On gün sonra (6 Ekim) Ukrayna, ondan üç gün sonra (9 Ekim) ise İzlanda…
Biri, kendi ülkemizde Konya’da, diğeri deplasmanda Reykjavik’te…
Türk milli futbol takımı için ‘ölüm-kalım’ maçları bunlar…
Sporla ve futbolla ilgilenen herkesin üzerinde yoğunlaştığı tek bir konu var: Milli takımların teknik direktörü Fatih Terim son zamanların en yıldız futbolcusu ve son günlerin en formda sporcusu Arda Turan‘ı bu maçlarda oynatacak mı, oynatmayacak mı?
Hadi bakalım, sizler de üzerinde düşünüp bir görüş belirleyin…
Gazetenin biri ‘spor medyasının soğukkanlı kalemleri’ sıfatıyla andığı futbolla ilgili isimlere aynı soruyu yöneltmiş, aldığı cevapları ”Yüzde 50,5’un yüzde 45,5’a karşı savaşı” başlığıyla sundu bugün…
Yüzde 50,5 ”Çağırmayacak” demekteymiş…
Ben ise ”Rubicon çoktan geçildi; Terim inadından vazgeçip Arda’yı çağırsa ne olur, çağırmasa ne olur” noktasındayım.
Rubicon aşılınca ne oluyor?
Dünyanın en görkemli imparatorluklarından olan Roma Cumhuriyeti döneminde, Cumhuriyet’in kendini koruma amaçlı aldığı bir karardı Rubicon nehrinin ötesine geçilmesi yasağı… (Bizdeki ‘Fırat’ın doğusu ile batısı’ çizgisi gibi). Jül Sezar yasağı delip ordusuyla Roma’ya yürüdüğünde, Senato tarafından seçilmiş yöneticisi Pompey‘den devleti teslim alıp ‘diktatörlüğünü’ ilân etmeyi kafaya koymuştu.
Öyle de oldu. Pompey ve destekçileri Roma’dan kaçtı, Sezar da, birkaç yıl sonra malum kumpasla hayatını kaybedene kadar ‘diktatörlüğünü’ ilân etti.
‘Rubicon’u geçmek’ deyimi, her dilde, ”Geriye dönüşü olmayan bir yola girildi” anlamına geliyor…
[Tarihe meraklıysanız ve 500 yıl boyunca dünyanın en geniş coğrafyasını hâkimiyeti altında tutmuş Roma İmparatorluğu’nun yükseliş ve çöküş sebeplerini öğrenmek istiyorsanız, konuya ilişkin pek çok eser bulabilirsiniz. Ya da kestirmeden gidip Amerikan-İtalyan ortak yapımı ‘Rome’ (HBO) dizisini izleseniz de olur. Her halükârda günümüze de ışık tutacak bir şeyler öğreniyorsunuz. FK]
Futbol biraz da tarihtir
Konumuz futbol, ama görüyorsunuz, futbol sadece futbol değil. Biraz da tarih…
Benim gibi yalnız yerli takımlarımızın maçlarını izlemekle yetinmiyor, özellikle İngiliz ve İspanyol liglerinde oynanan maçlara da göz atıyorsanız, dışarıdan hiç de ucuz olmayan ‘isim’ futbolcular da ithal ettiğimiz halde oyun kalitemizin pek yüksek olmadığını biliyorsunuz demektir.
Günümüz futbolu oralarda farklı oynanıyor; bizde ise ha babam de babam bir anlayış futbola hâkim…
Sonuçta, İspanya’da tek bir oyuncunun sezon boyu attığı golleri şampiyon olan takımımızın bütün oyuncuları aynı sezonda kaydedemiyor.
Durum bu.
Elbette, bu durum, tamamen yerli futbolculardan oluşan milli takımın performansını da etkiliyor.
[Bir ara, Brezilyalı bir-iki futbolcuya Mehmet ve Gökçek diye önisimler takarak milli takımda oynattık; bugün de benzer bir devşirme beklentisine muhatap FB’den Brezilyalı bir futbolcu var; ama şimdilik takım tamamen yerli oyunculardan oluşuyor.]
Avrupa 2016‘ya ‘tepeden bir müdahale’ sayılabilecek tesadüfi bir şansla katılma hakkı kazandık; ama Fransa’da fazla bir başarı elde edemedik.
Arda olsa da sonuç farklı olmaz
Ukrayna ve İzlanda karşılaşmalarından da —Arda‘lı veya Arda‘sız– çok farklı bir sonuç çıkacağını sanmıyorum.
