Suç ve ceza diye bir roman var.. Ilıcak ve Altan kardeşler için ise mahkeme kararı…

38
Reklam

Herkesin aklındaki soruyu yazısına giriş yapmış Taha Akyol, kendisini tebrik ediyorum…

Sorusu şu: “Gazetecilere, yazdıkları ne olursa olsun, ‘ağırlaştırılmış müebbet hapis’ cezası verilirse, Meclis’i bombalayanlara, halka ateş açanlara ne ceza verilir?”

Sözün bittiği nokta bu işte.

Nazlı Ilıcak ile Ahmet ve Mehmet Altan kardeşlerin yargılandığı davada, onların da aralarında bulunduğu tutuklu altı gazeteci için ‘ağırlaştırılmış müebbet’ cezası çıktı. İddianameden bu cezayı hak edecek hangi ‘suçu’ işledikleri tam anlaşılmadığı halde, bu kişilerin cebir ve şiddet kullanarak, Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın öngördüğü düzeni ortadan kaldırmaya veya bu düzen yerine başka bir düzen getirmeye veya bu düzenin fiilen uygulanmasını önlemeye teşebbüs etme” suçu işledikleri kanaatiyle bu ceza uygun görüldü.

Suç tanımında en dikkat çekici unsur cümlenin ‘cebir ve şiddet kullanarak’ bölümü.

Anayasayı değiştirmeye kalkışmak suç ise

Bu kişilerin ellerinde silâh olmadığına, iddianamede de kendilerinin yazılarında yazdıkları ve katıldıkları televizyon program/lar/ında söyledikleri dışında bir ‘suç unsuru’ ileri sürülmediğine göre, ‘cebir ve şiddet’ nasıl söz konusu olabildi?

“Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın öngördüğü düzeni ortadan kaldırmak” eğer bir ‘suç’ sayılacaksa, geçen yılın 16 Nisan günü oylarımızla değiştirdiğimiz anayasal düzen üzerindeki tartışmaları nasıl değerlendireceğiz?

Anayasa ‘parlamenter düzen’ öngörüyordu, o halkoylamasıyla ‘cumhur-başkanlık düzeni’ne geçilmesi yönünde bir irade oluştu; o iradenin oluşması da konu üzerinde yürütülen tartışmalarla gerçekleşti.

Halkoylamasıyla kabul edilen ‘yeni düzen’ artık anayasa içerisinde yer aldığına göre, onu değiştirmeyi ve yeniden ‘parlamenter düzene’ geçilmesini savunanlar da ‘suç’ mu işlemiş oluyorlar?

Bu soruların ‘saçma’ olduğunu ben de biliyorum, ancak konuya hukuki yaklaşımın yanlış olduğunu başka nasıl anlatabilirim?

Elinde kalem tutan, kendisine uzatılan mikrofonlara görüş açıklayan insanlar, ‘gazetecilik’ mesleğinin uç vermeye başladığı ilk günden itibaren, dünyayı kendi görüşleri etrafında biçimlendirmeyi de görev bilmişlerdir.

Yazı hayatı, yıpratıcı olmasına rağmen, belki de sırf bunun için, bazı insanlara –bizlere– cazip gelebiliyor.

Dünyayı ve doğal olarak da içinde yer alınan çevreyi değiştirme ve daha iyileştirme amaçlı bir uğraş alanıdır yazıcılık…

Anayasalar da bunu teşvik eden birer metindir; bizim anayasamız da dahil…

Üstelik, anayasasının maddelerini neredeyse her fırsatta değiştirebilen bir geleneğimiz ve Cumhuriyet’in kuruluşundan bugüne defalarca yeniden yazılmış bir anayasamız var.

‘Anayasal düzeni bir başka düzen ile değiştirmek’ doğrudan bir ‘suç’ bu yüzden olamaz.

İşte bu noktada ‘cebir ve şiddet kullanarak’ cümleciği devreye giriyor.

Eğer birileri mevcut anayasada var olan düzeni değiştirme niyetini ‘cebir ve şiddet kullanarak’, yani silâh zoruyla gerçekleştirmeye kalkışırlarsa, işte o zaman, bu yapılan ‘suç’ kapsamına giriyor.

Gazetecilerin elinde silâh yok, cebir ve şiddet uygulamaları bu sebeple mümkün değil.

Darbeler ve gazeteciler

Bilir misiniz bilemem, ama hatırlatmak isterim: ‘İhtilâlciler arasında bir gazeteci’ adıyla bir kitap vardır. 27 Mayıs (1960) darbesini gerçekleştiren kadroyla iç içe bir ‘gazeteci’ tarafından kaleme alınmıştır.

O darbenin üzerinden iki yıl bile geçmemişken maceracı bir albayın iki kez üst üste giriştiği darbe teşebbüslerinde bir gazete patronunun işbirliği yaptığı bilinir.

Hemen her askeri darbe öncesinde askerin idareyi ele alışına yazılarıyla çanak tutmuş, darbe olunca çektiği derin ‘Oh’ duygusunu okurlarıyla paylaşmış yazarlar olduğu da bilinir.

Darbe yanlısı manşetler ve yorumlar sonradan kitaplara da konu olmuştur.

Evet, gazeteciler de böyle yanlışlıklara âlet olmuştur geçmişte; âlet olanlar meslektaşları tarafından şiddetle kınanmıştır da.

Ağır biçimde eleştirilir ve kınanılır, ama işte o kadar…

Hiçbir zaman bundan bir adım öteye gidilmemiştir.

Şu sırada görülmekte olan ‘28 Şubat’ davasında herhangi bir gazeteci yargılanıyor mu? Hayır yargılanmıyor; oysa 28 Şubat’ın ‘silahsız kuvvetler’ diye yardıma çağırdıkları arasında en başta medya vardı.

Doğru olan da, medyanın yanlışlığının yine medya tarafından düzeltilmesidir.

