Siyaset ‘güvenli bölge’ konusunda medyayı ters köşe yaptı.. Yeni tavrı kesin sanacakları uyarayım dedim…

24
Reklam

Türkiye ile ABD Fırat’ın doğusunda bir ‘güvenli bölge’ oluşturmak üzere anlaşmaya vardı. Bu amaçla Şanlıurfa’da müşterek bir karargâh da kuruldu ve belli sayıda Amerikan askeri orada görev almak üzere ülkemize ayak bastı. Son haberlere göre, iki ülkenin askerleri ‘güvenli bölge’ denilen alanda devriye görevine de başladı.

Günlerden beri bu anlaşmanın ne kadar muazzam bir başarı olduğunu gazetelerde okuyor, televizyon ekranlarında dinliyorsunuz.

Hangileri olduğunu tahminde zorlanmayacağınız gazetelerde, ‘güvenli bölge’ ile ilgili anlaşmayı Türkiye açısından ‘büyük zafer’ olarak sunmayan köşe yazarı kalmadığını biliniz.

Yazılanlara baktığımızda, ABD Türkiye’nin tezini kabul etmiş oluyor; zaten olayı ‘zafer’ haline getiren de bu: ABD’nin tezimizi kabul etmesi…

Dün yeni bir gelişme yaşandı. Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan bir dizi açılış için gittiği Malatya’da kürsüye çıktığında, ‘güvenli bölge’ konusunda bütün bilinenleri tersine çevirecek cümleler de sarf etti. 

Okuyalım:

“Fırat’ın doğusundan başlayıp Irak sınırına kadar uzanacak bir güvenli bölge oluşturmak için Amerika ile görüşme halindeyiz. Amerika’yla görüşüyoruz ancak bu konuda bizim istediklerimizle onların kafalarındakinin aynı şey olmadığını attığımız her adımda tekrar görüyoruz. Biz bölgede yuvalanan terör örgütünü tamamen ortadan kaldırmayı hedeflerken onlar terör örgütüyle bizi aynı zeminde idare etmenin hesaplarını yapıyorlar. Anlaşılan o ki müttefikimiz bizim için değil, terör örgütü için güvenli bir bölge oluşturmanın peşinde. Böyle bir anlayışı reddediyoruz.”

Bu cümlelerden benim anladığım, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın partisinin itibar ettiği gazetelerde köşe sahibi olan muteber yazarların savunduklarının aksine, ABD ile varılan mutabakatı hiç de öyle ‘zafer’ olarak görmediği.

Reklam

Tuzak olarak gördüğü apaçık.

Konuşmasının devamında ABD’ye yönelik bir de tehdit var:

“Eylül ayı bitmeden Fırat’ın doğusunda kendi askerlerimizle fiilen güvenli bölge oluşumunu başlatmamış olursak artık kendi yolumuza gitmekten başka çaremiz kalmayacaktır.”

‘Güvenli bölge’ oluşumu başlamamış mıydı? Şanlıurfa’daki müşterek karargâh ne oluyor? ‘Güvenli bölge’ denilen alanda iki ülkenin askerleri devriye gezmiyorlar mıydı?

Bu işte bir iş var, bu kesin.

Ancak daha kesin bir şey daha var: Medyamız, gazeteler ve televizyon kanalları, köşe yazarları ve ekran yorumcuları, birinci sayfaları hazırlayan yöneticiler, fena halde açığa düşmüş bulunuyorlar.

Onların ‘büyük zafer’ diye sundukları anlaşma, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın son açıklamasına göre, aslında ‘reddedilmesi gereken bir anlayış’ değil miymiş…

Biraz önce (sabah saat 04.00 öncesi) internetten ulaşılabilen itibarlı gazetelerin muteber köşelerini yokladım; hemen bütün yazarlar, toplu halde CHP’li veya HDP’li hedeflere ateş etmekle meşguller. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın içinde bu ayın sonuna kadar düzeltilmezse Türkiye’nin tek başına bölgeye müdahale edebileceğine dair tehdidin yer aldığı açıklaması hemen hepsinin köşelerinde görmezden gelinmiş…

Reklam

Yadırgadım mı?

Elbette hayır. Henüz mürekkebi kurumamış yazıları, tekrarlanan programlarda hala karşımıza çıkan yorumları unutturmak için yapılacak tek şey şimdi yaptıkları: Başka hedeflere atış…

Maalesef medyamızın hali pek iç açıcı değil. Bunun sebebi, ‘iktidarın her icraatını ve aldığı her kararı övmeyi’ kendilerine ‘görev tanımı’ olarak belirlemiş olmaları… 

Şimdiye kadar pek çok kereler iktidarın görüş açısının değiştiği durumlar oldu, medya ilk kez bu olayda açığa düşmüyor; yalnız önceki ters düşme olaylarında arada hiç değilse biraz zaman farkı bulunduğu için mızrağı çuvala sokmakta fazla zorlanılmıyordu.

Bu defa adeta fenersiz yakalanma durumu var.

