Anayasa Mahkemesi’nin kapatılması ‘ertelenemez bir hedef’ olursa…

30
Reklam

Anayasa Mahkemesi’nin (AYM) kapatılması gündemde.

MHP lideri Devlet Bahçeli dün “Anayasa Mahkemesi’nin kapatılması artık ertelenemez bir hedef” açıklamasını yaptı.

Cümlesindeki vurgu ‘ertelenemez bir hedef’ bölümünde.

MHP’nin, lideri tarafından ‘ertelenemez hedef’ haline getirilmiş konularda, ne denli sonuç almaya dönük ısrarcı olabildiğini daha önceki çıkışlardan biliyoruz.

‘Ertelenemez hedef’ olduğu için sayelerinde iki kez seçim tarihi erkene alındı.

Daha önce şiddetle karşı çıktıkları ‘Cumhurbaşkanı Hükümet Sistemi’, birden bire ‘ertelenemez hedef’ haline dönüştüğünde, referandum konusu oldu ve sonuç alındı.

Çarpıcı bir örnek de çerçevesi bizzat kendileri tarafından çizilmiş ve iktidarın büyük ortağı AK Parti tarafından gündeme her geldiğinde karşı çıkılmış ‘af’ konusudur; af sonunda Meclis’ten geçti ve Alaattin Çakıcı da o aftan yararlandı.

Şimdi de AYM’nin kapatılması gündemde.

Reklam

MHP bu ‘ertelenemez hedefi’ de gerçekleştirmek için çaba gösterecektir.

Gerçekleştirebilir mi?

Bilindiği gibi, 1961 Anayasası’na kadar ülkemizde Meclis’ten çıkan yasaları denetleyecek, demokrasinin hukuka dönük yüzünde denge işlemi görecek bir mekanizma yoktu; pek çok demokratik ülkede benzerlerinin varlığı bilinen AYM, 27 Mayıs (1960) darbesi sonrasında Kurucu Meclis tarafından hazırlatılıp halka oylattırılarak kabul edilmiş anayasanın ürünüdür.  

İktidarın şimdilerde ele almayı düşündüğü ‘yeni anayasa’ çalışması ile, tabii referanduma sunulduğunda halk tarafından kabul görürse, AYM’nin kapısına da kilit vurulabilir.

MHP’nin desteğiyle oluşmuş yeni Cumhurbaşkanı Hükümet Sistemi’nde pek çok alanda açılış ve kapanış işlemleri daha kolay çözülebiliyor, bunun pek çok örneğini son iki yıl içerisinde gördük; ancak anayasal kurumlar kapatma konusunda böyle bir kolaylık yok.

Yeni anayasa çalışmasında Cumhurbaşkanı makamına anayasal kurumları kapatma yetkisi tanınmasıyla da aynı sonuç alınabilir.

Bir siyaset büyüğü yıllar önce “Meşruiyet içerisinde çare tükenmez” dememiş miydi?

1961 Anayasası’na ve dolayısıyla Anayasa Mahkemesi’ne vücut veren şartların oluşması 27 Mayıs askeri müdahalesiyle gerçekleşmişti. Her ne kadar müdahaleden bir kaç ay sonra, 13 Kasım 1960 tarihinde, kendisiyle paralel düşünen 13 arkadaşıyla birlikte Milli Birlik Komitesi’nden çıkarılıp yurtdışına sürülse bile, müdahalede en büyük pay, sonradan genel başkanı olacağı MHP’nin karizmatik lideri Alparslan Türkeş’e aittir.

Reklam

Bu yönüyle, AYM, Türkeş’in eseri de sayılabilir.

Son çıkışıyla MHP’nin AYM’yi öyle saymadığı anlaşılıyor.

MHP AYM’nin kapatılmasını neden istiyor olabilir?

AYM 27 Mayıs’ın ürünü olsa ve 12 Eylül (1980) darbesi ile 28 Şubat (1997) post-modern darbesi sonrasında askere selam durup dönemlerin özelliklerini taşıyan kararlar almış olsa bile, son yıllarda yapılmış referandumlarla değişen yapısı ona yeni bir mahiyet kazandırmıştı

Mahkemenin bugünkü üyelerinin yarıdan fazlası bizzat Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan tarafından atanmış üyelerden oluşuyor.