Basın özgürlüğünün kötüye kullanılması yine basın özgürlüğüyle önlenebilir çünkü.

Ilıcak ve Altan kardeşler

Aynı gazetelerde birlikte bulunduğumuz, 28 Şubat’ta (1997) demokrasiye “Dur” demeye kalkışanlarla mücadelede aynı saflarda yer aldığımız için Nazlı Ilıcak ile Mehmet Altan’ın ‘darbeci’ olabileceklerine inanmam mümkün değil.

Yanılmış ve aldanmış olabilirler; kim yanılmıyor ve aldanmıyor ki?

Taha Akyol’un sorusunu bir kez daha tekrarlayayım: “Gazetecilere, yazdıkları ne olursa olsun, ‘ağırlaştırılmış müebbet hapis’ cezası verilirse, Meclis’i bombalayanlara, halka ateş açanlara ne ceza verilir?”

Evet, cevabınızı bekliyorum.

ΩΩΩΩ

Reklam

38 YORUMLAR

  1. Bu cezayı hak ettiler mi bilmiyorum. Her hangi bir suç işlediler mi, onu da bilemem. ANCAK; şunu ifade etmek istiyorum ki GAZETECİLERİN KUTSAL VARLIKMIŞ, HİÇ SUÇ İŞLEMEYECEKLERMİŞ gibi sunulmasını doğru bulmuyorum. Peki Fehmi KORU herşey tamam. Ekrem Dumanlı da suç işlemedi, Bülent Keneş de, Osman Özsoy da, Emre Uslu da, Ali Ünal da işlemedi. Niye işlemediler, çünkü onlar gazeteciler. Yani, suça azmettirme diye bir suç yok sanki. Ya da, bir darbenin toplumsal ortamının oluşması için bizzat darbe yapanlara destek olmak suçu yok sanki. Diyelim birisi hırsızlık yaptı. Hırsızlık yapılacak binaya giriş yerini tarih edenin suçu yok. Veya gözetleme yapanın suçu yok. Niye, çünkü o gazeteci. Suç işlemesi mümkün değil. Buna gerçekten inanıyor musunuz. Taraf, zaman gazetesi, bugün gazetesi gibi gazeteleri bir daha okuyun. STV, Bugün TV, Kanaltürk ve Can Erzincan televizyonlarını bir kez daha izleyin. Nelerle karşılaşacaksınız? Gazeteci diye korumaya çalıştığınız kişilerden bir kısmı yurt dışına kaçtılar. Halen Youtube üzerinden yayın yapıyorlar. SAYIN FEHMİ KORU; ONLARA NİYE HİÇ ELEŞTİRİ GETİRMİYORSUNUZ? BU İNSANLAR KENDİLERİNİ NİYE HİÇ SORGULAMIYORLAR? HADİ ONLAR SORGULAMIYORLAR, NİYE SİZ SORGULAMALARINA VESİLE OLMAK İSTEMİYORSUNUZ ISRARLA? Siz bu tür yazılarınızla, kendilerine akıl verenler yurt dışına kaçtığı halde, Türkiye’de onları takip ettiklerinden dolayı işlerinden olan, cezaevlerine giren insanların bu duruma sebebiyet verenleri sorgulamalarının önüne geçiyorsunuz. Nereye varmak istiyorsunuz bir türlü anlamıyorum. Bir sürü yazınızı okuyorum. Israrla Fetullah’a toz kondurmamaya çalışıyorsunuz. Fetullahı takip edenlere KRAL ÇIPLAK ne zaman diyeceksiniz merak ediyorum? Yazınızı soru ile bitirmişsiniz. Ağırlaştırılmış müebbet ağır gelebilir, ama hiç mi ceza almamaları gerekir. O zaman darbeye katılan generallerin de büyük bir kısmı hiç silah çekmediler, ateş etmediler. O zaman onlar da ceza almasınlar. Bir tek Semih TERZİ suçlu. O da öldü. Bunu mu diyorsunuz?

  2. Ber.kut bey geçmiş ile ilgili yazdıklarınızın hepsine sonuna kadar katılıyorum.örnek verdiğiniz elim olayların bir kısmına ailemde muhatap oldum sıkıntısını acısını çektim.inşallah bugün o noktada değilizdir diye umuyorum.bugünkü yargılamaları elimden geldiğince takip ettim ediyorum.yanılıyor olabilirim ama bende oluşan kanaat adaletli davranılmaya çalışılıyor.zor bir süreçten geçiyoruz bu nedenle bir çok haksızlık yapıldığıda ortada.bir çok insan beraat etti.bir çok insan istenene göre çok düşük cezalar aldı ki bunlar içinde hedef gösterilen avni mutlu ve h çapkın gibi şahıslarda var.bunlara bakınca mahkeme suçlu ile suçsuzu ayırmaya çalışıyor diye düşünüyorum.mahkemeler siyasi emirle hareket etseydi üst mahkemenin Berberoğlu kararını onaması gerekmezmiydi?Allah yardımcımız olsun

  3. Ber-kut beyi candan tebrik ediyorum. Hakikatleri, vakıaları merdane dosdoğru ortaya sermiş, kendi vicdanını da. Hele, gerçekten bir solcu ise ve buna rağmen İslamı takdir ediyorsa, ayrıca takdire şayandır

    Ben de kendisine gerçek adaleti bulmak ve vicdanını rahatlatmak istiyorsa, bizim Mezhep İmamımız, iman’da ve hukukta yol göstericimiz, ışığımız İMAM-ı Azam Ebu Hanife’nin ve Peygamberin sevgili torunu İmam Hasan’in hayatını okumasını ve ALİJa (İzzet Begoviç’in TRT 1’deki hayat filmini seyretmesini) nın hayatını da okumasını temenni ederim. ( Zalimler, kafirler bizim öğretmenimiz DEĞİL !diyor, haykırıyor. Hayatınızı boş yere telef etmeyin, kıytırık Müslümanlara ! bakmayın. Hakiki İslamı tarihi şahsiyetlerde arayın. Bir Osman Gazi, bir Mehmet Fatih hep kılıç gücü ile mi zabtetmiştir, toprakları, vicdan gücü ile mi ? !
    Unutmayın, Vicdan’ın sesi, adaletin müjdecisi’dir.

