Siyasette her kademede ortak sorumluluk söz konusudur. Partilerde liderler ve onlarla birlikte yönetimde bulunanlar, ortak bir sorumluluğu üzerlerinde taşırlar. Hükümetlerde bakanlar ortak sorumluluk paylaşırlar. İşler iyi gittiğinde daha az kişi bu durumdan yararlansa bile, işler kötüye gitmeye başladığında, sorumluluk, partilerde yönetim kademesinde yer alanlar, hükümette de bakanlar üzerinde kalır…
En son örneğini İngiltere’de gördük: Kötü gidişi gören bakanlar ve parti kademesinden insanlar rahatsızlıklarını istifaya çevirerek başbakanın görevi bırakmasını sağladılar…
Bunu yapmasalar -yapamasalar- son seçimden beklenmeyen bir başarıyla çıkmış partilerine zarar verecekleri bilinciyle…
O başarıyı büyük çapta başbakana borçlu oldukları halde…
Ülkemizde işler bir süredir iyi gitmiyor. Ekonomi başta olmak üzere hayati hemen her alanda geniş kitleleri rahatsız eden gelişmeler yaşanıyor. İktidarda 20 yılını doldurmaya az kalmış ve o kadar yıl boyunca kim bilir kaç kez seçimlerden başarıyla çıkmış bir parti var ve o da iktidarının ilk on yılında yaptıkları dışında övünülecek konu bulmakta zorlanıyor.
Ancak böyle durumlarda demokratik ülkelerde karşılaşılan türden, partiden ve hükümetten -bu arada kendisine destek veren küçük ortağın saflarından da- gidişatla ilgili itiraz anlamına gelecek çıkışlarla karşılaşılmıyor.
Konuyu burada birkaç kez ele aldım.
Herhalde parti yönetiminde yer alan bazıları, ‘ortak sorumluk’ taşıdıklarını ve durumun karşılarına çıkaracağı sonucun kendilerini de ilgilendireceğini sonunda anladılar ve yeni yeni itiraz sesleri duyulmaya başladı.
En son örnek, partinin önemli isimlerinden ‘grup başkanvekili’ sıfatını taşıyan Mustafa Elitaş… Halkının oylarıyla seçildiği Kayseri’deki bir yerel televizyonda konuşurken, ağzından “Şu an AK Parti’ye karşı bir kırgınlık, kızgınlık var. Ekonomik sıkıntılardan kaynaklı ‘Niye böyle?’ diyenler var” sözleri çıkıverdi.
Başlarına gelebilecek akıbeti yine kendisi aynı programda verdi: 1970’lerin Adalet Partisi’nin yaşadığı ‘ikinci parti haline gelmek’…
Daha da kötü örnekler var siyasi tarihimizde. Zaman içerisinde ülkeyi yönetme şansını yakalamış sayısız partinin şimdilerde adını anan bile yok…
Ondan önce, yine AK Parti saflarında önemli konumlarda bulunan bazı isimlerden de, kötü gidişe itiraz anlamına gelen çıkışlar görülmüştü.
Muhalif cephede, özellikle muhalefet medyasında, bu tekil çıkışlardan hareketle, AK Parti’nin içinin karışacağına dair senaryolar yazılmaya başlandı.
Lider partilerinde şimdi bizde varlığını belli eden cılız çıkışlardan daha fazlasını beklemek zordur; AK Parti’de de bundan daha ileride itirazlar işitileceğini sanmıyorum.
Elitaş, partisinin geleceğiyle ilgili tedirginlik kokan sözlerinden hemen sonrasında, bunun sebebini belli eden bir beklentisini de belirtmiş zaten.
Onu da konuya ilişkin haberden okuyalım:
“Tüm ekonomik sıkıntılara rağmen vatandaşın sağduyulu bir şekilde sandığa gideceğini savunan Elitaş, ‘Bu sıkıntıya rağmen Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ın tek alternatif olması, Cumhur İttifakı’nın tek güvenilir odak olması. Önümüzdeki süreçte sandık başına gidecek vatandaşlar sağduyusunu yapacak. Bizimle birlikte yürüyen AK Partili arkadaşlar o kadar sitem ediyorlar ki… ‘Ya niye böyle yapıyorsunuz’ diye üzüntülerini ifade ediyorlar’ diye konuştu.”
