Yukarıdaki soruya cevap teşkil edebilecek pek çok genel başlık bulmak mümkün. Her iktidar, döneminin sonuna yaklaşılırken, o başlıklara uygun davranışlar (icraatlar, uygulamalar) sergilemeye başlar ve serinkanlı değerlendirme yapabilecek gözlemciler onlara bakıp teşhisi koyabilirler.
Genel cevap bu olmakla birlikte kendi soruma benim verebileceğim daha özel bir cevap var: İktidarda bulunanların makbul bellediği basın-yayın organları (gazeteler, televizyon kanalları, haber siteleri, sosyal medya kullanıcıları, troller ve troliçeler) iktidar tarafından devreye sokulan uygulamaları savunmakta zorlanmaya başladığında o yolun yol olmadığı teşhisini koyabiliriz.
Özellikle basın-yayın organlarının çeşitliliğinin çok arttığı günümüzde teşhis ve tespitte bulunmak çok kolay; ancak geriye gidildiğinde de, bizde ve başka ülkelerde, iktidara yakın bilinen gazetelerin manşetlerinden, yazarların köşelerinden aynı izlenim alınabilir.
Yanlış anlaşılmaması için bir ara sıcaklık olarak iktidar-medya ilişkilerinde görülen olağanüstü yakınlığın yalnızca bize -Türkiye’ye- özgü olmadığını hatırlatmak isterim. Dünyanın başka ülkelerinde de iktidarlar medyayı ve medya mensuplarını kendilerine yakın durmaya zorluyor, medya ve medya mensupları da bu zorlamadan etkileniyorlar.
Ve bu durum da şikayet konusu oluyor.
Örnek olsun diye birkaç gün önce İngiliz Mail on Sunday gazetesinde köşesi bulunan Peter Hitchens’in yazısından bir bölümü aynen aktarayım:
“Önemli Amerikan yazarı H.L.Mencken, gazeteler ile iktidar arasında olması gereken ilişki tarzının köpekle elektrik direği ilişkisi türünden olması gerektiğini söylemişti. Romanlarda, sinemada ve bir dereceye kadar gerçek hayatta, gazeteciler, otoritenin yanlışlarını açığa çıkarır, gerçeğin peşine düşerler.
“Benim neslimin pek çok gazetecisi bunu doğal bulur ve hepimiz ‘Başkanın bütün adamları’ olağanüstü filminde yansıtıldığı biçimiyle, Richard Nixon’un Watergate skandalı ile işlediği suçları ortaya çıkaran Bob Woodward ve Carl Bernstein’i hatırlarız. Çoğumuz onlara benzer bir şeyler yapma hayali kurarız.
“Şu yakınlarda garip bir durum musallat oldu benim mesleğime. Her gün daha fazla gazeteci hükümetin veya siyasi partilerin sözcüsü olmayı benimsedi. Daha da kötüsü, resmi çizgiye uymayı reddedenlere saldırmaya da başladılar.”
[15 Kasım tarihli yazının bu bölümünün başlığı şu: “Watergate bugün olsaydı Nixon yırtardı; Irak’taki kitle imha silahları tartışması bugün yaşansaydı aslında var olmadıklarını öğrenemezdik.”]
Hitchens, bizzat yaşadığı birkaç örnek olayı da aktarıyor yazısında.
Onun anlatmaya çalıştığı medyaya bulaşan yeni hava herhalde sizlere de yabancı gelmemiştir.
Medyaya bizde hakim olan o hava sayesinde iktidarın işinin zorlaşmaya başladığı daha kolay anlaşılabiliyor.
Kurt kuzuya “Suyu bulandırıyorsun” demekte
Bu konuya örnek teşkil edecek taze bir örneğim var.
Hayır, kısa süre öncesine kadar manşetlerden övülen, köşelerde göklere çıkartılan bir bakanın ani istifasının meydana getirdiği şaşkınlığı, Mısır’daki sağır sultanın bile duyduğu istifayı belli-başlı gazeteler ile televizyon kanallarının 27 saat boyunca görmezden gelmelerini kast etmiyorum.
O da capcanlı bir örnek tabii, ama benim vereceğim örnek daha taze.
