“Türkiye’de hakimler var” çığlığı her dönemde işitildi bu ülkede.. Bugünlerde de aynı güven veren sesi duymak istiyorum…

42
Adaletin kestiği parmak...
Reklam

Henüz orta öğrenimini bitirmemiş çocuk-genç arası biri ne okur?

Ben o dönemimde önüme ne çıkarsa okuyordum. 

Çok değer verdiklerimi kapağına bile zarar gelmemesi için kırmızı kaplama kağıdıyla kapladığımı itiraf ederim.

Arasam bulurum, ama bu yazıyı o imkandan mahrum olduğum bir ortamda yazıyorum, o sebeple kırmızı kağıtla kaplanmış kitaplardan biriyle ilgili olacak bu yazımda hafızama güvenmek zorundayım.

“Türkiye’de Hakimler Var” başlıklı kitabın henüz çocukluktan kurtulamamış benim üzerinde, hukukun pek de önemsenmediği bir dönemde -1960’lı yıllarda- geleceğe dönük umutları şahlandıran bir etkisi olmuştu.

Maraş hakimi Abdülmecid Belli önüne cezalandırılması için getirilmiş, bütün suçları topluca kitap okumak olan bir grubu yalnız beraat ettirmekle kalmamış, sonradan kitaplaşacak çok sayfalı ayrıntılı kararıyla okudukları kitapların da okunmasında herhangi bir sakınca olamayacağını ilan etmişti.

Risale-i Nurlar ile ilgiliydi karar.

Kitap okumak ülkemizde çok uzun yıllar ‘suç’ olarak görülebildi.

Reklam

Abdülmecid Belli ismini daha o zamandan hafızama yürekli bir hakim olarak kazımışımdır.

Nurcu muydum, hayır, ama kitapların suçlanmasına karşıydım; hayat boyu da kitapların suçlu muamelesi görmesine hep karşı çıktım.

Düşünüyorum da hafızamda Abdülmecid Belli’nin isminin yanına yerleştirdiğim aynı dönemden birkaç isim daha var.

Bunlardan biri Ali Himmet Berki, diğeri de Refik Gür’dü. 

Ali Himmet Berki ismiyle ilk olarak, Kemalettin Şenocak tarafından 1960’larda çıkarılan ve bütün ciltleri babamın abone olması sayesinde kütüphanemde bulunan ‘İslam’ dergisinde karşılaşmıştım. Yaşını başını almış bir hukukçu olduğu yazılarının üslubundan belliydi Berki‘nin (1882 doğumluymuş). Mahkemede Cumhuriyet’in anayasası ve yasalarına uygun kararlar veren bir hakimin İslam hukukuna duyduğu ilgi ve o konularda makale ve kitaplar yazması bana ilginç geliyordu.

‘Mecelle’ kitabı (1959) hala kütüphanemdedir.

Refik Gür de ‘Mecelle’ ile ilgili bir kitap yazmıştı, ama onun büyük eseri baskıları hala yapıladuran -yakın zamanda (2017) Türkiye İş Bankası Yayınları yeniden bastı- ’Osmanlı İmparatorluğu’nda Kadılık Müessesesi’ kitabıdır. 

Gür’ü mercek altına almamı sağlayan, 1952 yılında baktığı bir davada, hüküm vermesi beklenen yasanın anayasaya -o zaman adı Teşkilat-ı Esasiye Kanunu idi- aykırı olduğunu hükme bağlamasıydı. Yargıtay kendisinin o kararını ‘hakimlere böyle bir görevin verilmediği’ gerekçesiyle bozmuş, Refik Gür buna rağmen kararında ısrarcı olmuştu.

Reklam

Günümüzde Prof. Kemal Gözler kendine ait internet sitesi ve yazdığı kitaplarla bu üç ismin izinde olduğu izlenimini veriyor.

Yazdıkları dikkatle okunmayı hak ediyor.

Bu isimleri yalnız günümüzde hukuk üzerinde hala tartışmalar devam ettiği için de hatırlayabilirdim; herbiri hatırlanıp dua edilmeyi hak ediyor çünkü. Ancak, hukuk sınırları içerisinde kalsa da farklı bir konuda yazılmış bir makalenin dipnotları arasında karşılaştım Ali Himmet Berki ve Refik Gür adlarıyla.

Okuyalım:

“Cumhuriyet’in ilk yıllarında Mal Müdürlüğü’ne haciz uygulayıp, kararın sonunda da: ‘Devlet haciz edilemez, ama devlet varsa’ diye yazabildiği için Atatürk’ün talimatıyla temyiz mahkemesine atanmış İnebolu Hakimi Ali Himmet BERKİ ve 1952 yılında henüz Anayasa Mahkemesi ortada yokken, önüne gelen davada uygulanan kanun hükmünü Anayasaya aykırı görerek davayı reddetmiş ve (zamanın Yargıtay’ı tarafından bozulsa da) bu kararıyla Anayasa Mahkemesinin kuruluşuna esin kaynağı olmuş, Akşehir Hakimi Refik GÜR birer İskender olarak şimdi anılarda kalmıştır.”

Düşünün, biri (Berki) İnebolu’da, diğeri (Gür) Akşehir’de yani küçük sayılacak kazalarda hakimlik yapıyorlar. İlki haciz davasında, diğeri de bir başka basit davada zamanın kabullerine aykırı kararlar verebiliyorlar.

Abdülmecid Belli’nin Risale-i Nurlar ile ilgili bir davada sayfalar dolusu yazdıkları da döneminin yerleşik kabullerine taban tabana tersti.

