Yunanistan’a ansızın gidilecekti, resmi ziyaretle gidildi.. Dış politika konularında bir öyle, bir böyle.. Sebebini açıklıyorum…

30
Reklam

Bir televizyon programında görüş açıkladığım sırada aklıma geliverdi. Patenti kendime ait bir düşünce. Siyaseti yakından izleyen -ister iktidar yanlısı ister muhalif olsun- herkesin merak ettiği bir soruya, kendi yorumum olan akla en yakın açıklamayı, sizlerle de paylaşmak istiyorum.

Merak edilen konu şu:

AK Parti genel başkanı da olan Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan hemen her gün değişik konularda açıklamalar yapıyor. Yaptığı açıklamalar, özellikle dış politika alanında veya başka ülkeleri ilgilendiren konularda ise, genellikle aşırı sivri oluyor. Buna karşılık, aradan bir süre geçince, daha önce yaptığı açıklamanın taban tabana zıddı olan yepyeni bir açıklamayla kamuoyu karşısına çıkabiliyor Cumhurbaşkanı Erdoğan

En son örnek Yunanistan konusunda yaşandı.

Yunanistan’la ilişkilerimiz düz bir çizgide cereyan etmiyor. Bir dalgın bir barışık denilebilecek bir ilişki tarzımız var. Yunanistan’dan uygunsuz bir söz ya da bir davranış çıkınca, o sözü söyleyen veya çıkışı yapan sıradan biri olsa bile, cevabını Erdoğan’dan alıyor. Hem de ne cevap.

ABD Yunanistan’da üsler kurdu, silahlardan arındırılmış halinin devam etmesi gereken adalara silah takviyeleri yaptığı duyuldu.

Daha önce de, Yunanistan’ın sahip olduğu S-300’ler, Türk jetlerine kilit atmıştı.

Her iki gelişme Erdoğan’ın tepkisine yol açtı; iki açıklamasında da “Bir gece ansızın gelebiliriz” kalıbını kullandı.

Reklam

Adaların silahlandırılması konusu duyulduğunda verdiği cevabı birlikte okuyalım:

“Tabii bu konuda uyarılarımızı yapıyoruz. Amerika’yla da bu konuyla ilgili olarak Milli Savunma Bakanlığımız muhatabıyla görüşüyor. Hatta şu anda NATO Savunma Bakanları Toplantısı vardı. Bakanımız da bu toplantılarda muhataplarıyla bu konuları etraflıca görüşme fırsatını buldu. Neticesini dönünce Hulusi Paşa’yla görüşeceğiz. Dedeağaç’ta veya farklı adalarda yapılanları elbette görüyoruz. Biz zırhımızı kuşandıktan sonra, tedbirlerimizi aldıktan sonra, bize bunlar hiç ürküntü vermez. Tedbirimiz var, her şeyimiz hazır. Dolayısıyla da adımlarımızı buna göre atıyoruz. O düşünsün. Bir gece ansızın gelebiliriz o ayrı. Tarihi kayda girecek. Ama burada tarih verilmez. Nerede ne olacağı, ne zaman olacağı konuşulur mu?”

S-300 olayı sonrasında da şu sözleri sarf etti Erdoğan.

Benim bu anlattıklarım bir rüya değil. ‘Eğer bir gece ansızın gelebiliriz’ diyorsak… Teknofest’te bunu söyledim, vakti saati geldiğinde bir gece ansızın gelebiliriz. Niye, eğer ellerinde bu adalar var, bu adalarda üsler var, falan filan var. Buralardan hareketle bize karşı bu tür, böyle gayrı meşru tehditler devam ederse sabrın da bir sonu vardır.”

Teknofest’te de aynı kalıp kullanılmış, ama bu iki örnek yeterli olmuştur herhalde.

Bunları söyleyen Erdoğan, iki gün önce, Yunanistan’a bir ziyaret gerçekleştirdi ve ziyaretin öncesi ile sonrasında, “Bir gece ansızın gelebiliriz” kalıbını kullanmak şöyle dursun, muhataplarına çok sıcak ifadelerle hitap etti.

Daha önce kullandığı kalıp hatırlatıldığında, onu Batı medyasının çarpıttığını, o ifadeyi terör örgütlerine karşı kullandığını açıkladı.

Şaşırtıcı mı? Hiç kuşkusuz çok şaşırtıcı.

Reklam

Bazılarının ‘geri dönüş’, muhaliflerinin ‘çark etme’ olarak tanımladığı bu tür farklı değerlendirmeler başka ülkelerle de yaşandı, yaşanıyor…

Mısır ile…

Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) ile…

Suudi Arabistan ile…

Zaman zaman ABD ve Avrupa Birliği ile de sert çıkışların yumuşamaya dönüştüğü görüldü.