İyi Parti lideri Meral Akşener’in kürsüye taşıması sayesinde öğrendik: İstanbul belediye başkanı Ekrem İmamoğlu hakkında içişleri bakanlığı müfettiş soruşturması açmış. Müfettiş/ler, Kanal İstanbul projesine belediyenin karşı tavrını sergileyen ‘Ya Kanal Ya İstanbul’ afişlerini ‘anayasaya aykırılık’ gerekçesiyle soruşturuyorlarmış…
Kanal İstanbul ‘devlet projesi’ imiş ve belediye ona karşı çıkmakla ‘anayasa suçu’ işlemekteymiş…
Ne kadar da kuzunun suyu bulandırdığını iddia eden kurt hikayesine benziyor, değil mi?
‘Anayasa suçu’ işleyen belediye başkanına ne yapılırsa, müfettiş raporu sonrasında, Ekrem İmamoğlu’nu da öyle bir akıbet bekleyebilir.
[Suçlar arasına ‘anayasa suçu’ kavramının ilk kez ve bu vesileyle sokulmasını ilginç, genel ve yerel yönetimler açısından da tehlikeli buluyorum. Böyle bir kapının açılması ileride vahim sonuçlar doğurabilir. Kayda geçsin isterim.]
Bugünkü gazetelere Ekrem İmamoğlu’na Kanal İstanbul projesiyle ilgili açılmış soruşturma konusunda ne tür yayınlar yapıldığı merakıyla yaklaştım.
Gördüğüm şu: Sesi fazla duyulmayan sayıca az muhalif gazeteler olayı ciddiye almış, herbirinin birden fazla yazarı konuyu eleştirel yönden ele alan yazılarla okur karşısına çıkmış. Buna karşılık, iktidarın makbul saydığı gazeteler haberi küçük görmüş, yazarlar ise yazacak başka konular bulmuş…
İlginç.
Kalemlerin kılıç gibi kullanıldığı daha önceki bazı dönemlerden de benzer mahcubiyetlerin iktidara yakın basın-yayın organlarında yaşandığı görülmüştü. Günümüzde de bu olay makbul medya tarafından aynı muameleye tabi tutulmakta.
Bunun tersi de doğru: İktidar sözcülerinin söylemlerine şu sıralarda yansıyan ekonomi ve hukuk alanlarında reform yapılacağı ‘müjdesi’ ise, aynı gazeteler ve televizyon kanallarında coşkuya sebep oluyor.
İşi, “Osman Kavala ve Ahmet Altan artık serbest bırakılmalı” temennisine kadar vardıranlar çıkmış.
Oysa, aynı gazeteler ve yazarlar, benzer temennileri daha önce dile getirenleri, günün özelliğini yansıtan çeşitli sıfatlarla yaftalamaktaydılar.
Ekrem İmamoğlu hakkında açılan soruşturmadan duyulan mahcubiyet ile özgürlükten yana temennilerin iktidarın kendisine yakın bulduğu medyaya yansımasını hayra alamet sayabiliriz.
İktidar açısından ise iyiye yorumlanamayacak bir işaret fişeğidir bu.
Nagehan Alçı’nın son yazısından (Habertürk, 15 Temmuz 2020) bir bölümü dikkatlerinize sunarak yazıma son vereyim:
“Benim tek endişem var…
O da Tayyip Bey’in başlattığı bu haklı reform ateşinin AK Parti içi savaşlara kurban gitme ihtimali.
İslami kesimin içinde benim boyutlarını anlamakta zorlandığım seviyede bir iç savaş var.
Kim kimi tasfiye edecek kaygısı ve korkusuyla kimse sağlıklı düşünemez hale gelmiş.
Herkes her an saf değiştiriyor. Herkes konumunu ve makamını korumak için her an boyut değiştiriyor.
İş öyle bir iç iktidar mücadelesine dönüşmüş ki kimse meselelerin esasına bakmaz hale gelmiş. Herkes kendi safının ayakta kalması derdinde. Mesela normalde özgürlükçü eğilimde gördüğüm bir köşe yazarı ile konuşuyorum. İşin özüyle ilgilenmiyor. Onlar kazanırsa beni tasfiye ederler diye kaygılanıyor ve korkuyor.”
[Yazının başlığı da şu: “Bu kez özgürlük ve hukuk seferberliği fırsatı kaçmamalı.”]
