Bir süre cezaevinde misafir edildiği ABD’de hayatını sürdüren Sezgin Baran Korkmaz (SBK) ile Fatih Altaylı’nın mülakatını baştan sona ben de izledim. Hem de gözümü kırpmadan, tam üç saat…
İki milyona yakın insan izlemiş mülakatı.
Programa “Bakan Soylu kimin ’50 milyon dolar borcunu sil’ dedi?”başlığı konulmasının çok izlenmede katkısı olmuştur.
Başlıktaki sorunun cevabını biliyoruz: Ortak olduğu bir şirkette diğer ortaklarla ihtilafa düşen iş insanı İnan Kıraç, hisselerini kendi adına alması için SBK’yı görevlendirmiş; o da hisseleri 60 milyon dolara devralmış. Kıraç’tan “Aferin” bekleyen SBK, İçişleri Bakanlığı’na çağrılıp bakan Süleyman Soylu tarafından hisseleri karşılıksız devretmesi yolunda uyarılmış…
Soylu, bunun ‘devlet meselesi’ olduğunu söylüyormuş…
Uyarı görevini Soylu’ya bizzat Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğanvermiş… Erdoğan önce Adalet Bakanı Abdülhamid Gül’ü görevlendirmiş ama o “Adaletin alanına girmiyor” gerekçesiyle görevi kabul etmeyince, Soylu devreye girmiş… [Abdülhamit Gül bir süre sonra koltuğundan oldu zaten.] Bu arada, SBK’nın iktidarla arasını düzeltmek için para karşılığı araya girmeye talipler çıkması gibi ayrıntılar var ama esas konu daha önemli.
SBK’nın adının İnan Kıraç’la bir arada anıldığını ilk işittiğimden beri yaşadığım şaşkınlık, ikili arasındaki ihtilafın çözümü için Erdoğan’ın devreye girdiğini, bakanlarını yönlendirdiğini öğrenince daha da büyümüştü.
Mülakattan teyidini aldığım ilişkiye hala şaşırıyorum.
İnan Kıraç sıradan bir iş insanı değil. Koç Holding bünyesindeyken namı yürümüş, kendi holdingini kurunca namı iyice büyümüştü.
Galatasaray kulübünde iplerin onun elinde olduğu, kulübe başkanların onun onayıyla seçildiği hep söylenegelmiştir.
Siyasetle de ilgiliydi İnan Kıraç. AK Parti iktidarını bir türlü içine sindirememişti.
Medya ile ilişkisini daha 28 Şubat (1997 sonrası) günlerinde öğrenmiştik. Cumhuriyet gazetesinin sahibi olan vakfın yönetim kurulunda bulunuyormuş; gazete ne zaman sıkıntıya düşse maddi gücüyle sorunu o çözüyormuş…
Onun gazetenin yönetiminde bulunduğu dönemin hikayesi doktora tezi yapılsa veya senaryosu yazılıp beyaz perdeye aktarılsa yeridir.
AK Parti’nin askeri vesayete son vereceği iddiasıyla gittiği ve %58 oyla geçen 12 Eylül 2010 referandumunda, İnan Bey’in, var gücüyle sandıktan “Hayır” çıkması için çalıştığı biliniyor.
Referandumdan bir yıl sonra yapılan genel seçimde, CHP’nin AK Parti’den iktidarı alacak bir başarı göstereceğine inanıyor ve isteyenle bu konuda iddiaya giriyordu İnan Kıraç. Cumhuriyet’e bunu sağlamak için gaz verdiğini gazetenin yazarları ifşa etmişti.
Gazete yazarlarından Cüneyt Arcayürek, seçimden 15 gün önce -12 Haziran 2011’de- güvenilir kaynakları olan bir iş insanının CHP’nin iktidara geleceği iddiasını ve aksini düşünenlerle bahse girdiğini duyurmuştu.
İsmini açıklamadığı iş insanı, Arcayürek’e, “İddiayı kaybedersem ne isterseniz ama ne isterseniz alırım” da demiş…
“Kim olabilir bu iş insanı?” sorusunun cevabını biliyordum ve yazdım da. Rahmetli Arcayürek iki gün sonra o adı açıkladı zaten: İnan Kıraç. Aynı yazısında, gazetenin bir başka yazarının, Leyla Tavşanoğlu’nun, o sırada bulunduğu Washington’da, yönetimden bir isimden, “AK Parti’nin oy oranı %38’de kalacak” mesajı aldığı bilgisini de verdi Arcayürek…Kıraç’ın ‘güvenilir kaynağı’ da böylece deşifre edilmiş oldu.
O günlerde, Ankara’da, Amerikalı diplomatların da benzer beklentileri paylaştıkları kulaklara gelmekteydi.
Seçimde ne oldu?
Bi̇r önceki genel seçimde %46.58 olan oyu %49.83’e çıktı AK Parti’nin…
İnan Kıraç bahse girdiklerine vaatlerini yerine getirmiş midir?
SBK’nın anlattıklarına bakarak, “Sanmam” diyorum.
Herhalde şaşkınlığımın sebebini anlamışsınızdır: Yeminli bir AK Parti karşıtı olduğu bilinen, 28 Şubat’taki çabalarına ek olarak, sonrasında AK Parti’nin başarısız olması için var gücüyle çalışan birine neden arka çıkar AK Parti genel başkanı da olan Cumhurbaşkanı Erdoğan?
İnan Kıraç hisselerine bedavaya sahip olabilmek için çabalarken, İçişleri Bakanı Soylu, SBK’ya, neden “Bu, devlet meselesi” der?
Bu soruların cevaplarını biliyorum, fakat yine de şaşırıyorum işte.
ΩΩΩΩ