Hz. İsa’nın bir günahkârı taşlamaya çalışan insanların önüne dikilip şu sözü söylediği rivayet edilir: “İçinizden hiç günah işlememiş olan ilk taşı atsın.”
Sedat Peker ile yolum hiç kesişmedi; konuğu olduğu herhangi bir etkinlikte bulunduğumu da hatırlamıyorum. Şimdilerde ne çok insanın -aralarında azımsanmayacak sayıda meslektaş da var- kendisiyle yakınlık kurduğunu, iş tuttuğunu öğrenmek benim için şaşkınlık kaynağı.
Öte yandan Sezgin Baran Korkmaz’ın ise tam cahiliyim. Adını ilk kez son tartışmalar vesilesiyle duydum ve hala bir çırpıda telaffuzda zorlanıyorum. Bir ara onun eline düştüğü anlaşılan Paramount Oteli’nin önünden geçtiğimi bile sanmıyorum.
Hepsi benim kabahatim.
Ne yalan söyleyeyim, geniş kitlelerden farklı olarak, yapmaya çalıştığını takdir etmekle birlikte, Sedat Peker’in açtığı yolun beklentilere uygun biçimde sonuçlanacağından, ülkemizin onun sayesinde bağırsaklarının temizleneceğinden ve iddia ettiği türden ‘Türk Dünyası birliği’ kurulacağından pek emin değilim. Hatta, ondan yaratılmak istenen ‘kahraman’ kimliği yüzünden sağda-solda küçük çaplı yeni ‘kabadayılar’ çıkmasını ihtimal dahilinde görüyorum ve bu da beni tedirgin ediyor.
Eskilerin sıkça kullandığı “Kemalat kem âlât ile olmaz” (“Kötü malzemeyle mükemmel iş çıkmaz” anlamına geliyor) deyişini zihnimden koparıp atamıyorum.
İşin bu denli uzamasının buna sebep olanların beklentilerinin tersi sonuç vereceğine ise eminim.
Gündemi işgal eden vahim iddialarla içte ve dışta olumsuz sonuçlar doğurabilecek bir yola girilmiş oldu. Hiç değilse bana öyle geliyor.
Devlet yönetiminde yer alan veya onlarla yakın temas içerisinde bulunan insanların kolay yoldan zenginleşmeyi getiren karanlık ilişkiler içerisine girmesi, rüşvet alması, yasadışı alanlardan beslenmesi yanlışı beni ürkütmüyor mu?
Müthiş ürkütüyor.
Yönetim kademesinden insanların verdiği açık-gizli destekle başkalarına ait mal varlıklarına çökülmesini, onların yönlendirmesiyle korkutulan patronların ortalıktan çekilmesiyle medyanın o gücü yanlış kullanabilecek ellere geçmesini içime sindirebilmem mümkün değil.
Adaleti tesis etme görevinin sahibi yargı mensuplarından bazılarının kendilerini dış etkenlere kapatacak bir hayat yaşamaları gerekirken yarın karşılarına dava konusu olarak gelebilecek kişilerle sosyal ortamlarda buluşmalarını, onlardan veya yakınlarından gelebilecek davetlere olumlu cevap verip otellerinde ailece tatil yapmalarını ise anlayamam.
Yanlışlıkların üzerine gidecek, toplum adına denetleme işlevini üstlenecek -bu sebeple de kendisinden ‘dördüncü kuvvet’ olarak söz edilen- bir mesleğin mensubu olan gazetecilerin akçalı konularda hassas olmaları, meslek-dışı gelirlerden kaçınmaları gerektiğine inanırım. Sosyal ilişkilerini bile sınırlı tutmak, ahbaplık edecekleri kişileri doğru seçmek, haber-yorum konusu olan kişilerle kabul edilebilir sınırlar dışında bir yakınlığı varsa bunu önceden açıklamak zorundadır medya mensupları. Gizli kapaklı işleri, yanlış olayları aydınlatması beklenen bir mesleğin erbabının gizli-kapaklı işler yapması, yanlışlara alet olması kabul edilemez.
Bugünlerde ‘arkası yarın’ dizilerine dönüşmüş ve milyonların her gün yeni bir ifşaat beklediği olay sayesinde ortalığa dökülenler, ülkemizin pek çok bakımdan idealden hayli uzak özelliklere sahip olduğunu bilmeyenlere de öğretmiş bulunuyor.
Ne güzel, sevinelim, değil mi?
Sevinmek yerine hepimizin bulunduğumuz konumlarda derinlemesine muhasebe yapmamız daha doğru olur.
İçlerinden bazılarının yanlış yollara saptığı fark edilen siyasetçiler tepeden inme bir yerlere gelmediler, onları halk seçti, bizler seçtik. Atandıkları görevlerde yanlış işler yaptıkları ortaya çıkan bürokratlar başka ülkelerin insanları değil, bizden birileri. Medyanın çoğumuzu tiksindiren hale düşmesi hepimizin gözü önünde gerçekleşti.
Ortalığa şimdi Sedat Peker aracılığıyla dökülen çirkinlikler yapılırken nerelerdeydik?
Yanlışlık yapan siyasileri fark eden siyasi hayat içerisinden düzgün insanlar…
Birilerinin haklarının yendiğini, birilerine haksızlık yapıldığını gördüğü halde buna ses çıkartmayanlar…
Şimdi ‘tu kaka’ edilen isimler önünde vaktiyle ceketlerini ilikleyen, “Aman efendim, yaman efendim” tabasbusunda bulunanlar, onların ağızlarının içine bakarak yağmadan pay kapmaya çalışanlar, ahbaplıklarından zevk aldıkları görüntüsü verenler, çalıştıkları-yazdıkları gazeteleri alan, televizyon programlarında onlarla çene yarıştıranlar…
Kendisine özel sebeplerle Sedat Peker çıkıp dosyaları bir bir açmasaydı aslında bildikleri yanlışlıkları yazmamaya devam edeceklerinden hiç kuşku duymamamız gerekenler…
Çok uzağımızda mı bu kişiler?