Kaygıya ve ona dayalı korkuya dikkat etmişsinizdir herhalde.
ΩΩΩΩ
Yazıya ek (Saat: 09.45)
ABD dışişleri bakanı Mike Pompeo’nun ziyareti
ABD dışişleri bakanı Mike Pompeo‘nun Türkiye ziyaretinin haberi Hürriyet‘te şöyle yer aldı:
“ABD Dışişleri Bakanı Mike Pompeo, önceki akşam geldiği İstanbul’da dün önce Balat’ta bulunan Fener Rum Ortodoks Patrikhanesi’ne geçti. Pompeo’yu Fener Rum Patriği Bartholomeos karşıladı. Eşi Susan Pompeo’nun da eşlik ettiği Bakan, Patrikhane’yi gezerek yetkililerden bilgi aldı. Aya Yorgi Rum Patrikhane Kilisesi’ni de gezen Pompeo, mum yaktı. Ardından Pompeo ve Patrik başbaşa ve heyetlerarası görüşmeler yaptı. Pompeo ve heyeti, yaklaşık 1.5 saat sonra Patrikhane’den ayrıldı. Pompeo ve beraberindekiler daha sonra Eminönü’nde bulunan Rüstem Paşa Camisi’ni gezdi. Pompeo daha sonra Gürcistan’a gitti.”
Haber gazetenin birinci sayfasında “ABD’li bakanın garip ziyareti” başlığıyla yer aldı.
Pompeo Türkiye’ye gelip resmi sıfatlı kimseyle görüşmedi ve yalnızca Patrik Bartolemeos‘u ziyaretle yetindi; bu ‘garip’ bulunmuş olmalı.
Oysa bunda garip bir yön yok.
Pompeo Trump‘la birlikte gidiyor ve İstanbul’a gelişi bir veda ziyareti.
Bakanın kendisinin değil, eşinin veda ziyareti.
Zira bakanın eşi Susan Pompeo Yunan asıllı ve Ortodoks kilisesine mensup.
Hadi Hürriyet bu ayrıntıyı bilmiyor, acaba devlet de mi bilmiyor?
ΩΩΩΩΩ
İktidarların gittiği yolun yol olmadığı nasıl ve nereden anlaşılır?
Eş katili olan bir mafya liderine “dava arkadaşım” diyerek övgüler dizen küçük ortağa, gıkını çıkaramamasından anlaşılır.
Değerli yazınıza, doğruluğuna her zaman kuşku ile baktığımız yazıların birinden alıntı yapmanız” pişmiş aşa su katmak” gibi olmuş!
İyi de olmuş kamil bey!
İktidarların gittiği yolun yol olmadığı nasıl ve nereden anlaşılır? Birçok şeyden anlaşılır, mesela bir tanesi şudur.
O iktidarın lideri defalarca “faiz sebep enflasyon neticedir” deyip, geçmiş merkez bankası başkanlarını söz dinlemiyorlar faizi artırıyorlar gerekçesiyle görevden aldıktan sonra yeni MB başkanına faizleri artır diye talimat veriyorsa o iktidarın gittiği yol yol değildir. Zira bu durum, en temel ekonomi gerçeklerini göremediğini ve ancak dolar 8,5 tl olunca durumun vahametini anlayabilecek bir çapsızlıktır.
AKP=Erdoğan hükümetlerinin yolsuzlukları sadece akçeli alanlarda değildir. Biliyormuş gibi davranıp gerçekte bilmiyor olmayı medyayı satın alarak örtmek şeklinde hakikat yolsuzluğu da yapmaktadırlar. Gerçekleri biraz çarpıtmak davranışı siyaset dairesi içinde kalır. Fakat gerçekleri doksan dereceden fazla çarpıtmak anayasal bir suç olduğu gibi vicdanlarda mahkumiyete de neden olur. Tabi vicdanı olanların vicdanlarında.
Muhalefeti yetersiz görüyorum o nedenle kerhen de olsa Erdoğan’ı destekliyorum demek, geçerli bir mazeret değildir. Zira Türkiye büyük bir ülkedir ve kimseye mahkum değildir. 18 yıllık iktidar kim olsa bozar, yoldan çıkartır. Artık değişim zamanı gelmiştir.
“Uygulamaların savunulamaz olması”
Çok ta güzel savunuyorlar.
