 689 milyon dolar değerinde tesis, varlık ve arazi satışı gerçekleştirildi. Türk Hava Yolları’nın (THY) hisselerinin yüzde 20’si ise 177 milyon dolara borsada satıldı.

    2005 yılında AKP iktidarı toplam 8.2 milyar dolarlık özelleştirme yaparak rekor kırdı. Türkiye’nin en stratejik kurumlarından biri olan Türk Telekom’un yüzde 55’i 6 milyar 550 milyon dolar bedelle Lübnanlı Hariri Ailesi’ne satıldı. Emekli Sandığı Genel Müdürlüğü’ne ait olan İstanbul Hilton Oteli binası ve arazisi 255 milyon dolara, Ataköy Otelcilik 62.7 milyon dolara, Ataköy Marina ve Yat İşletmeciliği 23.7 milyon dolara, Ataköy Turizm ise 33.5 milyon dolara satıldı.

    2005 yılının bir başka büyük özelleştirmesi ise 305 milyon dolara Eti Alüminyum’un satışı oldu. Kıbrıs Türk Havayolları 33 milyon dolara, Adapazarı Şeker Fabrikası 45.7 milyon dolara blok olarak satılan kuruluşlar oldu. AKP, 2005 yılında Türkiye’nin en büyük sanayi kuruluşlarından TÜPRAŞ ve PETKİM’in bir bölümünü borsada sattı. Bir gece yarısı TÜPRAŞ’ın yüzde 14.76’sı İsrailli iş adamı Sami Ofer’e 453 milyon dolar bedelle devredilirken, PETKİM’in yüzde 35’i 273 milyon dolara halka arz edildi.

    2006 yılı özelleştirme çapı açısından 2005’i bir önceki yılı aratmadı. Türkiye’nin en büyük sanayi kuruluşu olan TÜPRAŞ’ın özelleştirme ihalesi Eylül 2005’te yapıldı ve 4 milyar 140 milyon dolar teklif eden Koç Holding-Shell ortak girişimi ipi göğüsledi.

    Birkaç gün sonra ise bir başka sanayi devi Erdemir, 2 milyar 770 milyon dolara OYAK Grubu’na satıldı. Başak Sigorta ve Başak Emeklilik‘e mayıs ayında blok olarak 268 milyon dolara özelleştirildi. THY’nin yüzde 25’i 207.8 milyon dolara borsada halka arz edilirken, TEKEL’in Ankara’daki genel müdürlük binası da 100 milyon dolara TOBB’a satıldı.

    Emekli Sandığı’nın sahip olduğu oteller de bir bir özelleştirilirken, Büyük Ankara Oteli 36.3 milyon dolar, Büyük Efes Oteli 121.5 milyon dolar, Büyük Tarabya Oteli ise 145.3 milyon dolara satıldı. 2006 yılında toplam 8 milyar dolarlık özelleştirme yapılırken, taşınmaz ve tesis satışından toplam 710 milyon dolar gelir elde edildi.

    2007 yılında AKP, hiç kamu şirketi satmadı. Araç muayene istasyonlarını, taşınmazları ve borsada Halkbank hisselerinin bir kısmını elden çıkartarak toplam 4 milyar 258 milyon dolar gelir elde etti.
    Bugün Zorlu Center’ın yükseldiği İstanbul Boğazı’na nazır Karayolları arazisi 800 milyon dolara, Mersin Limanı 755 milyon dolara, araç muayene istasyonları 613 milyon dolara, Halkbank’ın yüzde 25’i ise 1.8 milyar dolara satıldı.

    2008 yılında iki şirket blok olarak özelleştirildi. Birincisi tıpkı TÜPRAŞ ve Türk Telekom gibi Türkiye’nin en stratejik kurumlarından biri olan Petkim Petrokimya Holding’di. 30 Mayıs 2008 günü imzalanan sözleşmeyle Azerbaycan devlet şirketi Socar, Petkim’i 2 milyar 40 milyon dolara satın aldı.

    TEKEL’in sigara bölümü ise 24 Haziran 2008’de 1 milyar 720 milyon dolara satıldı. Ankara Doğal Elektrik Üretim ve Ticaret A.Ş’nin (ADÜAŞ) sahip olduğu 9 santral ise 510 milyon dolara özelleştirildi.

