Tasarruf genelgesi en fazla iktidarı en çok destekleyenleri vurmuşa benziyor

47
Eskilerden bir gazete bayii..
Reklam

Ne zaman markete yolum düşse gözüm ilk önce hemen girişe yerleştirilmiş gazeteler ve dergilerle ilgili bölüme kayar. Ülkede çıkan küçüklü büyüklü gazeteler ile her ilgi alanından dergiler o bölümde yer alıyor çünkü.

Gözlemim pek iç açıcı değil.

Sabahları gittiğimde o köşede her gazeteden kaç adet varsa geç saatlerde uğradığımda da pek az farkla aynı sayıda gazeteyle karşılaşıyorum.

Market müşterileri açısından gazetelerin bir cazibesi olmadığı anlaşılıyor.

Her köşe başında gazete satsınlar diye açılmış bayiler zaten çoktandır ya kapandılar ya da ürün değişikliğine gittiler.

Gazete bayileri yine var, ancak çoğunda gazete satılmıyor artık.

Satışlara son darbeyi korona indirmişti; kapanma günlerinde ‘‘İsteyin, gazetenizi evinize kadar getirelim’’ kampanyaları açan medya grupları oldu, fakat o kampanyaların fazla bir etkisi olmadı. Salgına kadar gazete satın alma alışkanlığını sürdürenlerden önemli bir bölümü o süreç içerisinde bağımlılıklarını yitirdiler.

Ülkemizde artık pek az kişi basılı gazeteyle her gün yüz yüze geliyor; satın alan ise ondan daha da az. 

Reklam

Dağıtım şirketinin tiraj verilerine baktığınızda bu tespitimin yanlışlandığını görürsünüz. 

Ben yanlış değilim, verilen rakamlar yanlış.

Hiç usanmadan basılacak gazeteler hazırlanıyor, matbaaya verilip basılmaları sağlanıyor, dağıtım şirketi basılanları satacak köşelere ulaştırıyor, ancak pek az gazete kendilerini satın alacak okurla buluşabiliyor.

Pek çok insan günlük haberleri televizyonlardan alıyor, illa gazeteye bakacaksa bunu internete erişerek yapıyor.

İnternet gazete okumayı artırdı, ancak gazetelerin satışlarını müthiş azalttı.

Dünyanın belli başlı ülkelerinde de gazete satışlarında büyük düşüşler yaşanmadı değil, yaşandı; rakamları çekinmeden açıklandığı için ABD’de yüzlerce gazetenin kepenk indirmek zorunda kaldığını biliyoruz. 

Her ülkede belli başlı gazeteler bu yeni durumla baş edebilmek için yeni yollar arayışına girdiler.

Ses getiren gazetecilik olayları çoğaldı ve bu da gazetelere ilgiyi artırdı; kendilerine güvenen gazeteler internet erişimine duvar koyup okuyandan para almaya başladı. En önemli haberleri, araştırma yazılarını ve yorumları o gazetelerin yalnızca para ödeyen aboneleri okuyabiliyor.

Reklam

New York Times ve Washington Post gibi gazetelerin basılı nüshalarını her gün bayilerden alanlardan çok daha fazla internet abonesi okuru var.

Bizde de paralı internet aboneliği için bir-iki deneme yapıldı, fakat tutmadı.

Cebinden para fedakarlığı yapması istenecek okura buna değecek özel haberler ile cazip araştırmalar ve okunması şart köşe yazıları sunmak gerekiyor çünkü.

İnternet icat oldu, gazetelerimizi vurdu; korona salgını çıktı, en fazla gazete satışlarını etkiledi.

Son darbe tasasrruf genelgesi

En az bu ikisi kadar sert darbe ise, şu günlerde, bir başkanlık kararnamesinden geldi.

Gazeteleri basılı halleriyle her gün görebilen az sayıda insan var ve bunların çoğu çeşitli devlet dairelerinde görevli olanlar. Devlet memurlar okusunlar diye dairelere gazete satın almaları için ödenek ayırır. Bunlara basın jargonunda ‘takım gazeteleri’ deniliyor. 

Eskiden gazete satış rakamları içerisinde pek fazla bir anlam taşımazken ‘takımlar’, son yıllarda vazgeçilmezlik kazanmıştı.

Cumhurbaşkanlığı tasarruf tedbirleri kararnamesi bu kalemi bir çırpıda tırpanlayıverdi. Bundan böyle yalnızca devlet dairelerinin görevleri basını izlemek olan bölümlerine gazete satın alınabilecek; en tepe görevliden en yerel olanına kadar hiçbir devlet görevlisi bundan böyle gazete yüzü göremeyecek.

Gazete satın alınması yasaklandı çünkü.

Küçülmesi tavsiye edilen porsiyonlarla birlikte gazetelere de tırpan vuruldu.

Ne olacak şimdi?

İnternete gazetelerini yerleştirerek kendi elleriyle kendilerini basılan nüshalarıyla rekabete zorluyordu gazeteler ve buna rağmen yüz binin üzerinde satılabiliyorlardı.

O sayede bir medya grubu bir milyar dolara yakın bir değerle birkaç yıl önce el değiştirebilmişti.

Korona basını vurdu, o yetmedi tasarruf genelgesi kalan umutları yok etti.

Acaba son zamanlarda gazetelerin etkisizliğinden sürekli şikayet edilmesiyle yeni genelge arasında bir ilinti var mıdır?

Türkiye’de gazetelerin büyük bölümü AK Parti iktidarından memnun, her gün iktidarın icraatlarını anlatmayı görev biliyor; ancak iktidar partisi kendisini destekleyen gazetelerden memnun değil ve icraatlarını yeterince desteklemediklerini, bunu bir türlü başaramadıklarını düşünüyor.

Yalnız düşünmekle de kalmıyor, son zamanlarda bu durum sıklıkla telaffuz edilen bir şikayet konusu haline dönüştü.

Sorum bu gerçekle ilgili. Bir cezalandırma söz konusu sanki.

Bilemem. Bildiğim, bu son tasarruf genelgesinden sonra, gazetelerin de masrafları azaltma yoluna gitmek zorunda kalabileceği.

Üzücü bir durum tabii.

Marketlere gidip gazete ve dergilerin sergilendiği bölüme baktığımda bazılarını orada görememe hissini tatmak istemem.