Siyaset ile medya, siyasetçi ile gazeteci-yazar arasında tersine bir çıkar ilişkisi vardır; o sebeple kamu görevi yaptıkları kabul edilmesine rağmen bu iki meslek mensupları birbirlerinden fazla hoşlanmazlar. 

Daima tetikte olması gerekenler gazeteci-yazarlardır.

Acaba ‘büyük zafer’ yazıları yayınlayan veya ekranlardan varılan anlaşmayı öve öve bitiremeyenler arasında aslında farklı düşündüğü halde görev tanımı gereğini hatırlayıp bildikleri ve düşündükleri ile ters düşme pahasına sürüye katılanlar var mıdır? 

Varsa, ne kadar kötü. İlk duyduklarında doğru bildikleri istikamette tavır alsalardı, muhalif yazarların gönül rahatlığıyla şimdi yaptıkları gibi onlar da bugün “Dememiş miydik?” yazılarıyla okur önüne çıkar, televizyon ekranlarından uzak durmak için ne yapacaklarını bilemez hale düşmezlerdi.

Konu yalnızca iktidarın çevresinde yer alan yazar ve yorumcuları ilgilendirmiyor; elinde kalem tutan ve ‘gazeteci’ kimliğine sahip herkesi ilgilendiriyor. Sonuçta her gün daha az insan gazetelere göz atıyor, köşeleri okuma zahmetine katlanan az, tartışma programlarına ilgi gösteren de; ancak yine de ‘gazeteci’ denildiğinde akıllara o kişiler geliyor.

Araştırmacılar “Hangi kurumlara güveniyorsunuz?” diye sorduklarında verilen cevaplarda ‘medya’ en alt sıralarda yer alıyorsa bundan; ’gazeteci’ bilinen herkes böylece ‘güvenilmez’ sınıfına girmiş oluyor.

Yazıyı bitirirken bir uyarıda bulunayım: Eylül sonu kendi başımıza sorunlu bölgeye gireceğimizi düşünerek şimdiki resmi tavrı benimseyip övecekler, Ekim ayı geldiği halde durumda herhangi bir değişiklik olmadığını görebilirler.

Siyasetçi ile medya mensubu arasında çıkarlar açısından ciddi farklar vardır çünkü. 

Ben uyarayım da.

ΩΩΩΩ

Reklam

24 YORUMLAR

  1. Sn Koru Türkiye’nin Fırat’ın doğusuna müdahalesini doğru bulmuyor.

    ABD, İngitere, Fransa, İsrail basını da
    Türkiye’nin Fırat’ın doğusuna müdahale etmemesi gerektiğini yazıyor.

    Sn Koru kimlerle fikir oydaşlığında saf
    tuttuğunu bilemeyecek kadar naif olmada gerek.

  2. 2×2 = 5 diyor alkışlıyorlar, 25 diyor daha çok alkışlıyorlar, 25 bin diyor elleri patlıyor, 25 milyon diyor kendilerinden geçiyorlar.
    Biz saçmaladığını sanıyoruz.Halbuki birilerinin zeka seviyesini tespit etmeye çalışıyor.
    İddia ediyorum:- Başaramayacak.

  3. ABD Ticaret Bakanı Wilbur Ross 5 gündür Türkiye’de. Uluslararası teamüllere göre bu çok uzun bir süre, bu nedenle bu uzun ziyaretin özel bir anlamı olması lazım.

    Edinebildiğim bilgiler şöyle … Bakan Ross, Rothschild &Co şirketinde 1976 yılında göreve başlamış ve 24 yıl çalışıp genel müdürlüğe kadar yükselmiş. Ross’un görevi zor durumda olan şirketleri satın alıp yeniden yapılandırıp satmakmış. Ross, Nisan 2000’de kendi şirketini kurmuş : WL Ross & Co . Arkasında Rothschild ailesi olduğu söyleniyor ve aynı kulvarda işlerine devam etmiş. Piyasa tabiriyle ‘akbaba’ olarak nitelenen işadamlarından oluyor kendileri.

    Acaba bu Ross (şimdi ABD Ticaret Bakanı) teamülleri aşacak şekilde 5 gündür Türkiye’de neyin pazarlığını yapıyor? Erdoğan iktidarda kalabilmek için her şeyi yapabileceğini daha önce pek çok kez gösterdi. Bu görüşmenin resmi açıklamaları dışında perde arkasını takip etmek gerekiyor. İz bırakmayan bir şey olamaz, konunun uzmanlarından beklentim bu izleri takip ederek kamuoyunu bilgilendirmeleridir.

