You are currently viewing Yoksa Trump mı? Popülizmin ABD’de de yükselişi…

Yoksa Trump mı? Popülizmin ABD’de de yükselişi…

 

İnternet gazeteciliğinin birkaç alanda kesin üstünlüğü var: en başta, başkalarından en az 12 saat önde olma üstünlüğü… Ben de bugün ABD seçimleri konusunda bu üstünlüğü kullanıyorum.

ABD seçimlerinde, Donald Trump, kendisinden başka kimsenin düşünemediği, kamuoyu yoklamalarının da öngörmediği bir başarıyı şu dakikalarda yakalamış görünüyor.

Sabah (TSİ) 08.00 sularında (ABD’nin doğusunda geceyarısı, 24.00) birçok eyalette önde Trump.

Barak Obama’dan sonraki başkanın o olması pekâlâ mümkün…

Kulaklar, gözler kapalı. "Bitti, değil mi?" sorusu eşliğinde TV'den alınan seçim sonuçları...
Kulaklar, gözler kapalı. “Bitti, değil mi?” sorusu eşliğinde TV’den alınan seçim sonuçları…

2 karikatürle ABD seçimi

Yazımın içerisinde iki karikatür göreceksiniz.

İlkinde, televizyon karşısındaki divanda oturan bir kız çocuğu ve köpeğinin hayret dolu gözlerle baktığı anne-baba, gözlerini ve kulaklarını tıkamış bağırıyorlar: “Tamam, bitti artık, değil mi?”

“Bitti mi?” beklentilerinin ne olduğu TV ekranına yansımış: “2016 başkanlık seçimi…”

Diğer karikatürde boşluğa uçan bir otomobil görüyorsunuz; takvim yaprağının üzerinde ‘8 Kasım’ tarihi okunuyor; yani seçimlerin yapıldığı dünün tarihi…

Son bir ay içerisinde Amerikan basınında yer almış bu iki karikatürü bugün için saklamıştım.

Kim kazanmış olursa olsun, ABD’deki hissiyatı en iyi bu karikatürler yansıtıyor…

Aslında bakılırsa ABD’deki seçimi yalnızca Amerikalılar dikkatle izlemiyor; bütün dünya, neredeyse nefesini tutmuş halde, sandıktan başkan olarak kimin çıkacağına kilitlenmiş durumda.

Bu da yeryüzünde huzurdan başka bir şey istemeyen yığınların, Amerikan tarihinin belki de en kritik seçiminin kampanyasını yakından izlemeyi getirdi.

Küfürlü, belden aşağı imalar ve ithamların gündemi belirlediği, işin içine FBI’ın bile girdiği kampanyayı…

Öyle sanıyorum ki, Türkiye gibi kendine özel sebeplerle “Trump kazanmalı” diye düşünülen ve kazanırsa sevinilecek bir-ikisi dışında, hemen her ülkenin halkları, eğer oy kullanma fırsatı kendilerine de tanınsaydı, “Hillary Clinton” diyeceklerdi…

Alınan izlenimler bu yönde.

Uçuruma düşmekte olan otomobil... Amerika mı o?
Uçuruma düşmekte olan otomobil… Amerika mı o?
Hillary ancak Trump karşısında kazanabilirdi

Seçimin mimarisini kuranlar ABD’de de durumun son tahlilde öyle olacağı umudundaydılar; bu belli…

Hillary Clinton, Beyaz Saray’ı ‘First Lady’ olarak terk ettiği 15 yıl ve Barack Obama karşısında Demokrat Parti adaylığını kaybettiği sekiz yıl önceki yaşında değil artık; yaşlandığını (26 Ekim 1947 doğumlu) gözle görebiliyorsunuz.

Senatörlük (2001-2009) ve dışişleri bakanlığı (2009-2013) dönemleri bayağı renkli geçmişti…

Renkli ve özellikle dışişleri bakanlığı dönemi hayli tartışmalıydı.

Bugünden geriye bakıldığında, karşısına Cumhuriyetçi Parti (CP) kimi aday gösterseydi, kazananın o aday olacağı anlaşılıyor.

Cruz veya Rubio fark etmez; sandıklar kapandıktan sonraki birkaç saat içerisinde ‘başkan’ olarak tebrikleri kabul etmeye başlayabilirdi CP’li yeni başkan…

Amerikan siyasetini dizayn etme gücüne sahip olanlar, önümüzdeki dört yılı Hillary-Bill Clinton çiftinin ülke yönetiminde olacağı bir dönem olarak belirlediklerini düşündürecek biçimde, CP’nin adayı olarak Donald Trump’ı ortaya çıkardılar.

