Yanlışlar ortadayken neden doğruya kulak vermez politikacılar? Cevabı bir yabancı politikacı veriyor…

19
Reklam

Herkes gibi ben de şu sorunun cevabını merak ediyordum: 

“Nasıl oluyor da çözüm ortada apaçık dururken sorunun nereden kaynaklandığı görülmüyor ve çözüm için başvurulan yolların olumlu sonuç doğurmayacağı konuya aşina uzmanlar tarafından defalarca tekrarlanmış ve yaşananlarla da doğrulanmış iken hala nafile çabalar harcanıyor?”

Ekonomide sorunlar yaşanıyor. Sorunu çözecek olan siyasi iktidar. Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan kendisine ait “Faiz sebep, enflasyon netice” tezine uygun olarak enflasyonu aşağıya çeksinler diye Merkez Bankası’na faiz oranının indirilmesini salık veriyor.

Tavsiye Cumhurbaşkanından geldiği için Merkez Bankası’nın konu ile ilgili kararı alacak kurulu aynen öyle davranıyor ve bir değil tam dört kez faizi indirme kararı alıyor. Alınan her karardan sonra TL’nin dolar karşısındaki değeri biraz daha aşınıyor. TL’nin değerinin aşınması çarşı-pazara hayat pahalılığı olarak yansıyor. Hayat pahalılığı enflasyonun öteki adı. 

“Faiz sebep enflasyon netice” tezi doğrulanıyor ama tersinden doğrulanıyor. Faizi indirmek enflasyonun azalması değil artması neticesini veriyor.

Geçen Aralık ayının enflasyonu o yüzden 20 yılın tarihi rekorunu kırıp yüzde 36.8 olarak açıklandı.

Durum buyken, neden ısrardan vazgeçilmiyor? 

Ekonomi kendi haline bırakılsa derlenip toparlanabilir. Denenmiş ve zarar vermiş olan modellerde ısrardan vazgeçilmesi gerekmez mi? Neden vazgeçilmiyor?

Reklam

Merakım buydu işte.

Cevabı bir başka ülkenin politikacısının ağzından duydum.

Yanis Varoufakis komşumuz Yunanistan’ın en parlak ekonomistlerinden. Öyle olduğu için, 2010 yılında iflas haline gelen Yunan ekonomisine sahip çıksın diye, o sırada öğretim üyesi olduğu Teksas’taki üniversiteden ülkesine çağrılmış, maliye bakanlığına getirilmişti.

Şimdilerde -2019’dan beri- yeniden seçildiği Yunan Parlamentosu’nda milletvekili.

Almanya’daki Tübingen Üniversitesi’nin alternatif ekonomi arayışındaki öğrencilerinin oluşturduğu bir fikir kulübü Varoufakis’i konferansa davet etmiş. Ben de dün birkaç ay önce verilmiş o konferansı izlerken merakımı giderdim.

Daha en başta paylaştığı şu görüş sayesinde:

“Üniversite camiası, akademik ortam özgürlük alanıdır. Öğrenciler, öğretim üyeleri serbestçe görüşlerini açıklar, her eğilim düşündüklerini başkalarıyla paylaşır. O ortamda herkes bilmediklerini görüş-alışverişi sırasında öğrenir. Politik ortam ise çok değişiktir. Beni bir televizyon programında rakip partilerden politikacılarla tartışırken düşünün. Karşımdaki politikacı daha önce bilmediğim bir şey söyler, söyledikleri hoşuma gider ve ben programda güzel ve doğru bir şey söylemiş rakip partili politikacıya hak verirsem, ertesi gün partim tarafından dışlanırım. Rakibi ne kadar güzel ve doğru bir şey söylemiş olursa olsun, politikacıdan beklenen ona karşı çıkmaktır çünkü.”

Lafının burasında benim beynimde ampuller yanmaya başladı.  

Reklam

“Hah işte, tam da bu” demişim.

