İddialı cümleler: Kendini devletin sahibi gören bir avuç seçkin azınlık.. Haksızlık ve hukuksuzluğa maruz bırakıldık…

25
Reklam

Adaylardan biri, kazanarak çıktığı 2019 seçimi öncesi yürüttüğü kampanya sırasında ettiği vaatler kendisine tekrarlandığında, çoğunu hatırlamamış bile…

Veya hatırlamaz görünmüş…

Muhalif bir politikacı o, muhaliflere öyle çapraz sorular yöneltilebiliyor. İktidar ağırlığına sahip politikacılara benzer tarzda sorular sorulamadığı için, onlar daha rahat hareket edebiliyorlar. 

Öyle dört-beş yıl öncesine gitmeye gerek yok, henüz üzerinden bir yıl bile geçmeyen genel seçim öncesinde, kamuoyu önünde duyurulan vaatlerin acil nitelikte olanlarının neredeyse hiçbiri hayata geçirilmedi.

Dert edilip sorulmadığı gibi, çoğunu bizler dahi hatırlamıyoruz.

Geriye dönük hatırlatma görevini bu seçim öncesinde de AK Parti genel başkanı da olan Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan üstlenmiş durumda. Her gün çıktığı Anadolu gezilerinde, tarih dönemlerinden siyah sayfaları, geçmişe dair kötü örnekler olarak kürsüye taşıyor.

Dün Hakkari’deydi Cumhurbaşkanı Erdoğan ve orada yaptığı konuşmada yine geçmişi hatırlatan cümleler sarf etti.

Burada o konuşmadan bir bölümü sizlerle paylaşayım:

Reklam

“Eski Türkiye’de sizlerle beraber milletimizin her kesimi çeşitli mağduriyetler yaşadı. Kendini devletin sahibi gören bir avuç seçkin azınlık dışında çoğumuz ötekileştirildik. Haksızlığa ve hukuksuzluğa maruz bırakıldık.”

Yalan mı? Değil elbette. Kendi yazı arşivimden sayısız kere okurlarla paylaştığım benzer cümleleri bulup buraya taşıyabilirim.

Gerçekten de, geçmişin bayağı derinlerinde olduğu gibi, fazla uzak olmayan ’28 Şubat süreci’ gibi daha yakın zaman dilimlerinde de, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın konuşmasından aktardığım cümleleri fazlasıyla hak eden yanlış davranışlara şahit olundu.

Ancak bu tür cümlelerin günümüzde iktidar sözcüleri tarafından hatırlatılması yanlış.

Neden böyle düşündüğümü açıklamama gerek var mı?

Sanmıyorum ama yine de birkaç paragraflık hatırlatmaya ihtiyaç duyanlar çıkabilir.

Askeri vesayet artık tarihe karıştı, bu sayede eleştiriler yapılabiliyor, ama olsun yine de politikacıların konuşurken dikkatli olmaları vatandaşa karşı görevleri.

İktidar partileri adına konuşanlar dinlenirken, çoğunun, kendilerini devletin sahibi gibi gördükleri hissini elde etmemek mümkün değil. Buyurgan bir dil kullanımı çok yaygın. Birinci tekil ağızdan kurulan cümleler, o şahısların ağzından çıkarken, dinleyenler, onların devlet adına mesajlar olduğunu algılayabiliyor.

Reklam

‘Seçkin azınlık’ kalıbı da günümüzde iktidar sahipleri tarafından kullanıldığında ağızlarda kullananın arzu ettiğinin tersine bir buruk tad bırakıyor. Zirvelerde yer alanların söylem ve tavırları değil yalnızca, iktidar mensubiyetinde çok daha aşağılarda yer alanlar bile, etraflarına, kendilerinin ‘seçkin kişiler’ olduğunu belli ediyorlar.

“Haksızlık ve hukuksuzluğa maruz bırakıldık” cümlesi eskiyle ilgili olarak doğru. ‘Ötekileştirme’ kavramı da, özellikle 28 Şubat süreci içerisinde sıklıkla kullanılmıştı.

Peki ya bugün?

