CHP’den seçildikten sonra istifa ederek bir partiye kurucu yazılmış, orayı da beğenmeyerek bir süre bağımsız kalmayı yeğlemiş bir milletvekilinin, kendisinin başında bulunduğu AK Parti’ye katılma töreninde Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın sarf ettiği bazı sözler tartışılıyor.
Yeni AK Partili milletvekilinin eşine çocuk sayısını ve yaşını sormuş, ardından da fazla geç kalmadan çocuk sayısını artırma tavsiyesinde bulunurken PKK’lıların beşer onar çocuğu olduğunu söylemiş Cumhurbaşkanı Erdoğan.
“PKK’lı dedikleri, dağdakiler mi, yoksa HDP’ye oy verenler mi?” diye soruluyor…
Nereden baksanız, ikili konuşmada sarf edilen sözlerin sorunlu olduğu belli.
Tek tartışma konusu bu değil; CHP’lilerin konunun araştırılması için verdikleri teklif üzerine geniş bir kitlenin de bilgisi dahiline giren bir konu daha var: Resmi ilanlar ile yasa gereği verilmesi gereken özel ilanların adil biçimde gazetelere dağıtımıyla görevlendirilmiş Basın İlan Kurumu’nun (BİK), yayınlarını beğenmediği yayın organlarına ceza yağdırdığı iddiası…
Gazetelere ilan yoluyla destek çıksın diye kurulmuş bir kurumun, yardımına koşması beklenen gazetelerin bazılarına ceza kesmesi hayli tuhaf.
BİK’in geçmişiyle de çelişiyor bu durum.
RTÜK de listemde..
Özel televizyonlar ile radyoların yayına girmesi sonrasında alana yasallık kazandırmak için oluşturulmuş bir kurum RTÜK. Kurulduğu günden yakın zamanlara kadar, ara sıra okşama kabilinden cezalar verse de, RTÜK’ün, basın-yayın organlarının anayasal güvence altındaki özgürlük alanına müdahale ettiği pek görülmemişti.
En son, iktidarın yayınlarından hoşlanmadığı TELE1 kanalına birkaç gün ekran karartma cezası vermesiyle gündemde RTÜK. Yaptığı yayınlar yeniden beğenilmez düzeyde bulunursa, kanalın RTÜK eliyle yayın lisansı iptal edilecek, ekranı bütünüyle karartılacakmış…
Hoşa gitmeyen ve cezalandırılan yayının, programa katılmış bir milletvekili tarafından ifade edilmiş sözler olduğunu da belirteyim.
Milletvekillerinin daha önceleri olağanüstü geniş olan dokunulmazlıklarına dokunuldu, ancak hala kürsü dokunulmazlıkları var. ‘Kürsü dokunulmazlığı’ milletvekillerinin yalnızca Meclis içerisindeki konuşmalarını değil, siyasi bütün açıklamalarını kapsar, demokrasilerde.
Olayda önemli olan taraf, kanala ekran karartma cezası verilmesi ve sopa ucu olarak da bütünüyle kapatılma ihtimalinin gündeme taşınmasıdır.
İktidarın, birkaç gün önce yürürlüğe giren, kamuoyunda ‘sansür yasası’ adıyla anılan yeni düzenlemeyle anayasal teminat altındaki basın-yayın özgürlüğünü kısıtlama girişimini de unutmuş değilim. Onu da listeme ekliyorum.
Sıraladığım gündem maddelerini son birkaç gün içerisinde yaşananlardan derledim. Dikkatimi biraz daha geniş zaman aralığına yaysam, hiç kuşkusuz, benzer başka tuhaf sözler ve uygulamaları da buraya taşıyabilirdim.
Bu kadarı bile ele almak istediğim konu açısından yeterli.
Konu, şu soruya aradığım cevapta yatıyor: Siyasi iktidar ve iktidarla ilintili kişi ve örgütler, sözlü olarak ve uygulama açısından, neden -veya nasıl oluyor da- böyle davranabiliyorlar?
Demokrasilerde iktidarların sürekliliği yoktur. Partiler kurulur, önce muhalefette bulunur, halktan ilgi görür ve sandıktan çıkmayı başarırlarsa iktidara gelir, bir süre millet adına devleti yönetirler. O süre, yine bir seçimde, halkın beğenisini kazanmış başka bir partinin sandık başarısıyla sona erer.
İktidar ve muhalefet geçişlidir demokrasilerde. Demokrasinin altın kuralıdır bu.
