Tezatlar ülkesi Türkiye: Aşı yok, virüs sıkı vuruyor ama Avrupa Komisyonu başkanını ayakta tutabiliyoruz…

41
Reklam

Korona olduklarını duyduğum-bildiğim için kulağım kirişte tanıdıklarım var. Herhalde mutasyon geçiren virüs son zamanlarda daha yıpratıcı. Yeni biçimi ikinci aşısını olmuşlar üzerinde bile etkili. 

Her gün açıklanan ‘Türkiye Covid-19 Hasta Tablosu’nun sonuncusu bir çok yönden ürpertici. Rakamlar sürekli arta arta dayanılmaz boyutlara ulaştı. Dün 2.203’ü hasta olmak üzere 54.740 yeni vaka tespit edildi. Vefat sayısı ise 276.

Aşılama devam mı ediyor durdu mu, emin değilim. “65 yaş altı aşı oluyor” deniliyor, ancak henüz davet almamış 60+ grubundan tanıdıklarım var.

Böyle bir tabloyla Ramazan’a girmek üzereyiz.

Ramazan bu yıl alışılmışın çok dışında geçecek.

Oysa korona ile mücadele için belirlenmiş takvim, sınırlı da olsa normale yakın bir sonuca Ramazan’a kadar varmayı hedeflemeliydi.

İtiraz edecekler bulunabilir, ancak bizden daha kötü durumda birkaç ülke olsa da, sorunu kendi sınırları içerisinde büyük çapta çözmüş, normali yakalama durumunda ülkeler de var.

Şunu biliyoruz: Normale dönme yolunda en önemli dönemeç halkın en az yarısının aşılanmasından geçiyor. Aşılananların oranı yüzde 70’e erişince ülke büyük çapta kendisini korunmuş hissedebiliyor. ‘Sürü bağışıklığı’ denilen olgu kendiliğinden öyle gerçekleşiyor.

Reklam

2020 verilerine göre ülkemizde yaşı 60 üzerinde olanların sayısı yaklaşık 11.5 milyon; bu nüfusumuzun yüzde 13.7’sine denk geliyor. 60+’ların hepsi aşılanabilmiş olsaydı bile, geriye kalanlar yine büyük yekün teşkil edecekti.

Kovid’in kontrol altına alınamayışı altında bu gerçek yatıyor. 

Aşılamada gecikilmesi gerçeği…

İsrail gibi olacak değiliz ya

İsrail, Türk bilim adamlarının Almanya’da geliştirdiği BionTech aşısını pazarlayan Pfizer firmasıyla özel bir anlaşma yaptığı için aşı temininde sorun yaşamadı. Hastalar ve onlar üzerinde aşının etkisiyle ilgili verileri Pfizer ile paylaşması karşılığında, yine bedeli mukabilinde, aşı almada İsrail’e öncelik tanındı. [Ödemede gecikmeler yaşandığı için Pfizer şimdilerde teslimatı yavaşlatmış görünüyor.]

Şu ana kadar 9 milyon nüfuslu ülkenin yarısından fazlası aşılandı. 

Beklenen gerçekleşti: İsrail’de günlük hayat salgın öncesine neredeyse bütünüyle dönmüş oldu. Mağazalar, oteller, restoranlar, sinemalar açık, tiyatrolarda oyunlar sahneleniyor, konserler başladı, İsrailliler Tel Aviv’de plajları dolduruyor.

Maske zorunluluğu, mesafe ve belli sayıdan fazla insanın bir araya gelmemesi gibi kısıntılara dikkat ediliyor.

Reklam

Oradaki tablo şöyle: Vaka sayısında yüzde 96, ağır hasta sayısında yüzde 90 ve ölümlerde yüzde 85 düşüş oldu.

Bizde grafik hep yukarıyı işaret ederken İsrail’de grafik yeri gösteriyor.

Temel hassasiyetlerin sürdürülmesine ek olarak aşılama da yaygınlık kazanabilseydi bizde de durumun farklı olmayacağı açık.

“Mücadelede en etkili birkaç ülkeden biriyiz” diye böbürlenirken, hastahanelerin yeniden dolup taştığı, ocaklara ateş düşen, Ramazan’ı her tarafın kapalı kaldığı bir ortamda geçirecek bir ülkeye dönüştük.

[Başarı öyküsü ararken Korona ile mücadelede övünülebilecek örnek için ilk tercihim İslam Dünyası içerisinden bir ülke olacaktı. Az nüfuslu ve zengin olanlar dahil bu konuda örnek gösterilebilecek tek bir ülke yok İslam Dünyası’ında. Maalesef yok. Kötü yönetişim sebep olabilir mi?]

Turizm mevsimi yaklaşıyor, tatillerini hangi ülkede geçirecekleri planını aylar öncesinden yaptığı bilinen yabancılar güncel tabloya bakarak karar veriyorlar ve galiba Türkiye mutat ziyaretçilerinin gözünde bile ilk tercih olmaktan çıkıyor.

Aşıyı unut, güncel olaylara takıl

Emekli askerlerin Montrö Antlaşması’na karşı yayımladıkları bildiri ‘darbe girişimi’ ilan edilip sorumluları gözaltına alındı; ülke gündeminin ilk sırasında ‘korona ile mücadele’ değil, bu konu duruyor. Dün de raporlarıyla can sıkan AB Avrupa Komisyonu Başkanı Ursula Von der Leyen’e Külliye ziyaretinde koltukta oturtmayarak gününü gösterdik ya, muhtemelen bu konu da gündemin ikinci sırasına oturur. 

Emekli edilmiş amirallerin rütbelerinin sökülmesi, maaşlarının kesilmesi talebinin üst perdeden dile getirilebildiği, ülkemizi ziyaret eden AB temsilcisine Külliye’de koltuk gösterilmemesi olayını yaşatan bir ülke olarak Çin’in iç politikamıza müdahalesine de daha ciddi bir tepki verebilmeliydik. 

Çin yaygın kullanılan aşının kaynağı olduğu için -herhalde bu sebeple- Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Mansur Yavaş ile İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener’i hedef alan saygısızca açıklamalar yapabiliyor. Uygur Türkleri’ne reva görülen muameleye bütün dünya karşı çıkarken biz sessiz kalmayı yeğliyoruz.