Başlarına bir şey geliyor mu?

Hayır gelmiyor.   

Cumhuriyet’in ilk dönemine yönelik hukukun ayaklar altına alınma eleştirisine muhatap ‘İstiklal Mahkemeleri’ uygulaması vardır. Eleştiriler yerden göğe kadar doğrudur. Fransız İhtilali’nin kelleleri düşürdüğü dönemin ilkelliğini andırır o mahkemeler. Ancak bir özelliği genellikle unutulur: İstiklal Mahkemeleri dönemin hukuk sistemi dışında çalışmaktaydı ve mahkeme heyetini oluşturanlar aslında hukukçu değillerdi. Mahkeme adını taşıyan heyetler hukuk sistemi dışında tutulmuş, karar vericiler de siyasi kişilerden seçilmişti.

Aradan geçen onca yıla ve her askeri darbe sonrasında yaşanan hukuk skandallarına rağmen, hukuk ve adalet kavramlarının hala eleştirilmeye değer bulunması, günümüzün en önemli sorununun mahkeme kararları olmasına ne diyebiliriz?

Daha dün, Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, bir şahsın yüzüne kezzap atılmasıyla ilgili davada verilmiş bir mahkeme kararını, topluluklar önünde yerden yere vurdu. [Cumhurbaşkanı konuşmasında hakimlere kanunların sınırları içerisinde kalmama öğüdü verdi; umarım mahkemeler bu sözleri yanlış değerlendirmez.]

Türkiye her dönemde “Türkiye’de hakimler var” çığlığını duyma özlemini duyuyor.

Çocuk halimle duyduğum o ses üzerimde kalıcı etki bırakmıştı. 

Şu yaşıma geldim, bugün de duymak istiyorum.

ΩΩΩΩ

Reklam

42 YORUMLAR

  1. KANUNLARI TANIMAK …. OLSUN… ANKARA ‘DA DA HAKİMLER VAR DİYE BİLMEK…
    UMUT MU ?….. UMUT HALA OLMALI…. UMUT OLMADAN İNSAN YAŞAYAMAZ… ÖLMEK NASILDIR BİLMİYORUM AMA … ADALETSİZLİĞİN PENÇESİNDE BİR ÖLÜ OLARAK YAŞAMAYI ÖĞRETTİ HAYAT……

    ​Adamlar kapıyı çalıyor, yaşlı değirmenci açıyor.
    – Buyurun?
    – Bizi Kral gönderdi. Burayı görüp çok beğendi, satın alacak. Kaç para?
    – Satmıyorum ki ne parası?
    – Saçmalama Kral istedi.
    – Bana ne! Ben satmadıktan sonra kimse alamaz ki!

    ​Adamları gelip Kral’a diyorlar ki;

    – Efendim beğendiğiniz yerdeki değirmenci deli. “Satmıyorum” dedi.
    – Çağırın bakalım bana şu adamı.

    ​Değirmenci gelip, Kral’ın karşısında duruyor. II. Frederick:

    – Yanlış anladınız herhalde beyefendi, ben satın almak istiyorum orayı. Kaç para?
    – Yoo yanlış anlamadım, adamların da dün bunu söyledi. Satmıyorum!
    – Beyefendi inat etmeyin, paranızı fazlasıyla vereceğim.
    – Sen koskoca Kralsın, paran çok. Git Almanya’nın her yerine saray yap. Burayı benden önce babam işletiyordu. Ona da babasından kalmış, ben de çocuğuma bırakacağım. Satmıyorum!

    ​II. Frederick ayağa kalkıyor;

    – Unutma ki ben Kralım!

    ​Değirmenci bakıyor ve diyor ki;

    – Asıl sen unutma ki Berlin’de hakimler var! Hiçbir güç, hiçbir siyaset, hiçbir iktidar kral bile olsa adaletten üstün değildir. Hiç kimse adaletin üstüne çıkamaz. Orada oturamaz.

    Potsdam’da Sansosi Sarayı. Saray ve değirmen yan yana. Kral ve değirmenci adaletle komşu oluyor.

    ​Sabahları II. Frederick arka bahçeye çıktığında değirmenci sesleniyor;
    – Hey Frederick, ekmek yaptım göndereyim mi?

    ​II. Frederick diyor ki;
    -“ADALET HER SABAH bana, SICAK BİR EKMEK kokusuyla gelirdi.”

    Kısaca güzel günler er veya geç gelecek çocuklar!

  2. Bu geç evlenenler var ya bu geç evlenenler, biz onların cemaziyülevvelini de biliriz. Geç evlenenlerin CeHaPe’ye oy verdiklerini de biliyoruz. Bunlar zaten IMF’ci onlardan talimat alıyorlar. Enflasyon sonuç faiz nedendir, ekonomi benim uzmanlık alanım. Üniversite diplomam nerede mi, onu keçi yedi maalesef. Eyy Amerika pardon Eyy Rusya …yok be Eyy Hafter.

  3. Yargı sistemini ikiye ayırmak gerekir. i) Adli yargı, ii) Siyasi yargı. Siyasi davalarda hakim nasıl karar verir? Devletin asker, emniyet ve istihbarat kuruluşlarının bir olayla ilgili olarak hazırladıkları raporlar ‘resmi’ niteliktedir. Örneğin 15 Temmuz gecesi olanlar için devletin hazırladığı raporlar, sundukları belgeler hakimi bağlar. Devlet Fetullah Gülen’e FETÖ demişse bir hakim aksini iddia edemez. Ancak bir kişinin fetöcü olup olmadığına dair belgeleri eksik bulabilir ve kararını ona göre verebilir.

