“Biden ile görüşmenizde 24 Nisan konusu da gündeme geldi mi?” sorusuna, üstelik gülerek, “Hamdolsun gündeme gelmedi” cevabını verince, 45 dakikası baş başa sürmüş görüşmenin bir birini kollamayla geçtiğini anladım.
Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan ABD Başkanı Joe Biden ile yaptıkları görüşmenin ‘yararlı ve samimi bir görüşme’ olduğunu söyledi.
ABD Başkanı Joe Biden de, görüşmeyi, ‘olumlu ve verimli’ olarak niteledi.
İki lider de ayrı ayrı düzenledikleri basın toplantılarında görüşmenin içeriğiyle ilgili ayrıntılı bilgi vermekten kaçındılar.
Görüşmenin heyetler halinde yapılan bölümünde bir ara basın mensupları içeriye alınmış, ancak bağıra çağıra gelen soruların hiçbirine cevap verilmemiş.
Bundan sonrasını iki ülkenin ekipleri yürütecekmiş.
Ekipler görüşme öncesinde de bir araya gelmişlerdi. Biden’in görevlendirdiği dışişleri bakan yardımcısı Wendy Sherman ile ABD’nin Birleşmiş Milletler’deki daimi temsilcisi Linda Thomas-Greenfield kısa arayla Ankara’ya gelmiş ve muhataplarıyla toplantılar yapmışlardı.
Yeniden ne görüşülecek?
Amerikan askerlerinin Afganistan’dan çekilmesi sonrası orada meydana gelebilecek boşluğu Türkiye’nin başını çektiği birkaç ülkenin askerlerinin doldurması projesi mi?
Türkiye’nin Rusya’dan satın aldığı S-400 füze savunma sisteminin ambara kapatılıp onun yerine ABD yapımı Patriot’ların kurulması mı?
Parası baştan ödenmiş F-35 savaş uçaklarının Türkiye’ye teslimi konusu mu?
Kongre’den iki partinin ortak çabasıyla çıkmış Türkiye’ye yaptırım kararlarının yeniden gözden geçirilmesi mi?
Önümüzdeki günlerde Amerikan mahkemelerinde yeniden canlandırılacak Türkiye aleyhine açılmış davaların ikili ilişkilere zarar vermeyecek biçimde kapatılması mı?
Suriye’nin Türkiye sınırına yakın bölgesinde ABD subayları tarafından eğitilen, ABD silahlarıyla donatılmış PYD/YPG güçlerinin desteklenmesinden vazgeçilmesi mi?
FETÖ olayı mı?
Yukarıda verdiğim her biri bayağı dikenli konulardan yalnızca birini öylesine görüşmek bile saatler sürebilir.
Basın toplantısında konular teker teker sorulsaydı, acaba her birine de, tıpkı 24 Nisan ile ilgili soruya olduğu gibi, “Hamdolsun gündeme gelmedi” cevabı verilir miydi?
Galiba öyle.
Anlaşılan iki lider ikili ilişkilerde sorun teşkil eden maddeleri ele alıp görüşmek yerine aradaki bağları güçlendirmeyi amaçlayan bir anlayışa ulaşmayı sağlayacak bir girizgah üzerinde mutabakata varmayı daha uygun bulmuşlar.
Basın toplantılarına hakim olan hava bana bu izlenimi verdi.
Doğru olan da böyle bir yaklaşımdı.
Görüşmeye ilişkin düşüncelerimi paylaştığım dünkü yazımı “Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın muhataplarını ikna etme mahareti”ne dikkat çekerek ve görüşmede o maharete çok daha fazla ihtiyaç olacağını vurgulayarak bitirmiştim.
Örnekler var.
Tayyip Erdoğan ABD başkanlarından en uzun süre Barack Obama ile ilişki halindeydi. Bir ara, Obama’nın “Benim kendisinden en fazla yararlandığım lider” diye söz ettiği de duyulmuştu.
Obama’nın ‘A Promised Land’ adıyla geçen yıl yayımlanan anılarına biraz da bu konuya açıklık getirmek için göz gezdirdiğimde Erdoğan’ın muhatapları üzerinde bıraktığı izlenimin derinliğini görebildim.
“Erdoğan’la çıkarlara dayalı yararlı bir ilişki geliştirebildim” diyor Obama. Ardından da şunları yazıyor (s. 196):
“Şahsen, başbakanı samimi ve taleplerime cevap verir buldum. Fakat ne zaman kendisini konuşurken dinlesem, çeşitli rahatsızlıklarını ve fark ettiği sapmaları dile getirirken, uzun boyunun hafifçe eğildiğini, güçlü sesinin perdesinin bir oktav daha yükseldiğini fark ediyordum. Demokrasiye ve hukuk devleti ilkesine bağlılığının iktidarını koruduğu sürece devam ettiğine dair kuvvetli bir izlenime sahibim.”
Barack Obama 2008 yılında ABD’ye başkan seçildi, Beyaz Saray’a 20 Ocak 2009 tarihinde taşındı. Başkanlığı devir almasından kısa süre sonra, 2009 yılı Nisan ayı başlarında, ilk yurtdışı ziyaretini Türkiye’ye yaptı. TBMM’nde milletvekillerine hitap etti. İstanbul’da gençlerle buluştu, onlara karşı da bir konuşma yaptı.
Obama’nın danışmanlarından Ben Rhodes Beyaz Saray’da yaşadıklarını anlattığı anılarında (The World as It is: A Memoir of the Obama White House) Obama-Erdoğan görüşmelerinden birini de anlatıyor.
BM genel kurulunda konuşma yapmadan bir gün önce, Obama, kurula katılmak üzere New York’a gelmiş olan Erdoğan’la buluşur. BM’de yapacağı konuşma İsrail yanlısı mesajlar ihtiva edecek biçimde hazırlanmıştır. Erdoğan bunu fark edince bir yıl önce yine BM’de yaptığı konuşmada Obama’nın Filistin devletine temsil hakkı tanınmasını tavsiye ettiğini gülerek hatırlatır.
Rhodes’tan aktarayım (s. 89):
“Obama ve Erdoğan biraz zaman alsa da yararlı bir çalışma ilişkisi kurabilmişti. Erdoğan konuları uzun uzadıya tartışmayı sever. Her geçen yıl biraz daha iddiacı da oldu. Ülkesinde gücünü sağlamlaştırdıkça itirazları daha az kabul eder hale gelir gibiydi.”
Erdoğan’ın o görüşmede örnekler de vererek Filistin konusunu yeniden düşünmesini istemesi sonuç vermiş ama. Erdoğan ile görüşmesi sonrası Rhodes’u odasına çağırmış Obama, hazırlanan konuşma metninin Ortadoğu’ya ilişkin bölümünü yeniden elden geçirmişler. “Erdoğan’ın argümanlarından nefret ediyorum” demiş Obama.
Rhodes, “Ben ‘Sudan örneği bayağı iyiydi ama’ dedim” diyor.
Obama, Erdoğan’a Filistin devletinin tanınmasının zaman alacağını anlatırken, “Güney Sudan diye yeni bir devletin kurulması hem zaman aldı hem de müzakereler yapılması gerekti” görüşünü savununca, Erdoğan, “Bunun için Kuzey’e yaptırımlar uygulanması da gerekmişti; yoksa benzer bir yöntemin İsrail’e de uygulanmasını mı düşünüyorsun?” deyivermiş…
Sağlam argüman bu işte…
Amerikalılar dünküne benzer toplantılar için “Keşke o sırada duvarda sinek olabilseydim” derler.
Keşke olabilseydim.
ΩΩΩΩ
Sn.bernar;
“Bu adama, suç örgütü lideri diyeceğiz. Yabancı ülkelerin kuklası olan yalancı ve güvenilmez bir adam olduğunu söyleyeceğiz…”
buyurmuşsun da; öyle değil midir?