Örneğin çanta olayı.
Çanta markası çakma imiş.
Çakma marka kullanmak yasalarımıza göre “marka hırsızlığı” ama olsun. Savunma kutsaldır deyip geçeceğiz.
8 uçakla piknik te savunulabilirse, pes edeceğiz. Bu savunmaya buradan gol atamayacağız.
Emine Erdoğan’ın çanta markası gerçekse ellibin dolar. Büyük israf!
Yok eğer çakma ise bir CB eşine yakışmayacak kenar bir davranış.
Neresinden bakarsan bak skandal.
Hande Fırat ise çakma Sophia Loren. 🙂
ABD ,AB,PKK ,FETÖ,DHKPC ve bilumum Türkiye Türk ve İslam düşmanı iktidara düşman olmuşsa sevmiyorsa doğru yoldadır
Ağrı Belediye Başkanı Savcı Sayan, “Taze ve kesin bir bilgidir” diyerek sosyal medya hesabından yaptığı paylaşımda “HDP’ye karşı birleşen, terörü reddeden, mütedeyyin, muhafazakar, vatanın birlik ve beraberliğine tam destek veren Kürt siyasetçiler yeni bir parti kurup Cumhur İttifakı’na destek verecekler… Taze ve kesin bilgidir… Haydi hayırlısı” ifadelerini kullandı.
1-İktidar, dost üretiyorsa doğru yoldadır, düşman üretiyorsa yanlış yoldadır.
2-İktidarın sesi sükunetle çıkıyorsa doğru yoldadır, bağırıp çağırıyorsa yanlış yoldadır.
Sayın yk haklı olduğumuz sebeplerle düşman edinmişsek bu kötü bir şey midir? Dünya beşten büyüktür! Zulme karşı susan dilsiz şeytandır, öyle değil mi?
Başlık & Soru
“İktidarların gittiği yolun yol olmadığı nasıl ve nereden anlaşılır?”
Yorum & Cevap
Fehmi Koru’nu yolu savunuyorsa yoldur savunmuyorsa İktidar kötü yola düşmüştür.
Şerif abi sayın yazarın böyle bir tutumu olduğunu iddia etmek biraz haksızlık olmuş; sonuçta kendi görüşünü dile getirmekten ibaret bir durumdur yani…
Doğru ve düzgün bir şey yazsanız da ilk mektepten terk kara halk dahi yazdığınızı okuyup anlayabilse! Bence sayın yazarın sayfasına gelip ona ayar vermeye ne aklınız, ne kabiliyetiniz ve ne müktesebatınız kafi gelir. Eskilerin dediği gibi edep Çin’de dahi olsa gidip alınız. Kifayetsiz muhterislik siyasal islamcılık akımının en sevdiği spor dalı bile olsa halen Olimpiyat tescili olmadığı için kırdığınız rekorların hiçbiri dünya rekoru olarak kayıt olamıyor.
Elbet sayın yazarın kalem erbaplığına sözümüz itirazımız olamaz. Yahut bir cerrahın mesleğine de. Lakiiin orda dur Reşadın Sebili arkadaş/abi/bey burdaki mevzuu siyasi mülahazalar ise doğru budur eğri budur demeyle opmaz o işler. Senin de sayın yazarın da ve daha diğerlerinin de bin yorumundan bin öngörüsünden yanlış çıkanlar olmuştur. Çok da olmuştur. O yüce ve engin bilgileriniz yüksek öngörülerinizle örtüştüğünden konuşmaktasınız böyle. Ki sizin de öngörülerinizden yanlış çıkanşar olduğunu düşünerek bazı şeyler gakkında o doğrudur bu yanlıştır kesinkes böyledir demek ne benim ne sizin ne başkasının haddi değildir. Fikriniz sizinle daim olsun. Eh biz cahillerinde -her ne kadar sizin kadar yüce olmasa da- fikirleri vardır. Hatta inanmayacaksınız ama reiscilerin bile. Ama görüyorum ki bazı yüceler yücesi fikir sahiplerinin yok. Cümleleriniz arkasındaki düşünceleri saygılarımla cenaplarınıza iade ederim.
