Ziyaret başarılıydı.. çünkü bize ne yapmamız gerektiğini hatırlattı: Savaşmakla değil ancak barışla kazanırız…

9
Cumhurbaşkanı Erdoğan Beyaz Saray görüşmesi sonrası gazetecilerle..
Reklam

Washington’a yapılan devlet adamı ziyaretlerinin en hazin bölümü ülkeye dönüştür.

Yalnızca bizim devlet adamlarımız değil, orayı Hacı Baba Tekkesi‘ne çeviren hemen her ülkeden ABD başkentine gelenler, aldıkları-alamadıkları muhasebesinde genellikle hep kaybeden taraf oldukları için, üzülmek zorunda kalırlar.

Turgut Özal‘dan bu yana izlediğim bütün devlet ve hükümet başkanları ziyaretlerinde aldığım görüntü bu olmuştur.

Özal, çözümü, ABD’nin suyundan gitmekte bulmuştu: Niyet okuyor, ilk Körfez Savaşı‘na gidilen yolda, Türkiye üzerinden satışa sunulan Irak petrollerinin akışını durdurma talebiyle geleceğini öngördüğü ABD dışişleri bakanı James Baker‘in Ankara’ya ayak basmasından önce yaptığı gibi, onların bizden bir şey isteyeceğini fark edince, istenecek olanı istenmeden yerine getiriyor.. kendilerinden yardım dileneceğini düşündükleri ortamlarda, Amerikalılara ”Biz sizden yardım istemiyoruz, daha fazla ticaret istiyoruz” talebinde bulunuyordu…

Benim hafızama güvenmiyorsanız kendiniz de araştırın göreceksiniz: ABD’ye karar değiştirtme amaçlı gidilen her ziyaret hayal kırıklığıyla sona ermiştir…

ABD’nin planlarına dikkat

ABD bir süpergüç; Roma İmparatorluğu‘ndan beri, dünyaya hükümran olma iddialı güçler, kendilerini hep nizam koyucu olarak görmüşler, başka ülkelere de ‘ileri karakolları’ muamelesi yapmışlardır.

Evet, Donald Trump‘ın başkan seçilmeden önce ülkesinin bu özelliğini değiştireceği yönünde mesajlar paylaştığı doğrudur; kampanya sloganı ”America First” (Önce Amerika) bile bu izlenimi veriyordu. Ancak görüyoruz, leoparın beneklerini değiştirmesi gibi bir şey bu; yani imkânsız…

Şunu bilelim: ABD’nin Türkiye’nin de içinde yer aldığı bölgeyle ilgili uzun vadeli politikaları bulunuyor; zamana göre makyaj tazelemesine gidildiği olsa bile, o politikalar genellikle sonuca ulaştırılıyor.

Reklam

Irak’a müdahale ederken yanına iki yerel gücü almayı planlamıştı ABD: Türkiye ile Kürtler.. İlk müdahalesinde (1991) askeri komuta heyeti Türkiye’nin o müdahalede yer almasına geçit vermemişti –genelkurmay başkanı istifa etti–; ikincisinde (2003) de Türkiye Büyük Millet Meclisi… Şimdi ise yalnızca Kürtler ile sonuç alma niyetinde ABD…

Bölgedeki Kürt varlığını Türkiye eliyle fiziki bir yapıya kavuşturma niyeti, belli ki, şimdilerde yalnız başına bunu gerçekleştirmeye dönüşmüş görünüyor.

ABD bölgeye ilk müdahalesi (1991) sonrasında yeniden gelmek üzere çekildiğinde bir şeyi daha yaptı: Irak’ın kuzeyinden sayıları hiç de az olmayan bir grup Kürt gencini aileleriyle birlikte önce birkaç aylığına Guam Adası‘na götürdü, oradan da ABD’ye…

Bugün Kuzey Irak’ta yönetici konumunda bulunan kadronun bir bölümü o gençler…

Suriye’de ABD için ölen PYD’lilerin haberini her gün okuyoruz; ancak esas merak etmemiz gereken ayrıntı şu sorunun cevabında: ”Oradan da ABD’ye götürülenler var mıdır?”

Mutlaka vardır.

