Okuyanlarınız hatırlayacaktır: AK Parti’nin en sonuncusu Ayasofya’nın camiye dönüştürülmesi olan birbiri peşi sıra bazı sürpriz girişimlerde bulunmasını bir yazımda (14 Temmuz) bir Amerikan deyimiyle açıklamıştım.
Hayatlarını yoğun yaşayanlar, durma zamanı geldiğinde yararlanmak üzere, mutlaka yapılması gereken eylemler, okunması gereken kitaplar, izlenmesi gereken filmler, görülmesi gereken yerler listesi yaparlar.
Amerikalılar buna ‘bucket list’ diyorlar.
Listesi olan acele de eder.
AK Parti’nin genel başkanı da olan Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın da böyle bir listesi mi var acaba? Birbiri ardına gerçekleşen sürprizler o listeye atılan birer çentik mi?
Teze uygun değerlendirmelere bakılırsa galiba öyle bir durum söz konusu. Hatta, AK Parti’ye yakın ve Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın zihniyet dünyasını herkesten iyi bilebilecek durumda olan bazı kalemler listeye yeni ilaveler de yaptılar.
Hilafet… Osmanlı Milletler Topluluğu…
Doğrusu ben böyle bir niyet okuma için kendimi yetkin bulmuyorum.
Üstelik, dile getirilen bu konu başlıklarını gerçeklerle bağdaşmaz ve fazla hayalci de buluyorum.
Günümüz gerçekleri, özellikle günümüz Türkiyesi’nin gerçekleri, hayalinin kurulduğu varsayılan gündem maddelerinin hayata geçirilmesine müsait değil.
Hilafet ve Osmanlı’nın vaktiyle çatısı altında yaşamış bugün değişik ülkeler halinde Birleşmiş Milletler’de yerlerini almışlardan oluşacak ‘Osmanlı Milletler Topluluğu’ için tek taraflı bir irade yeterli olmaz.
Tek taraflı irade ile “Ayasofya’yı yeniden cami olarak ibadete açtım” diyebilirsiniz ve bu tasarrufunuz gerçekleşebilir; fakat başkalarını da ilgilendiren bir niyetin hayata geçirilmesi için o başkalarının buna hazır ve razı olması gerekir.
Böyle bir durum bugün söz konusu değil.
Dostlarımız düşman olmak üzere
Tam tersine, birkaç yıl öncesine kadar pek çok konuda birlikte hareket edilebilen ülkeler vardı, bugün onların bir çoğuyla ciddi sorunlar yaşıyoruz.
Mısır’la sözgelimi…
Nüfusunun kalabalıklığı ve tarihten gelen ağırlığı sebebiyle Mısır İslam ve Arap davaları için mutlaka hesaba katılması gereken bir ülkedir. Muhammed Mursi’nin devrilip Abdulfettah el-Sisi’nin devlet başkanlığına gelmesinden beri Türkiye Mısır’la sorunlu.
Dün Ankara’da Milli Güvenlik Kurulu (MGK) toplandı. 2,5 saat sürdüğü belirtilen toplantıda dış politika konularının da görüşüldüğü anlaşılıyor.
Suriye… Libya.. Irak… Azerbaycan-Ermenistan ihtilafı…
İki gün önce Kahire’de de benzer bir güvenlik toplantısı yapıldı ve o toplantının arefesinde gizli bir oturum yapan Mısır Parlamentosu’nda alınan kararlar masaya yatırıldı. Günlerden beri Arap gazeteleri o toplantılardan sonra meydana gelen havayı manşetlerine taşımaktalar.
Mısır, komşusu Libya’daki aşiret temsilcilerinin Kahire’ye kadar gelerek kendilerinden talep ettiği askeri müdahalede bulunmaya hazır.
“Türkiye ile savaşa hazırız” açıklamaları manşetlerde.
Suudi Arabistan da Mısır’ın yanında.
Irak’tan da daha önce hiç duyulmamış Türkiye karşıtı sözler o ülke yetkililerinin ağızlarında.
Suriye’deki Esad rejimi, Moskova’nın verdiği akıl istikametinde, dostlar alışverişte görsün anlayışıyla bir genel seçimi gerçekleştirdi; elini Türkiye karşısında güçlü kılmak amacıyla…
Libya, Irak ve Suriye’de ve hatta Mısır’da kendini belli eden Türkiye karşıtı cepheleşmenin arkasında, akıl hocası olarak, yakınımız saydığımız bir ülke ve lideri bulunuyor: Rusya ve Vladimir Putin…
[Rusya bir yandan Türkiye ile Libya’da ateşkes ilanı görüşmesi sürdürüyor, bir yandan da Mısır’a beraberlik mesajı veriyor. Rusya’nın Kahire Büyükelçisi Georgy Borisenko’nun önceki gün (22 Temmuz) yarı resmi Al-Ahram gazetesinde “Mısır’ın ve çevresinin güvenliği.. Rusya’nın önceliğidir” başlıklı yazısı tam da bunu yapıyor.]
Kısaca özetlemeye çalıştığım bu gelişmeler bizim medyada kendisine yer bulmadığı için pek çoğunuz mübalağa ettiğimi düşünebilirsiniz.
Hiçbir abartım olmadığına lütfen inanınız.
Bir imparatorluk nasıl kaybedildi?
İslam Dünyası’nda, özellikle de Arap ülkelerinde, bağımsızlık sonrası ders kitapları eliyle zihinlere yerleşen “Osmanlı emperyalistti, bizi sömürdü” inanışı, AK Parti’nin 2010’lar başlarına kadar izlediği açılım politikaları sayesinde unutulmaya yüz tutmuştu; o inanış şimdilerde Arap medyasında yeniden sirkülasyonda.
Böyle bir tablo ortadayken, nasıl olacak da Arap ülkeleri Osmanlı Milletler Topluluğu içerisinde yer almaya ikna edilecek, TBMM’nin manevi şahsiyetinde mündemiç olan hilafeti kabul edecek?
Ayasofya’nın yeniden cami olarak ibadete açılacağı ilk gün yarın. Duyurulduğu kadarıyla, davet sahipleri, İslam Dünyası’ndan da bu önemli olaya ciddi bir katılım bekliyor.
Katılımın çeşitliliği önümüzdeki günlerde gündeme gelmesi yolunda fikir jimnastiği yapılan beklentilerin gerçekçiliği konusuna ışık tutacaktır.
Hayal kırıklığı yaşanmaması için şunu da hatırlatayım: Ayasofya’nın cami haline dönüşmesinden mutluluk duyması düşünülen yabancı dostlarımızın bu tasarrufa ciddi itirazları var…
Yanlış anlamayın, yazdıklarım Amerikalıların ‘bucket list’ dediği türden bir ‘gerçekleştirilecekler listesi’ bulunmadığı anlamına gelmiyor. Tersine, ben de böyle bir liste bulunduğu kanaatindeyim. Ancak listeler hayata geçirilebilecek gerçekçilikte olmak zorunda.
Kavgasız, savaşsız günlerin özlemi içerisindeyim.
Siyasi kavgalar ve savaşlar yüzünden bir imparatorluğu yitirdik çünkü.
ΩΩΩΩ