Nuray Mert, Sırrı Süreyya Önder ve Selahattin Demirtaş hapis cezası aldılar.. Ne anlama geliyor bu?

43
Reklam

Hadi bizler, isimleri siyasetle bir biçimde ilintilenmiş kişilerle ilgili davaları ve sonunda verilen hapis cezalarını medyadan izlerken üzerinde kafa yorma ihtiyacı duymuyoruz da, acaba o cezaları verenler ve onların ceza vermelerini getiren yasaları çıkartanlar nasıl bir yol açtıkları üzerinde hiç akıl yürütüyorlar mı?
Dün, bir mahkeme, Prof. Nuray Mert‘e 1 yıl 3 ay hapis cezası verdi.
‘Barış için akademisyenler’ adlı bir grubun açtığı ‘Bu suça ortak olmayacağız’ kampanyasına imzasıyla destek verdiği için…
Gerçi mahkeme hükmün açıklanmasını geri bıraktığından hapse girmeyecek Nuray Mert, ancak önümüzdeki beş yıl içerisinde başka bir ‘suç’tan hapis cezası almaması da gerekecek.
Aksi halde, yeni suçun cezasına şimdi verilen 1 yıl 3 aylık ceza da eklenecek.
Ondan birkaç gün önce de, üç dönem üst üste HDP’den milletvekili olarak Meclis’te bulunmuş Sırrı Süreyya Önder‘i cezaevine gönderen yargı süreci tamamlandı. Ona verilen ceza da 3 yıl 6 ay hapis…
Türk sinemasına ‘Beynelmilel’ gibi bir başyapıt kazandırmış bir sanatçı HDP’li siyaset adamı…
HDP’nin eski eş genel başkanı ve bir önceki seçimde cumhurbaşkanı adayı Selahattin Demirtaş da Önder ile birlikte aynı ‘suçu işlediği’ iddiasıyla yargılandığı davada 4 yıl 8 ay hapis cezası aldı.
Demirtaş zaten cezaevindeydi, Önder de cezası kesinleşince cezaevinin yolunu tuttu.
Cezaevlerinde, onlar gibi, söyledikleri, yazdıkları veya imza vermeleri yüzünden ceza almış başkaları da var.

Görüşler yanlış olur, ama suç olamaz
Suç ve ceza her toplumda varlığı bilinen hukuki kavramlar. Toplumun veya onun adına davranabileceği kabul edilmiş kurumların koyduğu kurallara uymamak, o kuralları çiğnemek ‘suç’, ‘suç’ işleyeni bu tavrından veya yanlışından vazgeçirmek için tutulan yolun adına da ‘ceza’ deniliyor.

Birini öldüreni, hırsızlık yapanı, başkasının malına, canına, ırzına tasallut edeni ‘suçlu’ kabul ediyor, bu yanlışlıkları mahkeme kararıyla sabit olunca cezalandırılmalarını gerekli sayıyoruz. O tür insanların dört duvar arkasında geçirecekleri aylar ve yıllarda nedamet getirmelerini veya hiç değilse cezaevinde bulundukları süre içerisinde topluma veya bireylere zarar vermeyeceklerini düşünerek ‘suç-ceza’ ikilemini yerinde görüyoruz.
Peki de, siyasi kişilikler, yazarlar, akademisyenler, sanatçılar ve hatta gazetecilerin söyledikleri, yazdıkları veya imzalarıyla katıldıkları düşünceler yüzünden ‘suç’ işledikleri ve bu yüzden hapis cezasına çarptırılmaları nasıl bir şey?
Onları dört duvar arkasına gönderirken beklentimiz ne?
Nedamet getirmeleri mi?
Orada kaldıkları süre içerisinde topluma veya bireylere zarar vermemeleri mi?
Adam/kadın akademisyen. Yani bilim insanı. Hakkında açıklama yaptığı veya yazı yazdığı konunun uzmanı. Altına imza atmayı uygun bulduğu metni okuyup anlayacak seviyede biri. Görüşleri var ve onları okuyup öğrenmek isteyen birileri de bulunuyor.
Doğru veya yanlış.
Nuray Mert saygın bir akademisyen. Bir profesör.
Onun ve diğerlerinin düşüncelerinin doğru mu yanlış mı olduğuna kim, nasıl karar verecek?
Kolay mı bu?