  4. -US suriyeden çıkar mı? gidermi? hangi şartta gider?
    -israile rağmen US gider mi?
    -iran önünde engel olarak kimi görür? US orda olmasa iran nerede olur?
    -TR süleymanşah tan vazgeçer mi? (hangi şşartta şurtta diye sormadım dikkat!).
    -esed us’nin gitmesini istiyor mu?(dolayısıyla potin).
    -TR’nin afrin ve idlib de ipleri elinden bırakması ihtimali varmı?
    -esed le esad olmak ile suriye ile aynı masada oturmak aynı şey midir?
    -raşa babam kime verirse varırım hee dermi?
    -afrin, idlib, fıratın doğusunda maraş! olacak mı?
    bu soruların cevabını bir bulasam kitap yazarım.
    -hatayın anavatana katılışını bir okuyun: Büyük adam Atatürk Allah senin gibi insanları ülkemize kazandırsın inşallah diye dua edermisiniz? (suriyelileri, aylan bebeyi gözünüzün önüne getirerekten!).
    -beka sorununu sadece D.Bahçeli anladı oda eksik anladı dedim seçim üzeri güme gitti.
    bir y.şafak yazarı ve bir bakanımız krimal bakımdan o kadar doldurulmuşlarki gazetenin biri pimi çekilmiş bombabya benzetmiş.
    bu kadar da dolması iyi değil fakat, egede, kıbrısta, mavivatanda, hatayın kapsama alanında gerekirse 600 MV atom, atom da yetmej nükler ile fişeklenmesi, özel brifink verilmesi gerektiği kanatindeyim.
    amerikası, fransızı, rusu, iranı, çini, israili, mısırı, sudisi, ürdünü, suriyesi ayağımıza gelmiş bir CB.nın ağzına bakıyor.
    hata ya da eksik işler ypacak zaman değil bu zaman. hata yapan gider. eksik yapan gider. zamanı olayı okuyamayan gider ki ne gider:hemde izmir marşıyla.
    bu yazımı imamoğlu okumaz inşallah yoksa yenikapıya sığmaz yığacakları.
    bu ülke siyasetçiye bırakılacak kadar küçük deil gibi bir laf duymuştum.
    bu zaman, siyasetin daniskasının yapılması gerektiği, kurtlar sofrasının yanıbaşımızda tezgahını açtığı yegane zamanlardan biri dir bence.
    değerlendirelim. yeni kahramanlar çıksın
    bir kurşun bile atmadan..

  5. Hasan beyin yorumu, Fehmi beyin yazisinin, açıklaması gibi! Malum Fehmi bey özet olarak geleçek tehlikelerı usulüne uygun “ANLATIR” tabi işlerine gelmeyenler veya beceriksizler anlamazlar ve anlamak istemezler
    ××××××
    “Biz şimdi hangisine inanacağız.. Cumhurbaşkanının söylediklerine mi, medyanın yayınladıklarına mı? Hangisine?”
    ×××××××
    Hasan bey! Biz hiç birisine inanmaycağız. Çünkü yalacilara inanilmaz.
    Aslında biz Milli Görüş geleneğinden gelenlerı ince eleyip sık dokuyarak dinleyip sözlerini ona göre değerlendir’sek yanılma payımız belki azalir.

    Geçen gün Rahmetlı! Erbakan hocanin bir videosunu biraz izledım.
    İsril, ABD diş duşmanlar, o zamanin abd başkani Cilinton, dedikce millet MUCAHIT ERBAKAN DIYE ALKIŞLIYOR.
    tabi hepisinin bizim ülkemizde gözü oluyor vb,vb. Şimdiye kadar 1990 lardakı o idialarinin hiç birsi gerçekleşmedi.
    Ama onu yetiştirdiği öğrenciler Türkiyenin köküne kibrıt “SUYU” döktüler.

    Tarih boyunca değil Türkiyede dünyanın hiç bir yerinde suçsuz günahsiz 1000 lerce bebek çocuk,ve kadinlar zindanlara mahküm edilmemiştır.
    Işte bu DIN satanlarin marifetleri’dir.

  6. türkiye nin dalavereleri ve istila politikalarına karşı alınacak önlemler gayet basit aslında.daha önce dile getirdiim gibi ekonomi kanallarını kullanmalısınız.döviz kurları yükseltilmelidir.dolar en az bu yıl sonuna kadar 20 tl olmalıdır.türkiye ile ticareti son vermelisiniz.onlardan mal ve ürün almamalı onlara mal ve ürün satmamalısınız.her kanaldan ve acımadan yapılacak ambargo ve yüksek döviz kurları ile ,hem de hiç sıcak savaşa gerek kalmadan hedefe ulaşmak mümkün.hal böyleyken türkiye ye karşı acımanız devam ediyor.sonra da oturup ağlaşmak kâr getirmez.türkiye nin istila ve art niyetli politikalarına karşı etkili başka yolunuz varsa hiç durmayın.saygılar.

  7. Koru, her zaman olduğu gibi hep kendi tarafına yontmaya çalışıyor. Halbuki kendileri de pek çok örneği ile bilir ki, Gazeteci Politikacı ile menfaatini birleştirmeği harikulade bilir, bunu becerir de. Esasen Medyanın uyum sağlamadğı kim ve ne var ki. Bir tek zavallı Erbakan Hoca Sağlıyamadı ; Devlet kesesinden bol yemliyemediği, bedava ! tahsisler vermediği için.