ΩΩΩΩ  

Reklam

47 YORUMLAR

  1. Sn.bernar bu geçende bahsettiğin pisuvarlı avrupa sanatı eleştirin yoksa bizim schindlerin emaye fabrikası müzesinin bahçesindeki anıtla mı ilgili? Eğer onu diyorsan, hemen altındaki yeraltı tuvaletini hatırlatmak için konmuş bir yapıttır, aklında bulunsun:)
    Herkes de sanat eleştirmeni kesildi başımıza…

  2. Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti (KKTC) Cumhurbaşkanı Ersin Tatar, “Federal bir çatı altında Kıbrıs’ın tümünün Avrupa Birliğine alınması bir bakıma Türkiye ile bağlarımızın koparılmasıdır. Asla ve kata Türkiye ile bağlarımızın koparılmasına izin ve müsaade vermeyiz” demiş.

    Tatar bunu Elazığ (!) ziyaretinde söylemiş. Ne işi var orada diyeceksiniz, karışık.

    Bu kararı, Federal çözüm, Kıbrıs’ın gerçek vatandaşlarının vermesi lazım. Kıbrıs’ı uyuşturucudan, kumara, kara para aklamaya kadar uluslararası ve ulusal her türlü pis işin üssü yapanlar karar vermemeli.

    Sahi ne oldu Peker’in ifşaatları en son Korkut Eren’le ve gazeteci cinayeti ile ilgili. Hani PKK’dan temizliyorlardı Kıbrıs’ı. Kulaklarının üstüne yattılar yine.

    Bir tweet’e yenileceksiniz. Az kaldı.

  3. Ne güzel; “Cumhurbaşkanlığı tasarruf tedbirleri kararnamesi bu kalemi bir çırpıda tırpanlayıverdi. Bundan böyle yalnızca devlet dairelerinin görevleri basını izlemek olan bölümlerine gazete satın alınabilecek; en tepe görevliden en yerel olanına kadar hiçbir devlet görevlisi bundan böyle gazete yüzü göremeyecek.”
    Tasarruf fetişisti açgözlü muhacirlerin az da olsa gözü doymuştur heralde?
    Eski türkiyenin besleme medyası demek bugüne kadar devlet kapısında kemik yalamayı sürdürebilmiş!
    Yetimin hakkını tutup bu tuvalet kağıdı kadar değeri olmayan varakparelere bugüne kadar peşkeş çeken yöneticilerin de hesabı sorulur inşallah!!!

  4. Bizde bu kafa olduktan sonra.Erdoğan gider daha beteri gelir.
    Gazeteciler (havuzun emir erleri değil) halkí aydinlatma gõrevi yaparlar. Hangi görüşten olursa olsun iyi gazeteciler ve gazetelerin desteklenmesi lazim. Gazete ve Gazeteci bitiği zaman o toplum bitmiş demektir.

    Õrnek’mi istiyorsunuz? Şu an Túrkiye’den daha iyisini bulamazsınız. Mafyalar ve Eşkiyalar cırıt atiyorsa burdaki basín ve gazetecilerí susturan Türk halkının 50% ile destek verdiği kabile devleti sayesindendır.
    15 Temmuz Darbesi Túrkiye ve Türk halkına vurulmuş cuntacılara rahmet okutacak kadar tehlikeli bir darbedır…!!!!???
    Demokırası úlkelerín halkları geneldede Kadınları çok okurlar ve okumayi severler…
    Okuyan insan kolay kolay yalanlara inamaz.Bunlarín başíndada sayín Koru gibi gerçek gazeteciler gelir.

    Fatih Altaylı
    17/25 Aralıktan sonra Ìnlerine gireceğíz diye bas bas bağíranlarí uyariyordu ve onlara şunlari tavsiye ediyordu!

    “Baka Asyanın batırílacağí ve yurt díşındaki Türk okullar’ínın kapatirlacağína dair duyumlar aliyorum.”

    “DEVLET ELİ İLE BANKA BATÍRILMAZ, DEVLET ELİ İLE BANKA BATIRILIRSA, O DEVLET BATAR Banka Asya ve Yurt Dışíndakí Tük okullarína dokunmayín.
    Bunlar Túrkiye için faydalí kurumlar.” Diye yazmıştı ve soluğu bir sene yurt díşínda sürgún gibi yaşamak zorunda kaldíğí úlkelerde almıştı.

    KUR’AN’I KERİM’İN İLK TEBLİĞ EDİLMİŞ AYETİ’de “OKU”
    Sözde 98% Múslúman úlkeyiz.
    Ne hikmetse!
    okumayi sevmiyenler’de Müslümanlar.
    Onun için hepsi Diktatörler tarafından yönetiliyor.
    Neyse gazeteler öldi diye zil çalip oyniyanların gözü Aydın olamazda kapalí olsun.

  5. BBP Ordu İl Kadın Kolları Başkanı, YouTube’da bir kanalda hükümeti eleştirdiği için iş yerinde ters kelepçe ile göz altına alınmış. Vay vay vay, nerelere geldik.

    Bir tweet’e yenileceksiniz. Az kaldı …

    • Ender arkadaş işi bir twite kadar düşürdüğünüze göre sittin sene sayıklasanız da yeni türkiyenin iktidarı en az 80 yıl, ilersi için belki de bin yıl sürecektir, benden söylemesi; vah ki vah!
      bir twite mi bakıyor demek bu işler:))))))

  6. akp nereye gidiyor? Daha doğrusu erdoğan ne yapiyor. Adalet isteyen herkes tes kelepçemi takiyor.
    ×××××
    “AKP’yi eleştiren BBP Kadın Kolları Başkanı ‘ters kelepçe’ ile gözaltına alındı
    Sosyal medyada yayın yapan bir kanalın konuğu olan BBP Ordu İl kadın Kolları Başkanı Fatma Yümlü, hükümeti eleştirerek, “15 Temmuz’dan sonra herkeste bir korku algısı oluşturuldu. Konuşursan seni içeri atarım, konuşursan sana ceza keserim korkusu oluştu. Biz niçin korkuyoruz hükümetten? Yanlışları söylemekten niye korkuyoruz?” diye konuştu. Yümlü bu sözlerinden 2 gün sonra da iş yerine gelen polisler tarafından ters kelepçe takılarak gözaltına alındı.”
    ××××××
    korkunun acele faydası yoktur.

    • Nurdan abla bbp kadın kolları başkanının bir ayrıcalığı mı var? Hukuk önünde herkes eşit değil midir?

  7. Genelde okumayi seven bir millet değiliz.
    Okumayí sevenler içinde gerçek gazeteciler’ın çoğunluğu zindanlarda çürtúlmeye terk edilirken dişarda kalmış’larında sesleri kıstírıldı.

    Bu arada okunacak gazete ve yazar kalmyınca,. Onların yerini 365 gün 24 saat saray söhtericileri’nin
    gösterisi aldı.