    2009 yılında İSE 2 milyar 270 milyon dolar değerinde özelleştirme işlemi gerçekleştirildi. Yapılan satışlarda en büyük kalemi elektrik dağıtım şirketleri oluşturdu. Başkent Elektrik 1 milyar 225 milyon dolara, Sakarya Elektrik 600 milyon dolara, Meram Elektrik ise 440 milyon dolara satıldı.

    kamu şirketi sayısı azalınca, ilerleyen yıllarda tesis ve varlık satışına ağırlık veren AKP hükümeti, kamu arazilerini, fabrikaları, enerji üretim santralleri ile dağıtım şebekelerini elden çıkardı.

    şimdi bunca satıştan sonra onlarca yıllık dolar bazında ödenecek gelir garantili anlaşmalar yapmak yerine ayağımızı yorganımıza göre uzatıp, sattıklarımızın karşılığı parasını ödeyerek uygun bütçeli projeler üretsek halimiz ne olurdu???

    • bütün yönetimi paşalar tarafından yürütülen ve hakkında “General Holding” nitalemesi yapılan Oyak Holding 2. büyük türk holdingi olmazdı. Paşalar bu ticari tecrübelerini neye borçlu acaba?

  3. Sadet Paker’i hiç merak etmedim ve dinlemedim. Yalniz, onun neler konuştüğunu yazan birkaç kõşe yazarından okudum ve bu siteye o yazarların tahminlerinin tam tersi yorum yazdım.
    Türkiye mafya kanunlari ile yõnetildiğini First Lade Gül’ü konuşturmadıklarında Anlamıştım. Pakeri dinlemeye ne gerek var 11. C Başkanına yapilanlar herşeyi anlatmiyormu? Abdullatif Şeneri’demi bu millet duymadı.

    Onu bunu bilmem fakat Bahçelının 2016, Allahın lütfü darbesinde sonra birileri hakkında sõyledikleri’nın hepsi doğru oldüğuna şahit olduk.
    Paker’in Bahs ettiği M Rubinin o yazisi’nın linki. Linkin açılmama ihtimaline karşın! Ayrıcada ya,mziyi copiledim.

    https://www.aei.org/foreign-and-defense-policy/middle-east/the-next-phase-in-turkeys-political-violence/Blog Post
    ××××××
    The next phase in Turkey’s political violence?

  4. Devlet bir sitenin erişimine yasak koyabilir; Ama içeriğe yasak koyamaz.
    Peker’in videoları ancak youtube erişim yasağı ile kapatabilir.

    Youtube’da artık millete mal olduğu için, youtube yasaklamak, hükümetin sonunu getirir.

    Devlet youtube’da hangi içerik vifeoların izlendiğini bilemez ve o video’ya yasak koyamaz Tüm siteye yasak koması gerekir.

    Youtube videolara yasak konması için youtuba başvurması gerekir. onlarda bir süre erişime engeller içeriği incelerler. Tabiki youtube bırakılan videolardan haberleri olduğu için yasak başta konmadıysa yasağı kaldırırlar.

    Hükümet daha ısrarcı olursa, En son o kanalın yayın akışına girdiğinizde bu yayın ülkenizde yayın yapmadığı için içeriği göremezsiniz diye mesaj çıkar.

    Siz o kanalın yayınlarını görmek için Yukarda ki arama yerinden kanal ismini yazın arattırın bütün yayınlar yine çıkar. Çok izlenen videoları’da yan tarafa otomatik kendide getiriyor.

