Yeni parti gecikiyor mu, yoksa kurucuları özlemi büyütüp heyecanın artmasına mı oynuyor? Araştırdım, sonucu ilan ediyorum…

53
Reklam

Güvenilir bir kamuoyu araştırma kuruluşunun çok taze saha araştırması, “Yeni bir partiye ihtiyaç var mı?” sorusuna, yaklaşık her üç kişiden birinin (yüzde 31.5), hala, “Evet, var” cevabını verdiğini tespit etmiş bulunuyor.

Son seçimde oyunu AK Parti’ye vermiş olanların da yaklaşık dörtte biri (24.2) hala yeni bir parti beklentisinde.

“Hala” dememin sebebi, Ahmet Davutoğlu liderliğindeki iddialı yeni bir partinin bu araştırmadan hemen önce kurulmuş olması sebebiyledir.

Ali Babacan’ın kurmaya çalıştığı bilinen yeni başka bir partinin levhasını asmakta fazla acele etmemesini “Geç kalınıyor” diye eleştirenler var; bir yönüyle haklı sayılabilirler, ama önümüzde kısa vadede bir seçim söz konusu olmadığına göre, yeni parti için gecikilmiş bir durum yok. [Aynı araştırmada, toplumun yüzde 58.8’i erken seçimi gereksiz görüyor.]

Önemli olan, yeni bir partinin kurulmasında gecikilmesi değil, kurulduktan sonra yapılacak yeni bir ankette, aynı sorunun yöneltileceği kişilerin, “Beklediğim parti kuruldu, artık ihtiyaç kalmadı” cevabını verebilmesidir.

Bunun nasıl mümkün olacağı ise en azından iki şarta bağlı: Kurucu kadrosuna ve kuruluş sırasında açıklanacak parti bildirgesinin toplumun beklentileriyle örtüşmesine

Konuyu konuştuğum bir siyaset bilimci, Turgut Özal’ın çeşitli vesilelerle şimdilerde bile akla gelen “Üç özgürlük” (Din ve vicdan özgürlüğü, fikir ve ifade özgürlüğü ve girişim özgürlüğü) formülünü dile getirdiği çıkışını hatırlatarak, “Şimdi de ilk çıkışta ona benzer bir yalınlık ve tam isabet şart” dedi.

Toplumun siyasete duyarlı ve beklenti içerisinde bulunan kesimlerinin çıkışta gözetleyecekleri bu iki unsurun varlığı-yokluğu yeni partiye gösterilecek ilginin boyutunu da belirleyecektir.

Reklam

Kadro demişken…

Elbette bu kadar da değil, bir de kuruluş sonrasının ayrı sınavları olacak.

Henüz kuruluşunu tamamlamamış bir partinin, Türkiye gibi her günü yeni gündemlere gebe bir ülkede bile, her konuda tatmin edici bir görüşle topluluk karşısına çıkması arzu edilse de beklenmez; ancak partileşmiş bir kadronun kuruluş sonrasında suskun kalması, toplumun tartışmaya değer gördüğü konularda hazırlıksız yakalanması, başarılı bulunması önünde ciddi sorunlar çıkarır.

Nitekim, son rötuşlarının vurulduğu ve ay sonu gelmeden levhasının asılacağı bilinen yeni partiye öncülük edenlerin, 35 ayrı konu başlığını enine boyuna tartışarak elde edilecek ortak noktaları parti programı haline getirme amaçlı komisyon çalışmaları, onların bu gerçeğin farkında olduklarını gösteriyor.

Kurucu kadronun toplum karşısına çıktığında varlıklarıyla vereceği mesaj, partinin erken-geç kurulmasından çok daha önemlidir.

Onun da iki ölçüsü olacak: Kadro açıklandığında bir yandan “A, demek o da kurucu olmayı kabullenmiş” olumlu hayretini ifade ettirecek nitelikli kişilerin varlığı, diğer yandan da “A, o da mı var, o varsa ben yokum” dedirtecek yanlış isimlerin yokluğu…

Ölçü bu kadar basit.

Var olan korku ve endişenin ürettiği mevcut durumun yerini heyecan ve ümidin aldığı yepyeni bir siyasi ortama ihtiyaç var.

Reklam

Türkiye’nin sayıları 100’e yaklaşan partileri arasına varlığı ile yokluğu fazla bir anlam taşımayacak türden yeni bir veya birkaç partinin daha katılması gerçekten gereksizdir.

Askeri darbeyi yapanların Türk siyasi hayatını kendilerinin dizayn ettiği iki partiyle sınırlama tasarımını araya girerek boşa çıkarmış olan Turgut Özal’ın Anavatan Partisi’nin ve bin yıl sürmesinin muhafazakarların nasıl olsa kendilerini dar bir siyaset alanına kilitlemesiyle sağlanacağı hesaplarını yapan ‘post-modern darbe’ meraklılarının heveslerini, her kesime kendisini açık tutarak bozan 18 yıl öncesinin AK Parti’sinin yaptığını günümüzde gerçekleştirmek…

Şimdi yapılması gereken budur.

İktidar olacak parti olarak kurulmak…

‘Milli şef’li tek parti yönetimine son veren Adnan Menderes’in Demokrat Partisi ile Ragıp Gümüşpala ve Sadettin Bilgiç ile yola koyulup Süleyman Demirel’in liderliğinde muhafazakar çizgiyi yeniden iktidara taşıyan Adalet Partisi’ni de bu örnekler arasına katmak gerekir.