Defolu Hillary Clinton’ın kazanmasını sağlayacak bir aday aransa, bulunabilecekler arasında en az oy alabilecek kişi herhalde Trump olabilirdi…

Gerçek bu mudur, elbette bizler bilemeyiz de, en başlarda görüntü böyle bir izlenim veriyordu.

Trump yanılttı.

Yanıltmamalıydı aslında.

Batı’da yükselen siyasi çizgi: Popülizm…

Onun gibi insanlar geçmişte ana akım politika arenasında kendilerine ön saflarda yer bulamazlardı; ancak dünya bir süredir Trump-vâri kişiler etrafında toplanılan bir dünyaya dönüştü.

İddialı… Eksiklerini mazhariyet olarak yansıtabilen… Lâfını kimseden sakınmayan… Zenginlik ve para gücünü başkalarına “Sen de benim gibi kazanabilirsin” mesajına dönüştürebilen…

‘Popülist’

Esas bu son sözcük çoktandır Batı ülkelerinde muteber ve ilgi gören politikacıları betimlemekte yaygın kullanıma girmiş bulunuyor.

Fransa’da yapılacak ilk başkanlık seçiminde Marine Le Pen Eliseée Sarayı’na taşınmasını getirecek bir başarıya ulaşabilir; National Front gibi ‘ultra-muhafazakâr’ sayılan, şovenizmin sınırlarında dolaşan bir partinin başında bulunmasına rağmen…

İtalya’da önceleri adını kimselerin bilmediği bir komedyen olan Beppe Grillo ‘5 Yıldız Hareketi’ adıyla sıradan insanları partileştirdi ve 2013’te yapılan ilk genel seçimde onlardan 109’unu parlamentoya sokabildi.

‘5 Yıldız’dan Virginia Raggi bu yıl başkent Roma’nın ilk kadın belediye başkanı seçilmeyi başarabildi.

Macaristan, Yunanistan, Polonya, Slovakya ve İsviçre’de ‘düzen partisi’ denilemeyecek siyasi akımların temsilcileri ülkeleri yönetiyorlar…

Norveç, Litvanya ve Finlandiya’da koalisyon hükümetlerinde yer alıyor benzer partiler…

Özellikle Macaristan özel bir durum: Hem iktidar partisi (Fidetsz) hem de en büyük muhalefet partisi (Jobbik) ‘popülist’ sıfatını hak edecek siyasi çizgiye sahipler…

Sözün kısası, Batı ülkelerinin çoğunda filiz vermiş bir akım ‘popülizm’ son zamanlarda ve Trump da ABD’de onların dilinden konuşarak beklenmedik bir başarıyı yakaladı.

Trump: Süpermen
Trump: Süpermen

İmkânsızı başardı veya başarmanın eşiğine kadar geldi.

Bu yazıyı yazarken bir yandan gözüm CNN International’ın anlık seçim sonuçlarında.

Kanalın yılların tecrübesine sahip politika muhabirleri, bilgisayar uzmanlarının da yardımıyla, muhtemel sandık sonucunu tahmine çalışıyorlar.

Son beklenti ekrana şöyle yansıdı: Trump: 269, Clinton: 268… Trump bir eyaleti daha kazanabilirse, ki bayağı muhtemel, seçilmek için gerekli 270 barajını aşmaya en yakın o görünüyor…

Gelenekçi bir ülke: ABD

ABD dıştan görünenin aksine geleneklerine düşkün bir ülke. Tarım toplumu olduğu dönemde başlayan seçimlerin, harman zamanı olan kasım ayında ve ülke genelinde pazar kurulan salı günü yapılması uygun görülmüştü; 200 yıldan daha uzun bir süredir ve şimdi de seçimler salı günü yapılıyor…

Yine aynı dönemin özellikleri olan, oyların tasnifinin köyden kasabaya, kasabadan kente, oradan da başkente ulaşması aylar sürdüğü için, kasım ayında seçilen başkanın belirlenmesi de zaman alıyordu; şimdi 24 saati bile bulmayan bir sürede sonuçlar belli olduğu halde, başkanın yemini geleneğe uyularak Ocak ayının 20’inci gününde yapılıyor…

Eğer Donald Trump 45. ABD başkanı olmayı başarırsa…

CNN International, sanıyorum böyle bir ihtimal önceden hiç vârid görülmediği için, sonuçları kesinleştirmekte hiç acele etmiyor.

Şu anda (TSİ saat 08.15) kesin sonuç tablosunda şu bilgi var: Trump: 238; Clinton: 209…

Hayırlı olsun, ne diyeyim…

[İnternet gazeteciliğinin bir üstünlüğü de yazıyı gün boyu tazeleme imkânı.]

ΩΩΩΩ