You are currently viewing Bizde suçlu her zaman bulunur.. Çoğu kez suçlular da suçlu arar bizde…

Bizde suçlu her zaman bulunur.. Çoğu kez suçlular da suçlu arar bizde…

Ağzı olan konuşuyor; oysa aklı olanın az konuşup çok susması gereken dönemlerden geçiyoruz.

Daha az mazeret, daha çok özgüven gerekiyor.

Ülkemizin sahil bölgelerinde görülen yangınlarla ilgili spekülasyonlar bir türlü bitmiyor. Daha ilk günden konuya ‘kasıt’ açısından yaklaşanlar ve bu yoldaki kuşkularını gazetelerinin manşetlerinden, televizyon ekranlarından paylaşanlar çıktı.

Sosyal medya ilgi alanımda bulunmadığı için oranın ne tür bir yangın yerine döndüğünden haberdar değilim; ancak tahayyül edebilecek genişlikte bir muhayyilem var.

Eh, yazılan ve söylenenlere inanmaya hazır ve işittiklerini etrafa yaymayı görev bilen sayıları hiç de az olmayan bir kitle de bulunuyor.

‘Kasıt’ aranmaya başlandığında suçlanması kolay olağan şüphelilerimiz de az değil.

Yangınların her yıl bu zaman diliminde çıkanlardan farksız, iklim şartlarına bağlı doğal bir afet olduğu, aynı iklim kuşağında bulunan başka ülkelerde de bizimle eş-zamanlı olarak yangınlar çıktığı umursanmıyor.

‘‘Ne yani, kendi kendine bu kadar çok yerde yangın mı çıkarmış?’’ sorusu eşliğinde, seçilen olağan şüpheliyi hedef alan toplu atışlar sezonu açıldı.

‘‘Hiç değilse etkili yetkililer ateşe benzinle gitmiyor’’ derken onlardan da kuşku uyandıracak dokundurmalar gelmeye başladı.

Kendi kendime sorduğum bir soru zihnimden hiç çıkmıyor: Yangınların mevsimsel olması mı yoksa kasti çıkması-çıkarılması mı daha fazla tercihe şayandır?

Bilimsel açıdan ya da gerçek aşkı sebebiyle konuya yaklaşıldığında bu sorunun fazla bir anlamı bulunmadığının ben de farkındayım elbette. Kasti çıkmışsa çıkaran el bulunmalı, her yıl yaşanan bu yıl daha fazla cana ve ağaca mal olmuşsa sorumluları araştırılmalı.

Yine de yangınları kötü niyetli birilerinin kasten çıkarmış olmasındansa, her yıl görülen iklim şartlarına bağlı bir gelişme olmasını şahsen tercih ederim.

Sorumlu mevkide bulunsam da tercihim aynı olurdu.

Neticede, doğadaki iklim zorlamalarına karşı hazırlıksız yakalanmanın getireceği maddi-manevi sorumluluk ile ülkemizin doğasına kast edecek kadar gözü dönmüş birilerinin varlığını öngörememiş ve onların hain hazırlıklarından habersiz kalmış olmanın sorumluluğu mukayese bile edilemez.

İkinci ihtimalin yöneticilere yükleyeceği sorumluluk daha büyüktür.

Politikacılar bizde bu ayrımı fazla önemsemiyor.

Yalnızca doğa olaylarında da değil, neredeyse her olumsuz gelişmede hep dışarıda -bazen de içeride- suçlu arayışı başlıyor ve ne hikmetse genellikle biri/leri bulunuyor da…

Komedi tiyatromuzun öncülerinden İstanbul Tiyatrosu’nun siyasi vodvil denemelerinden ‘Kabahat askıda’ oyunu, 1960’larda, politik alandaki bu alışkanlığımızın sahneye yansıtılmasıydı. Bazı komikliklere, aradan yarım asırdan fazla süre geçmesine rağmen, hatırlayınca hala gülerim.  

Şimdi gülemiyoruz, çünkü gülünecek gariplikler ciddi biçimde sunuluyor.

Gölgeler suçlanıyor, ancak o suçlamalar yüzünden yüzlerce -hatta binlerce- insanın huzuru kaçıyor. İşini, özgürlüğünü kaybedenler oluyor.

İçeriden bulunursa ‘suçlu’ durum böyle, dışarısı suçlandığında o durumda da ülkemiz insanı özgüven erozyonuna uğruyor. Yabancıların istedikleri zaman istedikleri sonucu alabildikleri bir ülke görüntüsü böyle bir sonuca yol açar çünkü.

Özgüven kaybı olmasın diye, pek çok ülke, dışarıdan geldiğini bilse bile, olayın o yönünü gözlerden saklamayı tercih edebiliyor.

Biz ise olur-olmaz demeden hep dışarıda-içeride suçlu veya suç ortağı bulup bununla kendi beceriksizliklerimizi örtmenin yollarını arıyoruz.

Aradığımızı her zaman bulabiliyoruz da.

İktidar cephesinin itibar ettiği medya ile orada görüş açıklayan muteber yazar ve yorumcuların son birkaç haftadır sürekli işledikleri yabancı vakıflardan fonlanan internet siteleriyle ilgili yayınlar göz önüne getirildiğinde bu alışkanlığımızın nerelere kadar vardığı görülebilir.

İtibarlı gazeteler ile muteber çalışanları kullanımlarına tahsis edilmiş olağanüstü imkanlara rağmen kendilerinden beklenen etkiye bir türlü sahip olamamayı hafifletecek bir ‘mazeret’ olarak yapıştılar bu olaya.

‘Olağan şüpheli’ yine bulunmuş oldu. Hem içeride hem de dışarıda bu defa.

Ülkemizin turistik beldelerinin de bulunduğu sahil şeridine doğru uzanan ormanlarda birbiri peşi sıra çıkan yangınların suçluyu başka yerde arama alışkanlıklarımızı depreştirmemesi zaten beklenemezdi. Nitekim, ilk gün gazetelere, ekranlara ‘kasıt’ sözcüğü eşliğinde o alışkanlığımız yansıdı.

Yetkililer bu defa sakin bir görüntü veriyor derken, tedbirsizlik ve müdahalede aksayan yönlerle ilgili eleştiriler artınca, onlarda da eski hastalık depreşmeye başladı.

Kabahat yine askıda. 

Bizde hiç kabahat olmaz zaten. 

Hep başkaları sorumludur.

İktidar, doğası gereği, iktidara gelenler üzerinde özgüven artırıcı etki yapar, AK Parti uzun yıllar o özgüvene sahipti. 

Gezi olayına kadar (Haziran 2013) özgüven kendini hemen her alanda belli ediyordu. 

Özgüven azalınca mazeret çoğalır.

ΩΩΩΩ