  5. Epeydir yazılarınızı takip etmiyordum.. Çünkü netflıx sedat izlerken koltuğumu ayırt edip çekirdek çiyliyor.. Kolamı yıdumluyorum… Arkasından avrupadan zaferle dönen futbol takımlarımızın özet görüntülerini izler gibi yorumları talip ediyorum….
    Yanlız netflıx sedat yayını cuma akşamlarına alsa iyi olur… Çünkü hem izleme açısından hem de…. Hani bizde darbe ve kritik açıklamar cuma akşamı olurya O açıdan…
    Basit gözlemle çok farklı yorumlar yapmak mümkün onu sizlere bırakıyorum… Sadece bu işten 4+3 hill de oturanlar oyun kartlarını tekrar dağıtıyor olabilirler…

  6. Erdoğan ve ekibine fena halde haksızlık yapılıyor arkadaşlar. Bunu itiraf etmeliyiz. Bu bugüne kadar hiç kimsenin başaramadığı o kadar işler başardılar ki bunu ne kadar söylesek azdır. Bakın hem mafya ve terör örgütleri ile bu kadar senli benli olup sonra da rakiplerini böylesine rahat suçlayabilen kim var? Apo’dan mektup al, Çözüm Süreci diye bir ucube icat edip ülkenin büyük bir bölgesini PKK’nın kullanımına sun, Peker’i, Çakıcı’yı bilmem hangi mafyayı kendi tetikçin olarak alenen kullan, sonra rakiplerini suçla ve halkı da buna inandır. Bu başarı daha önce kimseye nasip olmadı.
    En son bir gariban AA muhabiri bir soru sordu diye çocuğu anında linç ettiler, işinden attılar, daha neler yapacaklar bakalım. Anlı şanlı basın kuruluşlarının gıkı çıkamadı. Oysa adam bir soru sordu, hepsi bu. Bir de babası hemen topa girip rejime olan derin bağlılığını deklere etti.
    Tam 1984 romanındaki sosyalist rejim. Bu toplum denemesinin sonu “128 milyar dolar”ın sonundan farklı olmayacak. Ama birileri fena halde milletin malını götürüyor bilesiniz.
    Millet açken böylesine yüksek vergi toplayıp yedi düvele peşkeş çeken, kendi esnafına zırnık koklatmazken ABD’de Yahudi lobisine 65 milyon dolar rüşvet veren (yani yaklaşık yarım milyar TL) ve içerde de İsrail’e kükreyen bir ekip. Daha ABD’de lobi şirketlerine ne paralar verildiğini bilemiyoruz.
    Ben yurtdışındaki Türk okullarını kapattırmak ve öğretmenleri vs. kaçırmak için acaba ne kadar rüşvet dağıtıldığını çok merak ediyorum. En son Kenya’da bir gariban öğretmeni (ki daha yeni evli) kaçırmışlar, “Cemaat’in üst yöneticisi” diye C.Başkanı açıklıyor. Ne kadar zor durumdalar ki koca C. Başkanı böyle bir maval atıyor. Mesela Moldova’ya 10 milyon dolarlık saray yaptırıldı sırf iki tane gariban öğretmeni kaçırmak için. Toplam olarak bu işler için harcanan milyar dolarlar acaba korona yardımı olarak dağıtılsaydı herkese yetmez miydi? Bunu da yandaşlar açıklarsa seviniriz.

    • “En son bir gariban AA muhabiri bir soru sordu diye çocuğu anında linç ettiler, işinden attılar, daha neler yapacaklar bakalım.”

      Hakan bey! Bunlar Erdoğanın danışıklı oynunları, sizde hemen inadınız! Bunlar ellerinin altından kaçacabileceler’in gözünü korkutup gündemi saptiriyorkar”ki pisliklerini kokusu fazla yayılmasın. Bu aradada suç makinesi olarak seçtikleri Soyluyuda sonuna kadar kullansınlar.

  7. Polonya Savunma Bakanı Mariusz Blaszczak, Polonya’nın Türkiye’den 24 adet SİHA satın alacağını övgüyle duyurdu.
    Bayraktar TB2’nin, Polonya’ya ulaşması sonrası ilk kez bir NATO üyesi, Türkiye’den SİHA almış olacak.
    Blaszczak,”Polonya ordusu Doğu Avrupa ve Orta Doğu’da başarıyla test edilmiş insansız hava araçlarından oluşan modern ekipmanlarla donatılacak. Polonya daha önce hiç böyle bir ekipmana sahip olmamıştı” 
      Hayırlı olsun. Hayrını  göresin.