Tek tek oyuncularımızda iş olmadığından değil, onlara oynatılan futbolla sonuç almanın mümkün olmadığına inandığımdan…
Yoksa milli takımımızda Arda yok, ama bir çoğu Avrupa’nın en iyi takımlarında top koşturan yıldız oyuncular var…
Oralardaki başarıları takımlarını şampiyon veya şampiyon adayı yapabiliyor, fakat bizim takımda izlendiğinde, ”İlkay bu mu?”, ”Sahi Ömer bu muydu?” diye hayret nidalarıyla karşılanan bir oyun çıkarıyor aynı oyuncular…
Arda da öyle…
Ne Atletico Madrid’te, ne de şimdi Barcelona‘da sergilediği performansı milli takımda verebilmiş değil…
Söylediğim gibi, Arda takımda ‘kaptan’ pazubandını taşısa bile, milli takımımızın alacağı sonuçların değişeceğini sanmıyorum.
Ha, Arda takımda yer alsa, içeride ve dışarıda milli takımımızın mallarına seyirci ilgisi artar; ama o kadar…
Buradan çıkarılacak sonucu da kendim yazayım: Geçmişinde büyük başarılara imza atmış, bugün de ‘Türk futbolunun kurtarıcısı’ gözüyle bakılan Fatih Terim‘in artık aşılması gerekiyor, ama bu bir türlü gerçekleştirilemiyor…
Terim aşılamadığı ve yeni bir anlayış sporumuza hâkim olamadığı için Avrupa futbolundan uzağız ve aradaki mesafe her geçen gün biraz daha açılıyor…
Fatih Terim‘in kendisi bunun gerçekleşmesini sağlayabilir, ama ona görevi verenler kendisinden bunu değil milli takıma direktörlük yapmasını istiyorlar…
Medyamız da farklı değil…
Şu anda futbol câmiası, gördüğünü ve işittiğini anlayıp değerlendirebilecek ve öğrendiğini kendimize adapte edebilecek bir durumda değil.
Kimse bu gerçeği telâffuz bile etmiyor; ama gerçek bu…
Neden telâffuz edilmiyor? Yoksa telâffuz edilememe sorunu mu var?
Ülkemizde futbolu neredeyse tek kişinin kişisel tercihlerine bıraktığımız gibi, ‘futbol medyası’ içinde yer alan Herbiri birbirinden değerli kişiler de eskiye takılıp kalmış görüntüsü veriyorlar…
Orada da tıkanıklık söz konusu…
Şenol Güneş Beşiktaş‘ı şampiyon yaptı, Türkiye’yi dünya 3.’sü yaptığında (2002) olduğu gibi, kendisini futbol medyasına yine sevdiremiyor…
Gerçekleri bilenler bilmeyenlerden az; olabilir, ama gerçekleri bildiğini düşündüğümüz futbol medyasından isimler de bildiklerini yazılarına ve yorumlarına yansıtmıyorlar…
Kişilere kilitlenmiş bir havası var futbol câmiasının…
Siyasette, hatta ekonomik hayatta olduğu gibi…
Baksanıza, spor câmiası, milli takım için tek sorunu Arda’nın çağrılıp çağrılmamasına bağlamış görünüyor…
Arda çağrılırsa başarılı, çağrılmazsa başarısız olunacakmış gibi…
Böyle gider mi?
Eğer burada da ‘tepeden müdahale’ cinsi, beklenmeyen bir el devreye girmeyecekse, böyle gitmeye mahkûm olduğumuz kanaatindeyim.
[Bu yazıda iki kez ‘tepeden müdahale’ kalıbını, Latince kökenli dillerde bulunan ‘deus ex machina’ karşılığı kullandım. ‘Deus ex machina’, bir kurgu veya dramada, beklenmedik, bir karakterin, eşyanın veya olayın senaryo akışı içinde âniden ortaya çıkması, örneğin anlatıcının bir anda uyanıp her şeyin rüya olduğunu anlaması veya daha önce ortada olmayan birinin çıkıp sorunları çözmesi anlamına geliyor.]
Fatih Terim‘e çıkardığım fatura ağır görünebilir, ama öyle değil. Olan-bitenleri tek kişinin etkileyebilmesi esasen mümkün değildir; ona ”Futbolumuz sana emanet” deniyorsa ne yapsın Fatih Terim?
Ha ne yapsın?
ΩΩΩΩ