Daha kurulduğu gün “İktidar olacak parti” görüntüsünü vermek…

Ahmet Davutoğlu liderliğinde kurulan Gelecek Partisi’ne haksızlık yapmak istemem; o da elbette bu genel çerçeve içerisinde yer almayı hedefleyerek kuruldu ve yine o da yukarıda değindiğim ihtiyaca cevap vermeyi amaçlıyor.

Hedef ve amaç onunla yetinilecek güçlü bir çıkışla yapılabilseydi, ondan sonra yeni bir parti daha kurulmasını bütünüyle gereksiz kılabilirdi.

Ali Babacan ve arkadaşlarının kurma hazırlığı içerisinde oldukları yeni parti o boşluğu doldurabilecek mi?

Şimdi bu sorunun cevabı aranıyor.

Yeni partileri gereksiz hatta tehlikeli bulanlar, böyle davranmak, ülkeye farklı mecralar açarak tehlikeyi bertaraf etme çabasına girmek yerine, “Toplum neden siyaset alanında boşluk olduğu görüşünde, o alanın boşalmasında bizim rolümüz ne?” sorusunu kendilerine yöneltse ve kendilerini hesaba çekerek sorunların çetrefilleşmesinden değil normalleşmeden yana politikalar üretme yoluna girse daha doğru bir iş yapmış olurlar.

Kutuplaştırma politikası bir noktaya kadar safları sıklaştırıyor, ancak sıklaşan safları tatmin giderek daha zorlaşıyor. 

Partiye ihtiyaç duyup gecikmesini dert edinenlerin varlığı, esas mevcut bütün partilere apaçık bir mesaj…

[“Yeni bir partiye ihtiyaç var” diyenler arasında en yüksek oran CHP (Yüzde 45,5) ve HDP’de (43.6).]

ΩΩΩΩ

Reklam

53 YORUMLAR

  1. Yazar “ yakın gelecekte erken seçim de olmadığına göre acele etmelerine gerek yok” demiş. O kadar emin olmamak lazım. Çok kaygan ve puslu bir zeminde ilerliyoruz. Herşey Bahçeli’nin ısrarla erken seçim isteyip meydan okuyan HDP’ye karşı bir Meclis Grup toplantısında “ madem erken seçim istiyorsunuz, Milletimiz size Osmanlı tokadı atacaktır “ deyip ülkeyi erken seçime götürmesine bakar.

  2. Yeni parti kurulmasına elbette ihtiyaç var. Mesele bir tabela asmak değil. Günümüzün en can alıcı en hayati öneme haiz konularını masaya yatırıp şuncu buncu veya şunun bunun piyonu veya gayri milli hain gibi suçlamaları göze alarak açık açık son 6 7 yıldan bugüne kadar kendisine bu tarz iftiralar atılan mağdur edilmiş işinden gücünden evinden barkından olmuş sayıları milyonları bulan insanları kucaklayabilecek cesarette bir parti olması. Meseleyi Gezi olayları hatta öncesinden ele alabilecek bir parti. Bugün Ethem MAHÇUPYAN bir programda Davutoğlu bildiklerini anlatsa yakın tarih yeniden yazılır diyor. Anlatmasına gerek yok toplumun yarısı hatta belki çoğu bunları biliyor fakat bu bilinenlerin hesabını soracak gerçeklerle yüzleşebilecek bir parti olması gerekiyor. Taban hazır. Ama bence yeni kurulacak parti buna hazır mı bilmiyorum. Ne pahasına olursa olsun siyasete olan güveni yeniden sağlamak gerekiyor.

  3. Yeni partiye ihtiyaç var mı? sorusuna bende var diyorum. Aynı kulvarda iki yeni parti çıkması toplum tarafından beklenen o heyecan hayal kırıklığına uğrayabilir beklenti ve ümitler yarıya bölünmüş olur. Bu iki oluşum tek parti olarak çıksaydı toplumda daha farklı bir heyecan oluşturabilirdi. Bu yeni oluşumların söylemleri belirleyecektir kendi kaderlerin. Maalesef toplumun beklentisi çok yüksek

  4. Diplomasını gösteremeyen büyük ekonomist! “faiz neden, enflasyon sonuçtur” diyor. Gerçek neden ise “ayağını yorganına göre uzatmamaktır”. Yani ürettiğinden fazla tüketmeye kalkarsan ; sosyalist ekonomide fiyatlar artmaz fakat mal bulunmaz, kapitalist ekonomide ise fiyatlar artarak (enflasyon oluşarak) denge sağlanır. Enflasyon olunca da nominal faizlere enflasyon farkı eklenerek reel faiz bulunur. Açıktır ki reel faizin artış nedeni enflasyondur, onun da nedeni ürettiğinden fazla tüketmek veya üretim/tüketim dengesini yönetememektir.

    Nominal faiz ise belli şartlarda öngörülebilen makul değerlere sahiptir. Örneğin IMF kredileri makul faizlidir. Fakat büyük projelerde krediyi kendin bulup hakediş yöntemiyle yaptırmak yerine yap-işlet-devret yöntemiyle yaptırırsan nominal faiz diğerine göre 2-3 kat fazla olur.

    Bir yandan ‘faiz günahtır’ diyen muhafazakar seçmene “faiz neden, enflasyon sonuçtur” diyerek mavi boncuk atacaksın, diğer yandan pek övündüğün mega projeleri yüksek faizli yap-işlet-devret borçlanma yöntemiyle yapacaksın. Bu denli tutarlı olma endişesi taşımayan ve bunu bir yaşam tarzı olarak görenler için yolun sonuna gelinmiştir. Zira muhafazakar seçmen için pek yakında “aman CHP gelmesin” gerekçesi de ortadan kalkacaktır.

