Benim dünyada olmadığım 1920’lerde veya doğmuş olsam bile ‘agulu, gugulu’ ilk konuşma talimlerini yapmaya başladığım 1950’lerin başlarında çıkmış kanunlara itiraz edebilmem elbette söz konusu olamazdı; ancak son 50 yıl içerisinde özgürlükleri kısıtlayıcı ne kadar yasal düzenleme girişimi veya yasakçı bir uygulama söz konusu olmuşsa hepsine karşı çıkmışımdır.
Takrir-i Sükun Kanunu (1925), 5816 sayılı Atatürk’ü Koruma Kanunu (1951), TCK’nın 163. maddesi halini alacak Vicdan ve Toplanma Hürriyetinin Korunması Hakkında Kanun (1953) hep toplumu galeyana getiren bazı olaylardan sonra çıkartılmıştır.
Demokrat Parti’nin (DP) iktidara geldiği günlerde ona fikri açıdan destek olmak amacıyla kurulmuş, kurucuları o zaman ve sonradan DP ile aynı çizgideki aydınlardan oluşan Milliyetçiler Derneği, nasıl olmuş da Adnan Menderes tarafından kapatılmıştır dersiniz?
Örnek olaylar
Takrir-i Sükun’un hangi şartlarda çıktığını bir ansiklopediden aktarayım:
“Hükûmete olağanüstü yetkiler veren Takrir-i Sükun Kanunu ile Kasım 1924 ortalarında dinsel gericilik tehlikesine karşı Başbakan İsmet İnönü sıkıyönetim ilân edilmesini istedi. Ancak Meclis”te bu isteğini kabul ettiremeyince istifa etti ve yerine ılımlı kişiliğiyle tanınan Fethi Okyar başbakanlığa getirildi. 1925 Şubat ortalarında Şeyh Sait isyanı patlak verince, Doğu Anadolu”da hemen sıkıyönetim ilân edildi. Fethi Bey düşürüldü ve yeni hükümeti 3 Mart’ta İsmet Paşa kurdu.”
Evet, hemen ardından da temel hak ve özgürlükleri biçen Takrir-i Sükun Kanunu çıkarıldı.
Atatürk’ü Koruma Kanunu’nun DP tarafından çıkarılabilmesi için sakallı ve takkeli birilerinin Atatürk heykellerine saldırması, Milliyetçiler Derneği’nin Menderes eliyle kapısına kilit vurulması için de gazeteci Ahmet Emin Yalman’a suikast girişiminde bulunulması gerekmişti.
DP iktidara gelir gelmez heykel yıkıcılığına başlayan sakallı-takkeliler garip bir tarikatla irtibatlıydılar.
Yakup Kadri Karaosmanoğlu anı kitabı ‘Politikada 45 Yıl’da sonradan heykel kırıcılığına soyunan tarikatın 1950 seçiminden hemen önce CHP ile işbirliği içerisinde bulunduğunu hayretini gizleyemeyerek yazıyor (s. 178-179).
[Bu sözde tarikatın liderinin sonu iyi gelmedi.]
Daha sonraları da bu tür etki-tepki düzenlemeleri girişimleri çok oldu.
Amerikan 6. Filosunun İstanbul’e gelişi aleyhine başlayan protesto tarihimize ‘Kanlı Pazar’ adıyla geçen bir olaya dönüştü (16 Şubat 1969). Olayın hemen ardından dönemin hükümeti ‘Anayasa Nizamını Koruma Kanunu’ adıyla zaten dar olan hak ve özgürlükler alanını daha da darlaştırma girişiminde bulunmaya kalkacaktı.
[Girişim, o sırada CHP’de genel sekreter olan Bülent Ecevit de karşı çıktığı için akim kalmıştır.]
Turgut Özal’ın 1990’lar başında ‘üç özgürlük’ diye adlandırdığı felsefesini hayata geçirmek için Türk Ceza Kanunundaki sol ve sağ fikirleri yasaklayan 141, 142 ve 163’ncü maddeleri kaldırmaya kalkıştığı sırada da kamuoyunun kafasını bulandırma amaçlı olaylar birbiri ardına meydana gelmişti.
Lafı uzatmayayım: İktidarlara kendilerinin en yakınlarını hedefe koyacak ve sonraları aleyhlerine çalışacak yasal ve uygulamaya dönük düzenlemeleri yaptırmak bu ülkede o kadar zor değil.
Türkiye’nin en büyük belası olan terör sorununu çözmek için yola çıkıldığı dönemde olanları hatırlayın yeter. Terörle Mücadele Kanunu’nda düzeltmeler yapılmaya kalkışılmışken, Bursa/İnegöl’de, Ege’nin bazı kasabalarında ‘kalkışma’ görüntüsü verilen saldırılar yaşanmıştı.
O zamanın AK Parti hükümetini köşeye sıkıştırma amaçlı provokasyonlar…
Eskiye ait bu olayları “AK Parti internet medyasını düzenleyecek” haberlerinin çıkması üzerine hatırlatıyorum.
AK Parti ve sosyal medya
Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın yeni doğum yapmış kızı ile torununa sosyal medya üzerinden saldırmış biri. Geçenlerde de, Cumhurbaşkanı Erdoğan’a cumhurbaşkanlığı seçiminde rakip çıkan HDP’nin eski eş-başkanı Selahattin Demirtaş’ın eşine her kesimce lanetlenen bir çirkin mesaj gönderilmişti.
Yine sosyal medyadan…
Bu iki olay üzerine internet medyasını zapt-u rapt altına alma amaçlı geniş kapsamlı bir yasal düzenleme yapma yoluna gidileceği anlaşılıyor.
Wikipedia’ya erişimi iki yıldan uzun süre yasaklamış bir ülkede Twitter’a, YouTube’a, Instagram’a, Netflix’e de kısıtlamalar getirilebilir.
Getirilir de iyi mi olur?
RTÜK eliyle iki muhalif TV kanalına beşer gün ekran karartma cezası verildi. Birinin programcısı ekrandan Sultan Abdülhamit için “Despottur” demiş, diğerinde de bir konuk hükümetin Ortadoğu politikasını sertçe eleştirmiş…
Tarih ve uluslararası ilişkiler ve ekran karartma…
Yola çıkarken, 2000’lerin başlarında, hak ve özgürlükler alanının darlığını gündeme getirip her alanda özgürlük vaadinde bulunmuş, ilk döneminde o vaadini yerine getirme amacıyla önemli adımlar da atmış olan bir hükümet hala iş başındayken, 2020 yılında, bunlar oluyor.
Ve ben, pek az duyarlılığı bulunan önceki hükümetler döneminde, provokasyon kokulu oldu-bittiler eşliğinde özgürlükleri daraltıcı yasal düzenlemelere kalkışıldığında ne yaptıysam, bugün de onu yapmak zorunda kalıyorum.
Geçmişin yanlış olaylarını bu defa AK Partililere hatırlatıyorum.
Muhtemelen şimdi yapılmak istenen de yarınların hatırlatma listesine dahil edilecek…
Ne demişti İstiklal Marşı’mızın şairi tarih için?
“Hiç ibret alınsaydı tekerrür mü ederdi?” dememiş miydi?
ΩΩΩΩ