    Ben pek bilmem ama, öğrendiğim kadarıyla, -üç -kağıt oyununda kendine güvenen kurnaz, tecrübeli oyuncular, toy olanlar karşısında kartlarını göstererek oynar. Bizimki de öyle yapıyor.

    Sultan Abdülhamid bir olay olduğunda; ” Rus elçisine sorun, dediğinin tersini yapın ” dermiş. Zaman değişti. Günümüzde de ABD ve Rusya, Türkiye ne istiyor veya istemiyorsa, bir dost yaklaşımı ile
    tersini yapıyorlar galiba. Kurmay subay veya hariciyeci kıtlığına girdik galiba.

  8. Fehmi beyin dünkü yazısı çok çok önemliydi. Yoğunluğum nedeniyle geç yorum yazmak zorunda kaldım.
    – gece geç saatlerde baktığımda hala yorumumun yayınlanmadığını gördüm.
    – Editöre, yorumum eğer yayınlanmadı ise, bu saatte yayınlamak yerine, bir sonraki günün yazısının altında yayınlanması ricasını ilettim.
    – Buna rağmen, yorumum, dünkü yazının altında bugün yayınlanmış.
    – Kimsenin (ya da çok az kişinin) okuduğu yorumun önemi yok. Oysa konu çok önemliydi.
    – Ayrıca yazdıklarım da, bence önemli tespitler olmasının ötesinde, en azından, hiçkimsenin yazmadığı şeylei. En azından, kimsenin yazmadığı cümleler olması babından olması nedeniyle bile önemli olduğunu düşünüyorum.
    – Yorum yazmak için, “takipteyiz” ya da “adam kadını öldürdü ama sor bir niye öldürdü” türü, beyin istemeyen yazıları ayrı tutarsak, ciddi bir emek istiyor.
    – Verilen emek heba olmasın.
    – Buna bir çözüm bulun lütfen.
    – bir de, bazı yorumlar hafızayı temizlememe rağmen görünmüyor ya da çok geç görünüyor. bu sorun da henüz çözülemedi.

    • Ara ara siteye kafasını uzatıp “ya niye uğraşıp yorum falan yazıyorsunuz,benim gibi kimse okumuyor ki,boşverin bu işleri,gülelim eğlenelim “kabilinden zihni sinir tipler çıksa da ,bu forumda üretilen hiçbir düşünceyi önemsiz bulmuyorum ve samimiyetle yapıldıktan sonra Allah’ın her işe mutlaka bir etki verdiğine de inanıyorum.Suya atılan her taşın dalgalar oluşturma etkisi vardır.

      Verilen her emeği değerli buluyorum,velev ki üreticisiyle her konuda anlaşamasak bile.Hamza bey’in dünkü forumda saat 22.10 da yazdığı yazıyı okuyunca “iyi ki yazılmış demiştim” kendi kendime. Çünkü herkesin olumlu olana değişimi bir toplumsal uzlaşı zeminini de kendiliğinden oluşturacak birşey.Kendisi bu başlığı açmasaydı dahi,konu açıp yazıyı belirtecektim.Şu bölüm bu yazının temeli gibi:

      “…düşüncelerimiz, duygularımız, fikir yürütmemiz, davranışlarımız ile, aslında haksızlığa, adaletsizliğe, hukuksuzluğa, baskıya, zulme neden oluyoruz.
      – Bu nedenle de, biz değişmek zorundayız.
      – Biz, öylesine bir değişim geçirmeliyiz ki, davranışlarımız, duygularımız, düşüncelerimiz, hakkımızı ararken ileri sürdüğümüz argümanlarımız vs vs. haksızlığa değil, adalete, hukukun üstünlüğüne, özgürlüğe, insan haklarına, sevgiye, barışa destek olsun.”

      Okumayana yazının bütününü tavsiye ederim.Olaylara hep bir acaba boyutuyla bakmayı,sorgulayıcı olmayı,kendimizi düşünce,davranış,empati,anlayış başta olmak üzere tekamül çizgisinde değişime zorlamamızın insanlığımızın da bir gereği olduğunu düşünüyorum.

      Not:Hamza bey,bu tarz durumlarda editör müdahalesi gibi bir uygulamaya bu forumda şimdiye dek ben rastlamadım.Yazıyı kopyalayıp burada da yayınlamayı tercih edebilirsiniz.