Türkiye Cumhuriyeti’nin adalet ve hukuk sisteminin sınırları, her anayasalı demokraside olduğu gibi bizde de, anayasa ile çizilmiş bulunuyor.

28 Şubatçılar, gözlerin içine baka baka, bazılarımızın insan haklarını çiğneyebilmişlerdi; anayasaya rağmen hem de…

Bugüne gelince…

Günümüzde insanlar, yargıda haklarını alamadıklarını veya haklarının çiğnendiğini düşündüklerinde, Anayasa Mahkemesi’ne bireysel başvuru haklarını kullanıyorlar. Anayasa Mahkemesi de, yine anayasanın kendisine tanıdığı yetkiyi kullanarak, başvuruları karara bağlıyor.

Sonra?

Anayasa Mahkemesi’nin kararları uygulanmıyor.

Kanun Hükmünde Kararnameler ile yerlerinden edilen yüzlerce yargı mensubu Danıştay’ın verdiği kararlarla görevlerine iade edildi.

Görevden 2016 yılı ve sonrasında alınmışlardı, iadeleri 2024 yılına kadar gecikti.

Seçim kampanyaları sırasında, geçmişle ilgili eleştiriler yapılırken, adayların ve partileri adına kampanya yürütenlerin, günümüzle benzerlik kurulabilecek türden cümlelerden uzak durmalarını bu sebeple tavsiye ediyorum.

En doğrusu, beş yıl önceki seçimin kampanyası sırasında verdiği sözler hatırlatıldığında, hatırlamadığını ileri süren politikacı gibi davranmak…

 Hafıza insanlar için ilginç bir yeti çünkü.

ΩΩΩΩ

Reklam

25 YORUMLAR

  1. Konu Ekrem efendi iken nasıl da çevirip Reise getiriyorsun ? Gerçekten büyük bir maharet. Milet alavere işlerini yemiyor. Çünkü hayvan terli

  2. sayın yazar ekrem beyin 5 yıldır tel tel dökülen cilasını toplama derdine düşmüş Ekrem bey bu seçimi kazanırsa şu ata sözünün miadı dolmuş demektir
    lafla peynir gemisi yürümez

  3. BUNUN ORTASI YOKMU??? diye sormuş “Ortası dolu yandan geç 16 Mart 2024 De 13:17” diyen yorumcu….

    …..
    Sorular istif olmuş, öylesine çok,
    Cevap istiyor ama ilgilenen yok!
    Belli ki sorgulayan çözümlere aç,
    Ya cevap beklenenler, karınları tok!

    ORTASI var tabi, ve bu çok gerek te,
    “Hayır” kalmamış sanki ORTA DİREKte,
    Uzlaşı yok! kavga var, UÇlar ortada,
    Mesele, hataları kabul etmekte!….

    İnatlar kamplaşmış, gerçekten bihaber
    Dengeler altüst, yeni bir ayar bekler
    Öyle iliklenmiş ki düğmeler, şaşkın!
    “Akıl*İman Sentezi” en emin rehber!
    …..

  4. Çoğu zaman şunu düşünüyorum:
    -mutlu azınlık mı?
    -mutsuz çoğunluk mu?
    Geçmiş 50 yılda işi düzgün bir azınlık yönetirdi ve hakimdi her bi işe lakin,
    Turgut Özal gibi (belki Menderes te öyle idi) hatta Erbakan hoca bile müsade edilseydi onlardan daha iyisini yapacaktı🤔. Ülkenin parasını tek kasada topladı ayakkabı kutusu yada parti binasında saydırmadı. Altın rengini tercih ederdi.
    (Vizyon eksikliği nedeniyle başaramadı belli edemedi bile)
    Ama fakat, ortadirek diye geniş bir kesim karnını doyura biliyor, kimseye eyvallah etmiyor idi!
    Ve politikacı “açlıkla yoklukla terbiye etmeyi!” öğrendi😡.
    ÇOK ZAMAN ŞUNU BEKLİYORUM:
    -Halk zengini fakiri ile METRO HASTANE OKUL FABRİKA yapılsın DESİN!
    -Ekonomik ulaşım, rahat ve sakin bir yaşam İSTESİN!!
    -Çocukların gelecek nesillerin planlarla yokluğa hiçliğe gitmelerinin önüne geçilsin!!!
    Gelecek şimdiden planlansın bunu TALEP ETSİN!!!
    Heyhaaatttttt!!!…..
    Adam-kadın-çocuk-yaşlı -genç-;
    -bedava otobüs kartı
    -bedava ekmek süt
    -beleş tedavi
    -çalışmadan haketmeden aylık istiyor 😯
    30-40 yıl çalışmış, dağda bayırda ülkeyi korumuş kollamış huzuru sağlamak için it kopuk soysuzları kovalamış onca insan ise emekli olunca o çalıştığı günlerini özler hale getirilmiş😡😡😡.
    Şimdi yine düşünüyor, soruyorum:
    BUNUN ORTASI YOKMU???☹️🤔