“Hadi Hürriyet bu ayrıntıyı bilmiyor, acaba devlet de mi bilmiyor?” diye soruyor bilseler hiç Semih Tufan Gülaltay böyle konuşur muydu: ” iş bilmez adamları bürokrasiye getirdiniz” diyerek Erdoğandan hesap soruyor:
Watch “KARABAĞ DA KAZANDIĞIMIZ SAVAŞI NEDEN DİPLOMASİ MASASINDA KAYP ETTİK,AÇIKLAYIN SAYIN TAYYİP ERDOĞAN?” on YouTube
https://youtu.be/PD6qQmlgH64
bu yoruma niyetlendiğimde aklımda başka cümlelerle ifade etmek vardı, iş telaşından alelacele oldu.
Üstad çok anlamlı yazmış her zamanki gibi. “iktidarın gittiği yolun yol olmadığını anlamanın” bir çok yolu vardır elbette, ama zaten o yollar teker teker geçildiği halde hala anlamayanlar var ise, en anlaşılır bir şekilde şöyle söylenebilir herhalde;
bir ülkede mafyatik aktörlerin biri ana muhalefet partisinin liderini tehdit ediyor, bir diğeri de doğrudan iktidar partisinin aynı zamanda da cumhurbaşkanı olan liderini tehdit ediyorsa o iktidar çok kötü bir yola girmiş, devlet de devlet olmaktan çıkmış demektir.
bu tehditlerin bir pazarlık unsuru olduğu anlaşılabiliyor da reisin pazarlık yapma gücü kaldı mı bilemiyorum.
bizim elimizden bir şey gelmez. ALLAH reisin yardımcısı olsun.
(Özür dilerim , benim gündemim biraz farklı olacak .)
Temel’in birliği ,eğitim alanında küçük çapta bir tatbikat yapıyormuş . Tatbikatı sevk ve idare eden takım komutanı teğmen , nihayet avcı boy çukurunda mevziye girmiş olan Temelin yanına gelir ve sorar ,
– Asker, söyle bakayım, karşıdaki çalının dibinden bir düşman askeri kafasını çıkardı, ne yaparsın ? Temel hemen cevabı yapıştırır :
-Ateş eder oni vurirem komtanım ! Teğmen devam eder,
– Peki sağ ilerde bir hendekten düşman askeri çıksa ne yaparsın ? Temel :
– Oni da karninden vurirem komtanim !
Teğmen bu sefer sol ilerde sürünerek gelen düşman askerine ne yapacağını sorar , Temel , onu da vururum diye cevap verince teğmen kızar,
– Evladım o sürünerek geliyor , nasıl vuracaksın ! İyice bunalan Temel biraz da arka arkaya gelen bu sorulara oldukça kızar ve şöyle der:
-Komtanim , senin benden başka ascerun (askerin ) yok midur daa !
NOT: Kıssadan hisse ; bu devletin 65 yaş üzerindeki yaşlılardan başka vatandaşları YOK MİDUR daa !
http://www.akevler.org/AkevlerMakaleler/13008/SonEk/0/Suleyman-Karagulle/AK-PARTININ-DURUMU
******
Elektrik direği aydınlatırken toplumu,
Gelir köpeğin biri dibine çişler, oldu mu?!
Direği diken devlet, millet adına,
Köpek eğitimsiz, varmış çişin tadına!
…..
….
Gerçeklere sadık, doĝruların kölesi!
Pek makbuldur her insanın böylesi…
Doğru neyse, birleşmeli koalisyonda,
Faydalı iş üretmeli aklın yolunda!
…..
Basın yayıncıların (hatta siz de basının ekmekyiyen lerindensiniz) cok ta hakkını yememek gerek. Herşeyi onlardan beklemek haksızlık.
Vekil var, adayı var, muhalefeti var vs.
Bugün Babacan fox tv de sabah sabah açtı ağzını tam şom,
Söylüyor kasa tam takır. Kim gelir yatırım yapar falan filan. Atıyorda tutuyor.
Bunu siyasetcinin söylemesi baska, gastecinin baskadır. Etkiside, zamanıda, fayda zarar hanesi de farklıdır. Herkes hep aynı şeyi söyleyecek değil.
Kurt kuzu yorumunu ne guzel yazmış sınız. Hukuk reformuna kime yarayacak diye araştırmıslar, ne güzel. Hukuk seferberligini kaçırmdan yakalarken bile kaçacağını düşünmek.