Yani adı geçen tosuncuk, senin ifadelerinde belirttiğin gibi herhangi bir adi suçlu değil de otuzluk tuğla mıdır???
Ender bey “Geriye kalan yüzde 50ye ise hiç bir hak yok.” buyurmuş da; olmaz olur mu?
Onlar sürekli yapılmasına karlı çıktıkları mega projele hem sözsünler hem de utanmadan onlardan faydalansınlar!
Metroya, marmaraya, hızlı trene hem karşı çık hem utanmadan onları kullan; yeni köprüye, yeni havaalanına, tünellere, otobanlara karşı çık ama onları tepe tepe kullan; santrallere karşı gel, barajlara söv, madenleri işletme, gaz ve petrol arama gemileriyle alay et, karşı çık ama hepsinin nimetlerini utanmadan kullan; gözünüze dizinize dursun emi!!!
Olur mu, diğer yüzde ellimiz yan gelip yatsın; gece gündüz memleket için koşup terleyen yönetime ara vermeden sürekli sövsünler!
Ne de olsa şeyden beklenen şeydir…
Nurdan abla “Zaten batılılar saygı duydukları kadınların elini eğilerek değil ayakta öperler, yaşlıların elini õpmezler. Bizdeki gibi onlarda aff dilemek için el ayak öpme gelenekler’de yok.” demişsiniz de;
ya kadınlarınkini niye öpüyorlar ki?
Bi tür el ayak fetişizmi falan mıdır yani?
Ya da bizdeki bazı tosuncukların yaptığı gibi atlet külot koklamak filan da var mıdır oralarda?
% 600 kar yapan beşi bir yerde müteahhitler gibi, akıl almaz artış yapan döviz ve çimento işlerimizden milyar dolarlar kazanıp burada da takiyeden paramız pul oldu döviz çimento arttı diye eleştiri yapıyoruz ne eksantrik değil mi?
2021 deyiz ve “TL” miz an itibariyle tarihindeki en zayıf zamanlarından birini yaşıyor, gerçekten paramız pul oldu diyebiliriz.
bonus olarak ta
bugün açıklanan tuik verilerine göre _yani tuik e bile göre_
gini katsayısının en kötü olduğu _haziran 2021_zamanda imişiz, yani gelir dağılımı adaletsizliğimiz tavan yapmış,
en yüksek gelire sahip % 20 lik grubun toplam gelirden aldığı pay 1.2 puan artarak %47.5 e çıkmış,
üstelik sürekli yoksulluk oranı da bir önceki yıla oranla 1 puan artmış ve 13.7 olmuş,
ayrıca ciddi yoksunluk oranı 2019 da % 26.3 iken 2020 de 1.1 puan artarak % 27.4 olmuş
bilgisini paylaşayım.
Her biri tek sözcüklük “Farkında mısınız?” sorusuyla biten üç soru sorayım; ardından bir iki hafta kadar suskunluğa bürüneyim:
(1) Bundan 10 gün kadar önce, S. Peker, içinde Cem Küçük isminin geçtiği bir tivit attı: “Cem Küçük, çakma MİTçi, pazar günü boşluk olursa seni de misafir oyuncu olarak alacağım.” Çakma kabadayı Küçük, o tivite, “Elinden geleni ardına koyma, senin gibilerle mücadele etmek benim ruhumda var.” ifadeleriyle tepki gösterdi. Hemen ardından, artık her oldu ise (!), paylaştığı o tiviti sildi ve suskunluğa büründü. Farkında mısınız?
(2) A. Çakıcı “Yaw, bence konuşmasan doğru olur. . .” demeğe getiren bir mektup yazdıktan sonra ortalıktan kayboldu. Hiçbir topa girmiyor iki haftayı aşkın zamandır. Farkında mısınız?
(3) “Acaba S. Peker’in başına bir şey mi geldi? Şu günlerde gelmedi ise, acaba bundan sonraki süreçte gelir mi?” türü soru ve meraklar, saçma sapan soru ve meraklar. S. Peker’in başına hiçbir şey gelmeyecek. Peker’e karşı bir operasyon falan filan yok. Adamın yerli ve milli koruma altında olduğunu görmek bu kadar güç olmamalı. Kaldı ki, S. Peker’in ortadan kaldırılması ile onun susturulacağını düşünmek bu işlerden hiç anlamamak olur. Türkiye’nin altını üstüne getirecek bilgilerin bir düzine videosunun halihazırda çekilmiş olduğundan, bunların milli ve emin ellerde olduğundan kuşku duyan var mı? S. Peker bir şekilde susturulsa bile, başlatıp 9’a kadar getirmiş olduğu video serisi son bulmayacak. Farkında mısınız?
Didem hanım dahil birçok yorumcumuzun döviz büfesi işlettiği veya demir-çimento satışıyla iştigal ettikleri gibi bir kanaate sahibim.
Burada sıkça döviz kurlarını dillerine dolayıp durduklarına göre hem dünya ekonomisinin hem de ülkemizin içinde bulunduğu pandemi şartlarından da mutlaka haberleri vardır diye düşünüyorum.
Eğer zerre kadar hesap kitap biliyorsanız ve küçücük de olsa beyniniz kalmışsa şuraya net olarak yazın:
Akparti iktidarından bir gün önce 1dolar kaç tl idi, şimdi kaç tl?
6 sıfırı silerek yazacaksanız gerek yok, itiraz edeceklere başka bir soru:
Tl den 6 sıfırı atıp paramıza kim itibar kazandırdı?
Efendim?
Kim olsa 6 sıfırı atardı mı?
Eee, kimse onlar, daha önceden niye atmamışlar ki?
Efendim?
Tısss…
Sayın H. Gayret döviz TL hesabını birde şöyle yapalım. 2010 yılında Türkiye’den almaya başladığım emekliliğim 115 € idi. 2021 yılında aldığım emeklilik 61 €.
AKP iktidara geldiğinde 1 ABD Doları 1,6 TL idi. Şimdi 8,6 TL dır. Bunun anlamı paramız 5 kat değer kaybetmiştir. O ermeyen kafası paranın değer kazanması ile bilmem kaç sıfırının atılmasının hiç bir alakasının olmadığını anlamaktan uzaktır. Her topa giren dalkavuklara ne yaptıklarını biri hatırlatsa iyi olacak.
Yahya bey; o yazdığın 1,6 ne ola ki?
Yani, akpartiden önce 1dolar 1.600.000tl (yazıyla: BİR MİLYON ALTIYÜZBİN TÜRK LİRASI) ediyormuş, doğru mu?
Şimdi de 8 liralık kuru mu beğenemediniz???
Uyanıklar!!!
03.01.2005 Günü Saat 15:30’da Belirlenen Gösterge Niteliğindeki Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası Kurları
Central Bank of Turkey
Bülten No: 2005/1
Döviz Kodu
USD/TRY 1 ABD DOLARI 1.3383 1.3448 1.3374 1.3468
———————————————————————————-
03.01.2005 ABD DOLAR KURU 1,34 TL imiş buna ne yumurtlayacaksınız?
Zirve fare doğurmuş, ne olsaydı?
Sayın koru yelkenleri suya indirmiş, işte böyle aheste gidelim buyurmuş; gerisi allahkerim, öyle değil mi?
Yorumcular desen; boş havuza kafa üstü çakılmışçasına şaşkın, umulan dağlara çığ düşmüş, pısmışlar…
Beyaz efendidir, sövsen sövülmez, satsan satılmaz; işin ucunda yeşilkartlar var…
İyisi mi; eşeğini dövemedik, semeri dövmeye devam yolundalar, kolaygelsin!
Sefillere, düşkünlere son çağrı:
Özge yurtta sultan olmaktansa, özyurdunda ayakkabı tabanı ol!
Satılmışlıktan iyidir.