  8. Sedat Peker reis,Alaaddin Çakıcı reis,R.T Erdoğan reis.D.Bahçeli reis,Abdullah Çatlı reis,yeşil kod adlı mafya üyesi reis;her mahallede bir veya birkaç reis var.Memleket reis bolluğundan geçilmiyor Elini sallasan elli reise çarpacak.Neden acaba?Memlekette suç çeteleri bolluğu olduğu için mi?Adalet ve Doğruyol partilerinin Genel Başkanı Süleyman Demirel ile başlayan devlet-mafya kirli ilişkileri,AKP ile birlikte daha da evrildi.Mafya ,AKP nin iktidar ortaklarından oldu.Bu neye delalet acaba?Derin devlet güdümündeki AKP,MHP,Mafya,Tarikat ve cemaetler iktidar koolisyonu; Bahçeli nin yeni anayasa taslağı dediği mafya anyasasını muhtemelen kabul edip yasallaştıracaklar.Gerisi teferrut nasıl olsa.Bahçeli nin yeni mafya anasası ile, bütün kirli işler yasal hale getirilip,failleri kahramanlaştırılacaktır.Devir; tilki ile plan yapan,kurt ile avlanan,sonra oturup koyunlar ile yas tutanların olmuş.Yuh,onlara!Yazık,bu memlekete!

  9. Vallahi ben ‘arkası yarın’lardan ziyade Dallas’ı, Aşk-ı Memnu’yu , Kurtlar Vadisi’ni vs. daha çok hatırlıyorum .O dizileri vatandaşlarımız adeta afyonlanmış gibi izlerlerdi ! Halkımızın ahlaki eğitimine de çok çok önemli katkılar sağlamıştır ! Onun için başta kadın cinayetleri olmak üzere trafik tartışmalarından, gürültü kavgalarına , park yeri anlaşmazlıklarına kadar vs.her şey cinayet vesilesi olarak bize yetiyor da artıyor bile ! Bu videolar da bir yandan bütün pisliklerin ortaya saçılmasını sağlarken bir yandan da halkımıza çok iyi örnekler oluşturuyor maşallah ! Haydi hayırlısı bakalım !
    Selamlar ,iyi günler

  10. Değil Peker’in videoları, benim “2. el” dediğim yorum videoları bile milyonları buluyor.
    Maçlardan sonraki oyun taktiği ve pozisyon yorumları gibi.
    Küçümsemek için demiyorum. Çok kaliteli yorum videoları da var.
    Arkası yarın yada dizi mantalitesinde bölümler, en heyecanlı en çok merak edilen kısmında bırakılır ki, gelecek bölüm takip edilsin.
    Söz konusu video dizisi zaten full adrenalin.
    Peker “kesinlikle takip etmeyin” dese bu kez daha da fazla takip edilecek.
    “Kamuya mal olma” tabirini fazlasıyla hak eden bir dizi.
    Bir de sayın bakanımızın ” kırmızı kart görerek neden olduğu penaltı pozisyonu” sayılacak en hafif deyimiyle libas mevzuundan sonra iş iyice çığırından çıkarak yeni rekorlara yelken açacağa benziyor.

  11. Dün gördük. Karlof suikastı gibi,Zamanı gelinceye kadar bekletirler içeride adamlarını.. Gelince de canlı bomba gibi patlattırırlar kendilerini.
    Bunların belkide çoğunun ihtiyacı yoktu soruları almaya. Ama onlara sorular verilerek bir nevi gebe bırakıldılar. Ağlarında tutabildiler.
    Varlıklarını bunlara borçlu olduğu için patlamak da zor gelmez onlara..
    “Koskoca savcı” dersin.. “Ömrünü vermiş mesleğinde bu seviyeye gelebilmek için.. Gazeteci dersin.Basın ilkelerine sıkı sıkıya bağlıdır yıllarca. Beş para etmez bir örgüt lideri dedi diye nasıl yakar bunca emeği?!..” Yakar.

    • Karlof suikastında polis arkadaşları katil şabı emred oğlanı pencereden bile açık hedef temas imkanı var iken sağ olarak neden ele geçirmediler? Bunu hep merak edeceğim. Ankara emniyetinin bünyesinde kaç görevli keskin nişancı olduğunu da merak edeceğim .