  5. Ruh sağlığından kuşku duyma hakkına sahip olduğumuz iki kendini bilmez kibir abidesi tip,vakti zamanında, AK Parti’nin önü alınmaz gücü karşısında kapıldıkları öfke sayesinde, ne türden seçkinci ve otoriter bir zihniyete sahip olduklarını açığa dökmüşlerdi seçmeni “bidon kafalı” ya da “göbeğini kaşıyan adam” türü benzetmelerle aşağılamaya yeltendiklerinde. Yanlış hatırlamıyorsam eğer, sanatçı olduğu söylenen bir diğeri, dağdaki çobanın da kendisinin de bir oya sahip olduğunu söylüyor, söz konusu eşitlikten yakınıyordu (sorulsa, herhalde sosyalist olduğunu falan söylerdi).

    Aslında bir ilçedeki bir berber dükkanının üzerindeki tek göz bir Atatürkçü Düşünce Derneği adlı bir mekanın dar balkonunda tavla oynarken “Ne olacak bu memleketin hali?” muhabbeti yapan iki şikayet bağımlısı yaşlı olmaları umulurken “meşhur köşe yazarı” mertebesine yükselebilmiş bu tiplerin sergilediği o “dünyadan haberi yok” halinin bir benzerinin ip uçlarını, şimdilerde Erdoğan iktidarını savunup bu iktidarın ayakta kalacağına inananlarda da gözler hale geldik.

    Sözünü ettiğim iki kibirli kalemşör, insanların AK Parti’ye olan desteğini din ve cehaletle açıklıyorlardı -zihinleri dumura uğramış olduğu için, bu açıklamalarının yerindeliğine çok inanıyorlardı.

    Oysa, AK Parti’nin kuruluşundan kısa bir süre sonra iktidara gelmiş olmasının ve giderek daha da güçlenmesinin, öyle karmaşık bir çözümleme yeteneği gerektirmeyen bir açıklaması vardı: Halk, Vesayet Rejimi’nin kendilerine yoksulluk ve sorundan başka bir şey getirmeyen düzen partilerinden bıkmıştı. Dindar ya da Kürt olduğu için aşağılanıp ekonomik ve siyasal hayatın, gündelik toplumsal hayatın ötesinde tutulması dolayısıyla da haklı bir öfke içindeydi. Yolsuzlukların, devlet malının düzen partileri tarafından yağmalanıyor olduğunun da fazlasıyla farkındaydı. Yüzünü, pekala anlaşılır ve haklı nedenlerle, “Y”asaklara, “Y”olsuzluğa, “Y”oksulluğa karşı olduğunu söyleyenlere döndü.

    Halkın yüzünü kendisine çevirdiği siyasi kadrolar da, bu teveccühün hakkını verdiler.

    Yasakların yerini özgürlükler aldı. (Şeriat propagandası yapmak, Atatürk’ün manevi şahısına hakaret, PKK propagandası suçlarından sabıkalı bir kaçak durumundan çıkıp 19 yıl sonra çıkıp serbestçeye ülkeye girebilmem de o özgürlükler sayesinde mümkün oldu).

    Devlete çeki düzen verlidi, güçlü siyasal desteği arkasında bulan AK Parti liderliği bayındırlık işlerinde (hastahaneler, oto yollar, köprüler, kent ve büyük ilçe merkezlerinin elinin ayağının düzgün hale getirilmesi) gözle görülür bir iyileşme kaydetti -kör kalmak istemeyen herkes gördü bunu. Çaresizlik içinde kıvranan en yoksul kesimlere el uzatıldı. Sağlık hizmetlerinde resmen çağ atlanıldı. Selam verip geçmeye kalksan kafana cop indirmeye niyetli görünen hort-zortçu polis memurları gitti, muhattabına “siz” diye hitap eden sağduyulu polis memurları geldi.

    Uzun sözün kısası, AK Parti, Türkünden Kürdüne, herkesin daha tatminkar olduğu, herkesin görece daha iyi yaşadığı bir ülke yarattı. Bu başarı öyküsünde dikkate değer bir diğer husus, AK Parti’nin her seferinde halk yığınlarının önüne bir gelecek tasavvuru, bir gelecek projesi koyabiliyor olmasıydı.

    Erdoğan’ın bir kitle partisi olan AK Parti’yi kurucu unsurlarından ve kurucu sosyolojinin elinden çalıp onu Vesayet’in elinde etkin bir araç haline getirmesinden beri, üç Y yine aslına rücü etmiş bulunuyor. Halk, ekonomik açıdan perişan. Halkın önüne konan parlak bir gelecek vaddi değil, Kanal İstanbul. Hukuk ve yargı yerlerde sürünüyor. Adam kayırmacılık, iktidardan nemalanan azınlık dışında herkes pek çok şeyden şikayetçi. Bütün Türkiye, halkın gündelik yakıcı sorunları dışında her şeyi konuşuyor ama o sorunların nasıl çözüleceği konusunda edilen tek kelime yok.

    Halk dediğimiz insan yığınmları, bidon kafalı ya da göbeğini kaşıyan adamlar güruhu mu ki, görkemli yılların ardından vara vara soysuzlaşmış, vesayetin dilini kendi dili edinmiş bir devlet partisinin ve onun liderinin milliyetçi hamasetine, dindarlık gösterilerine pirim verip kendi yaşadığı gerçekliğe sırtını dönmesini bekliyorsunuz?