  5. DİDEM 15 Mart 2024 De 14:58

    Didem hnm, her yazılanda yeni bilgiler/görüş açıları olmasından yanayım. Bazı noktaların tekrarı da daha iyi anlaşılmasına yardımcı olur, kanaatindeyim. M.K. Atatürk Paşamızın döneminde katlonan ve kaybolan canlarımıza dair cellat itirafı hakkındaki referansı M. Salim Öztoksoy videolarında bulabildiniz mi? Üzüm helal iken, şarap neden haram olsunmuş konusunu Paşamıza ait olduğunu ben internette gördüğümden eminim. Bulamadıysanız tekrar arayabilirim. Neyse, sondan başlayayım, yine ben. Daha önce değindiğim gibi, ortak paydaya en iyi örneklerden biri Kurtuluş Savaşındaki “Akıl*İman Sentezi”dir. Eğitime/öğretime de bu esasta bir motivasyonla başlanırsa mealler/fatiha anlamları çabucak öğrenilir ve zihinlere rehber olur. Kurtuluş savaşı cephelerindeki “iman”, can fedakarlığına dönüşerek Allah’a kulluğun bir tezahürü ve ham madde olarak askeri “akıl”a hizmet etti. Hakları ödenmez! Paşamızın ve üst rütbe diğerlerinin hizmeti de bu noktada çok önemli, şüphesiz. Neticede Paşa dahil hepsi Osmanlı askeri ve hepsinden Allah razı olsun (Sezarın hakkı Sezar’a!). Paşamızdaki değişmeler sonradan ortaya çıkıyor. Kollektif aksiyon adına farklı fikirleri entegre edebilirdi (ne şiş yansın ne kebap ikna modunda!-Bu bir “Deha” için hiç de zor şey değil). Nefs-İhtirasla “tek adam”lık n’oluyor hiçbir zaman anlamadım, yapım müsait değil belki de. Hatalı hatasız dindar/hacı-hoca üzerinden söylediği bazı şeyler dolaylı olarak dine dokunan şeyler ve bir “Deha”ya yakışmıyor, lüzumsuz! Bu konulara giriyorsa kendisi iyi bir örnek olmalıydı. İnancın imana yansıyan telkinleri arasında “İçki” konusu sembolik değerde birşey. Ancak, içki dindar cenahta algı/bahane oluşturması da doğal. Şahsen beni rahatsız eden birşey değil, asla. Oruçluyken sosyal/mesleki toplantılar sırasında oturduğum masalarda içen içmiştir. Zerre kadar aldırmam. Zamanı geldiyse içkiye bulaşmadan oruç bozup ben de yemeğe iştirak etmişimdir. Masadakilere baskı oluşturmasın diye oruçlu olduğumu hissettirmem bile.