    • Karlof suikasti ancak bir devletin yapabileceğı bir suikast. cemaatin rusya ile ne alıp veremediği var da bir devlet görevlisini öldürsün? cemaat başından beri şiddete kapalı bir grup. bu gün İhvanı Müslimin cemati de şiddete karşı tavır alıyor. İslami cemaatler şiddetten uzak duruyorlar.

      sen şimdi rusların işlediği cinayeti bir türk grubun üzerine yıkarak vatan severlik mi yaptığını sanıyorsun. senin yaptığın rusları temize çıkarmak için kendi vatandaşlarını suçlamak. bu da düpedüz vatana ihanet.

  12. İkizdere’de M.Akşener hakkında yapılan provakasyonun arkasında ,AKP var.Ülkücüleri birbirine düşürerek onları etkisiz hale getireceklerini umuyorlar.Ülkücüler arasına nifak sokma operasyonları devam edecektir.Erdoğan böyle kirli işlerle Bahçeli nin 2. Fetö olamsını engelleyemez.Atı alan ,üsküdarı çoktan geçti.Erdoğan ın eli mahkûm birkere.Saygılar.

  13. Şöyle bir suçlama ile karşılaştım:ahmet 20 Mayıs 2021 At 13:31

    ”Turgut bey bu memleket 18 yılda bu hale gelmedi. Geçmişte yapılan hataların vebali de size ait ozaman .
    Herkes görevini yapacak sadece O mu çalışacak savcısı hakimi kolluk kuvveti herkes işini yapma memleket bu hale düşer mi. sen vergini ödeme , kalkışma yap , elin gevuru ile anlaş ülkeni arkadan vur 5 yılda bir darbe teşebbüsünde bulun sonra O düzeltsin .Elbet 18 yılın sorumluluğu onda ama 84 milyon da bu işin yürütülmesinde TALİ sorumludur. bunu da unutmayın.”
    Bu mesajı yazan kişinin, bana ve bize yönelttiği suçlamları asla kabul etmiyorum.Kendisinden davacıyım.Ahirette yakasına yapışılacak kişileredendir.Bu kişi, ben dahil herkesi vuku bulan haksızlıklardan sorumlu tutumuş,sadece AKP iktidarını es geçmiş.Onu hakkında eleştiri bile yapma cesareti yok,aklama gayreti var.Yaşım 65 nice hükümetler nice olaylar,nice hakısılılar gördüm.Bildiklerim trollere ezberletilen yandaş bilgiler değil.Bizzat yaşayarak,takip ederek,inceleyerek,akıl ve fikir yürüterek,irdeleyerek edindiğim bilgilerdir.Bunu yanında, uzun süredir istihbarat alıyorum.AKP iktidarının ta içinden aldığım istihbaratlardır.Memleketin kötü hali 1950 deki Menderes döneminden beri sürüyor.O zamandan beri bütün sağ iktidarlar sorumludur.Ben ve biz ,hiçbir zaman memleket yönetiminde ülkeyi yönetenler içinde değildik.İşlemediğimiz hata ve kasıtların sorumlusu biz olamayız.Ben emekli Edebiyat öğretmeniyim.Görevim boyunca, öğrencilerime hep doğruluk,adalet,hakkı gözetme,haklının yanında olma,zulmün ve zalimlerin karşısında olma,hakkını savunabilme,Allah a iyi kul olabilme gibi doğruluk ekseni konularında eğitmeye ve bilinçlendirmeye çalıştım.Benim karşımda olan öğrencilerden bazıları dahil ,bir dizi zalimlerle mücadele etmeye çalıştım,çalışıyorum.Hem eğitme,hem mücadele sürecim hâlâ sürüyor.”İyilik yap, denize at;kadrini balık bilmezse, Hâlık bilir.”sözünün bilincindeyim ,elhamdülillah.Yukarıdaki mesajı yazan bu trol,herhalde başını kuma gömen,AKP ye oy vermeyenlerin cehenneme gideciğini sanan;AKP memleketi baştan başa soyduğu,batırdığı,zulümlerle boğduğu halde sütten çıkmış akkaşık olarak gören güdümlü biattiçilerden.Ona,başını kumdan çıkarıp gerçekleri görmesini,yandaşı olduğu AKP yi aklamaktan ,suçu haz etmediklerinin üzerlerine atma taktiklerinden vaz geçmesini öneriyorum.Bir de şu ayet iyi idrak etmesini öneriyorum:”Hakkında kesin bilgi sahibi olmadığın şeyin peşine düşme. Çünkü kulak, göz ve kalp bunların hepsi ondan sorumludur.” İsrâ suresi, 36. ayet.Aklıselimlere başarılar,saygılar.