  4. Kuranda İblis “..bana mühlet ver Rabbim. Onları…yaklaşarak Senin yolundan saptıracağım(ı göreceksin) dedi.”
    “Mühlet”, sosyolojik anlamda basın, kalem özgürlüğüne denk düşüyor mu?

  5. Devlet 2003’e kadar Fetö ile mücadele ediyordu. Erdoğan bu mücadeleyi sulandırdı. İlker Başbuğ “Eğer Kozmik Oda’ya girerlerse devletin mahrem bilgileri düşmanın eline geçer” diyerek Erdoğan’ı uyardı. Erdoğan uyarıyı dikkate almadı, Kozmik Oda’ya girilmesine izin verdi. Yani düşmanı harim-i ismetimize sokan Erdoğan’dır. Fetö 2003′ kadar devlete “bir” sızdıysa 2003-12 arası “bin” sızdı. Hayır, sızmadı, yerleştirildi. Erdoğan istedikleri her şeyi verdi çünkü. Erdoğan, Fetö’ye “ne istediyse” verdiği için Fetö darbeye yeltenecek kadar güçlendi. Eğer Erdoğan biri bin yapmasaydı, Fetö darbeye teşebbüs edemezdi.

  6. Fatih Kurnaz adlı okuyucu, 15 Temmuz kalkışmasının bir suç olduğunu, bu kalkışmaya iştirak etmiş olanların gazeteciler de olsa cezalandırılmaları gerektiğini, gazetecilerin suç işlemek gibi bir özgürlüklerinin ya da ayrıcalıklarının olmadığını söylüyor. Elbette bu söyledikleri doğru.

    İyi güzel de, Fatih Kurnaz ve benzeri argümanları ileri süren yorumcular şu soruya yanıt versinler: Siz, bu insanların darbeci ya da darbe yanlısı insanlar oldukları üukmüüu verirken neye dayanıyorsunuz? Hiçbir şeye!

    Adı geçen insanlar (Nazlı Ilıcak, Ahmet Altan ve Mehmet Altan), yaşamlarının her döneminde, tavırları ve yazılarıyla darbelere karşı durmuş insanlar. Zaten böyle olduğu için, iddianamede hiçbir hukuki delil ya da dayanak yok! Nazlı Ilıcak, onyılların merkez-sağ, liberal gazeteci ve yazarıdır. Mehmet Altan ve Ahmet Altan, geleneksel-otoriter sözde sol ile uzaktan yakından ilgisi olmayan, özgürlükçü sol kimliğe yakın insanlar. Sizler, bu insanlar, bir dönem AKP’yi muktedir generaller ve darbeci-otoriter sol ve sağa karşı olanca gücüyle sahip çıkıp desteklemiş bu insanlar, salt son dönemlerde Erdoğan’a muhlif oldukları için darbeye yeltenlenlerin yanında olduklarını düşünüyorsunuz ve böyle düşünmek sizi rahatlatıyor. Onyıllar boyunca İslami hareketin içinden çıkan en seçkin İslami entelektüellerden biri olan, F. Gülen tehlikesine daha onyıllar öncesinde ilk kez dikkat çekmiş olan Ali Bulaç neden bunca zamandır cezaevinde?

    Hemfikir olmak zorunda değiliz; ama, eğer iyi niyetli insanlarsanız, sizlerden ricam odur ki, adı geçen bu insanlara ilişkin çok genel de olsa bir bilgiye sahip olmanız. Ahmet Altan, örneğin, yarın cezaevinden çıksa, çıktığının ertesi günü Erdoğan’a karşı bir darbe girişimi olsa, bütün enerjisi ve cesaretiyle o darbecilere karşı direnir. Ben de öyle. İster özgürlükçü sol anlatıdan esinlenen insanlar olalım, ister İslami duyarlığı güçlü olan vatandaşlar olalım: ADALET ve VİCDAN, her olumlu anlatının ve düşünce geleneğinin en temel değeridir. Adaleti, ideolojik sığlığımıza ya da çoşkusal höşgörüsüzlüğümüze kurban etmeyelim. 28 Şubat’tan, kendi inanlarını aşağılayan seçkinci vesayet rejiminiden ve onun ideolojisi olan Kemalizm’den nefret duyan bir insanım. Özgürlükçü solcuyum, böyle olduğu için, AKP’nin ilk beş yıllık dönemini akla gelebilecek her anlamda GÖRKEMLİ diye tanımlıyorum; böyle olduğu için o lanet olası darbe girişiminin geç saatlerinde, binlerce diğer vatandaş gibi, Karadeniz Ereğlisi’nde, darbeci zorbalara karşı meydana indim. Yaşantımın hiçbir döneminde dindar olmadım, ama dindarlara gerçek bir saygı duyuyorum, ülkeyi düze çıkaracak olanın sözde sol değil, didarların fazileti, adalet ve hakkaniyet duygusu olduğuna her şeye rağmen inanmak istiyorum. Dindarlığı ve onun değerlerini, kör ve lumpen bir milliyetçiliğe, gözü kapalı bir Erdoğan militanlığına kurban etmeyin derim. Yeniden dini değer ve referanslara yönelmiş bir AKP ve Erdoğan, hem hepimize, hem AKP’ye kazandırır.

