Her yalanla burun uzasa, yanlış iş yapanın yüzü kararsa durumumuz ne olurdu?

44
Reklam

Son zamanlarda kiminle konuşsam ortak tanıdıklar hakkında olumsuz bilgiler alıyorum. Kovid yüzünden kapanmada edindiği temassızlık alışkanlığını sonrasında da sürdürenler ve kendisini dünyaya kapatanlar var.

Dışarıya çıkmadığı gibi kendilerine bizzat uğrayarak veya telefonla ulaşmaya çalışanlara cevap da vermiyor bazıları…

Psikolojide bu halin karşılığı ‘depresyon’… Aslında ciddi bir rahatsızlık bu…

O kadar çok ve değişik tanıdık-tanımadık insanla ilgili bu hal hakkında duyum aldım ki, “O da mı?” demekten bıktım.

Bu sebeple, İngiliz Guardian gazetesinde daha başlığının ilk sözcüğü ‘depresyon’ olan bir yazıyla karşılaşınca (23 Ağustos 2021) okumaktan kendimi alamadım. Müstear isim kullanan yazarı, kendisinin ve tanıdıklarının başına geleni anlatan Asya kökenli bir kadın gazeteci. 

Yazısının başlığı şu: “Bu yazıyı yazmamın sebebi depresyon. Takma isimle yazmamın sebebi de utanç duygum”.

Depresyon konusunda olduğu için okumaya başladığım uzun yazıda en çok dikkatimi çeken Asya kültürüne ilişkin ‘utanç’ endişesi oldu.

Okuyalım:

“Çince’de utanmaktan da öte bir duyguyu anlatan ‘yüzünün kızarması’ gibi bir kavrama sahibiz. Bu, saygı yitimi, haysiyetini ve toplumdaki yerini kaybetmek anlamına geliyor. Kısacası, bizim toplumsal varlığımızı o utanç duygusu yönetiyor.”

Utanma önemli bir motivasyon.

İyi iş bulabilmek için okulda başarılı olmak… Kendimize ve ailelerimize utanç getirmemek amacıyla işimizde başarılı olmak için çok çalışmak…  

Ana kıta Çin’de de durum böyle midir bilemem, ancak Çin dışındaki ülkelerde yerleşik Çinliler’de bu özellikler fazlasıyla var.

Yazar yaşadığı depresyonu içinde bulunduğu toplumsal şartların yüklediği bu özelliğe bağlama eğiliminde.

Her şeyin fazlası gibi bunun da dengeyi bozma ihtimali olabilir.

Ancak ben yine de ‘utanma’ duygusunun bireysel ve toplumsal bir değer olarak varlığının gerekli, kaybının ise endişe verici olduğunu düşünüyorum.

Konunun bu yönünü aklımda tutarak yazı üzerinde düşündüğümde, geçmişte bizde de olumlu etkisini fazlasıyla göstermiş olan ‘utanma’ duygusunun günümüzde fazla bir anlam taşımadığı sonucuna vardım.

Utandıracak işler yapmak, ailenin şeref ve haysiyetini zedeleyecek işlerden kaçınmak bizde de önemliydi; bunun için başkasına zarar verecek şeyler yapılmaz ve mesela yalana dolana başvurulmazdı.

O zamanlar Sülün Osman tipleri vardı; buna karşılık yüzlerce kişiyi dolandıran Tosuncuk türüne pek rastlanmazdı.

Sıradan insanlar da, o insanlar sonradan önemli görevlere gelip herkesi bağlayıcı kararlar almaya başladıklarında da, ‘utanç’ duygusu onlar için en önemli motivasyon olurdu.

Benim çocukluğum ve gençliğimde bu duygu, kimsenin o yolda direktif vermesi gerekmeksizin, her insanda fark edilirdi.

Özellikle de kamuoyunun karşısına çıkanlarda…

Politikacılarda bile.

Geçmişte tanıdığım ‘önder’ konumundaki insanlar haklarında ne düşünüldüğünü çok ciddiye alırlar, bu yüzden kılı kırk yararlardı.

Yalan daha sonraları girdi günlük kullanıma.

Kendi hesabıma ben yazılarımda ve konuşmalarımda muhatapları küçümseyici ifadeler kullanmaktan hala kaçınırım. Kalemimden ‘hakaret’ sadır olmaz. [İyi mi, kötü müdür başkaları takdir etsin: 50 yılı aşan yazarlık hayatımda tek bir ‘hakaret’ davasına bile muhatap edilmedim.] Doğruluğundan kuşku duyduğum konulara uzak durur, ille yazmam gerekirse kimi kast ettiğimi herkes bilse bile isim vermemeye çalışırım.

Bunun tersini yapmanın beni utandıracağını bilirim.

Uzak ve yakın geçmişte kimler hakkımda ne yalanlar uydurdular, kendileri için kullanılsa kolay hazmedemeyecekleri pek çok sıfatla beni andılar, saygısızca ifadeler kullanmaktan çekinmediler.

Hala da bu alışkanlıklarından vazgeçmiş değiller…

İtalyan yazar Carlo Collodi’nin 1881 yılında kaleme aldığı aynı adlı eserinin ana karakteri olan ‘Pinokyo’nun her yalanında burnu biraz daha büyür. ‘Pinokyo’ masal değil de gerçek olsaydı ve her yalan burnu bir milim bile büyütseydi, günümüzde pek çok önemli isim, araçlara sığamaz hale gelirdi. Yapılan her kötü iş yüzde milimetrik bir siyah iz bıraksaydı, ABD’deki siyahiler oranında bir toplum kesitine bizde de rastlanırdı.

Merakım bu. Merakımı bir adım daha ileriye taşıyayım: Burnu araçlara sığmayacak hale gelmiş yalancılar ile yüzleri simsiyah olmuş kem söz sahipleri beklentim gerçek olsaydı, acaba o insanlar özellikleri yüzlerinden anlaşılıyor diye yanlış alışkanlıklarından vazgeçerler miydi?   

Vazgeçeceklerini sanmıyorum.

Utanç duygusunun az olduğu toplumlarda politikacıların yanlışlıkları, söyledikleri yalanlar yüzlerine vuruluyor. Gazeteler ve haber kanalları politikacıların halka açık konuşmalarında söyledikleri yalanların çetelesini tutuyor; hiç oralı olmuyorlar.

[Washington Post gazetesi bir mensubunu Donald Trump’ın sözlerinde doğru olmayan kısımları tespit etmesi için görevlendirmişti. Biraz önce baktım, Post’a göre, Trump dört yıllık başkanlık dönemi sırasında tamı tamına 30 bin 573 defa yalan söylemiş.]

Depresyon ile başladım, konu buraya geldi. Ancak iki konu birbiriyle ilgisiz değil; tam tersine: Sürekli başkalarına zarar verecek işler yapan, sözler söyleyen ve yazanların çok olduğu toplumlarda ‘utanma’ duygusu zedeleniyor -hatta ortadan kayboluyor- ve öyle toplumların insanlarında ruh sıkıntıları daha sık görülüyor.