    Bu durum gelişmiş ülkelerde de yaşanıyor, örneğin Trump’ın azil süreci güncel bir örnektir. Fakat gelişmişlik farkını gerek parlamentolarında gerekse adalet sistemlerinde görüyoruz. Kimse kırmızı çizgileri aşmıyor. Geçmişte ABD Başkanı Nixon’un rakip partiyi dinlettiği ortaya çıkınca (Watergate skandalı), bir süre sonunda kendi partisinin temsilci ve senatörleri de Nixon’un azledilmesi yönünde oy kullanmıştı.

    Türkiye’ye dönersek. Gelecekte iktidar değiştiğinde ‘devlet’ 15 Temmuz olayını tekrar inceleyip “o olay öyle değil de böyleymiş” diye resmi raporlar hazırlarsa hakimler bu sefer ona göre karar vereceklerdir. Kimileri içeride kalmaya devam ederken kimileri dışarı çıkacak bu arada içeride oluşan boşluklar yenileri ile doldurulacaktır.

    Artık şunu herkesin anlaması gerekiyor. Devlet o şekilde yapılandırılmalıdır ki hiçbir partiye, cemaate, şuna buna yakın olmamalıdır. Halk da aklını başına alıp, ‘devlet benim’ ve ‘parti benim’ demeyen siyasetçileri işbaşına getirsin. Dini ve milliyetçiliği kullanmada aşırıya kaçan siyasetçilerden uzak dursun, yapılan propagandalara temkinli yaklaşsın, işbitiricilik ile işbilmezliği ayırt etmeyi öğrensin. Özellikle de halka umut olabilecek yeni siyasi partileri tehdit edenlere kuvvetli bir ders versin. Halk bunları yapmazsa ne olur? “Her millet layık olduğu şekilde yönetilir”.

  4. Değerli okurlar! Yakında Dünya yüzüne İnişinin 17 senesini bitirişinin yıl dönünümünü kutlayacak olan, şanslı, mutlu, ve UMUTLU vatandaşlarının sayısıni artıracak olan çok deģerli ;Tayyıp Cumhurriyeti! Diğer milletlerinde mehtinin Cumhurriyetinde yaşaya bilmerini sağlayacak.MUTLU T.C vatandaşlarından olmalari için Çok Değerli R.T.Erdoģan onlara $250,000 karşılığında; vatandaşlık sertifikasi hediye etme kararı almiş.

    Mehdi deyip geçmeyin! Bakınız Dünyaya adalet getirdi.
    Bütün dünya T.C yi kiskaniyor.

    Lütfen! Nan körlük etmeyelim.
    Bakınız bugün ülkesindeki tek mutsuz Survani Rahibini ve Cemaatinden olanlari 900 bebeğın yaşadığı sarayların benzerlerinde ağirlamak için. Evlerinden alıp işlemlerin yapıldiğ saray lobisine gõtûrmuşler.

    ??Ne Mutlu Mehdiye biat edenlerw ??? buda biatcilara benden hediye olsun.