    Yalníz bu arada, yabancı basın’ın günlúk trajlarí bizim, sayemizde bayağı arttı.
    Neden arttığını herhalde kimseler merak etmiyor. Ama genede yazayım. Bizdeki iftira makineleri onlar içinde çalışmasından dolayi.
    Hergün ekistiradan bizimkilerin iftiralarıni yalanlama mesayisi yapıyorlar.
    Buda onlar için hiç kolay olmiyor.
    Dünyayi dizayin eden bir devletullahímíz’dan gurur duyuyoruz. Son 10 senede Dünya’ya ihraç ettiğimiz yalan, iftira ve küfúrletimizden’de ayrica gurur duyuyoruz.

    28 Şubat sayesinde başa geldiler.
    Onların yaptıklar zalimlikler bunlarín yaptíğí zulüm’ler’e rahmet okutacak kadar adil,idi.

    • Nurdan abla “Genelde okumayi seven bir millet değiliz.” demişsiniz de; onu bilmem ama yazmayı da pek becerdiğimiz söylenemez hani:
      “Neden arttığını herhalde kimseler merak etmiyor. Ama genede yazayım. Bizdeki iftira makineleri onlar içinde çalışmasından dolayi.
      Hergün ekistiradan bizimkilerin iftiralarıni yalanlama mesayisi yapıyorlar.
      Buda onlar için hiç kolay olmiyor.”
      Didem hanımın da devam ettiği şu izmir belediyesinin okuma yazma kurslarına siz de mi katılsanız acaba diyorum bazen:))))

  8. tasarruf genelgesi cumhurbaşkanlığı ve meclisi kapsamıyor.
    onlar tasarruf etmeyecekler.
    israfa devam edecekler.
    en büyük saraylar, en büyük yazlık saraylar, en pahalı yabancı otomobiller, en büyük ve lüks uçaklar, pahalı ithal yiyecekler, pahalı ithal giyecekler, izzetler, ikramlar, alışverişler milletin parasıyla yapılmaya devam edecek.
    peki o zaman kim tasarruf edecek?
    bazı kurumlar ve belediyeler.
    tabi muhalif belediyeler.
    kreş ihtiyaçları var ama açamayacaklar.
    araba ihtiyaçları varsa alamayacaklar.
    bina kiralayamayacaklar.
    cumhurbaşkanlığının dudak uçuklatan kara- hava araçları var, geçenlerde yazmıştım, ama basında bu yıl 47 aracın daha alınacağı yazıyor. sorun değil, akaryakıt ve gıdaya zam yaparlar, yüzde bir iki de maaş artışlarından kısarlar arabaları amorti ederler. seçmeni de alkışlar.

    çoğunluğun hemfikir olduğu üzere kimse gazete okumuyor.
    basının % 90 kadarını havuz medya oluşturuyor, onlar da okunsun diye yazmıyorlar zaten. uçuyoruz, kaçıyoruz, sınırlarımızı aşıyoruz, ümmete liderlik ediyoruz nevi büyüklere masallar öykünüyorlar. görsel medyanın da % 90 kadarı havuz medya, aynı masalları da ekranlardan anlatıyorlar. bu çok daha etkili elbette. ağzı laf yapan akademisyenler, gazeteciler, hukukçular can hıraş bu fetöcü, bu pkklı, bu dış güçlerin piyonu, bu falanın projesi nevi büyüklere kabuslar yine öykünüyorlar. kuşkusuz medyada değerli kalemler, fikirler olmadığını söylemek mümkün değil ama gerek havuz medya gerek muhalif medya da gerçekten büyük bir çürümüşlük ve satılmışlık olduğu için bu insanlar da arada eziliyorlar.

    netflixten utube a kadar pek çok kanala para ödüyorum. karşılığını aldığımı düşünerek ödemeye devam ediyorum.
    “Bizde de paralı internet aboneliği için bir-iki deneme yapıldı, fakat tutmadı.
    Cebinden para fedakarlığı yapması istenecek okura buna değecek özel haberler ile cazip araştırmalar ve okunması şart köşe yazıları sunmak gerekiyor çünkü.”
    diyor sayın koru.
    son derece yerinde bir tespit.
    bence yazısının en kayda değer noktalarından biri burası.
    iyi yazar, iyi gazeteci, iyi haber, iyi araştırma insanlar iyi olan şeylerin parasını öderler. karşılığını aldıklarını düşündükleri sürece de ödemeye devam ederler…
    yazık ki bizde “iyi” az, çok az.
    ben her zaman en büyük sorunumuzun ve sıkıntımızın yetişmiş insan gücü olduğunu düşünürüm. beyin göçü de en öncelikli beka sorunudur. iyi, nitelikli insan yetiştirmek zor, zahmetli ve uzun zaman alan bir iştir.
    ekonomiden teknolojiye her şey büyük bir değişimin eşiğinde.
    bilgi ve teknoloji hiç olmadığı kadar değerleniyor. soyut ile malzeme arasında bağ kuruluyor. dijital bir döneme evriliyoruz. lakin bizler yolsuzluklar ve israfları tartışıyoruz. ucuz tavaların üzerinde “granit efektli” yazıyor. iyi bir malzemenin görüntüsünü veriyorlar ama altında büyük ihtimalle insan sağlığına uyumlu olmayan hatta zararlı olan malzemeler var.
    gazetecilik büyük ölçüde yok, efekti var,
    habercilik aynı şekilde büyük ölçüde yok, efekti var,
    muhafazakarlık efekti, dindarlık efekti, milliyetçilik efekti bizde çok.
    işte ekonominin hali,
    işte yargının hali,
    işte basının hali,
    üzücü bir durum tabii…

    • Didem hanım eski türkiyenin arpalıkları geç de olsa birer ikişer kapatıldı ve bir nebze olsun tasarruf sağlanmış diye memnuniyet duymanız gerekmiyor mu? Yoksa medyaya peşkeş çekilen paraların değil de halkın hizmetine sunulan yatırımların bütçesini mi kısalım?

