S-400 istiyoruz, F-35’ten de vazgeçmiyoruz.. ABD ile Rusya’yı eş değerde müttefik görüyoruz.. Bir yanlışlık var, ama ne?

73
Reklam

Anlamakta zorlandığım gelişmeler çoğalınca, başkalarından farklı olarak, ben kendimi sorgulamaya başlarım. En başta sorduğum, “Acaba hatalı davrandıklarını düşündüklerim doğru da yanlışta olan ben olabilir miyim?” sorusudur.

Bugünlerde aynı soruyu çokça zihnimde taşıyorum.

İç politikada, hatta on gün sonra İstanbul’da yapılması kararlaştırılmış tekrar seçime dönük aklımın almadığı pek çok ayrıntı var. Kendimi karar vericilerin yerine koyduğumda asla yapmayacağımı düşündüğüm türden hatalar yapıldığını görüyorum.

Tabii bu düşünce aklıma üşüştüğünde de, derhal, “Acaba hatalı olan ben miyim?” sorusunu sormaktan kendimi alamıyorum.

Bir imparatorluğu kaybetmişiz

Esas aklımın almadığı bir gelişme ise dış politika alanında yaşanıyor. Bugün bu konuyu sizlerle paylaşmak niyetindeyim.

Türkiye tarihi boyunca dış tehditlere açık olmuş bir ülke, ‘tehdit değerlendirmesi’ de bu gerçek akılda tutularak yapılıyor. Bir imparatorluğu göz göre göre kaybetmiş bir milletin ‘tehdit algısı’ elbette farklı olur. İlkinin başımıza açtığı dertlerin farkında olan yönetici kadronun akılcı kararıyla, Avrupa ülkelerinin neredeyse hepsinin iki kampa bölünerek karıştığı İkinci Dünya Savaşı‘ndan bizim uzak durmamızın altında da bu sebep yatıyor. Kuzeyinden toprak talep eden bir ‘tehdit’ ile karşılaşmasaydı, Türkiye’nin, ikinci savaş sonrası oluşan ‘yeni dünya düzeni’ içerisinde de tarafsızlığını sürdürmesi mümkündü.

İsviçre gibi, Avusturya gibi…

Reklam

Savaşın galiplerinden komşumuz Rusya’nın -o zaman adı Sovyetler Birliği idi- Boğazlar’ın statüsünü gündeme taşıması, Kars ve Ardahan’ı talep etmesi Türkiye’yi Batı blokuna, oradan da NATO ittifakı içerisinde yer almaya sevk etti.

NATO ülkesi Türkiye’nin, tehditlerle karşılaştığında müttefiklerinden destek beklemesi doğal. Zaten NATO’nun kuruluş belgesinin ünlü 5. maddesi de, ittifak içerisinde yer alan ülkelere bu konuda yükümlülük öngörüyor. Tehdit altına düşenin yardımına koşma yükümlülüğü…

Füze koruma sistemi tehditlere karşı etkili. Türkiye tehditle karşılaştığını beyan ettiği birkaç olayda, NATO’da müttefikimiz olan ülkeler, kendilerinde bulunan füze koruma sistemlerini ülkemize gönderdiler.

“Kendimize ait bir sistem de bulunmalı” görüşü de, maliyeti olağanüstü yüksek olduğundan ekonomik açıdan tartışılabilir olsa bile, ülke savunması söz konusu olduğu için kabul edilebilir.

Fakat NATO üyesi bir ülke kendisini koruma amacıyla alacağı füze sistemi için neden Rusya’nın kapısını çalar?

Bütün silah ve gereçleri, askeri uçakları ve helikopterleri NATO standartlarında olan bir ülkeyiz. Rusya tarafından üretilmiş füze koruma sisteminin ‘düşman’ bildiği uçaklar ve silahlara sahibiz. Milyar dolarlar ödeyerek üretimine de ortak olduğumuz F-35 uçaklarını da S-400 sistemi ‘düşman’ olarak algılamıyor mu?

S-400 alıyoruz, onları düşürmeye ayarlı F-35′leri de istiyoruz.

Tuhaf değil mi bu durum?

Reklam

Acaba bu akıl yürütmem yanlış olabilir mi?

Bir dizi soru daha

Rusya ile ABD ‘Soğuk Savaş’ dönemindeki kadar olmasa bile şimdi de farklı kampların lideri olan iki ülke. Biz ABD ile NATO’da ittifak halindeyiz ve o üyeliğimiz gereği F-35 uçaklarının üretiminde ortağız. “Rusya’dan S-400 sistemi alacağız” dediğimizde ABD’nin “Öyleyse F-35 almaktan vazgeçin” tepkisini vermesi kaçınılmaz değil midir? Hatta, bunu bir ikinci adım olarak, “Öyleyse NATO’dan da çıkın” talebinin izlemesi de beklenmez mi?

Bana bu soruların cevabı “Kaçınılmaz” ve “Beklenir” gibi geliyor…

1960 sonrasında ABD ile yine sürtüşmeli bir dönemde, İsmet İnönü, “Yeni bir dünya kurulur” çıkışını yapmıştı. Kurulacak yeni dünyada Türkiye de farklı bir yerde kendisini konuşlandıracaktı o çıkışa göre. Acaba bugünlerde de benzer bir çıkışa mı hazırlanılıyor?

İki dönem arasındaki şartlar benziyor mu peki?

Öyle bir çıkış planlanıyorsa, bunun toplumla da paylaşılması gerekmez mi?

Yoksa karar alma mekanizması içerisinde yer alan siyasiler ile görevi kararlara malzeme hazırlamak olan bürokratlar ve danışmanlar, nihai kararı verecek olanlara, “Dıştan farklı dünyalar gibi görünseler de, Donald Trump’tan sonra ABD ile Rusya arasında geçişlilik var. Putin’in yardımıyla seçildi Trump; Türkiye’nin tercihlerine ABD’de birileri karşı çıkabilir, ama Trump bizim arkamızda yer alır” görüşünü mü sundular?

Makul bir görüş mü bu?

İşte size bir konuda anlamakta zorlandığım bir dizi ayrıntı.

Kendi kendime “Acaba ben mi yanlış düşünüyorum?” sorusunu bu akıl yürütmelerim üzerine şu günlerde sıkça soruyorum.

Ne bileyim, belki de ben yanlıştayımdır.

ΩΩΩΩ

Reklam

73 YORUMLAR

  1. Şu soruyuda niçin kendinize sormuyorsunuz Fehmi bey ; Biz müttefiklerine niçin Patroit füze sistemini satmak
    istemediler . Evet parasıyla . Bu kadar basit bir soruyu da kendinize sormamanınız ilginç geldi bana!

  2. *******
    ….
    Şu resime bir bakın, ne tarihi!..
    Putin soldayken, Erdoğan sağda,
    Böyle samimiydi mi bunlar sahi?
    Üzüm yemek var tabi, aynı bağda…

    Bağcıyı dövebilmek iş, bu diyarda!
    Trump ağadır dünya’da bugün bağcı,
    Vazifesi kutsal biri, herhalükarda,
    Netanyahu’yken, en güzide yağcı!…
    …..
    *******

    • Sn. ‘thewinemaker’. Farklı görüşlerin olması yorum sayfalarına zenginlik katar. Sizi aramızda görmek isteriz.

  3. Dünya
    NATO üyesi 3 ülke S-300’leri kullanıyor
    11 Nisan 2019 Perşembe 11:08 – Son Güncelleme 11 Nisan 2019 Perşembe 15:07
    Türkiye’nin Rusya’dan S-400 hava savunma sistemi alması eleştirilirken, NATO üyesi olan Yunanistan, Bulgaristan ve Slovakya, Rus yapımı S-300’leri kullanıyor.

    NATO üyesi 3 ülke S-300leri kullanıyor
    Sovyetler Birliği döneminde geliştirilen S-300 hava savunma sistemleri, Türkiye’nin Rusya’dan almayı planladığı S-400 sistemlerinin bir önceki versiyonu.

    Karadan havaya fırlatılan S-300 sistemi 1978 yılından beri kullanımda bulunuyor. Bugüne kadar aralarında Çin, Kazakistan, İran, Suriye ve Venezuela’nın bulunduğu çok sayıda ülke S-300 sistemlerini Sovyetler Birliği’nden, daha sonra da Rusya’dan satın aldı.

    Yunanistan, Bulgaristan ve Slovakya kullanıyor

    Derlenen bilgilere, S-400 hava savunma sistemlerinin önceki versiyonu sayılan S-300’ler bugün bazıları NATO üyeleri olmak üzere çok sayıda ülkede bulunuyor. Bunlar arasında NATO üyesi olarak Yunanistan, Bulgaristan ve Slovakya dikkati çekiyor.

    Yunanistan, S-300 sistemlerini, Güney Kıbrıs Rum Yönetimi’nin (GKRY) bu sistemi almaya karar vermesi nedeniyle ortaya çıkan krizden sonra aldı. Rum yönetimi 1998’de Rusya’dan S-300 hava savunma sistemi satın almaya karar verdi. Rum kesimine yerleştirilmek için alınan S-300 PMU-1, Türkiye’nin şiddetli itirazı ve baskısından dolayı adaya yerleştirilemedi ve Yunanistan’a devredildi.

    Yunanistan’ın S-300 testlerine eleştiri gelmedi

    Yunanistan, 4 batarya ile 16 fırlatma rampası ve 80 füzeden oluşan sistemi Rus silahı olması nedeniyle kullanamadı ve Girit Adası’nda bir depoya koydu. NATO ve ABD ile gerginlik yaşamamak için S-300’leri depodan çıkartmak istemediği düşünülen Yunanistan, yıllar sonra S-300’leri kendi ulusal hava savunma sistemine entegre etme kararı aldı.

    Uluslararası basında 2014 başında çıkan haberlere göre, Yunanistan Hava Kuvvetleri, 2013’te Girit Adası’ndaki NATO’ya ait tesislerde “Beyaz Kartal” isimli askeri tatbikat sırasında S-300’leri test etti. NATO üyelerinden bu teste eleştiri gelmedi.

    Rusya’dan S-400 açıklaması: Yunanistan alıyorsa Türkiye de alabilir
    Bulgaristan iki ünite halinde S-300’lere sahip

    Bir başka NATO üyesi Bulgaristan’ın da 5’er fırlatıcıdan iki ünite halinde S-300 sistemlerine sahip olduğu biliniyor.

    Slovakya ise Çekoslovakya’dan miras kalan bir adet S-300 PMU füze bataryası ve 48 adet 5V55R tipi füzeyi elinde bulunduruyor. Slovakya, 2015’te hava savunma sisteminin Rusya tarafından modernize edilmesini istemişti.

    S-300 hava savunma sistemi

    1978’de testleri tamamlanan S-300 hava savunma sistemi, Rusya devleti tarafından işletilen Almaz Bilimsel Endüstriyel Şirketi tarafından geliştirildi. Sistem, temel olarak orta ve kısa menzilli balistik ve hava saldırılarından koruma işlevini yerine getiriyor.

    NATO, dünyanın en güçlü orta menzilli hava savunma sistemlerinden biri kabul edilen S-300’ü “SA-10” olarak isimlendiriyor. Üretildiği tarihten bugüne üzerinde bazı değişiklikler yapılan S-300, balistik füzelere karşı savunma amacıyla da kullanılıyor.

    100 hedefi eş zamanlı radar takibine alabilen S-300 hava savunma sistemi, yaklaşık 5 dakikada atışa hazır hale gelebiliyor. 5 ila 150 kilometre menzilde hedefi vurma kapasitesine sahip sistemin balistik ve teknik özellikleri farklı olmak üzere çeşitli modelleri bulunuyor.

    ABD de geçmişte S-300 satın aldı

    Hedefi vuruş kabiliyeti oldukça yüksek S-300 birçok ülke tarafından tercih ediliyor. Sistem, 1978’den beri şu anda NATO üyeleri olan Yunanistan, Bulgaristan ve Slovakya’nın yanı sıra Rusya, Çin, Hindistan, Kazakistan, Venezuela, Ermenistan, İran, Suriye, Azerbaycan, Belarus, Ukrayna ve Vietnam tarafından kullanılıyor.

    Bunun yanı sıra ABD’nin de geçmişte S-300 hava savunma sistemlerini “öğrenmek için” satın aldığı biliniyor.

    New York Times gazetesinin 24 Aralık 1994’teki haberine göre, ABD S-300’ü incelemek ve kendi yapımı Patriot sistemlerini geliştirmek amacıyla gizlice bir adet S-300V sistemi satın aldı.

    ABD Savunma Bakanlığı İstihbarat Servisinin sistemi satın aldırdığı iddia edilen habere göre, hükümet yetkilileri, silah satıcıları ve askeri analistler S-300 alma operasyonunu gizli finansmanla yürüttü.

    ABD Türkiye’nin S-400 almasına tepkili

    NATO ülkesi Yunanistan, Bulgaristan ve Slovakya elinde Rus yapımı S-300 bulundururken, ABD yine bir NATO üyesi Türkiye’nin Rusya’dan S-400 hava savunma sistemini satın almasına sıcak bakmayarak, S-400’lere alternatif olarak Patriot sistemlerini Türkiye’ye satmayı öneriyor.