    • Sn.bernar, yalnız gözden kaçırdığın bişey var;o tipler hala bize aynı hakaretleri ediyorlar. Değişen tek şey dersimli kemalin karavandaki sofra başında askılı atletle çektirdiği fotoğraflar oldu; çok şükür, pirinç pilavıyla bulguru da aynı anda yemiyoruz yani..! Hiç mi bişey görmediniz arkadaş..?

      • Dersimli Kemal mütevazı bir adamdır, öyle Potamyalı Recep gibi ‘Ejder Meyveli Smoothie’ falan bilmez, gemicikleri de yoktur. Hakaret meselesine gelince ; bidon kafalı, göbeğini kaşıyan adam gibi hakaretler Cumhur İttifakı mensuplarının yaptığı hakaretler yanında pek naif kalır. İtirazı olan?

        • Chp ve Hdp yeni partiyi çok istiyormuş mim… Sence Kılıçdaroğlunun hendekçi arkadaşlarıda çok istiyormu mim…

          • MHP’nin HDP’ye yüklenmesi de, CHP’nin HDP’ye sahip çıkması da devlet projesidir. Ne yani 5-6 milyon vatandaşımızı hapse mi atacağız. Onların çoğu eskiden sağ veya sol merkez partilere oy veriyordu. AKP=Erdoğan ve taraftarları, bu memleketin kafası en az çalışan kesimidir.

  6. Bazı kişiler IMF’den borç almamayı bir marifetmiş gibi sunuyorlar. Eğer kimseden borç alınmayıp da ayağımızı yorganımıza göre uzatsaydık bu bir marifet olurdu. Fakat öyle olmadığı ve tam tersinin yapıldığı açıktır. 2002 yılında Türkiye’nin toplam dış borcu 130 milyar dolar iken 2019 sonunda 470 milyar doları bulmuştur. Bunun üzerine 70 milyar dolarlık özelleştirme (kamu fabrikalarının satışı) ve yabancılara arsa ve bina satışını da ekleyin, 600 milyar dolar gibi bir kaynak kullanımı söz konusudur.

    Kısacası IMF borçlarını ödedik lafı boş bir propagandadan ibarettir. Bunun yerine ikame edilen yap-işlet-devret modeli ile aşırı yüksek faizler ödenmiştir, öz kaynak+öz kredi ile 100 dolara mal olacak mega yatırımlar 200-300 dolara mal olmuştur. Bu yöntemin başka olumsuz bir yanı da, yapılan borçlanmaların pek çoğunun elzem olmayan inşaat yatırımlarına harcanmasıdır.

    Başlangıçta ekonomiyi toparlamak ve gaz vermek için bu tür yöntemlere başvurulması normaldir. Fakat bu tarz yöntemlerin geçici ve sürdürülebilir olamayacağı açıktır. AKP içinde son 10 yılda yaşanan ayrışmalar dış politika tercihlerinde olduğu kadar ekonomide tercih edilen bu yöntemlerle de alakalıdır. Seçmen bu yöntemlerin yanlışlığını teorik olarak anlayamadığı için ağzı laf yapan liderinin peşinden gitmiş, ancak bu yöntemlerin sonuçları ortaya çıkıp faturası kendi önüne konulduğu zaman gerçekleri görebilmiştir.

  7. Yeni partinin kurulması bence de gecikmiş sayılmaz.Seçimler 2023’te yapılacağına göre daha çok vakit var.O zamana kadar yeni partinin unutulma ihtimali bile var.

    Öte yandan yeni partiye ihtiyaç duyan CHP
    seçmeninin %45.5’ta kalmasını anlayamadım doğrusu.Bu oran en azından %90 olmalıydı.Çünkü yeni partiyi Ak Parti’yi bölsün diye istiyorlar.Dolayısı ile
    CHP’de Ak Parti’nin bölünmesini isteyenlerin oranının %45 küsurda kalmaması gerekirdi.CHP’den yeni kurulacak partiye zırnık oy gitmez.

    Fehmi Bey’in verdiği oranlar yeni parti
    açısından pek parlak görünmüyor.Şöyle
    iyi bir rüzgar yakalasalardı bunu anketlerde şimdiye kadar çoktan görürdük.Yeni parti de tozu dumana katarak gelirdi.

    Ahmet Davutoğlu’nun ekonomi dışında
    Babacan’a göre daha fazla artısı vardı.Niçin hiç heyecan uyandırmadı?Babacan ekonomiden anlar deniyor,onun bu özelliğine güveniliyor.Gel gör ki, Erdoğan en çok desteği dar gelirliden,
    asgari ücretliden alıyor.Para babalarının oyu bir partiyi iktidara getirmeye yetmez.

    Milletin teveccühünü kazanmak,milletin
    gönlüne girmek,geniş kitlelerin oyunu bir partide,bir noktada toplamak ayrı bir şey.Bu her insana, her partiye kısmet olmaz.Merhum Erbakan’ın Erdoğan’dan bir eksiği mi vardı?Yoktu.Velakin O’nun lider
    olarak,bizim seçmen olarak ömrümüz
    %10 barajını aşma mücadelesi ile geçti.
    Bu sebeple derim ki,yeni parti kuracakların
    işi hiç de kolay değil.