Erdoğan bunu hiç yüksünmeden yapıyor, gelen eleştirilere cevap verme ihtiyacı da duymuyor.

Nedir bu olayın arka planı? Ne oluyor da böyle oluyor?

Patentinin bana ait olduğunu söylediğim açıklamam şöyle:

Ülkede sistem değişikliğine gidilip Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi getirilmesiyle birlikte, Tayyip Erdoğan yalnız Cumhurbaşkanı değil, aynı zamanda AK Parti’nin de genel başkanı. Bu iki farklı görev alanı, onu zaman zaman farklı davranışlara yönlendiriyor.

AK Parti genel başkanı olması, başka ülkelerden kaynaklanan her karşı çıkışı bir cumhurbaşkanının vermeyeceği türden cevaplarla mukabele etmeye onu sevk ediyor. BAE’nin 15 Temmuz darbe girişiminin finansörü olduğu, Suudi Arabistan veliahtının Suudlu gazeteci Cemal Kaşıkçı’nın katlinde sorumluluk taşıdığı, Mısır’da darbeci bir yönetimin bulunduğu türden sözleri ve Yunanistan’a yönelttiği kızgın ifadeler, AK Parti genel başkanı sıfatıyla söylenmiş sözler sayılmalı…

Ben öyle sayıyorum.

Sözlerin muhatabı ülkeler değil aslında, AK Parti örgütü ve tabanı…

Yunanistan ziyareti öncesi ve sırasında sarf ettiği olumlu ve uyumlu sözler, BAE, Suudi Arabistan ve Mısır’la yeniden kurulan ilişkiler ve o ilişkilerin kurulması sırasında yapılan hoşa gidici açıklamalar ise, Tayyip Erdoğan’ın Cumhurbaşkanı olarak yaptığı açıklamalar.

“Karıştırılıyor ama…” diyecek olanlarınıza benim verebileceğim cevap kısa: “O karıştıranların yanlışı.”

 ΩΩΩΩ

Reklam

30 YORUMLAR

  1. Biraz gidin’de Yunanistanın Yeşıldağlarından Türkiyeyi seyredın. Ah o yeşıldağlar sen padişahlar için ne knadar ömelısın. seni o Urumlardan (Bizim doğuda Rumlara Urumlar denır) geri almak için yapamiyacağımız fedakarlık yok. Bir gece değıl sabah gelır alırız. Tabii alabilirsek.

  2. Yorumculardan birisi Taha Kıvanç yazısı diye🤣🤣 yazmış. Bence bunu yazan Taha Kıvançı zerre kadar tanımamış. Şu an özeliklede Yunanistan ziyaretının esas nedenını Fehmi Koru dahı yazamamış.
    Ben yazarım ama kesınlikle yayınmayacağı için boşuna yazmaya gerek yok.
    Cahil halimle taaa 12,000 km uzaklıkta ben TC de olan bitenleri bilebiliyorumda orda yaşayanlar kahramanlık dizilerini izleyip geçmışle öyünürken torunlarınin hayatlarını hipotek ettirdiklerının farkında dahi değiller.Allah aşkına Yunanaistanın nufusu ne kadar bir bakın bakalım İstanbulun nufusu kadar dahi yok
    10,423, 054.Bir gece ansızın gelebiliriz demesine gerek yok gidecekse gunun ortasında gitsın Yazık oluyor Türkiyeye. Tahsil yapmak önemli değil. Bilgili olmak önemlı.
    İnşallah bu yorumum makaslanmaz.

  3. “DİDEM
    8 Aralık 2023 De 20:34
    bir ülkenin bağımsızlığı ekonomisinden geçer, tarımından, hayvancılığından, sanayisinden, eğitiminden, demografik yapısından
    ve yargısının bağımsızlığından geçer.”
    Elhak öyledir, peki sizce
    ALMANYA BAĞIMSIZ BİR ÜLKE MİDİR?
    YA DA JAPONYA?
    YA DA YUNANİSTAN?
    Efendim?
    Estek köstek…

    • *******
      ……
      Ey be mübarek! “Almanya, Japonya”!
      Bunları geç! herbiri gelişmiş dünya,
      Hep aynı klişe “efendim, estek köstek!”
      Seninki hep o küçücük, o tatlı rüya!