    Bakan Çavuşoğlu: ABD Patriot satmak istemezse ikinci S-400’ü alabiliriz
    Türkiye, ABD’den Patriot füze savunma sistemi alımını birçok kez görüşmüş ancak ABD’nin Patriotların teknik özelliklerini Türkiye ile paylaşmayı reddetmesi ve sistemin yüksek maliyeti nedeniyle Ankara farklı ülkelerden hava savunma sistemi satın alımı için çalışmalarını başlatmıştı.

    Rusya’nın fiyat, teslimat, ortak üretim ve teknoloji transferi noktasında Türkiye’nin beklentilerini karşılamasının ardından Ankara, S-400 satın alım çalışmalarına olumlu yaklaştı.

    Putin: Gündemimizde S-400’lerin Türkiye’ye sevkiyatı var
    S-400’ün teknik özellikleri

    Dünyadaki en iyi hava savunma sistemlerinden biri olarak nitelendirilen S-400, savaş uçakları, radar tespit ve kontrol uçakları, keşif uçakları, stratejik ve taktik uçaklar, taktik, operasyonel-taktik balistik füzeler, orta menzilli balistik füzeler, hipersonik hedefler ve diğer gelişmiş hava saldırısı araçlarını imha etmek üzere tasarlandı.

    Kısa, orta ve uzun menzillerde füzeleri aynı anda kullanabilen S-400, 600 kilometre uzaklıktaki hedefi algılama özelliğine sahip ve saniyede 4,8 kilometre hızla füze gönderilebiliyor.

    S-400’lerle ilgilenen diğer ülkeler

    Rusya, daha önce Bulgaristan, Yunanistan ve Slovakya gibi NATO üyesi ülkeler dahil yaklaşık 20 ülkeye S-300 satarken, S-400’lerin ilk müşterileri ise Belarus (2016) ile Çin (2018) oldu.

    Rusya’nın S-400’leri satmak istediği ve bir kısmıyla mutabakata vardığı Türkiye dışındaki ülkeler ise Hindistan ve Suudi Arabistan. Bu kapsamda, S-400’lerle ilgilenen Hindistan, geçen yıl Rusya ile 5 milyar doları aşan değerde 5 adet S-400’ün satış sözleşmesini imzaladı.

    Kaynak: AA

    ortadoğu ve Doğu Akdenizdeki kıta sahanlığı ve Ekonomik çıkarlarmız için Türkiyenin kendi silah sanayimizi geliştirme yanında bu son teknoloji ürünü S400 füzelerinden ALINMASI LAZIMDIR.DİYE DÜŞÜNÜYORUM

    • Bulgaristan ve Slovakya eski Sovyet ülkeleri, S-300’ler o zamandan kalma. NATO üyesi olmayan Güney Kıbrıs ise Türkiye’ye karşı kullanmak için almıştı. Gelen kuvvetli tepkiler üzerine Yunanistan’a verdi ve kullanılmadı. Yani bugüne kadar hiçbir NATO üyesi ülke Rusya’dan S-300 veya S-400 almadı. Sorun burada ! Bu işin sonu NATO’dan çıkmaya kadar gidebilir ki bunun önem derecesi S-400’ler ile kıyaslanamaz. Zaten iç ve dış bazı güçler de bunu sağlamaya çalışıyor.

  4. Dünya Çıkmazda
    Sermaye dünyayı kapitalist ve sosyalist olarak böldü. NATO ve Varşova Paktı’nı kurdu. Bunların görünürde görevi birbirini vurmak ve bloklarını düşmandan korunak idi. Şimdi ise gerçek görevi blok için devletleri zapturapt altına almaktır. Erbakan’ın başlattığı teşhis seminerleri ile uyanan Sovyetler Varşova’yı dağıttı. Sovyetler de dağıldı. Aslında NATO’ya da gerek yoktu. Batı blokunun dağılması için NATO yaşatılıyor.
    NATO şimdi silahları Müslüman ülkelere veriyor. Onları vurdurmaya çalışıyor. F-35 bize üretiliyor ama bize saldırmak üzere Arap teröristlere verilmektedir. Yani bizim paramızla üretilen silah bize karşı kullanılacak. Türkiye F-35 saldırılarına karşı S-400 satın alıyor. Yani NATO’nun teröristlere verdiği silaha karşı korunmak için bunu yapmaktadır.
    ABD de Türkiye’ye diyor ki “Ben F-35 ile seni vuracağım. Savunma aracı edinme.”
    Sermaye ise üçüncü cihan savaşını çıkarmak için F-35’lerin yerine S-400’ü yerleştiriyor.
    Savaş olacak. F-35 mi yoksa S-400 mü galip gelecek bilinmemektedir. Türkiye ne yapacak bilemiyoruz.
    S-400 alınacak. F-35’e karşı Türkiye, ABD’nin İncirlik hava üssünü terk etmesini isteyebilir. Bakalım ABD ne yapacak.

    • Hocam, ABD vurmak isterse bizde F-35 ve S-400ler olsa da, olmasa da vurur. İncirlik üssünü terkederse gider İsrail’e Golan tepelerine yerleşir. ABD’ye, İsrail’den önce, zaten Barzani bütün kapılarını açar ve bu durum pkk/pyd devletinin kurulmasını hızlandırmış olur.

  5. Ben araştırdım s 400 sisteminde dost düşman algıları değiştirilebiliyormuş. Yani kontrol komple bizde olucakmış. Dolayısıyla bizim savaş uçaklarını vurmamaya ayarlanacakmış. Dahası üretip satma olanağımız da varmış.

    • “Üretip satma olanağımız da varmış” … Yok böyle bir şey. Anlamadığınız konularda ahkam kesmeyin.

      • Know-how için iyice analiz eder, yakından bakarsın meseleyi anlarsın. “Yahu, ben bunun daha iyisi yapabilirim” noktasına varırsın. Azmedersen arkası gelir, kendi markanı yaparsın, amacıyla icabında bunları satarsın.

  6. SSCB dağılınca ‘Batı’nın planlarının değişeceği aşikârdı ve bu normaldi. Biz ‘küreselleşmeyi’ ve diğerlerini bir yana bırakıp sadece Türkiye’yi ilgilendiren tarafına bakalım. ABD’nin öncelikli planlarından birisi İsrail’in güvenliğini sağlamaktı. Bu amaçla daha önceden İsrail ile savaşmış ve halen düşmanlıklarını sürdüren Irak, Suriye ve Libya hedef alındı. Amaç şuydu : i) Bu ülkelerin belini kırmak (yapıldı), ii) Bu ülkeleri birbirine düşman üç parçaya bölmek (bu süreç devam ediyor).

    Irak, Şii-Sünni-Kürt olarak üç devlete bölünecek. Libya’da mezhep çatışması yok, iki aşiret arasında ikiye bölünecek. Suriye ise, Sünni-Nusayri-Kürt olarak üç devlete bölünecek. (Kendisinden yana ve limanı olan bir parça olduğu sürece buna Rusya’nın fazla bir itirazı yok).

    ABD’nin PKK’yı terör örgütü olarak kabul ettiği halde YPG/PYD’yi terör örgütü kabul etmeyip desteklemesinin sebebi budur. Yoksa Kürtlere karşı bir sempati duymadığı açık. (ABD, sadece ataları İngiltere’ye sempati duyar. Sermayenin ve ticaretin piri oldukları için de Yahudileri ve dolayısıyla İsrail’i destekler).

    ABD’nin bu politikası Türkiye için hayati bir tehlike içeriyor. İleride Irak ve Suriye Kürdistanlarının birleşip ‘Türkiye Kürdistanı’ ile de birleşmek isteyeceği, dikkate alınması gereken bir olasılık olarak görülüyor. Devletler her olasılığı dikkate almalıdır ve Türkiye de bunu yapmaya çalışıyor. Rusya ile yakınlaşmak da (S-400 alımı dahil) bu şekilde açıklanıyor.

    Peki halen izlenen Erdoğan+Bahçeli politikası bir çözüm olabilir mi ? Cevap : Kesinlikle hayır.

    • İngilizce konuştuklarına bakmayın. ABD’lilerin ataları için daha uygun tanım “avrupa karması”. Kullandıkları dilin Almanca olacakken az oy farkı ile İngilizce olduğunu şahsen bir İngilizden öğrenmiştim. Ayrıca da araştırdım, doğru yani! Bugün bile nufus sayımlarında etnik köken olarak kendilerini “Alman” olarak tanımlayanlar sayıca biraz daha fazla. Trump bir Alman kırması! ABD’de birçok etnisite olmasına rağmen, bugün köken nedeniyle siyah-beyaz olmanın dışında söz konusu pek bir ayrım yok. Ne de olsa bizden farklı olarak gelişmiş bir toplum. Etnisite nedeniyle ilkel bir rekabet yok. Medeni olgunlaşma var; insan olarak, başarı açısından rekabet çok. Gelişmeye odaklanmışlar ve çalışarak başarmışlar. En önemlisi, tek bayrak, tek dil olmuş olması. Ancak din çeşidi epey çok. Bizde ise din tek denilebilir, ancak dil olarak bir bölünmeye doğru gidiş olabilir ki gelecek açısından tehlike ve risk oluşturuyor, bence. Maddeten yeterince gelişmiş olsak, bu durumu şahsen riskli ve tehlikeli bulmam.

      • ABD’de hakim olan güç İngiliz kökenlilerdir. Kültürleri de dış politikaları da bunu göstermektedir.

        • Tabii ki öyle, ancak bu çokçası ortak dile sahip olmuş olmaktan kaynaklanıyor. Ataları olma durumu dediğim gibi. İngilizler dillerini dünya dili haline getirmeyi başardı. İmparatorluk kurmuş, bunu aklın, bilimin ve teknolojinin de rehberliği ile yaşatabilmiş bir millet; dünyaya daima açık, nufuz ve liderlikte ihtiraslılar. Biz tarihte kuvvetlerin beş aşağı-beş yukarı olduğu dönemlerde onlardan altta kalmamışız. Net olarak yenilgiye uğrattığımız durumlar olmuş, ancak Kuran’a rağmen “aklı kullanmak” konusunda geri kalmışız. İşleyen demir pas tutmaz. Bizimkilerde akıl işletme durumu neredeyse pas tutmuş. “İman”ımız temelinde dosdoğru bir iman.

          İşte bunun için “akıl*iman sentezi” deyip duruyorum. M. Kemal bunun potansiyelini keşke görebilseydi. Bence, Kuran’a o dönemki bakış tarzının kurbanı olmuş. Tarihi kayıtlara göre Tevfik Fikret’e hayran biri. Oğlu Haluk Fikreti bilmemesi mümkün değil. Yurtdışına okumak bilim-teknoloji getirmek için gönderilen, ancak bir daha gelmeyen Türklüğünü kaybeden biri. Haluk ve akibeti hakkında acaba M. Kemal Atatürk ne düşündü ve neler dedi. Yakın tarihimiz hakkında yasaklar varken neyin ne olduğunu nasıl öğreneceğiz. Daha sonraki dönemde CHP de aynı doğrultuda daha kötüsünü yapmış, bence.