      • uğur bey merhaba!
        bazen yazı yayınlanıyor ama ben, son zamanlarda yaşanan sorun nedeniyle yayınlanan yorumu göremiyorum. önceleri hiçbir yorum görünmüyorken, son zamanlarda eski yorumlar görünüp yenileri görünmemeye başladı. ben enson saat bir gibi baktığımda yorumumu göremedim. siz 10:30 gibi okuduğunuza göre yorum yayınlanmış.
        demekki yorumların görünmesi sorunu yaşanmasa, ben de sitemde bulunmayacaktım.
        yazının kopyalanması meselesine gelince, yayınlanmış bir yazıyı tekrar kopyalamayı pek şık bulmadım. o nedenle yapmadım.
        kendinize iyi bakın

  9. Fehmi bey, “erdoğan boş konuşuyor. emevi camisinde namaz kılamaz. inanmayın” demek istiyor.
    Ben zaten inanmıyordum.
    troller de zaten inanmıyorlar. onlar padişah soytarıları gibiler, onlara inanan akpliler bile yok, fakat yine de onlar kendileri inanıyor gibi yapıyorlar, başkaları da inanıyor gibi yazıp, konuşuyorlar.
    – Ağustos ayı zaferler ayıydı. bu ağustos ayında da yeni bir zafer eklenecekti. bugün eylül 10. bugüne yetişmedi,
    – “Az sonra yeni bir zafer eklenecek. pazarı bekleyin. pazar günü zafer açıklanacak.”.
    – suriyede güvenli bölge oluşturmanın zafer olup olmaması ise ya da suriyedeki kürtleri ordan sürmenin zafer olup olmaması ise ayrı bir soru.
    – Herkesi, suriyede savaşın gerekli olduğuna inandırmaya çalışıyorlar.

  10. Yerel seçimler sürecinde siyasi-sosyal ortam aşırı gerilmişti. Erdoğan bunun üzerine seçimden sonra ‘Türkiye İttifakı’ diye bir kavram ortaya atmıştı. Fakat (sözde derin devletin siyasi temsilcisi) Bahçeli bu teklife şiddetle karşı çıkınca Erdoğan da geri adım atmıştı.

    17-25 Aralık 2013 yolsuzluk operasyonlarından sonra nişanı, 15 Temmuz’dan sonra da nikahı kıyılan Cumhur İttifakı ile AKP=Erdoğan dış politikada tamamen Avrasyacıların –tabiri caizse- bir memuru konumuna getirilmiştir. Bu nedenle Erdoğan’ın birbirine zıt söylemleri, kendi düşünceleri ile Avrasyacıların düşünceleri arasındaki farktır.

    Bu durumda Erdoğan’ın da havuz medyasının da işi zor tabi ki. Fakat geleneksel Müslümanların tarihi bir kültür olarak tutarlı olma ihtiyacı duymamaları işlerini kolaylaştırıyor. Bu tutarsızlıkları açıklayacak rivayet hadis v.b. bulmak daima mümkündür. Olmadı ilahiyatçı Prof.H.Karaman caizdir diye bir fetva verebilir.

    Bence bu tutarsızlıklar önemli ama ilk sırada değiller. Nihayetinde dinci-dinbaz kesim bunlara alışkın. Esas önemli olan Avrasyacı kesimin tutarsızlığı. Yani şunu demek istiyorum. Suriye Kürdistan’ına PKK kontrolünde olabileceği için karşı çıkmayı anlarım, zaten çoğumuz bu endişeyi taşıyoruz. Fakat bu tehlikeye karşı mücadele etmek için Erdoğan’dan başka siyasi ortak mı yok ? A.Babacan partisi de Cumhuriyeti kuran CHP de IYI Parti de bu sorun karşısında milli (ulusal) bir duruş sergileyeceklerdir. Ama illa ki en azından 2023’e kadar AKP=Erdoğan diyorlar. Neden acaba ? Bence kendilerine mahkum ettikleri Erdoğan’a –istemese de- kabul ettirebilecekleri bir hedefleri olduğu için. O hedef de Batı’dan kopup NATO’dan çıkmak ve Rusya kampına katılmaktır. Avrasyacılar, Suriye sorununun süper güç ABD ile zıtlaşarak çözülemeyeceğini biliyorlar. Fakat bu zıtlaşmayı tırmandırarak hedeflerine varmak (Batı’dan kopmak) istiyorlar.

    Yakında Avrasyacılar içinde bir bölünme olacağını ve giderek ne Atlantikçi ne de Rusyacı olmayan Ulusalcı kanatın güç kazanacağını düşünüyorum. Diğer yandan Atlantikçi kanat içindeki Kemalist ve Gülenci unsurların da bir kısmının hatalarını görüp Ulusalcı kanata destek olacaklarını tahmin ediyorum. Yani M.K.Atatürk’ün akılcı ve gerçekçi milli (ulusal) çizgisi etrafında bir bütünleşme olacaktır. Tabii olarak bunun siyasete de yansıması olacaktır. Başka çare de yoktur.