      “İki ileri, olmadı bir geri”,
      Çık dışarı, olmadı gir içeri…
      Ulusal istikrarın yerlisi, işte bu!
      “Ansızın geliriz!” bu da aynı tür; fevri!

      “Kendine güven” azizdir, bu başka!
      Vakurla, hele de gelirsen aşka…..
      Seninki “mangalda kül bırakmamak!”
      Ha bu var ya kardeşim, bu bambaşka!
      ……
      *******

  4. bu restorasyon döneminde öncelikle Yunanistan’ın hem BAE hem de İsrail gibi ülkeler tarafından kullanılmasının önüne geçmek istiyor. Bunun dışında, Avrupa ve ABD tarafından Yunanistan’ın bir vekil devlet olarak önümüze sürülmesini istemiyor.

    Ukrayna’da yaşananlar sanırım Yunan aklının dikkatini çekiyordur.

    O yüzden sorunlara köklü çözümler getirilmese dahi sorunların buzlukta tutulması ve bu çalkantılı dönemi bu sükûnet içerisinde geçirmek her iki ülke açısından da anlamlı bir kazanç.

    Görünen o ki Türkiye bu beş yıl içerisinde bir yandan ekonomisini düzlüğe çıkaracak politikaları tavizsiz uygulamaya devam edecek, yapısal reformları hayata geçirecek, diğer yandan da cari açığını azaltacak stratejik hedeflerini elde edecek hamlelerini tavizsiz sahaya sürecek.

    Sükunet bu açıdan son derece kıymetli.

  5. BİR GECE ANSIZIN “U” DÖNÜŞÜ YAPABİLİRİM! ERDOĞAN Menfati neye uygun geliyorsa yapabilir.

  6. Sayın Erdoğan herkesi dediklerinden dolayı sigaya çekerken kendisi sözlerinden dolayı layüsel midir?
    Böyle birine psikolojide ne tanı verilir?
    Toplumda nasıl bilinir?
    Devleti yönetirse ne olur?
    Böyle biri ile yönetilen toplumda ortaya çıkan manevi hastalıkların sorumlusu kimdir?

    Siga demişken Yunus’tan şu dizeleri paylaşmak elzemdir.

    Derviş Yunus bu sözü eğri büğrü söyleme,
    Seni sîgaya çeken bir Molla Kasım gelir…

  7. Siyasilerin en buyuk özelliği çabuk fikir değiştirmeleridir.Bunu da en iyi Sn Erdoğan yapıyor.
    Zaten siyasette ne adalat ne dürüstlük ne liyakat hiçbir şey yoktur. Olsa idi özgürlükler ,insan hakları , adalet kavramlarını dillerinden düşürmeyen BATI bugün gazzede yaşananlara neden gözlerini kapatıp sessiz kalıyor ve hatta destekliyorlar.
    Siyasetçi deyince şöyle bir duracaksın .DÜN DÜRDÜR BUGÜN BUGÜN boşuna dememiş Sn Süleyman Demirel.

    • Değişim değiştirmektir🤗. Bir siyasetçi değişim deyince alkışlayıp, öbürü değiştirmek istediğinde sen değiştirme! diyebilir miyiz??
      Sessiz kalana da niye sessiz kalıyorsun? Diye sormuyor muyuz?
      Allah korkusu yokmu sizde diye sorsak mesela?.. tanrının buyruğunu da mı güncellemeye kalkıp; “öldürmeyeceksiniz!” kelimesini revize edip bizden olmayanları hariç!!! montajıyla onu da yedirmeye kalkarlar mı bunlar acaba?😡
      Yada biz düzelmeye düzeltmeye kendimizden mi başlamalıyız?
      Benim kullarım!!! Benim Kadım!!! Benim yeniçerim!! Benim haremim!!!
      Yerine, BİZ/BİZİM demeyi öğrensek!

  8. Açıklama yaparken, açıklamanın başına Akparti olarak veya Cumhurbaşkanı olarak… diye kısa bir ekleme yaparsa daha net anlaşılır.!? Anlamakta zorlanmayız.

  9. sn.koru siz karıştırmıyorsunuz ama dünyanın kafası bayağı karışıyor o nedenle krediler yatırımlar ülkeye gelmiyor gelmeyecek.
    kafa karıştırmak parti tabana hoş geliyor olabilir.
    reis gene çaktı şöyle dedi böyle dedi falan filan.
    dünya da gıda fiyatları düşüyor ama ülkemizde yüksek oranlarda artıyor.
    velhasıl kafa karıştırınca yoksulluktan kurtulmak hayal oluyor.