Her parti bunu bildiği için, iktidardayken her an muhalefete düşebileceği gerçeğini unutmaz ve sınırları fazla zorlamaz. Siyasiler ağızlarından çıkana dikkat eder, muhalefetle ilişkilerini o altın kuralı akılda tutarak yürütür.
Zaten bu sebeple, demokrasilerde, eski dille ‘devr-i sabık’ denilen intikamcı tavır söz konusu olmaz.
Ne dediğimi varsayım üzerinden anlatayım.
RTÜK ve BİK’in yazılı ve görüntülü basını cezalandırması ve iktidarın görüş açıklayanlara şimdiden kaygı -hatta korku- olarak yansıyan yasayla sınır getirmesi türünden yaklaşımlar, başka demokrasilerde alışıldık bir davranış tarzı değil. Geçmişteki örneklerden biliyoruz, bizde, siyasi iktidarlar, halkın kendilerinden uzaklaştığını ve dönemlerinin sona ermek üzere olduğunu fark ettiklerinde, bunu tersine çevirme amaçlı böyle yanlışlıklara sapabiliyorlar.
Yine geçmiş örneklerden, benzer girişimlerin mukadder sonu engellemekte yetersiz kaldıklarını da biliyoruz.
“Varsayım” dedim ya, geçmişin bir kez daha yakın gelecekte yaşanacağını bir an için düşünelim. İlk seçimden günümüz muhalefeti iktidar olarak çıksın; son bir-iki haftalık söz ve icraatlarını listelediğim iktidar da muhalefete düşmüş olsun.
İktidarken çıkarılan yasa, RTÜK ve BİK gibi kurumların geleneklerine aykırı uygulamaları, yeni dönemde, kendileri ve kendilerine destek verenlerin aleyhine kullanılamaz mı?
Kullanılabilir…
Yeni muhaliflerin attıkları her mesaj şimdiki muhaliflere uygulanması için çıkartılan yasa duvarına çarpmaz, bugünün iktidarının itibar ettiği basın-yayın organları yeni dönemin RTÜK’ü ve BİK’i tarafından şimdinin hoşa gitmeyenlerine uygulanan cezaların tehdidi altına düşmezler mi?
Düşebilirler…
Böyle bir ihtimal varit olduğu için de, iktidarlar, demokrasilerde, yasal çerçeveyi aşmamak konusunda hassasiyet gösterirler.
Neredeyse yarım asrı aşkın süredir siyaseti yakından gözlüyorum, bu süre içerisinde neler neler gördüm. Süleyman Demirel yedi kez gidip sekizinci kez yeniden iktidara geldi. Demirel, Bülent Ecevit ve Necmettin Erbakan askeri darbelere muhatap edilip sürgün ve hapis yüzü gördükleri halde sonradan başbakan olabildiler. Demirel cumhurbaşkanı bile oldu.
İktidar ile muhalefet geçişliliğini hep korudu.
Kural kuraldır, kolay kolay değişmez.
Ya aynı altın kural bu kez de işler ve iktidarla muhalefet ilk seçimde yer değiştirirse?
Benim yukarıda sorduğum soruma cevap ararken kurduğum varsayımsal senaryom bu işte.
Günün muktedirlerinin ve onların itibarına mazhar kişilerin yerlerinde ben olsam, demokrasinin bu temel altın kuralını aklımdan hiç çıkarmamaya çalışırdım.
ΩΩΩΩ
GÜÇ SARHOŞLUĞU
Halk arasında bir deyim var:
“Ne oldum delisi” diye.
Siyasi jargonda ise bunun adı güç sarhoşluğu.
Tesadüfen üniversite bitirip, tesadüfen bir yere geldiğini düşündüğüm kim var ise, hep makam ve yetkilerinin altında kalmışlar, işgal ettikleri makamlara bir şey katmak bir yana, makamlarını darma-duman, makamlarının itibarlarını yerle-bir etmişlerdir.
Ben tesadüfen diploma alanlardan bahsediyorum.
Bir de diploması sahte ise başka bir davranış ortaya koymaları mümkün mü?
Yahu bari yetkin ve ehil değilsin, gerekli kamu hizmetini veremiyorsun, bu açığını vatandaşa iyi davranarak kapatmaya çalışsana.
Dosdoğru kamu hizmeti alamayan vatandaş, üzerine bir de üzerine aşağılanacak.