    • Ben hüküm vermiyorum.hükmü mahkeme veriyor.ben dosyaya hakim değilim sizin de olmanız mümkün değil.ben fehmi beyin tezlerinin yanlış olduğunu göz önüne koydum sadece.hiç bir heyet delil olmadan insana ağırlaştırılmış müebbet hapis vermez.diyelim yanlış karar verdi istinafta düzelir temyizde düzelir.

      • “Hiçbir heyet delil olmadan insana ağırlaştırılmış müebbet hapis vermez.”

        İçtenliğnize ve gerçekten hakikate ulaşmaya yönelik bir diyalog amacıyla yorum yaptığınıza inanmakta güçlük çekiyorum. Kuruluşundan bu yana Türkiye siyasal tarihine, hukuk ile siyasal iktidarın içiçe geçmişliğine ilişkin binlerce örneğe bu kadar yabancı kalmış olamazsınız. Sizin bu söylediğinizden yola çıkarak, şunları sormak isterim:

        Bu ülkenin halkın oyuyla seçilmiş başbakanını astı sizin o tarafsızlığına toz kondurmak istemediğiniz mahkeme heyetleri. Doğru mu yaptılar?

        Şapka ve kılık kıyafet devrimine uymadılar diye, nur yüzlü müteyyedin yaşlıları sallandırdılar idam sehpalarında: Doğru mu yaptılar?

        İdam edilmeye yaşı elvermediği için zorla yaşlarını büyüterek gencecik ülkücülerin, devrimcilerin annbabalarına, onları sevenlerine sorun bir de o adaletine pek gücendiğiniz hakim heyetlerini, o tarafsız dosyaları!

        Günümüz Türkiyesi’nin cumhurbaşkanını hiç de uzak olamayan geçmişte cezaevine gönderen, yetmeyip ona siyaset yasağı getiren de o pek sevdiğiniz mahkeme heyetleriydi. Doğru kararlar mıydı?

        AKP ile Cemaat arasındaki ittifak, Cemaat’in daha çok iktidar hırsıyla aklını yitirmiş karanlık şeflerinin bu yoldaki hamleleri yüzünden bozulmamış olsaydı, eski Genelkurmay Başkanı İlker bugün ağırlaştırılmış müebbet hapisten bir terör suçlusu olarak hala cezaevinde olurdu.

        Aklımızla ve hafızamızla alay eder gibisiniz.

        Mustafa Kemal döneminin İstiklal Mahkemeleri’ndeki heyetler ne denli hukuk dışı ve adaletsiz, vicdansız idilerse, ardından gelen siyasal dönemlerdeki mahkeme heyetlerinin hemen hepsi siyasal iktidarın tahakkumünün birer araçlarıydılar. Bu gerçek, bütün siyasal iktidar dönemleri için geçerlidir. Bu ülkede gerçek hukuk, adaleti arayan mahkeme heyetleri olmamıştır hiç. Bütün toplumsal kesimler, “zulmeden” ve “zulmedilen” kimliğini yaşamıştır sırası geldiğinde. Ben şunu soruyorum: Böyle mi gideceğiz? Hep mi ideolojik coşkumuz ve militanlığımız adalet ve vicanımızı boğazlayacak?

        Koro halinde, daha düne kadar en muteber insanlar arasında olan Gülen ve adamlarına, karanlık bir örgüt olan Cemaat’e küfredilip duruluyor. İyi de, sizin adaletine pek güvendiğiniz o mahkeme heyetleri değil miydi bu adamın suçsuz oduğuna karar veren, ve dolayısıyla yargılandığı davalarda ard arda beraat kararları veren?

        Benim yaklaşımım ve çağrım basit ve açık: Hep birlikte ve herkes için, hepimiz için, yargının siyasetin elinde bir araç olduğu iilkel ve ceberrut yapıyı yıkalım, adalete, tarafsızlığa dayanan bir hukuk sistemi kuralım. Vicdanını ideolojiye ve siyasal iktidarlara satmayan hukuk adamları yetişsin bu ülkede.

        Hem Menderes’i, masum din adamlarımızı asan vicdansızları, adalet düşmanlarını lanetleyelim, hem de siyasal iktidara teşne hukuk dışı adaletsizlikleri. Bu kadar mı zor? Bu kadar mı ütopik? Değil aslında. Yeter ki, ideolojik körlüklerin, ideolojik bağnazlığın her defasında boğazladığı adalet ve vicdan duygumuza bir şans verelim. Bunu yapan güzek insanlar var hem erdemli dindarlarımız arasında, hem de özgürlükçü solcular arasında. Güzel insanlardan olmaya çalışalım. . .

    • Adam utanmasa; 15 Temmuz öncesi TV lere çıkıp “GEL DARBE GEL ÇABUK GEL ” şarkısı söyleyen bu fetullacı terör örgütünün sahte gazeteci askerlerinin; 15 TEMMUZ gecesi; darbecilerle tek başlarına göğüs göğüse çarpışarak darbeyi önleyen kişiler olduğunu iddia edecek.

      • Fatih Kurnaz Bey’e kısa ve içten bir not: Son metninizdeki üslubunuz ve dostça yaklaşımınız için teşekkür ederim.

  7. Yorumcuların hepsini tebrik ediyorum. Konuyu çeşitli yönleri ile deşelemişler.
    Büyük alim, Fazıl insan Hoca Nasreddin, ” … hırsızın hiç mi suçu yok “. demiş. Evet, kişilerin çok taraflı hatası, kusuru, yanılması olabilir de, kala kala yağı (rüşveti ve baskısı ile) zar-zor yürütülmiye çalıştlan DÜZEN’i sorguluyan pek yok gibi. Çünkü keyfilik ve “üste çıkan bin yaşasın” esası üzerine kurulu, VAHŞİ, satın alma düzeni her daim – tüm dönemlerde, kurulalı beri – bu türlü şekavetlere konu olarak gelip geçmiştir.