Biraz daha geriye gidersek, üyelerin tamamına yakınının AK Parti iktidarı sırasında seçilmiş üyeler olduğunu görürüz.

İktidarın ortağı olan bir partinin AYM’nin kapatılmasını ‘ertelenemez bir hedef’ haline dönüştürmesi için makul sebepler bulmak hayli zor.

‘Ertelenemez bir hedef’ açıklaması AYM’nin Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı tarafından HDP’nin kapatılması için hazırlanmış iddianameyi reddetmesi üzerine yapıldı; ancak red kararı hukukun alenen çiğnenmesi mümkün olmayan bir özelliği yüzünden alındı. Parti kapatmak için partili üyelerin sözleri ve eylemleriyle ‘suç işlemesi’ yeterli olmuyor; anayasanın yürürlükte olan maddesine göre, ‘suç’ ile parti arasında doğrudan bir ilişki kurulması gerekiyor.

[Anayasa’nın ilgili maddesi (m. 69) şöyle: “Bir siyasî partinin 68 inci maddenin dördüncü fıkrası hükümlerine aykırı eylemlerinden ötürü temelli kapatılmasına, ancak, onun bu nitelikteki fiillerin işlendiği bir odak haline geldiğinin Anayasa Mahkemesince tespit edilmesi halinde karar verilir. Bir siyasî parti, bu nitelikteki fiiller o partinin üyelerince yoğun bir şekilde işlendiği ve bu durum o partinin büyük kongre veya genel başkan veya merkez karar veya yönetim organları veya Türkiye Büyük Millet Meclisindeki grup genel kurulu veya grup yönetim kurulunca zımnen veya açıkça benimsendiği yahut bu fiiller doğrudan doğruya anılan parti organlarınca kararlılık içinde işlendiği takdirde, söz konusu fiillerin odağı haline gelmiş sayılır.”]

İddianame HDP’nin ‘odak haline’ dönüştüldüğünü kanıtlayacak ilişkiyi kurmamış durumda.

Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı ilişkiyi somut kanıtlarla kurabilirse AYM’ye yeniden başvurabilir.

Görüyorsunuz, değişmiş maddeleriyle anayasa parti kapatmaya eskisi kadar müsait değil. 

Partiler, hatta MHP de, geçmişte kapatılmıştı

En keskin parti kapatma işlemi, yine bir askeri müdahale sonrasında, 12 Eylül darbesini takiben, darbeci generaller tarafından gerçekleştirilmişti. MHP de o dönemde kapatılmış, askerler sonunda siyasetin önünü açtıklarında, kapatılanların adını taşıyan parti kurmak yasaklandığı için, o çizgi başka adla (önce Muhafazakar Parti, sonra Milliyetçi Çalışma Partisi adıyla) partileşebilmişti.

Milliyetçi Hareket Partisi adını yeniden alması o yasağın kaldırılmasından sonradır (24 Ocak 1993).

[Aynı dönemde CHP de kapatılmış, yerine iki parti kurulmuştu: Halkçı Parti ile Sosyaldemokrat Halkçı Parti. Bülent Ecevit ise kendi yoluna Demokratik Sol Parti ile devam etme kararı almıştı. CHP’liler Cumhuriyet Halk Partisi adına yeniden çok sonra kavuşabildiler (9 Eylül 1992).]

Dikkat edildiyse, parti kapatma yetkisinin esas sahibi olan Anayasa Mahkemesi, 12 Eylül darbesi kadrosunun bütün partileri kapatmasına, yani kendilerine ait yetkiyi gasp etmesine, ses çıkartmamış oluyor.

Acaba MHP’nin bugünkü kadrosu o günleri hatırlayıp mı AYM’nin kapatılmasını şimdi ‘ertelenemez hedef’ olarak ilan etmekte?

MHP lideri Bahçeli’nin keskin çıkışına AK Parti’nin ilk tepkisi olumlu değil.

Ne olacak şimdi: MHP ‘ertelenemez hedef’ saydığı konudan vazgeçecek mi?

Sanmıyorum.

İyi ama ne yapacak, daha doğrusu nasıl yapacak?