Gerçek bu iken, Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan‘ın Trump‘la başbaşa ve heyetiyle gerçekleştirdiği görüşmeyi.. başarısızlık olarak görüp göstermek isteyenleri anlamakta zorlanıyorum. ”Bölgede hep yanında görmek istediğin kitleyi bırak, sorunları birlikte çözelim, IŞİD’i beraber yok edelim” talebine, ABD’nin yeni başkanının olumlu cevap vermesi beklenemezdi.

ABD planları kolay değişmez

Ziyaret öncesi yazılarımın birinde, ilk Körfez Savaşı günlerinde, ABD’nin Suudi Arabistan’daki üssünde görüştüğü, biri mükemmel Türkçe konuşan bir yarbayın, bölgenin sonunda alacağı biçimi yansıtan haritayı kendisine gösterdiği Güneri Civaoğlu‘nun yazısına değinmiştim.

Reklam

Müdahale bittiğinde götürdükleri ağır silâhları Kürtler’e bırakacaklarını ve onların da bunlarla Türkiye’ye karşı savaşacaklarını da anlatmıştı o yarbay…

Ne oluyor şimdilerde?

ABD’den PYD/YPG’ye gönderilen ağır silâhların Türkiye’ye karşı kullanılmayacağı garantisini istiyoruz.

Güneri Civaoğlu da, albaya, ”Bir ülke müttefik olduğu bir başka ülkeye bunu yapar mı?” diye sormuştu.

Yapmamız gereken: Karşı-plan hazırlamak

Yıllardır yazılarıma yansıyan görüşümü bir kez daha tekrarlayayım:

ABD’nin bölgeyle ilgili bir planı var ve attığı her adım, hatta her geri çekilmesi, o planla ilgili taktik hareketler. Son karede ne olduğu da belli. Bu durumda bizim tarafımızdan yapılması gereken, o planı akılda tutarak bir karşı-plan hazırlamaktır; bu bölgenin iki önemli unsuru olan Türkler ile Kürtlerin birbiriyle savaşmalarını engelleyecek bir plan...

Bunun dışındaki her şey boşunadır ve hayal kırıklığı doğurmaktan başka bir işe yaramaz.

[OcakMedya sitemizde Hasan Mesut Önder’in ‘Suriye’nin Kuzeyini Kıbrıs Haline Getirebiliriz’ başlıklı yazısı, bu yolda ciddi bir analiz; okumanızı tavsiye ederim. FK.]

Cumhurbaşkanı Erdoğan‘ın Washington ziyareti bizlere bunu hatırlattığı için de başarılı bir ziyarettir.
ΩΩΩΩ

Reklam

9 YORUMLAR

  1. F.Koru’nun yazısının çoğunda gerçekler gizli, fakat yazı başlığı pek de hoş değil.
    Daha önce söyledik. ABD hiçbir dönemde Parti politikası uygulamadı, Devlet Politıkası uyguladı ve politikasına devam ediyor.
    Bizde ise, sürekli, yaz-boz tahtası gibi, parti (ler) politikası uygulanır. Çünkü bir imparatorluk sonlandırılmış, darmadağın edilmiş ve Batı’ya medyun (dimağı köle-aldatılmış) yeni bir nesil yetiştirilmiye çalışılmış, diğer taraftan, asırlarca dünyaya hükmeden -yurttan kovulmuş- atalarına ve onun inançlarına sadık bağlı durmıya çalışan geniş bir millet var ortada.
    Bu memlekette onun için (bölücü) çok partili sistem başlıyalı beri, tabii olarak, siyasette bir bölünmüşlük var. Millet ise, tüm zorluklara rağmen Hak’ta, doğrulukta, inançta birliğini korumaya çalışıyor.
    Bu yüzden bu memlekette devlet politikası oluşturulamaz. Çalışılsa da izin verilmez. Çünkü bu memlekette gerçek özgürlüğe de asla izin verilmez.
    Bir devrin Başbakanı Tansu Çiller’in Telaviv’de gördüğü harita ile Güneri Civaoğlu’nun gördüğü harita aynı olsa gerektir. Bir devrin Bakanı ve Hariciye Komisyonu başkanı Vehbi Dinçerler’e, ” bir devlet de TC.nin içinden çıksa ne olur” diyen ABD elçisi de , muhtemelen bu haritayı kastediyordu. Rahmetli Başbakan Erbakan da, daha, 1991’de Birlik Vakfı’ndaki konuşmasında bu haritayı kastadiyordu. Tayyip bey de , o sıra yanıbaşındaydı.
    Peki, ABD için ölen PYD’liler kim acaba ? Müslüman garip kürt kardeşlerimizin çocukları.
    İşte, yukarıdaki sebebler yüzünden, bu gerçekleri bilen Milletine sevdalı Prof.N.Erbakan Genel Kurmay Başkanı Semih Sancar’ı Kıbrıs’a çıkarırken, T.Ozal devrinin Genel Kurmay Başkanı Necip YTorumtay’ı Irak’a gönderememiş – oğlu, MİT personeli’nin maaşlarını ABD’den getirmekle görevli – Torumtay’ın istifasına da engel olamamış, bu suretle, Irak ve Suriyenin bugüne ulaşan bahtının yolu açılmıştı. Sonraki yıllarda, ABD ve Fransız Devlet Başkanları bir sömürge valisi gibi, müslüman kürtlerin içinden seçtikleri yüzlerce babayiğiti – bu günler için yetiştirmek üzere – alıp götürmüşlerdi, milletin gözü önünde, ben ise, o günler tırnaklarımı yiyordum.
    Dünya şartlarında, çözüm yollarından biri de Devlet ve ilim adamı merhum Prof, N.Erbakan hocaya -özür dileyip, kulak kabartarak – D-8’leri yeniden canlandırıp, toplıyarak, ” Şhanghay 5″lisine, “AB 5 lisine !”, “48 devleti içinde barındıran ABD’ye” ve ” Rusya Federsyonu’na karşı bir denge tesis edilebilir. Zamanla, Dünyanın 5’ten büyuk olduğu bu denge ile isbatlanabilir,
    Reis, uyanıp, geç de olsa, bu işi başarmanın yoluna bakmalı, fazla görünüp açılmadan.