“O da mı?” sorusunu sorduracak kadar hem de…

ΩΩΩΩ

Reklam

44 YORUMLAR

  1. CHP den istifa eden milketvekili Öztürk Yılmaz: Kemal Kılıçtaroğlu yürüyen yalan makinesi demişti.
    Söylediği yalanlar için tazminat havuzu oluşturduklarını söylemişti.

    Chp liler Kılıçtaroğlunu da fonlamışlar.

    Kılıçdaroğlu, ettiği hakaret ve iftiralar nedeniyle, sonuçlanan yalnız 11 dava sonucu Erdoğan’a 2 milyon 750 bin lira tazminat ödemiş. Adam mahkemelerce tescilli yalancı konumunda. Adamda burun murun kalmamış. Burun enson isyan etmiş.Burun burun olalı böyle zulüm görmemiştir herhalde.

    CHP milletvekillerinden 3 ayda bir 5 bin tl toplanıyormuş. Bir milletvekili senede 20 bin tl ödüyor demektir. CHP de 135 milletvekilinin bir senede ödediği para 2milyon 700 bin tl. Bu paraları 5 senedir topluyor olsalar 13 milyon 500 yapar. İyi para. Allah bereket versin.

    Kılıçtaroğlunun yalanları sonucunda ödediği paralar:
    Havuzlu villa yalanı 20 bin tl. Suriye yalanı ( “Erdoğan’ın, terör örgütlerinin elemanlarını yetiştirip Suriye’ye gönderdiği” yalanı) 1milyon tl. Altın klozet 1100 odalı saray yalanı 100 bin tl. “Erdoğan ailesi memleketi seviyorsa yurt dışındaki servetini Türkiye’ye getirsin. Milyarlarca paraları var” yalanı duruşma 4 Kasım 2021 de. Man adası yalanı 5 ayrı davada 510 bin tl.

  2. Bu hastalık da bu Akp zamanında çıktı. Devlet dairelerinde başkanın resmini asmak. Ancak despot ülkelerde gördüğümüz bu adete bu ülkeyi de bulaştırdılar. Otoriteyi ancak böyle milleti korkutarak sağlıyorlar. Demokrat ülkelerde böyle saçmalık göremezsiniz. Ancak diktatörlük ve otokrat rejimlerde görürsünüz. Yakışır bu Taliban zihniyetlilere zaten. Şoförler odası başkanının odasında görünce aklıma geldi. Neyse yakında gidiciler. O resimlerin hepsini de yakacağız nevruz ateşinde 🙂 Bir daha da bu hataya düşmeyeceğiz.

    • Ender bey yaşınız kaç bilmiyorum ama ben bildim bileli “Bu hastalık da bu Akp zamanında çıktı. Devlet dairelerinde başkanın resmini asmak.” dediğiniz adet vardır ülkemizde;
      Atatürkün ya da kenan evrenin posterleriyle ilgili de benzer bir tepkiniz olmuş muydu, yoksa yeni mi aklınıza geldi newruz ateşinde resim heykel yakmak?

  3. kimseyle özellikle Ahmet beyle bir düzey tartışmasına girmeye elbette niyetim yok, fayda da yok.
    bir düzey tutturmak isteyen onun bunu lafıyla değil, oturur rakamlarla konuşur, o nedenle yorumlarımda rakamlara yer veriyorum onlarda durumun ne kadar batık olduğunun alarmını veriyor.
    kimsenin yöneticilerle derdi yok, ülkenin iyi yönetilmemesiyle derdi var. ve bizim yönetimsizlik gibi bir sorunumuz yok. önümüze sandık geliyor ve yöneticilerimizi seçiyoruz. yönetici kıtlığına kıran girmiş değil, kim gelirse gelsin bu günden kötü yönetme ihtimali de yok zaten.
    efendim yaşadığımız coğrafya çetinmiş, öyleyse yöneticiler 1000 odalı saraylarda otursun, katar katar araba ve uçakları özel hangarlarına dizsin, dünyanın en israf yapan kamu harcamalarına sahip olalım, valiler audi pluslarda gezsin bürokratlar bir kaç yerden maaş alsın, iktidara yakın şirketler ballı ihaleler kapsın, ama çalışanların çoğunluğunu oluşturan kesim açlık ve yoksulluk sınırlarında yaşasın, işsizlik hiç olmadığı kadar yükselsin, kişi başı milli gelir binlerce dolar düşsün değil mi?
    çetin coğrafya koşullarına son derece uygun anladığım kadarıyla…
    burda bir sıkıntı çıkmaz değil mi?
    yeterince uyanık duruyorsunuz gerçekten.

    seçmen olma yeterliliği olan herkesin vergilerini ödediği ülkede herhangi bir yönetici için kalsın deme özgürlüğü olduğu gibi gitsin deme özgürlüğü yok mu? kimin gitmesini isteyeceğimizi kendimiz biliriz değil mi? kimsenin “derdiniz tayyip gitsin” demek gibi bir lüksü olabilir mi? muhalefet gelmesin demekte sıkıntı yok, iktidar gitsin demekte var öyle mi?
    geçmişte iyi niyetli, pozitif çok yorumum vardı benim,
    yanlışları da yazardım ama.
    hepsi sitede duruyorlar, aynı isimle yazıyorum site kurulduğundan bu yana.
    herşeyin düzeleceğine dair benim de umudum vardı,
    artık yok, bu yönetimle yok.
    şimdi elimizde olan büyük bir hayalkırıklığı sadece.
    her geçen gün gitsin diyenler artacak, oylar azalacak,
    kopuş hızlanacak
    herkesi suçlamaya devam mı edeceksiniz?
    nereye kadar?

    sizin bidenla, batıyla kimin ne ilişkisi vardan ne anladığınız sizi ilgilendirir, yorumlarınızda oturur, derin ilişkilerin derin analizlerinizi yaparsınız, bizim kimin ne ödünler, tavizler verdiğini yazdığımız, kimin neyi ne kadar peşkeş çektiğini açıkladığımız gibi…

    trol değil iseniz gidip kimsenin yorumunu trollemeyin o zaman,
    yorumlarda yanlış hatalı bir şey varsa düzeltirsiniz, eksik varsa tamamlarsınız, fikirlerinizle katkıda bulunursunuz,
    ama kimseye vatanseverlik dersi veremezsiniz,
    hele sizin herkesten çok ihtiyacınız varken.
    ne düşüneceğini söyleyemezsiniz,
    hele sizin bu konuda ciddi eksikleriniz varken…

    • Didem hanım “bir düzey tutturmak isteyen onun bunu lafıyla değil, oturur rakamlarla konuşur, o nedenle yorumlarımda rakamlara yer veriyorum” diyorsunuz;
      ama daha önceleri aşı kampanyasıyla ilgili verileri bir ay geriden takip ederek sanki son durummuş gibi buradan paylaşıyordunuz, biz uyarınca da noolmuş ben böyle çalışıyorum diyordunuz?
      Rakamları çarpıtmak ya da güncelliği olmayan verileri son durummuş gibi paylaşmak ayıp değil mi?