Öyleyse geçmişte yapılmış yanlışların yarınlarda yeniden yapılmayacağından nasıl bu kadar emin olabiliyoruz?
Toplumun bütününün değişmesi hedeflenmeli değil midir?
[Tersine bir örnek: Dün bir tuhaflık yaşandı. Siyasette “Önce ahlak ve maneviyat” sloganıyla tanınan bir kadronun son temsilcisinin, tam da o slogana uyan bir zeminde siyaset yapan partisinin liderine savaş açtığını, partiyi şu sıralarda yanlışlıkları gözler önüne serildiği için tartışılan bir siyasi çizgiyle nikahlama peşine düştüğünü gördük.]
Açıklamalar ve şimdilerde artık “Bilmiyorduk” diyemeyeceğimiz bir açıklıkta bilgimiz dahiline giren kirli iş ve ilişkiler bizleri bu konu üzerinde düşünmeye sevk etmeli.
“Toplumu nasıl dönüştürebiliriz?” konusu üzerinde düşünmeye…
ΩΩΩΩ
Artık yaşama ve yaşatma umudum kalmadı….. Bu memlekette neden mi…. Hiç…. Öyle işte… Aslında hiç öyle işte sözcüğü çaresizliğin dışa vurulur iken kelepçeli halidir….
Yargıdan , siyasetten, insandan, devletten , inançtan, umut kesilmesinin son durağıdır.
Son anketlere bakıyorum akp hala birinci parti….
Hırsız var diyenler…. Mafya…
Milleti soyup soğana çeviren yine bu milletten…
Eeeeee nolacak şimdi….. Hiç…. Öyle işte…..
Adam İçişleri Bakanı. “Mafya lideri bir siyasetçiyi ayda 10.000 dolar maaşa bağladı” diyor. Aradan bir ay geçti, kim olduğunu söylemiyor. Meclis Başkanı ile buluştu. Ona söylediğini yazdı gazeteler. İsmi Meclis Başkanı’na da vermemiş, sadece halihazırda milletvekili olmadığını söylemekle yetinmiş. Devlet mi yönetiyorlar, çiftlik mi yönetiyorlar, belli değil. Bu mu göklere sığdıramadığınız devlet yöneticisi?
Devletin milyar dolarlarla ölçülen kasasının kendisine teslim edildiği bir de ekonomi ve maliyeden sorumlu bakan vardı. Damattı, geleceğin cumhurbaşkanı olacağı söyleniyordu. Karadeniz’in bilmem neresinde bilmem kaç metre küp gaz buldu diye görkemli nümayişlerde ekranlardan gülümsedi, falan. Bir gece ansızın İnstagram’dan istifa etti. Sonra ortadan kayboldu. ABD’de dendi. Kayın babasının şoförü tarafından feci biçimde darp edildi dendi. At kimdi, it kimdi, izler neydi, neredeydi, nerede birbirine karışmıştı, falan filan.
Adam sözüm ona havuz medyasında gazeteci. Yerli ve milli olanlardan. Gazetecilikten kazanıp kendisine adını İngilizce koyduğu lüks villa yaptırmış, yetmemiş, bi de yat almış. “Gönder bana bir 10 milyon euro, Ankara’da işlerini ben çözeyim” diyor kaçak iş adamına.
Çocuk mu diyeceğiz, genç adam mı diyeceğiz belli değil: İktidar partisinin genel merkezinde çalışan bir adam. O bakanla, bu bakanla, şu miletvekili ile boy boy fotoğrafları var. Devleti söğüşleyip kısa yoldan köşeyi dönenler takımından. Lüks otomobilleri var. Dindar ve muhafazakar bir genç. Devleti yönettiği söylenen dindar ve muhafazakar partinin genel merkezinde görevli. Tozu burnuna götürüyor, esrar çekiyor.
Ve daha bunun gibi düzinelerce akla sığmaz rezillik, kepazelik. Ahlaksızlığın, soygunculuğun erişmiş olduğu boyutları da bir suç örgütü lideri sayesinde öğrenebiliyoruz.
“Devleti kutsamayın. Hele devleti yönetenleri hiç kutsamayın” demeye getiren şeyler söylemeye çalışıyorum. Fatih’in torunu, yüce Türk milletinin vantansever evladı hemen atılıyor. Elbette ki söylediği şeyler “Vatan haini, satılmış, kanıbozuk” falan filan.
Mavi vatancılar. . . Oruç Reis’in navtestikçileri. . . Siyasal İslamcılar. . . Bekacı milliyetçiler. . . FETÖ-savarlar. Yahu nerelerdesiniz?
“Ulen devletten geçtim, harbiden bir çiftlik bile böyle yönetilmez vallahi” iddiasındayım.
Yok mu yüce devletinizi kutsayıp bana haddimi bildirecek bir gönüllü yorumcu?
Durun, daha bunlar iyi günleriniz. . .
“…. iddia ettiği türden ‘Türk Dünyası birliği’ kurulacağından pek emin değilim” diyor Sn Koru.
Bu iş olsa bileşenlerin herbiri için iyi olur. Zaman zaman öcü gibi korku(tu)lan konulardan biri(ydi). İtici güç siyasi değil halk tabanlı olabilirse önemli bir geçiş süreci teşkil eder. İyi bir plan ve programla internet bu işi kolaylaştırır. Kültürel bazda-müzik, edebiyat ve çevre sorunlarının çözümüne hitap eden ortak konular da işe entegre olur bu amaca hizmet eder. Ekonomik işbirliği ile somut neticeler alınabilir. Bütün bunlarla iş önemli bir olgunluğa ulaştığında uluslararası konularda dayanışma, siyasi birlik ve işbirliğine sıra gelir. Ortak bir alfabe geliştirme de işin öncelikleri arasında…
ABONDONE: Tepki gösterilmesi gereken bir olay veya durum karşısında donup kalma. Boks müsabakalarında rakibin karşı koyamaması durumu anlamına da gelir. TC’de şu an durum budur. İktidar yediği nanelerin ve göz yumduğu partili partisiz, bakan ya da bürokrat veya bir mensubunun ortaya çıkmaması için gizli gizli dua ediyor olmalı. Zaten konuşma yasağı getirmiş. Çapsızlar ordusu muhalefet, kendisinden pek farkı olmayan iktidarın düştüğü durumu bile değerlendiremeyecek ölçüde şaşırmış durumda. TC’de adalet kavramı ve anlamı yok edildiği için sahibinin sesi savcılar da suskunsa; biz neyi konuşuyor neyi tartışıyoruz? TC’de kokuşmayan hangi kurum kaldı? Biri söylese de az buçuk moral bulsak… Birileri yine kırmızı görmüş boğa gibi saldıracak ama; tüm bu olumsuzlukların sorumlularının tek ortak noktası neyse tüm sorunlarımızın kaynağı odur.