  5. 1. “Aradan geçen onca yıla ve her askeri darbe sonrasında yaşanan hukuk skandallarına rağmen, hukuk ve adalet kavramlarının hâlâ eleştirilmeye değer bulunması, günümüzün en önemli sorununun mahkeme kararları olmasına ne diyebiliriz?”
    Denecek şey belli: Medeni bir ülke değiliz. Geçen yıl ocak ayında sokak itleri Kayseri’de bir çocuğu parçalamışlardı. Hükümet “hayvan yasası çıkaracağız, muhalefete de danışacağız” dedi. Ne oldu? Yasa çıkmadı. 2020’ye girdik, bu sefer İzmir’de 13 yaşında bir çocuk sokak itinden kaçarken arabanın altında kalıp can verdi.
    Köpekler iğneyle veya zehirli etle itlaf edildiği zaman kafadan üşütük (aslında terörist) bazı şahıslar baya şamata yapıyorlar. İtler insan öldürdüğü zaman kimsenin gıkı çıkmıyor.
    Medeni ülkelerde başıboş köpek yoktur. O yüzden böyle olaylar yaşanmaz. O ülkelerde askeri darbe de olmaz. Köpeğin yeri barınaktır. O da bir süreliğine. Sonra uyutulur. Tüm başıboş köpeklerin toplanması, barınağa tıkılması, sahiplenen olmazsa itlaf edilmesi gerekir.
    Bu konuda bildiğim kadarıyla bir tek Ege Cansen bir şeyler yazdı. Bedri Baykam adlı bir köşe yazarı da köpekleri savunan, Cansen’i kınayan bir yazı kaleme aldı. Çok bilmiş bir eda ile yaptı bunu.
    2. “Sokakta başıboş köpek olmaz. Medeni ülkelerde köpekler barınaktadır.” Bunu kaç defa söylememiz gerekiyor. Kendini hayvansever olarak takdim eden kişilerin terörist olduklarını söyledim. Mübalağa yok. Twitter künyelerine “insan sevmez, hayvan sever” yazıyorlar. Köpekler insan parçaladığı zaman asla üzüntü duymuyorlar. Dahası et, balık ve tavuk yiyorlar. “Köpekler insan parçaladı, rahatsız olmuyor musunuz?” diye sorulduğunda “Keşke seni parçalasalardı” şeklinde karşılık veriyorlar.
    3. Bu konuda nedense genel bir suskunluk var. 2020’ye, Yeni Türkiye’ye yakışıyor mu diye sormayacağım.
    4. Medeni ülkelerde “Barınakları kapatın, köpek katliamını durdurun, köpekleri şehrin içine salın” diyen insanlar yok. Köpeklerin barınaklarda tutulmasına ve itlaf edilmesine karşı çıkan da yok. Olamaz da. Karşıysan, alır, evinde beslersin.
    5. İdam derhal geri gelmelidir. Türkiye, Avrupa Hukuku’nu bir üst hukuk olarak tanımaktan vazgeçmelidir. Kadının yüzüne kezzap atan da idam edilir, cadde ortasında torununa cinsel tacizde bulunan sapık dede de. Bu mahlukların yaşamasına gerek yoktur.
    6. “Türkiye’de hakimler var” çığlığını duyma özlemi… Ben de böyle bir özlem yok. Sokak itleri bir çocuğu parçalayacak kimsenin gıkı çıkmayacak. Çocuk, sokak itlerinden kaçarken arabanın altında kalıp ölecek yine gıkın çıkmayacak. Sonra hukuk şöyle, gukuk böyle.
    7. İtseverlerin terörist olduklarını söyleyebilecek köşeyazarı görmek istiyorum. “Sokakta tek bir başıboş it kalmayacak, hepsi toplanacak, barınağa tıkılacak ve sahiplenen olmazsa katledilecek” diyebilen siyasetçi görmek istiyorum. Siyasetçiden duymak ve köşeyazarından okumak istediğim şey budur.
    8. Bir de her olumsuzluğu askeri darbelere, özellikle 12 Eylül’e bağlamaktan, bu pis huyumuzdan vazgeçelim. Gerçekten pis bir alışkanlık bu. Haber Türk’de Deniz Zeyrek, Sinan Meydan gibi şahıslar Atatürk konulu açık oturum’da konuşutular. İkisi de Kenan Evren’in çok yanlış işler yaptığını söylediler. Detay verseydiniz birader. Hangi işi yanlış yapmış? Meydanı boş buldunuz tabii.
    9. Kenan Evren’in de elbette hataları olmuştur. Mesela Matlid Manukyan, Doğu Perinçek ve Banker Kastelli gibi şahısları idam etmemiştir. Bence çok yanlış bir şeydir bu. Bu şahıslar mutlaka idam edilmeliydi.
    10. Şu yaşıma geldim, dün de bugün de duymak istediğim şeyler bunlar. Yani hakikat… Meselesi hakikat olan insan başkadır. Şu tespiti yapmıştım: 12 Eylül ve Kenan Paşa eleştirileri yapanların çoğunun derdi hakikat değil. Kendi yamuklarını örtbas etmek. Netekim ne “Kurtarılmış Mahalleler”den bahsediyorlar ne de “Sovyet Rusya, Afganistan’ı işgal etmedi; Afganistan davet etti, Kızıl Ordu bu davete icabet etti” lâkırdısından… Sonra sokak itleri çocuk parçalayınca büyük, derin ve koyu bir sessizlik…
    11. Kendileri çok düzgün işler yaptılar, Kenan Paşa çok yanlış işler yaptı. Kendileri çok düzgün insan, Kenan Paşa çok yamuk insan…

  6. Ülke toplumu olarak en büyük sıkıntımız adalet, adalet kavramı o kadar geniş bir alanı kaplar ki bütün toplumu bütün mercileri içine alır. Bütün toplum adalet bekler karşısındakilerden, hatta adalet’te adelet bekler adaletli olmak için adalet bekleyenlere karşı, öyle bir bekleyiş ki benim gibi bütün toplum da yıllardır o nu bekliyor. Artık ne zaman ve nasıl gelir bilmiyorum.
    Maalesef Ülkemiz insanında yargıya güven diye bir şey kalmamıştır üzülerek belirteyim ki toplumun büyük bir bölümü gibi benim de adalete güvenim çok düşük artık toplumda böyle kanı benimsenmiş durumda nedenine gelince benim bizzat yaşadığım ve çevremde yaşanan adli olaylar beni bu kanıya varmama sebep oldu.
    Bazı öneriler var karar vericiler Kutsal Kitabımıza el bassın ve yemin etsin diye, bu uygulama çok tehlikeli toplumumuz ve karar vericilerimiz bu uygulamaya hazır değil, uygulanırsa Kutsal kitabımıza inancımıza zarar geleceğini düşünüyorum. Sebebi de şudur bizim yargı sistemimizde taraflara zaten yemin ettiriliyor ne oluyor peki sizce doğru söyleniyor mu asla söylenmiyor “doğru söyleyen dokuz köyden kovulur” hesabı doğru söyleyen kaybediyor davada doğru söyleyen tarafın kazanama şansı neredeyse sıfır. Zarar gören yemin oluyor, halkımızın birbirine dahi güveni olmadığı bir dönemde(bir araştırmaya göre) yemine de inanmaz oldu . Şimdi aynı durum karar vericiler için de geçerli onlarda bu uygulamayı yapacak olursa dini inanç açısından bir çok olumsuzlukların yol açacağını düşünüyorum.
    Kanunları Sadece Yargıçlar Biliyorsa o Ülkede Adalet Yok Demektir
    İlahi adalette zaman aşımı yoktur. O bir gün mutlaka tecelli edecektir

    • ilahiyat fakülteleri ve hukuk fakülteleri birleştirilse de yargıdaki şu çiftbaşlılık sona erdirilse; yok ilahi adaletmiş yok yüksek temyiz mahkemesiymiş..!