Nazım Hikmet ve Necip Fazıl.. Dün ve bugün…

Dünün pek çok doğrusu bugün yanlış kabul ediliyor. Uzun yıllar hapis yatmış ve daha fazla yatmamak için ilk fırsatta soluğu yurtdışında almış Nazım Hikmet‘in şiirlerini geçmişte bunu yapanları “Komünistler Moskova’ya” diye tel’in etmiş bir hareketin günümüzdeki temsilcisi bile kendi topluluğu önünde okuyor.
“Eğitim hayatından daha uzun süre hapishanede yattığının ansiklopedilerde yazdığını” kendisinden öğrendiğimiz Necip Fazıl bugünlerde devlet düzeyinde kabul görüyor, hatta adına ödüller veriliyor ve ödül törenine devlet büyükleri katılıyor….
Aynı durumun yarın da yaşanmayacağını bugünden kim bilebilir?
Görüşlerin farklı olması doğaldır. Her insan diğerlerine benzer bir hayat çizgisinin ürünü değildir; çeşitli sebeplerden dolayı konulara yaklaşımlar arasında farklar bulunur. Bunu görmezden gelerek herkesi aynı görüşlere, aynı ezbere mahkum etmeye çalışmak her şeyden önce toplumun zararınadır.
Toplum için doğru olan, görüşlerin serbestçe ifade edilebildiği bir ortamda herkesin tartışmalara hiç çekinmeden katılması, görüş açıkladığı için başına bir iş gelmeyeceğini bilerek yazması, konuşması ve önüne uzatılan metinlere uygun gördüğü takdirde imza atmasıdır.
Eğitim kurumlarının, toplumun bireylerini görüşlerin hangisinin doğru hangisinin yanlış olduğuna tek tek karar verebilecekleri düzeyde bilinçlendirdiği varsayılır.
Fikir özgürlüğünün en geniş biçimde uygulandığı ülkelerin aynı zamanda en kalkınmış ülkeler olduğu gerçeği de ne yapılması gerektiğine işaret ediyor aslında.
Konunun böyle ekonomiye dönük bir boyutu da var.
Siyasiler arasındaki hakarete varmayan tartışmalar ve her eğilimden insanın yazıp söyledikleri ile ilgili hakemlik görevi için yargı uygun bir kurum değildir.
Ülkemizin bu yüzden uluslararası değerlendirmelerde sürekli irtifa kaybetmesini izlemek bile yürek burkuyor, iç karartıyor.
Bu konu üzerinde herkesin düşünmesi şart.
ΩΩΩΩ

Reklam

43 YORUMLAR

  1. Sayın Koru, “Fikir özgürlüğünün en geniş biçimde uygulandığı ülkelerin aynı zamanda en kalkınmış ülkeler olduğu gerçeği de ne yapılması gerektiğine işaret ediyor aslında”. Bu cümleyi inanarak yazdığınızı düşünmek istemiyorum; zira kurulu dünya düzenini iyi bilenlerden olduğunuza inanıyorum. Söz konusu kalkınmış ülkelerin, ulusal güvenlikleri mevzu bahis olduğunda ne kadar cevval ve şedit olabildiklerini görüyoruz; ki Türkiye gibi yıllarca terörün envai çeşidine maruz bırakılmadıkları halde…

  2. Kılavuzu din, hele islam olan toplumlarda bu çağdışı anlayış (insanların düşünceleri, yazdıkları, sanatları yüzünden cezalandırılması) hep sürecektir. 1400 yıl anlamamışlar, bundan sonra da anlamalarını beklemek hayaldir.

    • Bu yorumun nesine cevap yazayım;buram buram önyargı, artniyet, cehalet.
      Şayet bu toplumda İslami hoşgörü, İslami tevekkül olmazsa; bu çarpık zihniyet, Şuheda kanıyla sulanmış bu vatanda bir an nefes alamaz.