50 senelik komşusuna değıl parazitlere inan, sırf menfaati için dinini, imanını, ve vıjdanını satanlar sayesinde ülke battı. Ağzını açan, papağan gibi tek bir şahsın sözlerini sakız gibi çiyniyor.
Sağcıside ,Solcuside, Dindaride, Dinsizde, Mafyaların ekmeklerini yağlamak’tan başka birşy bilmiyorlar.
Milleti soyma refarndumuna EVET ama yetmet diğien zihniyet’ten ne beklenır?.
Dünyanın, (Diktatõlük ile yönetilen ülkeleri harıç) her hangi bir yerinde Alparslan Kuytal ve Ömer Faruk Gergerlıoğlunun sadece korkmadan Doğruları savundukları için cezalandırılıp hapise atılanlar, için halk ortalığí yıkardı. Ya bizde?
Yahu bunlar Abdullah Gùl gibi birisine dahi Terörist vatan haini diyecek cesarete sahipseler. O ülke batmış demektır. H Nisa Gül hanımí konuşturtmayan’larin ne olduğunu bilmek için, Dünyada yaptıkları yolsuzluk ve hırsızlıklarınını duyulmaması için Milleti ve Dünyayı Pekerin ninlileri ile uytuyorlar.
Uyuyanlar birde seviniyorlar.
Oysaki PKK’nın uzaktan kumandası olanlarín oyunlarına biraz çelma takan Soyluyu devre díşi bırakarak Túrkiyei tekrar içerde kan gölúne çevirip, erken seçime gidebilmek için soyludan kurtarmak istediklerinin farkına varmayan bir millet dah coook peker ve ortaklarının ninlileri ile uyumaya devam ederler.
Bırakın bunlarí sorgulamayı, yalan ve iftıralarína inanmayanlara dahi saldıran bir milleten ne beklenır.
5 yılí aşkíndír burada yorum yaziyorum, yorumlarım’ın birçuğu yayınlanmiyor, fakat hiç kızmiyorum çünkü burasí Karadeni Cumhurriyeti Site sorumlularıni maf ederler..zaten bu nedenden dolayí hem tiwter hemde Facebook’u kapattim. Türkiyenin ne kadar derin devletlerin eline gaçtiğini Yazar kadar bilemeyíz.
Muhalefet maaşları dışında biraz
bilbilgiye sahip olsa. Durun derler Başta Düğünde olan komutanlar Genel Kurmay Başkani, C Başkanından e MİT başkanına hesap soralım derledi
Battí balık yan gider.
.
Temel reyisi size yedirmeyeceğiz, milli görüşün abdülhamid çizgisinde ki genel başkanı bu ümmetin ve insaniyetin umududur. Nereden nereye kendinize iki adım geriden bakın ve neydik ne olduk diyerek titreyin. Bugün akİtler manşetten milli görüşün cumhur ittifakına yakışacağını yazmışlar aksine mafya, perinçek, müteAkİt ittifakına yakışmayacak yegane şey milli görüşün son temsilcileridir. İçiçe girmiş şerir müttefikleriniz ahir ömrünüzde size en çok yakışandır. Hadiseler akıbetlerine göre değerlendirilir.
Gayretli Ergenekon çetesi, neden bu kez terör kartını oyuna süremeyecek?
7 Haziran’da rejim tek başına iktidar şansını kaybetti. Ergenekon ve MHP desteği ile yeniden iktidara tutundu. HDP ve Demirtaş, PKK-Ergenekon tuzağından uzak kalamadı, gafil avlandığı hendek rezaletine destek verdi.
Ergenekon, yine işbielikçisi PKK çetesini oyuna dahil olmaya davet edip ülkeyi teröre bulama stratejisine yeltenirse (ki bu bana muhtemel görünmüyor), Erdoğan istese bile buna yol vermeye cesaret edemez. Çünkü, Ergenekon buna cesaret eder ve Erdoğan da buna yol verirse, bu kez, açılması kimsenin yararına olmayacak olan 15 Temmuz kartı açılır, bunların alayını süprümek için o kartın masaya sürülmesi kaçınılmaz hale gelir.
Zaten hükümetin işleri iyi götüremediği duygusu Cumhur İttifakı seçmen kitlesi içinde bile derinleşen bir duygu. PKK’nın topa girmediği bir terör belası, zaten yoksulluğa tahamülü hayli aşınmış C. İttifakı seçmenindeki “Bunlar artık bu işi beceremiyor. . .” duygusunu daha da derinleştirir.
Velahasılı, hem 15 Temmuz kartının masaya sürülmesine neden olacak hamlelere cesaret edemeyecekleri için, hem de PKK’nın rol üstlenmediği bir terör ortamının bu kez iktidara kaybettireceğini bildikleri için, başlarına daha fazla (ve çok yıkıcı) bela almak istemeyecekleri için, yaygara koparmadan, tıpıış tıpış önce erken seçime, ardından siyaset çöplüğüne gidecekler.
Bundan sonra, başta HDP olmak üzere belli hedeflere yönelik her terör eyleminin faili bizzat Erdoğan tarafından yakalanmak istenecektir.
Soygun düzeninin giderek önü alınmaz biçimde açığa çıkması karşısında köşeye sıkışan devlet-içi çeteler, her zaman olduğu üzere, yine terör kartına baş vurabilirler. İzmir’deki terör eylemi, bunun bir işareti.
