Partiler iktidara gelmek amacıyla kurulur, halktan yeterli oyu alabilen hedefine ulaşır; sonrasında da, zamanı geldiğinde, başka parti/leri tercih eden halkın oyuyla iktidarı terk etmek zorunda kalır.
Demokrasilerin işleyişi böyledir.
Bizde de -araya askeri kesintiler girmesini saymazsak- bugüne kadar hep böyle oldu.
Çok partili hayata geçildikten sonra kaç iktidarla karşılaşıldı, gözünüzün önüne getirin.
Önemli olan, iktidara gelmek, iktidarda uzun kalmak değil, iktidarda kalış süresini en iyi şekilde değerlendirmektir.
İktidardaki hayatı kısa sürmüş bir hükümet o süreyi kalıcı izler bırakarak da değerlendirebilir.
Tıpkı 28 Şubat (1997) sürecine muhatap edildiği için ömrü ancak bir yıl sürebilmiş 54. Cumhuriyet hükümeti gibi…
Prof. Necmettin Erbakan’ın başkanlığında kurulmuş Refahyol hükümeti (28 Haziran 1996-30 Haziran 1997) gibi…
O hükümet bugün bile iki eseriyle belleklerdeki yerini koruyor.
İlki, bütçe imkanlarını zorlayarak beklenenin çok üstünde zamlarla maaş ve ücretlerin dar gelirlilerin yüzünü güldürecek bir seviyeye çıkartılmasıydı…
Kurulur kurulmaz bunu sağladı 54. hükümet…
Çalışanlar, memurlar ve emekliler o dönemde ücret ve maaşlarına yapılan zammın yararını bugün bile görmekteler.
Zihinlerde kalıcı yerini koruyan ikinci eseri o hükümetin, en kalabalık nüfusa sahip sekiz Müslüman ülkeyi bir araya getirme amacıyla oluşturulmuş, kısaca D-8’ler diye anılan ‘Gelişen sekiz ülke örgütü’dür.
Global ticaretteki hacimleri 1,5 trilyon dolar olan sekiz ülkenin kendi aralarındaki ticareti yalnızca 200 milyar dolardı; ‘D-8 hareketi’ ile hedeflenen bu tabloyu tersine çevirmekti. Bir tür İslam ortak pazarı… Erbakan Hoca bunun olabileceğine inanıyordu; daha da önemlisi, her biriyle samimi ilişkiler kurduğu -kurmaya çalıştığı- sekiz ülkenin liderlerini de bunun gerçekleşebileceğine inandırmıştı.
Askerler -biraz da dönemin cumhurbaşkanı Süleyman Demirel’in yönlendirmesiyle- Milli Güvenlik Kurulu’nu (MGK) kullanarak, bunun gerçekleşmesini engellediler.
Ömrü henüz bir yılı bulmamış hükümet sarsıntı geçirdi, DYP’li ortağın bazı bakanları istifalarıyla hükümeti sarstı. Süreç içerisinde Refah Partisi Anayasa Mahkemesi kararıyla kapatıldı da.
Cumhurbaşkanı Demirel 54. hükümetin başbakanı Erbakan’ın, koalisyon ortağı Tansu Çiller’e yerini terk etmek üzere sunduğu istifasını kabul etti, ancak yeni hükümeti kurma görevini Çiller’e değil Mesut Yılmaz’a verdi.
Siyasi ayak oyunlarının en fazla yaşandığı bir döneme yol açılmış oldu.
Türkiye demokrasiden o zaman uzaklaşmaya başladı.
D-8 projesi de suya düştü.
Ancak D-8 bir hedef olarak üye ülkelerin gündemindeki yerini koruyor.
25 yıl sonra bile…
Evet, D-8 projesinin ilk ilanı üzerinden tam 25 yıl geçmiş bulunuyor.
Geçen hafta aldığım davet üzerine, D-8 projesinin ilan edildiği İstanbul’daki Çırağan Sarayı’nda, olayın ilk duyurulduğu salonda yapılan, ‘D-8’in 25. Yıldönümü’ toplantısına gittim dün.