  14. Köşe yazarlarından biri Meral Akşener’e soruyor.
    “Bütün bu artılarına rağmen sizi Manukyan’a benzetsem herhalde küplere binerdiniz!! “Beni bir umumhane patroniçesine benzetti”, diye bağırır çağırırdınız. Ee sizin böyle bir hakkınız var.”
      
    Köşe yazarının bu benzetmesi hiç hoş değil.
    Köşe yazarı şunu sorabilirdi.
    “Netanyahu benzetmesi ve sonra Rize ve ilçelerine ziyarete gitmeniz siyasi öngörüsüzlük değil mi?”
    Bugunlerde moda. Siyasi parti başkanları teker teker kendi ayaklarına sıkıyorlar. Siyasi harakilerini göbekten izliyoruz.Sonra da göbeğini kaşıyan adamlar oluyoruz:)

    • yorumda her zamanki gibi mantık hataları var.
      herkes herkesi bir şeylere elbette benzetebilir, bu olumlu da olabilir, olumsuz da olabilir. önemli olan bunun gerçekte ve üstüne bir de toplumda karşılığının olup olmadığıdır. biri diğerine aptal derse ve bunun gerçekte bir karşılığı varsa bu bir saptama olur, kabalık meselesi ayrı, eğer bir karşılığı yoksa hakaret olur üstelik bu aptallık sözün sahibine döner, asıl kendisinin aptallığı ortaya çıkmış olur, sözün sahibini izansız yapar, kendini küçük düşürmüş, seviyesiz bir hale getirmiş olur.
      söz aynı zamanda aklın da beyanıdır.
      aslında söz her şeyin ifadesidir.
      üslubu beyan, ayniyle insan

      şimdi biri çıkıp sayın akşeneri manukyana benzetirse bunun gerçekteki karşılığına ve toplumda karşılık bulup bulmamasına bakılır, karşılık bulursa saptama olur, bulmazsa söz sahibine döner, üzerine en azından terbiye sınırları içinde söylersek ahmaklık kalır. çok şey kalır da, anlayana.

      gelelim sayın akşenerin sayın erdoğanı netanyahu benzetmesine.
      konuşmanın bütününde sayın akşener dünyada popülist liderlerin devrinin kapandığını ve birer birer gittiklerini, gücü bırakmak istemediklerini ama herşeye rağmen bir toplumsal değişim sürecinin başladığını söylüyor ve burada benzetme yapıyor. bir insan diğer insana her yönden benzemek zorunda değildir, burada kan dökücü olma yönünden sayın erdoğanı netanyahuya benzetmek niyeti suistimaldir. nitekim iyi partiden yetkililer çıkıp niyet beyanı yaptılar. yanlış anlaşılmaya, hem de çarpıtıp kullanmaya müsait olduğu için niyet düzeltmesi yapmakta son derece isabetlidir.
      sözün karşılığı olup olmadığına gelince, yani popülist liderlerin gitmekte olduğu saptamasının karşılığı olup olmadığına gelince bunu yakın olduğunu tahmin ettiğim, sonbahar ya da ilkbaharda göreceğiz diye düşünüyorum. sözlerinin karşılığı olursa isabet etmiş olur, olmazsa kendisinin gitmesi yerinde olur.
      eski bir şarkının söylediği gibi
      Nothing more to say
      No more ace to play
      The winner takes it all

  15. Bugün büyük şehir hastaneleri olmasaydı halimiz ne olurdu? “Şehir hastanelerine ne gerek var?” diyen Kılıçdaroğlu başta olsaydı belki de Hindistan’daki gibi insanlar hastanelerde değil, sokaklarda ölürdü!