  10. AKP ye oy verenler AKP genel başkanı olarak söylediklerini duyuyor,anlıyor ama Cumhurbaşkanı olarak söylediklerini anlamıyor mu?
    İlginç!
    AKP ye oy verenler bu kadar saf mı yani?

  11. bu sistem değişikliği neden yapıldı?
    başbakan ve cumhurbaşkanı arasında sorun olmasın, çelişki bulunmasın denmişti.
    ne anladım?
    şimdi yine çelişki var ama iki kişi arasında değil, bu defa aynı kişi çelişiyor.
    bakınız, bizim maliye bakanımız elinde çantası ülke ülke para arıyor, henüz bulmuş değil. ekonomimiz yabancı yatırıma dayalı bir ekonomi ve yatırıma ihtiyacı var.
    yatırım gelmediği gibi olan da gidiyor, son bir kaç yıl içinde bir çok şirket ve marka daha türkiyeden ayrıldı ya da ayrılma kararı aldı, süreci içinde.
    biz şu anda para basarak dönebiliyoruz bunun karşılığı da korkunç bir enflasyon. ülkenin bütün ekonomik göstergeleri alarm veriyor.
    ülkeye yatırım gelmemesinin önemli nedeni yargının durumu ve keyfilik.
    dün başka bugün başka söylenenler.
    bir ülkenin başbakanı ya da CB konuştuğu zaman onu herkesten çok piyasalar dinler, bizim gibi ülkelerde ise bu denge çok hassastır, bir cümle bile dengeyi değiştirebilir, dövizin nasıl yükseldiğini izleyin.
    ekonomi, bir ülkenin omurgasıdır.
    iğneden ipliğe her şeye zam geliyor ve enflasyonun düştüğü iddia ediliyor, tuik öyle diyor. bağımsız ölçen kurumlarla arasında büyük farklar var, sokaktaki enflasyonla da.
    şimdi sayın erdoğanın makamlar arası dediği tutmuyor,
    ülkede rakamlar birbirini tutmuyor,
    tutarlı bir şeylere ihtiyacımız var oysa.

    • Didem hanım
      “ülkede rakamlar birbirini tutmuyor,
      tutarlı bir şeylere ihtiyacımız var oysa.” diyor,
      size tutarlı bir şeyler sunabilirdim ama “uzatmak” istemiyorum…
      Akparti öncesindeki gsmh, ithalat ihracat gelirleri, turizm gelirleri, enflasyon, döviz stoku vs her ne varsa hepsinin karşısına bugünkü rakamları yazın ve karşılaştırın,
      tuttu mu tutmadı mı yine bakarız, ok?

      • rakamlardan anlamadığına ve verileri okuyamadığına göre
        sonuçları emojiye çevirecek bir yazılıma ihtiyacın olacak,
        ve sunacak tutarlı bir şey yine bulamayacaksın kara gün dostu.