TL’yi Dolar karşısında sağlam tutmayı, Merkez Bankası’nda iki yılda dört başkan değiştirdiğimiz, faizi bir aşağıya çekip sonradan en yukarılara tırmandırdığımız halde başaramadık; ancak İstanbul Boğazı’na alternatif olarak düşünülen İstanbulluların itiraz ettiği Kanal İstanbul projesini gerçekleştirme inadımız devam ediyor.

HDP’yi kapatma öncesi Dr. Ömer Faruk Gergerlioğlu’nun milletvekilliği düşürüldü, CHP ile bildirici amiraller arasında irtibat da kuruldu. Bu arada herkesi fişlemeye ve yanlış iş yapanların yakınlarını devlet görevlerinden uzakta tutmaya imkan verecek yasal düzenleme daha önce muhalefetin oylarıyla reddedilmişti; sonunda -elhamdülillah- tasarının yeniden Meclis’ten geçmesi ve yasalaşması sağlanmış oldu.

Aşılamada zorluk çekiyoruz, Ramazan’ı evlere kapanarak geçireceğiz, ama olsun…

Sanıyorum böyle düşünmemiz isteniyor.

Yoksa sizler böyle düşünmüyor musunuz?

İstediğinizi aklınızdan geçirebilirsiniz, fakat görüşünüzü ifade etmeden önce iyi düşünün derim. 

ΩΩΩΩ

Reklam

41 YORUMLAR

  1. Medyanız Sözcü gazetesi bile gördü olayı.bizim algıcılar daha algı peşinde. Al sana Sözcünün manşeti:

    Koltuk krizi AB’de büyük gürültü koparıyor: Michel’den von der Leyen’e üç ayrı protokol tuzağı.

    Avrupa medyası ise olayın geç deKoltuk krizi AB’de büyük gürültü koparıyor: Michel’den von der Leyen’e üç ayrı protokol tuzağı olsa farkına vardı ve Michel’e yüklenmeye başladı. Der Spiegel, “Avrupa içinde güç kavgası. Michel dış politikada etkin olmak istiyor. Hata Erdoğan’da değil, Michel’de” yorumunu yaptı. Handelsblatt isimli ünlü ekonomi gazetesi ise, “Ankara’daki protokol rezaletinin arkasındaki isim Charles Michel’di” başlığını attı ve tüm yaşananların bir tesadüf ya da hata olmadığını yazdı.

    Protokol skandalından sonra Ankara’yı suçlayan manşetler atan Alman Bild gazetesi ile İsviçre’nin Blick gazetesi, son gelişmeler doğrultusunda ilk haberlerini düzeltmedi. AB’li yetkililerin yarattığı krizi fırsat bilip Erdoğan’a diktatör diyen İtalya Başbakanı Draghi’nin ne diyeceği de bilinmiyor.

    DER SPİEGEL: HATA ERDOĞAN’DA DEĞİL
    Der Spiegel dergisi, AB Komisyonu Başkanı Ursula von der Leyen ve AB Konseyi Başkanı Charles Michel’in Ankara’da Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ile görüşmeleri sırasında yaşanan protokol olayıyla ilgili “AB dünya sahnesinde kendini nasıl gülünç duruma düşürüyor” başlıklı değerlendirmede, “AB Komisyonu Başkanı Ursula von der Leyen, Türkiye ziyareti sırasında kandırıldı. Hata ev sahibi Erdoğan’da değil, Konsey Başkanı Charles Michel’deydi. Tuhaf bir güç mücadelesinin sahneleri.” sözlerine yer verdi.
    Algıcılara selam olsun

  2. Bu görselde bir değil birden çok ayıp var. Temsilci bir bayanın ayakta iken bizim Devletbaşı’nın oturuyor olması. Bu bir anlık olay ise böyle bir fotoğrafın çekimini önleyememe beceriksizlilği. Haydi böyle bir fotoğraf çekilmiş olsun. Bu takdirde bunun basına intikalini önleyememe beceriksizliği. Ve daha da önemlisi Devlet Başkanımızın Viruse karşı önlemin sembolü olmuş maskeyi ağzında-burnunda değil elinde tutuyor olarak kendini göstermesi, aynı 1-2 hafta önce yapılmış parti kongresinde olduğu gibi. Bir Devlet Başkanı, ülkeye ve yurtdışına örnek olması beklenen biridir. Bu manzarda böyle bir hal var mı? Bu resim hem Devletin hem de Ülkenin (lehine değil) aleyhine üretilmiş bir malzemedir.

  3. Koltıuk krizi ABD nin kendi içindeki yetki krizi ve bu düzeni bizzat kedinşeri istemişler.
    ama algıcılar her fırsatı kaçırmıyor ne olduğunu sormadan araştırmadan hemen buradan yürüyüp oradan istanbul sözleşmesine oradan Türkiye de kadın cinayetine ve bunu Diktarör erdoğan (!) ın yaptığına geliyorç
    Bir gaztecei önce bunun aslı nedir diye araştırmaz mı?
    ama boşverin algı algıdır yapalım 40 kere söyleeyim inananlar zaten dünden razı.

  4. Öncelikle insanlarımızın bu salgının doğal bir salgın değil, icat edilmiş bir salgın olduğunu anlamasında fayda var.

    Fransa’da kiliseler kalaşnikof tüfeklerle tehdit ediliyor.

    https://www.bbc.com/news/av/world-europe-52389953

    Ülkemizde de câmiler kapatıldı. Benzer hadiseler yaşandı.

    Eğer doğal bir afet olsaydı, 17 Ağustos depreminde olduğu gibi insanlar câmilere koşar, kimse de engellemeye çalışmazdı.

    Jean-Bernard Fourtillan, isimli emekli bir üniversite profesörü icat edilen, “V virüse” karşı bilimsel açıklamaları nedeniyle, Almanya’da Beate Bahner isimli bir avukat ise sokağa çıkma yasaklarına itiraz ettiği gerekçesiyle bir hastanenin ruh sağlığı (“psikiyatri”) bölümüne yatırıldı.