Bizde de aynı durum geçerli. Politikacılar ancak yakın çevrelerinin görüş, düşünce, tavsiye ve telkinlerine açıklar, o da bir dereceye kadar; karşı taraftan gelen dilek ve temennilere ise kendilerini kapalı tutuyorlar. Onlardan gelen görüşleri kendilerine kurulmaya çalışılan bir tuzak olarak görüyorlar.

Konu ekonomi bile olsa böyle.

Sorunlar mı? Onların dediği yapılacağına sorunlar çözülmeyiversin…

Varoufakis öğretim üyeliğinde öğrenemediklerini, politik hayatın içinde ve özellikle ülkesini ekonomik iflastan kurtarmak için çabalarken Avrupalı ve Amerikalı politikacılarla temasları sırasında fazlasıyla öğrenme imkanına kavuştu.

Onun “‘Adults in the Room – My Battle With Europe’s Deep Establishment” (Odadaki Yetişkinler – Avrupa’nın Derin Yapısı ile Mücadelem) kitabı özellikle uluslararası ilişkiler alanında çalışanlar için bir el kitabı niteliğinde.

Her diplomatın mutlaka okumasını tavsiye ederim.

Kitabın ismi IMF direktörü Christine Lagarde’in Yunanistan’ın geleceğinin konuşulduğu bir ortamda konuyu ağızlarında eveleyip geveleyen ünlü politikacılara bakarak sarf ettiği “Bize bu odada yetişkinler lazım” cümlesinden esinlenilmiş.

Yunanistan’ın içine düşürüldüğü ekonomik bataklık ülkede yaşayan herkesi etkilemiş. Daha en başta ülkeyi etkisi altına alan intihar salgınından söz ediyor yazar. Varoufakis’in bakan olarak görevi ülkesine vartayı daha ucuza atlattırmak. Bunun için de Avrupalı mevkidaşlarından anlayış görmesi gerekiyor.

Tabii IMF’den de…

IMF söz konusu olunca devreye kaçınılmaz olarak Amerika da giriyor.

Kabus gibi geçen bir toplantı sonrasında kendisiyle görüşmek isteyen ABD’nin o sıradaki maliye bakanı Larry Summers ile buluşmaya davet sahibinin kafayı çektiği otele gidiyor Varoufakis. Uzun boylu ama sonuç alıcı olmayan bir konuşma geçiyor aralarında. Kendisi gibi akademisyen kökenli biri Summers, bakanlığa Harvard rektörlüğünden gelmiş. Anlayış görmeyi bekliyor Varoufakis ve umutlanıyor da…

 Tam ayrılacakları sırada Amerikalı mevkidaşı Yunan politikacıya bir soru yöneltiyor.

Varoufakis’in, “Hiç kuşkum yok, benden önce başkalarına da aynı test sorusunu sormuştur” dediği bir soru.

Öyle damdan düşer gibi…

“İki tür politikacı vardır; işin içinde olanlar ve dışarlıklılar… Dışarlıklılar özgürlüklerine düşkündür, akıllarına geleni söylerler ve bu sebeple önemli kararları veren dışarlıklılar tarafından görmezden gelinirler. İşin içinde olanlara gelince, onlar kutsal bir kurala uyarlar: Diğer işin içinde olanlara asla sırt çevirmez, onlarla ne konuştuklarını dışarlılıklarla paylaşmazlar. Ödülleri nedir? İçeriden bilgilere sahip olmak ve garanti değilse bile güçlü kişileri ve tabii sonuçları etkileme şansı. Şimdi söyle bakalım Yanis, sen bunlardan hangisisin?”

Nasıl test ama, ha?

Acaba bizden kaç kişi benzeri sınava tabi tutulmuştur?

Ve, aynı sınava maruz kalan kaç politikacı geçer not almıştır?

 Yeni merakım bu.

[Yanis muhatabına uzun bir cevap vermiş. Sınavda çaktığını düşünüyor. Nasıl düşünmesin ki? Bakan olarak 27 Ocak 2015’te atanmış, bu görüşme 16 Nisan 2015’te geçmiş ve 6 Temmuz 2015’te de bakanlıktan ayrılmak zorunda kalmış.]