  3. Peki de, siyasi kişilikler, yazarlar, akademisyenler, sanatçılar ve hatta gazetecilerin söyledikleri, yazdıkları veya imzalarıyla katıldıkları düşünceler yüzünden ‘suç’ işledikleri ve bu yüzden hapis cezasına çarptırılmaları nasıl bir şey? diyor koru, sonunda soruyor . Cevaben doğuya döndük kıblebimizi ortadoğu yaptık . nokta

  4. Turkiyenin yargi sisteminin nasil islediğini ABD li Rahibin serbest birakilmasi ile ilgili ABD kaynakli bir haber ve S Demirtaş bugün-kü ifadesinden bazi bölümler.
    Bu haberlerin İngilizce olarak dinledim, internete girip Türkçe çevrililerini bulabilirsiniz.
    “Amerika’nın Sesi’nde yer alan habere göre, ABD’nin dini özgürlükler konusunda ‘liste oluşturma ve yaptırım uygulama’ haricinde başka ne gibi adımlar atabileceği sorusuna yanıt veren Brownback, rahip Brunson davasını örnek gösterdi. Brownback, “Başkan Trump’ın Andrew Brunson’ın Türkiye’deki durumunu ne kadar güçlü bir şekilde ele aldığını gördünüz. Türkiye hükümeti Brunson’ı hukuksuz bir şekilde iki yıl hapiste tuttuğunda, Başkan Türkiye’ye çelik ve alüminyum vergisi uyguladı. Bu,Türkiye’nin para birimi ve ekonomisinde çok önemli etki yarattı. Ve Brunson sonuç itibariyle serbest bırakıldı. Yani, atılabilecek başka adımlar da var” dedi.”

  5. Meseleyi sıkıntılı hale getiren şudur: Türkiye’de bebekleri,öğretmenleri, hemşireleri,devletin memurlarını, askerlerini…öldüren bir terör örgütü var.
    Ve bu durum süreklilik arzediyor.Bu örgüt
    yöre halkına da zulmediyor,baskı uyguluyor,hayatı onlara adeta zindan ediyor.Ayrıca bu terör örgütü ile bağlantısını,dayanışmasını inkar etmeyen
    bir parti,bu partinin lideri ve vekilleri var.
    Ben şunu merak ediyorum:Böyle bir durum
    Avrupa’da,ABD’de veya dünyanın başka bir ülkesinde nasıl karşılanır?Terör örgütünün
    liderinden o ülkenin meclisinde sayın diye bahsedilebilir mi?O ülkelerin yasaları buna izin verir mi,halkının tepkisi ne olur?