    Belçika’da, virüs hesaplamalarını sorgulayan bir doktor işten atıldı. Fransa’da bir grup doktor da benzer muameleye maruz kaldı.

    Bu tezgâha cesurca karşı duran ve DSÖ’yü ülkesinden kovan Tanzanya Başkanı John Magufuli 17 Mart 2021 tarihinde şaibeli bir şekilde vefat etti.

    Google, Tvitter ve Facebook gibi uygulamalar büyük yalanı pazarlayan araçlar olarak kullanıldı.

    Almanya’da Johannes Gutenberg Üniversitesinde mikro biyoloji kürsünün başkanlığını yapmış Profesör Sucharit Bhakdi PCR testi konusundaki açıklamaları Youtube’den kaldırıldı.

    Eski Pfizer Başkan Yardımcısı ve Bilim Ekibinin Başkanı Dr. Michael Yaedon’un Tvitter hesabının da bilgisayar korsanları tarafından ele geçirildiği iddia ediliyor.

    Ülkemizde de Dr. Yavuz Dizdar, Dr. Canan Karataş gibi isimleri artık ekranlarda görebiliyor musunuz?

    İfade özgürlüğü rafa kaldırıldı.

    İcat edilen diyoruz bunun da nedeni var.

    Merak edenler 2010 Rockefeller “Lock Step Scenario” “Kilitleme Adımı” ile ilgili belgeye bakabilir.

    18 Ocak 2019 tarihinde WEF ve Gates vakfı “V virüs” tatbikatı yapıyor. Dünya çapında 65 milyon insanın öleceği öngörüsünde bulunuyoruz diyorlar.

    Aşılar ile ilgili en tehlikeli nokta, aşıları kullanarak insanların vücuduna ve yeni doğanlara bir yonga (“çok küçük elektrik devresi”) çakmak istemeleridir.

    ID2020 ismi verilen sayısal kimlik, bir insanın vücuduna aşı ile zerk edilen bir yonga ile tanımlamaya izin veren bir tür teknoloji anlamına geliyor.

    https://programlama.tk/soru/12/a%C5%9F%C4%B1-m%C4%B1-say%C4%B1sal-kelep%C3%A7e-mi

    Üzerinde Mastercard işareti bulunan banka kartınızın, akıllı olduğu söylenen cep telefonuzun bir gün sayısal kelepçeniz olabileceği aklınıza gelir miydi?

    https://id2020.org/overview

    Maalesef dünyada aşılar yüzünden insanlar ölüyor.

    İtalyan bir gazetecinin haberine göre, İspanya’da bakım evinde kalan 930 insan yaşamını yitirmiş.

    İtalyan gazeteci salgının virüs nedeniyle değil, ‘Virüs aşıları’ nedeniyle ortaya çıktığını ifade ediyor.

    Facebook kullanıcıları virüs aşısı olup bir kaç saat sonra vefat eden kullanıcıları tespit etmişler.

    https://childrenshealthdefense.org/defender/facebook-posts-vaers-link-covid-vaccines-injuries-death/

    12 Şubat itibarıyle 929 ölüm, 616 hayati risk oluşturan olumsuz gelişme, 316 kalıcı sakatlık vakası, Covid aşılarından sonra 5.000 hastaneye yatış ve acil servis ziyareti VAERS’e bildirilmiştir.

    (VAERS Amerika’da aşı yan etkilerinin bildirildiği bir yazılım.)

    Şubat ayında, covid buhranı ile beraber iktisadi pazarlarda büyük bir çöküş yaşandı. İktisadi dolandırıcılık olduğuna dair deliller var.

    Tarihte eşi benzeri görülmemiş şekilde, dünya iktisadının tüm iş kolları, neredeyse eş zamanlı olarak bir çok ülkede istikrarsızlaştırılmıştır. Küçük ve orta boy işletmeler iflasa sürüklendi. İşsizlik ve yoksulluk alıp yürüdü.

    https://programlama.tk/soru/11/medeni-toplumu-yok-etmek-tasarlanm%C4%B1%C5%9F-iktisadi-buhran-%22b%C3%BCy%C3%BCk-s%C4%B1f%C4%B1rlama%22

    Gerçek bilim (bilin değil) adamları rtPCR testi hakkında şu açıklamaları yapıyorlar.

    Almanya’da Johannes Gutenberg Üniversitesinde mikro biyoloji kürsünün başkanlığını yapmış Profesör Sucharit Bhakdi PCR testi konusunda şu açıklamayı yapmıştı.

    “PCR testi Covid hastalığının teşhisinde altın standart haline geldi. Diğer taraftan bulaşıcı hastalıklar konusunda eğitim almış bir kişi, PCR testinin hiç bir şeyin teşhisi için kullanılamayacağını bilir.”

    “PCR testi bir laboratuvar testi ve sadece bir hastalık tanısının tespitinde yardımcı olmak için kullanılabilir. PCR testinin sonuç artı çıkması bu insanın Covid hastası olarak etiketlenmesini gerektirmez.”

    Dr. Michael Yaedon, Avrupa Tıp Dairesine (“EMA”) 43 sayfalık bilimsel bir rapor gönderdi.

    Bu raporda aşı olan kadınların kısır olabileceği belirtiliyor.

    rtPCR testinde bulunan on temel bilimsel tutarsızlığı da ortaya koyuyor.

    Bu raporun altında 22 tane bilim adamının imzası var.

    Kuzey İtalya’da 38 kişinin akciğer dokularından alınan örneklerle bilim adamları bir araştırma yapmışlar.

    Otopsi sonuçlarına göre bu insanlarda DAD denilen bir hastalığın belirtileri ve damarlarda kan pıhtılaşması olduğu ortaya çıkmıştır deniliyor.

    https://www.medrxiv.org/content/10.1101/2020.04.19.20054262v1.full

    Çevirisi de şu şekilde:

    “Araştırmanın en önemli bulgusu, küçük atardamarlarda damarı tıkayan pıhtıların varlığıdır. Bu önemli gözlem bu hastalarda görülen pıhtılaşma ile örtüşür ve tedavinin ana hedeflerinden bir tanesi olmalıdır.”