      • yorumlarda-rakamlarda- yanlış hatalı bir şey varsa düzeltirsiniz,
        eksik varsa tamamlarsınız,
        fikirlerinizle katkıda bulunursunuz,
        her zaman diyorum zaten.

        aynı dönem vaka sayıları gerçeği yansıtmadığında bu hassasiyet
        neredeydi? o dönem eksik, yanlış, sağlıksız veriler paylaşıldığı kabul edilmişti değil mi?
        şimdilerde oynanan enflasyon rakamları üzerinde de bir hassasiyet göremiyoruz sanki, eksik, yanlış, sağlıksız verilere bir itirazınız yok mu?
        ama neden?
        ayıp mı arıyorsun?
        tüik verilerine bak bence…

        • düzeltme1;
          bu arada paylaşılan veri hangi ayın verisi olduğu bilgisiyle paylaşılmıştı, yani son durum gibi gösterme iddiası tamamen yanlış ve uydurma ve çarpıtma…

          düzeltme 2;
          noolmuş ben böyle çalışıyorum dediğim iddiası da tamamen yanlış, uydurma, ve çarpıtma,
          son güncellemelere bakmadım, aklımda kalan son veriyi aktardım demiştim…

    • Demokrasi kıyasıya eleştirme rejimidir. Buna dayanamayanlar Afganistan’a İran’a gitsinler. O zihniyete sahip olduklarını söylüyorlar zaten. Ülkemizi o zihniyetle yönetmeye kalkanlara da millet dersini gayet güzel verecek yakında.

    • Despot rejimler eleştiriye dayanamadıkları için sosyal medyayı tamamen kapatırlar veya kontrol altına alırlar. Çin örneğin öyle yapıyor. Çin’de ne Facebook ne Twitter ne de Google var. Binlerce sosyal medya ve web sitesi yasak. Türkiye’deki düşük iktidar da onlara öykünüyor. Kılavuzları da Perinçek. Utanmaz bunlar. Demokrasiyle gelip şimdi demokrasinin sesini kısacaklar öyle mi? Yok öyle yağma. İlk seçimde bu despotların defteri dürülecek.

      • Dünyada %40 ile enbuyuk yalan haber yayma rekoru bizde at yalanı belki izi kalır .Yalan atmak serbest yalanı düzeltmek yasak yeni trend bu herhalde.
        Bazı arkadaşlar verilerle rakamlarla konuşalım diyor.Yalan ortalaması da dünya da %20 bunu da hatirlatayim

        • medyanın % 90 kadar kısmı iktidarın fonladığı yandaş medyaya ait, yalan üzerine rekor sahibi olmak şaşırtıcı değil gördüğünüz gibi.

          benim düzeltmemi kast ettiyseniz, yalan kastım olsaydı bunu yalan söylemeye değecek şekilde ve o dönem herkesin takip ettiği veriler üzerinden yapmazdım herhalde,
          basit bir yanlışlıktı benimkisi.
          gayretli arkadaşa söylediğim gibi bu hassasiyetinizi enflasyon rakamları üzerinden de paylaşın, oynanan tüik verileri, sayıştay raporları üzerinden de gösterin öyleyse…

        • Bu yüksek yalan oranından istifade etmenin bir yolu yok mu? Yani bu durumu lehimize nasıl çeviririz? bu yüksek yalan oranları belki de kişisel gelişimimize faydali bir şeydir. Bu kadar yalanın içinden doğru olanı bulma kabiliyetimizi geliştiriyordur. olamaz mı? Belki de bu durum insanlar icin yalandan nefret etmesini ve doğruyu arayıp bulmasını öğretmesi bakımından ALLAH’ın bir lütfudur.

    • Sn Didem hn özellikle 6 ay bir yıla kadar sizde çok olumlu yazıyordunuz nedense birden agresiflestiniz.Tabiki kimin gidip kimin kalacağına halk karar verecek hiç bir yönetici babamızın oğlu değil en azından benim değil,derdimiz ülkenin selameti tabiki yapılan yanlışlar eleştirilecek ,yalnızca eleştiri yapıp iyileri anlatmazsak moral motivasyon kalmaz.Ulkede sanayi üretimi son gaz gidiyor talebe artık kapasiteler yetişmiyor ve her sanayici kapasite artışı ile ilgileniyor.Bunlari da görmek lazim ülkede CİP üretimi başladı bunun değerini yıllar sonra anlayacak bu ülke belki size hiçbir anlam ifade etmiyordur simdi.Bugun yerden yere vurdugumuz Berak Albayrak olmasaydı Karadeniz’den doğal gaz cikarmayi bırakın rüyasını goremezdik.Yine kullanmadığımız elektrik için kwh başına 18 Euro cent ödüyor olurduk .insanlar sandığa giderken gitsinmi kalsın mi derken bunları göz önünde bulunduruyor.Yoksa prens gibi ortaya çıkıp İstanbul gibi bir şehre 2 yılda çivi çakmayan birilerini kendine yönetici olarak seçip geleceklerini karartmaya niyetleri yok.
      Bunların yanında hatalar tabiki var ,derdimiz bunları düzeltecek alternatif programlarin ortaya konması .Buda eleştiri ile olmaz çözüm ile olur.Erdogan gitsin diyenlerden bir tane somut proje gördünüz mü?Alternatif bir anayasa mi yaptılar ,yaptıklari kara kalem çalışmayı açıklayamadilar bile.Hukuk yok derken birtane alternatif kanun taslağı mi hazirladilar.Sadece hukuk yok yok dediler.Uretimi artırmak için bir tane çözüm mü sundular hayır.
      Pankartları kaldırıyor deyip basbas bağırdılar İzmir de aynısını Muharrem inceye yaptılar.
      Ne farkları kaldı peki? Gitsin demek kolay ?
      Bizim orda bir laf vardır.
      ELE verir talkimi kendi yutar salkımı ⁰

      • Erduvan Türkiyeyi uçurumasa da Ahmet beyi uçurmuş, iyi uçuşlar Ahmet Bey! Karadeniz’den çıkardıkları gazı da sadece senin eve bağlamışlar, başka kimsede Karadeniz gazı yok çünkü:)) CİP ne onu bilmiyorum. dolar 10 liranın üzerine bir çıksın asıl o zaman gör sanayi üretimini, siparişlere gerçekten yetisemiyeceksiniz o zaman. Çin o zaman amerikadan aldığı işleri bize ürettirecek. Sanayicilerin cebi Çin yeni dolacak. Ardından Hindistan sipariş yağdıracak oh oh oh! Her sanayici ihracatçı olacak dünyanın siparişlerine yetisemiyecegiz. 2800 küsur lira asgari ücrete doyacak bütün işsizler. Çoluk çocuk herkes çalışacak yaşasın Doğu Perinçek üretim ekonomisi, varolsun Doğu Perinçek aklını iyi kullanan Reyiz. Eheyt Eheyt her yer fabrika olacak, evler bile.