    Ancak, madem bir Devlet Başkanısın, o iddiayla çıkmışsın piyasaya. O zaman halka ve halkın değerlerine karşı dikkatli/hassas olmak zorundasın. Dindar olmak zorunda değil kimse. İçki-sigara türü insana zarar veren zaafiyetleri o biçimken millete dini konularda ayar vermek abes. Adam mı yok, başka birini görevlendir kendin o konuya hiç girme, dimi? Evet, hacı hoca büyüklerimiz de dini konuşmalarında idrak eksikliğinden hatalar yapabilir. Daha önce de yazdım. “Akıl*İman Sentezi” zafiyeti her iki cenah için tüm yaşamda geçerli bir ölçüt. Bir cenahta sözde “Akıl” fazla, “İman” eksik. Diğer tarafta tam tersi. Al bir tarafı vur öteki tarafa ortalık sakinleşir-nötralleşir, huzur bulur (orta direk filiz vermesi için önemli bir ortam bulur). Ancak, en iyisi, proaktif olabilmek ve bu zafiyet durumlarıyla karşılaşmamak hata üretmemek. Bu da ancak Enöncelik eğitime verilmişse mümkümdür. İşte Paşamız bu işe odaklanmalıydı diyorum, ısrarla. Gerisi zamanın akışı içersinde daha uygun şekil şemale doğru zaten değişime uğruyacaktı (aynı G.Kore-Japonya örneğinde olduğu gibi-şekil şemal konusunda bir dayatma yoktur ki yadırganma veye tepki omuş olsun). Onlar Paşamızın aksine Enönceliklerini iyi bildiler, eğitime özellikle Bilim-Teknik konusuna odaklandılar. Yerli hammadde kaynakları bizden çok az iken başarılı oldular.

    TC’ye don biçilip yukarki katta gömleğinin yakalarının yanlış iliklenmesinden kastım Enöncelik konusudur. Savaştan çıkmış ülkenin vakit kaybetmeden hızla toparlaması için Enönceliğini bilemedi Paşamız. Lüzumsuz işlerle zaman/enerji kaybı oldu. Ancak 100 yıldan sonra hasbel kader biraz gelişme olabildiyse elde var sıfır diyorum. Darbeler kültür olmuş. En sonuncusu 15 Temmuz teşebbüsü ki başarıya ulaşamamasına rağmen tahribatı fazla oldu. Ortak paydası askeriye. Kutuplaşma eseri hâla aynı kavga devam ediyor.

    Yanlış anlaşılmaya müsait bahane üretecek cinsten birçok söylem sloganlaştırılmış temcit pilavı gibi. AnıtKabire birkaç defa gitmişliğim vardır. Çocukları götürdüğüm son gidişimde orada tepelik yerde latin/roma stili puntolarla yazılı bir ifade gördüm. Paşamız dolaylı olarak yine dokundurmağa çalışıyor. Baştacı edilen söylemi din/din kültürü içerikli birşey. Madem “Deha” idi bunların bazı sakıncaları olabilir şeklinde temkinli olabilirdi. Ama lafını esirgememiş. İnternet kaynaklarında bir ara baktığımda yabancılara verdiği mülakatlarda bazı ipuçlarına da rastlamak mümkün. Yani neye inandığı/inanmadığı meçhul, bazıları deistlik mi ateistlik mi belli belirsiz ifadeler.

    “amel imanın bir cüzü değildir, insanlar alkol, sigara, kumar, yolsuzluk gibi çeşitli günahları işleyebilir iman sahibi de olabilir” demişsiniz. Hiçbir şeyh ve tarikat/cemaatle hiçbir zaman bir alakam olmamıştır. Bu bakış bana mantıksız geldi (Allah’ın düzeni çetin). “Akıl*İman Sentezi”ne göre pek dediğin gibi değildir. Bence o dediğin “İman” değil, “inanç”tır. Nihai analizde inancın en güzel şekli Allah’a imana bürünür. Bu da şuura varış noktasından insana sorumluluk yükler. Benim tanımımda, İnanç, ardından bir fiile yöneltecek kadar kuvvetlendiğinde, “İman” olur. “İman”ın kalitesi, ancak ve ancak fayda üretebilmesiyle kendini ortaya koyar. Zarar veren herşey imanı zedeler bir noktada özeleştiri ile kişi toparlayamazsa geriye “iman” falan kalmaz ama inanç kalabilir. Molla Kasımın sanradan kaldırdığı uzunca yorumumda değinmiştim.