Siyasetcide kendi alanına girmiş. Tv’de döktürmüş. Yorumcu da fikrini söylese mesela:
Devlet çanakkale köprüsü yapılmasına, kanal yapılmasına karar vermis mi vermiş. Bunu filimlerdeki Ağa yada tramp karar vermis değil.
Muhalif yada basın bunun rant kısmı yada fayda zarar zamanlama vb yönlerini varsa ortaya koymalıdır, gizleyerek gastede yayınlamayarak nereye kadar?
Bence kanal yapma fikri geniş mülakatlar, meclis görüşmeleri, halka danışarak, hatta referandumla,
Belkide bana sorsalar, beş parçaya böler, kısım kısım yapılsın bile derdim.
(Önce bir deniz kıyısından başlayalım, beğenmez beceremezsek bir haliç daha kazanmış oluruz!).
Kimse kimseye yapma, taş üstüne taş koyma demiyor herhalde.
Kul hakkı yemeden, hesap vererek, açıklayarak, hatta bana sorarak, beni de ikna ederek yaparsan daha iyi olur diyor!
Daha iyisini yapan, yapacak olan varsa bilsek iyi olur ya neyse..
Muhalefet karahalkın seçimlerde oy kullanmasına bile karşı(en azından çobanların) sen de inşaat projesini de halka soralım diyorsun bilmem neyin kısaltması! Bi karar verin artık; bu halk etkisiz eleman mı olsun yoksa ona da uyduruktan bişeyler danışıyormuş gibi filan yapalım? Mesela şehirhatları vapurumuz hangi model olsun; teraslı terassız?
Muhalefet beni ilgilendirmez. ben seçilmiş belediye başkanına bakarım..
birde yöneten vekilime.
vapuru önce alıp sonra sorma ayaklarına yatmadıkları sürece halk ta kendini bişey zannetmeye başlar en azından o da mutluluk numarası yapar meçhulıyet adam.
oy zamanıda ona göre zarfa oy atıyormuş gibi yapar bu numaracılara.
Bir ülkenin ortasını ikiye bölme kararı dünyada hangi ülkede verilmiş diye araştırıyorum henüz bulamadım. bilen varmı acaba?
Acı reçeteyi benle paylaşıyorsan, benim verdiğim oy kanunen birşey ifade ediyorsa, vergimi tıkır tıkır ödüyorsam,
bu ülkede rahat, huzurlu ve refah bir yaşam sürmek, en ekonomik imkanlardan yararlanmak benim de hakkım. demektir.
Kararsız arkadaş süveyş kanalı mısırı kaça bölüyordur bilmiyorum ama belki sizin araştırmanıza bir katkısı olabilir?
Süveys kanalı hk güzel bir yazı okudum.
Murat kutlu 19.2.2018 isimli bir yazar.
Menşur dış güçler taa o zamandan beri varmış meğer.
Ahlâk
Ahlak herkese lazım. En çok da Basın dediğimiz faliyete. Zira Basın her gün yeni haberlerle gündemi belirliyor. Politikaları etkiliyor, ülkelerin geleceğini yönlendiriyor. Biz uyurken bu şer odağı sabaha kadar uyumuyor ve ne şeytanlıklar ne fitneler ile ülkelerin geleceğini etkilerim diye düşünüyor. Hiçbir entelektüel ve siyasi birikimi, kendine ait hiçbir konuda hiçbir görüşü olmayan müteahidi en liyakatli adam yaftası ile ülkenin büyük şehrinin başına seçtirebiliyor. Ve yaprakların alkışladığı bu şahıs gelişmiş bir ülkede olsak her gün başarısızlık ve beceriksizlikleri ile her gün manşet olacakken yalanarak pırıl pırıl parlatılmakta malum basın tarafından. Bırakın yeni proje yapmayı kendinden önceki iktidarın projelerini durduran, bitenleri açmayı beceremeyen bu kişiye karşı sözcü, foks gibi basının tavrına bakın.