ΩΩΩΩ

Reklam

30 YORUMLAR

  1. Anayasa mahkemesi 60 darbesi bir üründür gayesi de hiçbir zaman halkın oyuyla iktidar olamayacak partilerin zihniyetlerinin , iktidar partilerine ayar çekmeleri üzerine oluşturulmuş bir kurumdur ,1960 a kadar yoktu da çok mu lazım geldi 60 tan sonra .

  2. Sayın yazar “…pek çok demokratik ülkede benzerlerinin varlığı bilinen AYM, 27 Mayıs (1960) darbesi sonrasında Kurucu Meclis tarafından hazırlatılıp halka oylattırılarak kabul edilmiş anayasanın ürünüdür.” buyurmuşlar da;
    hangi demokratik ülkelerde aym nin benzerleri varmış bilen varsa buraya yazsın lütfen?
    İranda varmış:)
    Ee, başka?
    İngiltereden örnek alınmış deniyor ama orda da bir darbe neticesinde ihdas edilmemiştir heralde!
    Ee, buyrun sıralayalım o zaman;
    hangi demokratik ülkelerde böyle bir aym(ayetullahlar mahkemesi) varmış???
    Buyrun bekliyorum, allameler, mollalar!!!
    Ha gayret!!!

  3. Türkiyede top yekün insanlik kökünden yok edilmış! Buna rağmen halen daha Erdoğan ve devlet kurumlarını savunan bu kadar maşa varken heleki olmayan telefonunda baylok çıktı diye AYM de dahil hepsi birden bir zamanlar kahraman olarak övdükleri %98 özürlü gazi polise işgence eden emir erleri InşAllah kökten kapanırda işsız kalılar.
    Millete bakın burada yazar gerçekleri kırparak yazdığı zaman ellerinen gelse onu dahi yazdırmiyacaklar.
    2009 gazi 2016 terörist 13 gûn işgence daha sonra ev hapsi 2021 resmen öldürmek için 25 gündür işgence çektiriyorlar hiç bir insan müsvettesinin sesi çıkmıyor.
    O polisin hakkı herkese zehi zikkįm olur ve olması da çok yakın.
    ××××××
    EN TEMEL İNSANI İHTİYAÇLARIMI GİDERMEK TAM BİR İŞKENCE”

    Bilal Konakçı hapiste yaşadığı zorlukları şöyle anlattı:

    “Cezaevinin karantina koğuşuna kapatıldım. Yaşadığım şokun etkisiyle 2 gün hiçbir şey yiyemedim. Tamamen yabancısı olduğum bir ortam. Neyin nerede olduğunu bilmiyorum. Koğuş içinde kendi başıma dolaşmam, tırabzan olmayan merdivenlerden inip çıkmam, tek başıma avluya çıkmam mümkün değil. Kaşık çatal kullanamadığım için yemeğimi tek başıma yiyemiyorum. Sürekli kıyafetlerimi ve yerleri kirletiyorum. Mevcut şartlarda banyo yapmam, kirlenen kıyafetlerimi yıkamam, vücut temizliğimi ve bakımımı gerçekleştirmem mümkün değil. Ciddi hijyen sorunları yaşıyorum. Hastalanmam içten bile değil… Banyoda, tuvalette, merdivenlerde kayıp düşmem, ağır yaralanmam ve hayatımı kaybetmem kaçınılmaz bir gerçek. Can güvenliğim yok. En temel insani ihtiyaçlarımı gidermek tam bir işkence. Geceleri tuvalete yetişemediğim için sürekli kıyafetlerimi ve etrafı kirletiyorum… Psikolojim bozuldu.”

    “BEN İÇERİDE AİLEM DIŞARIDA ÇARESİZ, SESİMİZİ DUYUN”

    Heyet raporu çıktığı için bugün Menemen R (Rehabilitasyon) Tipi Cezaevine sevk edilen Bilal Konakçı, R Tipi cezaevlerinin diğerlerinden farkı olmadığını hatta daha kötü olduğunu belirterek yatağında olmak istemediğini söyledi:

    “R tipi cezaevlerinin şartlarının çok kötü olduğunu, personel yetersizliği sebebiyle hasta ve engelli mahkumlarla yeterli ilgilenilmediğini, bazı hasta mahkumların yatağında ölü bulunduğu, orada psikolojisi çok kötü durumda olan mahkumların cezaevi şartlarını ve yönetimini protesto etmek amacıyla ölüm orucu tuttuklarını, birçok yönden normal cezaevlerinden kötü durumda olduklarını bana ilettiler. Ben içeride ailem dışarıda çok çaresiz. Sesimizi duyurabilmek ve derdimizi anlatabilmek için elimizden gelen her şeyi yapmaya çalışiyoruz.
    ××××××××