      • sayın Ahmet bey,
        ben geçirdiğim kırılmayı bazı yorumlarımda anlatmaya çalıştım,
        15 temmuzda hepimiz ciddi bir sarsılma yaşadık, o döneme kadar iktidara çok ciddi eleştirilerimle beraber hak verdiğim pek çok durumda vardı. ben ne taraftım ne de muhaliftim. iyi şeyleri takdir eder, kötü bulduklarımı eleştirirdim. darbe girişimi sonrasında çok daha iyimser bir döneme girdim ve aslında pek çok kliğin iktidarın iyi çalışmasını engellemeye çalıştığına inanmak istedim ve muhafazakarım diyenlerin kötü çıkmayacağına da inanmak istedim. o dönem elimden geldiğince kendi çevreme karşı da hep savundum, ama yanlışları da söyledim, burada iktidarı ne kadar savunsamda çok eleştirilerim de vardır, lakin bena göre işler daha iyiye gideceğine güç artıkça daha kötüye gitti gördüklerim beni çok rahatsız etti, elbette kopuş bir süreçtir benim asıl kırılmam ve bardağı taşıran olay yorumlarımı izlerseniz göreceksiniz istanbul seçimlerinden sonra oldu. öcalangillerin tvlere çıkışına kadar ben muhalefeti pkk gibi, milli meseleler gibi konularda yine buradaki yorumlarımda göreceksiniz duruşu nedeniyle çok sert eleştiriyordum askerlerimizin katilleri ekrana çıkmış oy istiyorlardı
        ve ardından seçimlerin iptali, işte bu kabul edilemezdi. ben her zaman seçimleri ve halkın iradesini savunmuştum halen öyle.
        bugün agresifim, muhalif anlamında kullanıyorsunuz anladığım kadarıyla.
        fehmi bey de savunuyordu, ben de, şu an da burada yazan pek çok muhalifte emin olun bir zamanlar savunuyordu, hepimizin kendi hikayeleri kendi kırılma noktaları var. hepimizin kendine göre haklılığı var. oyların neden düştüğünü bu açıdan sorgulamak yerinde olur.
        anketlere bakarsanız iki yıldır çivi çakmadığını söylediğiniz insanlar için pek çoğumuzun aynı fikirde olmadığını ve erdoğana karşı ciddi bir oy üstünlüğü olduğunu görürsünüz, onların nasıl halkın hizmet alamaması pahasına çalıştırılmadıklarını da ibretle izliyoruz.
        iyi şeyler oluyor mu?
        elbette.
        olması gerekenin olabileceğin yanında devede kulaktır.
        muhalefetin pek çok hataları var bunlarda iktidarın hatalarının yanında bugün devede kulaktır.
        gerekçeleri yorumlarımızda pek çok yönden yazıyoruz, anlatıyoruz.
        ama hiç biri benim için de babamın oğlu değildir, olsaydı da yine benim açımdan hiç bir şey değişmezdi. hiç kimse mükemmel değildir,
        öyle olsa insanın tanımı insanı kamil olmaz bir sürece evrilmez,
        insanı mükemmel olurdu, bir sona evrilirdi değil mi?
        ama doğru ve yanlışın da bir oranı vardır, yanlışlar bu kadar çok olunca artık saf tutmak, iyilik aramak doğru işlerden olmaz, olamaz…

  4. Günahlara tepki duymakla ilgili bilinen şu meşhur hadiste Hz. Peygamber, ümmetine görev vermiştir:

    “Sizden biriniz bir münker (İslâm dinine aykırı eylem ve söylem) gördüğünde önce onu eli ile düzeltsin, eli ile düzeltmeye gücü yetmiyorsa dili ile düzeltsin. Dili ile düzelmeye gücü yetmiyorsa, o zaman kalben nefret etsin. Bu durum imanı en zayıf olanların yapacağı iştir.” Ahmed, Müsned (Tah: Muhammed Derviş, Had. no:11073), c.IV, s.23

    Bu kadarını bile yapmayanın hardal tanesi kadar bile imanının olmadığı belirtilmiştir.

    Bu hadisi bazı çevreler ve hadis şarihleri; “Elle müdahaleyi devlet, dille müdahaleyi âlimler yaparlar. Halk ise sadece nefret duymakla yükümlüdürler.” diyerek insanların genelinden sorumluluğu almışlardır.

    “Aynı gemiyi paylaşan yolcular, gemiye zarar vermek isteyenlere tavır almazlarsa gemi su alır ve beraberce batarlar.” Ahmed, Müsned, c.IV, s.268

    Yani; “ Allah’a karşı işlenen isyana karşı gücü yetenler, engel olmazlarsa, günahları işleyenlerin yanında toplumun tamamı cezalandırılır.” Ahmed, Müsned, c.Iv, s.191

    Tarihte sünnetullah hep böyle tecelli etmiştir.

    Maalesef bu emirlere tam manasıyla uyulmadığı için günahlar önemsenmemeye başlamış ve hatta birçoğuna karşı Müslüman halk duyarsızlaşmıştır. Buda ehl-i sefahati daha da cesaretlendirip aleni ve hayâsız bir şekilde günah işlemeye sevk etmiştir. Böylece bulaşıcı hastalık gibi bu günahlar yayılmış, zehrini herkese bulaştırmış, kalpleri köreltmiştir.

  5. Konuya depresyondan girilmiş , ordan utanma duygusunun yok oluşuna ve nihayet yalan söylemeye evrilmiş .
    Utanma duygusunun yok oluşu ve ona bağlı olarak yalan söylemenin bu kadar yayılması; aslında toplumdaki ahlaki çöküntünün , toplumsal yozlaşmanın , çürümenin bir çok belirtisinden sadece bir iki tanesidir ! Yani bir buzdağının görünen çok az bir kısmıdır !
    Haliyle bu konunun burada tartışılması, görüşülmesi , çeşitli yönlerden ayrıntılarına girilmesi yani irdelenmesi mümkün değildir ; belki de akademik bir tez konusu olarak incelenmeli, araştırılmalıdır !
    Hatta bana göre bu konuyu devletin enine boyuna ele alması ve alınacak eğitim/öğretim önlemleri başta olmak üzere kısa, orta , uzun vadeli bir proje halinde takibi ve uygulanması gerekir !
    Dün Ordu’nun bir ilçesinde 14 yaşındaki bir delikanlının , fındık toplama tartışması neticesinde tabancayla ailesini katletmesi çok tipik bir patlama , çok trajik bir toplumsal trajedidir . Bu , haberlerde verildiği gibi basit bir cinayet , bir cinnet hali değildir .
    Bu olayın bir çok açıdan ve bütün boyutlarıyla ele alınması , incelenmesi, araştırılması gerekir .
    Son olarak şunu belirtmek isterim ; öyle bir dünyada yaşıyoruz ki dürüst olmak da artık bir mes’ele haline geldi !
    Herkese selamlar , saygılar