    • Yeni parti kuracakların işi hiç kolay değil demişsiniz, doğrudur. AKP=Erdoğan’ın işi ne durumda sizce, yoksa bu soruyu Bahçeli’ye mi sormalı? İlmik bir kere çözülmeye başlandığında Erdoğan’ın durumunu anlatmak için “zor” kelimesi hafif kalacak gözüküyor.

        • Millet ittifakının önümüzdeki seçimi kazanması için HDP’ye ihtiyacı olmayacaktır. Diğer yandan HDP seçmeninin CHP veya yeni kurulan partilere oy vermesinin milli birlik için faydası olduğu açık iken bu sizi rahatsız ediyor. Siz Öcalan’ın desteğinden medet umuyorsunuz.

  8. Ak Partiyi çılgınlar gibi destekledik, şimdi hayal kırıklığı, 18 yılın sonu: Rant, Yolzukluk, Yoksulluk.Kanal İstanbul ülkenin geleceğine ihanet. 2002 de üniversitede okurken oy veremedim diye kahrolmuştum, şimdi oy verdim diye kahroluyorum.

    • Halktan birisi arkadaş, bi tutarlı ol, sen akpartiye bu oyunu verdin mi vermedin mi? Bi dediğin öbür dediğini tutmuyor yani; zaten vermediğin bi oyun neyine kahroldun, verdiysen neden kahroluyorsun..?

  9. Benim “Stalin Sendromu” dediğim şey, Stalin’in “giderek etrafına karşı kuşkucu olmaya ve komplo saplantılarıyla yaşamaya başlaması”dır. Bu, politikacıyı bekleyen en büyük tehlikelerin başında yer alır.
    “Stalin Sendromu”na yakalanan politikacı, “etrafında kim varsa kendisine komplo kurduğunu, konumundan etmeye çalıştığını zannetmeye, buna dair kurgularını gerçekmiş gibi algılamaya ve sunmaya” başlar. Kurgularını delillendiremediğinde yalana başvurur ve bir süre sonra, kendi yalanlarının mutlak hakikatler olduğunu zanneder; hatta herkesten öyle algılamasını bekler. Ürettiği düşmanlarını yok etmek için hiçbir hak ve adalet ölçüsünü gözetmez. Sadece “anlık politik durumu”nu odaklandığından, bir paranoyasının işlevi bittiğinde terk eder, dün yere batırdığını bugün göğe çıkarabilir. Konumunu korumak için “sürekli mücadele edeceği bir düşman” üretir ve onunla mücadelesinde takipçilerini de ardından sürükleyip, “tüm toplumu etkileyecek işler”e girişir.

  10. Yeni partilere gerek yok, Yeniden Refah Partisi ve Saadet Partisi tabanı özüne dönsünler yeterli olacaktır. Zira Saadet partisi Ülkede adaleti sağlayabilecek ender partilerden biridir. Tek temennimiz: Saadet Partisinin tabanını tekrar bir araya getirmesidir. Fatih Erbakanın da bir an önce aktif siyasette dönmesi dileğiyle….

  11. Yeni parti gecikiyor mu?
    Bence gecikiyorlar.
    İktidar ve muhalefet ne derse desin, araştırma sonuçlarından ne çıkarsa çıksın erken seçim olması muhtemel. Hatta belki bu yıl, belki önümüzdeki yıl.
    Davutoğlu’nun partisi fazla heyecan uyandırmadı, iyi hazırlandığı söylenemezdi büyük bir çıkış ta beklenmiyordu zaten. Aynı şeyi Babacan icin söylemek zor, iyi hazırlandıklarını bir şekilde anlatıyorlar halihazırda. Ben iyi hazırlanmış bir metin ve başarılı bir çıkış bekliyorum. Fehmi beyin isaret ettiği isimler konusu önemli. Hayal kırıklığı yaratacak isimler olursa ki tartışmalı isimler vardı boşuna zahmet etmesinler. Yandığı gibi sönerler. Ama saygın isimler olursa akp gibi doğru bir çıkış yakalayabilirler. Sonrasında rüzgarın nereden esecegi biraz kadere kalır. Arkalarına alırlarsa uzun yol kattederler, öte yandan fırtına da çıkabilir, hep beraber göreceğiz.
    Kendi payıma siyasilerin gelirken ne söylediklerinin hiç bir anlamı olmadığını düşünüyorum, giderken ne bıraktıklarına bakmak lazım.

    • Hanımefendi fark yaratıyor, şu sayfada okuduğum en anlaşılır ve okunası yorumlar hep sizden geliyor, maalesef…

      • Hakkını vereyim;şu sayfadaki en anlaşılmaz yorumlar da senden geliyor H.gayret.Bak,sana anlaşılır bir cümle kurayım:
        “H.Gayret başkan,Fenerbahçe şampiyon !”İyi,değil mi?
        Anlamayana hemen izah edeyim:
        Her hafta rakip takımları taşıyan otübüslerden biri,ikisi trafik kazası yapar.
        Sezon sonunda ayakta kalan tek takım Fenerbahçe olduğu için şampiyon olur.

  12. Amerika doları ne zaman yükseltir… Babacan ve Gül o zaman kurarlar partiyi…

    • Yorumunuzdan şu sonucu çıkarttım: Amerika doları yükseltmediğine göre Cumhur İttifakı’nı destekliyor demektir.