Gündelik siyasetin perdelediği gizli, yasa dışı nemalanma işlerine bulaşmış, firari bir sözde iş insanı olan Sezgin Baran Korkmaz, yurt dışından, iktidarın borazanlarından Veysi Ateş isimli çakma gazeteci ile konuşuyor. Okuyalım:
V. ATEŞ: “Biliyorum canın çok acıyor. Her tarafı yakıp yıkmak istiyorsun. Çıkıp her yere konuşmak istiyorsun. Yaşadıklarını anlıyorum. Hak da veriyorum sana. Sen de eşine, ailene çoluğuna, çocuğuna kavuşmak istiyorsun… Hiçbir şey olmamış gibi ülkene dönmek istiyorsun… Ankara’dayım… Az önce senin görüşmeni yaptım. Şunu anladım ki seninle uğraşan bir klik ve lobi var ama bu arkadaşlarla işi tersine çevirmek mümkün.”
S.B. KORKMAZ: “Abi ben hukuken zaten haklıyım ama yine de sen söyle nasıl olacak?”
V. ATEŞ: “Önce senin samimiyetini göstermeni bekliyorlar…”
S.B. KORKMAZ: “Nasıl göstereceğim abi?”
V.ATEŞ: “Talep ettikleri meblağı yollayacaksın.”
S.B. KORKMAZ: “Abi diyelim yolladım 10 milyon euro… Peki ya sonra bu insanlara ulaşamazsak… Ne olacak o zaman?”
V.ATEŞ: “Hiç merak etme… Ben her iki tarafın da hakemi ve kefiliyim. Para, iş bitene kadar bende duracak!”
Veysi Ateş isimli bu adamın işi, diğer düzinlercesi gibi, televizyon ekranlarından gündelik olarak bizlere vatan, millet, bayrak, fetö, beka, falan filan satmaktı. Tıpkı kendisinden önce rezil kepaze olmuş, tıpkı kendisi gibi S. Soylu ile yakınlığı herkesçe bilinen o iki kardeş çakma gazeteci gibi.
Bu işlerin bu üçünden ibaret kalacağı mı sanılıyor?
S. Peker’in bu üçüyle ve Soylu ile yetineceğini düşünen var mı?
Her konuda bir fikir sahibi olan Ahmet Bey, mutlaka bu konuda da bir fikir sahibidir.
Ne dersiniz, Ahmet Bey? 🙂
Bernar Bey Reyiz İngiliz Kraliçesini mi kızdırmış ne olmuş, Financial Times sosyal medyanın el öpme anı diye tiye aldığı fotoğrafı hem de bayağı büyük kullanmış. ben sözlük yardımıyla çok yavaş okuyabildiğim için diğerlerine bakamadım. ingiliz gazeteleri nasıl yorumluyorlar.
Birileri “yakalayalım, asalım-keselim fabrika ayarlarına dönelim” derken, benim, sürpriz yaparak nihai analizde, M. Kemal Atatürk Paşamızın hataları diye girdiğim konuların siyasi örneklerini Bernar bey aşağıda (15 Haziran 2021 At 13:41) çoğaltarak vermiş. O günün tetiklenen CeHaPesi bugünkü AKePe’yi doğurdu. Açık ve net bir şekilde işin adını koyup “Yo-Yo” dediğim de buydu zaten. Bu böyle devam etsin diyenler çok (İdiolojik çomaklar eşliğinde dışgüçler-içgüçler orkestrası!). Ben diyorum ki bu işler böyle gidemez. Son girişler için, bknz:
http://u0i.626.myftpupload.com/abd-bir-baska-ulkenin-siyasetine-karisir-mi-iktidar-yikar-yeni-hukumet-kurmaya-kalkar-mi/ H.K. 12 Haziran 2021 At 22:53 Dünden devam….
http://u0i.626.myftpupload.com/sedat-peker-beklenen-ve-bir-turlu-bulunamayan-duvar-yikici-olabilir-mi/ H.K. 11 Haziran 2021 At 23:32
Acaba o bahsedilen marka isimler, misal; EÖzkök, CDündar, YÖzdil, AHakan, ASelvi, HKaplan,.. atgözlüklerini kuşanarak saç-saça, baş-başa kavga ederken bu işlere değinen bir H.K. kadar kafa yormuş mudur?; Kafiyeli bişeyler yazmış mıdır?; M. Kemal Atatürk Paşamız izin çıkararak yanındaki iki kişiyle bu kavgacılardan birini uyku aleminde teşrif etmeğe layık görmüş müdür?; ziyarette ona da sonradan malum olan ciddi konulara girmiş midir?; ‘rüya yoluyla da olsa’, “evet hata idi, haklısınız” demiş midir?
Millete yazık-ülkeye (dünyanın kabul ettiği “Turkuaz Potansiyel”e) yazık oluyor. Kan (zaman ve enerji) kaybediyoruz. Karşılıklı cenahtan simetrik karakterler birer yarım porsiyon olmaktan ileri gidemiyorlar. Misal, Ender gibi (Nuh der peygamber demez) tipler işi yokuşa sürüyor; yok siz böylesiniz yok şöylesiniz (misal, pisliksiniz, vuralım-kıralım dökelim!). Paşamızın izin süresi bitmeseydi kimbilir bana daha neler diyecekti. Ancak, şurası kesin; “Kurtar beni bu adamlardan” der gibi bir hali var(dı). Benim kanaatim duaya ihtiyacı var. Bu dua aynı zamanda ülkenin düze çıkmasına da dua teşkil ediyor. Dua denince ne anlıyorlar kıymetini ne kadar biliyorlar acaba. Meçhul!
….
Meçhule giden geminin yolcuları bunlar,
Ne Paşa’yı, ne Fikret’i, ne Akif’i anlar!
….
Erdoğan ve partisi, şu savunma stratejisinde karar kıldı: “Bu adama, suç örgütü lideri diyeceğiz. Yabancı ülkelerin kuklası olan yalancı ve güvenilmez bir adam olduğunu söyleyeceğiz. Kulağımızın üzerine yatacağız ve duymazlıktan geleceğiz.”
Peki akıllıca mıydı bu strateji?
Hayır, akıllıca değildi.
Birden çok nedenle akıllıca değildi:
(1) Suç örgütü lideri dedikleri adam, daha düne kadar kendi iktidarlarının en tepesindeki kişi de dahil olmak üzere, herkesle iş tutup birlikte fotoğraf karelerine girmiş, iktidarlarının saygın ve muteber bir aktörüydü.
(2) Adamın yalancı, sözleri ciddiye alınmaz bir adam olduğunu söylüyorlardı; ama, adamın her dediği doğru çıkıyordu. Bilmem kaç milyarlık marinaya çöktüğü ileri sürülen M. Ağar apar topar marinanın yönetim kurulu başkanlığından istifa ediyor, ‘sözleri ciddiye alınmaz adam’ın iddiaları karşısında zor duruma düşen İçişleri Bakanı ard arda iki kez televizyon ekranlarına çıkmak zorunda kalıyor, sorulara yanıt vermek yerine, kendi iktidarının diğer aktörlerine çakıyordu.
(3) Sözlerinin ciddiye alınmaması önerilen yalancı adam, iki tiwit, üç beş dakikalık video kayıtlarıyla iktidarın havuz medyasının en kullanışlı ‘gazeteci’lerini birer birer insan yüzüne çıkamayacakları derecede rezil rüsfa ediyor, resmen aşağılayıp bunlarla kedinin fareyle oynadığı gibi oynuyordu.