  6. okumuyor ve araştırmıyoruz. üretmiyoruz. bu nedenle gelişemiyoruz bu nedenle kolay yönlendiriliyor, doğru ile yanlışı ayırmakta zorlanıyoruz. tüketiyoruz.
    bana kalırsa pek çok sorunumuzun temelinde eğitim sistemimiz var. sıkıntı eskiye dayanıyor. Başlangıcı Fransa’ ya verilen kapitülasyonlarla oluşan yabancı okullara.Cizvitlerin 1583’te Galata’daki Saint Benoît Kilisesi’ne yerleşerek burada açtıkları mektep, Osmanlı topraklarında kurulan ilk ecnebî misyoner okuldur. sonrasında Osmanlı toprakları üzerinde yaklaşık 1600 civarında, azınlık, misyoner ve yabancı devlet okulu açıldı ve sayıları arttıkça arttı…..Yabancı okulları açan misyonerler, kendi ülkelerindeki kitapları aynen bu okullarda okutuyor ve hukukî sahada verilen kapitülasyonlar yüzünden Osmanlı Maarif Nezareti (Eğitim Bakanlığı) bunlara karışamıyordu. 1869 yılında çıkarılan bir nizamnâme ile gayrimüslimlerin ve yabancıların devlet sınırları içinde mektep açmaları belirli şartlara bağlanmıştır. ancaksiyasi zayıflık nedeniyle şartlar kontrol edilememiştir. ilk defa 1886’da Maarif Nezareti bünyesinde bir müfettişlik kurulmuştur. 1893’te Zühdü Paşa tarafından Sultan 2. Abdülhamid’e takdim edilen raporda, şimdiye kadar bu okullar hakkında çıkarılan kanunlardan hiçbirinin tatbik edilemediği; bunun da hükümetin kayıtsızlığından kaynaklandığı belirtilmiş ve bu tespite örnek olarak da, o tarihte Osmanlı sınırları içinde bulunan 4.547 okuldan 4.049’unun ruhsatsız olduğu ifade edilmiştir. bu okullarda yabancı dilde eğitim vardı.
    bizim çocuklarımıza dillerini, dinlerini, adetlerini, kültürlerini, tarihlerini aktardılar, nesiller boyu….daha sonra devletin en üst kademelerinden tutun pek çok farklı yer ve kademeye işte bu çocuklar yerleştirildi. ” our boys” derken kastettikleri bunlardır ve many others vardır…darbelerden bildirilere so many others…
    bu asla dış güçler sorunu değildir,tamamen bize ait olan korkunç yanlışlardır kendimizden başka da suçlu yoktur…ve dünkü yanlışlar bugün bırakalım düzeltmeyi katlanarak devam ediyor. milli meselelere bile sahip çıkamamamızın altında yatan sebeblerin başında da bu geliyor…eğitim ve hukuku düzeltmedikçe işimiz zor görünüyor…

    • Cizvitler katolik kilisesindeki erken dönem fetö vakasıdır: kadrolaşma, okullaşma, mafyalaşma her şey aynı. Şimdiki papa da aynı gruptan olsa gerek… Örgütçü eğitimde ve emlak sektöründe çok iyiler ama ah bi de şu vatikanı zora sokan çocuk tacizcisi papazlar olmasa! Bu tür pislikler de kardinaller arasındaki itişkakıştan çıkıyordur heralde: emlak, para, politika, mafya, terör her şey bunlarda…

      • bir vakit bulduğumuzda bu komploları da ele alalım…dinler arası dialog meselelerini falan.

        • Nasıl ‘hizmet’ kelimesinden tiksindirdilerse aynı sebeplerle diyalaog kelimesinden de tiksindiğimi farkettim:(

        • Yazın efendim yazın….. Özellikle komploları yazin ben keyiflenerek okurum. Yalnız dinler arası ‘dialog’ yazmak için log’ un tamamina ihtiyacınız olacak yani logos kelimesine.

          • Dia-logos, iki bilinç arasında us ile kavrama çabasıdır. ben yazarım monologos olur, anlamaya çalışırsanız dialogos olur. yazanın logos ihtiyacı okuyandan fazla değildir efendim…

  7. iki yanlış bir doğru eder mi?
    hukuku zaten hiç inşa edemedik, bir vesayet gitti, bir vesayet geldi.
    cumhuriyet kurulurken omuz üzerinde baş mı kalmıştı, şapka giymediği için mahkemeler adam astı. menderesleri astı, darbeleri akladı, partileri kapattı. akp iktidarı da hukuku tahsis edemedi.
    bizler ise milli meselelerde bile saf olamıyoruz.
    akademisyenler bildirisi sorunlu bir metindi. pkk ya karşı devleti suçlu gösteren bir metni okuyup -okuduğunu anlayıp- imzalayan bir zihniyetten söz ediyoruz.
    ülkenin bir bölümünü elimizden alıp orada bağımsız bir devlet kurup, her zaman da bela olmaya maşa olacak bir zihniyetten söz ediyoruz.
    elbette düşünmek ve ifade etmek bir suç olamaz. bıçak ta bir suç aleti değildir. ama bıçak bir suç aletine dönüşebilir, düşünce ve ifade de öyle.
    akademisyenler çocuklarımızı eğiten insanlar bir bildiri yazarak ortaya ne koymuştur, terör örgütü karşısında devleti silah bırakmaya çağırmıştır, fransa da bombalı saldırılar için deaşa karşı böyle bir bildiri yayınlasaydı bu ifade özgürlüğü olarak mı değerlendirilirdi???
    Demirtaş topraklarımızda kurulacak özerk ve bağımsız bir kürt devletinden söz etmekle kalmıyor, vefalı ve sağduyulu insanları sokağa çağırıyor, eylem yapmaya, hakkını aramaya çağırıyor. hdp terör örgütüne para ve silah yardımı sağlıyor, bagajlarında bile silah taşıyorlar. burada suç var mı yok mu? bizim özgür Avrupa da katalan liderler için ispanya da savcılık devlete isyan suçlamasıyla 25 yıl ağır hapis cezası istedi. üstelik özerk bir bölgeden söz ediyoruz ama her özerkliğin geleceği yer burası değil mi???
    biz eğitim sistemimizin getirdiği bir kimlik bunalımı yaşıyoruz, milli meselelerimize sahip çıkamıyoruz. oysa fetöye pkk ya dış güçlere karşı devletimizin yanında olmalıyız, devletin yaptığı yanlışlar bizleri bölmemelidir. hükümetler ise gelip geçicidir, bugün vardır, yarın yoktur. Yüce Allah devletimize zeval vermesin, bizleri devletsiz bırakmasın.