  7. Büyük şair ve yazarımız Attila İlhan’ın iki temel görüşü vardır. Özetle şöyledir:
    a) Nedir bu Avrupa Birliği’ne üye olma çabası, nedir bu Amerika ve Nato sevdası. Bu, tanzimat kafasıdır. AB’ye ve ABD’ye sırtımızı dönelim, yönümüzü Rusya, İran ve Çin’e çevirelim.
    b) Atatürk dönemi asr-ı saadetti. Her şey mükemmeldi. Atatürk, Avrupa ve ABD ile anlaşma yapmadı. Sonra İsmet Paşa geldi, b.k yedi.
    İki görüşe de katılmıyorum.
    Osmanlı 1699’da kaybettiği toprakların çoğunu 30 sene içinde geri aldı. Sonra 1739-69 arası 30 yıllık bir barış dönemi var. Uzun süre barış olunca padişahlar sıkılıyorlar. Ye, iç, halvet ol… Bir yere kadar. Sonra sıkıntı basıyor. Padişah sefere çıkmak istiyor. Akıllı vezir uyarıyor: “Aman Hünkârım. Osmanlı uzaktan Aslana benzer. Yakına gelince bu aslanın kocamış, ihtiyarlamış olduğu görülür.” Bu ve benzeri aklı başında uyarılarla padişahı ikna ediyor. Sonra bu akıllı vezir ölüyor. Padişah’ın çevresindeki diğer tiplerde böyle bir idrak yok. Ve rahat battığı için 1768’te Rusya’ya savaş açılıyor. 1770’te donanmamız yakılıyor. 1774’te hezimete uğruyoruz. Bir sahne: Savaşın son yılında Romanya’nın İsmail şehrinde 150 bin kişilik ordumuz 30 bin kişilik Rus ordusunu kuşatıyor. Ama Rus topçusu çok mahir; Rus ordusu çok şanlı. Bire beş üstün olduğumuz bu muharebede 50 bin kayıp veriyoruz!
    1769’dan 1812’ye kadar Ruslarla sürekli savaşıyoruz. Türk-Rus savaşlarında Ruslar daima galip, Türkler daima mağluptur. Rusları asla yenemeyeceğimizi ve Kırım’ı geri alamayacağımızı 1812’de kesin olarak anlıyoruz. 1815 Viyana kongresine bu duygu ve düşüncelerle katılıyoruz. Ülkemiz 1815’ten beri Batıcıdır ve sebebi budur. Ve 1815’ten beri Türkiye’nin dış politikası aşağı yukarı aynıdır: Rusya karşısında yalnız kalmamak ve Avrupa ile seviyeli ilişkiler!
    Hitler 1941’de Rusya’ya saldırdığı zaman bizim mecliste vekiller birbirleriyle kucaklaşmışlar ve zil takıp oynamışlar. “Gazâmız mübarek olsun!” filan demişler. Değerli yazar Ayşe Hür, Radikal’de yazarken konuya değinmiş ve mebuslarımızın faşist olduğu imasında bulunmuştu. Kendisini uyarmıştım. O da bir dipnotla konuya açıklık getirmişti. Bunun faşizmle bir ilgisi yoktu. 1905’te Japonlar Rusları yenince İstanbul bayram yerine dönmüş, Mehmet Akif mutluluktan şiir yazmıştı! Ruslar bizi hep yendiği için biz Ruslar’a karşı eziktik. O yüzden Japon zaferine sevindik. 2. Dünya savaşında da sadece mebuslar değil tüm bir halk yani 20 milyon insanımız Hitler’i tutuyordu.
    1950’de Kore’ye asker göndermek ve Nato’ya girmek ortak karardı. Celal Bayar, İsmet Paşa, Menderes ve aklıbaşında herkes bu görüşteydi. Türkiye’nin menfaati bunu gerektiriyordu. Doğru bir karardı.
    1960’larda Fransa, Nato’dan çıktı. O zaman için belki doğru bir karardı bu. Çünkü Avrupa’nın yarısı Rus işgalinde diğer yarısı da Amerika’nın işgalindeydi. Ama işte bugün Fransa, Nato’ya tekrar girmek istiyor!
    1978’te Doğudan Sovyet Rus, Batıdan da Amerikan baskı ve sıkıştırmasından bunalan Avrupa kapıyı araladı. Türkiye’ye “buyur” dedi. Ecevit bu fırsatı değerlendiremedi.
    1992’de gemimizi vurdular. Demirel “Kasıt varsa Gökkubbeyi başlarına geçiririz” dedi. Kasıt aşikârdı, Demirel’inki sadece laftı. Sonra Çekiç Güç buyur edildi.
    Amerikalı general Kürdistan haritası önünde Türk gazeteciye “Bölgeden çekileceğiz, silahları bırakacağız, Kürtlerle çarpışacaksınız” dedi. O tarihten beri yani 25 yıldır “Amerika Türkiye’yi bölecek” muhabbeti var. 25 sene geçti hâlâ bölünmedik. Ya biz çok dayanaklıyız ya ABD çok beceriksiz. Veya ABD planlarını uzun vadeli yapıyor.
    Ama bir tuhaflık var burada: Bir ülke diğer bir ülkeyi bölmek parçalamak istiyorsa, bölücü ülkenin generali bölünmek istenen ülkenin gazetecisine “sizi böleceğiz” der mi? Ülkesinin niyetini açık eder mi? (Mit tırlarında silah var diyen gazetecilerin bir kısmını mahkemelerde süründürdük. Devlet sırrını ifşa etti diye. Haberi ilk yapanlar beraat etti. Sonra yapanlar hâlâ sıkıntı çekiyor.)
    Aslında o general ülkesinin niyetini açık etmiyor. Bilakis Türkiye’yi uyarıyor, haberdar ediyor. Tedbirinizi alın, hazırlıklı olun, apışıp kalmayın diyor.
    Yani kötü niyetli odaklar var. Türkiye’nin bölünmesi ABD’nin çıkarına değildir. Fakat o odaklar ABD’nin çıkarları doğrultusunda hareket etmeyecekler, diye okuyabiliriz bu uyarıyı. Devletimiz de herhâlde bu uyarının ikinci defa yapıldığı 1994’ten beri yâni 25 yıldır her türlü tedbiri almıştır.
    Fetöcüler Hulusi Akar’ın gırtlağını sıkmışlardı. Boğazlandığı için boynu kızarmış, morarmıştı. Hulusi Bey’in o fotosu Norveç’te, Nato toplantısında kullanılmıştı. Bu bir kaza değil, bilinçli bir eylemdi. Bunu yapanlar Türkiye’nin Nato’dan çıkmasını istiyorlar. Çünkü Nato üyesi bir ülkeyi işgal edemezler!
    Türkiye Nato’dan çıkar mı? Enayi ise çıkar. Erdoğan ve ekibinin bu kadar budalaca hareket edeceklerini sanmıyorum. Ama o kötü niyetli odaklar Erdoğan’ın nasıl tepki vereceğini hesap ederek yapıyorlar hamlelerini. Belli ki Türkiye’yi Nato’dan atmak istiyorlar.
    Türkiye’de Türkiye’nin Nato’dan çıkmasını söyleyen tipler dün vardı, bugün de varlar. Marjinal tiplerdir bunlar. Ya da Kemal Tahir gibi söylersem alçak oğlu alçak, cahil oğlu cahil, satılmış oğlu satılmış tiplerdir. Ciddiye alınamazlar. (Ben de ciddiye aldığım için değinmiyorum. Geçenlerde Cübbeli Şarlatan, Apo’ya sırıtarak çiçek uzatan, dergisinde Mao’nun posterini veren o marjinal tip için dua ettiğini söyledi de o yüzden değindim.)
    Biraz daha derinleşelim…
    1) ABD, İran’a yaptırım uyguluyor. Ama Rusya’ya da uyguluyor. O hâlde ABD, Türkiye’nin Rusya’dan gaz almasına ses etmiyor da neden İran’dan gaz almasına “yaptırımlar delindi” diye itiraz ediyor. Rıza Sarraf meselesi ne oldu?
    2) Türkiye Rusya’dan fahiş fiyata uzun süre neden gaz aldı? Ve neden almaya devam ediyor? Türkmenistan devlet başkanı 20 sene önce 250 dolara Ruslar’dan değil 25 dolara bizden alın demişti. Ne oldu o konu? Mesut Yılmaz, Ali Şen ve diğer ilgili şahısların bu rezaletteki rolü neydi?
    3) Rusya’ya nükleer santral yaptırıyorlar. Pes! Başka ülke mi yok birader. Japonya, Çin, Güney Kore hatta Pakistan var. Bu ülkeler Nükleer için doğru, Rusya yanlış adrestir.
    4) Rusya’da füze alıyorlar. Füze için Rusya yanlış adrestir. Doğrusu Çin’dir. Zaten önce Çin’den almak için harekete geçti Türkiye. Hemen akabinde Rus uçağı Türk hava sahasını birkaç saniye ihlal etti. Ve bizimkiler Rus uçağını düşürdüler. O uçak Türk hava sahasını kasten ihlal etti. Türkiye’yi yöneten acemi nalbantların uçağı düşüreceğini hesapladılar. Türkiye uçağı düşürdükten sonra Nato’yu imdada çağırdı ve Çin’e verilen sipariş iptal edildi. Putin bizi defalarca pişman etti. Sonra yine can ciğer kuzu sarması olduk.
    5) Uçağa müdahale etmeseydik o uçak daha fazla ihlâl yapacaktı. Uçak, Suriye’ye düştü. Bırak istediği kadar ihlâl etsin. Birkaç saniyelik ihlal için uçak düşürülmez. Dünyada bizden başka akıllı var mı Rus uçağı düşüren! Birkaç dakika da ihlal etse düşürülmez. Uçak Ankara’ya kadar gelirse orada düşürürsün.
    6) Füze konusunda Çin doğru adrestir çünkü Çin, Avrupa için bir tehdit değildir. Ve Çin, Suriye’de taraf ta değildir. Çin füzesi alsaydık neden Çin’den füze alıyorsunuz diye soranlara karşı haklı ve üstün bir konumda olurduk.
    7) Ülkeyi yönetenlere bir öneri: Türkiye, Japonya’ya topraklarını açmalıdır. “Dükkan sizin” demelidir. Ve Japonya Türkiye’de nükleer silah dahil her silahı üretmelidir. Japonya’nın bırak nükleeri en basit silahı bile üretmesi yasak. Oysa savaşın diğer mağlubu, atom bombası yememiş, Nato üyesi Almanya için böyle bir yasak yok. Uçak, tank, nükleer denizaltı vs. üretebiliyor. Sadece “kitle imha silahı” üretmesi yasak… Trump, Japonya’ya “Daha çok silah alın bizden” diye baskı yapıyor. Japonya silah yapmasın, ABD’den alsın istiyor… Yöneticilerimiz uyuyor mu? Japonya’ya böyle bir teklif yapıldı da Japonya yan mı çizdi? Japonlar kendi ülkelerinde çaktırmadan nükleer silah üretmeye çalışıyorlar. Bizim ülkemiz müsait. Nükleer silah edinmemizin önünde hiçbir yasal engel yok. Japonya’nın var, bizim yok. Düşünen bir kavim için bu tespitlerde nice ibretler gizlidir.
    8) Çin’den füze almak yanlış olmazdı. Çin’e nükleer santral sipariş etmek te öyle. Çin bizim iç işlerimize ve bölgemize karışmaz. Japonya da öyle, Güney Kore de.
    9) Suriye de pozisyon alıyorsunuz. Boyunuzdan büyük işlere kalkıyorsunuz. Rusya tam karşınızda yer alıyor. Rusya, Nato ve Avrupa Birliği üyesi Ukrayna’nın toprağını (Kırım’ı) işgal ediyor. Kimseden ses çıkmıyor, itiraz yükselmiyor. Bu Rusya’dan gaz almak, füze almak ve ona nükleer santral yaptırmak gaflet ve dalâlet değil midir?
    10) Şimdi Türkmenistan, Hindistan’a boru döşüyor. Gazını satabilmek için. Türkmenistan ve Azerbaycan gazlarını Türkiye’ye satmalıdır. Doğrusu budur. Hatta Türkiye, Azerbaycan ve Türkmenistan birleşmelidir. Sonra Özbekistan, Kazakistan ve Kırgızistan da bu birliğe katılmalıdır. Böylece bir Turan devleti kumuş oluruz. Daha da büyük düşünmek mümkün: Bu birliğe Rus işgalinden çekinen Gürcistan da katılabilir. Ukrayna da girebilir bizim kuracağımız Avrasya birliğine.
    11) Biz böyle birlik kurduğumuz ve doğal gazı Türk devletlerinden aldığımız zaman Rusya boş durmayacaktır. Uçak yüzünden bizi “defalarca pişman eden” Rusya mutlaka bu ve benzeri hamlelerimizi engellemeye çalışacaktır. Mesela iki sene önce Azerbaycan’da petrol platformunu patlattı Rusya. 32 Azeri öldü. Mealen buraların ağası benim diyor Putin.
    12) Özetle “Nükleer”, “Doğalgaz” ve “Füze” konularında Rusya bizim için yanlış adrestir. Japonya, Çin, Güney Kore ve Pakistan doğru adreslerdir.
    13) Avrupa Birliği’ne girmemiz mümkün değildir. Türkiye, kendi Avrasya veya Turan birliğini kurmalıdır. Japonya ile her alanda büyük işbirlikleri yapılmalıdır. Çin ile füze konusu tekrar görüşülmelidir. S-400’de inat başımıza iş açabilir. Füze başta olmak üzere Batı’dan temin edemediğimiz silahları Çin’den temin etmeye çalışmalıyız. Bizi Nato’dan atmaya çalışıyorlar. Dikkatli olunmalı. Nato üyesi Türkiye’yi işgal edemezler.

    • Japonya ile ilişkilerin geliştirilmesi, madde 10) ve 11)deki Ortaasya ile yakınlaşma fikirleri iyi. Ortak bir alfabeye gidiş, kültürel ve ticari ilişkilerin geliştirilmesi şüphesiz iyi olur; dil yakın din yakın. Ancak bu iş zaman ister. Birgün Turan Federe Devletleri kurulabilse bu durum dünyada etkinliğimizi arttırır. Dış-ilişkilerde işbirliği faydalı sonuç verir. Onların gelişmeye ihtiyaçları bizden daha fazla. Ancak malum, bu iş ırkçılık şeklinde algılanabilir, önce içerde kıyameti koparırlar. Yıllar önce tanıştığım bir Rus tarih öğretmeni Orta Asyalıların Türkik bir altyapısı olduğunu pek kabul etmemişti… Rusyanın rızasını almadan pek mümkün değil. Türkiye NATO’dan çıkmadan onların böyle bir şeye sıcak bakma ihtimali düşük. NATOdan çıkmak da riskli. Bu iş ABD’nin bize düşman bir pkk/pyd devleti kurmasını hızlandırır. NATO’ya sırtımızı döndüğümüz gün alternatif ABD/İsrail/NATO üslerinin yeri belli olmuş olur. “If you cannot beat them, join them = Yenemiyorsan onlara katıl” türü bir şeyler yapmak lazım, ama nereyle? İki arada bir derede kaldı memleket!