    “…. halka ateş açanlara ne ceza verilir ? “. Sualin cevabı çok basit ; İDAM
    Fakat, bu güne kadar kimlere verilmiş ki…
    ” İnsan HAKLARI ” adı altında Dünyanın her yerinde ” SINIRSIZ ” hayvan Özgürlüğünü savunan, “çağdaş Batılılar”a göre, bu CEZA kimseye VERİLEMEZ. Çünkü, hayvan nesli azalıyor.

    Koru. ” iddianameden bu cezayı hak edecek hangi suçu işledikleri tam anlaşılamadığı halde…” diyor Koru. Oysa, gayri İslami Dünya düzeninde ” güçlü olan daima haklıdır “. tabiatı gereği.
    Ne demişler : Men dakka dukka. Dede’nin yediği (haram) erikten Torunun dişi kamaşır. Adalet herkese lazım ama kul adil olmayınca – iyi hatırlayın tarihi olayları – KADER Adalet ediyor.Bunu soran çok az

    Bir “anayasa” düşünün ki, halk’a cebir ve hile ile zorla kabul ettirilmiştir. Halk, zamanla, kısmen de olsa HÜR İRADEYE kavuşunca, O anayasa Milletçe lanetlenmiş, hukukcularca yerilmiş, siyasilerce zemmedilmiş, Onu zorla kabuettirenler MAHKUM edilmiş.ve hala, o zorbacı gerçekte YAVRU Yasaya, ANAYASA olarak DEĞERT atfediliyor. Ne kadar GÜLÜNÇ. Hukukmuş….
    Tıpkı cahil (iken). Hz.Ömer vb.nin hamurdan put yapıp, karnı acıkınca da o putu yediği kadar
    GÜLÜNÇ. Önce, bu GÜLÜNÇ durum yargılanmalı, Mahkeme Kararı üzerinde sonra düşünülmeli.

    Bu Mahkeme Kararı üzerinden yorum yapanlar ve Koru; seneler önce, yayınladıkları kitaptan 2 sene kadar sonra verilen Mahkeme Kararları ile Mahkum ve İDAM edilen Atıf Hoca, N.Fazıl, H.Üzmez,
    Büyük Devlet ve birlik adamı N.Erbakan için Devlet adına ÖZÜR DİLENMESİNİ talep etmek durumundadır. (Cumhuriyet tarihi aynı zamanda, adli skandallar tarihidir. Şu anda olduğu gibi İngiliz (ABD) oyunlarının ve hud’alarının tarihi olarak da okunabilir, tanzimattan beri). Aksi takdirde, halkın vicdanında yer tutmıyan keyfi Kararlar sökün edip gidecektir.
    Karar gerekçesini bilmiyoruz, lakin, Altan kardeşler ve Nazlı hm. – pekçok ihtilalci ve Millet düşmanına kıyasla – sulu nimet olarak görünüyordu.
    Ben, bu kişilerin yerinde olsam – bir zamanların gangesteri Necdet Elmas gibi – hapishanede, HAKİKİ İSLAM Özgürlükçülerini, FIKIHÇIlarını ve bilhassa İmam Hasan ve Mezhep İmamlarının HAYATINI derinlemesine inceler, İlahi adaleti kavramıya, yeniden doğmıya ve hukuk ortaya koymıya çalışırım.
    Bu suretle, hem hakiki İslamı, hem de Hakiki adaleti tanıma imkanı bulurlar.
    Koru, sakat ve tutarsız mantık oyunları sergilemiye çalışıyor. Tarihi gerçekleri ve hukuki faciaları ortaya koymak ve deşelemek yerine.
    Marifet, ADALETİ aramak, yeni bir (Hz) Ömer beklemek yerine ÖMER olabilmektir, Aliya gibi.

  8. Bazi yorumlari okuyunca görüyorum ki Avrupa ayarinda özgürlüklere sahip olmak Türkiye için bayagi bi komik duracak. Bosuna dememisler hakettigin gibi yönetilirsin diye…

    • Okuduğun yorumcunun geçsene karşısına Avrupa ayarında hangi özgürlükleri nasıl savunuyon görelim.

  9. suçu işleyene ne ceza verilmişse azmettirene de o ceza verilir. bu gazeteciler unutmayın darbeye azmettirdiler. Bazı gazetecilerde Amerika dan “ana vatan” diye söz ettiler. ABD de darbeyi azmettirenlerdendir.

  10. Sıla hanımefendi nazik değerlendirmeniz için teşekkür ediyorum.iki soru sormuşsunuz.Fehmi beyin sorusuna soru ile cevap vereyim.Gülende eline silah almadı kurşun sıkmadı ona ne ceza vereceğiz?mahkemeler darbeye direk katılmayan örgüt üyelerine durumlarına göre 3-15 yıl arası ceza veriyor.işte h.çapkın ve avni mutlu 2 ve 3 yıl aldılar.darbeye direk katılanlar ise ağırlaştırılmış müebbet alıyor.bu davada da bu ceza verildiğine göre darbeye iştirakin delilleri var.bu varsa kurşun sukmak detay haline geliyor.ama dediğim gibi yargı süreci devam ediyor.yanlış bir karar varsa düzelir.deniz Yücel davası tamamen siyasi bir dava.aşağıda yazacaklarım yorum yanılıyor olabilirim.bence Yücel bir Almanya ajanı.pazarlık neticesi bırakıldı tabir yerinde ise takas edildi.söylentilere göre Almanya ile aramızdaki leopold tank meselesi çözüldü.eğer böyle ise büyük başarı.devletler her zaman ajan takası yapar buna adalet zaviyesinden bakamayız.iki durum çok farklı.şöyleki:diyelim ki Deniz Yücel suçılu ve ajan .devlet ülke menfaatleri için bunu cezalandırmayabilir iade edebilir.bu abd dede ab dede böyledir.ama devlet suçsuz insanları delilsiz hapse atıp ağırlaştırılmış müebbet vermez veremez.