  4. Geçen hafta, “önümüzdeki Perşembe dolar 4 lira 5 kuruş ” demiştim.
    Bugün dolar 4 lira 8 kuruş.
    Tabii ki “yarım” dolar.
    Bu da 1 Nisan şakası
    Matrakçı arkadaşa ithaf olunur.

  5. Levent Gültekin muhalefete ne diyordu?
    Meclisten çekilin.Meclisteki mevcudiyetiniz sedece iktidara demokratik bir meşruiyet sağlıyor. Sadece demokratik bir dekor sergiliyorsunuz. Kralın çıplak olduğunu gizliyorsunuz diyordu.
    AYM de şu anda sadece iktidara demokratik ve hukuki meşruiyet sağlıyor.
    Bir gece AYM ortadan kaldırılsa, sabahleyin kimsenin haberi olmaz.

    • Sayın yk “İktidara meşruiyet sağlayan aym” değil seçim sandığıdır; aym nin dayanağı ise 27mayıstır darbesidir.

  6. Bir zamanlar siyasetin ve toplumun nazarını şekillendirmeye niyetli oldukça keskin üsluplu Yargıtay Başsavcısı veya Anayasa Mahkemesi Başkanı sıfatlı kişilerin beyanları manşetlerde yer alır,ülke gündemini meşgul eder,siyasetçilerin ise onları alt perdeden idare edişlerini izlerdik.Şimdilerde ise siyasetçiler mahkemelere yönelik keskin beyanatlar veriyor,mahkemelerse haklı beyanlarda bulunmaktan veya hukuki tasarruflara yönelmekten bile aciz.

    Yargı mevcut Anayasa sistemimizde dahi devletin üç temel organından biri.Yani hukuk devleti sınırları içinde yasama ve yürütme organlarından geri kalır bir konumu yok.

    Şüphesiz mahkeme kararları dahi eleştirilebilir.Ancak bunun da üsluplu biçimde,yanlış kararları göstermeye,yanlıştan dönülmeye,sistemi iyileştirmeye yönelik nitelikte ve usulünce yapılması gerekir.

    Son yılların en göze batan problemlerinden biri üslup bozukluğu.
    Bağırtı,çağırtı,gürleme,sindirmeye yönelik üslup bozukluğu en üst perdeden almış başını gidiyor.Süküneti,devlet adamı vakarını,ciddiyetini özledik.Özledik diyorum da,itiraf edeyim ki bu özelliklere sahip örnek kişileri yaşadığım geçmişten de hatırlayamıyorum,ancak hiç bu seviyeye düşüldüğünü de hatırlamıyorum.

    Okuyanlar bu yorum sayfasında son zamanların yargı uygulamalarına dair çokça eleştirel yorumlarda bulunduğumu hatırlayacaktır.Benim görüşüme göre yargı sistemi,büyük davalarda iyice kendini gösterir şekilde şirazesinden çıkmış durumda.Hukuk çizgisinde,siyasetin yanlışlarını düzeltme konumu dahi bulunan yargının,siyasetin karşısında iyice sindiği görüşündeyim.Öyle ki garibana karşı arslan parçası olan yargı,güçlü görüntü verenlerin karşısında ise kendi hak ve yetkilerini korumaktan,savunmaktan bile aciz.

    İşte örnek;Anayasa’nın 138. maddesinden ve TCK’nın 288.maddesinden Anayasa Mahkemesi bile habersizmiş gibi davranıyor.Hatırlatayım,Anayasa’nın 138 maddesinde şu hükümler yer alıyor:

    “Hiçbir organ, makam, merci veya kişi, yargı yetkisinin kullanılmasında mahkemelere ve hakimlere emir ve talimat veremez; genelge gönderemez; tavsiye ve telkinde bulunamaz.
    Görülmekte olan bir dava hakkında Yasama Meclisinde yargı yetkisinin kullanılması ile ilgili soru sorulamaz, görüşme yapılamaz veya herhangi bir beyanda bulunulamaz.