  9. -rahmetli B.B.’lardan birine sormuşlar:yer kalmadı, arşivleri imha edelim emriniz?
    Cevap:hepsinin fotokopisini alın ve sekaya gönderin 🙂
    şimdi o kağıtlar adı geçen fabrikaya gönderilse, ”aranan adres bulunamadı” notuyla tüm evraklar geri gelse..
    -bir iki gün internet gitse! (olur mu olur), kimse internetten haberlere ulaşamasa;
    bayilerdeki basılı gazetelere hücüm olur mu?
    Cevap:bence olmaz, kimsede tınmaz. 🙂
    ÇÜNKÜ:iki gün sonra yine okur, nur hn’ın trolleri yine de anti yorumunu yapar yine yaparlar 🙂
    -Bir gün tüm okunacak, OKUNMAYA DEĞER GAZETELER VE KÖŞE YAZARLARI! isterse abonelik değil,
    köşe yazısı başına 99 kuruş ödemek zorunda kalınsa bile yine de okur onu arayıp bulacak ve okuyacaktır. (1 lira dersen okumaz 🙂 ) yani para değildir asıl sorun, arz-talep meselesi, kalite-ihtiyaca cevap durumları.
    NOT:kağıdın malıyeti, alternatif enstrumanlar vebenzeri şeyler bir an önce masaya yatırılıp üç beş yıl sonra yapılacak işler bu günden tespit edilmeli ve mümkünse bugünden önlem alınarak yapılmalı!
    (yine bu işi hökümete yıkmaya kalkacaksınız emme ossun varsın, koltukta uyuyanları rahatsız etmeyin)

    • ambalajcılar kağıt fiyatlarından çok şikayetçi, hammadde bulamıyoruz, bulsak da satan olmuyor, satan da karaborsa fiyata istiyor” diyorlar.

      devlet desteğini çekse havuz gaste basacak kağıt bulamaz. durum net böyle.

      • Baran bey havuzmedyasının derdi seni mi gerdi? İsterlerse ağaçköküne bassınlar gastelerini; bazıları pirinç tanesinin üzerine yasinişerifi yazıp sığdırıyor bana mısın demiyor…

  10. Sayın Koru ,
    Siteminiz , kapitalist dünyada değerin parayla ölçülmesi sebebiyle yahu benim okuyucularım da paralı abone olsa idiyse , haklı bile olsa gerçekleşecek bir temenni değil bu isteminiz henüz toplumsal gelişmesinin ilk aşamalarında olan bu memlekette .
    Dünya gazetesi denedi , olmadı , ki hakikatten para sahibi parayla işi olan adamlar bedel ödemediler.
    Yazının ikinci kısmında tasarruf tedbirleri sebebiyle sergi bölümünde görememekten korktuğunuz gazete ve dergiler hangileri ola ki , merak ettim doğrusu. Halihazırda muhalif hiç bir basın yayın organı alınmıyorken , dur denecek olanlar hangileri acaba ? Sabr eyleyip göreceğiz artık.
    Yoksa Avrupa da aşıya para alıyorlar diye bilgi veren gazeteciler mi cezalandırılacak diye aklıma gelmedi değil.

  11. bir gazete veya basini okuyorsaniz veya takip ediyorsaniz size bir katkisi olmasi lazim. Turkiye de maalesef yazilarin, haberlerin ve yazarlarin cogu manipülatif islevde oldugu icin yeni nesil okuyucunun guveni artik kalmadi. Bunun yerine daha az manipülatif veya haber birden fazla mecradan takip ederek dogruya ulasmaya calisiyor. Bunun ana nedeni tum medyaya neredeyse tek sesin hakim olma durumudur. Bu iletisim caginda okuyucuya ulasmanin tek bir yolu var. O da her ne pahasina olursa olsun dogrulari yazmak. Bu cok mu zor? hem cok zor hemde cok kolay.
    Bu sitede bile yazilan yorumlarda capraz cevaplarla yazilanin dogruluguna ulasabiliyoruz. Analitik yazabilen bu sitenin yazari, murat yetkin, metahan demir gibi yazarlari okumak daha mantikli. bu yazarlardan fikrine dunya gorusune katilmadiklarim var elbette ama akla mantiga uygun ve analitik yazabiliyorlar. ve bu sekilde yazdiklari icin magdur edilenler var. MAALESEF

    SAHSEN BU MEDYANIN BITMESINDEN OLDUKCA MUTLUYUM. DOGRULARI YAZABILEN BIR MEDYAMIZ OLMASI DILEGIYLE…. HERKESE IYI PAZARLAR

  12. Bir gün oto yıkama istasyonuna gitmiştim .İstasyonun üzerine kocaman bir pankart asılmıştı. Pankarta , büyük harflerle ” Her hizmetin bir bedeli vardır , sadece teşekkür yetmez ” ifadesi yer alıyordu ! Ben yazının amacını genel olarak anlamakla beraber , ayrıntılarını da samimi olduğum ve tanıdığım işletmecisine sordum ; şöyle dedi,
    – Ağabey, gelen geçen herkes ‘ şöyle bir su tut ‘ diyor , hiç bir ödeme yapmadan çekip gidiyor! ! Ayıp yahu , biz de buradan ekmek paramızı kazanmaya çalışıyoruz yani !
    Evet, sağlık harcamalarında olduğu gibi aşıdan da bir katılım payı alınabilir ; hepten beleşçilik olmaz yani !
    Selamlar ,iyi günler

    • Erdoğan’ın “bize de ‘aşıyı para karşılığı yapın, hepten bedava da olmaz ki’ nasihati veriyorlar” cümlesini okurken aklıma dij güjler hiç gelmedi çünkü o aklı verenlerin iç güçler olduğunu düşünüyordum zaten:)))

    • Verdiğiniz örnekle benzettiğiniz şey aynı mahiyette mi sayın Matrakçı? Devlet bir ticari işletme midir,yoksa millete hizmet yeri midir?
      İlk şiir Orhan Veli’nin,ikincisi de -ilhamı sizden-ona bir nazire denemesi.

      BEDAVA
      Bedava yaşıyoruz, bedava;
      Hava bedava, bulut bedava;
      Dere tepe bedava;
      Yağmur çamur bedava;
      Otomobillerin dışı,
      Sinemaların kapısı,
      Camekanlar bedava;
      Peynir ekmek değil ama
      Acı su bedava;
      Kelle fiyatına hürriyet,
      Esirlik bedava;
      Bedava yaşıyoruz, bedava.
      Orhan VELİ

      Toplu ulaşım değil ama
      Virüs bedava,bedava
      Hem o virüsü yayması bedava
      Kimine herşey ganimet
      Kimine delik don,yırtık mintan bedava
      Bir de aşı olsun mu vurgun
      Düşünür müsün o aşıyı hangi gariban vurunsun
      Hem parasız vurunmayan adam
      Paralıyken niye vurunsun
      Oldu mu şimdi bu hikâye;
      Milletin sırtından herşey bedava
      Millete gelince a be dava

    • Matrakçı arkadaş ilk kez gülünecek bir şey yazmış: “Evet, sağlık harcamalarında olduğu gibi aşıdan da bir katılım payı alınabilir ; hepten beleşçilik olmaz yani !”
      Hangi sağlık harcamalarında ne/kadar katılım payı ödüyoruz, biraz açar mısınız?
      Devlet kırk yılın başı halkının üç kuruşluk aşı masrafını karşıladı diye şimdi de “beleşçi” mi olduk?