    • Keşke “Gerçekler acıdır biberde acıdır o halde gerçek biberdir” mantıksal kurgularınızı daha kısa yazsanız Didem hanım, okurken daha az vakit kaybetsek iyi olmaz mı. Yada okumalarınızı komplocu yazarlarla sınırlı tutmasanız daha geniş kesimlerden okumalar yapsaniz o zaman uzun yorumlarınız daha keyif verir diye düşünüyorum.

      • Z nokta arkadaş, sen de epey uzatmışsın sanki:) yalnız yorum yazısının uzunluğuna takılanları buralarda pek barındırmazlar benden söylemesi… Hele hamza beye hiç bulaşma!

      • satır atlayarak okuyun, zamandan % 50 tasarruf edersiniz.
        bildiriyi mi yoksa bagajda taşınan silahlarımı komplocu buldunuz bilmem madem siz geniş kesimlerden okuma yapın kısa yazın yorumlarınızın keyfine bi bakalım gerçek biber midir şeker midir tartışırız.

    • İyi ki varsın Didem Kuz… Burada hakikat yazan tek yürekli kalemsin… Varlığın daim olsun.

  8. Ben bu gidişatı iyi görmüyorum . Bu hukuksuzluk geçmişten şikayet eden AKP tarafından savunuluyorsa işin vehameti daha da büyük,bu tam bir MHP zihniyetinin peşine takılıp ülkeyi dünyadan soyutlamadır.

  9. Selahattin Demirtaş kendisi hakkında tutuklama kararı veren hakime kararın açıklanmasından hemen önce şunu demişti: “Siz de ben de biliyoruz ki, beni tutuklamak zorundasınız. Yoksa sizi önce uzaklaştırırlar, sonra tutuklarlar…”
    Aklıma Adnan Menderes, Seyyid Kutub ve daha birçok masum insan hakkında idam kararı verenlerin akıbetleri geldi de…

    • Kendisi hakkında karar veren hakime Osman baydemir nasıl cevap vermişti hatırlar mısın nurşen? Hani şöyle ağız dolusu küfrederek 3 kez tekrarladığı… Daha yüksek sesle duyalım, bi kere daha söylesin, hele ağzını bi açsın!!! Devlet başa kuzgun leşe…