  8. Dünya siyasetinin Hobbesyen doğasında var olan kaderciliğin sorunu kendini gerçekleştiren bir kehanet olabilmesinde.
    Eskiden olduğu gibi gümümüzde de Türkiye’de olan biten çoğu şey bir anlamda ülkemizin Rusya ile arasındaki mesafeye göre belirleniyor. İki ülke ABD ve Avrupa tarafından saptanan çizgilerin ötesine geçtiği anda krizler başlıyor.
    Dolayısıyla 15 Temmuz dâhil ülkemizdeki bütün askeri darbe ve muhtıraların asıl amacının Batı dışındaki dünya ile Türkiye arasındaki mayınlı alanın yeniden tesis edilmesi olduğunu unutmayalım.
    Bu bağlamda ABD ile yaşadığımız kriz sadece S-400 füze savunma sistemlerinden kaynaklanmıyor.
    F-35, FETÖ, YPG, Halk Bankası, Doğu Akdeniz, nükleer santral anlaşmaları, Türk Akımı, Astana süreci, Çin ve İran ile ilişkiler gibi daha birçok başlık var.
    Zaten ABD Senatosu’na sunulan ve Güney Kıbrıs Rum Kesimi’ni silahlandırmaktan Yunanistan’a yönelik askeri desteğe, S-400 alımından Doğu Akdeniz’deki faaliyetlere kadar pek çok kilit konuda tam yedi ayrı tehdit tasarısı bulunuyor.

    ***
    Bunlardan bir tanesi önceki gün kabul edildi.
    ABD Temsilciler Meclisi Dış İlişkiler Komitesi’nin kabul ettiği kararda Kuzey Kıbrıs’taki Türkiye için ‘işgalci’ nitelemesi yapılıyor. Karar metnindeki bazı kriz başlıkları ise şöyle sıralanmış… “İran ve Rusya ile işbirliği, Kuzey Kıbrıs’ın askeri işgali, ABD vatandaşlarının ve elçilik personelinin haksız yere tutuklanmaya devam edilmesi, ABDTürkiye ilişkilerinde derin problem teşkil etmektedir.” Metinden de anlaşıldığı gibi Rusya ve İran gibi ülkelerle yakın ilişki kurmamızı, FETÖ mensuplarıyla Amerikan etki ajanlarına yönelik operasyonlarımızı ‘derin problem’ olarak gören nevrotik bir zihniyetle karşı karşıyayız.
    Türkiye’ye hükmedemeyen ABD, S-400 bahanesiyle ilk olarak Türk pilotların F-35 eğitimini sonlandırdı. Ekonomik yaptırımlar başta olmak üzere elindeki bütün kozları sahaya süreceğinin de işaretlerini veriyor ‘dost ve müttefik’ Amerika.
    ***
    Bazı aklı evveller üzerinden de Türkiye- Rusya arasındaki yakınlaşmanın ‘pamuk ipliğine bağlı olduğu’ propagandası yapılıyor sürekli. Örneğin Xander Snyder, Geopolitical Future sitesindeki yazısında “Türkiye niçin Rusya ile aynı safta yer alamayacak” başlığıyla buna yanıt aramış.
    Hüsnü kuruntusunu verilendirmeye çalışan Snyder, Türkiye’nin nükleerden enerjiye, Suriye’den savunma füzelerine kadar birçok konuda ortak işbirliği içinde olduğu Rusya’yı bırakıp başımıza ‘derin problemler’ açan ABD ile aynı safta yer alacağımızı hayal ediyor.
    ABD ile yaşadığımız onca sorunu görmüyor.
    Hiç sorun yaşamadığımız Rusya’yı ise büyük bir sorun olarak algılıyor. Boşuna ‘İnsan hayal ettiği müddetçe hayal kırklığına uğrar’ dememişler.
    ABD’nin son histerik tutumları akıllara ister istemez 1958 yılında çıkan ‘Çirkin Amerikalılar’ romanını getiriyor.
    Romanda Amerikan emperyalizminin ırkçı, yeteneksiz ve çapsız yöneticilerinin aptallık, kibir ve cahillikleri çok etkili bir şekilde resmedilmiş.
    İşte bu yüzden ‘Çirkin Amerikalılar’ ile anlayacakları dilden konuşmak lazım.
    Ve tarihe not düşmek adına da S-400 füzelerinin teslimatını Batı destekli darbe girişiminin üçüncü yıldönümü olan 15 Temmuz’da gerçekleştirmek gerekir. Sabahtan BERCAN TUTAR Umarım
    Sayın Korunun kafa karışıklığı netleşmiştir

    • Sayın Koru’yu bilmem ama benim kafam bu yazı ile netleşmedi. Zira bu yazı bir dış politika yazısı değil, iç politika yazısı olmuş.

  9. Türkiye’nin ilk kez 2007 Nisan ayında açtığı ve Foreign Military Sales (FMS; Yabancı Askeri Satışlar) kredi sistemi ile Savunma Sanayii Müsteşarlığı’nın yürütmekte olduğu LORAMIDS (Long Range Air and Missile Defense System; Uzun Menzil Hava ve Füze Savunma Sistemi) kısa ismiyle anılan alım için Rusya ve Çin teklif vermeyince Türkiye teklif verme süresini 1 Aralık 2008 tarihinden 15 Ocak 2009 tarihine uzatmıştır. Her iki ülkenin teklif vermemesinin nedeninin, tedariğin ihale yoluyla satın alınmasından ziyade, hükümetler arası (state to state) müzakereler yoluyla tek kaynak olarak tedarik edilmesini istemelerinden kaynaklandığı belirtilmiştir.
    Aslında akla hemen ciddi bir soru gelmektedir. Türkiye neden böyle bir sisteme gereksinim duymaktadır? Soğuk Savaş sona ermiş ve eskiden hasım olarak nitelendirilen ve füze yeteneğine sahip olan Rusya artık, en azından bu günkü şartlarda tehdit olmaktan çıkmıştır. Ama ileride yine nükleer ve balistik füze gücünü herhangi bir konuda yaptırım vasıtası olarak ülkemize karşı kullanabilir mi? Bir zamanlar Saddam Hüseyin yönetimindeki Irak Türkiye’ye karşı füze tehdidi konusunda yağıp, gürlemekteydi, ancak, sonradan bütün bu tehditlerin blöf olduğu ortaya çıkmıştır. Diğer taraftan, bir yandan nükleer güç elde etmek için uğraşan, diğer yandan bunları atma vasıtası olarak, kullanabileceği balistik füze çalışmalarını hırsla sürdüren İran yakın ve orta vadede herhangi bir tehdit oluşturabilir mi? Soruları akla gelmektedir.
    … Alımda Rus S-400 füzeleri ortak üretime de açık olmalarının yanı sıra, yeteneklerinden dolayı avantajlı gibi görünmesi albenisini arttırmaktadır. Ancak, son zamanlarda Rusya ile yapılan bir seri enerji anlaşmaları nedeniyle olan bağımlılığa bir de stratejik öneme sahip sistemlerin alımı ile yeni önemli bir bağımlılığın eklenmesinin ne derece doğru olabileceğinin çok dikkatli bir şekilde değerlendirilmesi gerektiği düşünülmektedir. (26.02.2010 , turksam.org)

    Bir de aynı kuruluşun bugünkü görüşlerine bakalım … Süreci Sputnik’e değerlendiren TÜRKSAM Ekonomi Uzmanı Şevket Apuhan ;

    Türkiye’nin ‘ABD tehditlerine boyun eğmek yerine neoliberal ekonomiden sıyrılması gerektiğine’ işaret eden Apuhan “Türkiye ekonomisi planlarsa, neoliberalizmden sıyrılıp devleti de işin içine sokarsanız Amerika bize hiçbir şey yapamaz. Tehditlere boyun eğdikçe devamı gelecek. Amerika’nın planlarında bölünmüş bir Türkiye, bölünmüş bir Rusya, bölünmüş bir İran ve kaosa sürüklenmiş Ortadoğu ve nihayetinde Avrasya var. Bu çok açık. CIA raporlarına, Amerika’daki fikir enstitülerinin raporlarına bakıldığında bu açık. Bu gündem, 2012-13 yılından beri masalarında duruyor. Bu yüzden bizim ABD’yle yol yürümemiz anlamsız ve ihtimal dışı. Biz yeni alternatif yollar ve ekonomi politikalarının peşinden gitmeli, hava savunma sistemimizi (S-400) almalı ve bize vermeye niyetli oldukları zararı en aza indirmeliyiz” ifadelerini kullandı. (5 Mayıs 2019 , turksam.org)

    Maksadım adı geçen kuruluşu eleştirmek değil. Zira Hükümetin savrulması çok daha fazla. Türkiye’de ‘üst akıl’ yok, her kafadan bir ses çıkıyor. Teori çok zayıf, deneme yanılma ile yol alınıyor. Sanırım öncelikle şu prensip üzerinde uzlaşmalıyız : Dış politikada blöf yapılamaz, öngörülebilir olmak zorundayız. Öyle “bak istediğimi yapmazsan Rusya ile çıkarım ha” diye dış politika olmaz, bir bakmışsın “çık o zaman Rusya ile, biz de zaten öyle planlamıştık” sonucu ile karşılaşabiliriz.

  10. Erdoğan, S400 meselesini, hem bir seçim yatırımı konusu kılmak, hem de seçim sonrasındaki dönemde yelkenleri suya indirdiğinde, “Dik durduk, eğilmedik” yutturmacasına zemin hazırlamak için, “Biz S400’leri alacak değiliz, çünkü bunları satın aldık, kimse de bize geri adım attıramaz!” muhabbetini döndürüyor.

    Siyaseten kurnazca, ama ticareten sefilce bir durum.

    Mesele, S400’leri satın almak meselesi DEĞİL. Bu anlamda söylediği doğru: S400’lerin parası ödendi ve Türkiye S400’leri satın aldı.

    Mesele, satın alınmış S400’leri kullanır halde kurup kurmayacağın meselesi. Erdoğan’ın kurnazlıkla gözden kaçırmak istediği de bu zaten. Ondan ara sıra çıkıp, “Hadi başka kapıya, biz S400’leri satın aldık” türü ucuz bir kahramanlık sergiliyor.

    Satın aldıysan, dik durup eğilmedi isen, neden kendi Dışişleri Bakan’ın “Gelin ortak bir komisyon kurup meseleyi birlikte değerlendirelim” diye adeta yalvar yakar oldu Amerikalılara?

    Dolayısıyla, burada, Erdoğan’ın foyasını ortaya çıkaracak söz, “Hadi al da görelim” değil, “Hadi kur da görelim”.

    Göreceksiniz, seçimden sonra, Japonya’daki Trump-Reis görüşmesinde, ABD’nin istediği biçimde çözülecek bu mesele: S400’ler alınacak, ama kurulmayacak. Gündemden düştüğü zaman da “Ne alırsan 1 lira” kabilinden sokak tezgahlarına düşmüş kitap misali, elden çıkarılmaya çalışılacak.

    Erdoğan da, ülkeye, ABD’yi taviz verip uzlaşmaya zorlamış lider havasında dönecek.

    ABD istediğini yaptırtmış, Putin 2,5 milyar doları cebe indirmiş, biz de 2,5 milyar doları çöpe atmış olarak kapatacağız bu S400 defterini.

    Getirsinler o füzeleri bataryaları H. Gayret biladerimin deposuna kaldırsınlar artık. Pek bir heyecanlı ve arzuluydu bunlara -aylık ve yıllık bakımlarını da beleşe kendisinin yapabileceğini söylemişti -ben de haklı olarak işkillenmiştim.

    Artık ucundan kıyısından söker bunların orasını burasını, pencere kenarında soteye yatıp sokaktan geçecek hurdacıların yolunu gözler.: )

  11. AK trol ile Laik trol, domuz etinin iki ucundan tutup var güçleriyle çekiştiriyorlar. Aklıma ister istemez H. Gayret biladerim geldi.

    Bu domuz kapışmasında AK trolü de harcar ve zamanında beni hayli güldürmüş olan o kendisine özgü nüktedanlığyıla yine, “Yiyin birbirinizi!” diyerek ortalığı kızıştırp bir tatlı kasesi kabak çekirdeği ile ekran başına çöreklenir miydi, bilinmez.

    Bildiğim, Reis’in ardından onun da ortadan sıvıştığı ve bir haftayı aşan yokluğunda yerinin doldurulamadığı : )

      • Bence 50 metre yanına bile yaklaştırmazlar Binali Abi’nin. Çünkü, 23 Haziran akşamına kadar muhabbet “Kürdistan” ve “PeKeKe” olarak kurgulanmış durumda. Ama, hizmetlerinden dolayı öyle terslemezler de. “Al şu Ahmet Altan romanını, sakla o elindeki Doğu Perinçek kitabının içinde, git bi köşede oku. . .” der gönderirler ceketinin cebine iki avuç kabak çekirdeği doldurarak.

        Kim bilir, belki kankası Perinçek ona KGB’den bedava bir 3 günlük Rusya turu uydurmuştur, o da S400’lerin üretildiği tesislerin etrafını tavaf ediyordur nöbetteki Kızıl Ordu askerleriyle selfi çekerekten.

        Yoldaş sanıp genç Rus hanımlarına bulaşmasa bari. . . “Siz Türkler var kendi ülkenizde güzel, bakalım hadi vitesi takmak sen ikiye ve gitmek buradan yandan çarklı laz takası gibisine. Biz sevmek Türkiye çok güzel, çünkü otelleri var üç köfte 25’e. Biz de yatar kumsallarında o güzel otellerin üç beş liraya” der tren istasyonuna doğru ötelerler garibimi. . .

  12. Türkiye sınırlarının hemen dışında terör örgütlerine yüzbinlerce tır karşılıksız silah dağıtan ABD’den S-400’den her anlamda yetersiz bir savunma sistemi olan PARIOT alım talebine olumlu cevap verilmediği için bu sisteme yöneldi…ABD…. Türkiye nin Savunma sistemi edinmesini niye istemez…..

