Bütün gün Nice’te yaşanan kanlı olayın artçı şoklarını yüreğim titreyerek izledim.
Sadece medyaya yansıyan tepkilerle de yetinmedim, özel kaynaklarımı da devreye soktum.
Türkiye, kendisi de benzer kanlı eylemlere maruz kaldığı için olacak, Nice’teki eylemi en doğru değerlendiren ülke görüntüsü verdi. En üst düzey yetkililer, sıcağı sıcağına, Fransa’ya en samimi “Geçmiş olsun” dileklerini ilettiler, Fransızlar’ın acılarına ortak olacak açıklamalar yaptılar.
Eğer tepkiler bundan ibaret kalacak ve muhtemelen bir adım sonrasında yaşanacaklar üzerinde durulmayacak ve ‘yeni’ politikalar belirlenmeyecekse, terör eylemleri, eylemlerin meydana geldiği ülkeden daha fazla bize zarar verebilecek.
Uyarayım da…
Ne demek istediğimi açayım.
Ülkemiz uzun yıllardan beri PKK terörüne muhatap.
Verilen rakam 30 bin ilâ 50 bin arasında değişse bile, PKK’nın sebep olduğu eylemlerin kanlı bilançosunun hayli yüksek olduğuna kuşku yok.
Teröre muhatap ülkeler daha önce ne yapmışsa, Türkiye de, son 30 küsur yıldır, onu yapıyor: Her eylem azgınlığına ondan daha sert mukabele ediyor…
Daha önce tanık olunanları bir tarafa bırakalım, sadece geçen yılın haziran ayından bu yana ‘teröre karşı mücadele’ adıyla sürdürülen askeri operasyonlara biraz yakından bakalım. PKK militanlarının gerçekleştirdiği her eylem sonrasında verilen sert mukabelelere…
O sert mukabelelere, çoğumuz, “Ne yani, PKK kanlı eylemler yapacak da devletin silâhlı güçleri onlara cevap vermeyecek mi?” düşüncesiyle ses çıkarmaktan kaçınıyoruz.
Alınan tedbirleri, yapılan operasyonları ve ortaya çıkan tabloyu beğenmeyip ses çıkarmaya çabalayanlara kamuoyu iyi gözle bakmıyor zaten.
Buradan nereye geleceğimi herhalde tahmin etmişsinizdir; ama ben farklı şeyler söyleyeceğim.
“Terörün dini-ırkı olmaz” diyoruz, ama…
ABD’de San Bernardino ve Orlando’da birkaç ay arayla, daha önce benzerine pek rastlanmamış garip iki terör olayı yaşandı.
San Bernardino’da, ABD’de doğmuş büyümüş, eğitimini de orada almış, ebeveyni Pakistan’dan göçmüş kendisi yerel yönetimde görevli bir genç adam ile…
İnternet üzerinden tanıştığı ve evlenip ABD’ye getirdiği Pakistan asıllı ama Suudi Arabistan’da yaşayan eşi…
O güne kadar aşırı hiçbir hareketi görülmemiş genç Müslüman karı-koca…
Yılbaşı vesilesiyle işyeri çalışanlarının eğlenmesi için düzenlenen davete katılmışken, bir ara ortadan kaybolup geri döndüklerinde, ellerindeki silâhlarla etrafa ateş açtıkları görüldü bu ikilinin…
14 kişiyi öldürdüler, 22 kişi de eylemde ciddi yaralar aldı. Kendileri de öldürüldü.
O eylem 2 Aralık 2015 tarihinde oldu.
Orlando’daki eylemde (12 Haziran 2016), yine ABD’de doğma-büyüme bir genç, daha önce aşırılığı görülmediği için polisin radarına da takılmamış iken, daha önce de müşterisi olduğu bir ‘gey kulübü’ne elinde silâhlarla gitti ve açtığı ateşle 49 kişiyi öldürdü, pek çok kişiyi de yaraladı. Kendisi de öldürüldü.
Paris’te olanı da biliyoruz: Orada doğmuş büyümüş 7 intihar bombacısının kendileri patlatması sonucunda 130 kişi hayatını kaybetti (13 Kasım 2015).
Bir de Brüksel eylemi var (22 Mart 2016). Orada da Belçika vatandaşı 3 intihar bombacısı 32 kişiyi üzerlerindeki bombaları patlatarak öldürdüler.
Brüksel ve Paris eylemcileri de olay yerinde öldürüldü.
Türkiye’de, ikisi Ankara’da (17 Şubat 2016, 30 ölü ve 13 Mart 2016, 37 kişi öldü), diğeri İstanbul’da (29 Haziran 2016, 41 kişi öldü) meydana gelmiş ve sonuçları hâlâ ciğerimizi dağlayan iki kanlı eylemi bu tabloya eklemeyeceğim.
ABD’den ve Avrupa’dan bakanlar başka bir tablo görüyor
ABD’den veya Avrupa’nın herhangi bir ülkesinden Türkiye’ye bakanlar, içinde yer aldığımız coğrafyanın doğal sonucu olarak görmeye eğilimliler o eylemleri…
Esas dikkat etmemiz gereken Fransa/Nice eylemi sonrasında Batılı merkezlerden gelen tepkiler…
Barack Obama ve Hillary Clinton ‘İslâmi terör’ deyimini kullanmaktan yine kaçındılar; ancak daha önce onlar gibi davranan, hatta Paris saldırısı sonrasında içinde ‘İslâm’ sözcüğü geçmesin diye ‘DAESH’ olarak andığı IŞİD’i suçlamayı yeğleyen Françoise Hollande, bu defa, Nice eylemi sonrasında, derhal ‘İslâmi terör’ teşhisinde bulundu.
Amerika’da her kesimden yükselen itirazlara kendilerini teslim etmeleri için, Obama ve Clinton’un, daha kaç benzer eylem yaşanması gerekecek dersiniz?
Çünkü eylemleri planlayıp Batı ülkelerinde sahneleyenler bunu arzuladıklarını belli ediyorlar.
Global anti-cihad başlıyor
Verilen tepkilerde en dikkat çekici olan “Bizlere İslâm adına global bir cihad açıldı, biz de bundan böyle ona karşı global bir savaş yürüteceğiz” keskinliği…
Global cihad ile global mücadele…
Yapılmak istenen ve muhtemelen hemen –veya hemen olmasa bile birkaç eylem sonra– başlatılacak olan ‘global savaş’, Batılı ülkelerde yerleşik, oraları mesken tutmuş, oralarda kök salmış Müslümanları ilk elde hedef alsa da, bir süre sonra zeminini daha da genişletmeden rahat etmeyecektir.
Nereye kadar?
Kim bilir…
Türkiye böyle bir tabloya hazırlıklı değil, maalesef değil… Tam tersine, tarihinde hiç olmadığı kadar içeriden veya dışarıdan gelecek tehditlere yekvücut halde cevap vermekten de uzak.
Felâket tellâllığı yapmak istemem, ama hislerimi paylaşmadan da duramam: Zor günler bekliyor ülkemizi…
ΩΩΩΩ