  11. ABD’nin Türkiye’ye S400 lerden ötürü her halükarda Yaptırım uygulayacağını Erdoğan biliyor. Zira seçime giden Trump, Demokratların Türkiye karşısında aciz kalındı eleştirisiyle oy kaybetmek istemeyecektir. Yaptırım sonucu ekonominin allak bullak olacağı da bilinenler arasında. Ama bu ekonomik krize sadece Rusya’dan S400 alarak sebep olunduğunu Türk halkına açıklayamaz. Yani halk Erdoğan’a almasaydın S400 ü de cebimizdeki para yok olmasaydı der. Ama mesele Fırat’ın Doğusu olunca Düşmanı yok etme ve Beka meselesi olunca halk boynunu büküp Eyvallah demek zorunda kalacaktır… Mesele bu kadar basit. Ve günün sonunda Erdoğan “ Bakın PKK PYD yi yok etmek için operasyon başlattım ABD bize Yaptırım uyguladı” diyerek oluşacak durumu Lehine çevirmeye çalışacaktır. Ama çevirmesi çok zor olacak

  12. Dünyanın bir numaralı ekonomisinin ticaret bakanı 5 gündür Türkiyede. Üstelik Çin ile ekonomik savaştalar ve Amerikada resesyon konuşuluyorken….Ne yer ,ne içer .kimlerle görürüşür. Sanırım hala Erdoğan randevu vermedi kendisine ya da gizlice mi görüştüler. Amerikan ticaret bakanının Cotarelli kadar hatırı yok mu bizim medyada? Yoksa bizim dediğimiz medya aslında amerikan medyası da ,amerikalı bakanın düştüğü durum ağırlarına mı gidiyor.
    Sihirbaz bir medya .Amerikalılar ısrarla Türkiye ile DEAŞ için işbirliği yapıyoruz diyor medya millete bunu pkk ile mücadele diye yutturmaya çalışıyor.Müesser Yıldızdan başka yazan yok bu sihirbazlık gösterisini. Peki diğer siyasi partiler .Onlarında olan bitenden haberi yokmu?

  13. Haddim olmayarak rahatsızlığımı dile getirmek isterim. İktidar odaklı gazete yazarlarının yazılarını uzun uzadıya burada paylaşmak biraz yakışıksız kalmıyor mu? Merak etsek gidip bir tık ötemizde ki sitelerine girip okurduk ama merak etmiyoruz. Hiç istemediğim halde, okunmadıklarından kapılarına yakında kilit vururlarsa şaşırmayacağız. Fehmi Bey’de işi gereği okumak zorunda kalıyor sanırım. Sabırlar diliyorum ona.

  14. “Eylül sonu kendi başımıza sorunlu bölgeye gireceğimizi düşünerek şimdiki resmi tavrı benimseyip övecekler, Ekim ayı geldiği halde durumda herhangi bir değişiklik olmadığını görebilirler.” ise Fehmi bey, “Güvenli Bölge” konusunda zafer naraları atan gazeteci-yazarlar yaptıklarında haklı değiller mi?

    Eylül-Ekim aylarında bu “Eylül ayı bitmeden Fırat’ın doğusunda kendi askerlerimizle fiilen güvenli bölge oluşumunu başlatmamış olursak artık kendi yolumuza gitmekten başka çaremiz kalmayacaktır.” sözü fiiliyata geçmeyecekse, güvenli bölge konusunda zafer nitelemesi yapan medya ile mensupları, malumun ilamını vermiş oluyorlar. Yani Güvenli Bölge anlaşması tamamdır ve uygulamaya geçilmiştir. Bunu da bir zafer olarak görmek bilindik medyanın hakkıdır öyleyse.

    Biz şimdi hangisine inanacağız.. Cumhurbaşkanının söylediklerine mi, medyanın yayınladıklarına mı? Hangisine?

    Tabi ki siz “güvenli bölge antlaşması” üzerinden basın- medya ile gazeteci-yazarların hali pür melalini sergiliyorsunuz -ki, hepimiz için bu malumun ilamı, bilmem kaçıncı kez- ama asıl ortaya koyduğunuz ise “güvenli bölge” noktasında büyük bir kafa karışıklığı…

    ABD askerlerinin ülkemize ayak basmış olması ve Urfa’da bir de Ortak Koordinasyon Merkezi kurulması ilk elden aklıma, 1991 Temmuzunda ülkemiz Güney sınırlarına konuşlanan Çekiç Gücü hatırlattı. Bununla da -Güvenli Bölge anlaşması ile- ABD askeri, Çekiç Güç tarzı bir görev tanımıyla aynı şeylerin benzerini veya daha da ötesini ifa etmeye gelmiş olmasın?

    Çekiç Güç, bölgede PKK için lojistik tanrıçası, halk içinde ‘korkulu rüya’idi. Onun ve yerli figüranlarının marifetiyle köylere, köylülere akla hayale gelmeyecek uygulamalar, zulümler yapıldı ve yöre halkının devlete olan bağlılık ile aidiyet bilinci yerle yeksan edildi, bitirildi. Köyler boşaltılıp, bölgenin demografik yapısı değiştirildi. İnanç ve kültür bağlamında her şey alt üst edildi; yeni nesil (gençler, hala) bölgenin kadim manevi değerlerinden yoksun bırakılıp başka fraksiyonların eline itildi. Fatura malum.

    Haydi şimdi kafa karışıklığımızı gidermeye çalışalım. Güvenli Bölge anlaşması tamam ve bununla ilgili bir Ortak Koordinasyon Merkezi faaliyete geçmiş; iki ülke askerleri ortak devriyeye başlamış iseler Cumhurbaşkanının; Eylül ayı sonuna kadar Fırat’ın doğusuna bir operasyon yapacağız, kendi göbeğimizi kendimiz keseceğiz yollu demeci ne anlama geliyor?