Ne var ki, bu geleneksel, her seferinde iş görmüş taktik, bu kez akim kalacak. Çünkü, pislik ve soygunlarını ülkeyi terör sarmalına atarak saklayabilmeleri, iktidar dengesini kendi leyhlerine çevirebilmeleri, ancak PKK aracını devreye sokabilmeleri ile mümkün.
PKK, her zaman, devlet içinde var olan, bugün gücü ve kontrolü tehdit altına giren çetecilerin iş ortağı olan odak. PKK, bu kez, geleneksel rolünü bir kez saha sergilemek üzere oyuna dahil olmayacak. Çünkü, devleti kontrol eden soyguncu çete, kaybeden ve kısa süre sonra yenilgiye uğrayacak olan aktör. Bu durumda, yani PKK’nın kendisine düşen rolü bu kez reddedeceği bu kritik konjönktürde, terör, terör kartını oyanayacakların elinde patlayacak, alayı haklı olarak hapishaneyi boylayacaktır.
Ben, 7 Haziran seçimleri sonrasında yaşanmış olan terör sarmalının bu kez tekrarlanamayacağını, sokakların hareketlenmeyeceğini, İzmir’deki terör eylemini kınamayanların bu açıdan da araçsız olduklarını düşünüyorum. Terör kartına başvurmak, bu kez, dönüp o kartı kullanmaya yeltenecek terörist güç odağını vuracaktır. Bence, bunun farkındalar.
Bu kokuşmusluğun sebeplerinden en buyuk payi sanirim vatandaslar olarak bizleriz.Çalıyor ama çalisiyor veya hangisi gelse aynısını yapar vs gibi kafa yapısında olduğumuz muddetce daha çok böyle tiksindirici şeylerle karsilasacagiz. Nasıl böyle bir toplum haline getirildik adam din Diyanet diyor bir bakıyorsunuz her türlü melanet var,öbür tarafta vatan millet diyor mali hamuduyla götürüyor. Hak ve hakikati yazması gerekenler aman elimdeki imkanlar gitmesin diye bir yerlere yandaşlik yapip nemalanmakta, hakki hukuku gozetmesi gerekenler malesef susmakta,Muhalefet laf yetiştirme çabasında vatandasa alternatif yeni birseyler sunmaktan aciz adeta üzerlerine ölü toprağı serpilmis gibi eh az çok sesi çıkan muhalif olan, hakikati yazanhakikati soyleyen de terör örgütlerine irtibatli iltisakli deyip anası aglatilmakta.Belkide yaşanılan bunca şeyden dolayi insanımızın midesi bulanmiyor ama baksanıza denizlerimiz adeta bizlere nispet yaparcasina kusmakta maalesef.
HDP İzmir saldırısı:
Kaos oluşturmadan;
kan dökmeden;
hile yapmadan;
çalmadan durabilirler mi?
kötü dönemlerin ardından iyi dönemler gelir.
karanlığın en yoğun olduğu an, şafağın sökmeye başladığı andır.
sedat pekere fazla da anlam yüklemeden sadece bu ifşaatların şafağın sökme anına denk geldiğini düşünüyorum. bumerang hiç kullanmadım ama frizbe den biraz fikrimiz var, her ne yapıyorsan mutlaka geri dönecektir.
dün yaşanan tuhaflığa gelince,
bizim hiç bir itibarı kalmamış havuz medyamız böyle olağanüstü kongre çağrılarına geçmişte “dış güçlerin türkiyeyi dizayn etme çabası” diyordu, asiltürkün bu çabasına ne diyecekler bakalım?
gerçi sayın erdoğanın asiltürkü ziyareti bir enteresan adım olsa da akp ve erdoğanın son oy oranlarına bakınca ve 90 larına merdiven dayamış asiltürke mevcut yönetimin meydanı bırakmayacağı göz önünde tutulursa ne akp nin asiltürke ne asiltürkün akp ye bir faydası olamayacağı çok açık. batan bir gemiye atlamak çok akıl karı olmasa gerek. milli görüş gömleği giyenlerin son kalıntılarının milli görüş gömleğini çoktan çıkarmış olanlarla ne işi gücü olur? son zamanlardaki yalanlanamayan iddialardan sonra bu “yama ” işini anlamak gerçekten mümkün değil. öyleyse geriye millet ittifakındaki saadete mümkün mertebe zarar vermek gibi ufak tefek hesapların dışında fazla bir şey kalmıyor. bu açıdan akp yi anlamak bir mantığa otursa da asiltürkü anlamak hiç kolay değil. gerçi jandarma genel komutanlığının bilişim ihalesinin de yıllardır kazanan! firmadan alınıp oğuzhan asiltürkün yeğenine verilmiş olması gibi ayrıntılarda içinde bulunduğumuz durumun bazı hesap kitap işi olduğunu gösteriyor. temel beyin bu durumdan güçlenerek çıkması muhtemeldir. aksi durumda parti bölünebilir, bu dahi iyidir.
Fehmi bey, gibileri bizde 10. Köyde veya silivride yaşamaya mahküm edilmeleri Peker gibilerini adam yerine koyup izlemeleridır.
600 + dızdığınının dızdıklarının köşe dönmelerini görmeyen insanlar sayesinden daha çoook Peker mekerler gibi mafyalar türer.
Fiziksel olarak insan’ız fakat normal yaşamda, bir kısmımız insanca yaşamı değıl hayvanca yaşami seçiyor. Tabii bu her toplumda var fakat bazi toplumlarda daha fazla.
Insansın ama, eline bir garıban geçtimi aç değil tok kurt gibi sırf onun varlığından rahatsız oldüğün içın boğazını sıkıp canını çıkarıyorsun.
Fehmi bey’ın bugünkü yazı’sını okuyunca dünden butarafa gözümde canlana 4 kişilik bir değerlendırnem’ı etraflıca düşündüm ve nedenini daha iyi anladım.
Bu Dünyadan Hitler gibi niceleri gelmiş geçmış, ve halende gelmeye devam ediyorlar…
Dün Biden Putin ile neleri görüştüklerini açıklama yaparken.2 sene önceki Trump da ABD başkanı sifatı ile konuştüklarını hatırladım ve Bden’ın ile aralarındakı farkı bizdeki Erdoğan ve 11. C Başkanı Güle’e benzertım.