Ne diyordu Küresel Kapitalistlerin akıl hocası:
“–Biz bazı ülkeleri atadığımız mümüssiler aracılığı ile soyar-soğana çeviririz. Bir de bu temsilciler aracılığı ile o ülke halkını pardon güruhunu aşağılattırırız.”
Sayın yk bahsettiğiniz atanmış “mümüssiler” için bir de “sandığa gidip tıpış tıpış oy vereceksiniz! ” denilerek aşağılanmış olmuyorsunuz ama değil mi?
vakti geldigi de herkes yolcu olacak. onemli olan yolcu olacagini bilerek yasamak ve davranmak.
Erik Dalı
https://www.youtube.com/watch?v=1GZeDRJuCYM
Seçimleri Ak Parti kazanacağından söyleminiz anlamını yitiriyor.Tayyip bey, PKK derken Kürtleri kastetti demek şerefsizliktir. Söz gayet net.PKK. Tayyip bey yirmi yıldır nikahlara katılıyor.Her nikahta Kürt-Türk ayrımı yapmadan, en az üç çocuk yapın diyor. PKK’ lılar çocuk yapmıyor diyenler Mahmut’a baksınlar.
Uzun süredir yazılarınızı her gün okuyorum, kaleminize sağlık, bugün de
Güzel bir konuya değinmişsiniz, gün ola devran döne misali…. Tebrikler…
Ahmet bey “Uzun süredir yazılarınızı her gün okuyorum” filan demişsiniz ama sizi buralarda ilk kez görüyorum,
biz de uzun süredir her gün hem yazıları hem de yorumcularını okuyoruz,
sayın korunun birçok okuru da tam tersine işlediği konuları ve yazdıklarını pek de güzel bulmuyorlar, ya da beğenerek okumuyorlar,
hatta kimisi şiddetle kınayarak veya kaba eleştiriler yönelterek okuyor,
başta adaşınız olmak üzere bazı münasebetsizler de kendisine zaman zaman sövüpsayıyor, işi hakarete kadar vardıranlar da oluyor maalesef…
Beğenilerinizi paylaştığınız için teşekür ederiz ama keşke bu yazıyla ilgili kıymetli görüşlerinizi paylaşarak bizleri de aydınlatmış olsaydınız keşke?
-RTÜK YÖK YSK basın ilan kurumu, ihale vb kurum kuruluşların varlığı gereklimi gerekli.
-kurullar kime hizmet etmeli? hükümet eliyle yine halka hizmet ediyorlar.
-kurum kuruluş kurullar müsteşarlıklar hepsi yönetimin birer parçası mı parçası.
TARTIŞILMASI GEREKEN NE?
*buralara üye seçimi!
*buraların işleyişi!
*görev yetkileri ve sorumluluk kısmı!
*en önemlisi, fayda-zarar cetveli!!!
heyhaattt..
neyi konuşuyoruz? vekil trans ferini😠😠😠
banane, adam kendi kurucusu olduğu partiden istifa etmişse, banane bir ilin seçilmiş kişisinin siyasi atılımları!
{}bir hukukçu en iyi bilgisini tecrübesini nerede icra eder? hsk da!
{}bir basın yayıncı RTÜK’te!
{}bir maliyeci bir eğitimci en iyi nasıl verimli olur? “uzman” ünvanıyla!
ama fakat lakin..
!!!ya bir kurulda kurumda hükümet hiç karışmasın! hiç bir şey söyleyemesin! hiç hareket edemesin!
kafası hakim tüm ülkede!!!
!!!yada hükümet temizlik ihalesini bile…😠
yaaa yapmayın yaa nolur bir işi doğru olan neyse öyle yapalım!
~✓^][hükümet yönetim şeklinde (yoğurt yeme) bir açıklanmış! plan program yürütüyorsa!..
bir kurum kuruldaki üyesi de, demeliki kurula:
biz bir iş (ince iş değil tabiki!) yapıyoruz, kimse çıkıp şu ırk şöyle, PK… böyle, faizi artırdın kuru indirdin vesaire..
demesin!!!
kurul üyeleri el kaldırır vs..
ama öylemi?
kurulun başkanı kim yada kimin seçtiği kişiler?
bir sürü acaip akıl erdiremediğimiz işler…
Saydığınız kurulların hiçbirisi gerekli değil, hepsi de darbe dönemlerinde ihdas edilmiş totaliter arpalıklardır, hepsinin yerine bakmakla görevli yargı kurumu vardır.
