Bu haftaya geçen haftadan kalan bir iştahla ‘barış’ sözcüğünün ağızlarda dolaştığı bir neşeli atmosferde başladık; sonuna yaklaşırken ortaya çıkan yeni durum yüzünden ‘savaş’ sözcüğü bundan sonraki gündüz ve gecelerimizi belirleyecek gibi…
Her iki sözcüğü kullananların farklı kişiler olmaması ilginç.
Görelim bakalım, önümüzdeki günler iki sözcükten hangisini öne çıkartacak.
Hay Allah. Dün yaşanan gelişmeler beni fazla mesai yapmaya zorladı.
Normalde gazeteler erken baskıya girdiği için yazılarımızı fazla geciktirmeyiz. Benim gazeteye yazı gönderme saatim akşam üzeri 17.00’ı geçmez…
Yazımı tamamlayıp gazeteye göndermeye hazırlanırken gelen bir mesajla Ankara’da yeni bir gelişme olduğu konusunda uyarıldım. Teröristler TUSAŞ’ı basmış, etrafa dehşet saçmışlar.
Terör konusunda hazımlıyım da, barışa dönük beklentiler içerisinde bulunduğumuz sırada meydana gelen bu gelişme yüzünden yazımı yenilemek zorunda kaldım.
Oturdum yeni bir yazı yazıp gazeteye gönderdim; bugün Karar gazetesinde çıkan yazım o.
İlk kaleme aldığım yazıyı ne yapmalıyım pekiyi?
Onu yırtıp atmaya kıyamadığım için tek sözcüğüne dokunmadan aynen burada değerlendiriyorum.
…………..
İkinci yazım: Teröristler çözüme “Hayır” diyorsa onları mı dinleyeceğiz?
Uzun zamandan beri ülkemizde savaş vardı; o savaşta 40 binden fazla insan öldü…
Şimdi sınırlarımıza yakın iki ülkede savaş var; ikisindeki ölümlerin sayısı da 40 bini aştı.
Yarım asır boyu ülkeye rahat yüzü göstermeyen teröristler, varlıklarına son vermeyle sonuçlanacak girişimlere razı olmayacaklarını dünkü eylemleriyle gösterdiler.
Şaşırmamalıyız.
Terör kendisini bitirmeyle sonuçlanacak girişimlere yine terörle cevap veriyor…
Devlet Bahçeli’nin geçen salı grup toplantısında bizdeki savaşı bitirmeyi amaçlayan sözleri bana çok anlamlı gelmemişti, ancak perşembe günü DEM Parti’nin eş-başkanlarının o konuşmayı olağanüstü ciddiye aldıklarını görünce, “Bu iş sandığımdan da ciddi galiba” diye düşünmeden edemedim.
Önceki günkü grup konuşması, Bahçeli’nin partisi tabanını herhalde çok şaşırtmıştır.
Açıkça, “Abdullah Öcalan’a uygulanan tecrit kalksın, Meclis’e gelsin ve DEM kürsüsünden PKK’ya silah bırakma çağrısında bulunsun”teklifini seslendirdi Bahçeli.
Orada da kalmadı, ağırlaştırılmış müebbet mahkumları yollarını kısaltabilsinler diye konulmuş ‘umut hakkı’nı hatırlatarak, serbest kalma ihtimalini de teklifine ekledi.
Bu tekliflerini seslendirdiği günü de ‘tarihi’ olarak ilan etti MHP lideri.
Gerçekten de ‘tarihi bir gün’ sayılabilir.
MHP’nin her kademesinde yer alanlar için zor bir durum; umarım bu zorluğu kolay atlatırlar.
‘Kürt sorunu’nu açılımla çözmeyi öngören yıllar önceki ilk deneyimde, kitleleri ikna amacıyla oluşturulmuş ‘akil insanlar heyetleri’, gittikleri her yerde MHPliler ile Ülkü Ocakları mensuplarının tepkileriyle karşılaşmışlardı.
Heyet üyesiydim, oradan biliyorum.
O zaman çözüm için düşünülen çerçevede, cezası ‘umut hakkı’ ile ev hapsine çevrilerek Abdullah Öcalan’ın İmralı’dan çıkarılması, PKK’ya silah bıraktırma çağrısı için TBMM’ye gitmesi gibi ayrıntılar da yoktu…
[Sahi, Öcalan’ın çağrıyı neden TBMM’den yapması gerekiyor? Böyle bir uygulama beklenenin tam tersi tepkilere yol açar.]
Sosyal medya tepkiyi hafifletmek için devrede. Bahçeli’nin konuşması biter bitmez, Kenya’da kendisini teslim alan grubun komutanına ilk sorgulamasında Abdullah Öcalan’ın verdiği ifade sosyal medyadan yayıldı.
İfadesinde, “Benim ilk üyeliğim Ülkü Ocakları’nadır; seminerlerine giderdim” diyor Öcalan…
Bir gün önce Fethullah Gülen öldü, örgütü liderini kaybetti; dün de PKK’nın hapisteki liderine ciddi bir davet yapıldı.
İki olay üst üste; böylesine her zaman tesadüf edilmez.
Acaba bu gelişmenin yaşanacağı önceden medyada birileriyle paylaşılmış mıdır?
Yıllar önceki ‘çözüm süreci’ ile ilgili ilk duyum, İran seyahati sırasında, geziyi izleyen gazetecilere, Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün, önümüzdeki günlerde’ Kürt sorunu’ konusunda iyi gelişmeler yaşanacağını söylemesiyle alınmıştı.
Bu defa, Bahçeli tarafından önemli açıklamalar yapılacağına dair uyarıldıklarını düşündürecek kadar gözüme hazırlıklı göründü televizyon kanalları…
Yorumcular ağızlarını açtıklarında, neredeyse ilk cümle olarak, “Devlet Bey büyük risk aldı” diyorlar. Acaba? Muhalefetten biri, Bahçeli’nin söylediklerinin yarısı kadar bir şeyler söylese, onun için “Risk almış” denebilirdi.
‘Risk alma’ kaygısı Devlet Bahçeli’ye pek uygun kaçmıyor…
MHP’de itiraz edebileceklere çoktan kapı gösterilmişti; onlar şimdi farklı partideler; liderinin dün kürsüye cellat urganıyla çıktığı İYİ Parti’de… MHP’de kalanların, liderleri böyle bir çıkış yaptı diye, yüksek sesle itiraz edeceklerini sanmıyorum.
“Vardır bir bildiği” diyeceklerdir.
Şimdi onlar da, bütün Türkiye gibi,‘tarihi’ olduğu özellikle vurgulanarak yapılan çağrının ardından neler geleceğini merak ediyorlardır.
Öcalan’ın tecridi kaldırılacak mı?
Kendisine İmralı’dan çıkma -ev hapsine gitme- izni verilecek mi?
Ev hapsindeyken TBMM’ne gelecek, DEM Parti sıralarına oturacak mı?
DEM grubunda kürsüye çıkıp PKK’ya silahlarını bırakma çağrısında bulunacak mı?
PKK militanları çağrıyı kabul edip Kandil’den silahlarıyla inip teslim olacaklar mı?
Merak edilecek pek çok soru var, görüldüğü gibi…
DEM Parti eş-başkanlarını dinlediğim akşam zihnimde tek bir soru vardı oysa. “Devlet Bahçeli yaptığı konuşmanın arkasında duracak mı?” sorusu.
Bahçeli sözünün arkasında durdu.
Geri kalanını da bekleyeceğiz.
ΩΩΩΩ