    Uygulamaya giren Güvenli Bölge Anlaşmasından çekildik mi; çekildi isek görev yapan ABD askerlerinin akıbeti nedir?

    Görevlerine devam ediyorlar mı, yoksa ülke dışına mı çıkarıldılar?

    Güvenli Bölge anlaşması yürürlükte ama hala Cumhurbaşkanı bir operasyondan bahsediyor; ikisi bir arada olacak şey mi?

    Hangisi?

    Medya ve gazeteci yazarlarımızın hali mi; Güvenli Bölge Anlaşmasının akıbeti mi?

  15. Şimdiki Kızlar Laf Anlamazlar

    Öncelikle ABD tezlerimizi kabul etmez ise tek başımıza müdahale ederiz sözü yeni değil aylardır belki yıllardır tekrarlanıyor. Son anlaşma ile abd tezlerimizi kabul etti zafer kazandık diyen hiç bir iktidar partisi mensubu görmedim. Hep ihtiyat vardı. Bütün açıklamalar görüşmeler devam ediyor mealindeydi. Hatta atv bile (bile yi sizin için koydum:) bitmek tükenmek bitmeyen programlarda ekrana çıkardıkları haritalarda bizim istedğimiz bölge abd nin istediği bölge diye açık açık anlaşmazlığın devam ettiğinin gösteriyorlardı.

    Eee zafer kazandık deyip aslında kazanmadığımız gerçeği nereden çıktı. Nereden çıkacak abd li reklamcılarla anlaşıp “her gün bir bomba” patlatmak stratejisini uygulayan muhalif medya.

    Doğru söyleyin; su gibi kullanılan makam arabaları repliğinden önümüze yüzlerce mercedesler audiler, ne alakası var resmi kurumda diye gözlerimizin faltaşı gibi açılacağı spor arabalar beklenmez mi? Çıka çıka clio flosu. Genel sekreterler daire başkanları, genel müdürler israf yapmıyormuş da en alttaki clio cular mı israf yapıyormuş ibb de. Güldürmeyin, bari şu 1700 araç kimin makam aracıymış onu yayınlasınlar.

  16. Yeni Çuval
    Irak’ta ABD ile beraberdik. Başımıza çuval geçirdi müttefikimiz. Hala özür bile dilemedi. Bir ara Irak’a saldıracağız diye Türkiye’yi ordusuyla işgale kalkıştı. Kıl payı atlattık. Şimdi yeni çuval anlaşmaları yapılıyor.
    Ne yapmalıyız?
    Kur’an diyor ki “Barış isteyince barışın. İhanet ederlerse Allah sizin yanınızda olacaktır.”. Başımıza çuval geçirenler bir gün “Türkiye var bizim orada ne işimiz var?” demek zorunda kaldılar. Türkiye’nin takip ettiği siyaset yerindedir.
    Basına gelince Koru’nun yanıldığı husus şudur; şimdi AK Parti’yi destekler gibi görünen basın Sermaye basınıdır. AK Parti’nin kuyusunu kazıyor. AK Parti’yi çıkmaza sokmak için pohpohluyor. Erdoğan’ın konuşması, iktidarın bütün bunların farkında olduğunu gösteriyor.
    Endişe edilecek fazla bir şey yoktur. Çünkü Ordumuz var. Allah bizimle olacaktır inşallah.

  17. Oysa biz, Kuzey Irak’ta 1991 yılında yine bir sığınmacı olayı üzerine davet edilen Çekiç Güç’ün Türkiye’nin başına bela olacağını, hedefin o bölgede ABD/İsrail güdümlü bir devlet kurmak olduğunu 28 yıl önce gündeme getirmiştik. Şimdiki “Suriye’de güvenli bölge oyunu”nun da bir “Şeytan Tuzağı” olduğunu 21 Ocak 2019 tarihinde bu sütundan ve Yeniçağ’ın manşetinden duyurduk. Bölgedeki kantonların Abdullah Öcalan’ın talimatı ile kurulduğunu hatırlattık.
    Kaynak Yeniçağ: İş işten geçtikten sonra Erdoğan gerçeği söyledi! – Arslan BULUT
    Haydi, Reis düşme Amerikalıların zaman kazanma tuzağına, oyalama taktiklerine, yalanlarına./09.08.2019
    Kaynak Yeniçağ: Yazılarımı okusaydı Amerika’ya kanmazdı – Orhan UĞUROĞLU

  18. Bir medya mensubu siyasetçi ya da sermayedarın etkisinde kalmadan haber, düşünce ve yorum üretebiliyorsa gazetecidir.