  12. Didem Hanım’a,
    Geç yazabiliyorum, kusura bakmayın zira gündüzleri vakit bulamıyorum. Akşam geç saat yorumları da pek onay alamıyor gibi.
    Buradaki tartışmaları kısmen okuyabiliyorum, özellikle kendi fikirlerini yazdığını düşündüklerimi. Sizinkiler o kategoride olduğu için okuyorum. Trol olduğunu düşündüklerimi ne okurum ne cevap veririm.
    Kanaatimce ortada çok karışık bir durum yok. Türkiye’deki rejimin adını doğru koyarsanız yaşananlarda bir garabet olmadığı açıkca anlaşılır. Uzağa gitmeden kardeş ülke Azerbaycan’daki gibi bizde de seçimler bundan sonra böyle olacaktır diye anlamamız yeterlidir.
    Geçelim. Artık bazı şeyler için geç.
    Beni hayal kırıklığına uğrattınız diye yazmıştım, sebebi tabloyu anlamamaktaki direnciniz. Şimdi iktidar çevresi flu görünümde ve güç paylaşımı tartışmalı gibi duruyor bazılarınca. Yani esas güç sahibi Reis mi yoksa ortakları mı konusunda farklı düşünenler var. Bence Reis. Ama elbette başka enstrumanlara da ihtiyacı var, o nedenle ortaklıklarını devam ettiriyor.
    Beni esas hayal kırıklığına uğratan siz ve sizin gibi eğitimli, laiklik hassasiyeti olan kesimin 1950 sonrası ve hele 2002 sonrası performansı, hala eski düzene (bazıları 1930’lara) dönme gayreti. Siz şu anki tabloyu halkın cahilliğiyle açıklıyorsunuz ama ben buna katılmıyorum. Yani halk cahil, karını zararını bilmiyor vs ama bu tablonun sorumlusu onlar değil. Onlar belki üçüncül derecede sorumlu olabilir. Esas sorumlular birinci derecede laik elitler, ikinci derecede dindar elitler. Yoksa ABD gibi dünyanın en gelişmiş ülkesinde bile Trump gibi bir manyak % 49 oy alıyor. Ama orada demokrasiyi seçimi kaybeden Başkan Yardımcısı ve yüksek mahkeme kurtardı, halk değil.
    Niye laik elitler sorumlu, ve niye laik elitler dünyadan habersiz, çağlarını ıskalamışlar ve bilhassa onları yönlendirenler ciddi bir ahlak yoksunluğu içindeler? Kısaca açıklamaya çalışayım.
    Türkiye’yi yoldan çıkaran nice olay var ki bunların hiç birini gariban halk yapmadı. Yakın tarihten başlayayım: K. Kılıçtaroğlu’nu kazanamayacağı belliyken halk aday yapmadı. 2016’da milletvekili dokunulmazlıklarını (Anayasaya aykırı ama gene de evet oyu vereceğiz) diyerek halk kaldırmadı. Deniz Baykal 2010’da siyaseten öldüğü halde biyolojik ölümüne kadar (hatta ölüm döşeğinde milletvekili yaparak) onu milletin önüne halk koymadı. 2015 seçimleri sonrası Erdoğan kaybetmişken muhalefetin anlaşıp bir Meclis Başkanı seçmemesi ve seçimi Erdoğan’a hediye etmesini de halk yapmadı. 2007’de Cumhurbaşkanı seçiminde 367 garabetini de halk icad etmedi, konuyu Anayasa Mahkemesine CHP götürdü, halk değil. Kararı da Mahkemenin o zamanki 7 üyesi verdi.
    Daha geri gidip çok örnekler verebilirim. Ciltlerle kitap yazabilirim. Mesela başörtüsü yasağını da Halk koymadı, Danıştay ve YÖK’ün çok bilmiş seçkinleri koydular, tabii kahraman paşalarımızın baskısı ve laik çevrenin ciddi desteği ile. Kadınlarımızı üniversite kapılarında aşağılama işini de halk yapmadı. Laikliği din zanneden akademi üyeleri yaptılar.
    1950 seçimlerini kaybettikten sonra (arada Ecevit’in zayıf da olsa çıkışı dışında) CHP canibinden Türkiye’nin sorunlarını çözecek bir çıkış olmadı. Varsa yoksa dini ve dindarları baskılama gayreti geldi. Mesela 1950’li yılların en önemli CHP gündemi Said-i Nursi’nin bir şehirden öbürüne seyahat etmesidir. Nasıl olurda Said-i Nursi Ankara’ya gelir? Bunu bizzat İsmet Paşa gündem yapıyor. 2002 sonrası Deniz Baykal ve laikler hangi gündemlerle meşguller? Emekli paşalar, Ercümen-i Danişler vs hepsi ülkenin laik kalması için başörtüsü yasağının devamını sağlamaya çalışıyorlardı.
    Demem o ki laikleri yönlendiren klik, (şimdi iktidarla ortaklı yapanlar, milletvekili olanlar, kritik görevlere getirilenler) o zamanlar laikleri korkutmakla meşguldü. Neyle? “İrtica” ile (şimdilerde yandaşların ülke bölünecek korkutmacası gibi). Sahi ne oldu “irtica”a? Birden kayboldu gitti, değil mi? Şimdi yerine başka bir kelime ihdas edildi, onu siz de biliyorsunuz. Hem iktidar hem muhalefetin şehvetle kullandığı bir düşmanlık kelimesi. Anlaşılan bir yerlerden düğmeye basılınca bazı şeyler gündeme geliyor veya gidiyor.
    Bundan sonra Türkiye nereye gider sorusunun cevabını güneyimizdeki benzer ülke Mısır’a bakarak bulabilirsiniz.
    Şu an muhalefet partileri AKP’den daha yasakcı desek yanlış olmaz (şaka değil, adam Cumhurbaşkanı olsaydı ülkeyi Özdağ vb teslim edecekti). İktidarın önlerine attığı bir kısım yalanlar üzerinden güya muhalefet yapan bir muhalefete millet niye oy versin. O işin sahici sahibi var, ona verir. Tamam iktidar güçlü, muhalefeti de dizayn ediyor vs de içlerinden bir tane de doğruyu söyleyen çıkmaz mı yahu?
    Evet Türkiye’nin yeni fikirlere ihtiyacı var. Aslında Ak Parti’nin kuruluş vizyonu gayet mükemmeldi ama birileri o zamanki kadroyu tasfiye edip o vizyonu da kağıt üzerinde bıraktı. Laiklik hassasiyeti olan çevreden benzeri ciddiyette, kucaklayıcı, özgürlükçü ve yenilikçi bir dönüşüm henüz ol(a)madı. Türkiye’de sol parti hiç olmadı. Var olanlar şiddete bulaşmış marjinal gruplar. CHP Avrupa standartlarında sağ bir parti ve epeyce de ırkçı. Bazı liberal partiler kuruldu ama güven vermedi. Artık laikler ve Kemalistler Türkiye ve dünya gerçeklerine dönseler, halkın dinini düzeltme işini bırakıp siyaset üretseler nasıl olur? “Ordu göreve” gelmeden siyaset yapsalar, kazanmaları şart değil, hakkı ve haklıyı savunsunlar, Osman Kavala’yı savunurken İlhan İşbilen’i de, Hidayet Karaca’yı da savunsunlar yeter.