Lider ne yapıp edecek ve partiyi o kötü akıbetten kurtarıp iktidarın devamını sağlayacak beklentisi…
Çok partili siyasi hayata geçildiği 1940’lı yıllardan bugüne lider partilerinde hep aynı beklenti varlığını hissettirmiştir.
Demokrat Parti’nin kurulmasıyla CHP saflarında yaşanmaya başlayan gelecek endişesi “İsmet Paşa bunun çaresini bulur” beklentisini doğurmuş, İnönü de 1946 yılında yapılan ciddi muhalefetli ilk seçimde çareyi sandıkla oynamada bulmuştu.
Bir seçimlik bir çare.
Menderes, Demirel, Özal, Ecevit… Hepsinin iyi günlerini kötü günleri takip ederek siyasette bugünlere gelindi.
Son dönemde de MHP desteğiyle süregiden AK Parti iktidarı zor durumda ve partililer şimdilerde de lidere güvenerek sıkıntıların ve kötü akıbetin üstesinden gelineceği beklentisindeler.
Galiba sandık meydana gelene kadar bu beklentinin öncekilerden farklı bir sonuç verip vermeyeceğini bilemeyeceğiz.
Yoksa bilebilir miyiz?
Önemli bir test mekanizması, halktaki huzursuzluğu yansıtan kamuoyu yoklamaları… Liderin görev onayı son 20 yılın en düşük oranında… Bunu doğuran ortamdan AK Parti tabanının etkilendiği de belli oluyor.
Daha da önemli bir gösterge, somut olmayan bir tespit: AK Parti neye el atsa, hangi konuyu kendisinin hayrına olacağı umuduyla ele alsa, her yaptığı aleyhine sonuç veriyor. Ülkenin bu günlerde karşı karşıya kaldığı sorunların hepsi iktidar cephesinin yanlış kararlarının sonucu.
Tek bir doğru politik kararı yok iktidarın…
Bunun sonucu olarak da, AK Parti, lidere tam itaat geleneğinden gelen çekirdek destekçi kesimiyle yola devam ediyor artık.
O kesimin oyları ise iktidarda kalmak için yeterli değil.
Tarih işte bu gün siyasi alanda yaşananlar türü durumlar yüzünden sürekli tekerrür eder.
İngiltere’de Muhafazakar Parti yönetim kademelerinde yer alan politikacılar, daha önce birkaç kez yaşanmış ve yararlı olmuş çıkışlarla, tarihin tekerrürünü engelleyebilmişlerdi; Margaret Thatcher’i erken emekliye sevk ederek…
Ardından İşçi Partisi de uzun iktidarlarını Tony Blair’i başbakanlıktan erken göndererek biraz daha uzatmayı başardı…
Orada işler böyle oluyor.
Boris Johnson daha da erken emekli edildi orada.
Türkiye siyasetinde ise durum farklıdır; bizde tarih her zaman tekerrür eder.
ΩΩΩΩ
Bir de cameron mu ne vardı, hani şu ofisindeki çekmeceleri ıslık çalarak toplayıp genç yaşında malülen emekli olan eleman, çok güzel bisiklete biniyordu, istifası da bi o kadar güzel olmuştu:)))
Bizim toplum bir garip diyeceğim ama sadece toplum değil hepimiz bir garibiz. Vakti zamanında ülkede demokrasi rafa kaldırılırken en özgürlükçü takılanların bile sesi çıkmaz hatta destek verirlerken şimdi bir ağlaşmadır gidiyor.
Hatta o dönemde Sayın Koru’nun çok önemsediği A. Gül bu ateşe su taşıdı. Top ayaklarına 17/25 Aralık’ta gelmişti ama onu taca attılar. Üstünü örttürdüler. MİT kanunu, Sulh Ceza Hakimlikleri ve HSYK gibi asla demokratik bir ülkede olmayacak kanunları imzalamakta mahsur görmedi. Sadece Sulh Ceza Hakimliği uygulaması bile bir ülkeyi diktatörlüğe götürmeye yeter. Şimdi bir tane Sulh Ceza Hakimi (geçen yıl parti avukatı idi mesela) istediği adamı tutuklar, malına el koyar, istediği yayını durdurur, istediği kadar kişinin telefonunu dinletir. İtirazın varsa gene öbür SCH itirazını değerlendirir, o da zaten aynı. Daha önce bu tarz bir kararı adliyedeki çok sayıd hakimden biri veriyordu, itirazı da gene rastgele elli hakimden biri değerlendiriyordu. Yani kolayca istediğiniz gibi adliyeyi kontrol edemezdiniz. Şimdi istemedikleri kararı veren hakimi/savcıyı en iyimser sürgün ediyorlar. Fehmi Bey de burada bize neler anlatıyor. Geçiniz lütfen.
