İlk imzalı haberi 1958 yılında çıkmış hayli kıdemli bir gazeteci. Spor ile başlayıp güvenlik alanına geçmiş, oradan yerel siyasetle ilgilenmiş, sonraları yazılar editörü olmuş, gazetesini başkentte temsil etmiş, günlük siyaset yazıları yanında televizyon eleştirmenliği, röportajcılık yapmış ve sonunda gazetesinin okur temsilcisi olmuş…
Şimdilerde 82 yaşında ve hala faal.
‘‘Faaldi’’ demem gerekiyor Jack Thomas için. Çünkü bazı belirtiler üzerine göründüğü doktorlar kendisine ‘kanser’ teşhisi koymuşlar ve ‘‘Bir yıl da değil, birkaç ay ömrün kaldı’’ demişler…
Boston Globe’un en kıdemli yazarı Jack Thomas’ın önceki gün imzasıyla çıkan son yazısı ‘‘Birkaç aylık ömrümün kaldığını şimdi öğrendim. Söylemek istediklerim şunlar’’ başlığını taşıyor.
Boston Globe benim iki yılımı geçirdiğim kentin her gün okuduğum bol ödüllü gazetesi.
[Oscar adayı ‘Spotlight’ filmini izleyenler gazetenin yerel bir sorunu ortaya çıkarmak için kılı kırk yaran çalışmalarının beyaz perdeye aktarılmış halini hatırlar. Papazların küçük yaştaki çocuklara musallat olduklarına dair ilk haberleri dört bir taraftan gelen tehditlere rağmen veren gazetedir Boston Globe. ]
Yazı, mesleğine sıkı sıkıya bağlı, aynı zamanda yetişkin üç çocuklu bir aile babası ve dostlarla çevrili bir insan olan bir gazetecinin, meslekte geçirdiği uzun yılların muhasebesine dair bir günah çıkartması hissini okuyanda uyandırmıyor. Güzel günleri hatırlıyor.
Bir meslek büyüğü, gazetecilik için, ‘kralların hayatı’ olduğunu söylemiş. Jack Thomas da ‘‘Şu ana kadar ben de bir gazete yazarı olarak öyle bir hayat yaşadım, hayatım mükemmeldi’’ diyor.
Tek sıkıntısının yazamamak olduğunu anlatıyor.
Sağlığındaki bozulmanın yolun sonunu önüne getirmesi, kısa süre sonra ölecek olması değil sıkıntı, mesleğini icra edememek, yazamamak…
İki farklı hayat anlayışı
Ertuğrul Özkök, iki gün üst üste, Alman Bild gazetesinde yayın yönetmeni iken ayrılmaya zorlanmış Kai Diekmann’ın hislerini aktardı. [Yazının birinin başlığı: ‘Hala rüyamda kendimi o koltukta görüyorum’.]
Kai Diekmann on küsur yıl Bild’in yayın yönetmeniydi, artık değil. ‘Story Machine’ adıyla sosyal medya içerik yönetimi alanında çalışan bir şirketin başında. Özkök onun yeni işini ‘‘Almanya’nın birçok ünlü kişisinin sosyal medya hesaplarına içerik üretmek’’ olarak anlatıyor.
Ünlülerin biraz daha ünlü olmasına yardım etmek yani.
Meslekte en tepe nokta olan yayın yönetmenliğinde 20 yıl geçirdikten sonra, Ertuğrul Özkök, hayatını, aynı gazetede, daha çok sanatçılar ve dizi oyuncularının ikamet ettiği İstanbul’un Cihangir mahallesinin magazin haberleri ile dünya yıldızlarının yaşantılarını aktaran yazılarla sürdürüyor.
Yazılarını okurken kendisine ‘pop sosyolog’ diye takıldığım günleri düşünmeden edemiyorum.