  2. Biz kavgayı, küfürü, tehdit etmeyi ve vurup kırmayı seven bir milletiz, ayni zamanda elimizde olan gücü kanunlara riayet edip insanlığın yararına kullanmak yerine,kanunları hiçe sayarak elimize geçen bu gücü fiziki ve sözlü ataklarla bütün enerjımizi kendi menfeatimize kullanıp karşımızdaki insanlari adeta linç ediyoruz.
    Bu Türkiye’nin değişmez “insan yapımı”kaderi.
    Bu gerçekleri görmek için fazla geriye gitmemıze gerek yok 15 / 20 yıl yeterli, sadece karekterler değişdi; zihniyet ayni.
    Sayin Koru ne yapmamız gerektiğini öğrenmiş olduğumuzu güzel bir dille ifade ediyor fakat o bariş sözcüğünü menfaatımız gereği kullanmasını çok iyi becerir ve severiz “ama” menfaatlarımıza ters düştüğunden dolayı uygulamasını sevmeyız.Sayin S Karagülle hocanin dediği gibi ” sermaye bunu istemez” Burayi da(ABD) aynen Türkiye’ ye çevirdik, Reisciler, korumalar ve Reise karşi olanlar, TC Baş konsolosluğu binasının önünde “müthiş” bir savaş tiyatrosu gösterisi sundular. O tiyatro da ABD polisleri barış kuvvetleri görevini oynadı, korumaların elinde birkaç kanla içerisinde linç edilenleri kurtardılar.
    Bu oyunda kimse kazanamadı fakat “sermaye” kazandı” hastahaneler, hapishaneler, mahkemeler, avukatlar ve onun gibiler.
    Tabii basın, yayın ve yorumcular’da bayağ mesai yaptılar. Kazana sermaye oldu.kayıp edenleri​ herkes bildiği için yazmaya gerek yok.
    Bizdeki bazı basın ve yayın kuruluşları önceden parası ödenmiş hazır haberleri olduğundan dolayi belkide onun için bu habere yerleri kalmamiştir! Zaten onlar içinde pek önem yok.

  3. Nedir bu “Kurt korkusu” anlayamiyorum. Bir cozsek su Kurt Sorununu’nu icimizde, sonra da Kuzey Iral da Bagimsiz Kurdistan’i desteklesin. Hem bizim cikarimiza hem de ABD ve Bati’nin genel dusuncesi ile ortusuyor.

    Iran;a karsi olusan cephede yer almayi da ihmal etmemk lazim. Evet, sicak bir silahli catismaya girilmemeli Iran’la , zaten kimsenin girecegini zannetmiyorum,. ama safimizi net belli etmeliyiz.