    Yasama ve yürütme organları ile idare, mahkeme kararlarına uymak zorundadır; bu organlar ve idare, mahkeme kararlarını hiçbir suretle değiştiremez ve bunların yerine getirilmesini geciktiremez.

    Yine TCK 288 maddesi ise
    “MADDE 288. – (I) Bir olayla ilgili olarak başlatılan veya kesin hükümle sonuçlanıncaya kadar savcı, hakim, mahkeme, bilirkişi veya tanıkları etkilemek amaciyla alenen sözlü veya yazılı beyanda bulunan kişi altı aydan üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
    Suç basın yayın yoluyla işlenmişse ceza yarı oranında artırılır” hükümlerini içeriyor.

    Anayasa mahkemesi gücünü,teminatını Anayasa’dan alan bir yargı organı.Anayasa değiştirilene kadar da bu özelliği devam edecek.
    Elbette ki Anayasa mahkemesinin kaldırılması da demokratik bir ülke işleyişinde
    düşünülüp,dillendirilebilir.
    Ancak Anayasa halen yürürlükteyken ve yargı bağımsızlığını koruma kapsamında mevzuat hükümleri de hukuk sistemimizde bulunuyorken,Anayasa Mahkemesinin uygulamak zorunda olduğu usûlî bir hukuki prosedür nedeniyle alenen baskı altına alınması akıl alır bir şey değildir ve bu durum da esasen suç teşkil eder niteliktedir.

    Hal böyleyken niçin Anayasa mahkemesi hakimleri vakarını,saygınlığını korumak zorunda olduğu makamlarını korumaya yönelik hiçbir çaba içerisinde değillerdir?
    Makam sahiplerinin kendi haysiyetlerine yönelik eylemlerden taviz vermeye elbette ki hakları vardır,ancak temsil ettikleri makamın haysiyetlerini,vakarını korumaktan içtinap etmeye hakları var mıdır?
    Aksine onlar,o makamın vakarını korumak mecburiyetindedirler.

    İstiyoruz ki şu memlekette herkes kendi konumunu bilerek işini yapsın.
    Huzur ve sükunet ruhlarımızı dinginleştirsin.
    Çok şey mi istiyoruz?
    Niçin ki,yaşı kemali çoktan geçmiş siyasetçi kendine de,bize de hakkımız olan huzuru çok görüyor?
    Düşünüyorum yine;siyaset huzur sağlamak sanatı mıdır?Yoksa huzur bozma sanatı mı?

    • Uğur bey “İstiyoruz ki şu memlekette herkes kendi konumunu bilerek işini yapsın.” diyorsunuz da; siz onu gidin “kainat imamınıza” anlatın, önce memlekete bi gelsin, sonra konumuna bakarız zaten, öyle okyanus ötelerinden öterek olmaz yani…

    • Uğur bey işte sorun bu.
      Ne yazarsanız hangi kanunu getirirseniz getirin uygulayan onu mesleki kurallar ,aldığı eğitim ve vicdanıyla uygulamaz ise
      Böyle ucube düzen ortaya çıkar.Sonra suçu siyasetçiye atarız.

  7. Bir zamanlar bir başbakanımız dolar için ‘ Dolar ,dolsa ne olur dolmasa ne olur ‘ dediği gibi AYM kapansa ne olur kapanmasa ne olur ! Arasıra hayırlı işler yapmakla beraber çoğunlukla konjoktürel ve siyasi bir tutum ve davranış içinde olmuş , itibarını zedelemiştir ! Hoş öyle olmasa ne olacak ki ! Nasıl olsa her konuda tek ve mutlak yetkili bir başkan var ! Dolayısıyla bütün kurum ve kuruluşları da kapatmak mümkündür !
    Selamlar ,saygılar

  8. Şimdi. Cumhur ittifakı yargıya müdahale etmiş ve Anayasa mahkemesi Hdp nin dosyasını savcıya geri göndermiş mi diceksiniz. Yargı bağımsız değiiiilll. Adalet yoook. Olmadı. Millet aç aç.