(4) S. Peker, bir Kılıçdaroğlu ya da Uğur Dündar olsaydı, “Haydi hep birlikte kulağımız üzerine yatıyoruz. Seçmenimiz de kolaylıkla ve gönüllükle böyle yapacaktır” demenin akla yakın bir yanı olabilirdi. Oysa, Peker, din, millet, beka, turan, bölücüler, fetöcüler muhabbetinin önde gelenlerindendi. Böyle olduğu halde, o muhabbeti dillendirerek parsa toplayanlara kafadan giydiriyordu. Sözü ciddiye alınmaz adamın videoları küresel ölçekte izlenme rekorları kırmakla kalmıyor, iktidar seçmenleri tarafından da hararetle izleniyor, en kötüsü, pekala inandırıcı bulunuyordu. Yani, daha önce olduğunun aksine, iktidar seçmeni, “Hadi şimdi hep birlikte kulağımızın üstüne yatıyoruz” direktifine uymayacaktı. Zaten nerede olduğu hala meçhul damadın buhar olup uçmuşluğu, sayısı düzinelerle ölçülen ballı iki üç ayrı maaş alan bürokratlar, bulunup sonra unutulan doğal gaz bulma hikayeleri ile aklı ve ruhu karışmış iktidar seçmeni, ufaktan ufaktan işkillenmeye başlamıştı. Seçmenin Peker’e kulak vermeyeceklerini düşünmek tam bir basiretsizlik ve öngörü yoksunuğu idi.
(4) Anlı şanlı muhalif gazeteci ve yorumcular gibi, iktidarın akıl vericileri de S. Peker olayını kavrama becerisinden yoksunlardı. Ya tehditle, şantajla susturulacaktı S. Peker, ya da, bir şekilde anlaşma yoluna gidilerek susması sağlanacaktı. Peker’in videolarının Erdoğan’a yaradığını ileri süren şavalaklar da görüldü.
Bundan sonra ne olacak?
S. Peker konuşmaya devam edecek mi? Söylediklerinin çarpıcı ve sansasyonel boyutu azalacak mı?
Evet, Peker konuşmaya devam edecek.
Hayır, söylediklerinin çarpıcı ve sansasyonel boyutu azalmayacağı gibi, o boyut giderek daha da tırmanacak.
S. Soylu daha fazla yara alacak mı?
Ne daha fazla yara alması, Erdoğan’ın bu adamı görevden almaktan başka çare bulamayacağı raddeye kadar, Soylu’yu dilinden düşürmeyecek.
Sırada başka gazeteciler de olacak mı?
Hiç kimsenin kuşkusu olmasın.
CHP’ye de ilişecek mi peki?
Elbette -ve hem de nasıl!
S. Peker, bir kahraman mı, yoksa bir salak mı?
S. Peker ne bir kahraman, ne de bir salak.
Güvencede olmasa konuşmazdı.
Güvencede olduğundan çok emin olduğu için konuşmaya başladı, ve konuşmaya devam edecek: Üstelik gittiği ve gideceği yere kadar konuşmayı sürdürecek.
S. Peker’e bu özgüveni ve güvende olduğu duygusunu kazandıran kaynak yerli ve milli mi?
Hiç kuşkunuz olmasın ki yerli ve milli. 🙂
Her mesleğin kendilerine göre incelikleri ve maharetleri vardır dün Erdoğan ve Biden’ın tokalaştığı anda erdoğanın yerinden kalkarken komok bir noktayı çeken foto muhabiri mesleğinin inceliğini sergilemiş.
O resimi görünce çok hoşuma gitti ve güldüm. Büyüklere saygı için el öpme geleneği benim bildiğim kadarı ile sadece bizde ( hiç sevmediğim bir gelenek ) var.
O noktayi yakalyip resmi çeken eminim komiklik için çekmiştır.
O resim erdoğanı küçültmediği gibi Bidenide büyütmez.
Zaten batılılar saygı duydukları kadınların elini eğilerek değil ayakta öperler, yaşlıların elini õpmezler. Bizdeki gibi onlarda aff dilemek için el ayak öpme gelenekler’de yok.
Türkiyenin Günlerce tipki Pekerin videolarına kilitlendiği gibi Biden ve Erdoğan görüşecek olacaklarında kilitlendiler.
Buda gõsteriyorki bizim millet hem ülkeden hemde dünyadan bey haberler.
ABD dünyada bizim gibi geri kalmış devletlerin başına kendi idolojilerini sürdürecek cahil liderlerı yerleştırır. ABD isdemedikten sonra o lideri kimseler yerinden edemez.
Biden daha aday adyı iken Erdoğan onu mesajını almıştı.
Bence Dünkü resmi değil icazet almak için gittiği Washington’da değil bakan siyasi yasakli olmasına
rağmen beyaz sarayda devlet başkanı gibi ağirlanan Erdoğanın Bushun önünde el pençe durduğu resimi bu aralar sergileyin, ve onu sorgulayın.
Ne Sedat pekerin videolari’na nede Erdoğan’ın devlet başkanları ile görüşmelerine önem vermiyorum çünkü mafya liderinin ne söyliyeceklerini. Devlet başkanlar ile görüşmelerin nasıl sonuçlanacağını bilmemek için uzayda yaşamak gerek. Ben uzayda yaşamiyorum. Dünyada yaşiyorum. Zaten ömrümün 70-47 =23 North America 12 yılını America gibi mosaic olan köyümde hayatımın en karabasan 25 yılınide Ankarada geçirdim.
İrkçi olmadığım için her milleten ve inançlardan arkadaşlarım var,ve hepsi ilede çok iyi anlaşiyorum.
Bu vesile ile insanları daha iyi taniyorum.
Türkiyedeki bütün muhalifler birleşseler dahi ABD istemedikten sonra drdoğanı koltuğundan edemezler
-Biden’in tek koşulu kayyım olabilir. Gerisi teferruat. Amiyane tabirle faso-fiso.
– Fakıbaba uzun zamandır dert yandığı bir müdür hakkında bir twitt atınca, ilgili müdür bir gün içinde görevden alınmış.
Bir de YouTube videosu çekse ne olurdu?
hamdolsun soykırım gündeme gelmemiş mi? gelmeliydi değil mi?
haksız, hukuksuz, mesnetsiz bir iddiayı abd nin haksız, hukuksuz, mesnetsiz kabul etmesine nasıl hamdolsun denilebilir?
bu görüşmeden büyük bir sonuç beklemiyorduk zaten ama en azından soykırım ile ilgili makul bir sitem yapılabilirdi lakin belli ki suya sabuna dokunmayalım diye baştan konuyu tatlıya bağlamışlar. bay bidenın tadının yerinde olması anlaşılabilir doğal olarak
sonuçta
F35 leri ödeyip alamayan biz,
caatsa yaptırımları ile zarara uğrayan biz,
patriotta almak zorunda kalabilecek biz,
S400 ler “nolcak” diye düşünen biz,
ypg ile
fetö ile uğraşan biz,
afganistanda kalacak biz,
akdenizde sıkıntı yaşayan biz,
dolar şokları yaşayan yine biz.
bizim mutlu olmak için fazla nedenimiz yok değil mi?
Ender bey “Geleni indirmek mümkün değil.” değil buyurmuş da; eskiden öyle miydi ya?
Milletin seçtiğine kodu mu oturtuyorlardı, hatta daha tokat havadayken şapkasını alıp sıvışmasıyla meşhurlarımız vardı!
Şimdi nerdeee?
Milletin adamına posta koymak devri kapandı, başka kapıya:))))
Demokratik olmayan bir sistemde padişah seçiyoruz. Milletin o seçtiği kişiyi indirme şansı yok, şimdiye kadar gördüğümüz bu. “Milletin adamı”nın oyu kaç ki? En fazla yüzde 50 artı bir. Geriye kalan yüzde 50ye ise hiç bir hak yok. Tek adama soru sormak bile hakaret sayılıyor.
Herşey güllük gülistanlık gidiyordu. Yollar, kanallar, saraylar, havalimanları, TOKİ inşaatları yapa yapa ilerliyorduk. Ne olduysa bir mafya reisi özel kanun çıkarılarak affedildi, hapisten çıkarıldı, rakibi mafya reisi ülkeden postalandı ve bu ikinci reis sonunda konuşmaya karar verdi. Çünkü ailesinin kaldığı evi bastı polis.