  10. Gidin batıda IŞID a destek veren açıklama yapın ve bu bir görüştür deyin de görelim o zaman

  11. Bu yazı Fehmi Koru’nun 13.12.2018 tarihli yazısına yorum olarak kaleme alınmıştır. Yazının linki aşağıda yer almaktadır.
    http://u0i.626.myftpupload.com/nuray-mert-sirri-sureyya-onder-ve-selahattin-demirtas-hapis-cezasi-aldilar-ne-anlama-geliyor-bu/
    Hedef
    Duyan yok. Suçlu kimdir?
    Evet, bize göre suçsuz olan bu mahkumlar gerçekten suçlu değildir. Suçlu olmadıkları halde bunları hapse koyan kim? Sıradan bir savcı mı? Sıradan bir hakim mi? Meclis mi? Adalet Bakanı mı? Cumhurbaşkanı mı? Koru diyebilir mi ki “şu kişi bunları hapse koydu”. Bunları hapse koyan OHAL düzenidir. Onu kim getirdi? Birini bulamazsınız.
    Sorun düzen sorunudur. Adalet mekanizmasında çalışanların hepsi adil ama zulüm devam ediyor. Nuray Hanım da, Fehmi Koru da bizim Adil Düzen söylemlerimize kulak vermiyor. Zulmü dile getiriyorlar. Zalim kim onu onlar da bilmiyor. Bilinç altlarında bunları yapan Erdoğan’dır. Evet, Erdoğan çünkü adil yargı için savaş vereceğine başkanlık düzeni için savaş vermiştir.
    Bunda da suçlu olan basındır. 50 senelik Adil Düzen çalışmamıza AK Parti’yi yönlendirmeyen basındır. Duamız Nuray’ın hapse girmesi değil duamız hakemlerden oluşan bağımsız soruşturma sisteminin ülkemize gelmesidir. Kimse suçlu değil. Zalim düzen suçludur.
    Zulüm tüm dünyayı sarmıştır. Zulüm düzeninde ancak zulümle yaşanabilir. Herkes Adil Düzen’in gelmesi için çalışmalıdır. Hakemlik düzeni için çalışmalıdır.
    Bunlar hapse konuyor. Gayeleri iktidarı yıpratıp devirmek. Ne var ki koyan kişiler değil, düzendir.

    • Son onaltı yılda bir çok siyasi kanun yumuşatıldı veya suç olmaktan çıkarıldı. Başörtüsünden, siyasi düşüncenin beyanına kadar çok şey değişti ve daha kabul edilebilir hale geldi. Son altı yıldır ne oldu da böyle şeyler oluyor. Kanunlar aynı kanun. Sistem aynı sistem. Borulardan su geliyordu. Birden sular kesildi. Acaba suyu çok verdik diye düşünenler mi var? Ne dersiniz..

  12. Türk Milleti olarak yüzyıllarca tek adamlar tarafından yönetildik ama hala akıllanamadık.
    Daha binlerce fırın ekmek yememiz lazım akıllanmamız için.
    Tek adam yönetimlerinde herşey tek adamı memnun etmek üzerine kuruludur.
    Geçen Altın Kelebek ödülleri dağıtıldı.
    Ödülleri kim dağıttı kim aldı farkında mısınız?
    Eskidende böyleydi körler sağırlar birbirini ağırlardı.
    Şimdi de aynısı oldu.
    Eski kör ve sağırların yerini yeni kör ve sağırlar aldı o kadar.
    Daha çoook fırın ekmek yememiz lazım çoooookk!

  13. Halkı sokağa çağırarak 53 vatandaşımızın ölümüne sebep olanların fikir özgürlüğü kapsamında değerlendirilmesi çok manidar değil mi.28 Şubat döneminde darbe çığırtkanlığıyapanları,kızlarımızı Ünüversite kapılarından geri çevirenleri,eğitim özgürlünü hiçe sayanları,Abdullah Gül’ün Cumhurbaşkanı seçilmesi öncesi Emin Çölaşan taifesinin, YÖK başkanının ve sözde akademisyenlerin neler yaptığını nasıl unutabilirsiniz

  14. İnsanları sokağa çağırarak53 yurttaşımızın ölümüne sebep olanların işledikleri cürümleri yok farzetmek olsa olsa akıl tutulmasıdır.ya da……….