Birisi Barış diğeri savaş çığlıkları atiyordular.
ABD halkı Trump’a 4 yıl zor dayandı,ve dafterini dürdū.
Bence bunun nedeni karışık toplum olmalarından kaynaklaniyir olmalı.
Bu tip insanlar 2 kişıyı kandırsa 3 kışıyı kandıramaz, çünkü onlar değışk irklar ve bir arada nasıl yaşanmasını öğrenmişler.
Bizde değil bir arada yaşamak dillerini dahi yasaklayarak ya Tük olursun yada kurtlara kurban olursun.
2005 yılında ngilterede karşılaştığım Karadenizli mafyalarından yediği kazıklar nedeni ile anası ağlamış birisinin, diş güçler tavsiye ettiğı o laf ne kadar doğruimiş.
“Yahu bu diş güçlerin hiç aklı yok. Türkiyeyi bölmekmi istiyorsunuz? Kararadenizliler bu iişi uç günde halkeder PKK ile niye vakit geçiriyorsunuz.” Demiştı.
Îşte size Karadenizliler ordusu.
ABD de AKP’ gençlik kolları, Türkçe Televiziyon kanalı, Düşman ilan ettiğı Gülen Cemaatının okullarında görevli Müdür ve öğretmenler Karadenizlı.
Hepside en az 2 yerden Maaş aliyorlar.
Karadenizlilerin haricinde herkes Vatan haini ve terörist.
Sedat pekerde kahraman.
Oğlumun zoru ile bir vidieo’sunu izledim halen daha midem bulaniyor.
Ortalığa saçılmış pislikleri ve yapılan zulumları görmeyen iftiralara ve hırsizlıklara kol kanat geren bir ülkeye bunlar az dahi.
17/25 Aralığa darbe diyen 15 Temmuz darbesine darbe girişimi diyen bir milletti Peker gibileri daha çok uyutur.
Esas bombayı patlatan ve bütün kirli çamaşırlarını açlkayan ve dünyaya servis yapani kimse duymazken Peker ile uyuşturuldular.
İsmail Saymaz-Alişer Delek ropörtajında söylenenler doğru: Veysi Ateş, kaçak işadamına, “Ankara’da sana karşı lobi ve klikler var, fişekle bana 10 milyon euro, sorununun çözülmesini sağlayayım” diyor telefonda. Bu, alenen bir SUÇ’tur. İmamoğlu ellerini arkada bağladı diye belediye başkanı hakkında soruşturma açan, sabahın erken saatlerinde Boğaziçi üniversitesi öğrencilerinin evlerini bastıran, milletvekili Gergerlioğlu’nu bir tiviti yeniden tivitledi diye zindana atan savcılar, tüm Türkiye’nin gündemi olan bu aleni SUÇ karşısında kıllarını kıpırdatmıyorlar.
KİMDİR o lobi ve klikler? V. Ateş, 10 milyon euroyu KİMLERE bölüştürerek kaçak iş adamının meselesini halledecektir? Bu adamın bu vurgundan kendisine ayıracağı pay ne kadardır?
Bir savcının harkete geçmesinden geçtik: Dindar-muhafazakar, milliyetçi, yerli ve milli rejimin dindar, muhafazakar, milliyetçi, vatansever, memleket ve dava sevdalısı yorumcularından yorum bekliyoruz 🙂
Hezeyanlarınız aklınızın önüne geçiyor, Ender Bey. En azından sizden duygusal patlamaların ötesinde bir şeyler söylemeniz beklenir. Hezeyan içinde oturup yazdığınız zaman da tutarlılık açısından sorunlu olmaya başlıyor yazdıklarınız. Basit bir örnek vermiş olayım: Muhalefete yükleniyorsunuz, meclis araştırması için önerge vermeyi içi boş göstermelik girişimler olarak niteledikten sonra, yapılması gereken etkin bir muhalefet eylemi olarak şunu öneriyorsunuz: “Gidin savcılıklara suç duyurusunda bulunun!” Bu ikincisinin birincisinden ne farkı var?
Muhalefete çakıp durmak işin kolay yanı. Bunun ötesine geçin mümkünse. Basit, anlaşılır bir kaç cümle ile, hatta belki her birini numaralandırarak, muhalefetin yapabilecekken yap(a)madıklarını birer öneri olarak dile getirin. Muhalefetin çapsızlığı yakınmanızın altını doldurmuş olursunuz.
Akıldan çıkarmayalım: “Bu milletten bi numara çıkmaz” tavrı ve iddiası, müştereken yakındığımız zihniyetin bir tezahürü. Entelektüel bir tavır, bize fikir verici sosyolojik bir argüman ya da çözümleme iması değil.
Siz de biliyorsunuz ki, demokrasiden insan haklarına, etkin bir yargı sisteminden akılcı bir devlet yönetimine birkaç onyılda ulaşmadı bu açıdan örnek gösterilen ülkeler. Almanya, İspanya, Portekiz, Yunanistan, İtalya gibi ülkelerin askeri diktatörlükler altında yönetildikleri dönemler, toplumsal-siyasal tarih açısından bakıldığında, günümüze sanıldığınca uzak değildir.
Toplumların da birer öğrenme süreçleri var.
Söz konusu öğrenme süreci, kaçınılmaz olarak, görece yavaş ilerleyen bir süreç. Dahası, Türkiye gibi tekil ülkelerin öğrenme süreçleri, küresel ölçekteki gelişim ya da gerileme süreçlerinden doğrudan etkileniyor. Başta ABD ve Avrupa gelmek üzere, otoriter-popülizmin, ırkçılığın İslam ve yabancı düşmanlığı üzerinde yükselen faşist akımların kitleselleşerek dünyayı önüne katıp sürüklediği, insanlığın yeni, inandırıcı, sürükleyici karşı kolektif ütopyalardan yoksun olduğu bir konjonktürde, Türkiye’nin bundan olumsuz anlamda etkilenmemesi olası değildi. (Bunu görme becerisinden bile yoksun şaşkın arkadaşlarımız, geçen Kasım ayı başındaki Amerikan başkanlık seçimleri sırasındaki ilgi ve heyecanımı anlayamamamış, bütün bir seçim gecesini ve takip eden günün öğle saatlerini gözümü kırpmadan bilgisayar ekranı önünde geçirmemi alaya almış, “Ha Trump, ha Biden. Fark etmez”, ya da, “ABD’deki seçimler beni ilgilendirmiyor” gibisinden budalaca laflar etmişlerdi.)