Küçük Reis konuştukça ortaya yayılan pislikler öyle böyle değil. Marmara’nın pisliği yanında hiç. Bütün devlet, siyaset, hukuk, finans, medya içiçe geçmiş katman katman pislikler yığını. Yozlaşmanın boyutları algılarımızı zorluyor. Kapsamadığı neredeyse hiç bir alan yok gibi.
Peki buradan nereye gidilecek? Şu anda bilmek zor. Bahçeli, devlet buna izin vermez demeye getirdi. Bir şekilde pislikleri örtmek ve yola devam etmek istiyorlar. Becerebilirler mi? Neden olmasın. Kaç defa yaptıkları iş. Bu ilk değil. 100 yıldır böyle. Toplum bu pislikleri kanıksamış, içselleştirmiş ve hatta benimsemiş. Çoğu zaman da bir parçası. Yani yola devam …
Adı Türkiye ya da Almanya, Angola veya Meksika olsun, sonuç değişmez: Dünyanın hiçbir yerinde, belli coğrafi ulusal sınırlar içinde yaşayan, kendisine “toplum” denilen bir insan topluluğu, hep birlikte, pislikleri kanıksamaz, içselleştirmez, benimsemez, o pisliklerin bir parçası haline gelmez.
Türk toplumunu, kerameti Türk olmaktan menkul kimi olumlu sıfatlarla yüceltmek ne denli budalaca ise, Türk toplumunu pislikleri kanıksayan, içselleştiren, ve hatta benimseyen bir toplum gibi resmetmek o denli saçma-sapan, o denli akıl dışıdır.
Sizden beklenen, duygusal bir hezeyan içinde böylesine sağduyu ve toplumbilim dışı ifadelere savrulmak değil, pisliklerin bir asırdır sürdürülegeliyor olmasına toplumun hangi nedenlerle itraz edemediğine ilişkin kimi değerlendirmelerde bulunmanızdır.
Türk toplumu, pisliklerin farkında değil, çünkü o pisliklerin farkına varılması engelleniyor.
O engel, zihinin olağan, sağlıklı işleyişini tarumar eden “ideolojik kuşatılmışlık” engeldir.
Türkler, ulus-devletin inşasının en başından itibaren, devleti, devlet yöneticisini kutsayan bir ideolojik bombardıman altında yaşıyorlar. Adeta tapınmacılık boyutlarına erişmiş olan söz konusu devlet ve devlet yöneticisi (“lider”) kutsayıcılığı, Türklerden Kürtlere, solcusundan siyasal İslamcısına, çakma devrimcisinden ülkücüsüne varıncaya kadar, istisnasız tüm toplumsal aidiyet, kimlik ve alt-kültürlerin ortak kümesi.
Cumhuriyet’in kuruluş yıllarından günümüze kadar işletilmiş ideolojik bombardıman, duygusal istismar, istisnasız her kesimin müşterek olarak paylaştığı bir ZİHNİYET SORUNU yarattı.
Devlet ve yönetici kutsayıcılığına, en az bunun kadar etkili olan bir ikinci istismar aygıtı daha eklendi: kültürel aidiyetçilik (yani kültürel-siyasal kimlikçilik) Toplum, devlet tarafından iradi olarak tezgahlananan “kültürel aidiyetçilik” kurnazlığı sayesinde, aynı coğrafyada yaşayıp fabrikalarda, semtlerde, mahallelerde, otobüs ve dolmuşlarda, semt pazarlarında gündelik hayatı (esas olarak da yaksulluğu) paylaşan insanları birbirine yabancılaştırdı, hatta düşmanlaştırdı.
Kültürel kimliğin lideri, tanımalamaya çalıştığım o ZİHNİYET ve “kültürel aidiyetçilik” tezgahı sayesinde, devletin ve devlet yöneticisinin kutsallığı önkabulü sayesinde, kendi iktidar döneminin pisliklerini, soygunlarını, adaletsizliklerini bilincine varılamaz hale getirebildi.
Günümüzün Reisçiliği, dünün M. Kemalciliğinin ikiz kardeşidir.
Günümüzün 5’li çetesi, dünün OYAK çetesinin bir başka tezahürüdür.
Günümüzün Ahmet Hakan ya da A. Selvi’si, dünün Ertuğrul Özkök ya da Mustafa Balbay’ıdır.
Yılmaz Özdil ve Uğur Dündar her ne ise, Hilal Kaplan, Fatih Tezcan da odur.
Müşeterek olarak paylaşılan ZİHNİYET, birbirine düşürülmüş kültürel kimlikler, özü aynı olan bayağı, lumpen bir medya, sefil bir aydın veya gazeteci, kerameti hamaset ve duygusal istismar becerisinden menkul bir “lider” prototipi yaratmıştır.
Yüz yıldır aynı pislikleri yaşayıp durduğumuz tespitiniz doğru ve yerinde.
Bunun nedeni olarak işaret ettiğiniz argüman ise tepeden tırnağa yanlış.
Meselemiz, kurucu babaların en babasından duygu istismarcısı Cemaat liderine, S. Soylu’sundan Muharrem İnce’sine, Reisçi sirk soytarısından M. Kemal’in askeri olduğunu söyleyerek cızırdıyan katacahile kadar, ünlü ünsüz tüm tiplerin aslında aynı hokkabazlar olduğunu görülemez hale getiren ZİHNİYET meselemizdir.
Sayın Bernar!
Diyorsunuz ki,
“Müsilaj” sadece ekolojik bir olay değildir.
Aynı zamanda sosyolojik bir olaydır.
Toplumlar da zerkedilen zararlı maddeleri bir süre tolere eder. Ancak bir süre sonra dışa vurur. Tamamen vurdumduymaz davranınca bu kez yüzünüze tükürür.
Herc-ü merc sürecinde yorumlarınız çok önemli.
Sn.bernar haklı, evet ortada bir “zihniyet sorunu” olduğu gerçektir ama bu sorunlu zihniyet karahalkın siyasi tercihlerinde ve milli iradenin de o yönde tecelli ediyor olmasında değil; bernar hocanın kendisinin de dahil olduğu yozlaşmış(satılmış) bir zümrenin sürekli olarak milli ve manevi değerlerimizi aşağılaması şeklinde tezahür etmektedir…
Zerre kadar aklınız olsa; akp atığı, eskimiş, kağşamış ve itibarsızlaşmış şaklabanları bizlere kurtarıcı süper kahramanlar diye yutturmaya kalkışmazsınız!
Siz bizimle dalga mı geçiyorsunuz?
Yoksa ucuzcu, uyanık siyaset tacirleri misiniz?
Akıllıyla düşüp kalkarsan akıllanırsın; şapşalla, ahmakla takılırsan vay haline!!!!
Bir de “Hacı Kalkmaz” var.
Malum Hacı Yatmaz denilen bir oyuncak var.
Elle bastırır isen yatıyor. Kendi haline bırakır isen hemen dik duruma geliyor.
Hacı Kalkmaz ise elle tutarsan ayakta durabilyor.
Kendi haline bırakırsan derhal yatıyor. Dakika, saniye, salise, an, lahza farketmez. Kaşla-göz arası.
Putuna tapmakta çok mahir.
Bu put, devlet olur, kültürel aidiyetçilik olur, millet olur, parti olur, dini grup olur, ekonomik bir oluşum olur, ideoljik- felsefi akım olur hiç farketmez.
Tıpkı Samiri gibi. Hiç boş bırakmaya gelmez.
Ancak bu “sapma-inhiraf” bireysel olduğu kadar, aynı zamanda sosyolojik bir olgu.
Benim açımdan Allah meleklerine insana secde ettirtmiş. Yani yukarıdaki saydıklarımın itibari, izafi ve nominal değeri var. Yani kutsal kabul edilecek olan insan olmalı.
Bir de “tapınma/tapma” doğal, biraz da dinsel bir ifade ile fıtri bir duygu ise, diğer tüm duygular gibi normal yollarla ve normal şekilde tatmin edilmez ise,
mutlaka anormal yollarla ve anormal şeklide giderilecektir.