    • Ali bey satılmış medyamızın henüz işitmediğim bir üçüncü sayfa haberini getirip buradan paylaştığınız için size minnetarım;
      gördüğüm kadarıyla dürüst olmakla ilgili bir endişeye kapılmanıza da gerek yok zaten…

  6. Sayın Koru ,
    Yazınızın sonundaki önermenize tamamı ile katılıyorum. Bunun nedenlerine inmek istedim.
    Moslow un ihtiyaçlar hiyerarşisinde güven ihtiyaçları ikinci sırada yer alır. Ben bunu fiziksel güvenlik ve korkudan emin olma olarak ikiye ayırıyorum. Bazı korkular doğrudan fiziksel güvenlik ile ilgili değildir. Örneğin yaşlanma , hayırsız evlat, kötü ile karşılaşma gibi şer olarak addedilip de başa gelmesi muhtemel olan konular ile ilgili olanlar. Her insan bir şekilde yanlış davranışlarının cezalandırılacağına dair korkular taşır. Çevresinde başına türlü felaketler gelmiş insanları görür ve niye acaba diye sorgular , sırf kendi başına gelmemesi için tedbir almak adına. Dünya üzerinde ki satanizm dışındaki her inanç sisteminde şerrin karşılığının bir bedeli olacağına dair bilgi vardır. Bazıları sınırları zorlamayı tercih eder. Cesur ya da vurdum duymaz görünür ama içten içe bu endişeleri yaşar . Bunu gidermenin yollarından biri alkol alma ya da madde kullanımıdır ki bu da farklı sonuçlara götürür.
    Google de yapacağınız küçük bir araştırma son yıllarda psikiyatri kliniklerine başvuran hasta sayısındaki artış oranlarını verecektir. Bildiğim kadarıyla son yirmi yılda 20 kat arttı. ABD de prozac toplumu adıyla bir film yaptılar . Nüfusun yarısı insomnia yani uykusuzluk problemi yaşıyor . Avrupa da bu oran % 40
    Çağımızın hastalığı , refaha kavuşma ve sahip olma çabası , bunun için yalan , dolan ile hedefe ulaşma gayreti. Cok laf yalansız , çok mal haramsız olmaz demişler. Kısaca dürüst olmama ! Bunun da neticesi bilinç altındaki ne zaman vurucu darbe geliyor korkusu sonucu ortaya çıkan ansiyete, depresyon rahatsızlıkları. Hatta inançlı insanlarda görülen bu durum ise onlardaki zekat, sadaka,infak, sılayı rahim vs sorumluluklarını tam anlamıyla yerine getirememenin verdiği endişeler sebebiyle belirlenmesi. Akıllı insan havf ve reca arasında dengeyi kurma adına gayret, sabır, şükür, kanaat , tevekkül , kısmet , nasip gibi kavramların gereğini yerine getiren kişidir . Bunlar yüzü kızarmaya sebep olacak eylemlerden uzak olan ve herhangi bir rahatsızlık yaşamayan az sayıda kişidir.
    Burnu uzamayan ve yüzü kararamayanları yine de fark edebilirsiniz.
    Kul dan kul a bela gelmez Hak yazmadıkça , Hak bela yazmaz kul azmadıkça demişler.
    Zilzal suresinde kim zerre kadar iyilik yapar karşılığını bulur , kim zerre kadar kötülük yapar karşılığını bulur buyurarak buna işaret eder.
    Tabi bunlar bir yönü. Gayb aleminde işler nasıl dönüyor tam anlamıyla bilemiyoruz. Ama öyle bir alem var. En azından bunu bilmek ve ona göre yaşamak lazım.

  7. Ülke batıyor dersen düzey .İyi şeyler oluyor dersen trol.Sabahtan akşam a ülkeye yöneticilerine sövüp sayacaksin düzey öylemi.En kotu yönetim yonetimsizlikten iyidir.
    Yaşadığımız coğrafya çetin coğrafya ,papatyalarin kaç cinsi varmış bilmem hangi ağaç ne kadar yaşarmış hesapları yapacak kuzey ülkeleri gibi bir cografyamiz yok.Yuzyillardir seni yok etmeye çalışanların göz diktiği her daim uyanık olmamiz gereken bir coğrafyada yasiyoruz.Yapilan yorumlarda tek derdimiz Tayyip gitsin sonra ne olursa olsun mantığı var .Vur abaliya.Peki sonra iki koyunu gutmekten aciz insanlar gelip coreklensin memlekete Biden amcasından yardım mi diler bilmem kime ülkeyi peşkeş mi çeker bilinmez.
    Partinin kapısından bir kez girmemiş oy dışında hiçbir alışverişi olmayan insanlara trol diyeceksin .
    Sonra da düzeyden bahsedeceğiz.Yok böyle bir dünya.

    • Evet, çok doğru diyorsun Ahmet ! Hep senin methiyeler düzdüğün bir dünya yok !
      Bir de muhaliflerin eleştirdikleri bir dünya var , değil mi !
      Olumluyu da gör olumsuzu da gör ve gerçekçi ol arkadaş !
      İyi günler

    • “En kotu yönetim yonetimsizlikten iyidir.” sözünü yanlış yazmışın. Cumhur ittifakı giderse ondan Daha başarılı Millet ittifakı dolduracak.
      Yani yönetimsizlik diye birşey yok.

      Sözün doğrusu, “En kötü devlet devletsizlikten iyidir”

    • İyi şeyler olmasını tabii ki isteriz. Seviniriz ve hakkı da teslim ederiz. Ancak yalanlar bu kadar sürekli ve sınır tanımaz olunca artık doğrulara da inanamıyoruz. Yalancı çoban hikayesi gibi.

    • Neden biz iki koyun götürüp kaybedecek adam istiyoruz o koyunları çarşıya götürüp satan, sonrada satmadım kurt ? kaptı diyecek adamlardan bıktık. Va mı itirazı olan !

      • Saygı değer Hocam benim bir itirazım yok ama Üstad Fehmi Koru’nun itirazı var. itirazını da başlıktan dile getirmiş; bunun bir çaresi yok diyor, yani böyle adamlardan biksak da kurtulma imkanımız yok diyor.