ΩΩΩΩ   

Reklam

19 YORUMLAR

  1. Dünyanin engüzel sözleri,tavırları,davranışları ilgililerin menfaatına yaramıyorsa en çirkin,en kötü yöntem,en kötü davranış kabul edilir.
    Dünyanin en anlamsız sözleri,en yanlış tavırları,en zalimce uygulamaları,en acımasız yöntemleri
    İlgililerin menfaatına yarıyorsa,en güzel kabul edilir ve savunulur.
    Her uygulama,çok güzel ama bu benim lehime mi yoksa aleyhime mi olacak; sorusunu içten cevapladıktan sonra,duruma göre iyi veya kötü diye savunma mekanizmasını hayata geçirecektir.
    Ben şimdiye kadar yaşadıklarımdan bunu anladım.

  2. Ne yazdığını doğru yazıyosun, ne de okuduğunu doğru anlıyorsun.
    Öncelikle paraya ihtiyacın varsa, yani ekonomin açık veriyor yada borçluysan enflasyonun üzerinde faiz vermek zorundasın.
    Türkiye hem aşırı derecede borçlu, hem de ciddi açık(2021 yılı açığı 45,9 milyar dolar)veriyor.
    Yani acayip şekilde paraya ihtiyacı var.
    Bana göre Türkiye’nin normalde günlük en az 500 milyon dolar paraya ihtiyacı vardı. Pandemi sürecinde bu ikiye katlandı. Yani olağanüstü koşullar nedeniyle şu anki ihtiyacımız günlük en az bir(1) milyar dolar.
    Sadede gelirsek enflasyon sebep faiz sonuçtur. Yani enflasyon ile faiz arasında doğrusal bir bağ vardır.
    Faiz ile enflasyon ilişkisine gelir isek, faiz enflasyon sebeplerinden sadece biridir. Enflasyonun tek sebebi faizdir demek, ya aşırı bir bilgisizlik yada art niyet göstergesidir.

    • Sayın moderatör bu yazım HGayretin benim yazıma cevabına cevap olarak yazılmıştır.
      Oraya alabilirseniz sevinirim Alamaz iseniz bu yazım aynen kaydedilsin.

  3. İdeolojik yanları olmasına rağmen İslam kominizm kapitalizm gibi iktisadi bir sistem değildir. Yani size dünyada zengin olmanın yollarını açmaz. Demek istediğim şu. Faize, enflasyon düşecek, ülke kalkınacak diye karşı değiliz. Hızlı kalkınmak, zengin olmak için kapitalizm daha uygun bir model olabilir. Kimbilir sosyal denge içinde kominizm uygun olabilir. İslam dünya hayatında saadetin ahiret hayatında cehennemden kurtuluşun formüllerini içerir. Hem müslüman olalim hem dünyada zevk ü sefa içerisinde yaşayalım, atomu parçalayalım, uzaya üst kuralım bunlar farklı şeyler.

  4. POLİ-TİK”

    Karşımdaki politikacı daha önce bilmediğim bir şey söyler, söyledikleri hoşuma gider ve ben programda güzel ve doğru bir şey söylemiş rakip partili politikacıya hak verirsem, ertesi gün partim tarafından dışlanırım. Rakibi ne kadar güzel ve doğru bir şey söylemiş olursa olsun, politikacıdan beklenen ona karşı çıkmaktır çünkü.”