  15. Doğru söylüyorsunuz sayın Koru “Bu konu üzerinde herkesin düşünmesi şart.” Evet şart ama düşünmelerini istediğimiz toplum,akademisyen,siyestci,brokrat,işci,memur,köylü,az gelirli,dar gelirli,üst gelirli ve dahası vb. insanlar bu melekelerini yani düşünme ,idrak etme,sorgulama,araştırma gibi insan olmanın gereği fiilleri yapabilecek eminiyet ortamına sahiplermi ?Sevgide ve buğuzda denge kaybedilmiş,menfaatlerin,çıkarların ön plana çıktığı,merhametin muhabbetin,adaletin,sadakatın ve anlamak için dinlemenin ortadan kalktığı bir toplum yapısı oluşmuş.Tepeden en alt birime kadar herkesin kaşı çatık,patlamaya hazır bir barut adeta.Böyle bir toplum ve düzen yapısında insanlığını yitirmemiş aklı selim kişilerin susma yerine doğruyu doğru bir şekilde ifade etmelerini hepimiz talep ediyoruz,hatta özlüyoruz bile .Sanırım bu hepimizin ihtiyacı olan bir şey.Birbiri ile konuşabilen ,biribirlerine tahammül edebilen farklı düşünse veya farklı bir yaşantı tarzına sahip olsa bile iletişimini daima açık tutan bir anlayış.Saygılar.

  16. Birileri kendilerini muhatap alabilmem için
    Değişik isimlerde yaziyorla, troller ne yapsalar hatta seksen taklada atsalar cahaletlerinden genede kendi kendilerini ele veryorlar.
    Kim olduklari aninda anlaşiliyor.
    Erdoganin yetistirdiği ve ortaliğa saldiği troller, hiç boşuna çirpinmayin ben sizi okumamaya kararlıyim, ve okumamda.
    Bundan boyle isimde değistirseniz ne yaparsaniz yapin.
    Kervancilar sizi duymazlar.

  17. Fikrini kendine sakla, bilgini kendine sakla. Gelişmek mi, o da ne, yeni icad çıkarma Fehmi bey. Bize itaatkar bir toplum lazım.

  18. Fehmi Bey, bu yazınız tam da AKP niye Güneydoğu’da başarısız olduğunun özetidir. Evet, Selahattin Demirtaş halka bir çağrı yaptı, olaylar oldu. Bu bir suç; ama aynı zamanda Roboski’de 34 genç, çocuk öldü bu da suç. Roboski’den hapse giren var mı? yok. FETO’den bir sürü fakir fukara insan hapse tıkadılar aralarında herhangi bir siyasetçi var mı? yok. Ülke bölünmüş haberimiz yok. AKP’yi destekleyenler güzel insan, melek; AKP Karşıtları FETO/ PKKPYD/ Zillet itifakı…
    Demekki Güneydoğu’da PKK baskısı yoktur. Devlet Adaletsizliği vardır. AKP bu seçimde Diyarbakır Büyükşehir Belediyesini alacak sanırdım ama; kendi kendilerini yaktılar. Güneydoğu yine bu adaletsizliğin cezasını sandıkta verecektir.
    SAYGILAR SEVGİLER

    • Uludere Olayı’nı bilerek mahkemeye götürmeyen, mahkemeye eksik evrak beyan ederek bir nevi davanın başlamamasına neden olan avukatların bilinçli davranışına ne diyeceksiniz? Uludere olayında kusurlu ve yanlış bilgi sonucunda vatandaşlarımız öldü ama bunun sorumlularının yargılanmaması kısmen bu mağduriyeti uzun yıllar boyu devlete karşı kullanmak isteyen bir kesimin var olduğu ve bunların bilerek eksik evrakla dava açılmasına engel olduğu bir gerçektir. Uludere olayını siyasi kazanca dönüştürmek isteyenlerin samimi olduklarını düşünmüyorum.