    Deistlik-Ateistlik te birer inançtır. İnsanın doğasında inançsızlık diye bir şey yoktur (bu kapasiteyi veren Allah cc). Uzay(vakum), tamamen hiçlik yokluk boşluk değildir. Toplumu veya kişiyi/beni hedef alıp zarar üretmediği sürece inançlara saygı duyarım (aksi taktirde müslüman olarak sorumluluğum devreye girer işin doğrusunu ifade ederim). Misal, Kurtuluş Savaşına değindim. Atalarımızın orada can fedakarlığı “iman” tezah,r,d,rdır. Amel ortadadır. Paşamız da buna inanarak bu avantajı aklıyla kullanmasını bilmiştir. Sonradan “tek adam” devrinde tavır ve davranış sorunları; rakip tanımama, ayar verme/şiddetle bertaraf etme. Ve bir sürü lüzumsuz ve geleceği tahrip edici halen sorgulanan kayıplar bu aöıdan bakılırsa “iman”ını sorgulatan şeyler. Kalbini açıp baktın mı türü şeyler yeterli bir sorgulama değil. “Ayinesi iştir kişinin” denmiş.. “lafa bakılmaz”. Trabzon milletvekili Ali Şükrü Bey olayını son yıllarda öğrendim. Kulakları çınlasın Bernar, “Arasıra ‘Karar’a da göz at demişti”. Velhasıl, Paşamız, elindeki muazzam fırsatları daha hassasiyetle bu milletin manevi değerlerine mensubiyetle kullanabilirdi. Bütünleyici/entegre edici olabilirdi. Tabi bütün bunlar “Akıl*İman Sentezi”ne göre böyledir, göremedi rahmetli!

  6. Politika! “Poli” demek çok demek. “Tik” bir davranış hareket biçimi. Tikliyse kişi, orası burası, k.çı başı oynar. O hesap! her vaadi bir tiktir. Vaadler boldur, boldur atması tutması. Kandırmatik siyasiler hep böyledir. Söyler unutur. Maaşlar milletten. Milletin eli mahkum demokrasi adına. Dostlar alış verişte görsün. Hizmetler yitiktir!….

  7. ekrem beyin vaatlerini “unutması” pek şık bir cevap değil tabi, her ne kadar yorgun ve stresli bir dönem geçiriyor olsalar da en azından bazı vaatlerinin bakiye kaldığını söyleyebilirdi ama haber türk tv, babala tv vb pek çok televizyonda muhaliflerin karşısına geçerek boy göstermek her yiğidin harcı değil nitekim diğerlerinin böyle yiğitlikler sergileyebildiğini göremiyoruz,
    mesela hayli düşük bir profilde seyreden murat kurum izleyebiliyor muyuz?
    promter ve hazırlanmış sorular eşliğinde dedem de “hatırlar”
    onlar devletin geniş imkanlarıyla daha rahatlar doğal olarak.
    sayın imamoğlu yalnız başına 7 düvele karşı çalışıyor, kendi partisinin yardımdan çok zararı oluyor, muhalefette her parti adayını çıkarıyor, birbirlerine de muhalifler, karşısında devlet gücünü tutanlar var, her türlü komplo ve tuzakla uğraşıyor, medyanın % 90 ı onu karalamak için gece gündüz yayın yapıyor
    yine de anketler ortada,
    mitingler ortada,
    kendisine gösterilen ilgi sevgi ortada…
    vaatlerini o unutmuş ta hatırlayan mı var?
    akp vaatlerini çok mu hatırlıyor?
    kamuda mülakat kalkacaktı mesela?
    ilk 10 ekonomi arasına girecektik?
    adalet gelecekti?
    kalkınma olacaktı?
    yolsuzlukla mücadele edilecekti?
    adil paylaşım olacaktı?
    israfa izin verilmeyecekti?
    “ötekileştirildik, haksızlığa uğradık, hukuksuzluğa maruz bırakıldık” diyenlerin eline yeterince güç ve zaman verildi neden herkes için adalet, toplumsal bir barış, adil bir paylaşım, israfa yer vermeyecek bir sistem inşa etmediniz o zaman?
    seçim kazanmak için verilen bunca taviz, ülkeyi daha iyi yönetmek için verilseydi, bugün sefalet endeksleri yerine çok daha başka yerlerde olabilirdik.