    1-Kendisi vermiyor…
    2-Rusyadan almamızı istemiyor…

    Zor bir dönemeçte olduğumuz kesin…

    Dikkatlerden hep kaçmayı başaran 30 Mayıs 2 Haziran arasında İsviçre’nin Montrö kentinde Hotel Montreux Palece’de yapılan Bildenberg Toplantısı….

    Küresel para oligarklarının temsilcileri biraraya gelmiş…
    Toplantıda 23 ülkeden 130 isim yer almış…
    Türkiye’den kimler katıldı sorusuna gelecek olursak….
    Dikkat çeken yabancı isimler kimlerdi….
    Osman diyadin dünkü yazısında “Coğrafi ve Zihinsel İşgalin Arka planı ve Kaos” kitaplarının yazarı araştırmacı Mustafa Güldağı’nın “Türkiye’nin beklediği Bildenberg Toplantısı ve alınan kararlar” başlıklı değerlendirmesi:

    Diyorki;

    “Açıklanan listede Türkiye’den;
    CHP Genel Başkan Yardımcısı Ünal Çevikoz,
    Özyeğin Üniversitesi’nden Evren Balta,
    Koç Üniversitesi’den Metin Sitti ve Selva Demiralp
    Koç Holding CEO’su Ömer Koç vardı.
    Öte yandan Rockefeller ailesinin güvenilir avukatı Henry Kissinger da katılanlar arasında
    Bildenberg toplantısına NATO Genel Sekreteri de katıldı Çünkü katılmak zorundadır.
    Buradan anlıyoruz ki NATO küresel oligarkların ekonomik düzenini koruyan bir araç.
    Google Üst Yöneticisi Eric Schmidt de toplantıya katıldı. Anlıyoruz ki Google bir arama motoru olmaktan daha öte kirli emellere hizmet ediyor.
    Zaten Google CIA ile ortak çalışma yürüttüğünü açıklamıştı.”

    Çok ilginç değil mi?
    Devam ediyor Murat Güldağı…

    “Dünya nüfusunun azaltılması, enerji bölgelerinin kontrolü, İran Rusya faktörü, yapay zekâ, istikrarlı ekonomik (sömürü) düzenin devamı, ülkelerdeki aykırı politikaların engellenmesi, Türkiye S-400 konusunda ısrar ederse yaptırım uygulanacağı gibi birçok konunun konuşulduğu bildirildi.

    Türkiye ve İslam düşmanı ABD Dışişleri Bakanı Mike Pompeo da toplantıya katılanlar arasında.
    Bildirbeg 1954’ten beri toplanıyor.
    Derin ABD ve derin dünya hükümetinin ekonomik denetleme organıdır.
    Dünyayı ekonomik kararlar alarak denetlerler.
    Toplantı yüksek güvenlik tedbirleri eşliğinde gizli basına kapalı yapılır.
    Ülkelerdeki ekonomik olarak pürüzlü yapıları temizleme kararı burada alınır.
    Ölen siviller bölünen ülkeler umurlarında değildir.
    Yeter ki ekonomik düzenleri korunsun!
    Adım gibi eminim ki İstanbul seçimleri bu toplantıda konuşuldu.”

    İşte bu noktaya dikkat!..
    Araştırma yazısının can alıcı noktası buradan sonra..
    Dikkatli okuyalım..

    “Türkiye’nin önümüzdeki 5 yıllık kaderini belirleyecekler.
    Türkiye NATO konsepti ve Bilderberg konseptine pürüz çıkardı.
    FETÖ küresel oligarkların Türkiye’deki denetleyicisiydi.
    Temizlenince küresel oligarklar Türkiye’yi denetlemekte zorluk çektiler çekiyorlar…
    Derin dünya olaylarının şifrelerini istiyorsanız, Bilderberg toplantılarına ve katılanlara ve sonrasındaki beyanlarına bakınız.
    Ali Babacan da yıllarca katıldı.
    Hükümetten uzaklaştırılması Bildirbergcilerin hoşuna gitmedi.Bu toplantıdan Türkiye için çok tehlikeli kararlar çıkacağı aşikar”

    Peki hedef ne?
    Türkiye’den ne isteniyor?

    “Bu toplantıdan önce Türkiye için Bilderberg ve NATO konseptine uyacak siyasi oluşum hazırladılar.
    Uygulamaya geçirecekler.
    Erdoğan’dan Bilderberg ve NATO çizgisine tekrar gelmesi son bir defa daha istenecek.
    Bilderberg ve NATO konseptine karşı olan adamlarla yollarını ayırmasını isteyecekler.
    İstanbul seçimlerine büyük yatırım yaptılar.
    Türkiye’nin profesyonel askerlik sistemine geçmesini istemiyorlar.
    Bu sistem askeriyedeki hantal yapıyı bitirip israfı önleyecek, ordu daha nitelikli olup operasyonel gücü artacak.
    Yeni sistemle ordunun temizlenip yeniden inşaa süreci başlayacak.
    Hainlerden hızlı arınıp bağımsızlaşacak, gereksiz işler ve askerler ile vakit kaybedilmeyecek bir askeri sistem geliyor.
    Küresel oligarklar bunu istemiyor. Kontrol edemedikleri daha güçlü ve nitelikli Türk ordusunu istemiyorlar.
    Bölgedeki çıkarlarına engel!
    Eminim ki Bilderberg toplantısında bunlar da konuşuldu.
    Zaten NATO Türk ordusuna artık güvenmediklerini açıklamıştı.
    Tehdit büyüyecek.
    Zor günler bekliyor Türkiye’yi.”

    S400 meselesine bir başka bakış açısı olsun….

    • Uluslararası ilişkileri gerçekçi yorumlamıyorsunuz. Bilderberg toplantılarına dünyadan önemli kişileri davet edip küresel sorunları konuşmak gelişmiş Batı’ya özgü bir davranış. Ne düşündüklerini orada açıkça söylüyorlar.
      ABD’nin gücünün 1/10’u Türkiye’de olsa Erdoğan da ‘islami bilderberg’ toplantıları yapardı. Bir de kendisini halife ilan eder toplantıya katılanlara elini öptürürdü.
      Ali Babacan’ın Bilderberg toplantılarına katılmasına gelince. Erdoğan’ın entelektüel düzeyi yeterli olmadığı için böyle olmuştur.

  13. O zaman, size boyle bir idare cok bile.
    ‘Tanrı’yı, adeta gokdelenin üst katlarında, genel merkez’de oturup, ikinci bir emre kadar gecerli olmak uzere talimatlar göndermis CEO gibi düşünürseniz, insanlar domuz eti yediler diye, dünyanın sonu geldigini zannedersiniz. O zaman, size boyle bir idare çok bile.

    Ayrica, domuz eti sizin 1400 yıl once bildiginiz domuz eti degil. Bir diger et, iste.

    • Aslinda 3200 yil once demem lazımdı… Zira asil kaynak, yahudi kardeşlerimizin kitabi. Biz de onlardan iktibas etmişiz.

      • Bakın burada da zan ve hata içersindesiniz. Bizim için TEVHİD DiNi olan İslam önemli, bunu bil. Bunun anlamı şudur: Birçok alternatif varken domuzu tercih etmeme işini biz onlardan iktibas etmedik, onlar bizden etti. Keşke bunu akledecek “akıl*iman sentezi”ne sahip olabilseler. Allah’tan başka tanrı yok.

        • Oyle demeyin, yahudi kardeşlerimiz buna çok bozulurlar. Bir çok seylerini, biraz degistirip almisiz zaten. Simdi, bir de, zeytinyaginin üste ciktigi gibi çıkar, biz onlardan degil, onlar bizden aldi derseniz, ben de olsam bozulurum.

          • O “thewinemaker”,
            Are you also a swinemaker!?

            ……
            Gerçekler bozulmakla pek değişmez,
            Bozul! istersen ebediyete kadar…
            Akibetin saç yolmakla değişmez,
            “Gayb” içinde nice bilmediklerin var!
            ……
            Domuz eti kaliteli hale geldiyse onlar dediklerine yedirebilir misin? Besin değerini epey araştırmışsın. “TEVHİD DiNi; İslam» dendiğinde bunun ne anlama geldiğini de bir araştır. Biz onların kitaplarında bahsi geçen peygamberlere inanıyoruz (Tevhid gereği!). Onlar aynı Allah’ın (ki başka tanrı yoktur) son elçisi Hz. Muhammed’i peygamber olarak tanımıyorlar. Bu yetmiyormuş gibi «seçilmiş» olmak iddiasıyla zeytinyağı gibi üste çıkanlar onlar değil mi?

          • H.K., tabii ki yedirebilirim, bir cok yahudi var, her bir seyi yerler, ama buna ragmen benim hiç bir zaman ulasamiyacagim derecede yahudi kabul edilirler, diger yemeyen yahudilerce. Onlar da ateist yahudi bile vardır. Var mi sende de ateist musluman? Herseyini almisiz da bunu niye almamisiz, anlamak zor. Belki 2000 sene sonra alırız.

          • thewinemaker, çalıştığım işyerinden bilirim. Benim tanıdıklarım katiyyen yemez ve saygı duyarım. Hele sen bir yedirmeğe kalk karşı dururum! Kim demiş bizde ateist yok diye! Ateist anadan doğma bir müslüman olabilir. Sonradan olma da olabilir. Görünüşte, internete bunu dava edinenler bile var, ibretlik! Bizimkiler domuz eti yemiyor diye bu kadar hayıflanmak niye? Yahu lobi adamı mısın-çiftlik mi kuracaksın yoksa distributor mu olacaksın? Allah bile darda kalana “yiyebilirsiniz” diyor. Sen buna aldırma keyfi olarak her öğün ye istersen. Kendi payıma, çeşit çeşit protein varken etobur biri değilim zaten.

          • Biz onların kitaplarında bahsi geçen peygamberlere inanıyoruz (Tevhid gereği!). Onlar aynı Allah’ın (ki başka tanrı yoktur) son elçisi Hz. Muhammed’i peygamber olarak tanımıyorlar.

            Niye tanisinlar: Buna dagdan gelip bagliyi kovmak derler. DInin/Kitabin adamlardan adapte edilmiş, bir de üstenin cikip, sizinki bozuldu, simdi ben yeni din getirdim, seninkisi gecerli degil benimkisi gecerli artık mantigi aynen daglinin gelip bagliyi kovmaya kalkması gibidir. Biraz tevazu.

            Onlarin kendilerini seçilmiş görmeleri. 1- Onlarin seçilmiş oldugunu, bizim kitabımızda söylüyor. 2- tutup adamların din ve kitabini taklit edersen, adamların da tabii ki kendilerini seçilmiş gormeleri normal. (zaten hristiyanlarin durumuna hic girmiyorum – bir yahudiyi (Hz Isa’yi) kendine “Rab” olarak kabul edersen, Yahudiler de kendilerini tabii ki seçilmiş görürler. Yahudilerin kendilerini, olduklarindan daha da yüksek görmelerinin sebebi, biz muslumanlardir biraz da. Adamların birçok seylerini, sizin de yaptiginiz gibi, Tevhid filan diye bir kulp takip almisiz. Oyle olunca kim olsa kendini ustun gorur. Ne demisler… Taklit en yüksek bir övgü seklidir.

          • 1) “Tevhid” anlamını bilmiyorsun. Dağdan gelip bağlıyı kovmak diyorsun, sonra da biz “bizim kitabımızda”, “biz müslümanlar” tabiri kullanıyorsun. Mantiki sonuç: Gerçek bir müslüman olduğun şüpheli… (bu bir tehdit değildir!)

            2) Bir “thewinemaker” bir “therealwinemaker” oluyorsun.
            Mantiki sonuç: İşin gerçeği bir şarapçısın..

            Nihai analizde ortaya çıkan genel sonuç: 2. sonuca göre şarhoş olduysan, 1. sonuçtaki çelişki doğaldır…

    • Hadid süresinin 1-2-3. ayetlerini okuyup anlayabildin mi? Allah’tan başka tanrı olmadığını ve herşeyden münezzeh olduğunu? CEO parallelliği yaptığınıza göre en azından samimiyetsizliğiniz devam ediyor.

      Domuz etiniın ne farkı olacaktı ki, 1400 yılda ne kadar değişti? Önemli olan protein ve yağ miktarı ise herhangi bir sapma mı var!?

      • Tabii değişti. Google’dan arastirin: bugünkü domuz eti, degil 14 asir, 100 yil oncekine gore bile değişti Ornegin cok daha yağsız. Tavuk ile ayni. Zoonotik hastalıklar risk olmaktan cikti.

        • Son araştırmalardan haberin yok! İsterse beyaz et haline getirilmiş olsun. Müptelası için kırmızı et ile beyaz et arasında pek bir fark yok. Bu son birkaç haftada yayınlanan ayrıntılı araştırma sonuçları böyle. Yakında haberiniz olur.

          Domuz etine bakınca renginden sığır etine göre yağlı olduğu aşikardır. Etin yağlısı yanında haramını yemek isteyen 1 kilosunu 7 dakikada değil, 3 dakikada tıksırıncaya patlayıncaya kadar yesin! Yağ ve protein ihtiyacını aslında neyle gidermiş olduğunu öbür tarafta anlamış olur. Malum, bu konu Allah’a ve “Gayb” e inananların inancına girer.