    Başka bir bir haberde İtalya’da Bergamo ve Milan’da yapılan otopsi sonuçlarına göre hastaların korona virüs yüzünden değil yapılan yanlış tedaviler yüzünden hayatını kaybettiği ifade ediliyor.

    Bir tane doktor, hastaların akciğerlerine verilen basınçlı saf oksijenin büyük tahribata neden olduğu, oksijenin devir daim yapamaması nedeniyle kopan pıhtı parçalarının başka bir bölge damarını tıkadığını (“thromboembolie” oluştuğunu) ifade ediyor.

    https://tinyurl.com/trombembolie

    Dr. Michael Yaedon’un açıklamalarını okumanızı tavsiye ederim.

    “Dünyanın en iyi bilim adamları tarafından, en iyi hakemli dergilerde yayınlanan makaleler yanıldıklarını söylüyor : nüfusun % 60’ı bağışıklık kazandı, basitçe söylemek gerekirse büyük ve büyüyen bir salgın olması mümkün değil.

    Peki eğer öyleyse basın neden bize salgının bittiğini söylemiyor?

    Bitmedi çünkü SAGE öyle olmadığını söylüyor.”

    https://programlama.tk/soru/13/bilim-icat-edilen-salg%C4%B1n-hakk%C4%B1nda-ne-diyor

    SAGE nedir diye merak ediyorsanız, kısaca İngiliz Bilin Kurulu olarak Türkçe’ye çevirebiliriz.

  5. Neyi hak ediyorsak onu yaşıyoruz ve yaşamaya devam edeceğiz. Ülke sanki aydınlığa düşman. Nerde birazcık akıl vicdan ahlak var orasını basıyor troller.

    • Okur arkadaş, sankisi mi kalmış; burda sabah akşam sürekli aydınlıka ve perinçeklere söven kadrolu bir ekibimiz bile var! Yani şimdi biz bunları mı hakediyoruz?

  6. Hayatında ilk defa uçağa binen Erzurum’lu bir dede , uçak havalanıp bir süre yol katettikten sonra yerinden kalkar , lavaboyu sorar ve abdest almak üzere o tarafa yönelir .Abdest aldıktan sonra yerine dönerken karşılaştığı hostesten rica eder ,
    – Gızım, bidene seccede seriver , ben namaz gılcaam !
    Dedenin bu olmayacak , tuhaf isteğine oldukça şaşıran hostes , yine de güzellikle durumu anlatmaya çalışır,
    – Amca, burası uçak , burda ne namaz kılacak yerimiz ne de bir seccade var ; sen namazı kazaya bırakacaksın !
    Hostesin bu çok bilmiş ! ve kendisine akıl veren sözlerine fena halde sinirlenen dede adeta patlarcasına bağırır ,
    – Bah hele ! Başın acıh , dodağin boye ,geymişsen gıssa bi etek, bene fetvami verirsen ! Get şüfere de uçaği gıbleye çevirsin , yallah !
    Darısı bizim memleket uçağının başına !
    Selamlar iyi akşamlar

    • Matrakçıbaşı “Hayatında ilk defa uçağa binen Erzurum’lu bir dede” gibi karahalktan insanların da kalkıp böyle uçakla seyahat edebiliyor olması, sizin gibiler için elbette can sıkıcı olmuştur ama neylersin; bestvan otobüslerinin koridorlarında yatıp yuvarlanmaktan sıkıldık biz de bilader…

  7. Devletin içine, TSK’ya ve iş dünyasına sızmış, yıllardır egemen olan Gladyo’nun “İslam maskeli” olanı büyük ölçüde halledildi. Bir de “Atatürkçü maskeli” olanları var. İmzacılar onların varlığına işaret ediyor. Bu işin Rand Corporation ve Washington merkezli Dış İlişkiler Konseyi CFR’ın talimatıyla organize edildiği aşağı yukarı belli oldu. Bildiri metninin CFR’ın Türkiye şubesi GİF’in (Global İlişkiler Forumu) 150 seçkin üyesinden biri olan emekli amiral Ergun Mengi tarafından yazıldığı ve imza işinin organize edildiği bizzat Avukat Celal Ülgen tarafından açıklandı.

  8. ELHEMDÜLAH. İşlerimiz tıkır tıkır yolunda gidiyor.
    Türkiye ve dünyayi dizayın ediyoruz.
    Her devlet hazinesini milleti ve ülkesi için kullanır. Bizde hazinelerimizi çürütmek için Hapishanelerde sakliyoruz.
    Koronya ilk aşiyi bulan Tükler’de eğer eğer Almanyada olmasaydi onlarda Silivri hazinesinde çürümeye terk edilmiştiler.

    Bu arada milli damat tekrar sahne alabilir!
    Halkbank’ın ‘’Bağımsız Yabancı Devlet Dokunulmazlığı Yasası’’ kapsamında yargılanamayacağıyla ilgili itirazı 12 Nisan pazartesi günü New York İkinci Bölge İstinaf Mahkemesi’nde karara bağlanacak.
    Neyse ben burada keseyim çünkük yazacaklarım yayınlanmaz. En iyisi fatih altaylının 10 kez süzgeçten geçirilmiş yazi linkini vereyim meraklılar okusun. Yalnız idda ediliyor dedikleri idda değil tamamen doğru.

    https://m.haberturk.com/htyazar/fatih-altayli-1001

    ELHEMDÜLAH HER KONUDA DÜNYA ŞAMPIYONU OLDUK. Yalnış anlasılmasın
    AÇLIK YOKSULUK VB RÜŞ…….. Yazını selameti için kalanını tazmayayım.

  9. Aşılama rakamları Aşı üretebilen Almanya gibi ve Fransa ,İtalya gibi birçok ülkeden daha iyi.
    Nasıl aşı yok sonucu çıkıyor bu nasıl algı.
    Hatta Türkiye de aşı seçebilme lüksü bile var.
    Muhalif yazarlar bile nasıl aşı seçebildiklerini ve ne kadar rahat aşılandıklarını anlatarak bitiremiyorl.
    Herhalde Çin işe aşı fazlarına katılıp da aşı tedarik edemeyip Türkiye AB nin eline düşseydi nasıl vururlardı düşünemiyorum.
    Tabii ki istenilen hızda gitmiyor ancak ABD ,İsrail dışında Almanya ,Fransa dah,il hiçbir ülkede istenilen hızda gitmiyor.Hatta rezalet.
    Dünyadaki ekonomik durumda malum ingiltere son 300 yılın daralmasını yaşıyor ancak sanki bu durum sadece Türkiye de gibi algı üstine algı yapıp duruyorlar.