  19. Şu satırlar,İbrahim Karagül’ün 05.09.2019
    tarihli,yani Erdoğan’ın, Fehmi Koru’nun bahsettiği dünkü konuşmasından 3-4
    gün önce yazdığı köşe yazısından:

    “İşte şimdi, bu hesabı tamamen kapatmak
    için Fırat’ın Doğu’suna müdahale acil bir zorunluluktur. Bunun başka da hiçbir yolu yoktur, olmadığı daha sonra da görülecektir.

    ABD ile yapılan anlaşmaların tamamı Türkiye’yi oyalama, projeye zaman kazandırma amaçlıdır. Münbiç dâhil, bugüne kadar verdikleri hiçbir sözü tutmamalarının nedeni budur. Asla tutmayacaklar!

    ABD ile yapılan son anlaşmadan da sonuç çıkmayacak, zaman geçtikçe Türkiye’nin hayati güvenlik sorunu çok daha büyüyecek, belli bir noktadan sonra “müdahale edilemez” hale gelecektir.”

    Demek ki neymiş?ABD ile yapılan anlaşmayı zafer olarak görmeyen
    iktidar yanlısı köşe yazarları da varmış.

    Daha önce Trump,askerlerini Suriye’den çekeceğini söylediğinde de bir çok iktidar
    yanlısı yazar bunu ihtiyatla karşılamıştı.
    Yani iktidarı destekleyen yazarlar,her yapılanı alkışlıyor değiller.İktidara en esaslı ve en faydalı eleştiriler iktidar yanlısı medya mensuplarından geliyor.

    İktidar karşıtı medyada yer alan kişiler ise
    Ak Parti’nin ontolojik varlığına karşılar ve
    Ak Parti’yi yok edilmesi gereken bir yapı
    olarak görüyorlar,buna göre mevzi alıyorlar.Amaçları bir yanlışı önlemek,
    işin doğrusunu göstermek değil.Daha
    önce de söylediğim gibi bu kesim,iktidarın
    doğrularını değil,yanlışlarını sever.Çünkü
    iktidara oy kaybettirecek olan,doğru icraatlar değil,yanlış icraatlardır.Niye böyle
    yapalım,aynı gemideyiz söylemi ise hikayeden ibarettir.

    Öte yandan Türkiye’yi yöneten gazeteciler
    değil,Cumhurbaşkanının başında bulunduğu hükümettir.Dolayısı ile ABD ile sürdürülen ilişkileri,varılan anlaşmaları
    gazetecilerin nasıl gördüğü değil,Cumhurbaşkanının nasıl gördüğü
    önemlidir.Türkiye’nin hayrına olan Cumhurbaşkanının gördüğünün doğru olmasıdır.

  20. Prof. Dok. Nuran Yıldız yazısından bir alıntı.

    “FEHMİ KORU’NUN SAHALARA DÖNÜŞÜ

    Eskiden siyasetçilerin kaderi gazetecilere bağlıydı, şimdi gazetecilerin kaderi siyasetçilere bağlı.

    FETÖ sürecinde köşesine çekilen Fehmi Koru, Gül-Babacan’ın sahalara inişiyle günlerimize döndü.

    Bu dönüş, “Kazanova’nın Dönüşü”ne benzemeyeceğine göre;

    Acaba “Mumyanın Dönüşü”ne mi benzeyecek?

    “Yıldız Savaşları: Jedi’nin Dönüşü”ne mi?

    “Camoka’nın Dönüşü”ne mi?

    Meraktayım.

    Bildiğim, muhafazakâr medyaya üzerinde düşünülecek cümle yazabilen biri geldi.

    Kulisin alâsı onda”

    Üstadım! Nereden geldiyseniz iyi ki gelmişiniz? ben gene de hoş geldiniz diyeyim.

  21. Siyasetçimi, yoksa oy avcısımı?
    Birzamanlar “YOK BİRBIRIMIZDEN FARKİMIZ! ama biz Osmanı bankasiyiz.”

    Siyasetçimi, yoksa oy avcısımı? Bizdekiler avcı sınıfına giriyor.
    Havuzla avcıların arasinda da fark yok ama, avcılar biraz daha kurnaz.

    Yalnız, bu sefer avcılar avlarına kurduklari tuzağa kendileri düşeceğe benziyorlar onun için havuzu ters köşeye yatiriyorlarkı, ilerde günah keçisi olarak kullansinlar.

    Medyanın durumunuda fatıh altaylı bundan 5 gün önce yazmişti.
    Altayliya göre şu an Türkiyede bir tane gazeteci var.
    Altaylının yazisinin o bölümü.
    ××××××××
    “Ali Babacan’ın başlatmaya çalıştığı siyasi hareket ile ilgili bir şeyler yazıyorum, medyamızın çok işine yarıyor.
    Benim verdiğim bilgilerin üzerine satır eklemeden, ucundan, kenarından çekiştire çekiştire haber yapıyor “kulis uzmanı” meslektaşlarımız.
    (Tek istisna Fehmi Koru.)?
    O arada doğru ve yeni katkılar yapıyor.
    Gerisi tam palavra.
    Benim aylar önce yazdıklarımı, tekrarlayıp duruyorlar.”
    ××××××××

Yoruma kapalı.