    Benim olaylari okumam, Turkiye benim bu dedigim dogrultuya geliyor yavasca ki bence iyi bir sey.

  4. Yahudilerin ve haçlı zihniyetinin diz çöktüremeyeceklerini anladıkları için devirmeye çalıştıkları bir liderimiz var.

    Haber 7’den Ahmet Anapalı’nın Abdulhamid Han ve Cumhurbaşkanımız arasındaki iftiraların benzerliklerini kaleme almış.

    http://www.haber7.com/yazarlar/ahmet-anapali/2256904-100-yillik-iftira-ve-sultan-abdulhamid-erdogan-benzerligi-1
    http://www.haber7.com/yazarlar/ahmet-anapali/2258840-100-yillik-iftira-ve-sultan-abdulhamid-erdogan-benzerligi-2

    İnsan bu, her yaptığı doğru olmayabilir. Olağanüstü hallerde haksızlıkların, adaletsizliklerin ucu bize de dokunabilir ama kalbinde imanı olan bir önderi Allah başımızdan eksik, bu milleti vatansız bırakmasın.

  5. Sermaye Irak ile İran’ı savaştıracaktı. İran’ı işgal edecek ve güçlü Irak ile sonra Türkiye’ye dönecekti. Sermaye bu işi başaramadı. Sonra Türkiye Irak’ı işgal edecek ve İran müdahale edecekti. Böylece savaş başlatacaktı. Başaramadı. Şimdi Suriye ve Irak’ı silahlandırıyor ve silahlarla sonunda Türkiye’ye saldırmayı planlıyor.
    Israrla belirttiğim bir şey vardır. Türkiye ile ancak İran savaşabilir. Süper güçler Türkiye’yi bölüşmeyecekleri için saldıracaklar. Saldırsalar bile Türkiye diğerlerinin desteği ile galip gelir. İstanbul dünyanın merkezindedir. İstanbul zamanla dünyanın fiili merkezi olacaktır. Şimdiden Türkiye Avrupa’yı merkez olmaktan çıkarmak üzeredir.
    Devletler üçüncü cihan savaşını istemezler. Üçüncü cihan savaşını çıkarma planı Sermaye’nindir. Sermaye’nin doları vardır. Daha pek çok fitneler çıkarabilir. Alınacak tek tedbir vardır. İstanbul’da kurulacak bir kuyumcular kooperatifi uluslararası tedavül edecek. Altın bonosunu çıkaracak. Bu bono her yerde oranın kuyumcuları nezdinde altın ile değiştirilecektir. Uluslararası para altın bonosu olacaktır. Bonoyu da kooperatif çıkaracak. Kooperatif bonoya kefil olacak, bononun borçlusu kuyumcu olacaktır. Altın bononun ulusal para ile değerini ise ulusal merkez bankaları belirleyecek. Aldığı fiyatla satacak ve tüm arz ve talebi karşılayacak.
    Uluslararası borçlanmalar altın bonosu ile olacaktır. Faiz yerine kredileşme sistemi kullanılacaktır.
    Tedbir ordunun güçlendirilmesi, olağanüstü hala son verip halkın kenetlenmesi ile olur. Evetlerle ordumuza vurulmuş olan darbenin acısını bu halk çok çeker.