  7. 15 temmuz sürecinde bizzat kendim adalet mekanizması içerisinde sanık olarak yer aldım. Şöyle ki, aklımın ucundan bile geçmezken yayınlanan bir liste ile devlet memurluğundan sorgusuz sualsiz ihraç edildim. Gerekli mercilere müracaat ettimse de ne bir cevap alabildim ne de muhatap bulabildim. Beni tanıyanlar bile cüzzamlı gibi benden kaçtılar. En sonunda yargılanma safhası başladı. Ben yaşadığım olaylardan dolayı çok ümitsiz bir şekilde mahkemeye gittim. Mahkeme heyetininde devletin diğer kurumları gibi davranacağını düşünüyordum. Ama hiç te öyle olmadı. Hakim dosyamı inceledi ve berat verdi. Ben tekrar görevime döndüm çok şükür. Adalet duygusunu her insanın ömrün de bir kere tatması gerekli diye düşünüyorum.

    • sayın anadolu, allah hiç kimseyi adalet duygusunu yaşamaya muhtaç etmesin ama türk yargısının hakkını veren yorumunuzdan dolayı da sizi tebrik ediyorum; küçüğümseniz alnınızdan büyüğümseniz ellerinizden öpüyorum..! Şu sayfada okuduğum en güzel yorum bu..!

  8. Erdoğan gençlerin geç evlendiğinden bahsetmiş.
    – Bundan sonra Erdoğandan bu tür konuşmalar dinlemeye hazır olun. Çünkü Erdoğanın konuşabileceği pekbir konu kalmadı.
    – Daha önceki bir yazımda, Erdoğanın, yaptıkları ile türkiyeye zarar verdiğini ama artık gelinen noktada akp ve kendisinin de zarar görmeye başladığımı yazmıştım.
    – Bu nedenle erdoğan, artık konuşacak konu bulmakta zorluk çekiyor.
    – En son milli güvenlik kurulu toplantısında, suriyede operasyonların sürdürülmesi kararı alındı.
    – Biz söylüyorduk, ama erdoğan da, suriyede amerika ve rusyanın izninin dışında iş yapamıyacağını, nihayetinde öğrenmiş oldu. mgk’da operasyonların sürdürüleceği kararı alındı ancak herhangi bir adım atılhmadı. zaten atılamazdı da…
    – Bu sefer, gündemi değiştirmek için libya konusuna sarıldı. Ancak libyada da durumun, suriyeden farklı olmadığını öğrendi. orda da, abd ve rusyanın izni haricinde iş yapamayacağını anladı.
    – Nitekim, libyaya sadece suriyeli cihatçıları ve az sayıda personel gönderebiliyor.
    – Kanal istanbul’dan bahsetti, artık halkın akpnin aya 4 şeritli yol yapabileceğine inanmadığını, bunun da ötesinde; halkın, yetimin parasıyla aya 4 şeritli yol yapılarak ülkenin soyulmasına karşı olduğunu öğrendi.
    – Ayrıca, zaten kanal istanbulu yapabileceği para da yok. Ancak, katarlı ortaklarına sözü var. bu nedenle milletin parasının bir bölümü kanal istanbula gömebilir. Bu risk nedeniyle kanal istanbula karşı olmak gerekiyor.
    – Yani, kanal istanbul için çalışmayı başlatabilir belki ama yapabilmesi mümkün değil.
    – Hem paranın olmaması, hem de halkın tepkisi nedeniyle, kanal istanbul söyleminden de vazgeçmek zorunda kaldı.
    – Zaten birtek kanal istanbul ile halkı oyalamaya devam etmesi mümkün değil, ayrıca, artık halk, erdoğanın söylemlerinden müthiş rahatsızlık duyuyor. “Kanal istanbul” dedikçe, halkın tepkisinin artacağını da görmüş oldu.
    – Batıya “Eyy!” demenin ülkeyi ve kendisini getirdiği yeri de gördüğü için, hem de ülkenin ve kendisinin şu anki düşürdüğü konum nedeniyle, artık “eyy!” efelenmeleri de bitti.
    – Zaten bundan sonra, muhtemelen, yurtdışı ile ilgili yapacağı konuşmaların yer alacağı prompterin bir kablosu rusyada, diğer kablosu amerikada olacaktır. Çünkü, söylemlerinden geri dönüşü de halkın tepkisini çekmeye başladı. Böylece, rusya ve amerikanın izni olmayan bir konuda konuşmamış olur.
    – Geriye kala kala, gençlerin evlenme yaşı gibi, amerika ve rusyayı pek ilgilendirmeyen, seçmenin de çok fazla tepki göstermeyeceği konular kalıyor.
    – Bu nedenle, bundan sonra bu tür konuşmalar fazlalaşırsa şaşırmayın.

  9. Doğru dersiniz.
    Türkiye de yargı olsa,ABD beslemesinin haşhaşileri bu kadar açıkça mahkemlerde Türk halkını tehdit edemezlerdi.
    Sahi bir Papazı ABD 20 yıldır neden Besler.İslama Hizmet etsin diye değilmi?
    Bu kadar basit bir soruyu bile vicdanlarında cevpalayamayanlar sağı solu tehdit ediyor ama elleri kollarını sallayarak dolaşıp birde sağı solu tehdit ediyorlar.
    Ah adalet ah

  10. Avukat Bekir Berk’in,Necip Fazıl’ın ve daha başkalarının müdafaalarını,adalet taleplerini biz de okuduk.Eşref Edip’in Kara Kitap’ını da okuduk.