  8. Hafızayı silmek bazan baştan iyi gelebilir. Baştan başlamak bile gerekebilir.
    Ağır baş iyi dir kolay düşmez:))
    Bizde birde boynu kalınlar var kiiiii!….:(((
    Hukuku gukuk yapmak yapabilmek marifet ister. Eski terörist bölücü ayrılıkçı humeyni saddam esad zihniyetli zihniyeti silmek atmak zor ötesidir.
    Dün beraber yürüdüğünün Humeyni ye yada eşdeğerlerine çalıştığını bilmiyorum ayakları kokmuşturda,
    kokuyu duymamak için sümüklü mendille burun deliklerini tıkarlar uzuunnn süre:(
    Ama fakat,….
    Bir müsibet gönderir yaratıcı ve il ilçe köy mahalleli bir de bakar ki kendine uzanan eller kirli mi kirli😡.
    Bir kişi bağırır ikincisi çığırır üçüncüsü acıyı duymamaya başlar veeee…
    31 Mart lar gelir, 1 Nisan şakası yapılır sandıkta belkide:))))

  9. malsahibi mülk sahibi, hani bunun ilk sahibi, mal da yalan, mülk de yalan gel birazda sen oyalan saygılarımla koca yunustan

  10. İmamoğlu’nun; Ajans marifetiyle yapılan makyajı döküldü çoktan. Badananın altından huysuz, küfürbaz, muhteris bir beceriksiz çıktı. Nasıl yarışsın “neysem oyum” diyen hakiki bir adayla.

    Bakanlık yaptığı dönemde gece gündüz çalışmış, selde, depremde halkının yanından bir kez olsun ayrılmamış, dar gelirli insanlar için yüz binlerce yaşanabilir konut inşa etmiş, şehirleri millet bahçeleriyle buluşturmuş bir mühendis var karşısında. Murat Kurum’la onu karşılaştırmak bile imkânsız.

    Nasıl mümkün olabilir bu? Bir tarafta kentleri ayağa kaldıran bir yüksek mühendis; diğer tarafta dünyanın incisini yaşanmaz hale getirip, hafızasını yitirmiş numarası yapan pinokyo.

    O hatırlamasa da sözlerini, İstanbul hatırlatacak.

    • murat kurum un yerine baska biri olsaydi belki daha iyisini yapardi. basariyi!(zaten yapilmasi gereken isler basari degildir.) kisilere indirgemek cok yanlis.

      • İmamoğlu’nun ne vaatlerini sözde hatırlamaması ne de yalanları beni şaşırtmıyor. “Musluktan su içiliyor” yalanını su içer gibi söyleyen birisinden Allah herkesi korusun.

    • Depremde yıkılan evlere af getiren ve göz göre ölmelerine sebebiyet veren de aynı bakandı değil mi? Yıkıyor da yapıyor da işte mi diyorsunuz. Ölenler ne olacak. Ha anladım. O Allah’a havale.

      • Hayır değil! TOKİ evlerinde tek hasar yok, bakanın yaptığı evler sayesinde milyonlarca insanın hayatı kurtuldu geçen depremlerde, itirazı olan?

  11. Hadi bakalım ne diyeceksin?.. Vaatleri hatırlamıyor yahu.
    Neden yapmadın diye sorsan, “unuttum” diyecek!..
    Adamın elinde değilse, hatırlamıyorsa, unutuyorsa.., n’apalım dövelim mi?..
    Hatırlatırım. Hani her şey çok güzel olacaktı?
    Demek ki fazla roka-kalkan iyi bi’şey değil. Unutkanlık yapıyor. Acil tatil şart!