Zihniyet meselesine katılıyorum. Ancak bu zihniyet de milletin kanına girmiş kabul edelim, zorlama falan değil. Bana dokunmasın da diyor millet, ne olursa olsun. Millet iradesini haktan yana koymayınca da olan hepimize oluyor. Millet o kadar da suçsuz değil. Bu topraklardan 1.5 milyon Ermeni, 2.5 milyon Rum sürülmüş 100 yıl önce. Necip milletimiz itiraz etmemiş, etmediği gibi gidenlerin mallarına “çökmüş”. Bu çökme işi üç beş mafya işi değil kanımca. Millet bayağı çökmeyi seviyor. Boşuna çökme cumhuriyeti demiyoruz 🙂 Bu zihniyetten kurtulmak gerekiyor, yapılabilir, ama önce günah çıkarmak gerekiyor. Milletimiz diğer milletlerden daha asil bir millet değil. Bilakis …
Hiçbir millet, bir diğerinden daha asil, erdemli, zeki, çalışkan veya dangalak değil. Bu konuda hemfikiriz.
Türkiye topraklarında yaşayan, kendisine topluca “toplum” dediğimiz insanlar, sizin ileri sürdüğünüzün aksine, “Bana dokunulmasın da ne olursa olsun” diye düşünüp o şekilde davranan insanlar değiller. Olduğundan daha kötü ya da zaaflı gösterme ihtiyacı duyduğunuz insanlar (bu ihtiyaç, CHP ya da gerçekte otoriter-modernleşmeci Türkiye sosyalist hareketi arkaplanından gelen insanlar arasında özellikle yaygın), vakti zamanında milyonlar olarak sendikalaşmayı, yine milyonlar olarak 1 Mayıs alanlarına dolmayı başarmış insanlar. Bugün AK Parti’nin en gözde kalesi olan Karadeniz illerinin vakti zamanında Devrimci Yol’un kurtarılmış bölgeleri olduğunu söyleyip geçmek, Hırant Dink katledildiğinde çeyrek milyon iyi ve sağduyulu dindarın İstanbul’da yürüyüşe geçmiş olduğunu hatırlatmak, 15 Temmuz kalkışmasında onbinler olarak askeri tankların önüne dikilmiş olduğuna işaret etmek, tek başına yeterli.
Yığınlar, sizin benim gibi günün önemlice bir bölümünü siyasi ya da toplumsal meseleler üzerine kafa yorarak geçiren insanlar değiller -olmaları da beklenemez. Yığınlar, aydın, gazeteci, kanaat önderi vs. denilen insanlara bakarlar, onların sözlerine kulak verirler.
Bir solcu ya da sosyalist arkaplandan geldiğinizi düşünüyorum. Ve size sormak istiyorum: Ne söylediniz insanlara daha iyi, erdemli, akıllıca bir yaşam sürme konusunda?
Ben sizin adınıza yanıtlamış olayım: Hiçbir şey! İstismar ettiniz insanları. Beyaz Türk seküler seçkinlerin (yüksek ordu, yargı, üniversite bürokrasisi ile İstanbul Sermayesi’nin) oligraşik vesayetçi rejimini insanlara halkçılık ve solculuk olarak yutturdunuz. Devrimci dediniz hastalıklı ruh halinize, yeni bir dünya iddiası ile birbirinizi kurşunladınız. Stalin’den, Lenin’den, Mao’dan ve yarım düzine diğer faşistten eşitlikçi ve özgürlükçü bir toplum çıkacağı soytarılığını sergilediniz. Din ve dindar düşmanlığını ilericilik, solculuk zannettiniz.
Evet, doğru söylüyorsunuz: Önce günah çıkarmak gerekiyor.
Ben bütün yazılarınızı uzaktan suskunca izliyorum aylardır. Bir tek yorumunuzda günah çıkarmaya yönelik bir irade ya da girişiminize rast gelmiş değilim.
Siz de, Gülencisi de, dini ve dindarlığı hamasete meze kılıp din ve dindarlığın bütün olumlu yanlarını bozuk para gibi harcayan bu dünyacı siyasal İslamcı da günah çıkaracak önce. Ancak bunu yaptıktan sonra diğerlerine dönüp şarlaması makul ve anlaşılır olacak.
Dindarların günah çıkaranları var. Karar Gazetesi bunun simgesi.
Erdemli ve akıllı ülkücüler, kendilerini Bahçeli’den ayrıştırdılar, dayak yiyerek ödüyorlar bedelini -ama sumuyorlar.
Sizin mahallede ne olup bitiyor peki günah çıkarmak adına?
Benim gördüğüm, doymak bilmez bir iştahla Ahmet Altan’a çöküyorsunuz. Sonra aynı hastalıklı iştahla Ufuk Uras’a çullanıyorsunuz. Solculuk ve ilericilik aşkına, Nevşin ile R. Çakır sitelerine doluşup like atıyorsunuz.
Yanılıyor muyum?
Yanlıyorsam, bana yanıldığımı söyleyin. Dinlemeye gönüllüyüm.
“Türkiye-ABD ilişkilerinde çözülemeyecek hiçbir mesele olmadığını düşünebilmek” pozitif bir gelişmedir. Eh ne diyelim, rastgele! Allah versin! Afganistan konusunda zaten işin içindeyiz. Afganlı zevatları biz ABD’den daha iyi anlarız. Onlar da Türkiye’yi daha bir adam yerine koyabilirler. ABD, bu konuda Türkiye’ye teçhizat ve maddi açıdan destek verebilirse (ki vermelidir) bu işten karlı çıkabileceği gibi Türkiye ile ilişkilerinin pozitif bir güzergaha girmesine yardımcı olmuş olur. Türkiyenin tarihi ve kültürel ilişkilerin yüzüsuyu hürmetine yeni girişimlerle Afganlıların Taliban ile anlaşmaları kolaylaşabilir. Buna vesile olmak Allah indinde değerli bir iştir, şüphesiz (kaynak: “Akıl*İman Sentezi”!).
Afganistanda işler normalleşmeye giderse bu iş ekonomik gelişmelere de başlangıç teşkil eder. 4-5 yıl kadar önce populer bilim konusundaki degilerin birinde bir makaleye denk gelmiştim. Afganistanda ileri teknoloji için gerekli devasa tabi kaynaklar var. Ortalık sakinleşsin (ki Sn Erdoğan bunu başarabilir), Afganlar bunları ekonomilerine kazandırmak isteyeceklerdir. Türkiyenin oraya barış getirebilmesi son derece önemlidir. Bu konuda ekonomik işbirliğine gitmesi de bir o kadar önemlidir. Çin bu konuda dünya piyasasını kontrol eden yegane ülkedir. Okuduğum makaleden anladığım kadarıyla bizim bor madenleri Türkiye için değer olarak ne ise Afganistan’nın son 10 yılda havadan taramalarla keşfedilem yeni maden türleri Çin için çok daha heyecan verici bir kaynaktır (Çin ile ilişkilerimiz fena değil). Ancak ABD ile iyi ilişkiler geliştirebilmek çok önemli. Dünyada bir denge unsuru (dengeli) olunmak isteniyorsa ABD ile ortak çalışılacak bir alan oluşturmak gerek. ABD ve AB teknoloji piyasasının bu maden türlerinden elde edilen malzemelere ihtiyacı büyüktür. Türkiye, “Akıl*İman Sentezi”ne göre (ki bu rüşvet/yolsuzluk işlerini hiçbir şekilde affetmez!) bir diplomasi geliştirebilirse bu işten Türkiye olarak önemli bir pay alabilir. Bunun için ABD ile işbirliği çok önemli bir fırsattır. Aracı olmanın ötesinde bu kaynakların “A” dan “Z”ye kadar katma değeri yüksek üretim kollarının hatırı sayılır bir bölümünün ülkemizde ortak projeler olarak gerçekleştirilmesi ülkemiz için son derece önemli teknolojik ve ekonomik girdi sağlayacak potansiyele sahiptir. Ülkemizde mühendis bolluğu var, ancak malefes çoğu işsiz! “Akıl*İman Sentezi” esaslarına göre işsizlik son derece affedilmez bir zafiyettir.