Türkiye’de insanların tepkisiz, yaşanmakta olan kepazeliklere aldırmaz görünmelerinin nedeni, sizin iddia ettiğinizin aksine, toplumun bile isteye pisliğe bulaşmış olması vs. değildir. Bunun temel nedenlerinden birisi, sivil toplum örgütlenmeleri konusundaki muazzam zaafımızdır. Buna, siyasal muhalefeti sürekli sosyal medyada mesaj-yorum yazıp durma ve seçim zamanı oy vermeye indirgemişlik hali de eklenmelidir. Bu, kınanması gereken bir sorumsuzluk, hatta samimiyet yoksunluğu işaretidir.
Etyen Mahçupyan, bilen bilir, onyıllardır yazan, araştıran bir düşünce insanı, gazetelerde hala sürdürdüğü köşe yazarlığı da var. Bununla yetinmiyor ama. Kuruluş sürecinden bugüne, bilfiil Gelecek Partisi’nin içinde. Benzeri tutarlılık ve sorumluluk duygusu örneği olarak Gergerlioğlu, Ali Babacan, Cihangir İslam gibi yüzlerce isim de gösterilebilir.
Yakınmalarımıza meşruluk ve tutarlılık kazandıracak şey budur. Ama günde bir saat, ama haftada bir saat, ama ayda iki saat: Sizin gibi arkadaşlardan Deva Partisi’ne oy vermenin ötesinde adımlar atması beklenir. (Bunu yapıp yapmadığınızı bilmiyorum. Yapıyorsanız bir dost olarak heyecanla sizi tebrik ederim, yapmıyorsanız yakınır ve eleştiririm.)
Türkiye toplumunun öğrenme özürlüsü olmadığına işaret eden sayısız çoklukta kanıt var ve bu kanıtlardan makul bir iyimserlik, hayata müdahil olmak için bir neden devşirebiliriz.
Muktedirlerin ve zenginlerin partisi ve kurduğu ittifak, bugün azınlığa düşmüştür. Ona ve rejimine karşı olanlar çoğunluktadır.
Şiddet ve hamasetin partisinden koparak doğmuş, sağduyulu ve kentli milliyetçi yönelim (İyi Parti), hiç küçümsememiz gereken bir toplumsal destek görüyor.
CHP, D. Baykal, M. İnce gibi vesayetin hizmetçisi ekiplerin kontrol edip boğdukları gerici-otoriter kimliğinden kurtulma çabasında. Daha gitmesi gereken çok yol var. Ama, o çabanın kendisi dikkate değer.
Siyasal İslamcılığın Gülen Cemaati ayağı ile Reisçilik ayağı, hatırı sayılır ölçüde inandırıcılık krizi yaşıyor. Gülen Cemaati’nin kendi içinde yaşadığı kriz, daha şimdiden, devlet ve lider tapınıcı zihniyete karşı kendisi ile bir arada durabileceğimiz aydınlar kazandırdı Türkiye’ye. Gülen Cemaati’nin deneyimine eleştirel bakma cesareti göstererek ondan kopan ya da onun karanlık, geleneksel yönetici kliği ile arasına mesafe koyan söz konusu aydınlar, ister Cemaat’in içinde kalmaya devam ediyor, isterse Cemaat’den uzaklaşmış insanlar olsunlar, dikkate değer bir takipçi kitlesine sahipler ve Türkiye’nin topyekün zihniyet dönüşümü sürecine hatırı sayılır katkılarda bulunabilirler.
Türkiye, otoriter-faşizan sosyalist hareket deneyiminden geçti. Bir zamanlar milyonlar olarak destek vermiş olduğu o hareketi, dünyanın dört bir köşesinde olduğu gibi, Türkiye’de de marjinalleştirdi ve yokluğa mahkum etti.
Toplumsal yönelim derinleşip netlik kazandıkça, benzeri şeyin Türkiye siyasal İslamcılığının da başına geleceği kuvvetle muhtemel. Geleneksel Gülencilik gibi, Reisçilik de belirleyici bir sosyolojik-siyasal aktör olarak zemin kaybediyor, kaybetmeye de davam edecek.
Sağlıklı düşünen, Türkiye’nin geleceğine ışık tutabilecek aydınlar, gazeteciler, kanaat önderleri, toplumdan yalıtıldılar. Bunların toplumun kolektif ruh hali üzerinde bir etki yaratma olanakları gerici-otoriter rejim tarafından ortadan kaldırıldı. Bu durum, değişecek. Medya dünyasındaki değişim, yeni bir toplumsal duygu ve düşünce halinin filizlenmesine ve hızla boy atmasına vesile ve yardımcı olacak.
Deva Partisi’ni bir kaç yıllık bir zaman dilimi içinde iktidara taşıyacak olan da o kitlesel-toplumsal yeni ruh hali olacak.
Türkiye’nin yeni ve dönüştürücü bir dönemin öngünlerinde olduğunu söyleyebiliriz.
Selvigillerin iddiaları ciddiye alınır değil. Erken seçim Erdoğan ya da Bahçeli’nin iradesinde ve bunların iki dudağının arasında bir mesele değil.
Türkiye’nin giderek bir “failed state” (çökmüş devlet) halini anıştıran bugünkü durumunun aşılması, bir beka meselesi haline geldi ve bunun aşılması tarihsel ve toplumsal bir gereklilik. İşte bu gerekliliğin bizatihi kendisi Türkiye’yi bir erken seçime götürecek. Kısa bir geçiş döneminin ardından yaşayacağımız siyasal-toplumsal süreç, Deva Partisi liderliğinde yaşanacak bir yeniden ve yeni restorasyon sürecidir.