      • yanlış anlamışsın yine mim… Seçimden sonra dediler olmadı… ekimde dediler olmadı yıl sonu dediler olmadı… Herhalde bir fırsat bekliyorlar…. Doları yükseltselerde fırsat gelmiştir diye düşünüyorlardır herhalde zatı muhteremler…Amerikada biliyor herhalde seçimlerin erken olmayacağını onlara uygun sufle yaparlar…

        • Yine de ABD muhalefet yerine Cumhur İttifakını tercih ediyor ki doları zıplatmıyor. Demek ki onlara yaptıracağı bazı işler var. (Suriye ve Libya’yı bölmek olmasın)

  13. Yeni parti kurulurken;
    1-Her bir kurucu üyenin çok büyük mercek altına alınacağı unutulmamalı
    2-Her bir kurucu üyenin kamuoyu önüne çıkıp parti ve ülke ile ilgili görüş bildirebilecek durumda olmasına dikkat edilmeli.
    Yeni parti ile ilgili kanaati en yetersiz kurucu üyeler belirleyecektir.Bu durum septik ve paranoyak bir hal değildir.Zira sütten ağzımız çok yandı.
    Davutoğlu nun Gelecek Partisi sadece tabela partisi olur.Şimdiden tarih oldu;
    1-Kurucuları arasında yukarıda bildirdiğim iki kritere de uymayan çok sayıda kişi var.
    2-Bir söyleşide AKPye yöneltilen yolsuzluk iddialarına verdiği cevaplar.

  14. Fehmi beyi araştırma kurumundan verdiği bilgilere göre yeni partiye en fazla ihtiyacı olan Chp yüzde 45,5 ve Hdp yüzde 43,6 Hemen kurulmalı ihtiyaçlarına cevap verilmeli.. Yazık adamları bekletmeyin……adamlar memnun değil partilerinden…Ama yeni partiye oy verirlermi….Tabiki hayır….
    Yazının başında bir sıkıntı var herhalde…ya da kaynak güvenilir değil… “””””Güvenilir bir kamuoyu araştırma kuruluşunun çok taze saha araştırması, “Yeni bir partiye ihtiyaç var mı?” sorusuna, yaklaşık her üç kişiden ikisinin (yüzde 31.5), hala, “Evet, var” cevabını verdiğini tespit etmiş bulunuyor.””””” …. Yüzde 31,5 nasıl 3 kişiden 2 si oluyor….

  15. Burası Türkiye. Siyasi parti kurarsınız ama istediğinizi yapabilir misiniz? ,milletten oy alırsınız ama milletin istediğini yapabilir misiniz? AK parti iktidara geldiğinde onu ne kadar engellemeye çalıştığını gördük . Her tarafta öküzün altında bıza bekliyorlardı .Ne zaman AK parti serbest kaldı ilk heyecanı ve aşkı bitirdi. Brokrasi’ye teslim oldu. Medya desteklemeye başladı ama o ilk heyecanı bitmiş oldu.Rahmetlik Erbakan gibi hesabı kitabı bilen projesi planı olan üretebilecek kapasitesi olan biri çıksın ,Türkiye’de o bundan önceki birinci güç medya arkasından o diğer güçler saldırmaya başlar. Ali Babacan’da hesaptan anlayan az çok ekonomiyi bilen birisi. İnşallah başarılı olur ve bu millete hizmet verir. Türkiye’de daha yapacak çok iş var.

  16. “Var olan korku ve endişenin ürettiği mevcut durumun yerini heyecan ve ümidin aldığı yepyeni bir siyasi ortama ihtiyaç var.”diyor sayın yazar da, mevcut durumda kendisinin ne gibi korku ve endişeleri vardır bilemiyorum ama halkımızın öyle kolay kolay korkutulamayacağını 15temmuzda herkesler görmüştür heralde..? Yani korku ve endişeye dayalı bir söylemle toplumda yepyeni bir heyecan ve ümit filan yaratılamaz. Maksat cumhurittifakından bikaç puan tırtıklamaksa o başka tabii…

    • Cumhur ittifakı artık uzun sure gitmez gorunuyor. Bahçelinin duyargaları hassastır. O da gordu sonucu ve siyasi ayağı sorgulamaya başladı tekrar. Siyasi ayakla hangi kadrolar kastediliyor herkes biliyor. Galiba yakında ipi çektiğini de göreceğiz.

      • Fransanın durumu ortada mim, insanlar endişeli ve korkuyor olsalar da bu düdük makaronunun polis devletine karşı canla başla direniyorlar, çalışanların kimi kazanımlarını kaybetmek istemiyorlar..!

  17. fehmikoru.com sitesi bağlandığımda dünkü konu var.

    ocakmedya.com üzerinden yeni konuyu öyle okudum.

    website önbellek artık hata veriyor. siteye resetmi atılacak çaresini bulun.

  18. “…ama önümüzde kısa vadede bir seçim söz konusu olmadığına göre, yeni parti için gecikilmiş bir durum yok. [Aynı araştırmada, toplumun yüzde 58.8’i erken seçimi gereksiz görüyor.]”
    Nasılsa ülkemizin bir hükümeti var, aslan parçalarının öyle acele etmesine de gerek yok yani, aheste aheste kursunlar partilerini, vaadettikleri yetiştirmeleri gereken, yapımı yıllar sürecek herhangi bir projeleri de yok, sallana sallana gelsinler, memleket biyere kaçmıyor ya..? Şarap gibi rengini iyice alsınlar, tadı kokusu bi otursun, ondan sonra bakarız tadına… sayın yazarın da belirttiği gibi şöyle yakınlarda ağızlarına layık bir seçim filan olsaydı neyse, o da görünmediğine göre yan gelip yatsınlar bence, seçimlerden önce partiyi kurunca seçimlere kadar ne yapacaksın ki, öyle değil mi..?