    Her kurultayda birbirini yiyen, krizler partisi CHP iktidarda olsaydı marketlerde gıda maddeleri bulamayabilirdik. ABD ve AB’den yardım isterdik. Uzaktan eğitim yapacak altyapımız bile olmayabilirdi!

    Kısacası Covid-19 gibi salgının daha önce hiç yaşanmadığını, tüm dünyanın bu krize hazırlıksız yakalandığını ve doğru politikalara da hatalar yapa yapa ulaşıldığını unutmayalım. Peki, bugün iktidara kızanlar, Covid-19 salgınında CHP iktidarda olsaydı ne olurdu diye hiç düşündüler mi? Bu sorunun yanıtı çok basit. Kemal Kılıçdaroğlu’nın SSK’nın başında olduğu dönemde A Takımı’nın 1998 yılında SSK Hastaneleri’nde çekilen çileyi anlattığı videoyu izlemek yeterli. İnsanlar muayene olmak, ilaç almak için günlerce kuyrukta bekler, böbrek taşını sıra beklerken düşürürlerdi!

    • milletin parasiyla millet icin yapilan hastaneler icin biz yaptik diye ovunmene gerek yok fatih bey. sen yapmazsan baskasi yapar belki de daha iyisini yapar. bu baskasi illede kilicdaroglu olacak diye bir sey yok.

  16. BASIN HER YERDE AYNI BASIN .YALANCI , YANDAŞ , VATAN HAİN İ
    O NEDENLE ÇOK ÜZERİNE GİTMEYELİM
    Prenses Diana ile 1995’te yaptığı röportaj büyük yankı uyandıran BBC Editörü Martin Bashir’in, Diana’yı SAHTE BELGELER kullanarak konuşmaya ikna ettiği ortaya çıktı. BBC konuyla ilgili özür dilerken, Prens William ve Prens Harry, annelerinin ölümüne giden süreçten şaibeli röportajı sorumlu tuttular.

  17. Önce… 20 Mayıs’ta altıncı videosunu yayınlayan Peker’in cümlelerine bakalım: 

    “… Fitilin ilk ateşlenmesi Michael Rubin adında Amerikalı bir yazarın, yazdığı yazıyla oldu. ‘Sedat Peker etki alanını bu şekilde geliştirmeye devam ederse, Tayyip Erdoğan sonrasında, Tayyip Erdoğan’a ihanet etmez’ dedi. ‘PanTürkizm görüşüne sahip bu kişi bu şekilde güçlenmeye devam ederse, Tayyip Erdoğan sonrası oraya simge birinin seçilmesini sağlar. Arka perdeden de ülkeyi o yönetir’ dedi. Dedim ki, bu tuzak, bize tuzak kurdular…”

    Yanıt gecikmedi…

    Michael Rubin sosyal medya hesabından Peker’e yanıt verdi: “… Söylenmekten vazgeç. Türkiye’nin cezaevlerindeki politik esirlerinin her biri senden daha şerefli ve onurlu davranıyorlar.” (20 Mayıs 2021/Saat 10.05)

    Tarih 12 Ekim 2016… Michael Rubin, Amerikan Enterprise Institute (Amerikan Girişimcilik Enstitüsü)’nün web sayfası – AEI.org köşesinde yayınlanan 12 Ekim 2016 tarihli yazısında Erdoğan’ın hayatını kaybetmesine sebep olabilecek şiddette üçüncü bir darbenin yaklaşmakta olduğu iddiasında bulundu. Cumhurbaşkanı ve mafya ilişkisinin dikkat çekici olduğunu söyleyen Rubin, Erdoğan’ın kirli işlerini perde arkasından sürdürmek konusunda Gülencilerden boşalan yeri, Sedat Peker ve Mehmet Ağar gibi isimlerin doldurabileceği iddiasında bulundu. Rubin şöyle dedi: “Derin devletin doğası politik ve etnik gruplaşmalara kadar uzanır, 1996 Susurluk skandalı bize bunu göstermişti. Sedat Peker hakkında genel olarak konuşulan konu, kendisinin hırslarını ve ideolojisini bir kenara bırakmaya uygun birisi olmadığı yönünde…”