İlk elde medya düzeninin alt üst olması, Reisçliğin kepazeliğinin artık savunulamaz raddeye kadar ortaya çıkması gerekiyor. Haziran-Temmuz aylarından çıkılırken Reisçilik ve partisinin seçmen tabanının yüzde 20-23 aralığına kadar gerilmemiş olacağını bundan 9-10 kadar önce burada birden çok kez yazmıştım. Yaz ayları geride kalırken bu oran yüzde 20’nin de altına düşmüş olacak.
Medya düzeninin altüst olması anlamındaki gerekliliğin yerine geleceği haftalara ve aylara doğru yol alıyoruz. Sonrasında, süreç başlayacak ve hızlanarak devam edecek.
Türkiye’nin Erdoğan ve onun çeteleşmiş rejiminden büyük olduğunu düşünebiliriz. . .
jandarma genel komutanlığının bilişim ihalesi yıllardır kazanan firmadan alınıp oğuzhan asiltürkün yeğenine verilmiş.ayakları mezar çukurunun kenarında hala mal mülk para gözlerini bürümüş.
neymiş milli görüş gençliğini sahip çıkmak için saadet partisinin yönetimi akp ye yama olacak şekilde değişmeli imiş.
bunları toprak bile kabul etmeyecek.
Artık deniz bitti. Birileri küçük su birikintilerini, okyanus diye pazarlamaya devam edebilir ama tekne karaya oturdu ve dibi delindi. Okuyan yazan çizen insanlar olarak artık bundan sonra bu tekneyi nasıl yüzdürürüzü konuşmamız gerek. , teknenin hangi yöne gideceğinden bile önemli hale geldi yüzebilmesi. Yüzemezse hiç bir yere gidemezki. Benzeri artık herhalde binlerce vardır abartısız, çok üst düzey bir kamu görevlisi, ki çok büyük bütçeleri ve ülkenin savunmasında önemli bir kurumu yönetiyor. Geçtim şaibeli bir yerde olmasını, sadece bulunduğu makam için hediye edildiği belli olan bir tatile gidiyor ve ortaya çıktığında, laf olsun diye bile, “bir hata oldu yapmamalıydım” demiyor. Bu durum sadece bu kişiye özgü de değil. Buna eskiler ar damarı çatlaması derler ki, işte halletmemiz gereken asıl konu bu. Yanlış yanlıştır, benim sevdiğim yaptığında doğru olmaz. Ahlakın evrensel kurallarını bu ülkeye yeniden hakim kılamazsak bu bataklıkta daha çok debeleniriz. Son lafımda derya içre olup deryayı bilmeyenlere, siz orada yüzmeye devam edin ama etrafa su sıçratmayın kafi.
Yazıdaki açıklamalar ; benim , ötedenberi çok çok eleştirdiğim bir toplumsal zaafiyeti aklıma getirdi .
Ülkemizde evlenmek isteyen gençlere ; ne bir yuva kurmanın önemi ve sorumlulukları hakkında, ne karı koca arasındaki ilişkiler hakkında, ne meydana gelecek çocukların pedagojik eğitimi hakkında vs. hiç bir bilgi verilmemektedir . Oysa aile , bir toplumun en temel ve en önemli bir yapı taşıdır, temel taşıdır ; aile ne kadar sağlam ve her yönden donanımlı ise toplum da o derce sağlıklı , sağlam ve güçlü olur .
Benim duyduğuma göre – ne kadar doğru olduğunu bilmiyorum , araştırmadım- Japonya’da evlenecek çiftler , önce belli bir süre ile böyle bir ön eğitimden geçiriliyormuş ve ancak ondan sonra evlenmelerine müsaade ediliyormuş .
Bu köşedeki arkadaşlardan bazıları ‘Bunu burda bize niye anlatıyorsun , etkili ve yetkili mercilere ilet ‘ diyebilirler ; aslında öyle kişiler muhtemelen bunu burda da okumuş olabilirler.
Ancak bu vesileyle şunu da belirtmek isterim ki benim, toplumsal konularla ilgili olarak bu güne kadar gerek BİMER’e ve gerekse CİMER’e 10 adet müracaatim oldu , ne yazık ki hiç birinden olumlu bir sonuç alamadım !
Herkese selamlar , saygılar
Ali bey biz nerden bilelim evlilik öncesi aile eğitimini, zina stajını, ağaç kovuğundan çıktık biz, taa gidip allahın şintoistinden öğreniceez işte artık naapalım…
ehliyet verdiğin vatandaşa motor bilgisini öğrettin de aile kurulumuna mı geldi sıra???
Bir boks maçında rakibine nazaran oldukça zayıf olan boksör , daha ilk rauntta oldukça hırpalanır ve bu güç denksizliği bariz bir şekilde ortaya çıkar .Buna rağmen dinlenme esnasında antrenörü pek oralı olmadan ateşli sözlerle sporcusuna cesaret vermeye , yüreklendirmeye , onu daha sert dövüşmeye teşvik etmeye çalışır .
Ancak müteakip rauntlarda da durum hiç değişmez ve daha kötüye gider .Artık zavallı boksörün yüzü gözü iyice şişmiştir,her tarafı yarabere içindedir , yumruk almayan , kanamayan bir tarafı kalmamıştır !
Antrenörü ise hala aynı sözlerle sporcusunu teşvik etmeye çalışır , ‘ aslanlar gibi dövüşüyorsun, korkma, üstüne üstüne git, biz bu maçı kesinlikle alacağız ,buna inan, hiç merak etme ..’ gibi boş ve hayali sözlerle ikna etmeye , dövüşe zorlamaya çalışır!
Ancak bu durum ve söylenen sözler ,ayakta durmaya bile mecali kalmayan boksörün artık sabrını iyice taşırır ve nihayet hocasına adeta patlar ,
– Yahu Hocam ; tamam , iyi dövüşüyorum , biz bu maçı sonunda almasına alacağız da beni un çuvalı gibi evire çevire döven kim !