Bu kadar bariz bir durumu bunca okumuş yazmış, Cumhurbaşkanı, bakan, vekil olmuş kişiler görmek istemedi, görmezden geldi de niye vatandaş görmedi diye ağlaşıp duruyoruz.
İmdi, tek adam rejiminin kanunen zaten zemini vardı. Eski sistemde Meclis çoğunluğu olan Başbakan’ı sadece Cumhurbaşkanı, Yargı ve Anayasa Mahkemesi durdurabiliyordu. Abdullah Gül yedi yıl boyunca Erdoğan’ın noteri gibi çalıştı. 2010 referandumu ile diğer iki kurum da devreden çıkınca bütün yollar açıldı.
Bu araba nerede durur? Şu an meçhul, çok muhtemelen duvara çarpar ve durur. Bu kadar ilkesiz elitlerin (halkı hiç karıştırmıyorum, onlar sadece patates fiyatları ile ilgililer) olduğu bir ülke bundan fazlasına zor kavuşur. Ben 2001’deki AK Parti kuruluş felsefesini destekliyorum. Gelgör ki, bir kişi önce partiyi, sonra da ülkeyi rehin aldı. Buna da bizim demokratik refleksizliğimiz sebep oldu.
Sayın çakal “Abdullah Gül yedi yıl boyunca Erdoğan’ın noteri gibi çalıştı.” demişsiniz de; herkes aldığı maaşı haketmek zorundadır öyle değil mi?
Nitekim sayın yazar da cb makamını noterlik gibi gördüğünü geçen gün ifade etmişti;
ona göre uluslararası anlaşmaları okumadan hemen imzalamak zorundaymış devletbaşkanımız?
Kafaya bak!!!!
“GİTTİ GİDİYOR” DEMEK İSYAN MI? İTAAT Mİ?
AKP liderinin dünkü Eyüp Sultan açılışı nedeniyle Abdurrahman Dilipak “gitti gidiyor” demiş.
İsyan için daha ne demek gerekiyor?
İlla ki “isyan ediyorum” mu demesi gerekiyor?
İktidara çok mühim bir tavsiye:
Açılışlara coşkulu ve büyük kalabalık bekliyorlarsa mutlaka “loderle kanal açma” töreni düzenlesinler.
Hiç kimse gitmezse bile ben gideceğim.
Vallahi de, billahi de.
dilipak bi dogru daha soylemis. troller gercekleri perdeleyerek cokusu hizlandiriyor.
Almanya’da olur mu?
Bizim demokrasi ve siyaset kültürümüzde veya anlayışımızda , lider ve lidere biat esastır ; partilerimizin kurumsal bir kimliği, şahsiyeti yoktur .
Nitekim ; lideriyle özdeşleşmiş olan gelmiş geçmiş bir çok anlı şanlı partinin bu gün esamesi bile okunmuyor.
Bu nedenlerden dolayı bizde parti içi demokrasi kültürü, anlayışı yoktur , olsa da netice vermez ; onları derhal sindirirler veya kapının önüne koyarlar !
Demokrasi ve siyaset tarihimizde bu hep böyle olmuştur , olagelmiştir.
Diğer bir önemli konuya gelince , yazarımız ; siyasi iktidarın son zamanlarda hiç bir politik doğru kararının olmadığını ve bu nedenle de ne yapsa hep aksi sonuçlarla karşılaştığını beyan ediyor .
Bu genel anlamda doğrudur ancak Ukrayna buğdayının tahliyesi konusunda yeni imzalanan
ve gerçekten başarılı olan İstanbul anlaşmasını görmemezlikten gelemeyiz .
Nitekim yandaş gazeteler bu gün ağızbirliği etmişçesine ‘Dünya nefes aldı ‘ gibi manşetler atmışlar .
Ancak bu başarılı sonuç siyasi iktidarın hiç de makul ve mantıklı , diplomatik başarılarla dolu , evrensel bir dış siyasetinin hasılası değildir ; bu hep gözden kaçmaktadır !
Siyasi iktidar ; bu Rusya’nın Ukrayna’ya karşı vahşi saldırısında , başka bir alternatifi olmadığı için yani çaresiz kaldığı için tarafsız kalmış , ama bu tarafsız politikasını da elhak iyi değerlendirmiştir , bu doğrudur, kabul edelim.