  19. Kafası çalışan az çok iyi eğitim almış gençler memleketi terkediyor.
    Bunun gelecekte ne gibi kötü sonuçlara yol açacağını azıcık düşünebilen insanlar görüyor.

    Sadece bu yüzden bile genç, dinç, temiz, dürüst bir ekibe acilen ihtiyaç var.

    • Türkiyenin eğitim politikasını kimseler beğenemiyor ama niyeyse ülkeyi terkedenler genç beyin salatası badembıyıklar da hep iyi eğitim almış oluyor bakıyorum..? Yahu eğitimli eğitimsiz binlerce insanımız çeşitli sebeplerle yurtdışına gidiyor, milyonlarca yabancı/yerli de kalkıp türkiyeye geliyor; okuyor, çalışıyor, ev alıyor, yerleşiyor..! Eee, noolmuş..? Kafa bi haşhaşilerde mi var yani; haksız mıyım sönmez bey..?

    • Hasan günay bakıyorum rumuzunuz da yorumunuz da gittikçe kısalıyor; eskiden en azından tutarlı tutarsız bikaç kelam edip sonra da sayın yazara zihin sağlığı falan dilerdiniz, artık o kadarı da yok..!

      • Bütün kutsallarım üzerine yemin ederim ki “o Hasan” ben değilim H. Gayret :))) Sen de bi değişiklik mi var?

        • Hasan bey, allahını seversen burdaki eski arkadaşların hepsi şahittir, vaktiyle sayın yazara akıl sağlığı dilemişliğiniz vardır, şimdi de inkar etmeyin lütfen, vallahi çıkarır bulurum arşivden..!

  20. [“Yeni bir partiye ihtiyaç var” diyenler arasında en yüksek oran CHP (Yüzde 45,5) ve HDP’de (43.6).]
    Milletimiz galiba iktidara değil muhalefete yeni bir parti istiyor..! Sn.bernar ne dersin? Bu sayıların dilinden en iyi sen anlarsın…

    • Doğru, katılıyorum. Muhalif partilerden bu ikisinin seçmeni kendi partilerinden memnun değiller. Tam da böyle olduğu için, dikkatler ve tartışmalar, Babacan liderliğinde kurulacak kadro hareketi ve kitle partisinin AK Parti’de hangi oranda oy kabına yol açabileceği üzerinde yoğunlaşırken, haftalar önce, ben bu partinin birinci (erken) seçimleri takip edecek ve birincisinden kısa bir süre sonra gerçekleşecek seçimlerde Türkiye’nin birinci partisi olacağını ileri sürdüm.

      Gelecek Partisi’nin AK Parti tabanından oy alacağını, Kürt illerinde dindar muhafazakar yığınlardan dikkate değer bir teveccüh göreceğini, ama bu ikisine sıkışıp kalacağını, siyaseten tek öneminin AK Parti seçmenindeki erezyonu hızlandırmak olacağını, kurulmak üzere olan ikinci partinin ise, çok yakında içine gireceğimiz devletin yeniden devlet olacağı, demokratik ve kurumsal düzenin yeniden inşası anlamındaki restorasyon sürecinin başat Türkiye partisi olacağını ileri sürdüm. Konuya ilişkin hemen her yorumumda, AK Parti hızla eriyip dağılma sürecine doğru yol alırken CHP olduğu yerde sayıyor” ya da buna yakın bir ifade kullandım.

      Israrım sürüyor: (1) Erken seçimlere gidilecek ve bu seçimler bu yozlaşmış oligarşik devlet partisinin yenilgiye uğratılması ile sınırlı bir sonuç verecek; (2) Erken seçimleri, Türkiye’yi bundan sonra hangi kadroların (parti) yöneteceğini belirleyecek olan asıl seçim takip edecek ve o esas seçimlerden Babacan liderliğindeki parti birinci parti olarak çıkacak ve Türkiye siyasetine damgasını vuracak. (3) AK Parti, bir siyasal parti olmaktan çıkacak, dağılıp gidecek.

      Kurulmak üzere olan partinin Gelecek Partisi’ne benzer bir parti olacağı, Davutoğlu’nun partisine yönelik ilgi ve teveccüh derecesi ne ise, bu kurulacak partinin yaratacağı ilgi ve teveccühün de üç aşağı beş yukarı aynı olacağı, bütünüyle yanlış bir beklenti ya da öngörü.

      Kutuplaşama sonucu darmadağın olmuş Türkiye, kutuplaşmayı bu parti eliyle aşacak ve sağlıklı bir devlet ve siyet düzeninin yeniden inşasının motor gücünü teşkil edecek.

      Öngörülerimde yanıldığımı düşünmüyorum.

  21. yaklaşık her üç kişiden ikisinin (yüzde 31.5), hala, “Evet, var” cevabını verdiğini tespit etmiş bulunuyor.
    Her üç kişiden ikisi yüzde 65 civarı yapar, üç kişiden biri demek istediniz sanırım.
    Bu uyarıyı yaptıktan sonra görüştüğünüz siyaset bilimcinin üç özgürlük dediği özgürlükler olmadan, ama asla ve asla adalet ve liyakat olmadan başarılı olmak bir yere kadardır. Evet Sayın Babacan gibi siyasetçilere çok ihtiyaç var… Ülkemize hayırlı uğurlu olsun inşallah…

    • Cemil bey, bu babacan dediğimiz kişi akparti hükümetlerinde yıllarca bakanlık yapmış biri, yani aynı yolun yolcusudur; neyine ihtiyaç varmış biraz açsaydınız şu mevzuyu..?