Gelelim ahlak konusuna: Meral akşener’in cambaza bak kabilinden ifşası ile öğrendiğiniz soruşturma konusunu artık hepiniz biliyorsunuz. Belediye imkanları ile kamunun projesine karşı kampanya yürütmek. Sonuçta bu iktidarın projesi, belediye de muhalif partinin elinde. Ortada siyasi bir çatışma var. Siyasi bir karşıtlık var. Eee muhalefet iktidarın projelerine karşı çıkmayacak mı? Çıkacak ama belediye bütçesi ile değil, kendi imkanı ile. Şehrin aleyhine bir durum görüyorsa bunu kendisine ardına kadar açılan malum medyanın kanallarını dolaşarak yapabilir. Bir saniye için ahlaklı olun. İstanbul’da ak partinin elinde ilçe belediyeleri var. Bu ilçeler yüzlerce milyonluk bütçelerini imamoğlunu kötüleyen, şehre zarar verdiğini anlatan afişlerle donatmak için kullansalar. Metro, tramvay, bilbord ne varsa imamoğlu aleyhine kampanyaların afişleri, görüntüleri ile donatsalar. Evet iyi yapıyorlar, ilçelerinin geleceğini düşünüyorlar der miydiniz?
Aslında bir yürekli gazeteci çıksa bu açıklamayı yapan meral hanıma; siz de kanal İstanbul’a karşısınız, sizin aleyhinize de soruşturma yapılıyor mu dese iş çözülecek. Hatta magazin olsun diye “İmamoğlundan iktidar korkuyor, sizi kaale almıyor mu demek oluyor bu” diyebilir.
müsait olursam akşamları tartışma programları izliyorum, nedense hep aynı akademisyenler aynı gazeteciler, aynı bilim insanları konuk ediliyor. konu değişse de yorumlar değişmiyor, kimin ne söyleyeceği herkesin malumu. iktidar ve muhalefet avukatı kılığında konuklar biri iktidarı her hali güzel tadında savunurken, diğeri muhalif görüşlerini her şey mutlak yanlış başlığı ile paylaşıyor. ama bakarsanız iki taraf ta hak, hukuk adalet havarisi havasında. kimsenin bir şeyi savunmakta zorluk çektiğini sanmıyorum hele iktidarların gittiği yolun yol olmadığının bu şekilde anlaşıldığı görüşüne katılmıyorum her konuyu bir şekilde bir şekle büründürüyorlar, zira kalemler satılık. en iyi savunma saldırıdır sonuçta, imamoğluna açılan soruşturmayı savunmaya kimse gerek duymuyor ki, imamoğlunun bir proje olduğunu satıyorlar…elbette sayısının artmasını umduğumuz istisnalar olmakla beraber çoğunluğun dilinin altında hak, hukuk adalet değil, çıkar var, geçim var, bütün yolların ekonomiye çıktığı gerçeği var.
fehmi bey ve yorumcular olarak zaman zaman hepimizin özel hayatlarımızdan kesitler dile getirdiğimiz oluyor, benim de olmuştur. bir ihtiyaç hissetmediğim için, kimseyi ilgilendirmediği için, bizlerde böyle şeylerin söylenmesi hoş karşılanmadığı için yıllardır yazıyorum maddi durumumla ilgili asla bir işarette bulunmadım. ama dünkü bir gönderme nedeniyle altını çizdiğim şeylerin önemini gölgelemesin diye yoksa kimin ne düşündüğünün ne önemi olabilir açıklamak isterim ki burda yazdığım hiçbir yorumun temelinde kendim, ailem ya da yakınlarımla ilgili maddi manevi ilişikli hiç bir sıkıntı olmadığı gibi herhangi bir fayda da yoktur. hayatımın hiç bir döneminde maddi bir endişem ve kaygım olmamıştır, olamayacak imkanlara sahip olmuşumdur. Allah şahidimdir ki bu siteye ilk yazdığım gün maddi durumum ne kadar iyiyse bugün tek bir kuruş daha az değildir, bu tür imaların kime ne faydası olabilir?