    İnsan bari aşılama rakamlarına bakarda bu algıyı yaratmaya kalkar diyeceğim ama bu yeni düzende Kılçdaroğlu gibi saçmala ve aptallaştırma düzenine geçildi.(Hem neden akdenizde yokuz hem ne işimiz var )
    Herhalde 1000 kere söyledndiğinde insanların aptallaştığına inanılıyor

    Hasta sayılarına gelince her ülke kendi sağlık sisteminin kaldıracağı düzeye kadar aşılama tamamlnıncaya kadar kontrollu gidiyor.

    Protokole gelince ayakta bekleyen düşünsün siz niye bu kadar taktınız.7
    Kaldı ki AB bu protokü istemiş herhalde aralarındaki kıdem kavgası.
    ama beyaz efendilere böyel davrandık diye içimizdekiler pek bir üzülüyor.

    • Çin de bile uygulanmayan bir aşı.
      Dünyada bizim dışımızda sadece Endonezya ve ekonomik kriz ile boğuşan virüste rekorlar kıran Brezilya da uygulanan bir aşı.
      Almanya ile mukayese de bulunuyor.
      Almanya günlük vakada 10 bini geçince tam kapanma kararı aldı.
      Ahmaklıklarına doymasınlar.
      Kongre yaparak işi çözmek varken.

      • Türkiye’nin ve Almanya’nın nüfus sayıları yakın olduğu için mukayese mümkün. Türkiye’deki ölçüm yöntemlerini bilmediğim için sadece Almanya’dakini yazıyorum.

        Almanya’da vaka sayısı: 2.930.852. Vefat edenlerin sayısı:77.707
        Türkiye’deki vaka sayısı:3.689.866. Vefat edenlerin sayısı: 33.201
        Almanya’da koronadan vefat sayılarının yanında hep şöyle bir açıklama vardır:
        „Bünyesinde virüs tespit edilen şu kadar insan vefat etmiştir. Ölümün hangi hastalıktan olduğu kontrol edilmemiştir.“

        Koronadan ölenlerin sayılarının açıklandığı ülkeler listesinin altında şöyle bir açıklama bulunur:
        „Bildirilen rakamlar farklı ölçüm yöntemlerinden oluşur ve bazı ülkelerde kasıtlı olarak manipüle edimiş olabilir.“

      • yahuu git aşılama miktarlarına aşılara bakta gel.
        İşiniz gücünüz tweetleri ikiye katlamak.

  10. Bir süredir de görüyoruz ki..
    Yalanlarla vatandaşın kafasının karıştırılması, birinci iş hâline geldi.
    Emekli amiraller mi darbe yapacakmış canım
    İktidar gündem değiştiriyor.
    Ülke yönetilemiyor
    Millet aç aç
    Aşılar nerde aşı yok
    İktidar yıpransın..
    Plan bu..
    Dostlar devrede.
    Ama 1960’larda yaşamıyoruz ki..
    Gerçeklerin ortaya çıkması sadece 2 dakika sürüyor.
    Muhalefetin darbe imalı bildiriyi “Mağduriyet kasmak için uydurulmuş sahte gündem” sözleriyle önemsizleştirmeye çalışması ise darbe bildirisinden daha vahim ve organize bir tutumun ifadesidir.

    Dünyanın içinden geçtiği pandemi koşullarının her ülke için ekonomiyi en önemli sorun haline getirdiğini görmezden gelerek, -dahası Türkiye’nin uzunca bir süredir doğrudan muhataplarının da ikrar ettiği biçimde ekonomik araçlarla terbiye edilmeye çalışıldığı ortadayken- hiç bunlardan söz etmeden hayat pahalılığı üzerinden “ülke batıyor” algısı oluşturmak ve amiral muhtırasını bu algıya meze etmek ihanettir, zavallılıktır.

  11. Elhemdülilah! Missafir perver, övûnmeyi, gösterişı, ve elimize pek geçmeyen fırsatı yakalayabildığımız an misafir perverliğimizi elimizin tersi ile iter bileklerini bükemedıklerimize hadletini bildırırız..

    Şu an Sürüye’li mülteciler adeta AB’nın kabusı ve bu konuda Türkiyeye karşi elleri mahküm onu için Erdoğan ne derse onu yapmak zorundalar. AB başkanına oturmak için sandelya dahı vermz’sek onlar’ın ses çıkarmayacaklarını iyi bilen Dünya liderimiz eline ge’en bu fırsatı hem oya çevirir hemde onlardan
    istediği parayı alır.

    Bizim millet kadar yalancılara inanan bir millet dünyada yok.
    Korona konusunda her zaman ilk sıralarda’idik hiç bir zaman ortalarda dahi olmadık bizimkiler millete bunun tam tersini yutturdular. 1000 kişi öldü 100 kişi dediler.
    ELHEMDÜLILAH palavralara ve yalanlara inanmakta dünya rekorunu kimselere vermiyoruz.

    Bir danışman 84,700 tl naaş aliyor.?
    Birde yandaş arkadaş oldunuzmu gel keyfım gel.

    Bilal Erdoğan’ın lise arkadaşı olan THY Basın Müşaviri Yahya Üstün, 41’inci şirkete de yönetim kurulu üyesi oldu. Üstün’ün yönetim kurulu üyesi olduğu 41’inci şirket ise THY’nin Aydın Çıldır Havalimanı’nda kurulu THY Uçuş Eğitim ve Havalimanı İşletme AŞ oldu.
    Harama bak hizaya gelk.

    Elhemdülilah arkadaş hemşeri ve . … Için bir değil bin kez şüküre devam edinki sizede dinalet ikişer tane cennet anahtari versin.

  12. Allah haram işleyen topluma yardım etmez.

    Çok değerli ekonomi profösörlerimiz var. Dolar çok artacak diyorlar ekonomi verilerine göre ama tutmuyor.