    • Yalan değil Türkiyede adalet yok insanlar da işsizlikten geçim sıkıntısından evine çocuklarına ekmek götüremedikleri için intihar ediyorlar.Bir taraftada ballı ihalelelerle üçbeş yerden ballı maaşlarla yandaşlar troller devri saadetlerini yaşıyorlar pudra şekeri çekiyorlar.Haber retvetlemek gibi bir suç icat ediletek milletvekilliği düşürülüyor öbür tarafta selçuk özdağa kemal kılıçdaroğluna muhalif gazetecilere saldıran çakallar sebest bırakılıyor

      • Kenyalı sen de türkiyeyi mi beğenemedin, açlıktan kıtlıktan bahsedene bak!!!

  9. Biliyorsunuz AYM’nin kapatılması talebi, mahkemenin, sadece Yargıtay Başsavcılığının HDP’nin kapatılması talebini usul nedeniyle geri göndermesinden kaynaklı değil, daha önce de Bahçeli’nin AYM’nin yapısı değiştirilsin talebi vardı ve Erdoğan’da bu görüşe katıldığını açıklamıştı. AYM’nin üzerinde tartışmalar, önce onu ve kararlarını tanımamakla, yapısının değiştirilmesi gerektiği tezinin işlenmesiyle ve şimdi de acilen kapatılması talebiyle devam ediyor.

    Peki AYM’nin kapatılması bugünün değil, HDP’nin kapatılması talebinden daha öncesine dayandığına göre, meseleyi nasıl okumak lazım? AK Partiden üst düzeyde, Bahçelinin talebine olumsuz bir yaklaşım henüz ortaya çıkmadığına göre bu, AYM’nin kapatılması talebi, Bahçeli’den daha çok AK Partinin bir talebi olmasın?

    Hani, Başkanlık sistemine geçilsin talebini ilk ortaya koyan AK Parti idi ya, “şartlar olgunlaşmadığından” üzeri kapatılmıştı; vaktaki, Bahçeli “getirin yasa teklifini, sistemi değiştirelim” teklifini sunduktan sonra bir kaç hamlede CHS’ye geçmiş olduk.

    Şimdi bir taşla iki kuş vurulmak isteniyor galiba.

    AYM, hukukun gereklerine bağlı kalarak, Yargıtay Başsavcılığının HDP’nin kapatılması hakkındaki yeni bir iddianamesini de -eğer hukuki gerekleri karşılamadığından- reddedecek veya “HDP kapatılmasın” kararını verecek olursa o zaman ne olacak?

    Galiba AK Partinin düşük düzeyli tepkisinin hangi yönde gelişeceğini, Yargıtay Başsavcılığının ikinci iddianamesini hazırlayıp AYM’ye sunacağı ve mahkemenin kararını vereceği ana kadar çözemeyeceğiz. Veya, gelişmelere göre AK Parti, AYM kapatılsın ya da tam tersi bir politika izleyecektir.

    AK Partinin, Bahçeli’nin talebine üst düzey bir tepki veya cevap veremediğinin nedenini “bekle gör” şeklinde anlamak lazım. Bu gelişmeler Cumhur ittifakın lehine gelişecekse devam edilecek, değilse HDP’nin kapatılması süreci, erken veya vaktinde yapılacak olsun ilk seçim sonrasına sarkıtılacaktır. Bu süreçte HDP’nin “eli kolu kırık” katılacağı seçimden en az oy alması sağlanmaya çalışılacaktır.

    Bu sağlanamaz ise, yani Cumhur ittifakının ileriki seçimi HDP’nin elinden kaybedeceği kesinlik kazanırsa ne yapılacak?

    Sanırım AYM’nin kapatılması bu yüzden, hem de kararlıca gündeme sokuldu: AYM kapatıldığında onun yetkisinde olan parti kapatma yetkisi başka bir ele geçecek; artık bu TBMM’nin mi, başka bir mahkemenin mi (Yargıtay) ya da bir kurul oluşturulur da onun eline mi verilir bilemem. Herhalde bunun da bir alt yapısı hazırlanmış durumdadır.

    AK Partinin, Bahçelinin talebine -bana göre- cılız tepki vermesinin nedeni, onun da böyle bir gelişmeye sıcak baktığının, “istemem yan cebime koy” misüllü bir planı olduğunu salık veriyor.