      • Ali Babacan akpartinin iyi dönemlerinin baş mimarlarından birisiydi. Erdoğan partinin dizginlerini tek başına ele aldıkça önce duraklama sonra gerileme dönemi başladı. Gerileme döneminin sonunda ne olur bilirsin. Çöküş. İtirazı olan!

          • Siz diplomasını gösteremeyenin peşinden gidin, biz okuduğu okulları birincilikle bitirenin peşinden gidelim. Ayette ne diyor: “Hiç bilenle bilmeyen bir olur mu”

  22. İktidar önce dilde kurulur. Ali Babacan ve partisi var olan partiler ve siyasetçilerden farklı yeni bir dil geliştirmek zorunda. Umarım geçen bu uzun sürede bu dil üzerinde de çalışmışlardır.

    Ayrıca İngilizcede “criminilization of dissent” diye ifade edilen “muhalif olmanın suç haline getirildiği” bir dönemdeyiz. Suç torbamız da hazır. Yani dikildi ve bütün muhalifler o torbaya atılıyor. Torbanın üzerindeki yafta da belli. Kullanıldığı anda tüm hukuk sistemi cezalandırmak için harekete geçiyor. O yaftayı Ali Babacan ve ekibi de yiyecek ve azar azar yiyor da. Bence iktidar ortağı tarafından siyasi ayak söylemleri biraz da Babacan ve Davutoğlu için söyleniyor. Tencere dibin kara dendiğinde “seninki benden kara” demek bence savunma değil. Bu söylemi tamamen reddetmek gerekiyor. Söylenmesi gereken “senden farklı olup da dibin kara olmaması mümkün mü” demek.

    Eski Liberal Parti Genel Başkanı Cem Toker, Ali Babacan ve Ahmet Davutoğlu’nun seçime sokulmayabileceğini iddia ediyor. Gerekçe olarak da Türkiye’nin demokrasi liginde artık özgür olmayan ülkeler kategorisine düştüğünü söylüyor. Bu tarz ülkelerde iktidarların kaybetmediğini, kaybetse de kaybetmediğini söylüyor. Geçtiğimiz yıl yaşanan İstanbul seçimleri kaybettikleri seçimleri iptal edebileceklerini gösterdiği için bu görüşe haklılık kazandırıyor. Ancak eninde sonunda hem de daha fazla bir farkla kaybetmeleri de artık eski güçlerinin olmadığını gösteriyor.

    Yakın akrabalar en kritik görevlere atanıp da bunun gerekçesini ve hesabını hiç vermeyen bir sistemin Türkiye’ye yakışmadığını düşünüyorum. Ali Babacan tekeri yeniden keşfetmeyecek. Bizi iyileştirebilecek ilaçlar belli. Hesap veren, şeffaf, liyakate dayalı, şahsa göre hukukun olmadığı, adil, ifade özgürlüğünü benimseyen, farklılıkları yok etmeye çalışmayıp onları benimseyen demokratik bir yönetim.

      • IMF politikaları ile (2002-2012) ülke çağ atladı. Kisi bası gelir 12.500 dolara geldi. IMF’ten kurtulduktan(!) sonra durumu biliyorsunuz, kisi bası gelir zorlama hesaplarla 8.500 dolar. Issizlik, enflasyon, gelir dengesizliği tavan yapmış durumda. IMF size reçete veriyor, uygulamamak elinizde simdi olduğu gibi. Hangi reçete uygulanıyor simdi o da belli degil üstelik. Merkez bankası bagimli oldu onu biliyoruz sadece. Bir de faiz düşerse enflasyon düşer politikası. Rakamlar doğru oldugunu söylüyor, ama rakamların pek inandiriciligi yok gibi.

    • Sayın Berk, Cem Toker, tekrarlanan İstanbul Büyükşehir Belediyesi seçimlerine giden süreçte de ısrarla seçimlerin bir bahaneyle yaptırılmayacağını, iktidarın hiçbir şekilde İstanbul’dan vaz geçemeyeceğini ileri sürüyordu. Erdoğan ve iktidarının her şeye kadir, öyle isterse baskı ve zorun her yoluna başvurup iktidarda kalacak bir güç gibi görmek ve göstermek bir yanılgı. Yok Erdoğan ve iktidar koalisyonunun böyle bir gücü. “Ben demiştim zaten, işte görüyorsunuz, çıkan sonucu kabullenmedi, İstanbul seçimini tekrarlatıyor. Bir yolunu bulacak, seçimi kendi adayına kazqndıracak”çı yaygaranın bir karşılığı olmadığını seçim sonucunda gördük.

      Dibe vurmuş, yakında iktidarını yitirecek bu devlet partisinin gücünü abartmak, niyet o olmasa da, insanları pasif bir tavıra davet ediyor.

      Geldikleri gibi, seçim yoluyla gidecekler. Gitmeme ısrarcılığı ve zor’a başvurmayı denemek şöyle dursun, akıllarından bile geçiremezler. Seçim sistemini değiştirmek, Erdoğan’ın elinde kalmış en son koz. Dar bölge seçim sistemini getirmeye çalışması olası.

      Peki ama bu saatten sonra tutar mı bu?

      Ali Babacan ismiyle referansta bulunulan parti de, tam sizin metninizin sonunda sıraladığınız gereklilikleri öneren ve bunları esas alan bir kadro hareketi olarak ortaya çıkacak.

Yoruma kapalı.