  8. Eskiden Cemaat vardi, iktidarin kurucu ortagi gibiydi, ABDdeki liderine “muhterem hocaefendi” diye ovguler dizilirdi. Sonra ne olduysa oldu, ortaklik bozuldu, Muhterem hocaefendi “sumuklu imam” oldu.
    Bunlardan biri yalan ama hangisi, Muhterem Hocefendi mi, Sumuklu Imam mi?

    • Imamlarin devlet isine burnunu sokmasina karsiyim. Fetullahcilar bir hesap uzere ortak oldular tayiple aslinda ne milli gørus cemati sever ne cemat milli gørusu cematin planli yurudu bunca yil kimse farkinda olmuyor sandilar fakat ergenekon diye bir Yapi derin devlet endiseliydi orduya sizmalardan onlar tayyibi kafaya aldilar basladilar kumpaslarla dislerine dokunan genarelleri tasfiyeye hatta hatirlayin tayyip Erdogan bir ara ben savciyim bile dedi ama ergenokonun gucunu unuttular ønce 17/25araligi cekip reisle hocayi biraz salladilar baktilar olmadi son darbe 15temmuz ve etrafinida sardilar reisin ve birdaha asla kibastirmazlar

  9. Güzel yurdumuzun güzel insanları birgün doğruyu bulacaktır! (diyemiyorum). Çünkü aramıyorlar bile.. malesef ?.
    -(herkesin devletten başlıyor kokuşmuşluk! Zannı yanlış tespit olsada) eksik kısmısını kişinin kendinden tamamlayıp doğruyu bulmaya niyetinin olup olmadığıdır doğrusu.
    -örneğin ben bir zamanlar…
    Diye başlayıp, şu şu hataları yapmışım! Ahh keşke kalemim kırılsaydıda !..
    Kim diyebiliyor acaba?
    -herkesin eteğine bulaşmış kir pas çamur! Ama, bilememiş o çamurun iz bırakacağını bir zaman daha, nezaman!
    -işte bu zaman er gelen umulmadık zaman! Ve beğenmez göründüğü müz bir Robin, bir kral çıplak diyen masum çocuk belki Tarkan bilemedin Malkoçoğlu?️
    -Bitmez, bu durgunluk bu kırgınlık bu keder.
    Sandıkların içindeki kirli çıkın sandıktan çıkmadan, kılıç kınından sıyrılmadan.
    *Devletimizin taa başından başlayarak, kanadını kollarını savunmak gerek,
    *Dışardan içeriye değil, içerden dışarıya doğru hedef seçmek gerek,
    (Yanlışı söylemenin yoktur bir zararı. kın içinde felan hikayelerinin yoktur bir anlamı)
    *Doğruyu bulmaya niyetim var ise benim, kalemim ok olur aklım mızrak,
    *Önce kendimizden başlamak gerek.

  10. geçenlerde de yazmıştım, ibrahim uslu türk halkının yolsuzluğu cezalandırmadığını söylüyor, anketlerden okuyor, gökyüzüne bakmıyor. ben de tezgahın önüne iyileri, arkasına çürükleri koyan, müşterisinin torbasını çürüklerle dolduranların yolsuzlukları sorun etmeyeceğini eklemiştim. yalanla, dolanla, yolsuzluklarla bu toplumun büyük bir bölümünün ve ne yazık ki coğrafyanın pek fazla bir derdi, sorunu yok. dolayısıyla önlemek, engellemek gibi bir çabası da olmadığı anlamına geliyor bu.
    arı, utanmayı, yüzün kızarmasını şeref ve haysiyet kavramlarını toplumsal bir değer olarak kaybettik.
    ufak tefek sorunlarımız var yani.
    güllük gülüstanlık bir ülke değiliz.
    durum budur.

    • Halk aslında hakkını aramakta istiyor, doğruyu yapmak ta! Markette fiyatını görmek, terazide domatesi kendi tartmak. (Bakkal yerine niçin küçük marketlere rağbet var acaba?)
      Küçük bir kentte kimin hangi işe ne yatırım!?? Yapıp kaç koyup kaç alacağını bile? hesap eder hemen herkes!
      Kimisi sonunu hesap edemediği işlere tenezzül etmez, kimisi boyar satar!
      Ve hep birileri bulunur o işlere aday malesef.
      *Burda sizinde umduğunuz kişinin ahlaklı erdemli olmasıdır beklenen, ama nafile.
      *Aranması gereken, Doğru olan:işin yapılması faydası zararı yanında,
      Bir AVM bir tesis, bir park ve benzeri iş yapılmışsa şehre,
      Kaça ihale, kaça maliyet, astım tabela, kime niyet kime kısmet?
      (Bireysellik ten döndü toplumsallığa!)

    • Her zaman söylüyorum. Siyasiler de bu toplumun aynası. Toplum despotsa, antidemokratsa, hırsızsa, yolsuzsa, yalancıysa, gayrisamimi ve ikiyüzlüyse, başlarına getirdikleri de onlara benzeyecektir. Genel olarak toplumda bu hastalıkları her gün görüyor ve yaşıyoruz zaten. Bu kötülükleri sürekli eleştirmek ve utandırmak zorundayız insanları. Başta siyasiler. Utanıncaya kadar rezil etmeliyiz hepsini. Sosyal medayıyı da doya doya kullanarak. Yasak falan işlemez. Boşuna kürek sallıyorlar sefiller.

  11. Depresyon, çağımızın en sık rastlanan hastalıklarındandır. Bu hastalığa neden olan sıkıntı ya da günümüzde sıkça kullanılan deyimiyle stres, pek çok hastalığı beraberinde getirmekte, kalp hastalıkları benzeri pek çok hastalığa neden olabilmektedir. Bunun sebebi incelendiğinde, hücreler arasındaki hassas dengelerin sıkıntıdan direkt olarak etkilendiği görülmektedir.

    Örneğin bağışıklık sistemimiz bizi, kanser dahil pek çok hastalığa karşı korumaktadır. Sağlıklı bir bağışıklık sistemi ancak stresten uzak bir yaşam tarzı ile mümkündür. Sıkıntı ve kuruntular olmadığında, lenfositlerimiz enfeksiyonlara, romatizmal hastalıklara ve hatta kansere karşı daha etkili bir mücadele vermekte ve başarı kazanmaktadırlar.

    Bunun için de dua ve tevekkül şarttır. Kuşkusuz Allah’a devamlı dua eden, başına gelen her olayın Allah’ın verdiği özel birer imtihan olduğunun farkında olan ve tevekkül eden bir mümin, sıkıntıdan daha çabuk kurtulacaktır. Yüce Rabbimiz’in sıkıntıları gideren ve duaya cevap veren sıfatları Kur’an’da şöyle bildirilmektedir:

    “O nesneler mi üstün yoksa, çaresiz kalıp kendisine yalvaran insanın duasını kabul edip sıkıntısını gideren ve sizi dünyada halifeler yapan Allah mı? Hiç Allah ile beraber başka tanrı mı olur? Elbette olmaz! Ne de az düşünüyorsunuz!” (Neml, 27/62)

    Peygamberimiz Hz. Muhammed (sav), sıkıntının hastalıklara yol açtığını şu hadisi şeriflerinde buyurmuşlardır:

    “Her kimin huyu kötü olsa, kendi nefsini sıkıntıda tutar ve her kimin kederi çok olsa, kendisini hasta eder.”

