You are currently viewing Amerikalılar farkında değiller, fakat ‘Üçüncü dünya ülkesi’ olmalarına ramak kalmıştı…
Beyaz Saray önünde gösteri..

Amerikalılar farkında değiller, fakat ‘Üçüncü dünya ülkesi’ olmalarına ramak kalmıştı…

Amerika’yı nasıl bilirdiniz?

Coğrafi olarak geniş, 330 milyon nüfusu bulunan bu ülke insanlarının en büyük özelliği, işi gücüyle meşgul, kendileri, aileleri, yakın çevreleri, yaşadıkları köy, kasaba ve kentle ilgilenen, siyasete merakları da bu dar çerçeveyle sınırlı kalan bir ulus…

Geçmişte ülkeyi yönetmiş olanları tarih kitaplarından bilir Amerikalılar, ancak çoğu o sırada kimin Beyaz Saray’da oturduğunu, haklarındaki kararları kimlerle birlikte verdiğini bilenleri azdır.

Merak da etmezler…

Kendilerine kendilerini sorduğunuzda, anayasalarına da sinmiş ‘çokluk içinde birlik’ ilkesini hatırlatır, ulusu oluşturan temel insan unsurunun dünyanın dört bir yanından yeni kıtaya göçmüşler olduğunu vurgular, her yıl değişik ülkelerden hala göçmen kabul ettiklerini özellikle belirtirler.

Daha doğrusu hatırlatır, vurgular ve belirtirlerdi.  

Benim bu özellikleriyle bildiğim türde insanlardan oluşmuş Amerika son dört yılda köklü biçimde değişti.

Donald Trump tarafından değiştirildi. 

Ortasından bölünmüş bir ülke

Seçim kampanyasında gördüklerimiz seçim sonucuyla da teyit edildiği üzere, Amerika artık herkesin siyasetle yakından ilgilendiği bir ülke. Sandıktan çıkan tablo irdelendiğinde hemen fark edildiği üzere, tam ortasından “Trumpçılar” ve “Trump karşıtları” olarak bölünmüş durumda. Beyaz siyaha siyah beyaza, onlar birlikte Latino’ya, hepsi de yeni göçmenlere olumlu gözle bakmıyor.

Bazıları için kendileri gibi olmayanlar ‘düşman’

Öyle bildikleri için de kendilerinden görmediklerine karşı silahlanıyorlar…

Amerika’da yaşayan insanlar dindar fakat dindarlıklarını kendilerine saklayan insanlar olarak bilinirdi.

Şimdi ise ellerinden İncil’i düşürmeyen, Hıristiyan olmayanlara müsamahası bulunmayan insanlar görüntüsü hakim.

Bir rahibi hapisten kurtarmak için tehdit yoluna başvuran Trump, başkan olur olmaz, Müslümanların yaşadığı yedi ülkenin insanlarına ABD’ye seyahat yasağı getirebilmişti.

En son Anayasa Mahkemesi’ne (Supreme Court) Trump tarafından aday gösterilmiş, Senato’nun Cumhuriyetçi Partili üyeleri tarafından onaylanarak görevine başlamış olan kadın, bir Hıristiyan köktenci tarikatına mensup.

Onun gibiler pek çok başka ülkede sistem dışına itilir, bazı ülkeler o özellikleri taşıyanı gözünün yaşına bakmadan hapse bile atarlar.

Akılcılık ve bu arada laiklik de gitti ABD’de

Akla, mantığa önem verir, her söyleneni bilgi terazisinde tartar, uymayanı elinin tersiyle iter Amerikalılar.

Böyle bilirdik Amerikalıları, hiç değilse okumuş yazmış olanları…

Son birkaç ay içerisinde gördüklerimiz bu kabulü de yerle bir etti.

Trump’a oy verenlerin önemli bir bölümü, onun rakibinin çocuk kanıyla beslenen bir kabal üyesi olduğu, ‘derin devlet’ tarafından desteklendiği, kazanırsa ülkeye komünizmi getireceği düşüncesiyle sandık başına koştular…

Trump kampanyası sırasında en coşkulu olan kitle üzerlerinde ve ellerinde ‘QAnon’ adlı örgütün işareti olan ‘Q’ sembolünü taşıyorlardı.

QAnon’un kimliğini saklayan lideri ‘Q’nun verdiği bu yoldaki mesajların doğruluğuna iman etmiş bir kitle.

Çoğu da okumuş yazmış insanlar…

‘Komplo teorisi’ peşine takılmış durumdalar…

[İçlerinden bazıları ‘Q’nun bizzat Trump olduğuna da inanıyorlar.]

Beğenmediklerini kazığa oturtmayı öngören Steve Bannon..

En önde gelenlerinden biri olan Steve Bannon’u başkanlık yemini ettiği gün kendisiyle birlikte Beyaz Saray’a taşımıştı Trump

Steve Bannon geçen hafta FBI direktörü Christopher Wray ile ülkesinin korona politikasını belirleyen kadronun en önemli ismi Anthony Fauci’yi hedef aldı ve elinde olsa Tudor İngilteresi’nde yapıldığı gibi bu ikilinin kellelerini mızraklara oturtarak Beyaz Saray’ın iki ucunda sergileteceğini söyleyebildi.

Diğer bürokratlara ibret-i alem olsun diyeymiş…

Trump’a oy vermiş 70 milyona yakın Amerikalı içerisinde Biden’in ülkelerini kısa sürede komünist yapacağına inandırılanlar çok.

Sandık hilesi yapabildiği düşünülen sahtekarlar ülkesi

Amerika’nın ve Amerikalıların bir diğer özelliği de, seçim sistemlerini hile ve sahtekarlıktan uzak bilmeleri, sandıktan çıkan sonuca saygı duymalarıydı. 

2002 yılında Al Gore, 2016 yılında Hillary Clinton, rakiplerinden daha fazla oy aldıkları halde sistemin özelliği yüzünden rakipleri başkan ilan edildiğinde karara saygı göstermişlerdi.

Çöp kutularında oy pusulası aramıyorlar şimdi, fakat ölüler adına ve vatandaş olmayanlara oy kullandırıldığını, sayım sürecinde görev alan çoğu gönüllü kişilerin oylarını çaldıklarını iddia ediyorlar.

Nasıl bir ülke oldu son dört yılda Amerika, görüyorsunuz.

‘Üçüncü dünya’ diye bilinen gelişmemiş ülkelerde varlığına alışılmış ne kadar yanlışlık varsa dünyanın en gelişmiş ülkesi olma iddialı Amerika’da aynısı var bugün.

Joe Biden’in sandıkta rakibinden ileride olduğu, ikinci seçmenlerin çoğunu kazandığı ortaya çıktı, ama rakibi bu durumu hala kabullenemedi. Trump, “Ben seçildim” iddiasını sürdürüyor…

Trump ve yandaşları Trump’ın Beyaz Saray’ı terk etmesi gerekecek güne (20 Ocak 2021) kadar geçecek 11 haftayı bu iddiaları istikametinde bir hava doğurmak için kullanmaya hazırlar.

Gerekirse iç-savaşı bile göze alabilecekleri görüntüsünü veriyorlar.

ABD’yi ‘Üçüncü dünya ülkesi’ olarak ilan etmek için bir bu kaldı: ‘İç-savaş’

Joe Biden seçimi kazandı, ama işi zor, hem de çok zor.

ΩΩΩΩ