    Kılıçdaroğlu bahsetmişti Ülke kara para aklıyor. İroni bir şekilde demişti ki: Haram paralara vergi yok. helal paralardan vergi alınıyor demişti.

    Açıklar böyle kapatılmaya çalışılıyor, Ekonomistler çabuk unutuyor.

    Ne yapsın Ekonomistler gündem öyle hızlı değişiyor ki gaye unutturmak.

    öğrenmişler bundan iyisi yok kavramını.

    • Düşün arkadaş! Milyonlarca mülteciye bakmak, kucak açmak, ekmek aş vermek sizce haram mıdır?

  13. 27 Nisan 2007 tarihinde , o zamanki Gn.Kur.Bşk. tarafından yayımlanan bir e. muhtırası; anayasal düzene , meclise ve hükümete karşı tehdit ve şantaj başta olmak üzere her türlü suç unsurunu ihtiva eden son derece ağır ve gerçek anlamda bir muhtıra idi !
    O zaman başbakan olan RTE , yanına meclis bşk.nı Cemil Çiçek’i de alarak son derce makul ve mantıklı , soğukkanlı , sağduyulu , gayet bilinçli bir şekilde yani bir devlet adamına veya kelimenin tam anlamıyla gerçek bir lidere yakışacak şekilde tavır koymuş , hem kendi hem de devletin hakkını hukukunu korumuş , dolaylı olarak muhtırayı da bir bakıma çöpe atmıştı ! Eski bir tabirle ‘uhulet ve suhulet ‘ le bir büyük krizin üstesinden gelebilmişti .
    Bazıları ‘başka çaresi yoktu ‘ diyebilir ; isteseydi görevinden almak için gerekli girişimde bulunabilirdi , o zamanki cumhurbaşkanının buna karşı çıkması halinde ise istifa da edebilirdi.Ama dediğim gibi o krizi her türlü takdirin üzerinde bir maharetle yönetmiş ve adeta tarihin çöplüğüne atmıştı !
    Şimdi buradaki bütün arkadaşlara soruyor ve istirham ediyorum ; Allahınız ,peygambeiniz , dininiz , imanınız hakkı için bu iki bildiriyi ve bunlara karşı sergilenen tutum ve davranışı , olan bitenleri , elinizi vicdanınıza koyarak lütfen bir mukayese edin !
    Hangisi doğru , hangisi yanlış ; gerisi boş !
    Herkese selamlar , saygılar

    • O günkü gücü o idi.
      O günden sonar kapatma davassı ve gerçek darbe dahil bir sürü atlanti ötesi darbeyi engellemeyemedi.
      Bugün artık hadi seçime gidiyorum diyecek durumu yok.
      Bugün sümen altı edeilecek en ufak bir durum yarın yangına dönecektir.

    • Ali bey milletin adamı, öyle büyükanıt ya da cüce ruhlu demiyor, gördüğün gibi kodu mu oturtuyor!
      İtirazı olan?

    • Ali bey! O darbe muhturasi’ni Erdoğan değıl 11. C Başkani Abdullah Gul ve ekibi önledi.
      Erdoğanda Darbeci Genel kurmay başkanı ile 2 saatten fazla sır görüşme yapti.
      O bahsını ettiğiniz görüşmeyi darbeyi önlemek için Gül ve ekibinin neler konuştuklarını amaç ve gayelerini anlatmak için olamazmı?
      Bal gibide öğle! Abdüllatif Şener
      o kadar zaman durdu durdu’da nedenn hemen o karışıklıktan sonra Erdoğanın şimdiki durumunu tam bundan 14 sene önce anlatarak milletti uyandırmaya gerek gördu?
      Zamanın askeri cuntasi ile sivil cuntası Hükümette akılı, cebini’ni değıl ülkesinin düşünenlerın sayesinde önlendı. Daha sonra yerlerini garantileyenler tarafından o muhturayi Önliyenler’e mükafati olarak Vatan Haini ve Terörist damgası verildi.
      Oda yetmezmiş gibi evlatleri ile tehdit edilmenin yani sıra makam aracının kilimasına zehirli gaz yerleştirerek öldürmeyi denediler.

      Onuda şimdiye kadar gelmiş geçmiş first laydiler arasında Dünyayi iyi taniyan ve etrafındakilerinde cığerini çok iyi bilen H N Gül’lün keskin zekasi sayesinde ortaya çıktı.

      Ìsterseniz son olayide AKP li Büyük elçi Dışli kardeş ve Teröristliği bilhassa erdoğan tarafından onaylanmış terōrist Dışlı kardeş ve CHP ye akraba eş dost iftirasi ile saldıranları bir mukayese edin.

      • Nurdan Hanım , olaylar arkaarkaya meydana geldiği ve tarihleri de birbirine oldukça yakın olduğu için maalesef karıştırmışsınız .
        O zaman A.Necdet Sezer cumhurbaşkanı idi , A.Gül ise 28 Ağustos 2007 de cumhurbaşkanı oldu .Muhtıra da A.Gül’ün adaylığına karşı 27 Nisanda verildi .
        Dolmabahçe görüşmesi ise RTE ile Y.Büyükanıt arasında 5Mayıs 2007 de oldu .
        Selamlar saygılar ,iyi günler

        • Ali bey! Olaylari ve tarihleri karıştırmadım.
          Aslında Abdüllatif Şener’den karıştırmadığımı anlayabılırdiniz..erdoğanda dahıl onların derdi Gülü Cümhur başkanı yaptırmanaktı. Hatta o zaman erken siçime giderlerken Şener vekilliğine aday olmamıştı, Abdullah Gül onun aday parasını yatırip aday göstermişti.
          Bu günkü gibi hatırımda, o muhtura verildiği zaman ben kanadadaydım komşum bir türk aradı, ve “Abla gene darbe olacak” dediğinde ben “merak etme olmaz demiştim.
          Açıkcası ben Türkiye ve Dünya gündemini yakından takip ediyorum.
          Tahminlerim’de doğru çıkıyor.
          Alkaha emanet olun.