rtük muhalefetin elindeyken diriliş ertuğrul sahneleri bahanesiyle az ceza kesmediler trt ye bugun demokrasi ve hoşgörü abidesi meral hanım 15 bin dava ile başı çekiyor kendilerine gelince düşünce ve fikir özgürlüğü hikaye oluyor en son şehit yakınına davranışları da ortada
Son 10 yıla yansıyan tüm icraatları bir daha gitmeyecekleri ön kabulü ile yapılıyor. İşlerine gelmeyen hiçbir yerde ne anayasaya ne de kanunlara uyuyorlar. Bundan sonra da böyle devam edecekler. Artık Suç ve Ceza’daki Raskolnikov sendromu yaşıyorlar. Suçlarını başka bir suç ile kapatıyorlar. Ne dense faydası yok.
Nerden nereye be Endercim. Daha iki aya kadar kesin iktadırız, geççek geççek, terliğinizi koysak kazanırız,gelmekte olan geliyor diye fiyaka atıyordunuz. Bakıyorum laflarına seninde gardın düşmüş. Artık kesin konuşmuyorsun. İtiraf et 6lı masadan seninde umudun yok. Ama mecbursun desteklemenden başka seçeneğin yok. Hayırlı be birader. Allah, bugünkü iktidarı şimdikilere teslim etmiş mi etmiş. Allah’a itaat et o zaman. Allah sonra kimi nasip ederse, Milletin gönlüne kimi koyarsa yine devletimizin yanındayız de. Şu anda iktidarı getiren Allah düşmez kalkmaz.
Dünyalık işlerinize Allah’ı alet etmekten ne zaman kurtulacaksınız acaba! O kadar da yazılıp anlatılıyor bu kader mevzusu.
Allah’a inanmış ama Allah’ı tanımayan zavallı kardeşim bak islam dininin esaslarından biri de havf ve reca, yani korku ve ümit. Bütün müslümanlar korku ve ümit terazisini dengede tutmakla mükellef. Ne ümid kesip korkuya teslim olacaksın ne de korkuyu unutup tamamen ümide sarılacaksın. Ümid-korku terazisini daima dengede tutacaksın.
Ama sen ne yapıyorsun islam dininin öğüdünün tam tersini yapıyorsun korkuyu tamamen unutmak için kendince bir formül bulmuşsun devlete sarılırsan korkulacak bir şeyin kalmayacağını sanıyorsun. Kendini emin ellerde görüyorsun bu inancına da Allah’ı kullanarak ulaşıyorsun. Allah senin oyuncağın değil, o güvendiğin devleti başına geçiriverir. Bundan hiç korkmuyorsun çünkü senin Tanrın devlet olmuş, devlete inanınca kurtulabileceğinden o kadar eminsin ki, aynı Şaban gibisin. O da iki gündür ben TSK’ya inanıyorum deyip duruyor sosyal medyada:)) siz niye bu kadar komiksiniz böyle!
Bak abicim havf ve reca makamının kapısı kader kapısından sonra açılıyor. Yani kader mevzusunu halletmeden havf ve reca makamına ulaşamıyorsun anlıyor musun?
Erdoğan da, Soma da, Bartın da, hukuksuzluklar, yolsuzluklar ve yoksulluk da bu ülkenin kaderi değil. Bu kötü işleri yapanlar Allah’a havale etmesinler yaptıklarını, Allah affetsin diyerek. O affedecek olsa bile biz affetmeyiz, o ayrı 🙂
“Hoşa gitmeyen ve cezalandırılan yayının, programa katılmış bir milletvekili tarafından ifade edilmiş sözler olduğunu da belirteyim”
Diyanete ve islama kin kusuyor. LBGT yi övüyor.
Bu kadar masumlaştırma çaban nedendir? Yapma böyle ayıptır.
Milletvekili diye bu kadar pervasızca değerlerimize saldırsın mı istiyorsun. Ne istiyorsun Fehmi abi?
“Demokrasilerin hiç değişmeyen altın bir kuralı var: İktidar ve muhalefet siyasette geçişlidir” demiş Fehmi Bey. Bu söz bana Meral Akşeniri anımsatıyor. Çok geçişli bir siyasi hayatı var.
Meral Akşener, Doğruyol partisine birileri tarafından paraşütle bakan olarak indirilmiş, içişleri bakanı olmuştu. Tansu Çiller hakkında hissettikleri malum.