    • bugünlerden kim sorumlu? konumuz bu mudur?
      laik elitler elbette bugünden sorumlular, dinci elitler de ve halkta.
      ben mevcut tabloyu halkın cahilliğiyle açıklamıyorum, bu benim ne ifade ettiğim değil, sizin ne anladığınız sanırım, halkın payı olduğu konuları yeri geldikçe yazıyorum, dinci elitlerin ve laik elitlerin yanlışlarını da yeri geldikçe hep yazıyorum. belli bir kesime de yüklenmiş ya da arkalamış değilim,
      basitçe bütün zamanların en başarısız iktidarı
      ve bütün zamanların en başarısız muhalefeti
      olarak mevcut durumu tanımlıyorum hayli sıklıkla.
      kuruluş vizyonu sözde değil, özde mükemmel olacak, özgürlükçü ve yenilikçi bir oluşuma ihtiyaç var artık. laikliğin ve dindarlığın içi doldurulacak olursa birbiriyle çelişeceğini düşünmüyorum, bilakis birbirini tamamlayabilir.
      lakin aşmamız gereken yollar var tabii,
      laikler ve kemalistler dünya ve türkiye gerçeklerine dönsünler,
      hz muhammed küçük kızla evlendi iftirasıyla 6 yaşında kızlarla sünnet diyerek evlenenler, ekranlara çıkıp 4 kadınla evlenmenin yasal yolu açılsın diyenler, kadınların çalıştığı ülkede başlarına taş yağmasından çekinenler, kızlarla erkeklerin okulları ayrılsın isteyenler hangi gerçeklere dönecekler?
      yoksa bunları münferit mi kabul edeceğiz?

      • Didem hanım “ben mevcut tabloyu halkın cahilliğiyle açıklamıyorum” diyor ama
        bu savunusu şimdiye kadar yazdıklarıyla pek de uyumlu görünmüyor,
        çünkü kendisi her fırsatta halkımızı cehaletle suçluyor ve tüm kötülükleri de hakettiğimizi hatta istediğimizi savlıyor!
        Ortada nasıl bir tablo vardır nelerle açıklanabilir bilmiyorum ama bu tür allamelerin en son gelip gelecekleri yer devletimizin ihtiyaç sahibi yurttaşlarımıza yaptığı sosyal yardımlara sövüp saymak oluyor…
        Aynı yardımları almanya kendi vatandaşlarına verince, ne güzel gelişmiş ülke oluyor iyi mi?
        Hasta bunlar!

  13. Korku dağları ve Bilinçaltı yönü incelenmiyor
    -Yunanın korkuları: denize dökeriz haa!😊
    Bir gece ansızın gelebiliriz bekle bizi😂
    Bu adaları Türkiye yar etmez bize🙂
    gibi daha ne korkular var içlerinde🤣🤣
    -TR’nin sıkıntısı ise: bu kahpe yu!.. yapar hainliğini fırsatını bulmasın hele😡
    Kıbrısta hainliklerini gösterdiler!
    Rumlara yaptıkları bilinmiyor daha!..
    Avrupa’dan tırtıkladıkları!…
    Bütün bunlara rağmen, bıraksak;
    ADALARA EL KOYACAKLAR TÜM EGE DENİZİNİ KENDİ DENİZİ HALİNE GETİRİP,
    Geçen gemilerimizi geçirmeyecek!!!
    ÖDEYECEK GEMİLERİMİZ EGE BOĞAZI GEÇİŞ TARİFESİNDEN MANGIRLARI!😡
    Yetmedi dalacak çıkaracak bişeyler denizin dibinden!😯 (kendi çıkarsa! satıverecek kefereye gavura!).
    Son tahlilde:AB,
    yunan maşasıyla Türk KOR’unu 😊
    elini yakmadan!, söz akit altına girmeden🧐, tut maya çalışıyor🤗😂🤣.