    “Çok türlü kaygılanmalar, çok türlü hastalıklar getirir.”

    “Hak Teâlâ’nın yarattığı mahlûkta kaygıdan daha kötü ve daha şiddetli bir şey yoktur.”

    “Hak Teâlâ şifâsını yaratmadığı hiçbir türlü dert yaratmamıştır. Her kim o şifâyı bilirse ilâç edip kurtulur, her kim bilemezse o dertle kalır. Fakat ölümün dermanı yoktur.” (Hadisler için bk. Önder Çağıran, Tıbbi Nebevi, 1. Baskı, Boğaziçi Yayınları, İstanbul 1996)

    Aslında “kişinin hedeflerini gerçekleştiremediği, sahip olduğu güzellikleri koruyamadığı veya bu tür kayıp ihtimâllerini fark ettiğinde düştüğü ümitsizlik hâli” olarak tarif edilen depresyon, sadece bu çağın değil, tarih boyunca tüm insanlığın derdi, hatta “kaderidir” bile denilebilir.

    Acaba bazıları bu devran dönecek Benim halim ne olur diye Kaygılanmayamı başladılar. Önce tükenmişlik sendromu son uykusuz depreyon ruh hali.

  12. Ahmet 28 Ağustos 2021 At 22:00
    Didem hn siz bu dünyada yasamiyorsunuz herhalde.
    İki yıldan beri büyük bir çöküş var dünyada ve siz herşeyin güllük gulustanlik olacağını mi bekliyorsunuz.Hic materyal fiyatlarından haberiniz var mı tüm hammaddeler döviz bazında iki katına çıkmış durumda.Bakirindan demirine kerestesi den plastigine her şey iki katina çıkmış durumda doğal olarak enflasyon yüksek.Ayrica tüm sanayi üretimi tam kapasite çalışıyor.Savunma sanayi ni ele alın .60 li yıllarda Kıbrıs türkünün katledilisine neden 3 -5 sene cevap verilmediğini bilirmisiniz.Ben söyliyeyim :Bir çıkartma gemimiz yoktu şimdi ise savunma sanayi % 80 lerde .Çok sukur kimse artık cesaret edemez.İlave devir elektronik devri yazılım devri bunun da temeli mikro işlemciye dayanır.Artik bunu üreten bir ülkeyiz çok şükür.
    Peki herşey güllük gulustanlik mi tabiki hayır.
    Ama sizin dediğiniz gibi de ölüp bitmedik.Dun asi yok diye atıp tutuyordunuz .şimdi kimsenin sesi çıkmıyor.Devlet tüm bunlarla uğraşıyor.
    Eleştirelim ama sadece negatif enerji yaymayalim Bu vatan hepimizin

    ahmet bey bir harikalar/hayaller ülkesinde yaşıyor olmalı, alice gibi…
    yandaş medyanın çizdiği, uçuyoruz, kaçıyoruz ülkesinde.

    efendim neymiş,
    dünya büyük bir çöküş yaşıyormuş,
    elbette dünya çapında yaşanan bir pandeminin ekonomik sonuçları olacaktır, lakin gelişmiş ülkeleri baz alırsak resesyon inkar edilemez, büyüme oranları düştü, milli gelirleri artmadı ama çoğunlukla korudular, yakın gelecekte bazı sıkıntılar olacağı kaçınılmaz çünkü para basıyorlar elbette sonuçları olacaktır, daha büyük ekonomik krizler yaşanacaktır.
    bizim ekonomik problemlerimiz pandemiyle başlamadı, son 10 yıldır sürekli geriliyoruz, hammadde fiyatlarından vakit kalırsa bütün parametreler de bakıp nasıl sistematik gerilediğimizi görebilirsiniz, ekonomi istikrarsız ve kötü politikalarla yönetildiği için dengeler sarsılıyor bu dövize yansıyor, yükselen hatta yükseltilen döviz hammade fiyatlarını yükseltiyor, bu enflasyona yansıyor. bir gecede yerinde yıllar boyu kalması gereken insanlar dövizin direncini kırmaya yaklaşılan bir sırada amaçsız, açıklamasız yerinden edilip döviz zıplatıldığı zaman hammade ve enflasyon böyle oluyor işte. siz bu kadar önemli ve de hassas bir pozisyondaki insanın neden işten el çektirildiğini biliyor musunuz ve bir kararın bu kararın sonuçlarının ülkeye verdiği zararın boyutları hakkında bir fikriniz var mı? harikalar ülkenizde herhangi bir soruna neden oluyor mu? yoksa tavşanın ayağına iğne battı diye alice gibi ufak sorunlar nedeniyle her şey güllük gülistanlık değil diye mi düşünüyorsunuz? uçuyoruz kaçıyoruz eh bir iki ufak sorunumuz da var, eh olacak o kadar rüyası görüyor olmalısınız…ekonominin bugün iflasın eşiğine gelmesinin nedeni pandemi değildir, salgın sonuçları itibarıyla inkar edilecek bir şey değildir, pandemi ivme kazandırmış, işlerin daha hızlı tepetaklak gitmesine neden olmuştur. lakin ülkenin kaynakları yolsuzluk ve israf nedeniyle heba ediliyor, siz ise bunu görmemek için kendinizi bir hayaller ülkesine kapatıyorsunuz.
    türkiye 1930 larda gemi üretiyordu, sanayi ve teknoloji katlanarak hızlanıyor yaşadığımız coğrafya da silaha, gemiye yatırım gerekli iken yaşadığımız son 20 yılda bölgede yaşananlardan sonra zaten bir zorunluluk halini almıştır, kaçma lüksümüz mü var? bu mevcut yönetimle ilgili bir sonuç olmaktan çok uzaktır. tarıma yönelik eleştirilere pakdemirli ama ihamızı sihamızı yapıyoruz diye cevap vermişti, keşke tutunacak bir kaç dalımız daha olsa değil mi?
    70 li yıllarda kendi uçaklarımızla yangın söndürüyorduk, bir kaç yıl öncesine kadar komşu ülkelere yangın söndürmeye gidiyorduk, şimdi astronomik fiyatlarla uçak kiralıyoruz.
    cumhuriyet tarihi boyunca pek çok alanda çok kıymetli teşekküller kuruldu, bunlar akp öncesi de olmak üzere arpalık haline getirildi ben bunlara yorumlarımda geniş yer veriyorum. akp döneminde ise çoğu satıldı, büyük gelir sağlandı. devletteki büyük gelir artışına rağmen bugün hazine eksi rezervdedir. hizmet adında yapılanla halkın sırtına yüklenmiş borç olduğuna göre, kamu teşekküllerinin satışından, toplanan vergilerden, ve tüm gelirlerden sonra bugün elimizde olan, eksi rezervde hazine, yüksek enflasyon, yüksek işsizlik, yüksek döviz kuru, yüksek faiz ve fakirleşme. bu mu her şey güllük gülüstanlık değil dediğiniz tablo?