          Müslüman mahallesinde salyangoz satmak vardı, eskiden… İlericiler o kadar ileri gitti ki salyangoz satarken bir de yiyerek “bak, ne lezzetli” şeklinde reklamını yapıyorlar adeta! Bu şekilde oy veya alkış alacaklarını sanıyorlarsa devam etsinler…

          • Obur tarafla ilgili inanıyorsan kendine sakla, sağı solu tehdit etme.
            Benim okuduğum kaynaklar sigir etinde yağın domuzdan fazla oldugunu söylüyor. Ayrica, sigir yetistiriciligi, domuza gore 10 kat daha cevreye daha zararlı. https://foodstruct.com/compare/pork-vs-beef
            Arastirma sonuclarini buraya da ilan et; görelim.

          • Tehdit?! Allah akıl fikir versin! Bir söylesene “Müptelası için” mi “Gayb”den mi, “yoksa istiyen yesin” dendiği için mi nem kaptın?

            Çevreyi korumanın birçok endüstriyel önlemleri yok mu ki bunun için domuza sıra geldi? Nufusu büyük Hindistanın sığır eti tüketmemesi zaten dengeleyici bir unsur değil mi? Domuz yetiştiricileri lobisi çevreyi mi düşünüyor, yoksa cebine girecek para/kâr peşinde mi?

            Ayrıca, kullandığın rumuzla buralarda şarap reklamını bir türlü bırakmadın. Alkolün kanser yapıp yapmadığını da bir ara araştırıver! Alkol üreticileri lobisi de uzun yıllar önce alkolün kanser yaptığını nasıl örtbas edecekleri konusunda telaşe düşmüşler miydi yoksa düşmemişler miydi?

      • Ben de domuz eti yemiyorum. Fakat yiyeni de aşağılamıyorum. Domuz eti yemeyen ama domuz gibi olan müslüman çok. Bu konuyu referans göstermemeliyiz. Sanırım şarapçı arkadaş bunu demek istiyor !

        • Sorun domuz eti yemek değildi. Evinde yersin, şarabını içersin mesele eden yok. Sorun müslüman mahallesinde bu işin lüzumsuz reklamını yapmaktı sanırım.

          • Tabiri caizse, kuyuya ilk taş atan CHPli deliler. Aslında bu taş değil. Ortak içme suyuna şarap katmak gibi birşey, veya domuz eti! Kuyudan kendi payına su çıkarıp buna istediği katkı maddelerini katarak tüketmesi bir delilik olmazdı! Uluorta yapılan bir deliliği/hatayı eleştirmek reklam değil, vazife..

          • Sayın H.K. Yorum sayfasını makul olandan fazla kişiselleştirmenizi yanlış bulduğumu söylememe müsaade edin.

          • Müsade istemenize gerek yok Sn mim. Herkes her önemli bulduğu konuyu kişisel açıdan ele alır, yorum yazar eleştirir. Ne var bunda? Bu konular din ve siyasete dokunurken aynı zamanda toplumu ilgilendiren konular değil mi?

  14. Faysal İnci Bey, Avam Bey’in değerlendirmesine içerlemiş ya da kızmış. Kısa tuttuğu üç cümlelik karşı yorumunda, “Teslim olalım bitsin diyorsunuz.” demiş, kestirip atmış.

    Doğruya Doğru rumuzuyla yazan arkadaşımız, Fehmi Bey ya da benim gibi olanı anlamlandırmakta zorluk çeker görünen Baran arkadaşın yorumuna tek bir cümle ile karşılık (ve de kendince “ayar”(!) vermiş:

    “Türkiye’nin yeri kendi ulusal çıkarları kardeş.”

    ABD’nin İran’a karşı uygulamaya soktuğu petrol ihracatı yaptırım kararından sonra, ABD’den tırsan Erdoğan hükümeti, Türkiye’nin İran’dan ihraç ettiği petrol miktarını SIFIRLADI. Bu meselede de bayrağı çekip Amerikan iradesine “teslim oldu” Türkiye -ya da, maalesef, “Türkiye’nin yeri kendi ulusal çıkarları” olamadı.

    Velhasılı, adı geçen yorumcu arkadaşlara, “”Teslim olalım bitsin diyorsunuz” diyerek şarlamak, ya da, “Türkiye’nin yeri kendi ulusal çıkarları kardeş.” diyerek ayar verdiğini düşünmek, en hafif tabirle söylersek, bir hayli tuhaf kaçıyor.

    Çünkü, Rahip Bronson, İran’a petrol ambargosu yaptırımı, Mavi Marmara etrafında yaşanmış, şimdi de S400 etrafında yaşanacağı gibi, ZATEN “Teslim olup bitiriyoruz” işi, ve zaten “Türkiye’nin yeri kendi ulusal çıkarları” ancak cehalet sayesinde inanılır bir durum.

    Not: Bu tür meselelere ilişkin haberlerin peşine düşmek bizde sık sık zaman kaybı sayılıp olan bitenden pek haberdar olunmadığı için, birilerinin çıkıp sırf madara duruma düşmüşlüğü perdelemek için, aslında hiçbir şey bilmediği halde, biliyormuş pozlarına yatıp, “Doğru değil, Türkiye İran’dan petrol alımına devam ediyor” diye bir şeyler söyleyeceğini ihtimal dahilinde gördüğüm için, kaçış yollarını havuz medyası ile kapatmış olayım:

    https://www.yeniakit.com.tr/haber/turkiye-irandan-petrol-alimini-durdurdu-598381.html
    https://www.yenisafak.com/ekonomi/turkiye-kasimda-irandan-petrol-alimini-durdurdu-3443548

  15. AKP yi kurcaklari zaman, ABD ye icazat almak için giden Erdoğan Beyaz Sarayda devlet başkanı gibi ağirlanmişti…..
    2009a kadar ABD nin başkani cumhuriyetci baskan idi! Sonra Obama goreve geldi ve gelir gelmez Türkiyeye çok önem verdi, fakat Erdoğan Obamayi hic sevmdi… sevmedi çünkü Obama gerçekten ortadoguda Israilin yalniş politikalarini etkisiz hale getirmek istiyordu ve M Marmara olayindan dolayı sırf Israil Baş bakinina özür diletmek için oraya gitmişti ve özürde diletti.

    Erdoğan bunlardan çok rahatsiz oliyordu….çünkü o barıştan yana değildi. M Marmaraya izin vermeyeceğini zannederek Israil devletinden liman talep etmiş, Israil hükumeti Erdoğanin isteğini kabule ederek Filistinlilere ulaştirilacak yardimlari boşaktacak liman verince bu sefer istemiyorum diyerek 9 kişinin ölümü…. sonrasini herkes biliyor yazmaya gerek yok.

    Rusyadan fuze alimini savunanlarain gayesi Erdogani hakli çikarmak.
    Benim onlara bir sorum olacak.
    Madem Rusya güvenilir bir devlet.
    Erdoğan ve çevresi neden ABD ve Avrupaya yatirim yapiyorlar?
    O yatırımlari yaparken milleti kandirarak dolarlarini bozdurtup şahsi menfaatlari icin kullandılar…

    Erdoğan iyi bir tir şöförüyüm diye esas şöforleri kullanarak tiri zirveye çıklardı, tir zirveye çikar çikmaz nasil olsa tepde tırin kullanilmasi kolay olur diye, hemen esas sürucülere birer tekme vurarak yanindan uzaklaştirdi…. heme akabinde tiri yokuş asagi indirmeye başladi.
    Aslinda uzaklaştirdiklari onu çok iyi tanimalarina rağmen ona meydani birakmayi uygun gördüler!
    Uygun görmelerinin sebebide ona kayitsiz şartsiz inanan onun için evlatlarini dahi feda eden T Cumhurriyeti vatandaşlarindan erdoğan tarafindan beyinleri yikanmiş bir kesim olan taraftarlari.
    Simdi o tirin fireni patlamis her tarafi yakıp yıkıyor biyatcilari halen daha onun gercek niyetinin farkinda değiller.

    Abdüllatif Şener ne demisti.
    “Erdoğan kendi menfaati için Turkiyeyi batirir”
    Hemde ne batirdi.

  16. Trump, Putin, Erdoğan…..Natoyu parçalayarak ortadan kaldirıp kendi diktatölüklerini kurmak istiyorlar, bizimki ve Putin hemen hemen kurmuş durumda…..fakat Trump bunlar kadar şansli değil…. neden şanslı olmadığını öğrenmek isteyenler. Bizdeki 9 yıl önce piyasaya sürulen çakma videolarin etkileri ve sonuçlarina baksinlar. Birde 3 hafta önce piyasaya sürülen ABD deki videoyunu etki ve sonucuna baksinlar.
    O zaman nedenini anlarlar.

  17. Yapılan iki kamuoyu araştırmasına göre, halkımızın yüzde 64’ü Türkiye’nin S-400 alımında doğru ve haklı bir yerde durduğunu düşünüyor. Konu hakkında bilgisi olmadığını söyleyenlerden sonra geri kalanların oranı çok düşük. Yani, mesele “anti-emparyalizm”e gelince birbiri ile yarışan tüm siyasi cenahlardan insanlarımızda, şu sıralar ABD ve Batı düşmanlığı tam manasıyla OUT, kendilerine “bağımsız ve uzlaşmaz dış politika tavrı” olarak yutturulan S-400 ve Rusya yandaşlığı açık biçimde IN.

    Bu bilgi akılda tutulduğunda, İstanbul seçimine sayılı günler kalmışken, seçime gidildiği şu günlerde resmen ortadan kaybolmuş olan Erdoğan’ın ortaya çıkıp, “İşin doğrusunu söylemek gerekirse, biz bu işte çok uçtuk, sahilden çok uzaklaşıp tehlikeli sulara kulaç attık. Şimdi bir yolunu bulup çark edeceğiz bu S400’ler meselesinde. Ne yapalım, danışmanların ve bir dizi akıl vericinin oyununa geldik aldandık” demesini kimse beklemiyordur herhalde. Rahip Brunson olayı başta gelmek üzere, adamın dik durup eğilmediğini de biliyoruz -bilmiyor muyuz?

    S400’leri alıp konuşlandırmamız durumunda zaten yerlerde sürünen ekonomik durumumuzu yerle yeksan edecek ekonomik yaptırımları geçeyim ve tek bir soru ile yetineyim:

    S400’leri aldık, ve şanlı ‘anti-emperyalist'(!) ve de ‘Anti ABD'(!) tutumuzda ısrarcı olduk, NATO’dan çıktık diyelim.

    Ne olacak Kıbrıs?

    Güney Kıbrıs’ın bir AB ülkesi olduğunu bilyor muyuz?

    NATO’dan çıkmamız durumunda Güney Kıbrıs’ın NATO üyeliği önünde hiçbir engel kalmayacağını biliyor muyuz peki?

    Ne duruma düşeceğiz Kıbrıs’ta G. Kıbrıs’ın NATO’ya dahil olması durumunda?

    İŞGALÇİ durumuna düşeceğiz.

    Meseleye bu açıdan da bakılsın.

    Bir de, medya bombardımanı altında Rus sempatizanı ve Avrasyacı ‘anti-emparyalist’lerimiz şunu bilsinler:

    Rusya’nın ekonomik gücü ile İtalya’nın tek başına sahip olduğu ekonomik güç birbirine neredeyse eşit. Yani, Rusya’ya sahip olmadığı bir güç atfedip kendi kendinizi kandırmayın.

    “Umurumuzda değil! Çünkü bir Türk dünyaya bedel. Öyleyse, gerekirse savaşırız!” diyebilirsiniz.

    Saddam da öyle söylemişti. Uçakları havalimanından kalkamadan yerde vuruldu birer birer.

    Bir de şunu ekliyelim:

    İsrail’in Mısır, Ürdün ve Suriye ordularının alayını dize getirdiği 1967 yılında sadece 6 gün süren İsrail-Arap Savaşı sırasındaki nüfusu sadece 2,5 milyondu.

    Maalesef, 21. yüzyılda, “Ceddin deden, neslin baban, hep kahraman Türk milleti. . .” sökmüyor.

    Birinci Dünya Savaşı’nda da sökmemişti zaten.

    Siz, ortaokul kitaplarındaki “Aslında biz yenilmedik, Almanya yenildiği için biz de yenilmiş sayıldık” teranelerine inanablirsiniz elbette.

    Kim bilir, belki bu kez ABD’yi tek başımıza dize getirir, kimseye de “Ulen sizin yüzünüzden biz de yenik sayıldık, iyi mi?” diyerek sitem etmeyiz.

    Hadi alalım bakalım S400’leri -tabii paçamız sıkıyorsa!

  18. “Tahtadan maşa aptaldan paşa olmaz” demiş eskiler. Hem Nato üyesi olup hem Nato’nun baş düşmanından silah alamazsın. Alırsan adamı Cem Yılmaz’ın bir skecinde dediği gibi içe doğru sıçırtırlar. Gn Kr. Bşk.nını terörist ilan edip teröristlerin ayağına hakimlerini gönderirsen bir yanılırsın, yıllarca her istediğini verdiğin aynı kavağı kaşığı dinciler yüzünden iki yanılırsın, uçağını düşürüp sonra kıç yalarsan üç yanılırsın, ailecek tatillere çıkıp adamın ülkesindeki karışıklıklara çanak tutar, camisinde namaz kılma hayali kurarsan dört yanılırsın, davullu zurnalı geçislerine izin verdiklerine sonradan terörist dersen beş yanılırsın,memleketine tatile giden mültecilere geri alır, üstelik onlara kendi vatandaşlarından sakındığın ayrıcalıkları ve imkanları verirsen altı yanılırsın… daha sayayım mı? Böyle bir geri zekalı ülkede yaşamak reva mıdır? Yıkılıyoruz farkında mısınız? Hala yanıldığınızı mı varsayacağız yoksa TC’ni yıkmaya çalıştığınızı mı?