    Yazarda bu cümleyi okuyunca ışık yanmış. Ne kadarda gündemde uzak bir yazar. Bu cümlenin aynısını chp li engin ve arkadaşları açıkça söylediler. Hatta onların sözü daha kıymetli çünki dışarıdan biri değil bizzat bir politikacı tarafından dillendirilmiş oluyor. Merak edenler you tube yazsın dinlesin. “İktidar iyi bir şey de yapsa biz iyi yaptı diyemeyiz” diyor engin. Hadi o chpli solcu geçen gün temel bir programda faizini düşmesi herşeye rağmen iyidir diyemedi, halbuki muhabirde çok zorladı ama bir türlü ağzından “tamam faizin inmesi prensipte iyidir ama yükselmesi de bu iktiadın suçudur” bile diyemedi. Yaşın yetmiş, bir ayağın çukurda be adam ahiret var hesap var bu ne koltuk hırsı. bunlar bu ahiret, peygamber, kuran kavramlarını oyun zannediyorlarlar heralde.

  5. Erdoğan’ın faizi düṣürme ҫabasının nedeni NAS kuralları mı yoksa enflasyonla mücadele mi? Erdoğan, birbiriyle ҫeliṣen iki konu arasında bocalıyor.

    Erdoğan’ın faiz politikası ҫocukken piṣirmeye kalkıṣtığım bir kuru fasulyeye benziyor. Fasulyenin suyu azalınca su, suyu fazla olunca da fasulye ilave etmiṣtim. Neticeyi anlatmama gerek yok.

  6. Bildiğim kadarıyla dünyada nazarın değmediği tek şey akılmış ; çünkü herkes kendi aklını beğenir !
    Hatta bir söz vardır; ‘akılları pazara çıkarmışlar, herkes dönmüş dolaşmış kendi aklını beğenip almış’.
    Gayet tabii ki işin içine bir de siyasi rekabet girince kimse rakibinin görüşüne itibar etmez/edemez !
    Gerçi bizimkilerin , önce dudak kıvırıp beğenmediği rakip bir görüşü, sonradan kılıfını değiştirerek kendi görüşleri imiş gibi ortaya koymaları da bilinen bir gerçektir !
    Her akşam hem ciddi ve hem de pek ciddi olmayan , biraz da magazinvari haberleri dikkatle izlemeye çalışırım ; öyle olaylar meydana geliyor ki aklın mantığın alması şöyle dursun , insanın adeta aklı, mantığı duruyor , donup kalakalıyorsun !
    Bana göre bütün bunların bir önemli diğer sebebi de bizde diyalog kültürünün yani fikir tartışması , fikir alışverişi anlayışının olmamasıdır ; bunu bu köşede çok bariz bir şekilde görüyor, yaşıyoruz !
    Neyleyelim, her konuda olduğu gibi bu konuda da fırınlar dolusu ekmek yememiz gerekiyor!
    Selamlar, saydılar

    • Sayın namlu
      “Bana göre bütün bunların bir önemli diğer sebebi de bizde diyalog kültürünün yani fikir tartışması , fikir alışverişi anlayışının olmamasıdır ; bunu bu köşede çok bariz bir şekilde görüyor, yaşıyoruz !”
      buyurmuş, elhak öyledir!
      Yalnız “diyalog kültürü”nden kastınız vatikanın kapısına yatıp oralarda kardinal eteği öpüp koklamaksa istemez, kalsın!!!!

  7. Biden, geleli daha 1 sene oldu.

    ABD’de yapılan “halk desteği anketlerinde”, Başkan Joe Biden’ı desteklemediklerini bildirenlerin oranı yüzde 56’ya çıkmış. Ankete yanıt veren katılımcıların çoğu, Biden’ın en düşük performans gösterdiği alan olarak ekonomi ve Kovid-19 ile mücadele alanlarına işaret ediyor.

    İmamoğlu geleli 3 seneye yaklaştı.
    İstanbul halkı gaza getirilmenin pişmanlığını yaşıyor. Herşey çok berbat oldu.

    Ali Koç 2018 de geldi. Artık taraftar desteğini yitirdi. Herhafta istifa çağrıları yükseliyor.

    Ne garip değil mi Fehmi bey.