      • Ortaya yazılması gereken yorum yorumcunun yorumuna yapıldı galiba…
        Öyle oldu ise düzeltirim.

    • Almanyadan yazıyorum Alman basını da takip eden birisi olarak Leopardtank işi çözülmüş, koskoca yalan adamlarda meclis var denetleme yetkisi var. Sadece tükürdüğümüzü yalamakla kalmadık sözde bizde hukuk var söylemimiz yere çakıldı itibarımız sıfır altı.Sadece Türk yetkililerin söylemleri ırkçı parti AFD ye yaradı sıkıntısını da burdaki vatandaşlar çekecek. Almanya bir vatandaşını kurtarmak için her şeyi yaptı bizimkilerde milyonlarca vatandaşını tehlikeye attı.

  11. Bir topluluk; Başkanı, yargısı, ordusu ve inancı ile yaşar.
    İcra edilirken bunların da kararları eleştirilemez. Uygulama sona erdikten sonra yapılan hatalar eleştirilir. Bunlara hiçbir zaman cephe alınmaz. Verilen kararın hukuki değil siyasi olduğu açıktır. Zaten olağanüstü hal bunun için ilan edilmiştir.
    Bu kararın adaletle, hukukla ilgisi yoktur. Bunu tartışmıyorum. Hukuk her çalışmadığı zaman olağanüstü hal veya sıkı yönetimle hukuk dışı uygulama yaparsınız. Bu anayasanın verdiği yetkilerdendir. Asıl yanlış olan bu kararı veren hakimlerin baskı altında olması, bu baskının yönetim tarafından değil Sermaye tarafından gelmiş olmasıdır. Asıl hedef Erdoğan’ı yıpratmak ve onu saf dışı bırakmaktır.
    Zulüm devam ediyor. Ne var ki bu zulmün zalimi ne AK Parti ne de Cumhurbaşkanı’dır. Zalim olan düzendir. Mevcut faizli ekseriyet sistemidir. Merkezi sistemdir. Karşılıksız para sistemidir. İşte Altan’ların ve Ilıcak’ın günahları burada. Biz Adil Düzen getirmeye uğraşırken onlar yanımızda yer almadılar. Tam tersine Erbakan’ı bizden uzaklaştırmaya çalıştılar.
    Adil yargı sistemi kurulmalıdır. Herkes bununla meşgul olmalıdır. Hakimleri suçlama yerine bozuk olan düzeni düzeltmek zorundayız.

  12. İktidar eleştirilirken bir suç örgütünün koltuğu altına girilip yapılmaz. İktidar devletini severek ve yanlışı büyük harflerle söyleyerek eleştirilir. Adı geçen gazeteciler Devletine sadık kalmadılar suç örgütleri ile birlikte saf tuttular. Cezalarını Türk adaleti en doğru şekilde verecektir.

    • 15 Temmuza kim “Allah’ın bir Lütfü dür” dedi?
      Peki o geceyi Allah’ın lütfu olarak kabul eden her olumsuzlukta kandırıldim diyen bir Devlet idare edeni o devlete vergi veren vatandaşların onun yaptíğı yalnışları eleştirmesine neden tahammül edemiyorsunuz? Unutmayin o idarecilerin aldığı maaş lar bizlerin vergileri ile õdeniyor.
      Bu millet ne kör nede sağır. 15 Temmuz saat 20:00Toruna kuran öğretiyor ve üzerinde Tişört var ve oda hiçde otel odasına benzemiyor. Aradan bir saat geçmeden beyaz gömlek kiravat saçlar biraz daha uzun ulusa sesleniş vidiyosu hazırlaniyor ne hikmetse bu da ayak üstü salon kapısının õnúnde ve unutulduğu için aylar sonra ortaya çíkıyor. Ayni gece televiziyona canli bağlanip milleti sokağa çağırdığı görúntude mavi gömlek değişik kıravat saçlar daha kısa.
      Sizin gibi dúşúnenlere göre bunlar normal olabilir. Bize göre normal olmadığı için TABİKİ eleştireceğiz. Neden bu kadar rahatsız oliyorsunuz. Her yazínízda sanki biz 15 Temmuza Allahın Lütfü demişiz.

  13. Fatih bey birçok konuda fikirlerini yazmış ama fehmi beyin yazısının sonunda sorduğu sorunun cevabını yazmamış. Birde fatih bey aynı günde hemen hemen benzer suçlarla yargılanan uğruna almanya ile ilişkilerimizin kopma noktasına gelen ama mahkeme dahi yapılmadan serbest bırakılan yurt dışına çıkma yasağı dahi konulmadan özel uçakla almanya ya giden deniz yücel ile ilgili ne düşünüyor sunuz? Herkesin arkasında bir almanya yok tabi. Bu kişi için ajan terörist provokatör deniliyordu bunu siyasiler diyordu. Kişiye göre adalet olurmu? Herkese ADALET tam ADALET

    • cumhurbaşkanı Amerika ya da bütün dünyanın gözünün önünde bir teklif yaptı değil mi…ver papazı al papazı dedi. belli ki devletler ülke çıkarları için aleni ya da değil bazı ajan papaz terörist provakatör pazarlıkları yapıyorlar. deniz yücelin bir karşılığının olmadığını düşünmek mümkün mü ??? bazılarının arkasında almanyanın amerikanın olmaması pazarlık değerinin bulunmaması siyasilerimizin suçu mu??? adalet pazarlık değeri olmayanları hoş görmek olmadığı gibi olanları da zayi etmek te olmasa gerek…

      • Sizin bu Y orumunuza cevap olarak yazacak çok şey var ama değmez. Çünkü benim ADALET anlayasım ile sizin ADALET anlayasiniz farklı.Benim bildiğim adalette pazarlık yoktur.

        • adalette pazarlık yoktur yazmaya değmiş. yazacak çok şey var idiyse canı sağolsun.