  13. Sayın Koru‘nun bugünkü ve dünkü yazınızdan iki alıntı:
    1. „Dağıtım şirketinin tiraj verilerine baktığınızda bu tespitimin yanlışlandığını görürsünüz.

    Ben yanlış değilim, verilen rakamlar yanlış.“

    2. Erdoğan: “Bugün Avrupa’nın en gelişmiş ülkeleri dahi aşıları ücretle yapıyorlar. 50 sterlin, 100 avro. Biz halkımızdan tek kuruş almadık. Bize nasihat ettiler, ‘Ya böyle de olmaz, belli bir bedel alın’ dediler.

    Bir diğer konu da benden: Devlet yanlış vergilendirmede neden ısrar eder?

    Kamp karavancılık sektörü Avrupa ülkelerinde on binlerce insana istihdam, devletlere de milyarlarca € KDV getirir.

    Türkiye’deki duruma gelince, devletin yanlış vergilendirme ile kamp karavan sektörünü engellediğini görüyoruz.

    Örnek: Yeni Ducato panelvan (tahminen, vergisiz) 250.000 TL + % 220 ÖTV = 800.000 TL + 100.000 TL iç donanım= 900.000 TL + % 18 KDV =1.062. 000 TL. Bu fiyata bir karavanı satmak kolay olmadığı için Türkiye’de yeni araçtan üretilen motokaravan yok denecek kadar az.

    Devlet, bir kaç araçtan ÖTV almak için binlerce insana iş, hazineye de milyarlarca KDV sağlayacak kamp karavan sektörünü kendi eliyle engelliyor. Devlet, motokaravanların dünyanın her ülkesinde kamp karavan sektörünün motoru olduğunu bilmiyor mu?

    Ama hepsi bununla bitmiyor. Devlet yılda bir kaç ay kullanılan motokaravanı her yıl TÜV‘ e (Almanya’da iki yılda bir), zorunlu trafik sigortasınıda taksiden daha fazla yapıyor (motokaravan Almanya‘ da trafik sigortası en ucuz araçlardandır).
    Devlet neden kendisine değilde, TÜV’ü yapan firmaya ve sigorta şirketlerine gelir sağlıyor anlamak zor.

    Yanlış bilgiler neden tekrarlanır? Sayın Koru konuyu açıkladı.

    Hazineye gelir kaybettiren yanlış vergilendirmede neden ısrar edilir? Izaha muhtaç bir konu.

    • çok haklı olduğunuz bir konu bu, karavan hayatı herkes için olmasa da kişisel gelişime katkı sağlayan önemli yaşam tarzlarından biri. ehli keyf, eğlenmeyi ve gezmeyi seven insanlara çok meşru bir dairede duygularını tatmin imkanı sağlıyor. hükümetin karavancılığı zorlaştırmasıyla sektöre 0 km araç girmediği için ikinci el karavan fiyatları da çok pahalı olduğundan dar bütçeli insanlar hurdaya ayrılma yaşına gelmiş araçlardan karavan devşirerek arzularını gerçekleştirme yoluna gidiyorlar ve ıstıraplı yolculuklara çıkıyorlar. imkan sahipleri de avrupanın ikinci el karavanlarına milyonlar veriyorlar. devlet neden daha fazla vergi alabilecekken yüksek vergiler sebebiyle karavancılığı zorlaştırarak daha az kazanca razı oluyor?

      aslında izahı var fakat türk medyası bu konuya giremez mücbir sebepten dolayı.

      Rahmetli Süleyman Karagülle hoca (mekanı cennet olsun) Sermaye Sermaye Sermaye diye diye…. daha önce de sanırım Erbakan hoca Sermayenin önemini ve işlevini Erdoğana çok iyi öğretmişler. sonuçta Erdoğan Güç-Sermaye denklemine çalışmış hep. “sermaye kimin elindeyse güç ondadır” kuralını işletiyor. o’nun için devlet millet sadece gücü elinde tutmasına yarayan araçlar, sermayeyi elinde tuttuğu sürece devletinde milletinde elinden kurtulamayacağını çok iyi biliyor.

      • Karavancılık gelişmeyince kampingler de gelişmiyor. Halbuki kampingler çok çocuklu aileler için tatil yapabilecek ideal yerler. Eğer Erdoğan en az üç çocuk konusunda ciddiyse, üç çocuklu ailelerin nasıl tatil yapabileceği konusunu da düşünmeli. Hemen her belediyenin uygun fiyata kalınabilecek bir kampingi olan Fransa bu konuda güzel bir örnek.

        • Almancı arkadaşın karavancılık/kamper meselesinde yazdıklarına katılıyorum; resmen kendi ayağımıza sıkıyoruz! Bu işlerin mevzuatına el atacak bikaç mebusun cebini doldurup takibini yapmadan bi gelişme sağlamak da zor görünüyor. Hani başkanlık sisteminde meclis ne iş yapacak diyordunuz ya; işte bu çarpıklıkları çözecek yasal düzenlemeleri yapacaklar şekerim!

    • Dağ taş köy bucak yaptıkları otellerde kim kalacak peki. Bu sene turist de yok yine. Ya otobüs firmaları, yaptıkları kuş uçmaz kervan geçmez havaalanları. O otellerden geçinen restoranlar, temizlikçiler, garsonlar. Çok ucuz düşünüyorsunuz. Karavan bize uymaz.

      • Ender bey, beşyıldızlı otellerde kimlerin kalacağı derdi de seni mi gerdi?
        Almancı arkadaşın dikkatimizi çektiği mesele, karavan turizmi, bitli turistten çok daha büyük parasal karşılığı olan bir sektördür, lükstür de, herkesin harcı da değildir, keşke daha da yaygınlaştırabilseydik…
        Bilip bilmeden sallıyorsun!