          • Allahtan o günlerde yaşıyorduk.
            Papaz için söylemeyeceğiniz yalan dolan tedbir yok

  14. Ben yoruma yazının sonundan başlayayım

    “fakat görüşünüzü ifade etmeden önce iyi düşünün derim”.
    Evet görüşümüzü ifade etmeden önce bir değil üç beş defa düşünüyoruz
    Kırpa kırpa ancak bu kadar yazabiliyoruz.

    Bu salgınla mücadelede başından beri doğru yönetilemediği sonuçlar gösteriyor.

    Aşı temini konusunda gerçekten ödeme sıkıntısı çekiyorsak biz Ülke olarak bitmişiz demektir. İnşallah öyle değildir.

    Benim bir önerim vardı daha öncede çeşitli yorumlarımda belirttim
    Elektrikten kesilen payı sağlık giderlerine aktarılması hata bu payın arttırılmasına kimsenin itiraz etmeyeceğini, bu kaynak la tedavi bekleyen insanların da tedavilerinde kullanılabileceği, aşı üretimi temini,temini gibi alanlarda kullanılması küçük de olsa bir katkı sağlayacaktır.

    Şimdiden herkese hayırlı Ramazanlar
    Ramazan deyince ilk olarak Ramazanda aşı gündeme geldi
    DİB Ramazanda aşı ile ilgili açıklama yaptı

    Günümüzde bir çok şeyin mutasyona uğraması DİB de açıklama yapması mutasyonun her yere yayılmış olma ihtimalini güçlendiriyor.

  15. 7 temmuz 2009 taha kıvanç yazısi. Şifre

    “Türkiye”nin dünyada yükselen yıldız olduğu bir dönemde asker darbe mi yapar?” kuşkuculuğunu sergileyenler var. Hiç ayıplamıyorum; tersine bana da bugünün Türkiyesi ”darbelere karşı korunmada” gibi geliyor. Ben ne zaman gevşesem, son 50 yıllık yakın geçmişin olaylarını avucunun içi gibi bilen dostum, “Sen hele bir dur” demek üzere başımda bitiyor.

    Dün de Muammer Kaylan”ın genel yayın yönetmenliğinden ayrılma macerasını da hikâye ettiğim yazıdan sonra aradı. İstediği şu: “Madem kitap elinin altında, Talat Aydemir cuntası ve darbe girişimiyle al takke ver külâh olan patronun hikâyesini de yazsana… Türkçe tercümenin 231. sayfasında başlıyor o bölüm…”

    Konuyu ilk Necati Zincirkıran ”Hürriyet ve Simavi İmparatorluğu” kitabında yazdı (s. 116-). Zincirkıran uzun süre Hürriyet”te Erol Simavi”nin çok yakınında çalışmış, genel yayın yönetmenliği de yapmış olan bir meslek büyüğü… Yıllar sonra (1994) kaleme aldığı kitabında, eski patronunun 22 Şubat (1962) Talat Aydemir ayaklanmasında rolü olduğunu kayda geçiriverdi.

    O gün bugündür bu konu yazılıp durur…

    Erol Simavi deyip geçmeyin. Hakkında yazılan bütün kitaplarda ”imparator” veya benzeri lâkaplarla anılan bir gazete patronuydu zamanında… Devletin milletvekili veya bürokrat olmayan hiçbir ”sivil” kişiye vermediği ayrıcalıklı ”kırmızı pasaport” 1988”de Erol Simavi için düzenlendi; pasaportu 1994 yılına kadar defalarca uzatıldı.

    Kaynaklar, patronun talimatıyla atıldığını özellikle belirttikleri ”Leydi”nin topuk sesleri” manşetini, ”pasaport uzatma” isteğiyle birlikte anıyorlar…

    1961 seçimlerinden bir yıl önce darbeyle ülke yönetimini ele geçirmiş askerlerin hiç mutlu olmadıkları biliniyor. İsmet İnönü gibi tarihi bir şahsiyetin başbakan olarak atanması da yüreklerini soğutmadı darbecilerin; sadece iktidar koltuklarında oturanların değil, kışlalarda onlara kızgınlık ve hasetle bakanların da… İktidarın uzağında kalmış askerler yeniden müdahaleye karar verdiler…

    Talat Aydemir”in liderlik ettiği cunta başını iki kez dışarı çıkardı; İsmet İnönü ikisini de başarısız kılabildi. Her iki ayaklanmadan sonra çok sayıda Harp Okulu öğrencisinin orduyla ilişkisi kesildi; ikinci ayaklanmaya liderlik yapan iki albay idam edildi.

    Ordudan o dönemde tasfiye edilen 1500 kadar askeri okul öğrencisi arasından gazeteciliğe ilgi duyanların sayısı hiç de az değildir. En ünlülerinin isimlerini biliyorsunuz zaten: İsmet Solak, Taki Doğan, Savaş Süzal…

    Geçen gün (1 Temmuz 2009) Tufan Türenç o günleri hatırlattı: “İhtilalcilerin lideri Albay Talat Aydemir, bazı şartlar ileri sürmüştü: / ”Bir seçim yapılsın ve bu benim kontrolümde olsun. Okuma yazma bilmeyenlere oy hakkı tanınmasın ve bizimle ilgili tüm atamalar durdurulsun…” / (İsmet) Paşa bu şartları duyar duymaz öfkeden deliye döndü: / ”Maskara! Bana kafa tutacak ve ben onu dinleyeceğim. Karşısındakinin kim olduğunu hâlâ anlayamamış.”

    Cuntacılar İsmet İnönü”yü devirmeye, darbeyle iktidara gelmiş Milli Birlik Komitesi”ndeki askerleri koltuklarından etmeye çaba gösterdiler; hem de tam iki kez… İkisinde de hüsrana uğradılar…

    Siyasi geçmişi iyi bilenlerin “Bir daha olmaz” türü tespitleri gülerek karşılamasının bir sebebi de bu işte… ”Tarihi figür” imiş, ”Milli Mücadele kahramanı” imiş, ”silâh arkadaşı” sayılırmış… Bunları bile dinlemeyen bir yapıdan söz ediyoruz…

    22 Şubat (1962) günü Erol Simavi ortadan kaybolur; bir kez telefon eder, numara bırakmaz… O kritik günde gazetenin bütün sorumluluğu Necati Zincirkıran”ın omuzlarındadır. Diğer gazeteler kışlasını terk eden askerlerden korkuyu yansıtan tek tip bir metinle çıkmayı kararlaştırır; Hürriyet”in Ankara Temsilcisi Cüneyt Arcayürek”in tavsiyesi de budur.