  19. Fehmi abi bence yanlış görüyorsunuz bu meseleyi.
    Çünkü ABD , Türkiyeye karşı tüm kötü niyetlerini açıkça ortaya koyup , maşaları vasıtasıyla sahaya yansıtıyor.
    PYD / PKK terör örgütünü silahlandırıyor ve yanıbaşımızda bir UYDU DEVLETÇİK kurma peşinde . Doğu Akdenizdeki petrol ve gazdan bizi mahrum etkemk için her türlü kanun tanımazlığı yapıyorlar. Bu durum bizi oldukça fazla rahatsız ediyor. Bu durumda S400 alma kararı , F35 leri ABd vermese bile , NATO dan bizi çıkarsalar bile doğru karardır. Keşke bu sistemi kendimiz üretip bu polemiklere girmeseydik. SİHA ve İHA konusunda da PREDATÖR vermedi ABD ancak kendi göbeğimizi keserek bu işi çözdük.
    Bundan onra belki Türk toplumu ekonomik sıkıntı çekecek . Ancak en azından bölünme tehlikesine karşı gerekli tedbirleri almış olacak.
    ABD sonuçta Ortadoğuda içinde Türkiye ve İranın da bulunduğu güçlü ülkeleri parçalayıp zayıflatma politikasını İsrail yararına yapıyor. Bu ortadayken , ne derseniz boştur. NATO dan bizi çıkarırsalar da çıkarırlar. Kendileri bilir. Bizim için hayırlı olan kendi savunmamız için gerekli tedbirleri almaktır. Düşmanın silahından daha iyilerini yapmak veya tedarik etmek zorundayız.

    • NATO’dan çıkıp ortada kalacağımıza, İsrail düşmanlığından vazgeçelim daha iyi değil mi ? Türkiye için PKK ne ise, İsrail için de HAMAS odur !

  20. Bana öyle geliyor ki S-400 tartışmasına devam edebilmemiz için önce ‘eski dünya yok artık yeni bir dünya kuruluyor ve Türkiye kurulan bu yeni dünyadaki yerini alacaktir’ cümlesindeki ‘ Türkiye’nin yeri’ne bir açıklık getirmek gerekiyor.
    Evet Türkiye’nin yeri neresi doğu mu batı mı? S-400 tartışmalarının ana konusu bu.

      • Nedir o ‘kendi ulusal çıkarları’?

        Bu soruya cevap vermeden önce isterseniz şu soruya cevap verin. s-400 alımını savunan general rütbesindeki uzmanların ‘dünyada tam bağımsız ülke yoktur dolayısıyla Türkiye’nin sadece kendi ulusal çıkarlarını savunan tam bağımsız bir yerde duracağını beklemek çok hayalci bir tavır olur’ görüşünde olduklarını biliyormusunuz?

  21. “İki dönem arasındaki şartlar benziyor mu peki?” sorusuna cevap: kesinlikle hayır! Dünyanın bilgi seviyesi o İnönü dönemine nazaran şimdi çok yüksek. Yöneten ufak zümreler böylesine önemli konularda milletin ne düşündüğünü de dikkate almalı. Ayyuka çıkan bir algı var: Osmanlı özlemi (ki bunun güçlü olmaya nostaljiden farklı bir şey değil). Ancak bu çağda etkili olması pek mümkün değil. Osmanlı dönemi geçti (Çağ bizim aleyhimize değişti). Bizimkiler hala onların siyasi sünnetine uyarak ortalığı idare edebilirim sanıyorlar. Bir blokun içine girmişsen teknik olarak çıkmağa hazır hale gelmeden cilve yapamazsın, santaj olarak algılanır (hatta sen farkında olmadan iki güç aralarında bu devirde daha kolay bir şekilde anlaşabilir. Suriye konusunda niye birbirlerini hedef almadılar hiç?). Neyse, bu noktada ne yapılabilir:…

    1) Bu iş acaleye getirileceğine 6 ay ileri atılır. 3. Dünya savaşı patlak mı verdi de S-400 lere hemen ihtiyaç var? Neden acele ediliyor? Ülkede referandum yapılır. Millete ne düşündüğü sorulur. Nihai karardan önce, bu sonuç ta dikkate alınır. ABD ve Rusya’nın Türkiye’de milletin ne düşündüğüne önem verdiğine ve kararına saygı duyacağına inanıyorum!

    2) Rusya ile komşuluk ilişkilerini bozmadan S-400den vazgeçilebilirse iyi olur. Bundan doğacak mali kaybımızı ABD ve diğer NATO ülkelerinin karşılaması talep edilir (Neden daha önce ikaz etmediniz? Neden Yunanistan’a S-300ler alınırken itiraz etmediniz diye sorulur).

    3) S-400lerden vazgeçmek mümkün değilse, S-400’ler alınır. Ancak, ABD’ye bunları F-35’lerle beraber kullanmama taahhüdü verilir. Kriz bu şekilde de önlenebilir.

    4) F-35 & NATO standardlarıyla uyumlu S-400 lere alternatif savunma sistemleri geliştirilir. ABD’den bu konuda taahhüd/iştirak de istenebilir. Türkiye’de savunma ve askeri sanayii her geçen gün gelişiyor. Buna ihtiyacı ve hakkı da var. Bu gelişmeler devam etmeli. Daha da önemlisi, ilaveten bu alandaki teknolojik metodlar/tecrübeler diğer alanlara da kaydırılmalı. Enerji/makina/motor ve bunların ihtiyacı metal/özel alaşım/teknolojik malzemeleri üretiminin genel endüstriye altyapı teşkiliyle yaygınlaştırılması….

  22. S-400 meselesini çözmek çok basit aslında.
    S-400 ler İSRAİL E KARŞI KULLANILMAYACAK TEMİNATI VERMEK.
    Anladın onu.
    S-400 kimi tehdit edebilir.
    Yunanistan S-300 almış İsrail için tehdit oluşrurabilir mi?
    NYT deki karikatürü gördünüz sonuç karikatürlerin işine son.(Bası bizde özgürdür derler ya aslında hiç bir yerde özgür olmamıştır)
    İşte güç budur.
    Dünyada hangi güç NYT den yazar kovdurtabilir.
    USA yı kimler yönlendirme gücüne sahiptir.
    Tabii ki para sahipleri.
    Para kimde?
    Dünyadaki bütün finanssörlerı araştırın bakın karşınıza hangi kutsanmış ırkın efradı çıkıyor.
    Gerçeklere gözlerimizi kaparsak sadece kendimizi aldatırız.
    USA ve RUSYA çoğu konuda ittifak halinde yakın gelecekte tam ittifak içine girmek zorundalar.
    Hesap ortada ÇİN kutbu kuşatılmak zorunda Rusya ve Hindistan Batı ittifakına geçmek zorunda.
    Büyük ustad( H.K.) Moskova ya mıtılı atmIş durumda.(mıtılı D. bey den öğrendik)
    Büyük bati ittifakının taşları çoktan döşendi.
    Hiçbiri bu gerçekten kaçamaz.
    Çareleri yok başka.
    Büyük ustad organizasyonu başarıyla yapmakta.
    İsrail Orta doğuda rahat at oynatmak isteyecektir.
    Etrafında dişe dokunur devlet istemeyecektir haklı olarak.(kimse istemez)
    Orta doğuda her şey onun istediği şekilde yaptırılıyor.
    Rusya S-400 leri kapatıyor İsrail operasyon yapacağı zamanlar.
    Nasıl bir iş bölümü.
    Yeni uydu devletler kurmaya çalışıyorlar.
    Çevredeki daha büyük devletleri ufalamaya çalışıyorlar.
    Şimdiye kadar başarılı oldular.
    Amerika çok isterse İsrail e tehdit oluşturmadığı sürece olur verecektir.(Bunun için gizli taahhüt alınır olur biter).Devlet sırrı olur bu tip anlaşmalar,kamuoyu tepkisi sebebiyle genellikle.
    Amerikanın(küçük İsrail) elinde Rusya ya karşı çok büyük kozlar var.
    Yakın geçmişte petrol fiyatların düşürülmesi ile ne hale düşmüştü.
    Büyük geliri Doğal kaynak.
    V.Prens e bir talimata bakar.
    Bizim elemanlar USA yı S-400 için ikna etmeye çalışıyorlar.
    Adres yanlış.
    Adres TEL-AVIV pardon küdüs olması gerekirdi.
    Orta doğuda bizim yerimize ittifak yapacağı uydu devletler kurulmuştur.
    Biz biraz başımıza buyruk olduk ,yönetmek zorlaştı ,yeni ortaklar kuruldu.
    Bizi de Bati ittifakına girmek zorunda olacak olan Rusya ya uydu yapmak isteyecekler.
    Bize yaptıramadıklarını RUSYA üzerinden yaptırmaya çalışacaklar.

    • Komplo teorileri, karnınızdan konuşuyorsunuz.

      Muhayyilenizde Kadir-i mutlak güçler üretiyorsunuz.

      Teslim olalım bitsin diyorsunuz.

  23. Benim de aklımdaki cevapsız sorulardan biri şu: Rusya ve onun yanında yer almak isteyen bizdeki avrasyaci kanat yeni bir dünya düzeni tasavvur ediyorlar. Tasavvur ettikleri yeni dünya düzeni benim aklıma hiç yatmadiği gibi kendileri de başarılı olacağından emin değiller. Kaderimiz olmayabilir, hayal ettiğimiz gibi gerçekleşmeyebilir diyorlar. Düşünüyorum da Rusya zaten ABD ve NATO’nun karşısında yer alıyor dün de aynı yerde yer alıyordu yarın da yerlerini korumaya çalışmaları normal, iyi ama ABD’nin müttefiki ve NATO üyesi Türkiye nasıl oluyorda Rusların kendilerinin bile inanmadıkları hayallerinin peşine takılabiliyor?
    (Bana göre turkiyenin s-400 alması demek ABD ve NATO nun karşısına geçmesi ve Rusların yanında yer alması anlamına geliyor hatta daha kötüsü Türkiye büyük faturasından ötürü kendisi NATO dan çıkmayı talep edemezse NATO da bu durumu Türkiye’yi ezmek için kullanmaz mı?)

  24. Önceden kapalı kapılar ardında olan ülkelerin politikaları artık alenen yapılır oldu.Karşı cephe hamlesini açıkça yapınca rakip olan da açıkça yapmak zorunda kalıyor;yoksa ÇİN ve RUSYA ABD ve Batıya karşı yaptığı hamleleri bu kadar aleni yapmazdı.Dünya da bir ÇİN gerçeği var ve önü alınamıyor.Rusya aynı İngiltere gibi akılcı oynuyor ve savaşın büyük kısmını Çin ve ABD arasın da geçmesini sağlıyor.ABD ekonomik yönden yürütülebir olmaktan çıktı ki dünyada nerde bir enerji alanı var hiç koşulsuz akbaba misali oraya dalıyor!Karşısına çıkan olursa kendi payını alıp diğerleriyle paylaşıyor yoksa hepsini kendine alıyor.Afganistan da ABD nin ne işi var?Çün kü dünya da uyuşturucu yetişen en önemli bölge orası sıcak para da bu işte var ve oldukça karlı bir iş onlara göre bu!Masrafı da çok az,bunun için yıllardır oradalar nemalanıyorlar!Niçin Irak!a Suriye ye girdi!Petrolü söğüçlemek için dimi.neden S.Arabistanın yanın da petrol ve gelirlerine çöktüğü için dimi.Şu aralar niye Venezuellanın peşin de petrolü için dimi.Neden Doğu Akdeniz de bize rağmen uluslar arası hukuku hiçe sayıp petrol arıyor doğal gaz arıyor!Evet buralarda enerji kaynakları olmasa ABD nin ve batının çok umurunda olmazlar inanın.Yeni dünya düzeni veya dünya nizamı kuruluyor ve bu ara da kimileri gidecek ve kendi giderken yanın da bazılarının da gitmesini isteyen diğer güçler var.Evet ABD yolun sonun da ama giderken bizim de onunla gitmemizi bekleyen bir İsrail ve bir İngiltere var.Diğerleri batının diğerleri çiftliğin kahyaları anca olur;çiflik batmadıkça onlar hep kahya kalır başka bir şey olamazlar.Neden ÇİN,RUSYA,İNGİLTERE,TÜRKİYE VE HATTA İSRAİL neden yok olmaz çünkü köklü kültürleri var.Bunların toplum yapısını yani kültürünü yok ederseniz bu ülkeler de yok olurlar.Gerçi İsrail olayı farklı onların sonu vahim olacak kudurdukları sürece de sonlarını hızlandırıyorlar.ABD müttefik miş kime bize mi?Sokakta beş yaşın da ki çocuğa zor çık,olmaz der. Biz güç kaybına uğradığımızdan gerekli cevapları veremiyor olabiliriz ama devletler yapılanları hiç unutmaz o ‘coni’ler de gereken cevapları alacaklar merak etmesinler.Kestirip atılamıyor bazı ilişkiler yoksa bu devlet ABD ile bunca şeye rağmen hala iletişim halindeyse belirli sebeplerdendir.Ülkemizi ele geçirmek için her şeyi yapıyor gavurlar.Bizde elimizden geldiğince yardımcı oluyoruz saflığımızdan!Evet saflığımızdan kandırılıyoruz uyutuluyoruz tepki vermiyor veya veremiyoruz. S 400 alınmıştır bitti.F 35 vermeyecekler miş kendileri bilir.Başka yerde uçaklar var unutmasınlar.Eğer F 35 vermezlerse derhal askeri unsurlarımız geri çağrılmalı,İncirlik ve Malatya üsleri tüm yabancı unsurlardan arındırılmalı,ülkenizde ki tüm yabancı istihbarat unsurlarının yurt dışına çıkması istenmeli çıkmayan yok edilmeli;devlet yabancılara özellştirilen tüm kurumlara el koyup yönetimlerinden onları uzaklaştırmalıdır.Bu ve bunun daha da ileri gidecek cevapları bugün verilmezse güneyimize kurdukları sözde devleti daha da büyütüp bizi yıkmaya bölmeye çalışacaklardır.Ağaç yaşken eğilir,demir tavın da dövülür diyip eğer bizi dışlarlarsa gerekli cevapları en şiddetli şekilde vermeliyiz gerisini ardını çok fazla düşünmeden.Yoksa sonu hiç iyi olmayacaktır.Boğulursak ta kendi bokumuz da boğulalım.Bunun için her daim dik durmalıyız ve YA İSTİKLAL YA ÖLÜM evet YA İSTİKLAL YA ÖLÜM.Bu kaçınılmaz dır ve toplum yapımız kültürümüz fazla yıpranmadan İMAN DOLU YÜREKLERİMİZLE OYNANMADAN evet YA İSTİKLAL YA ÖLÜM!