  14. Gazeteler konusundaki görüş ve düşüncelere aynen katılıyorum.Nitekim ben de bir kaç seneden beri gazete almıyorum , sadece internet üzerinden birinci sayfalarına göz atıp geçiyorum. Çünkü siyasi iktidar yanlısı gazetelerin iğrenç yalakalığından ve muhalif gazetelerin de gözü dönmüş kin ve şirretliğinden artık gına deldi!
    Dünkü yazının konusu olan aşı konusuna gelince ; ben şahsen tamamen ücretsiz değil , muayene ve ilaç paylarındaki olduğu gibi belli bir ücret katılımının olması gerektiğini düşünüyorum .
    Bu aşılar bize bedava gelmiyor .Yaptığım araştırmada kesin ve tek bir fiyata rastlamadım ancak 150 liradan aşağı olduğunu da sanmıyorum. İçinde bulunduğumuz ekonomik sıkıntılar ve ayrıca bu salgın hastalık yüzünden meydana gelen olağanüstü masraflar , bizim de taşın altına elimizi sokmamızı gerektirmektedir.Bunu söylemekle , siyasi iktidarın ekonomik konulardaki tutum ve davranışlarını tasvip ettiğim anlamı da çıkarılmamalıdır .Maşallah daha yeni akılları başlarına gelmeye başladı ve nihayet bir tasarruf genelgesi yayımlandı .Ancak hem çok geç kalındı ve iki müsrif kurum muaf tutuldu ve hem de bir işe yarayacağını sanmıyorum .
    Aslında muayene ve ilaçlarda belli bir katılım payı olduğu halde aşının tamamen ücretsiz
    olması ; siyasi iktidarın ne kadar gerçeklerden uzak olduğunun , bu konuda samimi ve dürüst olmadığının , siyasi amaçlarla ve ne kadar popülist davrandığının çok tipik bir göstergesidir !
    Ancak neylersin ki bu siyasi hastalık bizim siyasi tarihimizde her zaman var olmuştur !
    Herkese selamlar , saygılar

    • Bu pandemi zamanında ülkeler halkın yanında oldu. zor zamanlar için biriktirilen paralara halka geri dağıttılar bizde merkez bankasının zor zamanlar için ayrılan yedek akçesini Bütçe açığını kapatmak için kullanıldı.

      Demek halka İBAN Numarası dağıtılmasını destekliyon.

      Yukarda yazılan tasarruf genelgesi Cunhurbaşkanlığı hariç.
      Demek cuma namazına 50 adet mercedes kuyruğuyla gidilmesini destekliyorsun.

    • Ali bey de matrakçı gibi düşünüyormuş:
      “…ben şahsen tamamen ücretsiz değil , muayene ve ilaç paylarındaki olduğu gibi belli bir ücret katılımının olması gerektiğini düşünüyorum .”
      Devlet ücretsiz bir hizmet veriyor, vatandaş da diyor ki; yok böyle olmaz para da alınsın diyor!
      Valla ne diim, çok isteyen diyanete ya da kızılaya üç beş kuruş bağışta filan bulunsun bari…

  15. On yil onceydi, eskiyen arabam sikca tamir gerektirirdi. Gide gele arkadas gibi oldugumuz tamirci usta Ankara Sasmaz oto sanayide AkPartili olmayan ender kisilerden biriydi. Her gittigimde masasinda mutlaka Zaman gazetesi olurdu, bir gun bu gazeteyi neden aliyorsun sorusuna dedi ki:Almiyorum, sabah dukkana geldigimde darabaya sikistirilmis buluyorum. Megerse, o gazete sabah erkenden dukkanlara bedava dagitilirmis. O zamanlar Zaman gazetesi 1milyon tiraji oldugunu iddia ederdi.
    Ne demek istiyorum; 20 yildir yandas basinin tiraj sorunu hic olmadi, hic satmasa bile yagmur gibi ilan yagardi, halen devam eden bir sistem bu.
    Tasarruf falan, bunlarin asli astari yok, maksat cambaza bak numaralari…

    • Reklama tonlarca para vermektense, Kişilere bedava dağıtıp tanıtmak daha ekonomiktir. zaman gazetesinin yaptığı buydu.

    • Güzel yurdumun saf temiz kalpli, belkide dünya tatlısı mehmet amcası,
      ”bu gazeteyi neden aliyorsun”, ”bunlar benim inandığım dinimdenlerse ben artık o dinden değilim” yada, ”gözünle görmediysen inanma” gibi yanlış cümleleri kurduran zihniyetin amacı senin o gazeti okuyup belleyip,
      ”iyi birer yurttaş olsunlar” isteği kadar masum değilmiş malesef! bunu yakın yıllarda herkes yaşadı gördü belkide cambaza bak oyunu oynayanlar dahi vardır ve başka bilmediğimiz neler vardır neler?
      Parmağın gösterdiği yere değil sahibine bakmayı bir öğrenebilsek..
      Tiraja değil, nerelere (okulamı ibadethaneyemi devletin güvenlik öğrenimi gören saf masum tertemiz evlatlarının okuduğu okullaramı devletin çalışanının olduğu yerleremi) bırakıldığını tespit edebilseydik eğer..
      YORUM’da:X partili bir .. diye başlamaz,
      ”istanbıltayms”
      ”vansunekspres”
      ”törkitudeeyy”
      ”ülkegöbeğindenjoırneiill”
      gastelerisini okuyanların istatistiğini veriyorum diye başlardı belkide..

      • “bunu yakın yıllarda herkes yaşadı gördü belkide cambaza bak oyunu oynayanlar dahi vardır ve başka bilmediğimiz neler vardır neler?”

        bu cümle tahkikatını tamamlamış birinin kurabileceği bir cümle değil. tahkikata yeni başlayan birinin cümlesi olabilir. tahkikatınızı tamamladığınızda şüphelerinizi delillendirerek ispat etmiş olursunuz. fitneden kurtulmanın tek yolu da budur herhalde. o zaman kendi insanlarımızı tanıma imkânına da kavuşmuş oluruz.

        bir okurun düşüncesini eleştirirken doğru gören bir gözün başka bir eleştirisine muhtaç düşünceler ifade etmekten ancak kendi insanlarımızı yakından tanıyarak kurtulabiliriz.

        doğru gören bir göz de beni eleştirsin….

        • Baran sen de işine gelmeyen bir eleştiri olunca “işim var, ben çalışıyorum!” deyip kirişi kırıyorsun, ondan sonra da yok mu len beni eleştirecek babayiğit diye ortalarda naralanıyor musun?
          O zaman geçen gün sn.bernarın yönelttiği sorunsalına bi cevap ver önce istersen; şu hani kaz çevirmeli olanı diyorum…

        • sayın hocam bunu size cevap olarak yazmış gibi oldu ama okuduğunu tersinden anlamaya güzel bir örnek olmuş aslında. ya da H.Gayrete kaz gönderdim çevirsin dursun:))

          medyaya her göz attığımda yaşadığım hissi tekrar yaşattı yazdıklarınız, bunu ifade etmek isterken hem doğru anlayıp demek istediğimi diyemedim, hem de yanlış yere denk geldi. kusuruma bakmayın lütfen. yoksa ben de aynen sizin gibi düşünüyorum.