Evet, dün akşam da Galler’ 2-0 yenildik ! Amma eninde sonunda biz bu maçı alacağız !
Selamlar ,iyi günler
Önceden bu Adam yapmaz bu adam, dürüst dediğin insanlar bir bakıyorsun U dönüşü yapıyolar.
İşte böyle ortamlarda Kişinin Mayası ortaya çıkıyor ve Dünya imtahanını kaybediyorlar.
insanın zaafına göre bazı şeyler teklif ediyorlar Misal makama düşkünse makam teklif ediyorlar. paraysa para teklif ediliyor.
Ben Aynı zamanda esnaflıkta yapıyorum daha önceleri bolluk yaşandığında insanlarda para önemli değil herkes birbirine yardım ediyordu.
Allah böyle darlıkla imtihan edince İnsanlar birbir sınavı kaybediyor.
Önemli olan bolluktada, darlıktada doğru istikametten ayrılmamak.
Millette gözlemlediğim:
AKP’yi tutan biri parasal sıkıntı içine girmişse o zaman AKP’ye kızıyor.
Daha sonra AKP karşılıksız Bin Tl verdiyse Bir bakıyorum bu adamda iyisi yok diyorlar.
Almanya’lı Filozof Hannah ARENDT bahsettiğiniz konuları önceden değerlendirmiş. İsterseniz bir de ona kulak verelim.
“Totaliter örgütlerin üst yönetiminde herkes şefin yalan söylediğini bilir. Ama şef kaybederse hepsi kaybedeceğinden susarlar.
İlke, şefin yanılmazlığı değil yenilmezliğidir; buna olan inanç biterse totalitarizmin hayal dünyası bir anda çökecek ve gerçek kazanacaktır.
– Herkes sürekli yalan söylediği zaman sonuçta buna inanmazsınız ama hiç kimse de hiçbir şeye inanmaz.
Böyle bir toplum, hiçbir konuda fikir sahibi olamaz. Giderek düşünme, yargılama ve eylem yetisini kaybeder. Böyle bir topluma her istediklerini yaptırabilirler.
– Diktatörlerin o kadar göz göre göre yalan söylemelerinin sebebi, tabanlarının ahlâkını bozmak ve suç ortağı haline getirmektir. Biliyorlar ki ertesi gün o yalanın tam tersini söyleyecekler ve taban bunu ‘ne büyük taktik deha’ diyerek bir kez daha alkışlayacak.”
Hannah ARENDT
Alman Filozof
Sayın Koru da tespitimi paylaşmış işte. Kendime pay çıkarayım böylece. Ben de aynı şeyi söylüyorum. Ortalığı pislik götürüyorsa bunun sebebi toplumun önemli bir kısmının pisliğe bulaşmış olmasındandır. İnsanların haberleri yoktu, duyamıyorlardı, göremiyorlardı falan değil (sayın Bernar kardeşim). Hadi hepsi duyuldu görüldü artık. Bir tepki var mı, görüyor musunuz? Suçlananlar, suçu sabit olanlar kös kös oturuyor, her şeyin tek sorumlusu olan tek adam kulağının üzerine yatmış duymazdan geliyor (tv’de gördüyseniz, Biden bunu kolundan tutmasa yere uzanacaktı gibi geldi). Yani Susurluk bunların yanında sivrisinek vızıltısı kalır, bu kadar vahim ve korkunç iddialar var, uçurulan paralar milyon milyar TL değil, milyar milyar dolarlar, kimsenin umurunda değil.
En çok da muhalefete gülesim geliyor. Her rezalet ortaya çıktığında, öğrenmişler bunu, gidiyorlar Meclis araştırma teklifi veriyorlar ve iktidar parmak ekibi hemen reddediyor. Yani bu kadar akılsızlığa ne denir? Ey muhalefet milletvekilleri, her ay dolgun maaşları alıp yan gelip yatıyorsunuz. Meclis araştırmasına gerek yok, gidin oturun şatafatlı parti binalarınıza araştırın neyi istiyorsanız, gidin suç duyurusunda bulunun savcılara, elinizi tutan mı var? Bugüne kadar neyi mecliste araştırdınız da bir sonuç aldınız. “Bırakın lan …” Peker’in dediği gibi. Çekilin oradan, maaş almayı da bırakın milletin cebinden. Yürüyün gidin. Gazeteci kılıklılar, siz de arkalarından. Süslü, sen tek ayak üstünde bekle.
aynen bu muhalefet ne ise yarar ne is yapar ki dunya kadar sorun varken bu sorunlari konusulup cozum onerlleri yapmak varken mutlak iktidar in oldugu bir ulkede iyi muhalefet olunur!
Şu an ülkesini seven her kes ve her partı HDP binasına saldırtanlrı ortaya çıkartmakla yükümlüdür.
Ölene Allah Rahmet eylesi Ailesi ve yakınlarınıda başi sağ olsun, Allah onlara sabır versin.
HDP bınası’na silahla saldırta’nlar alanen milleti aptal yerine koyuyorlar.
Pekerin Vidiyolarının ilk hedefi, bugün gerçeklşmış oldu.
Önceden Yaptıklarını Gûlen Cemaatıne yıkarak sıyrırdılar.
Şimdide akıllarınca MHP ye yıkacaklar.
Demekki Türkiyeyi şimdiye kadar karıştıranlar Karadeniz Mafyası’ımış. MHP’de sanki onların oyununa gelecek kadar enayı.
Soyludan başladılar tutmayınca akıllarınca Kürtlerı Kışkırtip MHP’yi devre dışı bırakacaklar. Sanki MHP onların oyununa gelecek kadar aptal.
MHP olmasaydı bu laz mafyası su yüzüne çıkarmiydi?.
Şu anda onların tek dertleri Millet itifakını dağıtmak. 20 sene Oğuzhan Asilturke selam vermeyenler irfi koltuklarını korumak için milletın rızkını onun yegenine peşkeş çekiyorlar.
Allah bu zalimleri bu dünyada kepaze etmeden canlarını almsın. Amin.
Yoruma kapalı.