“Savaşın yeni bir türüne muhatabız. Devletimiz istikrarını ve kuvvetini zedelemeyi hedefleyen saldırılara muhatap bugün. Halkımız da bu durumun farkında. Milletimiz dışarıdan gelen tehditlere boyun eğmeyecek. Bugün yeni tür bir savaş söz konusu. Kamuoyu devleti tahrip etmek için kullanılıyor. Ülkeye yönelik tehdit büyük, ama biz birlik ve beraberliğimizi koruyarak bunların üstesinden geleceğiz. Memlekete zarar vermek, vatandaşlara zarar vermek isteyenlere göz açtırmayacağız.”
İçinde ‘beka’ sözcüğü geçmediği için yukarıda alıntıladığım sözlerin yerli ve milli bir konuşmadan olmadığını anlamışsınızdır. Ana hatlarıyla bize yabancı gelmese bile konuşma Mısır’da yapıldı. Konuşan da Mısır devlet başkanı Abdulfettah el-Sisi.
El-Sisi’nin önceki gün yapılan Mısır silahlı kuvvetlerinin 32. kültür sempozyumundaki konuşmasından bu sözler…
Sisi, bir hafta önce de, Mısır tarihine ‘Ekim savaşı’ adıyla geçen, İsrail’in ise ‘Yom Kippur savaşı’ adını verdiği, Arap-İsrail arasındaki savaşların dördüncünün (1973) 47. yıldönümünde konuşmuştu.
Orada da şunları söyledi:
“Yakın onyıllarda savaşın biçimi ve yöntemi değişmeye, çağdaş iletişim araçları ve medya aracılığıyla vatandaşların evlerine kadar ulaşıp halkın moralini bozmayı hedeflemeye başladı. Bu yeni savaşla kuşkular ve belirsizlikler arttırılıyor, korku ve korkutma yaygınlaştırılıyor. Amacı, devleti düşman olarak gösterip halk ile milli kurumlar arasındaki güveni yok etmek. Arkasında dış güçler var bu savaşın.”
Tahmin edebileceğiniz üzere aktardıklarım çok uzun konuşmalardan kısa alıntılar. Mısır’ın darbeyle iş başına gelmiş ve daha sonra yapılan seçimlerde rekor oranda oy alarak makamını korumuş Cumhurbaşkanı el-Sisi 47 yıl önce meydana gelmiş bir savaşı halkı ‘dış düşman’ konusunda uyanık olmaya çağırmak için vesile olarak kullanıyor.
Dış düşman kim ola?
O zaman İsrail ile savaşmıştı Mısırlılar, şimdi Mısır ile İsrail arasında sıcak ilişkiler var; ancak yine de dış güçlerin, düşmanların tehditlerine muhatap ilan ediliyor Mısır ve el-Sisi devlet-millet kaynaşmasıyla onun da üstesinden gelineceği güvencesini veriyor bu konuşmalarla.
İsrail ile dört kez savaştı Araplar, üçünde yenildiler; dördüncü savaş iki tarafın da ‘zafer’ ilan edebileceği bir biçimde geçti. Ekim savaşı ‘zafer’ olarak tanıtılabildiği için, dönemin Mısır cumhurbaşkanı, Enver Sedat, sonunda (1978), ABD başkanı Jimmy Carter tarafından Camp David’te Menahem Begin’le el sıkıştırılabildi ve Arap-İsrail savaşları o sayede tarihe kavuştu.
Anlaşma oldu diye Sedat ve Begin o yıl Nobel barış ödülüne de layık görüldüler.
Anlaşmanın ve Nobel armağanının üzerinden tam 42 yıl geçti; arada Ürdün de Mısır’a katıldı. Şu yakınlarda diğer Arap ülkeleri liderleri de Netanyahu ile el sıkışmak için kuyruğa girdiklerinden İsrail’in sorunu sona erdi.
Kendisini ‘düşmanlık denizi’ ile çevrili ilan edegelen İsrail artık güvende.
Ancak, dört savaşın da sebebi olan ve dünya gündemini çok uzun yıllar işgal etmiş bulunan ‘Filistin sorunu’ yerli yerinde duruyor.
Filistinlilerin durumu 1973’ten daha iyi değil.
Daha iyi olabilecekken değil.