    dün aşı yok diyorduk, çünkü aşı yoktu, bugün dünyada sinekli bakkallarda aşı var, aşı olana hediye ve para çeki dağıtıyorlar, bugün türkiyede de var, dolayısıyla kimsenin sesi çıkmıyor, bir şey doğru olduğunda sesimiz çıkmıyor zaten? doğru giden bir şey olunca kimsenin sesi çıkmaz zaten…tüm dünyada aşı bu kadar bollanmışken türkiye de olmaması mümkün mü? çok şükür henüz mozambik değiliz, ama dünya sıralamalarında artık kabile yönetimi olan afrika ülkeleriyle aynı grupta olduğumuz pek çok başlık var, verileri paylaşıyorum, bir itirazınız varsa yapınız, sizi tutan mı var?
    negatif enerjiye gelince,
    neden oturup uzun uzun yorumlar harika sonuçları yazıp pozitif enerjimizi yükseltmiyorsunuz? ben gerçekleri yazıyorum, kimsenin itiraz edemeyeceği gerçekleri, gerçekler negatifse beni suçlamak yerine neden bunları yaşadığımızı sorgulamıyorsunuz?
    siz başınızı kuma gömüyorsunuz diye hepimizden aynı şeyi istemeye hakkınız yok.
    bir parça vatan sevginiz olsaydı yolsuzluklara, hukuksuzluklara, israflara sesinizi çıkarırdınız, vatanseverliği sizlerden öğrenecek değiliz…ülkenin içler acısı haline bakınca, hiç değiliz…

    • Didem hanım “ben gerçekleri yazıyorum, kimsenin itiraz edemeyeceği gerçekleri,” diyorsunuz ama daha önceleri aşı kampanyasıyla ilgili verileri bir ay geriden takip ederek sanki son durummuş gibi buradan paylaşıyordunuz, biz uyarınca da noolmuş ben böyle çalışıyorum diyordunuz?
      Bakıyorum şimdi de başımıza doğrucu davut kesilmişsiniz!
      Paylaşsanıza yine aşıda geldiğimiz son durumu; italya ve almanyaya göre ne durumdayız, ya da abd ye göre?
      Çarpıtma yoksa ben de yokum mu diyorsunuz, nedir?

      • itiraz edecek bir şey olunca ediliyor demek ki,
        milyonlarca-çoktan kinaye-yorum/veri/bilgi paylaşıyorum,
        “bir itiraz” kötü bir skor sayılmaz,
        doğrucu davut gerçeğini değiştirmez.
        o kadar kusur,
        kadı kızında da olur…

  13. kişi herkesi kendisi gibi bilirmiş. troller haric herkes duzeyli yaziyor. trollere bile cvp yazarken duzeyli yazan bi kitle var. trolleri de anlayisla karsiliyoruz. ne de olsa ekmek kapisi!
    bircok yorumcu bu araĺar girmiyor. onlarada cagrim meydani vazifeli arkadaslara birakmak hata yazarin emegine sahip cikilmali diye dusunuyorum.

  14. yazıyı okuyunca dünya rekoru trump da diye düşünürseniz yanılırsınız.
    bence bu konu da dünya rekoru bizdedir.hem de ne şimdi ne de yüzyıl sonra bile ulaşılmayacak rekor.
    hatta nazi göbels bile mezarından çıksa boynuz kulağı geçmiş deyip bana gerek yok der ve mezarına döner.
    Yinede şahlanıyor aman
    Kolbaşının yandım da kır atı
    Yinede şahlanıyor aman
    Kolbaşının yandım da kır atı

  15. PROFESYONEL YALANCI
    2003 yılında Adalet Bakanı olan Cemil ÇİÇEK’e çıkması gereken bir yasa ile ilgili serzenişte bulununca “siyasetçi dediğin profesyonel yalancıdır” demişti.
    Olması gereken, Dünyanın başka yerleri vs. ayrı bir konu.
    Ancak günümüzde ülkemiz siyasetçileri için maalesef gerçeğin en yalın ifadesi bu.
    Bir de yalancının buud meselesi var.
    Doğru olmamakla birlikte yalanı da “ihtiyaca binaen” söylersin. Bu duruma göre kabul edilebilir.
    Ancak, bir de durduk yere, yani yalan söylemek için yalan söylemek.
    Bu apayrı bir vakıa.
    Yalan söylemeden duramıyor. O gün yalan söylemez ise uyuyamıyor.
    Uyuşturucuya ileri derecede bağımlılar için kullanılan bir tabir var: “iptila derecesinde bağımlılık”
    Ülkemizde günümüz siyasileri maalesef yalana bu derece bağımlılar.
    Maalesef yalana bağlı oldukları kadar harama da bağımlılar.
    Siyasiler böyle de halk farklı mı?

    • Sayın yk, c.çiçekle ilgili iddianızın aslı nedir bilmiyorum ama eşkali tutuyor, yani;
      “Maalesef yalana bağlı oldukları kadar harama da bağımlılar.”
      Arınç gibi o da yik üyesi değil mi?
      Kendini çok güzel tarif etmiş…

  16. Günümüzde yalan hakaret gırla gidiyor.Bu siteyi bile incelemeye alsanız aman Allahım normal yazı yazanimiz yok.Yalan iftira hakaret diz boyu.Hele uzaklardan yazanlar da ölçü sınır yok.Bilip bilmedikleri her konuda sallıyorlar.
    Milletler liderlerle kalkinip guclenemezler ,top yekun halk ile birlikte bu işler basarilir.Bundan dolayı hepimizin kendimize çeki düzen vermemiz gerekir.
    Örnek yönetime sallariz şöyle ihale yolsuzluğu böyle hamuduna kadar götürme deriz ama öbür yandan milletin vergisini CALARİz ne fark var yetimin hakkını yemek konusunda sorarım??
    Evet hepimiz kendimize gelmeliyiz.

      • Aslında doğru! O Kendisini anlatmış.
        Gerçi okumadım fakat okumadan ne yazdığı bilmemek için bu siteye tesedüfen girmiş olmak lazım.

    • Senin Hangi milliyetten olduğu sezemedim.
      Bizim Türk Atalarımız diyor ki,

      “”Balık baştan kokar”

      Bizim atalar birşey söylemişse şöyle bir düşünmek derekir; Çünkü Tecrübe ile sabitdir

Yoruma kapalı.