Üye olarak belirlenmiş ülkeler, büyükelçileri veya başkonsoloslarını toplantıya göndermişlerdi; içlerinden bazıları toplantıda konuşup projeye desteklerini hatırlattılar.
Düşünün, aradan 25 yıl geçmiş, nice uluslararası sorun İslam Dünyası’nın gücünü biraz daha erozyona uğratmış, bir araya gelebilmek bir yana araya husumetler bile girmiş; ancak D-8 ile başlatılmış olan hedef üye olarak düşünülmüş ülkelerde değerini hâlâ korumakta…
Salonda konuşmaları dinlerken, 100 yılının tamamlanmasına az kalmış Cumhuriyet tarihimizin beşte birine şimdiden damga vuran en uzun süreli hükümetin partisi iktidarını tamamladığında, kendisinden geriye ne/ler kalabileceğini düşünmeden edemedim. Bir yıllık Refahyol hükümetinden geriye, 25 yıl sonra bile tarafların değerini vurgulamadan edemedikleri ‘D-8 projesi’ kaldı; AK Parti’den aynı değerde ne kalacak?
AK Partililer için üzerinde düşünmeye değer bir soru bu.
Toplantıyı Necmettin Erbakan’ın çizgisini günümüzde de sürdüren Saadet Partisi düzenledi. Refahyol hükümetinde yer almış bakanlardan toplantıya gelebilecek durumda olanlar oradaydılar. O hükümette çevre bakanlığı yapmış Ziyaettin Tokar ile halen CHP’de siyasi hayatını sürdüren o hükümetin maliye bakanı Abdüllatif Şener diğerleri adına birer selamlama konuşması yaptılar.
Hükümet ortağı Doğru Yol Partisi’nin o zamanki başkanı ve 54. hükümetin başbakan yardımcısı-dışişleri bakanı Tansu Çiller de bayağı kapsamlı bir tebrik mesajıyla anma toplantısına katıldı.
54. hükümette devlet bakanı olan 11. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül D-8 projesinin altyapısını hazırlama görevini Erbakan Hoca’nın kendisine verdiğini hatırlatan bir girişle başladığı konuşmasında, o projeyle amaçlanan hedeften günümüzde ne kadar uzaklaşıldığını gözler önüne seren çarpıcı bilgiler verdi.
Barışı hedefleyen D-8 ile, savaşların, çatışmaların hüküm sürdüğü günümüz arasındaki muazzam çelişkiye dikkat çekti Cumhurbaşkanı Gül.
Temel Karamollaoğlu ve lideri olduğu Saadet Partisi D-8 ile amaçlanan barışçı dünya görüşünü unutturmak niyetinde değil.
Tarhan Erdem’in ardından
Tanıdığım insanlar arasından “Keşke daha yakın olabilseydim” diye iç geçirdiğim nadir kişilerdendi. Önce NTV kanalında Mehmet Barlas ve onunla birlikte sürekli katılımcısı olduğumuz bir programda uzun bir süre her hafta buluşmuştuk. Sonra ‘barış süreci’ adı verilen dönemde oluşturulmuş akil insanlar heyetlerinden Ege bölgesi grubuna liderlik yapmıştı ve yine beraberdik.
Her zaman sakin, her konuda aşırılıktan uzaktı, her daim üzerinde buluşulabilecek görüşleri savunurdu.
KONDA şirketi ve her seçim öncesinde yayımladığı anketlerle kamuoyu onu tanımıştı, ama daha fazla vurgulanması gereken özelliği, kendisini yakın hissettiği siyasi çizgi ve onun temsilcisi olan, kısa bir dönem bakanlığını, bir ara genel sekreterliğini de yaptığı CHP’yle irtibatını hatıra getirmeyecek kadar geniş görüşlü oluşuydu.
Ardından hep olumlu şeyler yazıldı ve o bu yazılanları hak ediyordu.
Her hafta bir yerlere birlikte gidilen ‘akil insanlar’ faaliyeti sonrasında da ilişkimiz devam edebilirdi; ama olmadı, olamadı. Keşke olabilseydi.
Tarhan Erdem demokratik düşünce dünyası için büyük bir kayıp.
Allah’tan kendisine rahmet, yakınları ve sevenlerine sabırlar diliyorum.
ΩΩΩΩ