  8. Acizane…Başka ülkeleri bilmem ama ülkemizde politikanın bazı hastalıkları olduğu kesin. Bunlardan biri Şevki Yılmaz’ın şişman cüssesinde cisimleşen “kendi yararı (koltuğu bırakmamak) için başkalarını (kamuyu borca batık hale getirip) kendine mecbur etme” tercihi. Bu hastalık karı-koca ilişkisinde bile sirayet etmiş durumda. Karısı kendine mecbur olsun diye önüne çeşitli engeller koyarak elinde tutan nice insan vardır etrafınızda, ya da işçisini, müşterisinin kendine bağlayan! nice örnekleri hafızanızı biraz zorlarsanız etrafınızda göreceksiniz.
    Öbürü de, yunan akademisyenin de belirttiği üzere muarızının akına kara, karasına ak demek mecburiyeti. Bu da oyunun kuralları içine yerleştirilmiş ve toplamda toplumun refah kaybına sebep oluyor. Çünkü hedef toplumun iyiliği olmaktan çıkmış ve bir çeşit meydan savaşını kazanmaya dönmüş durumda.
    Diğer hastalıklara dair ise burada yazardan daha uzun yazılar kaleme almayı seven kıdemli yorumculara bırakayım.

  9. “Ajansların haberlerine göre, Yanis Varufakis, açıklamasında “referandum sonucunun, demokratik haklar için verilen tüm mücadeleler gibi, beraberinde yüksek bir maliyet getireceğini” belirtti.

    Yunanistan’ın şimdi, borçların yeniden yapılandırılmasını, daha hafif kemer sıkma önlemlerini, muhtaç durumda olanların yararı gözetilerek bir tahsise ve gerçek reformlara gidilmesini içeren bir anlaşma sağlanması çağrısında bulundu.

    Fransız Haber Ajansı AFP, sözünü sakınmamasıyla ve göze çarpan tavırlarıyla ünlenen Varufakis’in, Ocak ayında Maliye Bakanı olmasından bu yana, düzene boyun eğmeyen tutumuyla Euro grubunda büyük sarsıntılara yol açtığını belirtiyor.

    Yanis Varufakis, “Kreditörlerin benden nefret etmesi bana gurur verir” dedi.

    BBC’nin Berlin muhabiri Jenny Hill, Almanya Başbakanı Angela Merkel’in Yunanistan için yeni bir kurtarma paketini kendi partisine kabul ettirmek için büyük bir mücadele vermesi gerekeceğini belirtiyor.

    Brüksel’deki BBC muhabiri Damian Grammaticas da, referandum sonucuna ve Maliye Bakanı Varufakis’in istifa etmesine rağmen “genel tabloda pek fazla değişiklik olmadığını” kaydediyor ve dün gece Euro grubu başkanı Jeroen Dijsselbloem’in “Yunanistan’da zorlu önlemlere ve reformlara gidilmesi kaçınılmaz” dediğini aktarıyor…”