    Türkiye,Türkiye olarak kaldığı sürece,
    Türkiye bizim olduğu sürece her zaman
    “Türkiye’de hakimler var” dedirtecek hakimler çıkar.Velakin Türkiye elimizden giderse “Türkiye’de hakimler var” deme şansımızı külliyen kaybederiz.15 Temmuz’da Fetö Türkiye’yi bizden teslim alma girişiminde bulundu.Ve teslim almalarına da ramak kalmıştı.Şimdi onlar adalet talebi konusunda başı çekiyorlar. Tamam,adalet ekmek kadar,su kadar önemlidir.Vazgeçebileceğimiz,görmezden gelebileceğimiz,olmasa da olur diyebileceğimiz bir şey değildir adalet.Ama Fetö’nün adalet havarisi kesildiğini de görmezden gelemeyiz. Adalet masumların hakkının korunması kadar, mücrimlerin hak ettikleri cezaya çarptırılmasını da gerektirir.

  11. 12 Eylulu net olarak hatırlayacak yastayim. O tarihteki Hukuk/Adalet simdikinden en az bin kat daha az kotuydu…

    • Sizin için öyleymiştir memet bey, inşallah tekrar 12eylül hukukuyla yaşarsınız..!

  12. Cemil adlı okuyucunun tavsiye ettiği makalede can alıcı yerlerden bir alıntı:

    “Haksızlıkları yazanların susturulduğu, muhalif ses çıkmasının önüne geçildiği, her muhalif sesi susturmak için maymuncuk gibi her deliğe uyan ve sihirli bir değnek şeklinde kullanılan FETÖ’cü yaftası ise artık yargı için bulunmaz bir Hint kumaşıdır!..

    Tarihin hiçbir devrinde muhalif sesleri susturmak için bu kadar elverişli bir silah bulunamamıştı.”

    • Aslanım kim kimi susturuyormuş, hangi muhalif şu satırları yazmış da susturulmuş: “Türkiye’deki karar merkezleri askerlerin can güvenliğini hiç düşünmezler mi?” Sabahın başköşesindeki kart hindi yazıyor bunları, bişey diyen oldu mu: “Can güvenliği
      Sanki Cumhurbaşkanlığı, Milli Savunma Bakanlığı ya da Genelkurmay kadroları için, Libya’ya gönderilecek askerlerin can güvenlilikleri önem taşımıyor… Sanki bu askerlerin can güvenlikleri sadece bu karara karşı çıkanların endişe duydukları bir konudur.” Muhalefetse işte muhalefet..!

  13. Avustralya’da 10 binden fazla deve çok fazla su içmelerini engellemek için helikopterden vurularak öldürüleceği açıklanmıştı. Avustralya’nın deve katliamına bazı yabani atların da dahil edileceği medyadas konu edildi.
    Güney Avustralya eyaletinde yaşayan yerli Aborjinlerin, yerleşim alanlarını ve binalarını yabani develerin yıkıma uğratması şikayetleri üzerine alınmış.Avusturalya daki su sıkıntısı,bizzat kendi hatalarındannkaynakalnıyor.Bilinçsiz ve israf derecesinde su tüketiyorlar.Çevre bilimciler,iklimin değişmesinde ,gelişmiş ülkelerin bizzat kasıtları var.Çevre kirlenmesi,dünyanın doğal dengesinin bozulması,zararlı gazların salınması,tabiatın hoyratça talan edilmesi,israf gibi bir dizi kasıtları var.Kuraklığın sorumlusu hayvanlar değil.ekolojik felaketin sorumlusu yabani deve ve atlar değil.Bizzat insanın ta kendisidir.
    Aborjinleri,zarar veren ve onların yurtlarını ellerinden alan Avusturalyalılar,kabahatı deve ve atlarda buluyor.Siz Avusturalya yı terk edin gidin ,Aborjinler de hayvanlar da huzura kavuşur.Bir taraftan yangınlarda ölen veya susuz kalan koalo ve kangurulara sözde yardım ve hayvanseverlik reklamı yaparken, bir taraftan deve ve atların katledilmesi,iki yüzlülükten ibaret oldu.Avusturalyalılar sadece Aborjinleri değil,hayvanları da yok ediyor.Katledilmeye başlanana deve ve atlar konusunda makul çözüm var,Bundan 6-7 yıl önce arkadaşlarımız, develerin toplanarak Afrika daki aç toplumlara ulaştırılması konusunda öneri verdiler.Avusturalyalı yetkililer kabul etmedi.Develer Afrika daki aç insanlara ulaştırılmalı.Onlar deve besiciliği ile geçinebilirler.Atlar da Ortaasya Türki cumhuriyetlerindeki fakir ailelere ulaştırılabilir .Oralarda at besiciliği yapılıyor.Makul çözüm varken hayvanların katledilmesi insanlık dışıdır.

  14. Erdoğan ve onun peşinden gidenler sahte Mehdi yi sahaya sürmek konusunda kararlılar.Sahte Mehdi ve sahte Mehdi ordusu ile yüz bulamadıkları müslümanlardan ve islam toplumlarından, kendilerine hizmetçi arıyorlar.Ayrıca,Şii toplumu da kendilerine bir sahte Mehdi bulma peşindeler.dikkatli olunmalıdır.Mehdi mevzusu,istismarlara maruz kalıyor.Ne Müslümanlar Mehdi,ne hristihyanlar Mesih beklemesin.kendiniz kirlettiniz ve bozdunuz,kendiniz temizleyin ve düzeltin.Mehdi ve Mesih mevzusunu, kirli emellerinize alet etmeyin.