İki gün önce, tüm havuz medyasında gözümüze gözümüze sokulan haberi, Demirören Haber Ajansı’nın sitesinden okuyalım. Erdoğan, NATO Liderler Zirvesi’ne katılmak üzere Belçika’nın başkenti Brüksel’e hareketinden önce Atatürk Havalimanı Devlet Konukevi’nde düzenlediği basın toplantısında aynen şunları söylüyor:
” 24 Nisan, bizler için maalesef çok çok olumsuz bir süreç oldu. Böyle bir yaklaşımı tabii ki beklemezdik ama bu yaklaşım bizleri ciddi manada üzmüştür ve bunu gündeme getirmeden geçmeyi tabii doğru bulmamız mümkün değil.”
Bunları söyledikten sadece iki gün sonra, Biden görüşmesinin ardından, kendisine, Biden yönetminin Ermeni Soykırımı’nı resmen tanımış olmasının görüşmede gündeme gelip gelmediği sorulduğunda verdiği cevap şu:
“Hamdolsun gündeme gelmedi.”
Hamdolsun, Türkiye’yi dünyanın en büyük on ekonomisi arasına sokmasına ramak kalmış olan Türk siyasal İslamcılığının lideri, yine dik durmuş ve eğilmemiş.
Türk milliyetçiliğinin lideri Bahçeli’den, yine dik durmuş ve eğilmemiş Brüksel Fatihi’ne tebrik ve destek twitleri bekliyoruz.
Nümayişci asker kaçakları, bilimum şeker pudracıları, şimdi beyaz kefenlerini bir kez daha kuşanıp “Reis bizi Afganistan’a götür!” diye yollara dökülebilir, A Haber kameralarına dönüp Rabia ve bozkurt işaretleri çakabilirler.
Seküler vesayetçilerin, OYAKçı M. Kemal askerlerinin bağımsızlıkçı ve de anti-emperyalist milli ordu kepazeliklerinden sonra sirk sahnesine bunların çıkması programı şahane kılacaktı.
Hamdolsun, çıktılar sahneye, programı şahane kıldılar.
Sn.bernar, oyak demişken, şu bankacılık yapan partimizin işbankası hisselerini de bi diline dolasana görelim, var mısın o hisseleri varlık fonuna aktarmaya?
Efendim?
Hinihacete, gezide, kalkışmada lazım mı olur?
Tamam, afiyet olsun:))))
Son senesinde TC,nin beyinleri terörist ilan edilince… CIA’ya çalışan Fetöcüleri mi demek istiyorsun?
Dursun’un hastalandığını ve bir kaç günden beri evde yattığını öğrenen Temel , hemen arkadaşının ziyaretine koşar .
– Uyy.. uşağum , ne oldi saa boyle , ceçmiş olsun!
Dursun , karın bölgesini göstererek bir kaç günden beri ağrıdığını ve artık doktora gitmesi gerektiğini anlatır. Temel , Dursun’a yol göstermek ve yardımcı olmak için kendisinin yaşadığı rahatsızlıktan bahseder,
– Uşağum, çok eyi bi tohtur vardur .Pen da hastalanmiş idum , filimimi çekti , ameliyat ulmam lazim imiş .Ama tohtur ‘ pen oni filim üzerinden hallettum ‘ tedi ve da beni ameliyattan kurtardı daa.. !
Bu görüşmelerde , bize de film üzerinden bir rötuş yapılır , olur biter !
Selamlar , hoşça kalın
Sedat Peker yurt dışına önce çıktı. Ardından büyük çaplı mafya örgütlerinden Sarallar’dan bir kaç ileri gelenleri yurt dışına çıkmış veya çıkartılmış. son olarak da Bahçeli’nin dava arkadaşı Alattin Çakıcı’yı Kıbrıs’a gönderildiği söyleniyor.
herhalde devletten birileri bu mafyalara artık size gerek kalmadı çünkü Sedat Peker’in abi’si var demişler (galiba).
Amerika kaç Başkan değiştirdi. Biz bir tane değiştiremedik. Adam Başbakan, CB, sonunda tek adam oldu ve ölene kadar bir yere gitmeye niyeti de olmadığı anlaşılıyor. Kendisi sonrası için de veliaht hazırlıyordu(r). Diğer bütün İslam coğrafyasında ve otokrat rejimler dünyasında olduğu gibi. Ülkenin demokrasisi de bu işte. Geleni indirmek mümkün değil. Çünkü ne bağımsız medya, ne bağımsız kurum, ne bağımsız hukuk, ne de kendini eleştirecek bir tane kişi bırakmıyor gücü eline geçiren. Böyle bir ülkeden de ancak pislikler çıkıyor ortaya, Marmara’dan fışkırdığı gibi.
Bu her alanda böyle. Muhalefet partileri başkanları, sendika, oda başkanları, mafya grupları dahil. Büyük küçük padişahlar ülkesi burası. Burada neyi konuşsak boş. Çünkü herhangi bir etkisi olması imkanı yok. Kamuoyu oluşturmak yada siyasi bir değişim yapmak mümkün değil. Ancak olağanüstü şartlar değişimi zorlayacak. Deprem gibi, ekonomik çöküntü gibi, virüs yada müsilaj gibi. Halkın herhangi bir siyasi değişim kabiliyeti yok. Böyle bir sistem yada iktidarı kontrol imkanı yok. Günü birlik yaşıyoruz. Modern toplumdan ve modern bir ülke, devlet sahibi olmaktan fersah fersah uzağız. Durumumuz budur. Kısaca, zavallı.
Şu anda eleştiri yapabilen bir kişi var. O da Dubai’den yayın yapıyor (gözümüz kuşağımız sende Reis, yetiş). Gazetecinin gazeteci, siyasetçinin siyasetçi, bakanın bakan olmadığını, hepsinin pislik olduğunu, tek tek ortaya koyuyor.
Koskoca 80 milyonluk ülkenin ne medyası, ne üniversitesi, ne aydını, ne mahkemesi, ne savcısı, ne de bir tane doğru dürüst adamı yok. Bu zavallı ötesi bir durum gerçekten. Neyse yakında müsilaj tüm ülkeyi kaplar da herşeyin üstünü örter belki. Pislikleri ancak pislik örter bu ülkede.
Millet seçiyor , Erdoğana Tek adam deme hakkınız yok. Bak İstanbul belediye seçimlerine nasıl kaybetti. Gün gelir, millet istemediği zaman iktidardanda düşer. Seçimle başa gelmiş bir iktidara bu kadar haksızlık yapmanız yakışmıyor.Ulkeyi iyi yönetiyor veya kötü yönetiyor , bu ayrı konu. Ama seçen Türk milleti.
Seçimle iktidara gelen tek adam ve otokrat çok dünyada. Hepsi de Erdoğan’ın yakın dostu olurlar. Putin, Orban, Aliyev, say say bitmez. Seçimle gelmek elbette birinci şart. Ancak denetlenmeyen her iktidar yolsuzdur. AKP iktidarının yolsuzluğun zirvesini yaptığını ise dünya alem biliyor artık. Problem demokratik yönetim olmayışı, kuvvetler ayrılığı, yargılama bağımsızlığı vs. Hepsini ezbere biliyorsunuz eminim. Seçilmek marifet değil, hesap vermek marifet. Demokrasi ölçüsü o. Erdoğan kendi eliyle seçtiği iki gazeteci dışında kimsenin karşısına çıkamıyor. Çünkü hesap vermek hoşuna gitmiyor, verecek durumu da yok.