  14. Yunanistan’a ansızın gidilecekti, resmi ziyaretle gidildi….Reis yalan söylemez…tamam işte…hiç beklemiyordunuz demi…ansızın gitti….😂
    birde bu yazıyı bugün tatil ne yazsam ne yazsam da nasıl eleştirsem diye düşünürken aklınıza geldi herhalde…çunki. devlet yönetimi canlı bir organizmadır…duruma şartlara göre heran izlediğin siyaset değişir…Senin uçagına kilitlendigi an tabi korkutacan sert uyarı yapacan…sıcak mesaj verincede tabiki sende sıcak mesaj verecen…Didem hanımcığımın kulakları çınlasın..mesela muhalefet seçim öncesi millet ittifakına destek açıklamaları yaparken hangisi çıktı (buna yazar çizerleride dahil) kuvvetli bir şekilde bunu reddetti.olmaz böyle bir şey..tamam bizde iktidara muhalifiz ama sizin gibi değil.batsın sizin desteğiniz…bir daha bizimle birlikte imişsiniz gibi açıklama yapmayın .kapat o uğursuz çeneni ey PKK kandil dedi…yani üstelik bunlar muhalefet ..devlet bile yönetmiyor…iki oy için gerektiği gibi davranıyorda birileri…. Erdoğan ülke için devlet ve milletin geleceği için zamana ve şartlara göre politika değiştirmesini niye anlayamıyorsunuz..bence anlıyonuz da bizim buranın tabiri ile yanbegi çekiyonuz😂😂😂(yani anlamamazlıktan geliyonuz)

    • kendi yorumuma alacağım bir paragrafı nazik jestinden dolayı burada paylaşayım,
      bazı beyanların ülke ve milletin geleceği için şartlara göre değişebileceğini düşünüyor mustafa bey ve kuşkusuz öyledir. ben de ha bire değişen söylemlerin hayırlı sonuçlar vermesini niyaz ediyorum elbette, detaylı olarak bunu kendi yorumumda yazdım
      öte yandan
      muhalefetin yunanistan adaları silahlandırıyor diye iktidara ciddi uyarıları vardı ve nitekim 1923 lozan ve 1947 paris anlaşmasına göre silahlandırmaması gerekiyordu ama silahlandırdı ve biz de bir gece ansızın gitmedik.
      ülkemiz için ciddi bir tehdit değil mi?
      yani bir kaç bin pkk lının bizi böleceğine inanıyoruz da bir devletin böyle anlaşmaları ihlal ederek düşmanca tavırlarına neden göz yumalım? bizim için ciddi bir güvenlik tehdidi değil mi?
      engel olmalı değil miydik?
      ve engel olmalı değil miyiz?

      • Didem hanım sizi çok iyimser ve bayan olmanın iyi niyeti naifliği ile olaya baktığınızı ve birazda siyaseti bu naiflik penceresinden bakarak yorumlarığınızı düşünüyorum.diyorsunuz ki”
        muhalefetin yunanistan adaları silahlandırıyor diye iktidara ciddi uyarıları vardı “….. veya muhalefet güvenlik tehidi falan fian…😂ya tezkereye PKK ve kandil ile birlikte HAYIR diyen bir muhalefetten PYD mi bize saldıracak deyip gülücük atan bir zihniyetten veya ülkemizi uyuşturucu merkezi terör örgütlerine yataklık yapıyor silah sağlıyor derecesinde küćültüp şikayet eden muhalefetten mi bahsediyoruz.(muhalefet derken kastım CHP) onların Yunanistan adalar şunlar bunlar ..kasıtları iktidar bı bataklıga girsinde bir an önce iktidardan düşsün. yoksa bu kadar vatan toprağını ege kayalıklarını düşünen tezkereye hayır der mi?bizim için güvenlik açısından çokönemli olan Azarbaycan meselesinde kendi ülkesine teröristleri gönderiyor diye şikayet eder mi…?bunlar hep kadın olmanın naifliği ile iyi niyetle bakmanızın sonucu…bu zihniyet ülke batsada önemli değil .ülke tayyipten kurtulsunda ne olursa olsun kafasınfalar…dememiş mi idibir CHP li ..”bu iktidar dünyanın en iyi şeyini de yapsa bizyine kötü diyecez arkadaş”deyip sırıtmamışmıydı.
        zaten bu iyi niyeti muhalefette millet görmedigi ićin iktidar vermiyor..

