Suriye konusunda yazılan bir değerlendirmeyi baştan sona dikkatle okur musunuz?
Tek tek hangi yazımı kaç kişinin okuduğunu internetten yayın yapmam sayesinde bildiğim için bu soruya kendi yazılarım açısından cevap verebilirim: Okurlarımın en az rağbet ettiği yazılar Suriye üzerine yazdıklarımdır…
Önem verilmediği için mi?
Hayır. Bir milyona yakın insanın hayatına mal olan, daha fazlasının yaralandığı, ülke nüfusunun yarısının yerlerini terk etmek, dörtte birinin ülke sınırları dışında yaşamak zorunda kaldığı, ülkedeki altüst oluştan yararlanan her eğilimdeki terör örgütlerinin Türkiye için tehdit teşkil ettiği silahlı çatışmalara önem verilmez mi hiç?
Ancak işte yine de insanlar Suriye’deki iç savaşı ancak göz ucuyla takip ediyorlar.
Dün Türkiye’nin girişimiyle Almanya, Fransa ve Rusya’nın devlet başkanları Suriye konusunda İstanbul’da bir zirve gerçekleştirdiler. Zirvede önemli prensip kararları alındı. Suriye’de akan kanı durdurmak, iç savaşı sona erdirip ülkeyi demokratik bir yönetime kavuşturmak amaçlı Türkiye’nin yeni bir hamlesiydi bu. Daha önce Soçi’de Türkiye, Rusya ve İran’ın devlet başkanlarının başlattığı arayışa -bu defa İran olmasa da- Almanya ile Fransa da katılmış oldu.
Fransa ve Almanya’nın denklem içerisinde yer alması, bu iki ülkenin Suriye kaynaklı mülteci akımından ülkeleri adına ciddi endişe duymalarıyla ilgili.
Rusya ise, ihtilafın başından beri arka çıktığı Beşşar Esad ve Baas rejimine Suriye’ye asker göndererek de destek vermesi bakımından önemli.
ABD’nin de kendisine özel sebeplerle İstanbul zirvesini yakın takip altında tuttuğunu öngörebiliriz. Katılmasa bile varlığı zirvede hissedilmiştir.
Bahar kışa dönünce
Suriye’de iç savaş ‘Arap baharı’ adıyla tarihe geçen Ortadoğu ve Kuzey Afrika’da başgösteren demokratikleşme taleplerinin bu ülkeye ulaşmasıyla (2011) başladı.
‘Arap baharı’ sonunda kışa döndü ve en olumsuz etkisini de 2011’den beri etkisi altına aldığı Suriye’de yaşatıyor.
İnsanların ölümü de göze alarak ülkelerinde herkes için daha fazla özgürlük talep etmeleriydi ‘Arap baharı’… Türkiye’nin 2002 sonrasında izlediği yol İslam Dünyası’nda yaşayan insanlara bir umut olarak yansımıştı ve yaşadıkları ülkelerin daha özgür ve daha demokratik olması arzusu müslüman kitleleri harekete geçirmişti.
Bugün İslam Dünyası ‘Arap baharı’ hareketlenmesinden önceki tablosundan daha kötü durumda.
İslam coğrafyasını oluşturan ülkelerin çoğu, birbiri ardına, ‘serseri devlet’ (Rogue states) statüsüne düştüler. Tamamen iyi niyetli bir çıkış olan ‘Arap baharı’ kısa sürede bu sonucu getiren bir sürece dönüştürüldü.
Suriye’de işler Türkiye’nin arzuladığı türden bir çözüm yoluna girse bile, ortaya çıkacak yeni devletin manzarası da yine ‘serseri devlet’ görüntüsünden fazla farklı olmayabilir. Irak, Libya, Yemen neyse, Suriye de, onlardan çok farklı bir görüntü vermeyecektir.
Gelişme en fazla İsrail’in işine yarıyor ve galiba Suriye’deki kanlı ihtilafın bugüne kadar sonlandırılamamasının sebebi de, bu ülkenin İsrail’i tehdit etme gücünün bütünüyle yok olmamasıdır.
İsrail’in bölgede güçlü düşmanlarla çevrili bir ülke halinden uzaklaşması ve güvenilir sınırlara sahip olması idealine kendilerini bağlamış ülkeler -en başta ABD- en son Suriye’nin de İsrail’i tehdit özelliğinin sona ermesini bekliyorlarsa şaşırmamak gerekir.
Libya, Irak ve Suriye 1948 sonrasında çıkan dört Arap-İsrail savaşının en ön safında yer almış ülkelerdi. O saflarda bulunan Mısır’ın ‘Arap baharı’ ile o özelliğinin yeniden ülkeye hakim olması bir askeri darbeyle engellenmiş oldu.
En son Cemal Kaşıkçı cinayeti ile gündeme gelen Suudi Arabistan’da Muhammed bin Salman‘ın (MbS) yönetimi eline geçirmesi de aynı gelişmenin devamı sayılabilir.
Süreçler var, ama…
Cenevre süreci… Astana süreci… Soçi mutabakatı… Şimdi de İstanbul zirvesi…
Türkiye Suriye’de akan kanın durması için elinden geleni yapıyor, ama galiba bizden başka da aynı arzuyu duyan ülke yok. Ülkeler bir araya geliyor, Birleşmiş Milletler (BM) gözetiminde toplantılar yapılıyor, ancak ortada akan kanı durduracak bir çıkış yolu da görünmüyor.
BM’nin Suriye özel temsilcisi Staffan de Mistura bile bu gerçeği görüp önümüzdeki ay sonunda görevi bırakacağını açıkladı.
Suriye bu durumda.
Yazının başlığında ‘Suriye’ sözcüğü bulunacağı için bu yazıya itibar edenlerin sayısı fazla olmayacak. Ancak soruna samimiyetle çözüm arayan Türkiye’nin süreçlere öncülük etmesi gibi benim için de bir görev bu yazı.
ΩΩΩΩ