Al sana bir bernar hoca daha:
“Kamuoyu oluşturmak yada siyasi bir değişim yapmak mümkün değil. Ancak olağanüstü şartlar değişimi zorlayacak. Deprem gibi, ekonomik çöküntü gibi, virüs yada müsilaj gibi. Halkın herhangi bir siyasi değişim kabiliyeti yok.”
Yine mi çok büyük kanlı altüst oluşlara kaldı işiniz ender bey?
Biz hazırız bak, bi deneyin isterseniz:))))
Yok onlara kalmadı işimiz. Sadece şunu yapsanız yeter. Tek adam kendi seçmediği bir kaç muhalif gazeteci karşısına çıksın ve iktidarının birkaç yolsuzluğuna cevap vermeye çalışsın. Hadi bakalım. Bak Dubai’den Reis onlarca ifşaat yapıyor. Hepsinin de ucu tek adama gidiyor. Bir tanesine cevap versin. Kulağının üstüne yatmayı bıraksın.
Sayın Hayreti Mucib bey!
O hamd! Joe Biden,1915 Ermeniler ve Kürtlerın birbirlerini kesdikleri olaylarda biz osmanlı eyaleti Kürtistan Kürtlerini ve yıkılan Osmanlı devletini değıl 1922 de Kurulmuş TC devletini suçlu bulduk ve soy kırım ollarak kabul ettik, sizde kabul edin diye emir vermediği için
HAMDOLSUN denildi
Milletin haline bakınca hakikkaten ağlanacak halimize insanın gülesi geliyor.
Yahu peker ın ortaya saçtıkları olaylar sır değıldiki.
Americalı Rahibi öldürtüp suçu Gülencilere atmak için kıralık katıl olarak tutdukları adam yurt dışına kaçtı ve devlet mafya ilişkilerini video ve ses kayıtları ile birlikte bütün dünyaya dağıttı onlar şu an FBI nin elinde.
Pakerin bildiklerinin 10 kat fazlasını
bilen ve anlatan’ni hiç kimse gayla almadı.zaten almak deığıl ismini ansalar sulalece yok edilirler.
Fazla değıl bir az dünya medyasını takip eden herkes bilir.
Şu an ABD nin elinde birilerini lahey adelet divanında yargılanmadan ceza alacak deliller var.
Peker suçlu hedefi saptırıyor. Asıl mafya babalarını değıl, damadı harcayan Soyluyu süçluyor.
Bayden hiç birşey demesine gerek yok. Bizim kiler ona yalvariyorlar.
Herkesin vatandaşları kiymetlı: değil öldürmek hapise atsanız dahi ülkeyi batırırsınız.
En güzel örnek Rahip örneği. Oldu.
İki eski , samimi dost ! halhatır sordular , hasret giderdiler , daha sonra da sorunları heyetlere havale ettiler .Heyetlerin yapacağı görüşmelerin ise kayıkçı kavgasından farklı olacağını sanmıyorum ! Kim , hangi sorunla ilgili olarak ne taviz verecek ki !
Netice olarak şunu söylemek lazım ki eğer ABD , samimi olarak sorunların çözümünü isteseydi bu görüşmeyi , NATO toplantısına sokuşturmaz , müstakil bir toplantı yaparak enine boyuna görüşülmesini sağlardı ; laf ola beri gele !
NOT: 24 Nisan konusunun gündeme gelmemesine sevinip hamdetmek ne demek !
Anlayan varsa Allah için bir izah etsin !
Selamlar ,iyi günler
Güzel ülkemin yurdum insanının saf masum ve tertemiz duygularının birileri tarafından alabildiğine hoyratça, hiç hakkı olmadığı halde kdv sini de ekleyerek kullanmaya kalkması,
buna mukabil vatandaşın yine de vazgeçmem senden şarkısı mırıldanabilmesi,
Bu ülke BB’nını (80yaşında) ayakta tutup, kendisi ovval! oficenin koltuğuna (aman koltuk bana lazım daha! dergibi üstüne oturmuş) sarılmış adamlarla hala yan yana gelebilmek 🙂
Batının bu bölgede kendine ortak değil uşşak makamı şarkılar söyleyecek o da dinler gibi yapacak! birilerini aradığını,
Putinin asla bir Nato üyesi ülkesiyle yaptığı kurduğu kankalık avantajını kaybetmek istemeyeceğini. bu tarafta bir alternatif bulunmadığını Buşun bile bildiğini,
Herdaim ”israile bak! sende gel yanıma karnın doysun!” mesaçı vermekten asla vazgeçmeyeceklerini,
inanmak, anlamak istemeyişimizi yada polyannacılık oyununa devam etmekte niçin bu kadar ısrarcı olduğumuz da ben anlamıyorum.
Kendi ayaklarının üstünde durmayı öğrenemezsen, vatanının miletinin değerini anlamazsan, başkalarının şantaçına da boyun eğersin, talimatta alırsın.
bundan kurtuluşun tek bir yolu vardır: Temiz toplum, temiz sayfa, yeni bir başlangıç.
Yeterki isteyin.
“Amerikalılar dünküne benzer toplantılar için “Keşke o sırada duvarda sinek olabilseydim” derler.
Keşke olabilseydim.”
Fehmi bey! sinek olmaya gerek olmadığını siz herkesten daha iyi biliyirsunuz. Benim dün yayınlanmayan yorumum’da Erdoğan onların istekkerinin hepsini kabul edeceğini yazmıştım.
Obamanın zamanında Uzaktan komandali erdoğan vardı.
Son senesinde TC,nin beyinleri terörist ilan edilince Obamayi çıldırtmıştı.
Ben sadece Biden ve ekibine, ABD ye illagal yollardan sokulmuş paraları araştırmama karşılığında bütün istekkerin’in kabul edilmesinden endişeliyim. Vatanımızı sahipsiz bulmuş har vurup harman savuriyor.
Eyyy Amerikaaaa’nın ruhuna el Fatiha.
Hoşgeldın Elhemdulilah.
Vatan sahipsizmis ,har vurup harman savruluyormus ,o konu gecistirilmis bu konu gecistirilmis …birakin bu yayvan soylemleri.Dun servis edilen Erdoganin el opme fotosunu servis edip ,ruh halini ortaya koyanlarla ayni potaya girmek gercekten utanc verici.
Elhamdulillah Erdoganda ,duger yetkililerimizde herseyin en iyi sekilde yapilmasinin mucadelesini veriyor …
TC nin beyinleri neden ABD nin umrunda olsun.
ABD nin “our boys” ları olmasın onlar.Kendi ağızları ile müttefiklerimiz tutuklanıyor dedikleri “our boys”
anavatanlarına hicret eden ABD müttefikleri.
ve ABD tarafından islama hizmet için beslenen papazı.
Kafalar haşhaşdan o kadar iyi olmuş ki ,Biz ABD nin “our “boys” larıyız diyorlar ve hiç bundan da gocunmuyorlar.
belkide ABD’nin ‘our boys’ları sen ve dava arkadaşlarınızdır. çünkü bunlar kendilerini gizlemek için amerikan düşmanıymış gibi görünüp vatanın delileriyiz deyip olmayan terör örgütüyle en çok mücadele ettiklerini iddia ediyorlarmış. sabah akşam yemeyip içmeyip vatan haini kovalıyorlarmış. en sevdikleri divlet erkanıymış. en nefret ettikleri de HDP CHP ve diğer muhalefet partileriymiş. bu our boys’lar sabah akşam her yerde milleti bir birine düşürmek için terör cia israil amerika deyip duruyorlarmış. en sevdikleri kelime papaz ve sümüklüymüş. her gün sümük yiyip papaz kusuyorlarmış.
ABD öyle demiyor .
Kimi düşman bellemiş? kimi besliyor? bir bak
herşeyw ortda ikende yoğurt kara diyorsan o benim konum değil.
Yoruma kapalı.