        • konuya naif baktığım düşünülebilir, sakıncası yok, kadın olmanın getirdiği duygusallığa da itiraz etmem, mümkündür, şikayetçi olduğum bir şey değil doğrusu
          lakin tezkerenin sonuçları ise pek naif olmadı, muhalefetin suriye politikasının ne kadar yanlış olduğu yönünde uyarıları iktidar cenahının da yıllar sonra aynı noktada suriye politikamız baştan beri yanlıştı itirafına getirdi,
          sonuç olarak
          onlarca şehidimiz
          milyonlarca mültecimiz,
          milyarlarca dolar kaybımız oldu
          pyd dediğiniz 40-50 bin kişi, 90 milyonluk bir ülke, dünyanın hareket kabiliyeti en yüksek ordularından birine de sahipse pyd ile korkutmayı, pyd mi saldıracak diye gülenlerden daha saçma bulurum ben de.
          yunanistan adalar şunlar bunlar demek te benzer bir yaklaşım değil mi?
          oysa karşımızda bir devlet ve bir ordu var,
          bunu hafife almak ta sizdeki bir naiflik belki de? sadece kadınların naif olduğunu iddia edemeyiz doğal olarak
          gri listede yer alıyor olmamızın sebebi de muhalefet değil bu arada.
          geçmiş bir iki konuyu irdelemek iyi oldu ama soruma da cevap yazmamışsınız;

          bir gece ansızın geliriz dedik ve gitmedik
          yani bir kaç bin pkk lının bizi böleceğine inanıyoruz da bir devletin böyle anlaşmaları ihlal ederek düşmanca tavırlarına neden göz yumalım? bizim için ciddi bir güvenlik tehdidi değil mi?
          engel olmalı değil miydik?
          ve engel olmalı değil miyiz?

  15. Dünyanın birbirine girdiği bir dönem söz konusu… Rusya-Ukrayna savaşı, terör devleti İsrail’in Gazze’yi yok etme planları, Orta Doğu’daki ülkeler arası gerginlikler, ABD’nin bir dizi Avrupa ülkesine yaptığı askeri yığınak… Bütün bunlar dünyanın sinir uçlarına dokunurken, böyle bir yumuşama hareketi bölgemize de huzur ve anlayış getirilmesi konusunda ciddi bir umut ışığı oluşturdu…
    Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın dış politikadaki en büyük mahareti, ret ve kabul davranışını bir arada yönetebilmesinde yatıyor…
    Yine de konu Yunanistan olunca tedbirli iyimserlik ile ilerlemekte her zaman yarar vardır… O meşhur fıkrayı bir kez daha hatırlatalım…
    Yüzme bilmeyen akrep, nehri geçmek ister. O sırada kurbağayı görür ve sorar; “Beni nehrin karşına sırtında taşır mısın?”
    Akrebin kendisini sokacağından emin olan kurbağa itiraz eder. Akrep yalvarır yakarır, sonunda kurbağayı ikna eder: “Seni sokmam mümkün değil. Eğer sokarsam sen ölürsün; ben de seninle birlikte suya batar, boğulur, ölürüm”.
    Kurbağa akrebe inanır. Yola koyulurlar. Yolun yarısında ensesinde bir sızı hisseder. Vücudu hızla soğumaktadır. Kolları, ayakları hissizleşir. Batarken son nefesinde sorar: “Hani sokmayacaktın akrep kardeş?”
    Akrep cevap verir: “Ne yaparsın; ben akrebim, huyum bu.”

  16. Komşi mesajı almış, pkknın lavrion eğitim kampını kapatmış, onun bunun şeyiyle türkiyeye karşı dayılanmayı da bırakıp işbirliği yapmaya mecbur kalmış, hepsi bu!
    Bu kış daha kimler gelip önümüze yatacak bakalım, garp cephesinde işler biraz kırık:)

  17. Ilahi Fehmi Bey ne güzel de çıkış yolu bulmuş !
    Ama ne yazık ki işin aslı öyle değil ; kabile ağalığı sistemlerinde adet böyledir

  18. YİNE YENİDEN TAHA KIVANC A BENZER HARİKA BİR YAZI. FEHMİ BEY CAY GİBİ BAGIMLIYIM YAZILARINIZA.TESEKKURLER İYİ Kİ VARSINIZ.

Yoruma kapalı.