ekonomiye olan eleştirilerim toplumdaki fay hatlarının kırılmasında ekonominin öncelikli tetikleyici olması nedeniyledir, bugün bu fay hatları hiç olmadığı kadar derinleşmiştir, toplumdaki temel çarpıklığın nedeni budur. medyadaki temel çarpıklığın nedeni de budur. medya patronları iş adamlarıdır, yürütecek büyük işleri var, çalışanların ödenecek faturaları var. birileri yazılan çizilenden rahatsız olursa patronlar azar işitiyor, ihale kaybediyor, çalışanlar işlerini. bu durumda hangi gazeteci kalemini özgür kullanabilir, sadece başka geliri olup, ekmeğini kaleminden kazanmayanlar, ya da bir şekilde gemileri yakanlar. öyleyse doğruları söylemek zor değil, sadece pahalı. medya çalışanlarının geçim derdi olmadan yazıp çizebilmesi için bir formül geliştirmek, medyayı patronların elinden kurtarmak, özgür alanlar açmak bugün herkesin meselesi olmalı, çalışanların parasının tarafsız çok ortaklı kurumların ödeyeceği merkezler kurulmalı. Mevcut durumda ise hiç olmazsa kendilerine bireysel alan açmış kişileri destekleyebiliriz diye düşünüyorum.
peki, basın özgür değil hemfikiriz, peki, nasıl özgürleşir, fehmi beyin bu konudaki fikirleri nedir, önerileri nelerdir bilmek isterim, yorumcular da durum tespiti dışında fikirlerini ve çözüm önerileri paylaşır umarım.
Didem hanım maksat halkın bilgilendirilmesi ise(haberalma özgürlüğü filan demeyin sakın:) devletin günlük ihtiyaçlarımız için oluşturacağı bir e–bülten yeterli olacaktır; sade bir duyuru portali kurup ordan abonelerine günlük yol durumu, hava durumu, salgına karşı tedbirler, nöbetçi eczaneler veya su kesintisi kaç saat sürecek, emlak vergisini ne zaman ödeyelim gibi bilgileri mail veya sms olarak bize ulaştırsa heralde yeterince bilgilenmiş oluruz…
Bunun dışında kimin bağımsız kimin tarafsız medyacılık oynadığını biz ne yapalım ki?
Besleme basın, sahibinin sesidir!
15temmuzda hande fıratın ceptelefonuna düşene kadar medyadan tık yoktu…
Alayını kapatsak neyimiz eksilir?
Sayın koru kanal istanbul soruşturmasının niye açıldığını sizde biliyorsunuz aklı başında milette biliyor asıl gündem inkar edilen anaysa çalişması şunuda bir detaylı açıklasanız…
Komplo teorisyeni ve kendinden menkul fütürist Abdullah Çiftçi geçen gün bir analizinde, ” ben, kanal istanbulun Çin’in ‘bir yol bir bir kuşak’ projesiyle ilgili yapıldığına inanıyorum” dedi.
gerçekten de kanal istanbul çinlilere verilmiş bir söz olabilir mi?
3. köprü Çin’e satıldı ve bu köprüye en yakın liman kanal istanbulda yapılacak olan liman olacak. kanal istanbul da Çin’e satma sözü verilmişse eğer, stratejik noktaları yabancıya satmak vatana ihanet olmaz mı?
Abdullah Çiftçi aynı analizinde “türk şirketleri çok ucuzladı, hem şirketlerin hemde stratejik yerlerin yabancıya satışına kanuni düzenlemeyle yasa getirmek lazım. yoksa elimizde neyimiz var yok hepsini alırlar ekonomik sıkıntı halindeyiz zaten” uyarısını yapıyordu Çin’in satın alma stratejisine vurgu yaparak.
15 Kasım tarihli yazının bu bölümünün başlığı şu: “Watergate bugün olsaydı Nixon yırtardı; Irak’taki kitle imha silahları tartışması bugün yaşansaydı aslında var olmadıklarını öğrenemezdik.”]
Bu başlıkta biraz sorun var sanki; özellikle de ıraktaki kitle imha silahlarıyla ilgili kısmında; o zaman da bugünde hala ırakta ne vardı ne yoktu öğrenebilmiş değiliz ki? O zamanlar medya saddamın kimyasal alisinden söz ediyordu, şimdi de aynı medya hiçbişeyinden sözetmiyor, hepsi bu; öyle değil mi?
Madamın partisine gelirsek; yılların azılı fetöcüsü istanbul ilbaşkanıyla ilgili devletin en yetkili mercisinden temiz kağıdı almıştık diyerek prensini savunan beyaztoros güzeli, müddei ü.özdağı partiden şutlayıvermiş!
Bakalım kendisi küçük prensin istikbalini hazırlarken imamovu nereye şutlayacak?
Yoruma kapalı.