    https://www.bbc.com/turkce/haberler/2015/07/150706_varufakis_istifa

  10. Ben de şu yakında dikkatimi çeken Elizabeth Holmes Theranos davasını okuyor ve silikon vadisi gibi bir yerde parası kıymetli melek yatırımcıları, hepsi nerede ise Tier 1 üniversitelerin akademisyenlerinden oluşan yönetim kurulunu ve startup çiğneyip tükürmek için bekleyen medyayı kandıran bu hırslı genç kadının nerede ise yoktan ürettiği Theranos efsanesini nasıl bu kadar geç fark ettiğime hayıflanıyorum. Neden mi? Çünkü Türkiye için de güzel bir çözümleme olabilecek genç kadının hikayesi sonuçta iş bilmez hırslı insanların olmayacak bir alanda, olmayacak bir işi nasıl algı yönetimi ve bazı gizli, efsunlu hokus pokus taktikler ile ancak VR gözlükleri ile bakılsa anlaşılmayacak bir distopyanın, ütopya gibi satışının hikayesidir. Küçük bir sihirli makina içinde pek çok hassas kan tahlili bir damla kan örneği ile büyük bir kesinlikle online veriler kullanarak değerlendirdiği iddia edilen süper nanotainer pazarlaması olan bu hokus pokus cihazı muhtemelen TR için erke dönergeci veya %100 koruyuculuğu olan aşı gibi bir şey olabilir. Aslında bağımsız bir heyet tarafından incelenmesi ile illüzyonu açıklığa kavuşturmak birkaç günlük iş iken nerede ise yıllarca sürecek hikayenin sonunda 9 milyar usd değer biçilen biyoteknoloji şirketi ortaya çıkarmayı herhalde meşhur seherbaz Harry Potter bile aklına getirmemiştir. Evet aklın tutulduğu anlar yada insanların kendilerini inandırmak istediği efsaneler olabilir theranos bunlardan biri ancak şu anda nitelikli dolandırıcılık ile karakolluk olunmuş bir hazin son mevcut. Bizim efsunlu Akİt sakallıları matriksde gezindikleri nevmalud hayal aleminden kırmızı hapı yutup uyandıklarında, hafızalarında puslu bir hatıra olarak Ayasofya’ da bir gece ansızın toplanılmış manevi içtimada, mehdi’nin zuhuru ile ümmetin ümidine halifelik tevdi edildiği vehmedilen metaverse fiyaskosundan başka ellerinde ne kalacak merak ediyorum.

  11. FAİZ İNERSE, ENFLASYON DA İNER DENDİ Mİ ?
    “Faiz sebep enflasyon sonuç”dediğini çok kez duydum.
    Kesinlikle, “faiz inerse enflasyon da iner” dediğini duymadım.
    7×24 takip eden trol kardeşlerim duymuş iseler, enforme ederlerse öğrenmiş oluruz.
    Malum sebep–sonuç ilişkisi doğrudan daha doğrusu doğrusal yada ters olabiliyor.
    Frenkçe ifadesiyle korele yada ankorele.
    Olayımızda:
    –Faiz inerken enflasyon da iniyor ise, doğrusal(doğrudan) bir korelasyon,
    yani sebep–sonuç ilişkisi var.
    –Faiz inerken enflasyon artıyor ise, ters , ankorele bir sebep–sonuç ilişkisi var.
    Sayın KORU’nun işaret ettiği gibi ters, yani ankorele bir durum var ise birbiriyle “irtibatlı ” olduğunun açık bir göstergesi değil midir?
    Haydi diyelim irtibat yok.
    “İltisak” ta mı yok kıymetli trol kardeşlerim?

      • Faiz enflasyon ilişkisi doğru da sizinki ters olmuş. Enflasyon yüksekse faiz de yüksek olur olacaktı. Malum para da bir maldır ve alınıp satılır. Enflasyon yüksekse her şeyin fiyatı gibi paranın da fiyatı artar ki bu da faizdir. Biri para talep ediyorsa doğaldır ki ücretini ödeyecektir. Paranın ücreti olmazsa üretmeye de çalışmaya da gerek kalmaz. Bittikçe alırsınız borç.

        • Mustaa bey bir de şöyle söyliim:
          FAİZ NE KADAR DÜŞÜKSE, ENFLASYON DA O KADAR AZ OLUR, OK?

          • H. Gayret bey ben de şöyle söyliim: ENFLASYON NE KADAR DÜŞÜK OLURSA FAİZ DE O KADAR AZ OLUR, OK?

    • Biz Reis sevdalısı ve destekçisiyiz. En fazla Reis militanı dersin .
      evalllah öyleyiz.Haçlı ve onun yandaşlarını tokat manyağı yapmış birini yalnız bırakmamak bıynumuzun borcu.
      Trol ABD den aldığı emirle gerekirse” haçlılar namusunuza dokunmaz diyen” .
      Ne olduğunu gizleyen bir Atatürkçü bir dinci bir ataesit olan kılıktan kılağa giren …
      atlet koklayıp kendi ülkeine milletine saldıran
      Haşhaşi ordusuna denir.
      Önce terimleri yerine koy sonra tartışırız.

Yoruma kapalı.