NATO üyesi olan Türkiye’nin normal şartlarda NATOnun veya AB nin yanında Rusya’ya karşı
yer alması gerekirdi .Ancak Rusya ile olan çok kapsamlı ve hayati önemdeki derin ilişkiler asla buna müsait değildir ,bu tarafsızlığımızda ayrıca Ukrayna ile de Rusya kadar olmasa da önemli ve dostane ilişkilerimiz olması çok önemli bir faktördür .
İşte burada tam yeri gelmişken şunu sormak gerekmez mi ; biz Suriye’de, Mısır’da, Libya’da vs. aynı tarafsızlığı neden göstermedik , neden onun bunun peşine takıldık , başımıza bunca belalar aldık , bunca düşman edindik !
Bir arkadaşımızın , bir akrabamızın veya bir komşumuzun ; kavga eden eşleri arasına girmek , arabulucuk yapmak en doğru, en adil bir davranış değil midir , taraf tutmak neden!
Akılsızlıktan !
Sayın namlu “Bizim demokrasi ve siyaset kültürümüzde veya anlayışımızda , lider ve lidere biat esastır ; partilerimizin kurumsal bir kimliği, şahsiyeti yoktur .” diyorsunuz ama
mecliste ve dışındaki tüm partilerimizin liderleri vaktiyle disiplinsizlik nedeniyle ihraç edilmiş ya da daha biat bile etmeden sille tokat partilerinden atılmış genelbaşkan taslaklarından oluşmuyor mu?
Bu iddianızın tek bir kanıtı varsa buyrun buraya yazın, yoksa türk demokrasisine sövüp saymayı, iftirayı artık bırakın!!!!
Ukrayna Buğdayının tahliyesi ve dünya pazarına ulaştırılması bir birleşmiş milletler organizasyonudur. Erdoğan Putin zelenski organizasyonu değildir. Dolayısıyla başarı Erdoğan’ın hanesine yazılamaz. BM organizasyonu olmasaydı görüşmeler İstanbul’da olmazdı. Erdoğan BM’in tayin ettiği bir memur sadece.
Türkiye 5ten büyüktür baran!
Adam daha bugün dünyayayı açlıktan kurtarıyor sen niye istan etmiyorlar diye yazıyorsun
Gülsek mi ağlasak mı
Sahi bu konuya ne zaman bir çamur atacaksanız
gercekleri gorunce tercihinizi yaparsiniz isterseniz guler isterseniz aglarsiniz.
“Y.K.
22 Temmuz 2022 At 10:05
M Ü S T E H A K
Sayın KORU’!
Uzun süredir buraya taşıdığınız konulara
bakar mısınız ?
Konuların ülke gündeminden soyut olduğunu iddia etmiyorum.
Tamamen aktüel ve güncel konular.
Ancak biz bu gündem ile mi medeni Dünya ile farkı kapatacağız.
Fark fersah-fersah açılacak.
Bir de şu var:
Özellikle ülkeyi yönetenlerin dayattığı gündeme mecbur muyuz?
Dayatılan gündem sığ ötesi. Tam manasıyla
“esfel-i safilin” Yani sefillerin sefili.
Biz bunu kabul edince, bu kez seviyeyi daha doğrusu çukuru daha da aşağı indiriyorlar.
Seviye- seviye, yavaş-yavaş, alıştıra-alıştıra.
Buraya abone troller de seviyenin düşmesine acayip hizmet ediyorlar.
Bunları külliyen engellemediğiniz taktirde burası tamamen ülkemizin kredi notu seviyesine inecek.
Zaten çok değerli bir kısım takipçiler görüş bildirmeyi bıraktılar. Zira görüşlerine hakaret ile mukabele ediliyor Belki okuyup geçiyorlardır.
Ben de trollere cevap vermeye çalışırken olması gereken seviyeyi korumadığımın farkındayım.
Başka türlü anlamaları imkansız.
Neden bu varlıklara cevap vermek durumunda kalalım?
Durduk yere hakarete uğrayalım.
Sonuç olarak ülkemizin içinde olduğu koşullar, meşgul olduğu konularla tamamen uyumlu ve mütenasip.
Takdir ve tensiplerinize arzolunur.