        • İngilizce biliyorsanız internette biraz araştırma yapınca aşağı yukarı neler konuşulduğunu õğrenırsınız.
          Almanlar olsun ABD olsun hiçbiri pazarlık yapmadı sadece bizimkilere onların ellerindeki. Ne ise gerisini yazmayayım yazarsam yorumum sansüre takılır. Zaten yakında onların kulağı delik gazetecileri yazarlar.

  14. ”…Başbakan’ın “Bugün mutlulukla ifade ediyorum ki Türkiye artık ne Çetin Altan’ı 300 kez mahkeme kapılarına çağıran ve düşünceyi mahkum eden bir Türkiye’dir, ne de Nazım Hikmet’i 12 yıl boyunca hapishanelerde tutan Türkiye’dir. O alıngan, o vehimler üreten Türkiye, artık yerini öz güvene bırakmıştır”…

    Bu paragraf Karar’dan Yıldıray Oğur’un bu günkü yazısından… Koru’nun da bugün işlediği konuyla alakalı beni doyasıya doyuran bu yazı oldu.
    Yaşadığımız bir döngü..sağcısı solcusu, komünisti liberali, milliyetçisi islamcısı, bu döngü içerisinde hep gadre uğramış ”adalet yerini buldu” dediğimiz, birinin ötekinden intikamını, devletin eliyle aldığının adı olmuş.

    Cumhurbaşkanını idamla yargılayıp, başbakan ve bakanlarını ipe göndermiş bir geçmişten gelip ihtilaller devr-i daiminde, Cumhuriyetin son çeyreğine damgasını basacak dindar, muhafazakar bir iktidar bile umudumuz olan adalet ve kalkınmayı çok gördü bize…

    Baktım, Koru’nun seçilmiş yazılar listesinde Oğur’un da yazısı var, ben de tavsiye ederim.

  15. Suç aleti nedir???
    Mesela tabanca bir suç aleti midir ya da bir bıçak ya da bir pala…NİYETE bağlı olarak sadece alet olan bir şey bir suç aleti olabilir değil mi. Bir askerin vatanın korumak için silah kullanmasıyla bir caninin insan öldürmek için silah kullanması aynı şey midir. Biri meşru iken biri değildir. O halde kimin kullandığından çok niyettir asıl olan.
    Peki kalem bir suç aleti midir??? Bir aletin suç aleti olması niyete bağlı olarak meşru çerçevede kullanılıp kullanılmamasına bağlı olarak değişir. Niyetin masumiyetini ve meşru çerçevesini yasalar belirler kişinin anladığı değil…

    Belki asıl soru 15 temmuzun önemi yeterince anlaşılmamış olabilir mi olabilir. Bu kanlı darbe tam olarak diyeyim başarılamadığı için biz neyle karşı karşıya olduğumuz gerçeğini belki asla tam olarak kavrayamayacağız diye düşünüyorum. Dolayısıyla belki halka sorarak anayasayı değiştirmekle darbe yaparak anayasal düzeni değiştirmek arasındaki farkın vatanı savunan askerle adam öldüren cani arasındaki fark kadar olduğunu bilemeyebiliriz. Belki sorun bilmek te değildir. Ama meseleyi bu kadar yanlış yerden sorgulamanıza ve tartışmanıza katılmak mümkün değil.

    Bir suç işlendiği zaman suçlu olan kimdir??? Suç aleti mi suçludur??? Suç aletini kullanan mı suçludur??? Peki suçluyu suça azmettiren suçlu mudur??? Suçun işleneceğini bilen ve sessiz kalan suçlu olur mu suça iştirak etmiş olur mu cezalandırılması gerekir mi???
    Mesela önceden darbeden haberdar olan suçlu mudur eline 250 kişinin kanı bulaşmış mıdır??? Böyle bir suçun cezası nedir ne olmalıdır???
    Cevap beklemeli miyim???
    Gerek var mı???

    • süper tespit süper cevap… yüreğinize elinize sağlık… Ancak anlar mı bence anlamaz !

    • Aslında idama karşı olmak istiyorum esas olan ümittir diyorum ama
      O vıcık vıcık nefreti sahtekarlığı takiyeleri gördükçe o küçücük masum çocuklara istismarları duydukça masum insanları bombalayanları düşündükçe karşı olmakta karşı durmakta çok zorlaşıyor. Taha beyin sorusunun cevabı idamdır. Ağırlaştırılmış müebbetin idamdan daha ağır olduğunu kabul ederek sormuş ise yanıldığını düşünürüm. Bir insan için en ağır olan ümidin elinden alınmasıdır. O nedenle dinimizde en ağır günah ümitsizlik kabul edilmiştir. Ama kısas ta vardır.

      • bir de kim yanılmadı ki meselesi var değil mi. tayyip erdoğanı kastediyor olmalısınız nazlı ılıcak ve Ahmet altanın yanılmasına karşılık.

        gazetecilerin evlerinde hükümetlerin kurulduğu yıkıldığı siyasilerin tehdit edildikleri bir ülkede yaşıyoruz.
        aynı şekilde ordunun hükümetlere tehdit olabildiği bir ülkede yaşıyoruz.
        aynı şekilde sermaye gruplarının hükümetleri tehdit ettiği bir ülkede yaşıyoruz.
        ve tabii dış güçlerin
        ve tabii bazı vesayet odaklarının.
        hükümetlerin çalışamadığı ve çalıştırılmadığı dönemleri yakından hatta çok yakından izlemiş bir gazeteci olarak ” kim kandırılmadı ki” diye sormanın haklı bir soru olduğunu düşünüyor musunuz???