    Rubin’in bu yazısından iki gün sonra…

    14 Ekim 2016’da Peker, Michael Rubin’e şu yanıtı verdi: “… Bundan önceki büyükelçi döneminde, onların resmi talebiyle, 2000’li yılların başında, Swiss Otel’in kral dairesinde Amerika elçilik görevlileri, CIA ve DEA ajanları ile resmi bir görüşme yaptım… Michael Rubin’e beni aşırı milliyetçiliğe sahip, ancak aynı zamanda da bu bölgenin en büyük mafyası olduğumu belirten bu yazısına karşılık şunu sormak isterim: Sizin büyükelçilik yetkilileriniz ayrıca CIA, DEA ajanlarınız iki yeminli tercüman ile beraber dünyanın her yerindeki mafya babalarıyla görüşme mi yapıyor? O zaman Sayın Rubin sizin kendi devlet yetkililerinize böyle bir görüşmeyi nasıl yaparsınız diye sormanız gerekmez mi? (Bu görüşmedeki konuların ne olduğuna, görüşmeye katılan Amerikalı yetkililerden hatta yazılı raporlardan da ulaşabilirsiniz.) Önümüzdeki günlerde Michael Rubin’in merakını gidermek için Swiss Otel’de yapılan ve Amerika Devleti’nin resmi talebiyle gerçekleşen görüşmenin detaylarını sizlerle paylaşacağım. Kendisinin bu bölgenin en büyük mafyası dediği şahsıma Amerika devlet görevlilerinin hangi güzellemeleri yaptıklarını da mutlaka anlatacağım.”

    Bakalım… Sedat Peker, CIA ile yaptığı görüşmeyi anlatacak mı?

  18. Dün ki yazınız enfes olmuş.

    Sizi uzun yıllar takip eden bir okuyucunuz olarak bazı yazılarınızın gerçekten altın değerinde olduğunu ve bu yazınızında onlardan biri olduğuna inanıyorum. Tevekkeli sizi okuya okuya hafiye olduk, bunun yanında kılı kırk yarmayı bize aşıladınız. Teşekkürler.

    Bir yorum!

    Cumhurbaşkanı Erdoğanın dediğiniz uyarıları farketmediğini sanmıyorum. Ancak kendi siyasi gücü o kadar korkutucu bir hal aldı ki “zorba kral” olmayı “hikmetli ve filozof kral” olmaya tercih etti. Bu saatten sonra ise hikmetli olmayı seçeceğe pek benzemiyor.

    Siyaset hayatımızda Mustafa Kemal Atatürk’e neredeyse eşdeğer bir konuma toplum nezdinde sahip olacakken her insanda var olan hırs ve benlik kavgasında olumsuz tarafı şimdilik galip geldi görünüyor. Dizginleyemediği bu hırs, günden güne hem kendine hem konumuna hem de topluma yarar sağlamıyor. Eski sistemde cumhuru reis makamı öyle kurgulanmıştı ki -adeta bir kral gibi- siyaseti dinleyen, izleyen, hakem olan, toparlayan ve saygı duyulan bir makam idi. Ancak şimdi bu makam hiç yoktan aristokrasiyle koltuk mücadelesi veren bir pozisyona indirgendi. Bu uyarıyı sizden defalarca okuduğumu hatırlıyorum. Yeni sistem, daha 4 senesini doldurmadan onu bu ülkeye deli gömleği gibi giydirmeye kalkanlara ve bize zararlı hale gelmiş görünüyor.

    Atalarımız ne güzel demiş; “Geç olsun güç olmasın.”
    Her zaman umutlu var olmak için yanlışın neresinden dönülürse kardır.
    Kalın sağlıcakla.

    • Yani sen Erdoğan’ı Atatürk kadar bilgili olabilecek birisi görmüşsün, ah kardeşim bu kadar mı bilgisizsin kitap okumadığıni itiraf eden birisine yüklediğin değere bakipta kendi cahilliginden utanman gerekir

Yoruma kapalı.