Yorumu Cevapla
H. Gayret
22 Temmuz 2022 At 13:48
Takdir ve tensipleri bırak da “medeni Dünya ile kapatmak istediğin fark” tam olarak nedir sen onu söyle?”
SAYIN YK, SORUMU YETERİNCE SEVİYELİ BULMADINIZ HERALDE?
YANİ DİYORUM Kİ BİLMEM NE SÖZLEŞMESİNİ İMZALARSAK BİZDE DE MEBZUL MİKTARDA LGBT Lİ Mİ OLACAK, OLURSA BU NEYE YARAYACAK?
AVRUPADAKİLERLE BİRLEŞİP GİRİTTE BAĞIMSIZ ÜLKE FİLAN MI KURARLAR,
NEDİR KAPATILACAK FARKLAR?
İstanbul Sözleşmesini Türkiye 11 Mayıs 2011 tarhinde ilk imzalayan ülkedir. Ve 24 Kasım 2011 tarihinde de parlamentosunda onaylayan ilk ülkedir.
Bu tür sözleşmelerin iç hukukta uygulanması başlı başına yetmez.
Ayrıca yasal düzenleme de gerekir.
Bu sözleşmenin iç hukukumuzda uygulanması için 2012 yılında yürürlüğe giren 6284 sayılı yasa çıkartılmıştır.
Aile içi şiddetin önlenmesine dair 6284 sayılı yasa halen yürürlüktedir.
6284 sayılı yasayı yürürlükten kaldırmadan İstanbul sözleşmesinin feshi hiç bir anlam ifade etmez.
Sadece zeka seviyeleri yazı seviyeleri ile orantılı troller yer.
Bu arada, “mebzul” kelimesini de biliyormuşsunuz.
Tebrikler.
İlk önce özür! dilemek beklenir!
Sonra şu şu haklar..
Bu bu rahatlıklar..
Belki de maaş bağlarlar..
Özel otoboslar..
Sigara içenlere ayrılan açık havayı ısıtıcılarla ısıtmaya çalışılan özel megkkaanlar!..
Arkası gelir sonradan!
Siz istediğiniz kadar Erdoğan hata yaptı diye yazı yazın insanlar Erdoğan’a güveniyor ve olayları çok güzel takip ediyor. Erdoğan haşa tanrı değil, bütün partideki insanları kontrol etmesi mümkün değil, onun için başkalarının yaptığı hataları Erdoğan’a yüklenmesini kabul etmediği için onu sevmeyenler bu duruma daha çok kızıyorlar, attıkları bütün iftiralar mum gibi çok kısa zamanda yanıp sönüyor, Erdoğan düşmanları 2023 de Erdoğan yine kazanınca bakalım neler yazacaklar bildiğim halde yine de merak ediyorum, acaba bir kişi Erdoğan’ı tanıyamamışız diyebilecek yiğit ve mert biri çıkabilecek mi?
Eyvallah
Arpa Ekip Buğday Beklememek Lazım.
Bu atasözü bizim siyasi anlayıṣımızı biraz açıklıyor…
Yazar’dan alıntı:
„Siyasette her kademede ortak sorumluluk söz konusudur“.
Evet, geliṣmis demokrasilerde bu böyle…
Tek Adam yönetimlerinde durum farklı.
Her ṣey Tek Adam’ın isteği doğrultusunda yapılır ama, iṣler kötü gittiğinde Tek Adam dıṣında herkes sorumlu olur.
Bizdeki siyasi partiler kanununun parti baṣkanlarına verdiği yetkilerle geliṣmiṣ bir demokrasi yerine, bir çok yönüyle bal arılarına benzer bir yönetim ve yaṣam sistemi kurulabilirdi.
Bunun içinde sadece tek adam olabilmek için gerekli yeteneklere sahip bir parti liderine ihtiyaç vardı.
Ṣimdi her ṣeyimiz tamam galiba!
Troller için not: Bal arılarında topumun geleceği kraliçeye bağlıyken, Otokrat iktdarların geleceğini ise tek adamlar sağlıyor…
Almancı arkadaş arpa buğday demişken türkiye liderliği karadeniz üzerinden tahıl transferini de başlatıyor hayırlısıyla, sayemizde alman bira sanayisi de batmaktan kurtuldu, sahi hala ukraynaya silah ambargosuna devam mı?