  12. NE OLDUM DELİSİ
    Arpa ufalanır aş oldum sanır.
    Çer-çöp havalanır kuş oldum sanır.
    Cahile meydanı boş bırakırsan,
    ayaklar kendini baş oldum sanır.
    Mehmet AYGÜN.
    Şiir Mehmet Aygün’e ait.
    Şiirin başlığı yoktu.
    Yada ben bulamadım.
    “NE OLDUM DELİSİ” başlığını ben bu şekilde uygun gördüm.
    Müelliften muhtemel eleştirisi için peşinen özür dileyeyim.
    Daha birkaç gün önce muhtemelen kendini muhafazakâr olarak lanse eden, ancak muhafaza ettiği iddiasında bulunduğu değerlere yapılablecek en büyük kötülüğü alenen yapan kadın bir TV muhabiri, iktidarı eleştiren bir hanım kızımıza, güç zehirlenmesi sonucu, o kadar psikopatça ve agresifçe
    saldırıyordu ki, bu hanım kızımız bu değerlerin ömür boyu yanından geçmeyi bırak, bu değerlere yan dönüp bakmaz bile.

  13. Haksızlığa uğradık diye ağlamaktan bıkmadılar. Siz de pek çoğunu haksızlığa uğrattınız. Ödeştiniz işte. Yarın diğerleri gelir tekrar mağdur olursunuz, yine ağlamaya devam edersiniz. Yazarımız da son darbeden beri bu iktidarın mağduru değil mi. İktidar medya kara listesinr almış onu, hiç bir yerde yazmasına ve görünmesine izin vermiyor. Ondan sonra mağduruz. Her gün birisi mağdur burada. Yeni bir şey değil bu. Sadece eski mağdurların hala mağruduruz diye zırlamaları çekilmiyor.

  14. Fehmi bey, iyi ramazanlar diliyorum.
    40 yıllık okuyucunuzum.
    Taha Kıvanç yazılarını neden yazmıyorsunuz?
    Selam ve saygılarımla.

    • Buna defalarca cevap verdik zannediyorum. İktidar sayın yazarı medyadan zorla ve cebirle uzaklaştırdı. Onun gibi daha pek çoklarını. Kara listeleri var iktidarın. Aynı şekilde Aydın Doğan gibi medya patronlarını da ortadan sildi. Merkez medyayı doğrudan iktidara bağladı. Bir de her kanala çıkardıkları makbul listeleri. O listedekileri her akşam bir kanalda görüyorsunuz zaten. Gündüzleri de rektör falan gibi roller oynuyorlar. Yazarımız Taha Kıvanç’ın kulis yazılarını yazarken medyada ve siyasete yakındı. Şimdi medyadan ve siyasetten uzaklaştırıldığı için kulis de yazamıyor. Medya ve siyaset o yüzden kısır ve demokrasi de çalışmıyor doğal olarak. O sebeple yirmi küsür yıldır aynı beceriksizlere mahkumuz, otokrasi ve diktatörlük sınırlarında yüzüyoruz. Dünya bizi öyle görüyor. İçerde ileri demokrasi diye satıyorlardı. Artık demokrasinin adını anmıyorlar.

      • Ender bey adı geçen medya patronu ve sayın yazarın sazlı sözlü fasılları artık tarih oldu, korusitesinden her gün okurlarına hitabetmesi daha iyi değil mi?

        • İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı İmamoğlu, televizyon ekranlarına her çıktığında daha da zor duruma düşüyor. Zira vaatleri sorulduğunda, “unuttum, hatırlamıyorum” gibi cevaplar veriyor. Durum öylesine vahim ki, düne kadar önünde siper olan, her hatasını gözü kapalı savunan “Saraçhane Medyası”nda dahi “Unuttum, hatırlamıyorum” sözleri için eleştiren haberler, yorumlar ekrana yansıyor. Belli ki 1 Nisan itibarıyla Kılıçdaroğlu’na rotayı kıracaklar. Yani İmamoğlu’nun kredisi gün gün tükeniyor.

  15. 2016 yılında idam cezası da vaadedilmişti ama nafile, milletimiz 2019da faturayı istanbulda ve ankarada o yüzden kesti, seçmenler artık son rötuşları da yapacatır,
    kamudan temizlenen haşhaşiler birer ikişer geri dönüyorlar, bunlara acırsanız acınacak hale düşersiniz dedik ve düştüler…

  16. Dünün mağdurları , bu günün mağrurları oldu , başka söze gerek var mı!
    Bir de keçi, hendekten atlarken kuyruğu yukarıya doğru fırladığı için kıçı görünen koyuna gülermiş !

Yoruma kapalı.