      • Uiudere olayını mağdurlar değil devlet mahkemeye verip suçluları bulup cezalandirmasi gerekirken, neden vermedide o işi mağdurlara bıraktı?
        Haksizlık yapılan insanlara devlet sahip çıkması gerekırken o insanları sahtaker avukatların eline birakan devleti değilde mağdurları suçluyorsunuz.
        Başbakan oluncaya kadar bir evi dahi olmayan başbakan olduktan sonra 4 çocuğunu ABD de okutan, çok kisa bir zamanda gemiler, yazliklar, kişliklar, villalar ve mallar mülkler sahibi olanlanlar… bunlarlada yetinmeyip milletin fabrikalarina mallarinı mülklerini gasp edenlerin bu adaletsizliklerine cılizda olsa ses çıkaranlaride hapislere tıkanlar gökten zemble inmiş meleklermiki onlardan kimse hesap sormaya cesaret edemiyor?
        Fakat esas hesap sahibi soruyor ve soracaktir! Onu hissettikleri için korkudan memlketi ateş çemberine çevurselerde şak sakcilari ile birlikte ilkin onlar o cemberden nasipleneceklerdir.
        ALMA MAZLUMUN AHINI ÇIKAR AHESE AHSTE…

          • Sizinde elinize ve bilginize sağlik, Nüsret bey!
            Yorumlarinizi zevkle okuyorim.
            Allaha emanet olun.

        • Pensilvanyadan edilen beddualar fabrikalara ateş düşürmüş olmasın, belki çaldıkları sorularla hakkı yenenlerin ahı çıkıyordur şimdilerde aheste. Herkes sırasını beklesin.

  19. Cok yasayin Fehmi bey. Sizin guzel bir sekilde akil ve izan suzgecinden gecirdiginiz gerekceler, demoratik bir yapi icindeki normalliktir ( yani fitratinda vardir). Olan durum ise, otakrasi ya da diktatorlugun normalidir. Ahmet Altan dan Feto cikaran zihniyet, pekala sizden ya da benden de bir tererist cikarabilir. Utanc gidince, yerine her sey gelebilir gecici olarak. Kalici ve muhakkak olan ise, butun doktatorluklerin sona erdigidir. Hayirla anilmayacaklar .

  20. Dün internet sitelerine de bazı haberler okudum.
    Birinde şöyle diyiyor! Seçime giderken 11.Cumhur Baskani Abdullah Gül, gene AKPli trollerin hedefinde.
    Başka bir haberdede! “Seçime giderken Türkiye yeniden Suriye’ye giriyor.”
    Erdoğan, “Fırat’ın doğusundaki harekata birkaç gün içinde başlayacağız dedi.”
    Üçüncüsüde Selahattin Demirtaşin karar açiklanmadan önce hakime şöyledikleri ve Emin Çölaşanın iddanamesi! yazarin yazisindan o kisımlari asağıya kopiledim.
    ×××××
    “Şimdilerde en çok duyduğumuz şeyler şunlar:
    Sizi tutuklamazsam, ben tutuklanırım. (Polis söylüyor bunu, utanarak hem de)
    Eğer sizi mahkum etmezsem, ben mahkum olurum. (Hakim söylüyor bunu, kısık sesle)
    Sizi savunursam. ben yanarım… (Avukat söylüyor bunu, telefonda)
    Adaleti, kanunları, vicdanı kullanarak suçluyu tespit etmeyi bırakıp, şucu buculuğu suç olarak görürsek “şuç” diye bir şey icat etmiş oluruz.
    Sonrası ise malum… Koca bir hapishane ve tımarhaneye dönen memleket.
    Selahattin Demirtaş kendisi hakkında tutuklama kararı veren hakime kararın açıklanmasından hemen önce şunu demişti: “Siz de ben de biliyoruz ki, beni tutuklamak zorundasınız. Yoksa sizi önce uzaklaştırırlar, sonra tutuklarlar…”
    Kanunların, prensiplerin, suçların tanımlanmadığı bir ülkede Emin Çölaşan en azılı terörist sayılabilir pekala.
    Bakın şu mantık garabetinin şahikası Çölaşan’ın iddianamesinden:
    “..ekil olarak FETÖ’ye karşı olmak, ağır şekilde eleştirmek, örgütle davalı ya da davacı olmanın hatta açıkça hakaret etmenin başlı başına FETÖ’yü desteklememek ya da esasta FETÖ’cü olmamak sonucunu doğurmayacağı…”

Yoruma kapalı.