Neyse, bayraktar alıp ukraynaya bağışlamak için kampanyalar düzenleniyor avrupada, pamuk eller cebe:))))
Önceki gün Suriye’nin başkanı Beşar Esad’ın Türkiye’yi askeri operasyon yapmakla tehdit ettiğine dair haberler okuduk gazetelerde. Acaba Esad’ın tehditleri de o birilerinin yürüttüğü kampanya kapsamında olmasın gayret bey?
Hayırlısı inşallah…
Esad mı tehdit ettmiş Esed mi ?
Ne fark eder diyeceksin .,Haklısın ağabaları ABD ve Rusya nın eline vermişiz.
Esed tehdit etse ne Esad tehdit etse ne
GİRİŞ:
..o kadar yıl boyunca kim bilir kaç kez seçimlerden başarıyla çıkmış bir parti var ve..
GELİŞME:
…Bu sıkıntıya rağmen (burası ennn! Önemli!)
*Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ın tek alternatif olması,
* Cumhur İttifakı’nın tek güvenilir odak olması….
SONUÇ YOLU:
Önümüzdeki süreçte sandık başına gidecek vatandaşlar:
sağduyusunu yapacak. Bizimle birlikte yürüyen AK Partili arkadaşlar o kadar sitem ediyorlar ki…
‘‘Ya niye böyle yapıyorsunuz’’ diye üzüntüleri…
Son:
Bekleyip göreceğiz 🤗.
İtalya, ingiltere, israil, fransa, ırak, almanya vs türktipi başkanlık sistemine geçmek için gün sayıyorlar, hepsinde de erken seçimler hükümet krizleri kapıda…
Olur mu olur
Olmaz olmaz demeyin
Hepside kendi içinde bunalımda😯
İşte onlara bir fırsat🤗
Fırsatı kaçırmaz onlar!
Bunlardan birisi hayrettin dediği gibi olsun,
Bak gezi parkında..
Kızılay meydanında..
An.ran a.ırana🐎
Not, melemek miyavlamak ta olur😂.
-Aeropada teroristler sokakta bayrak diye vc kağıdı bezi sallar bizde niye olmaz?
O sallanan paçavra ile kendi saltanatının devamını sürdürür! Her sallamada çıkan rüzgardan yellenir kokusu bu tarafları kangren yada kan gölüne döndürür😠.
-batıda idam kalktı bizde de kalksın derler!!!
Amerikalı birde yalamdan halk curisine onaylatır, birde idamlığa sorar:iğne miiii?? Giyotinmi??😯
Sonra videoya çeker ki!!!!
(Bu yatak odası kamera işi kimden çıkmış acaba?)
-batıda zenci diye boynuna çöker durmadı diye arkadan çiviler!!
Bizde karı kocanın arasını bozup adamı delirtmek için sözleşme icat eder!!!
*Bu günlük bu kadar yeter🤗
Neymiş, Erdoğan aile yapımızı yok ediyormuş, LGBT’nin önünü açıyormuş.
Davutoğlu da, en az bunlar kadar fırsatçı olduğunu kanıtlarcasına mevzunun üzerine atlayarak Abdurrahman Dilipak’a, “İstanbul Sözleşmesi’ni okumadan imzaladım” demişti. Şimdi de kalkmış, “Danıştay hukukun üstünlüğünü yok saymıştır… İstanbul Sözleşmesi’ni yeniden yürürlüğe koyacağız…” diyor.
Gelgelelim, İstanbul Sözleşmesi nedeniyle Cumhurbaşkanımız Erdoğan’a demediklerini bırakmayanlarda tık yok.
Erdoğan layüsel değildir elbette. AK Parti de nihayetinde bir partidir ve partiler ancak partilerle kıyaslanır.
Kimse saçmalamasın: Ebu Zerr parti kurmuş da bizim mi haberimiz yok!
Hayır yani ne oluyor?
Olanca dindarlıklarınız, kerameti kendinden menkul İslamcılıklarınız, gözyaşartıcı tevazularınız, mezhepçi telmaşa ümmetçilikleriniz, bilumum muhafazakârlıklarınız bir tek Erdoğan’a gelince mi çalışıyor?
tek dogrusu olmayan sinavda sifir ceken ogrenci gibi.
ingiltere ile karsilastirmak imkansiz. cunku siyasi partiler yasasi partilerde lider saltanati getiriyor. bu nedenle yanlis karsinda isyan edenler ihrac edilerek sorun cozulur!!.. bu nedenle akli basinda kimse isyan etme cesareti gosremez.
…the end…
Yoruma kapalı.