  16. Dün “siyasi yorumlar yazan yazarlar arasında sayın yazarı yazılarında edebi sanatları en iyi kullanan yazar olarak görüyorum.” demiştim. Bugünkü yazıdan bu görüşümü destekleyen haylice örnek gösterilebilir. Şu cümle gibi :”Türkiye’de gazetelerin büyük bölümü AK Parti iktidarından memnun, her gün iktidarın icraatlarını anlatmayı görev biliyor; ancak iktidar partisi kendisini destekleyen gazetelerden memnun değil ve icraatlarını yeterince desteklemediklerini, bunu bir türlü başaramadıklarını düşünüyor.”
    Bu cümle üzerinden kendimce açıklamalar yapacağım ve yazıdan başkaca da örnek göstereceğim ama ,”destan yazmaya gerek yok ,’herkese selam,gazete ne ki vesselam ‘ gibi kısa,öz ve net bir cümle konuyu anlatmaya yeter” deme ihtimali olan Hayreti Mucip Matrakçı Ali Namlı Bey’in siteminden çekindiğimden bu bölümü böylece kısaca geçiştirmiş oluyorum.

    Çok uzun zamandır ben de gazete almıyorum. Üfürük haber/yorumları okumak için değil para vermek,bedava olan internet sitelerine bile girmeyi yıllardır kendime zul sayıyorum.

    Geçenlerde bir mesire alanındaki masanın üzerine örtü olarak serecek birşey lazım oldu da,böylece aklıma istemeye istemeye gazete almak düştü. Bu yüzden oğlumla beraber gazete bayisi aramak zorunda kaldık. Epeyce yürüdükten sonra nihayet gazete de satan bir market gördük. Vakit öğlene yaklaşıyor,bayideki gazeteler ise sabah yerleştirildikleri düzende müşteri (H. Gayret’in yanlış kelime itirazını baştan keseyim;”okuyucu”kelimesini hususen tercih etmedim.) bekliyorlar.

    Dışarda kalınlıklarına ve fiyatlarına bakarak işlevsel olarak hangisini almam gerektiğini düşünüyorum. Benim kararsızlığımı gören oğlum bir gazetenin ismini söyleyerek “baba bunun ismi güzel,onu alalım mı?” diyor. Daha 10 yaşında gazete nedir görmemiş çocuk ne bilsin? Ona “oğlum bu hepsinden fazla üfürüyor,en az üfürenini almamız lazım” diyemiyorum tabii. Ama yine de onun istediği gazeteyi alamam,daha ucuz ve daha az üfürenini almamız lazım;okumayacağız ama bu pahalılıkta para hepten de boşa gitmemeli;bu sebeple muhalif gastelere yönelmemiz lazım.

    Muhalif gastelerin fiyat ve kalınlıkları da aynı görünüyor,neticede hepsi de aynı işlevi görecek;birbirlerinden pek farkları da yok;al birini vur birine. Yine de aralarında bir haksızlık yapmamam gerekiyor. Artık tercihimi başka türlü belirlemem lazım. Parmağımı ıslatıp aralarında döndürmeye başlıyorum:
    “Portakalı soydun
    baş ucuna koydun
    sen bir yaalan uydurdun
    dun dun dun
    kırmızı don!”

    Nihayet tercihimizi belirlemiş olduk. Şimdi buna bir de para vermek lazım değil mi? Belirlediğimiz gazeteyi almak için parayı elimin içine alıyorum ve zavallı paracığın sanki “abi beni başka bir şeye harcasan,çok gücüme gidiyor,gözünü seveyim,bir daha düşün!”der gibi bana baktığını hissediyorum. Ama mecburum;masaya serilecek birşeyler lazım neticede.
    Paraya son bir kez bakıyor ve “kusuruma bakma, beni anlayacağını düşünüyorum,hakkını helal et!” diyerek istemeye istemeye onunla vedalaşmak zorunda kalıyorum.

    Devir değişiyor,içeriği olmayanın yakın vadede masa örtüsü olma dışarlığı bile olamayacağı günler yaklaşıyor…

    • Uğur beyin paylaştığı tekerleme hangi sanattır bilemiyorum ama kendisinin engin hala gücünü de hesaba katacak olursak; geçtiğimiz günlerde nurdan ve didem hanımların fitilini ateşlediği atlet/don muappetine bir katkı olarak da görebiliriz bunu, hem de kırmızısından! Tövbe tövbe…

  17. Türkiye’de kağıda basılı gazetelerin okunurluğunun azalmasında, bunların pek çoğunda hemen göze çarpan kalitesizliğin mutlaka payı vardır. Ama, içerikteki sıradanlık, bu trendi açıklayan temel faktör değil. Yanısıra, internet ve akıllı telefon kullanımının da meseleyi yeterince açıklamadığı kanısındayım. Bence, asıl açıklayıcı faktör, bir kuşaktan diğerine değişen, Bekir Ağırdır’ın “gündelik yaşam ritmi” olarak tanımladığı olgunun güç kazandırdığı yeni alışkanlıklar, yeni talepler.

    Alışkanlığı “okumak” olan kuşak son demlerini yaşıyor.

    Bugün belirleyici olan ve o belirleyiciliği daha da artacak olan yeni alışkanlık “izlemek ve işitmek”.

    “Sesli kitap”, artık daha az sayıda insanın kulağında “egzantrik”, “itici” bir fikir tınısı bırakıyor. Hatırı sayılır çoklukta insan, artık kitap okumayıp kitap dinliyor. Bundan çok daha fazla sayıda insan, kitabı elektronik formatında, akıllı telefon ekranında okunabilir halde görmeyi tercih ediyor. “Bildiğimiz, kağıda basılmış, ciltlenmiş, parmağımızla dokunarak sayfalarını çevirdiğimiz kitabın yeri başka, azizim.” romantizmi, muhtemelen, yaşlı kuşaklarda baskın bir eğilim.

    Dahası, binlerce kitap, akıllı telefonun sabit diskinde korunabiliyor. Kitaplığa, kütüphaneye ihtiyaç kalmadı. Evlerinde Youtbe için video çeken veya elektronik ortamda evden bir haber programına bağlanan gazetecilerin, akademisyen yorumcuların bir kısmı, büyükçe bir kitaplığı kendilerine arkaplan yapıyorlar. Bunların hemen hepsinin yaşlı kuşağa ait olmaları bir rastlantı değil.