  16. fatih bey ne güzel anlatmışsınız baktığınız ayna nihayetinde bir camdır kırıldığında nereye bakacaksınız ……. ama yüzünüz nasırlaştığından dolayı hiç bir şey tutmuyor bir gazetecilik kisvesi altında gizlenip duruyorlar sıralarını bekleyip devletine ve milletine hizmet edenleri nasıl hançerleriz diye bekliyorlar onlarcası var bu şekilde ama doğru tektir doğru olan asla yıkılmaz sallanır ama yıkılmaz hata insanlara mahsustur affedilebilir ya suç türkiyede neler yaşandığını kendilerde iyi biliyor bir zamanlar işleyenlerin yanına kar kaldı hele bir emin çölaşan varki zannedersin ki ülkeyi o yönetiyor ama talip olma yüreği yok sadece hariçten gazel okuyup duruyor taş üstüne taş bile koyma ne niyeti nede becerisi var ne yapacaksın buda Türkiye nin kaderi aydın diye geçinip gidiyorlar görevleri taşlamak beslendikleri düşünce bu zaten kendileri tv açıkladılar bu hükumet dünyanın en doğru işini de yapsa biz alkışlamayız bizim görevimiz muhalefet……… daha ne bekleyeceksin fatih kurnaz bey al birini vur ötekine …….

  17. Sayın Koru refarandumda kabul edilen anayasa değişikliği daha yürürlüğe girmedi, peki şu an hangi anayasa ya göre devlet yönetiliyor? Hangisi olursa olsun, o gazeteciler sadece yazı yazdıkları için suç işlemiş iseler. O zaman geçmiş anayasaya göre seçilmiş ve yemin ederek göreve başlamışTC Cumhur Başkanı bilindiği kadarı ile refarandumla değıştirilen anayasaya göre henuz “YEMİN”etmedi. Yemini neden etmedi? Çünkü daha eski anaysa yürürlükte.
    Şu an esas anayasaya göre suç işleyen TC Cumhur başkanıdır. Yemin ederken AKP genel başkani olarak yemin etse idi anayasaya aykırı olduğu için CB olamazdı.
    Eeey kendileri ne yparsa yapsın mubahda peki gazetecileri niye günah keçisi yapiyorsunuz?
    Seçimlere yakın kahraman olmak için devlet başkanı olarak onları affedip birazda hakimlere sitem eder.Nazlı Ilıcak ın oğlu o zaman annesini hapise attırdığı için övmüştü bu seferde annesinin affettiği için övgüler düzer.
    Bazı insanlar en ufak bir eleştiriye tahammül etmedikleri halde onun uğruna dünyaya küfür ve tehdit ihraç edip Türk vatandaşlarınıda vatan haini terörist olarak ilan ediyorlar. Fakat halen daha15 Temmuzun Allahın bir lütfu olduğunu bir türlü kabul etmiyorlar. O konuda her zaman önceki C Başkani Abdullah Gül’ün o gece söylediklerini savunuyorlar.
    O gece için bir türlü orta yol bulamadılar gitti.

  18. Fehmi bey
    Yazınızdaki bazı hususlara katılmam mümkün değil.
    1-anayasal düzeni değiştirmekle anayasayı değiştirmek çok farklı şeyler.biz 16 Nisan’da sadece anayasayı değiştirdik.oysa 15 Temmuz’u yapanlar anayasal düzeni değiştirmeyi hedeflemişti.
    2-siz gazetecilerin anlamak istemediğiniz ama anlamak zorunda olduğunuz bir şey var.sizin suç işleme özgürlüğünüz Yok.herkes gibi sizde kanunlara muhatapsınız.suç işlerseniz cezalandırılırsınız.bir gazeteci düşünün pkk yı ve yaptığı terör eylemlerini destekleyen yazılar yazıyor.bu sadece yazıyor diye cezalandırılmayacakmı? Yani o yazılardan etkilenip örgüte katılan eylem yapan kurşun sukan suçlu yazıyı yazan suçsuz öyle mi?
    3-28 şubata ve tüm askeri darbelere çanak tutan davet çıkaran destek veren tüm gazetecilerde yargılanmalı.doğru olan budur.o tarihte onlar yargılanmadı diye müktesep hak oluşmaz.burda ince bir nokta var.darbeye yapan risk alır başarılı olursa ülkeyi yönetir başarısız olursa cezalandırılır(Talat Aydemir gibi) 15 temmuz başarısız oldu.
    4-hiçbir hakim durduk yerde kimseye ağırlaştırılmış müebbet vermez.dosya içeriğini bilmeden yorum yapmak ne kadar doğru?ayrıca daha hukuki süreç bitmedi yanlış varsa düzelir(enis Berberoğlu)
    5-bu Gazeteciler muhalif bu nedenle cezalandırılıyor demek insafsızlık olur.hasan Cemal siz Ruşen çakır gayet rahat en sert muhalefeti yapıyorsunuz kimse sizi tutuklamıyor.Demokrasi herkese dokunulabilen rejimin adıdır.kimse suç işleme hakkına imtiyazına sahip değildir.bir darbede sadece Silahlı güçler suçlu olmaz katılan herkes suçludur.bunlara alışsanız iyi olur

    • 1) Erdoğan’ın suç işleme özgürlüğü var. Kozmik Oda’ya girilmesine izin verdi. Düşmanı harim-i ismetimize soktu. Fetö’ye istediği her şeyi verdi.
      2) Yandaş medyanın da suç işleme özgürlüğü var. Yalan, tehdit, baskı ve şantaja aracılık ediyorlar. İftira da atıyorlar. Bazen para cezasına çarptırılıyorlar. Ama o küçük cezaları gülerek ödüyorlar.
      3) Aslında muhalefet istemiyorlar. Bu yüzden basın baskı altında. Ahmet Hakan bu yüzden yumruklandı. Selahattin Duman’dan Fehmi Koru’ya pek çok kaliteli kalem bu yüzden işsiz. Ellerinden gelse interneti de kapayacaklar.

Yoruma kapalı.