    Putin ve Erdoğan,güya Libya da ateşkes mutabakatı yaptı.Mutabakatın adı kaldı.Erdoğan,Libya da Hafter i tanımıyor .Onu darbeci ve terörist ilan etti.Bir darbeci ve terörisle ateşkes olmaz dedi.Putin ile başka ,medyada başka konuşuyor Erdoğan.Zaten ateşkes isteği de Libya daki yandaşı Trablus hükümetini kollamak içindi.Ateşkeste samimi değildi zaten.Erdoğan; Libya ya yandaşlarını askeri sahada sevk ve idare etmek ve Hafter e karşı başarı elde etmeleri için,Libya ya korgeneral düzeyinde bir askeri elemanı gönderdi.Rusya da buna karşılık bir tümgeneralini Hafter e destek için Libya ya gönderdi.Erdoğan ve Putin işbirliği görünüşte var ,uygulamada yok.Erdoğan,her sahada Putin i alt etmek peşinde.

  15. Erdoğan gündem değişitiryor yine.ne zaman gündem değiştirse,mutlaka bir haltlar karıştırıyor.Gençler evlenmiyor diyor.Bakış açısı yanlış.Evlenmiyor değil,evlenemiyor.İş yok,iş varsa gelir az.Düğün dernek parası yok.Ev yok.evlense birbirlerine güven ortamı yok.Güven ortamlarının hepsini Erdoğan yok etti.Bayanların kocalarından çektiklerini bilmiyor galiba.Hergün kadın cinayetleri,kadına ve çocuklara yönelik şiddet ortada.Evlense her an şiddede veya katledilmeye maruz kalacak.Bütün bu gerçekler ortada iken ,gençlerde kabahat bulmak insani değil, Erdoğan!Hem gençler evlenmiyor,nikahsız yaşıyor diye bir iftira ile gençlerin tümünü karalaman da hiç yakışmadı.Hikahsız yayanlar varsa eğer,bütün gençleri aynı potaya koyman insanlık dışı.her genç ,senin çocuklarının imkânlarına sahip değil.Şiddete maruz kalsalar senin yargı ve güvenlik sistemine sahip değiller.Senin çocuklarının kılını dokunsalar,dokunanın yedi sülelesini yok edersin.Gençler bu imkânlardan yoksun.Senin çocuklarının bir eli yağda bir eli balda.Yedikleri önlerinde yemedikleri arkalarında.Düğnya da iken cenneti yaşıyorlar adeta.Gençlerin bu imkanları yok.Yarınından emin değil.Günü kurtarıyorsa bayram ediyor.Gençlerin hepsine,senin çocuklarına verdiğin imkan ve fırsatları ver ,hepsi evlenir.”Ben sizin çokluğunuzla övünürüm.”hadisini yanlış yorumluyorsun,Erdoğan!Aç sefil,şiddet mağduru,geleceği ve güvenliği olamayan,birbirine düşman,her haltı yiyen , bu gününden bile emin olmayan çokluk;övünülecek değil,kahrolunucak bir durumdur.Övünülecekse;dünya ve ahiret saadetine ermiş,adil ve eşit muamele gören,her bakımdan örnek şahsiyetli islam toplumu ile övünülsün.Bir dizi çapulcu,istismarcı, haramkör ,her haltı ileşyen toplumla değil.Ha!Aklıma geldi.Dün nasrettin Hoca fıkrası gündeme getirmiştim.Şu baklava ile ilgili olan.O fıkrada,çıkarılacak ders olarak;Hiçkimsenin işine karışmayın dersi var demiştim.Hata yapmışım,düzeltiyorum v özür diliyorum.Bu fıkradaki ders;sizi ilgilendirmeyen konulara müdahil olmayın dersidir.Yanlız ben bu derse katılmıyorum.Birinin başınagelen haksızlıkta susacak mıyız?Bana dokunmuyor ya bana ne mi diyeceğiz?.Memleketi soyuyorlar bana ne mi diyeyeceğiz?Yanlış fıkra ve çıkarılacak yanlış ders olmuş olur.

  16. Sayın yazar müsterih olsun, türkiyede hakimler vardır, türk yargısı altın çağını yaşamaktadır. Maazallah yine de adalet aramak zorunda kalmazsınız inşallah…

  17. Son zamanlar Türkiye’sinin Yargı sistem işleyişine ilişkin zaman zaman yazdıklarım oldu.Artık bu konuya dair ne yazsam tekrara düşüyorum hissine kapılıyorum.Daha önce de bu platformda yazdığım üzere konuya ilişkin kısaca,günümüzün Ceza hakimlerinin bazılarının verdikleri kararlar münasebetiyle ilerde yargılanacaklarına dair öngörümü bu vesileyle bir kez daha yinelemiş olayım. Vakti olup bakmak isteyen varsa http://u0i.626.myftpupload.com/yazarlar-serbest-sevindim-khklilar-tartismasinda-arinci-elestirenlerden-cok-farkli-dusunuyorum/ yazısının yorum sayfalarının altlarında olan,bu konuya ilişkin görüşlerimi de kısmen anlatan,-oldukça uzun-yorumlarıma gözatabilirler.