‘Pop’luk kalmış, ancak ‘sosyolog’luk gitmiş gibi…
Onun yaptığı da, Kai Bey’in farklı bir şirket çatısı altında yaptığından çok farklı değil.
Kai Bey’in cevapları ve Özkök’ün sorularından alınan izlenim ile meslek hayatının son yazısıyla okurlarına veda eden Boston Globe yazarı Jack Thomas’ın aktardığı izlenimler, gazetecilikte en azından iki farklı dünya anlayışının hakim olduğunu fark ettiriyor.
[Diekmann’a ‘Kai Bey’ demem, uzun yıllar Hürriyet gazetesi yönetim kurulunda görev yapması sebebiyle. Herhalde kendisine öyle hitap edilmesini yadırgamaz. Özkök de yıllarca Bild’de konuk yazarlık yaptı.]
Jack Thomas ise…
Jack Thomas’tan bir alıntı:
‘‘İnsanın kendi hayatının son ayrıntılarını elden geçirmesi, görevi gereği önüne gelmiş bir yazıya son şeklini vermesi gibi. Editör yazının varsa yanlışlarını düzeltir, baskıya göndermeden önce onu mükemmelleştirir. Sadece iki hafta önce dosyalarımın ve bir kenara attığım kağıtların korunmasını hayati önemde mutlaka gerekli görürken, şimdi hepsi çöpe gidecek. Aralarında dört yıl önce bozulmuş bir televizyonun kullanma klavuzu, tutulmuş ama yazılmamış yazıların notları ve öldüğüm gün değerleri sıfır hale gelecek eski kız arkadaşlarımın mektupları da var. Çöp kutularını bu tür anılarla doldururken hayatımın büyük bölümünün boş şeylerle geçtiğini üzülerek hatırladım.’’
Bunlar 14 yaşında gazeteci olmaya karar vermiş bir meslek adamının son hisleri…
Üzücü.
Jack Thomas Katolik ve muhafazakar bir ailenin liberal görüşlere açık çocuğu olarak mesleğe başlamış.
Son yazısında eğlendirici bölümler de var.
Oğlu doğduğunda, ayaklarından aşağı tuttuğu çıplak bebeği gösterirken kendisini ‘‘Oğlunuz oldu’’ diye tebrik eden doktora, ‘‘Onu görüyoruz zaten, Demokrat mı, sen ondan haber ver’’ demiş…
Hastanede yatan annesinin son günlerinde aralarında şöyle bir konuşma geçmiş:
‘‘Ölünce nereye gidiliyor anne?’’
‘‘Bilmiyorum oğlum, fakat uzun bir yolculuğa çıkacağımı ve babanı da göreceğimi biliyorum.’’
‘‘Eğer babamı görürsen, ona onun bunun çocuğu Nixon’u sonunda gönderdiğimizi söyle.’’
Annenin cevabı: ‘‘Babanla ilgili böyle konuşma.’’
Veda yazısı şu satırlarla bitiyor:
‘‘Ölümün yaklaştığı şu günlerde eskiden başımdan geçen bir anıyı hatırlıyorum. Gençlik kampına gitmiş, yaz boyu muhteşem günler geçirmiştim ve eve dönüyordum. Evde beni ne beklediğini bilmiyordum. Şimdiki ise, kesinlikle dönüşü olmayan bir çıkış deneyimi. Aşkla bağlı olduğum bir ailem var. Bir gazetede severek yerine getirdiğim bir işim de. Etkileyici insanlarla tanıştım, dünyanın sayısız mucizelerini gördüm. Neşe ve kahkahalarla dolu, gerçekten güzel günler yaşadım. // Keşke biraz daha kalabilseydim.’’
Görevi başında ölmeyi beklerken birkaç aylık ömrü kaldığını öğrenmiş 82 yaşındaki bir gazetecinin hislerini yansıtan yazı beni çok düşündürdü.
Gazetecilik böyle bir meslek arkadaşlar.
ΩΩΩΩ