  25. Sn Koru doğru zamanda doğru ve cevapları savunma uzmanlığı gerektiren zor sorular soruyor.

    Bu zor sorulara doğru cevaplar verebilmemiz için güvenlik stratejilerine ve savunma envanterimizde dışa bağımlılık oranlarına dair doğru bilgi ve verileri bilmeye ihtiyaç var.Konu güvenlik ve savunma gibi hassas bir alan olunca bazı sırların ifşa edilmemesi saikiyle güvenlik ve savunmadan sorumlu siyasi ve bürokratik kadrolar konuyu kamuoyu önünde tartışmaktan kaçınıyor izlenimi veriyorlar.

    Konuyla ilgili yazanlar daha çok ne yapılmaması konusunda akıl veriyorlar, oysa daha çok ne yapılması gerektiğine yoğunlaşılması gerekir.

    İsmet Paşa’nın dile getirdiği ‘yeni bir dünya’nın kurulduğu bir dönemden geçiyoruz.Bu dünya çok kutuplu ve ekonomik gücün ağırlıklı olarak Asya’da yoğunlaştığı bir dünya olacak.

    Şu anda yaşadıklarımız Türkiye’nin bu çok kutuplu yeni dünyada nasıl bir yer alacağı ve buna yönelik aşılması gereken sıkıntılar ve maruz kaldığımız sancılar.

    An itibariyle güvenliğimize en büyük tehdit ABD’den geliyor.Kuzey sınırımızda ABD desteğiyle kurulan düşman vesayet ordusu ve Doğu Akdeniz’de maruz kaldığımız ABD desteğinde oluşan düşmanca çevreleme ittifakı.NATO en fazla ihtiyacımız olduğu bir dönemde, Rusya ile yaşanabilecek oldu bitti bir çatışma ihtimaline binaen Patriot bataryalarını çekti.Bunu yapan NATO Türkiye’nin bir saldırıya maruz kalması durumunda 5. maddeyi mi yürürlüğe koyacak?İnanılması çok zor bir iddia bu.NATO Baltik ülkelerini de bünyesine kattı.Baltık ülkelerinin kendileri de dahil kimse herhangibir Baltık ülkesi saldırıya uğrarsa NATO’nun 5. maddeyi uygulamaya koyacağına inanmıyor.

    Bu şartlarda ABD ile güvenlik alanında işbirliği imkanı kalmadı.Savunma envanterimizde ABD’ye bağımlılığımızın yolaçacağı hasar ve bu hasarın kontrolü; güvenlik ve savunmadan sorumlu siyasi ve bürokratik kadrolarımızın sorumluluğu.

    Sorunumuz toplumsal olarak yaşadığımız özgüven erozyonu.Türkiye hala dünyanın 20. büyük ekonomik gücü, dünyanın en güçlü ordularından birine sahip ve bu necip ordu maruz kaldığı 15 Temmuz travmasına rağmen hala büyük bir başarıyla ülkesini savunuyor.Türkiye geostratejik konumu itibariyle de dünyanın en değerli ülkesi.Dolayısıyla böyle bir müttefiki kaybetmenin muhasebesini daha çok ABD yapsın, biz ise daha çok bu süreçte maruz kaşacağımız hasar tesbitine ve bu hasarın kontrolüne yoğunlaşalım.

    Bu süreçte S400’lerin başarılı instalosyonunu müteakip, Türkiye artık Rusya’dan Mig savaş uçaklarının alımını gündeme getirmeli.

    Rusya için ABD donanmasının Karadeniz’den uzak tutulması ve Rus donanmasının Akdeniz’deki kalıcı varlığının sürmesi açısından Türkiye en değerli müttefik.

    ABD için ise, İran’ın kaybından sonra Türkiye’nin de kaybedilmesi Ortadoğu, Akdeniz ve Karadenizde’ki çıkarları açısından telafisi mümkin olmayan bir kayıp.Ekonomisi alarm veren bir Mısır, 9 Milyon nüfuslu bir İsrail ve sadece para gücüne yaslanan Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri ile ittifakın, bölgede Rusya, Türkiye, İran, Irak ve Suriye ittifakına karşı başarı ihtimali oldukça zayıf.

    Evet, İsmet Paşa’nın ifadesiyle, yeni bir dünya kuruluyor ve Türkiye o dünyada yerini alıyor.

  26. imparatorluğu fabrikalarla kaybettik cumhuriyeti yapay zekayla mı kaybedeceğiz? birinden uçak al birinden füze ikisi birbirini düşman tanısın kendi ülkende birbirini imha etsin hem paran gitsin hem canın, bu fikir iki düşmanında işine gelir aman duymasınlar okumasınlar

  27. DENİZİN ORTASINDA N VAR
    “Fakat NATO üyesi bir ülke kendisini koruma amacıyla alacağı füze sistemi için neden Rusya’nın kapısını çalar?” diyor yazar. Aslında cevabı çok iyi biliyor. Amaç yılların tecrübesi yazar bile olayları anlamıyorsa biz hiç anlamayız mesajı vermek. Füze sistemi için niçin rusyanın kapısını çaldık=çünkü abd vermedi. Hatta savaşın ortasında apar topar sınırdakileri de söküp götürdüler. Pardon bunları kimse bilmiyordu değil mi:)))

  28. 1960 sonrasında ABD ile yine sürtüşmeli bir dönemde, İsmet İnönü, “Yeni bir dünya kurulur” çıkışını yapmıştı. Kurulacak yeni dünyada Türkiye de farklı bir yerde kendisini konuşlandıracaktı o çıkışa göre. Acaba bugünlerde de benzer bir çıkışa mı hazırlanılıyor?
    İki dönem arasındaki şartlar benziyor mu peki?
    Öyle bir çıkış planlanıyorsa, bunun toplumla da paylaşılması gerekmez mi?

    demişsiniz.
    O çıkış 15 temmuz da yapıldı.Sizin gibi birinin bunu görmemesi imkansız.
    Bunu görüp canla başla bir süreç içinde buradan çıkmaya çalışanlar ile
    Devamlı akıl bulandırmaya ve algı operasyonu yapan “Our Boys” var.
    Yani yeni bir dünya kuruluyor.Halk da tercihini “Our boys” olmaktansa bu yeni dünyayı kurma yönünde çoktan kullandı.Yaşanan sıkıntılar da bu doğum sancıları.
    Patates ,soğan mı dediniz..
    Yokya o kadar ciddi konular değil benim anlattıklarım.

  29. Evet yanlış düşünüyorsun. Abd, NATO bizi kullanıyor.Hala anlamadın mı?. Bize istediğimiz silahları paramızla vermiyor. pkk ya 30 bin tır silah parasız. Kendi çıkarları için herşey mubah. Ya Türkiye ‘nin çıkarları. Yeter demesini bilmemiz lazım.

  30. YENİ DÜNYA DENGESİ VE ÇİN GERÇEĞİ.
    Artık saklanamaz hal almış olan ÇİN nın yükselişi ve yakın tarihlerde bir numaralı ekonomik ve askeri güç haline gelmesi kaçınılmaz görünüyor.
    Çin bir kadim medeniyet ve binlerce yıllık devlet geleneği var.
    Rejimler değişse de devlet gelenekleri ya hiç değişmez yada görselde fark edilemeyecek değişiklikler olabilir.
    Ticaret savaşlarında soğukkanlı tutumu buradan geliyor.
    En büyük sorunu kapalı yönetim.
    Diktatörlük.
    Otoriter sistem her şey devlet kontrol u altında.
    Zamanla çürümeye müsait bir yapı var.
    Gelir dağılımı dengesini sağlayabilecek mi?
    Otoriter sistemler önceleri kalkınmada eğer yöneticiler iyi niyetli ise müthiş bir ivme kazanırlar.
    Bundan sonra sistem çabuk çürümeye başlar.
    Her güç sahibi merkezle yanı devletle organik bağ kurarak işini aşırmak ister.
    Nemalar devlet tarafından dağıtıldığından.
    Bir devletin has adamları,bir has adam olma mücadelesi verenler bir de devlet kapısından kovulanlar veya düşman bilinenler diye ayrılır.
    Uzun süre otoriterlik devam edemez.
    Gelir dağılımı çok bozulur ve huzursuzluk baş gösterir.
    Dolayısıyla ÇİN bu durumda ya sistemini değiştirecek yada bir müddet sonra iç karışıklıklara maruz kalacaktır.
    Dünyada denge oluşturacak gücünü korumak için günün şartlarına göre kendini yenilemek zorunda kalacaktır.
    Yeni dünya düzeninde denge unsuru Asya -Pasifik olacaktır.
    Rusya ve Hindistan Çin nin yörüngesine girmek istemezler.
    Yakın çoğrafyadaki büyük devletler ancak nadır konularda işbirliğine girerler.
    Menfaatleri çoğu zaman çatışır.
    Türkiye ve İran gibi ülkeler iki denge arasında cambazlık yapmak isterler.
    Bizde yakın komşularımızla ittifak yapmamız kalıcı olarak egemenliğimizi kaybetmemize neden olabilir.
    Çünkü komşu devlet sizden çok güçlü ise ilerde ben oynamıyorum deyip çekip gitmenin çok yıkıcı sonuçları olabilir.
    İranlı bir diplomatın dediği gibi;’çok kartla oynamaya kalkanlar kartsız kalır’
    Eski dostunu kıskandırmak için başkasıyla dansa kalkmak.
    Evet eski dost(müttefik) hayrımıza işler yapmıyor doğru.
    Yeni dost edinmeye çalıştıklarımız hayrımıza iş yapıyorlar mı veya yaparlar mı?
    Uzaktaki müttefikten güçlendiğine inandığın an kopman kolaydır.
    Ya yakındaki güçlü müttefikten; belli bir güce ulaşsan bile kopman imkansız hale gelir.
    Önemli olan sabırla her konuda güçlenmektir.
    Bunun yolu bellidir.
    Çok çalışmaz az tüketmek.
    Çok ihracat az ithalat.( Milli paranın kıymetsiz tutulmasıyla olur)
    Cari fazla vermek.
    Düşman dediklerinden aşırı borçlanmamak.
    Borç alan emir alır, bilinmesine rağmen neden bu kadar borçlandık.
    Neden ithal cenneti olduk.
    Hep az kazanıp çok harcama ve bu hesapsız tüketim harcamalarını hesapsız borçlanmalarla yapmak.
    Birilerinden kurtulmak için bir başkasına sığınmak demek; sığınanın konumunu değiştirmez; sadece sığınılan değişir.
    Akıllı insanlar laf değil, iş yapar.
    AŞIRI BORÇLUYUZ.
    ALACAKLI OLANLAR İLE ANLAŞAMIYORUZ.
    Madem ilerde bunlar bizi zora sokar; dendiği halde hesapsız borçlar alındı.
    Borç alabilmek başarı gösterildi.
    Halk ucuz ve pahalı tüketime yönlendirildi ve bununla bütün seçimler kazanıldı.
    Her şey bilinmesine rağmen seçim kazanma uğruna yapıldı.
    Seçim demek ;seçim öncesi halka bolca vaat (Rüşvet vermek)demek.
    Şimdi kırk katır mı yoksa kırk satır mı?
    Böyle yapanlar dünyada ortanın malı (tuzluk)durumuna düşerler.

  31. evet üstat, yanlış düşünüyorsun. Çünkü akılsızlığın en büyük akıl olarak kutsandığı bir ortamda, akıl yürütmek akılsızlıktır.

Yoruma kapalı.