    Hayatta herşeyin bir şekilde birbirleriyle ilintisi olduğuna inananlardanım.Herhangi bir şeyin zihinlerimizde,duygularımızda uyandırdığı çağrışım etkileri de bu inancımın delillerinden:Soğuk bir günde şiddetli bir rüzgarın savurup önünüzden geçirdiği yaprakların geçmişinizden benzer bir tablo ve beraberindekileri zihninizde canlandırması gibi.Bir yemek kokusunun hiç beklemediğiniz bir sırada karşınıza çıkan rayihasıyla alıp sizi unuttuğunuz yaşanmışlıklara götürdüğü gibi.

    Bazan duyduğum bir söz veya karşılaştığım bir durum çoğuna o halle alakasız gibi gelecek bir şarkı sözüne veya bir şiir dizesine alıp götürüyor beni.Belki de şiirlerin veya şarkıların çağrışım etkilerinin kuvvetinden kaynaklanıyor bu hal.Mesela gündelik hayat içinde koşuşturan insanlar gayri ihtiyari gözüme çarptığında veya bir masa başında birşeylerle uğraşırken çocukluğumdan ezberime yer etmiş bir şiir dizesi dilime dolanıveriyor:

    “Bir sırrı sürüklüyor terlikler tıpır tıpır
    İzbe sofalarında,izbe sofalarında”

    Oysa o an ne terlikle yürüyen birini görmüşüm,ne de bir sofayı hatırlatacak herhangi bir durumla karşılaşmışım.Şiirin kuvveti bu olsa gerek.Basit sözler sizi bir dünyadan alıp başka bir dünyaya götürüyor.

    İnsanlarımızın ruh ve kafa karışıklıklarını da kapsayan Memleketimizin genel manzarası da şu günlerde beni nedense Necip Fazıl’ın “Otel Odalarında” şiirinde gezdiriyor.

    “Bir merhamettir yanan, daracık odaların 

    İsli lambalarında, isli lambalarında.

    Gelip geçen her yüzden gizli bir akis kalmış, 

    Küflü aynalarında, küflü aynalarında.

    Atılan elbiseler, boğazlanmış bir adam,
    Kırık masalarında, kırık masalarında.

    Bir sırrı sürüklüyor terlikler tıpır tıpır,
    
İzbe sofalarında, izbe sofalarında.

    Atıyor sızıların çıplak duvarda nabzı,
    
Çivi yaralarında, çivi yaralarında.

    Duyuluyor zamanın tahtayı kemirdiği 

    Tavan aralarında, tavan aralarında.

    Ağlayın, aşinasız, sessiz can verenlere, 

    Otel odalarında, otel odalarında.”

  18. Emekli hakim Mehmet GÜLÇEK görevdeki bir hakimin yargının durumu ili ilgili görüşlerini paylaştı.
    Darbe anlarında bile çok daha iyi durumda olduğunu söylemiş.
    Emekliliğini bile isteyemediğini söylüyor.
    Kırk katır mı, kırk satır mı halini yaşadıklarını söylüyor.
    Sayın Bernarın deyimiyle gemiyi terk edecek ama geminin çevresinde okyanus köpek balıkları var.

  19. Hakimler şeriata göre tarafsızlık yemini etsinler. Kur’anı Kerim’e el bassınlar. Hiçbir şahsın ve gücün etkisi altına kalmayacağıma kutsal kitaba el basarım demeleri lazım. Sadece Ak parti iktidarı değil hangi iktidar gelirse gelsin hakimler ve savcılar tarafsız hareket etmelidir. Baskı altında kalmamaları gerekir. Bu halkın cesur hakimlere çok ama çok ihtiyacı vardır.

    • Kimi zaman yerli ve yabancı gazetelerde, “X yılından geliyorum” iddiasında bulunan tiplere ilişkin magazin haberlerine rast geliyoruz. Kimisi 2050’den geldiğini, kimisi 2035’den geldiğini söylüyor. Nusret Bey’in durumu bana bu açıdan hayli orijinal göründü. Nusret Bey, zaman saatini geriye doğru işletmeyi seçmiş!

    • Hakimiyet kayıtsız şartsız milletindir nurdan abla, milli iradeye biraz saygılı olun lütfen..!

        • Milli iradeyi tanımıyorsanız o zaman otoriteye saygılı olmayı öğreneceksiniz femdamat; güneydeki sevdiğimiz ülkeninki otorite de bizimki…

      • Kimin otoritesine saygı göstereceğimize, kiminkine göstermeyeceğimize bizimki karar verir mim; ne sizinki ne de güneydeki değil..!

        • 4 milyon suriyeliye kendi ifadesiyle 40 milyar doları kendi cebinden harcasaydı eyvallah. Fakat öyle olmadı ve bizlere de otorite seçimi hakkında söz söyleme hakkı düşüyor. Bunun hesabı elbette sorulacak, kimin parasını kime verdin ey otorite denecek. Bunu destekleyenlerden de “sen de suriyeli ayağıyla avanta mı kaptın” diye hesap sorulacak.

  20. ADİL DÜZEN…
    ADİL EKONOMİK DÜZEN…
    ADİL DÜNYA ORTAKLIK DÜZENİ…
    ADİL DÜZENE GÖRE İNSANLIK ANAYASASI…
    Bu konulardaki yarım yüzyıllık çalışmalarımız “makaleler, seminer notları, özel dosyalar ve KİTAPLAR” olarak http://www.akevler.org sitemizde; ilgilenen ve bilgilenmek isteyenlere tavsiye olunur…
    Özellikle Süleyman Karagülle, Doç. Dr. Süleyman Akdemir ve çalışma arkadaşlarının son yıllarda “HUKUK VE ANAYASA” ile ilgili olarak yaptıkları geniş çalışmalar tavsiye olunur…

Yoruma kapalı.