ABD başkentinde yıllarca büyükelçi olarak ülkesini temsil etmiş, daha sonra Suudi Arabistan istihbarat örgütünün başkanlığını, ulusal güvenlik komitesinin genel sekreterliğini yapmış Bandar bin Sultan’ın al-Arabia kanalında üç ayrı bölüm halinde yayımlanmış mülakatıyla Filistin’in içine düştüğü bu durumun müsebbibi olarak yine Filistinliler gösteriliyor.
Yasir Arafat, el-Fetih’in diğer liderleri, Mahmud Abbas ve tabii Hamas…
Filistinlilerin kendilerine temsil yetkisi verdiği bütün siyasi kadro…
Doğru mu bu tespit?
Tespitin doğruluk derecesini öğrenmek için Filistin’den gelecek tepkileri bekledim; ya sessiz kalmayı yeğlediler ya da verdikleri tepki bizlere kadar ulaşmadı.
El-Sisi ise Mısır’da ülkesinin tarihini yeniden yazmakla meşgul. Kendisini darbeyle de olsa iktidara taşıyacak halk hareketlerinin lanetlediği şahsiyetler arasında bulunan Enver Sedat’ı, Ekim savaşını kutlama vesilesiyle akladı.
Zaferle sonuçlanan savaşla birlikte Sedat da kutlananlar arasında anıldı.
Düşman dost, dost da düşman oldu
Gazetelerde haberleri bölük pörçük yer aldığı için insanlarımızın büyük çoğunluğu son zamanlarda meydana gelen bölgedeki sarsıntıların ne anlama taşıdığınıanlamakta zorlanıyor, bunu biliyorum. Ne oldu da İsrail ‘düşman’ olmaktan çıktı da birden bire yakınlaşılacak, ortak hareket edilecek bir ‘dost’ haline gelebildi?
Bu sorunun makul bir cevabı yok.
İsrail bildiğimiz İsrail. Başbakanı Benjamin Netanyahu daha düne kadar Batı Şeria’yı İsrail topraklarına resmen de ilhak etmekten söz ediyordu. Yakınlaşmayı sağlayan ABD Kudüs’ü İsrail’in başkenti saydığını büyükelçiliğini de oraya taşıyarak duyurdu. Filistin toprakları hala işgal altında ve Gazze hala açık cezaevi görüntüsünde.
Değişen Mısır’ın da dahil olduğu Arap ülkelerinin konuya yaklaşımları…
Türkiye ‘düşman’ oldu, İsrail ise ‘dost’…
Köklü sayılabilecek bu değişimde Türkiye’nin tavrının da bir etkisi var mıdır?
Düzenlediği toplantılarda el-Sisi’nin ‘dış düşman’ diye andığı herhalde İsrail değildir. Donald Trump’ın “En sevdiğim diktatör” övgüsünü yüzüne karşı yapmasından hareketle, el-Sisi’nin ‘dış düşman’ ilan ettiği ülkenin ABD olmadığı da belli. Fransa ile ortak askeri tatbikatlar sürdürüyor ve Avrupa Birliği ile de iyi ilişkiler içerisinde Mısır. Katar dışındaki Körfez ülkeleri ve Suudi Arabistan liderleriyle de çok samimiler. Rusya ile ise 2018’de imzaladıkları ‘stratejik ortaklık’ anlaşması sonrasında gelişen, Libya’da işbirliğiyle daha da somutlaşan ‘ittifak’ derecesinde yakın ilişkileri var.
Geriye bir tek Türkiye kalıyor.
Bu durum da bana çok garip geliyor.
‘Ülke içini karıştırmaya çalışan dış düşmanlar’ söyleminin iki ülkede ortak kullanımı bu denli belirgin iken…
Yazımda adlarını andığım ülkelerin her biriyle ilişkilerimiz ‘soğuk’ olmak zorunda mı?
“Her benzer ortamda dile getirilen ‘Türk’ün Türk’ten başka dostu yoktur’ deyişi sonunda gerçekleşti” diyeceğim, ama görüyorsunuz, ‘kardeş’ Azerbaycan da sonunda Putin’in kurduğu ve Türkiye’nin bulunmadığı bir masaya oturarak o deyişin akla getirdiği anlamı bir nevi tekzip etmiş oldu.
En iyisi, bizim kendi ayarlarımızı gözden geçirmemiz…
ΩΩΩΩ