Sonra Meral Akşener ile görüşmeler yapıldı. Akşener, Ak Parti kurucusu olmayı kabul etti. O dönem bu konuda Abdullah Gül çok ısrar etti. Fakat Akşener son anda, kurucular partinin kuruluş açıklamasının yapılacağı Afyon’a doğru yoldayken telefon ederek toplantıya katılmayacağını bildirdi. Son anda birileri herhalde izin vermedi.
Akşener, 3 Kasım 2001’de MHP’ye katıldığını açıkladı. Demekki birileri önüne daha büyük bir görev ortaya koydu.
Gel zaman git zaman, birileri zamanın geldiğini düşünerek MHP nin başına Meral Akşenerin gelmesini istedi. Olamayınca Mhp den ayrılarak İpi kurdu. İpin kurucularının yüzde 80 ni partiden istifa etti.
2018 de Chp ile ittifakında son anda Kemal Kılıçtaroğlunu sattı Abdullah Gül ün adaylığını engelledi.
İçişleri bakanı olduğundan beri yolda beraber yürüdüklerini son dakika dumura uğrattı.
Geldik 2023 seçimlerine. Şimdiden Kılıçdaroğluna geçmiş olsun. Yanındaki zat Meral Akşener.
2023 ve 2028’de de Erdoğan Başkan. Türkiye’nin kaderi belli. Hiç kimse boşuna uğraşmasın değiştiremezsiniz.
Sokaktaki en okumamış vatandaş bile Erdoğan dışındakilere güvenemiyor. Muhalefete oy verenlerden bile muhalefet liderlerine güvenmeyenler var ama zorunluluktan ideolojik olarak veriyor. Esas sorun Ülkemizde eskisi gibi lider yetişmemesi. Eskiden birçok lider çıkardı ve Cumhurbaşkanı olunca yerine gelen kişilerin halk nezdinde bir karşılığı olurdu. Şimdi kaç tane böyle lider var?
en okumuşu etyen bile son kertede erdoğan derim dedi ki bu zat muhalif partide başkan danışmanı.
İktidar 2053 vizyonu deyivermiş. Malum 2023 vizyonu tuz buz oldu. Ölme eşeğim ölme. Belki aya 4 şeritli yol da yapar o zamana kadar. Kaderimiz buysa …
Bunlar ‘ tahkikat komisyonlarının ‘ yeni versiyonları gibi görünüyor!
Bizdeki demokrasi bu kadar oluyor , kader utansın, ne yapalım!
İnsanların devinimi ve toplumların tercih ve hissiyatlarının döngüsel değişimi elbet siyasette yükselen ve dönüşen bir doğrusal grafik şeklinde ilerlemiyor. Genellikle bir fasit daire şeklinde olan siyasi hayat gelenlerin gitmesi ve gidenlerin tekrar gelmesi şeklinde olabiliyor, çoklukla bazen gidenler eğer geri gelememiş ise bilin ki o dönülmez akşamın ufkundan öteye bir yolculuğa çıkmış olmalarındandır. Hal böyle olunca eğer ömürleri vefa etse, 7 gidip 8 gelen meşru siyasiler olabildiği gibi Filipinler’de olduğu şekilde nefyedilmiş, merdud diktatör Marcos bile memleketine dönüp siyaset ile temiz bir sayfa açmaya yeltenebilirdi. Marcos sürgünde ölünce karısı ve oğlu büyük acılar yaşattıkları Filipinler’de siyasi kariyer için mücadele edecek yüz bulabilmiş ve bugün 20 yılı aşkın cinayet, yolsuzluk ile anılan Marcos iktidarı dahi toplumsal hafızada nisyan perdesine sığınabilmiştir. Bu durum oğul Marcos Jr için 36 yıl sonra babasının halefi olarak meşru seçimler ile iktidara gelmesi sonucunu doğurmuştur. Hafızayı beşer nisyan ile malüldür, hiç nisyan olmasa acaba tarih bu kadar sık tekerrür edebilir miydi? Teemmel
İktidar hiç düşmeyecekmiş gibi davranıyor. Elbette bu endişe verici. Şimdiye kadar düşmedi, ona güveniyor herhalde. Ama düşmez kalkmaz bir Allah. Nelerine güveniyorlar bilemiyorum. Demokrasiyi bu kadar tahrip etmeleri, ye-ye-ye düzenini sonuna kadar zorlamaları, elbette ülkemiz açısından büyük bir talihsizlik. Ama bu da geçer ya-hu diyoruz. Elbette …
Yoruma kapalı.