    Hürriyet o günü manşetten “Demokrasi tehlikede: Ankara”da isyan” olarak verir.

    Gece bir ziyaretçi gelir Necati Bey”e; Dünya gazetesi müdürlerinden Hayri Alpar… Uyarma göreviyle geldiği bellidir. “Yanlış yapıyorsun, hem kendini hem de gazeteyi tehlikeye atıyorsun, değiştir şu manşeti” der Hayri Bey ve ekler: “Zaten Erol Bey de bu işin içinde…”

    En vurucu hatırlatmasını da aktarayım Zincirkıran”ın: “22 Şubatçılar arasında üniversitelerden sivil akıl hocaları vardı. Ünlü profesörler, bilim adamlarımız, ünlü gazetecilerimiz cuntacılara destek veriyorlar, onlara yol gösteriyorlardı. Çünkü Türkiye”yi birlikte kurtaracaklardı! Dünya gazetesi sahiplerinden Falih Rıfkı Atay, bir yazısında, ”Aydemir”in gözlerinde Mustafa Kemal”in pırıltılarını gördüm” diyebiliyordu.”

    Bu kadar yeter herhalde; bütün basın tarihimizi özetleyecek değilim ya!

    • Yani hep etraf cuntacı kaynıyormuş.Fehmi bey güzel özetlemiş.
      Şimdi kimler destek veriyor cuntacılara yoksa biran yok mu oldular.
      Yoksa kılık değişirip şimdi bu işi “emekliden cuntaı mı” olur diye örtbas mı ediyorlar.
      Eee tarihte b,r sürü var emkli olup cunta içinde olan.
      Mesala Talat aydemir in 2. darbe girşimi nereye konulacak acaba.

  16. Artık algı yaratma, konuyu deǧiştirme çabaları da iktidar partisinin kongreleriyle Koronanın yayılmasındaki rolününün gündeme oturmasını önleyemeyecek. Buna raǧmen tedbir almakta gecikmeleri tek adam yönetimiyle girdikleri çıkmazı gösteriyor.

  17. Haddini bildirin şu kadına diye gürleyen ecevit klintonun önünde süklüm püklüm elpençe divan duruyordu; elhamdülillah artık işler değişti, ab heyetinin durumu buysa imf heyetinin başına gelecekleri varın siz düşünün artık!
    Evet, eskiden hazinemizi imf memurları denetlerdi!
    Hayır, imf bir insani yardım örgütü değildir; küresel egemenlerin, para babalarının tefecilik ve tahsilat işlerine bakar, bildiğin mafya…

  18. Bizim bir misafir geleneğimiz yokmu idi?
    Misafirler oturmadan oturulur mu?
    Geleneklerimiz de mi sıfırlandı?

      • Önce “Yalnız Efe” yi oku.
        Yalnız, tek başına, birilerinin gücüne dayanmadan yüreğim yetiyormu?
        “Onlar duvarların arkasına sığınmadan sizinle mücadele edemezler”Haşir 14

  19. 54 bin günlük vaka.
    Yatay mı? Dikey mi?
    Yatay ise dikey kaç?
    Dikey ise yatay kaç?

  20. İyi giden birşey olsa da yazsam diye hayıflanıyor gibisiniz. Yok bulamazsın, iyiye güzele savaş açılmış gibi. Bunları yazınca da hemen zillet, vatan haini, fetöcü havuzuna atılıyorsunuz. Bir müslümana asla yakışmayacak yorumlar yazıyorlar. Yazık oldu güzelim ülkemize…

  21. Elhamdülillah

    Gece yarısı 104 amiral, bir tanesi bile höd dese eski Türkiye’de haftalarca gazete manşetlerini süsleyecek amirallerden tam tamına 104 tanesi bildiri yayımlıyor ve muhalif basın bunun basit bir fikir açıklaması olduğunu, iktidarın her muhalefeti susturma telaşında olduğuna bize inandırmaya çalışıyor. Muhalif parti sözcüleri de öyle.
    O bu değil en sonunda 104 amiral sinirlenecek “ne fikir açıklaması, bizi bu kadar küçük göremezsiniz haddinizi bilin” diye açıklama yapacak.::::)))))
    Elhamdülillah kafayı toptan yemedik.

    • Evet haklısınız! Bizde, saraylılar ve çevrelerinin,mideleri tıka basa dolu! Bu nedenden dolayi! Saray ve çevresi kelle yeme işini mallarını mülklerini hamudi ile yuttuklarına bırakiyirlar’ki açlıktan ölmesinler.
      Elhemdülilah. Sarayımızda ejderler var iken kafa yenirmi..( hiç?

    • Binali Yıldırım öyle demiyo ama; “höt deyince park bahçelerde saklanıyordu biri” diyo, ama “ben korkusuzca” diyo, tankların arasından başbakanlık forsu olan arabamla ve koruma eskortuyla geri vitese takıp kaç yüz kilometre geri geri giderek atlattım darbecileri” diyo.

      • Kim aslanlar gibi çarpıştı.Kim selam verdi geçti orada duruyor.
        Kimler donuna kadar soyulup yerlerde poz verdi oda var.
        Kimler arazi bakmaya gitti.
        Kimler basının karşında kollarını bile sıyırmdan tansiyon ölçtürüp sadece %1 ini tanıyorum diye tedbir yaptı.
        Kısaca kim ABD kucağında oturuyor işte orada.
        Yani kısaca sadece o gece değil papaz 30 yıldır ABD kucağında ve korumasında (Tabi islama hizmet içindir)

  22. Konsey başkanı koltuğa oturmak yerine yerini komisyon başkanına vermeliydi ve örnek olmalıydı diğer başkana. Ama işte havasından mıdır suyundan mı, onu da bozmuş Ankara’nın karanlık iklimi. Yazık.

Yoruma kapalı.