  6. Sayın Koru, Washington’a gidilirken 2: Yeni sistemin ilk sınavı.. Trump’ın karşısına gerçek bir ‘başkan’ oturacak..başlıklı makalenizde; “İkisi de ‘başkanlık sistemi’ ile yönetilen ülkeler ABD ile Türkiye; ilişkilerinin kaderini bu iki insan belirlemiş olacak…Bakmayın böyle soğuk ifadelerle sizlere yansıttığıma, kelimeleri seçerken tüylerim diken diken oluyor.
    ABD’de ‘başkanlık sistemi’ var ama…
    ABD için tam gerçeği yansıtmıyor bu beklenti, onu bilelim. Trump, evet orada 300 yıla yakın süredir hüküm süren ‘başkanlık sistemi’nin başkanı, hatta son seçimle, Kongre’nin iki bölümünde de, Senato ve Temsilciler Meclisi’nde de, Trump’ın partisi Cumhuriyetçi Parti çoğunluğa sahip hale geldi. Ancak yine de “Ben kararlarımı tek başına veririm” diyebilecek durumda değil Donald Trump…Trump’ın hâlâ “Temsilciler Meclisi’ne ve Senato’ya kabul ettiremem” diyebilme mazeret aralığı var; buna karşılık, ABD’nin Türkiye’den talepleri için tek ikna etmesi gereken kişi Cumhurbaşkanı Erdoğan…
    İyi bir şey mi bu durum?
    Özellikle de ‘milli güvenliği’ tehdit eden bir konu müzakere edilecekse…” demişsiniz.
    Ben de sizin yazınıza: “Türkiye neyi talep ediyor ki ABD başkanı senato ve temsilciler meclisini ileri sürsün. Türkiye çok çok PYD’ye silah satmayın fetö yü iade edin der. ABD de en kötü ihtimal Türkiye’ye PYD’yi bizim müttefikimiz olarak kabul edin birde fetöcülerin peşini bırakın der. Trump’ın Türkiye Cumhurbaşkanını bu konuda değil ikna etmesinin kolay olmasını tamamen imkansız olarak görüyorum. O zaman ABD başkanı Türkiye cumhurbaşkanını neye ikna etsin ki bizim devlet için telafisi mümkün olmayan bir zarar ortaya çıksın.

    ABD Türkiye ilişkileri çoğu zaman darbeci general kökenli cumhurbaşkanı ile ABD başkanı arasında oldu. İlk defa ilişkiler ABD başkanı ile Türk başkanı arasında olacak. Geçmiş dönemlerden daha iyi olabileceğini tahmin ediyorum. Sizin endişenizi haklı çıkaracak bir zararı var ise onu da görmüş oluruz.” şeklinde yorum yazmıştım.

    Şimdi sormak istediğim bu ziyaret ile ilgili sizin söz konusu yazınızda endişe ettiğiniz bizim başkanlık sisteminden kaynaklanan bir sorun çıktı mı? Saygılar,

  7. Bu analiz kayda değer bir analiz yavaş yavaş gerçekleri görmeye başladık herhal
    Bu tür analizlere ve bilgilere ihtiyacımız var
    İç siyasetin kısır tartışmalarına bu tür gelişmeleri kurban etmemek lazım

    Dünyada gelişmeler senin içerideki yaptıkların ettiklerin zerrekadar değeri yoktur ne zamana kadar onların çıkarına ve pilanına helal getireceğini anladıklarında ve hep birden bağırmaya başlarlar insan hakları adalet. gazeteci. demeye bu sizi düşündüklerinden değil yaptıkları pilanın zarar görmesinden korktukları için

    Birinci körfez savaşından sonra Iraktan 3 bine yakın helde sadece kürt olanların seçilip götürüldüğünde ben şahsen kesin Abd nin bir pilanı var diye düşünmüştüm belki birileri o gelişmeyi o zaman insani olarak bakmışlardı bu meseleye ve bu hiç gündeme gelmemişti

    İşte tamda burada şu akla geliyor Suriye durup dururken karışmadı bu ta o zamandan pilanlanmış yavaş yavaş yürürlüğe giriyor
    Bizde de birileri Türkiyenin yanlış politikalarından Suriye karıştı iç savaş çıktı argümanı işlenip duruyor hep seçim malzemesi yapılıyor Türkiye müdahil olsada olmasada o bölge karışacaktı
    İşid in çıkması kobani meselesi bunların bir parçası kobani meselesine gelene kadar oradaki kürt lerin varlığını kim akla getiriyordu ?

    Türkiyede yapamadıklarını Suriye üzerinden yapmaya çalışıyorlar

    Bizde biraz uyanık olup onların pilanını boşa çıkaralım içerideki kimseye fayda sağlamayan kavgalardan kurtulalım bir ve beraber bu pilanlara göğus gerelim ki kanla alınan bu vatanı ucuz kavgalara kurban etmeyelim

    Allah cc bu milletin ve ümmetin younu hayra çıkarsın

  8. Menbic’te Türkiye’yi kandıran ABD yine Türkiye’yi oyalamayı başardı. PKK’yı tanıyanlar Türkiye’den vazgeçmeyeceklerini bilir..Anlaşma PKK’nın Türkiye’den ve Fırat’ın batısından çekilmesi ile mümkün olur. Bu da ancak Fırat’ın batısında ve Türkiye’nin doğusundaki operasyonların kararlı bir şekilde sürdürülmesi ile mümkündür.

Yoruma kapalı.