    “Okumak”, zaten çok öteden beri Türkiye’de genelleşememiş, dar bir kitleye özgü kalmış bir alışkanlık. İnsanların çok büyük çoğunluğu için temel haber kaynağı hep televizyon olarak kaldı. Çünkü, “izlemek ve işitmek” talebine karşılık veriyor. Bu açıdan, gazetelerden farklı bir direngenliğe ve serüvene sahip.

    Sedat Peker videolarının cazibesinin bir nedeni de bu.

    Akıllıca ve titizlikle tasarlanmış bir görsellik, eğlendirici bir işitilirlik sunuyor Peker videoları.

    Masasının üzerine ve etrafına yerleştirdiği şeyler, “gizem”e karşılık düşüyor, merakı kışkırtıyor.

    Videolar muazzam “teatral”. Geniş bir gülümsemeyle susuyor, gözlerini kameraya dikiyor bir kaç saniye için. Bunun hemen ardından, yüz mimiklerine de yansıyan kızgınlıkla, bir öfke nöbetine tutulmuşcasına sürdürüyor konuşmasını.

    “Lan bırak!”tan, “kibrit kutusu”na, hedefine yerleştirdiği kişilere ilişkin olarak kullandığı aşağılayıcı ve tanımlayıcı yakıştırmalara kadar, “eğlence”, fazlasıyla yerine getirilen bir vaad.

    Rezil soygun düzeninin uğursuzluklarının kınayıcısı ve lanetçisi değil, bütün o uğursuz ahlaksızlıkların paydaşı bir günahkar olarak karşımıza çıktığı için, “hakikilik” ve “samimiyet” tavan yapıyor. Hemen bağışlanmakla kalmayıp pekala sevilesi bir fügür olarak izleyenlerin gönlünü kazanıyor.

    Erdoğan, destekçisi sosyolojinin kodlarını çözme becerisini göstermiş olduğu için o sosyolojinin lideri olabildi.

    Sedat Peker, “çağdaş iletişim” dediğimiz şeyin kodlarını çözmüş, o iletişimin bütün gereklerini hakkıyla yerine getiriyor.

    Böyle olduğu için, yeni Reis, Sedat Peker.

    Allah kimseyi Reis’in videolarına düşürmesin!

    • Sayın Bernar ”Alışkanlığı “okumak” olan kuşak son demlerini yaşıyor.” cümlenize katılmıyorum demek yerine,
      -okuma çeşitliliği ve tercihleri artıyor, artacak. belkide daha güzel okuyucu kitleleri icat olunacak! demeyi tercih ediyorum.
      -sesli kitap dinleyen sayısı artacak, 60 yaş üstü ilçe sosoyalleşme kulübü üyeleri ve derneği yerine,
      evden çıkmakta güçlük çekenlerin de ağırlıklı üyesi olduğu:
      –Tiyatro oyunları kitabı dinleyicileri grubu,
      –N.Hikmet, S.Ali ve benzeri şiirleri dinleyicileri grubu- derneği,
      –çocuklu anneler masal kitapları sesli dinleyicileri radyosu-medyası tv si grubu kurulacaktır belkide..
      Matrakçı kopyası bir hikaye ile de yorumunuza bağlama sesi vereyim:
      Adamın biri gittiği yerden her dönüşte eli kolu hediyelerle dolu bir şekilde dönüyormuş.
      (İşin aslı, adam kumardan kazandığı paralarla herkese hediye alıyormuş)
      gün gelmiş şans yaver gitmemiş!
      Teşhis:hediyeler verdiğinde herkes mutlu olduğu için ”demekki ben iyi birşey yapıyor, kumar oynuyorum, düşüncesiyle daha bir içsel destekle..

  18. Bence kararname yerinde.tirajı 100 bin olup gerçek satışı 3-5 bin olan hormonlu gazeteler var ülkemizde.bunlar tasfiye olmalı

    • katiliyorum devletin kendi siteleri var ilanlarini oradan verebilir. veriyorda. milletin parasini bos islerler ugrasanlara yedirmekte neyin nesi. basinda uretilen iceriklere baktinizda sonucun negatif oldugu acik. o zaman bu ulkede bir cok gazetenin islevi cok farkli. MAALESEF.

    • Tafsiye meselesi devletin işi değil! O iş gazete okurkarının işi. Okunmazsa, zaten o gazete kendi kendini tasfi’ye

      • Nurdan abla devlet memurlarına, mesai saatlerinde yine devletin parasıyla alınmış gazeteleri okuyup geyik yapsınlar diye mi maaş ödüyoruz biz?

  19. Gazetecilik bitti, gazeteler de bitse iyi olur. Peker bu kadar ifşaatlarda bulunuyor, gazeteciler papağan gibi tekrarlanmaktan başka bir şey yapmadılar. Ne derinlemesine araştırma ne yeni bir ifşaat. Gerçekten yazık.

    Nihayet Tosuncuk geldi teslim oldu. Kendisi için “75 bin yıl” hapis isteniyormuş. Oha dedim. Bu ne ya? Bu savcılar gerçekten toplama çıkarma bilmiyorlar diye düşündüm. Nasıl bu hesabı yaptılar acaba. Yazdıkları saçma iddianameleri anlamak mümkün değil çünkü, ama toplamayı da bilmiyorlar demek ki!

    Ben de iddia ediyorum. Bu 75 bin yıl istenilen tosun, 7.5 yıl bile yatmayacak. Bu muz cumhuriyetinde böyle olduğunu sürekli gördük çünkü. En azılı Peker 15 yıl yattı, abisi Çakıcı bir kaç yıl, sonra affedildiler, sicilleri temizlendi, itibarlı iş adamları oldular, şimdi birisi kaç oğlum dendi kaçırıldı nasıl olduysa. Öbür yandan Osman Kavalı affedildiği halde, sürekli suç uydurup içerde yatırıyorlar.

    Yani bu ne biçim ülke gerçekten. Bu nasıl uyduruk bir hukuk sistemi. Utanç verici. Rezalet.

    • Bu çiftlik sahibine 75 bin yıl ceza istemiş savcılar. Merak ediyorum Thodex’in sahibi kaçak Faruk için kaç yıl isteyecekler. Herhalde 1 milyon yıl falan. Hesabın içinden çıkamamıştır savcılar. Ne biçim hukuk bu, biri açıklasın. Gerçi buna bir şey olmaz. SS’in yakınıymış. Kaç oğlum kaç denmiştir ona da.

Yoruma kapalı.