    Bakarsınız AYM ile HDP bir Cumhurbaşkanlığı kararnamesiyle kapatılıvermiş…

    Olmaz olmaz demeyin…

    Ancak TBMM’nin yasal düzenleme yapması halinde çekilebileceğimiz İstanbul Sözleşmesinden bir Cumhurbaşkanlığı kararnamesiyle çekildik ya…

    AK Parti MHP koalisyonunda daha çok olmaz denilen şeyler görüp yaşayacağız Türkiye’de.

    • Hasan bey bugün ağzınızdan yal bal damlıyor: “Bakarsınız AYM ile HDP bir Cumhurbaşkanlığı kararnamesiyle kapatılıvermiş…” buyurmuşsunuz ama maalesef tam tersine bir darbe girişimi sözkonusu; yani önümüzdeki günlerde bir aym kararıyla “tüm sistem ve kararnameler yok hükmündedir” denilirse hiç şaşırmayın! Yine ülkücü bir polis müdürü ve halisdemirlere iş düşecek gibi görünüyor…

  10. Fiilen var olsa da gerçekte olmayan bir kurumun kapatılması kadar doğal bir şey olamaz diyorlar
    Açık kalmasının hiçbir fonksiyonu yok, gerek de yok zaten o görevi yapanlar var diyorlar
    Hani bizi uçuran bir sistem var ya işte o sistem, kapatılması istenen kurumun görevlerini fazlasıyla yapıyor diyorlar.

    Diyorlar da diyorlar

    Ülkemizde bağımsız özerk diye tabir edilen kurumlarım işleyişine bakıldığında ne kadar bağımsız olduklarına bakmak gerekir. Aslıda yeni sistemde bağımsız özerk diye bildiğimiz kurumların etkisi hani derler ya sol da sıfır gibi bir durum oldu.

    Böyle bir durumun mümkün olamayacağını söyleyenler olsa da bu kurumlar bağımsız olarak kendileri karar alsa dahi yeni sitemle bu kararları etkisiz kılacak başka faktörler devreye giriyor.

    Ama bir gerçek var ki siyasetçi birisinin her söylediğinin yüzde doksanı gerçekleştiğini hesaba katarsak her şeye hazırlıklı olmak da fayda var

    Asıl gerçek ise 2021 yılı çok farklı geçecek olması, alışık olmadığımız beklemediğimiz bir çok sürprizlerle geçecek.

    Bu sürprizlerin bir tanesi erken seçim tabi sürpriz sayılırsa

    İktidar ortakları arasındaki çatlak gün yüzüne çıkmaya başlıyor. Hiçbir sorumluluğu olmayan küçük ortak elindeki bütün imkanları sonu kadar kullanırken büyük ortak da koltuk uğruna taleplerin yüzde doksanını istemeyerek de olsa gerçekleştiriyor.

    Bu talepler bir gün olacak çığırından çıkacak ve ortalık toz duman…

    Ülke gündeminde olması gereken bir çok konu varken birileri özellikle başka alanlara çekerek minder dışına çekmeye çalışıyor.

    • Ahmed bey “Fiilen var olsa da gerçekte olmayan bir kurumun kapatılması kadar doğal bir şey olamaz diyorlar” ifadenize biraz oksimoron olmuş mu desem ne diyeceğimi tam bilemiyorum ama aslında chp için biçilmiş kaftan sanki…

  11. ”’İyi ama ne yapacak, daha doğrusu nasıl yapacak?”’
    Bahçeli koalisyon ortaklarına ne yaptıysa aynısını yapacak .En sıkıntılı dönemde durumdan vazife çıkarıp AKP yi sırtından bıçaklıyacak . Maalesef Sn Erdoğan bunu görmüyor ve çevresi de şirin gözükmek için bunu ona söyleyemiyor. Ülkenin sıkıntıya düşmesinde en buyuk sebep MHP odaklı kişilerin köşe başlarına yerleşip Sn Erdoğanın eski arkadaşlarınına yüz çevirmesidir.Bunu yakında arkadan hançerlendiğinde anlayacaktır.Ama iş işten geçmiş olup
    Olan masum vatandaşa olacak .Bekleyip görelim .

    • “En sıkıntılı dönemde durumdan vazife çıkarıp AKP yi sırtından bıçaklıyacak . Maalesef Sn Erdoğan bunu görmüyor ve çevresi de şirin gözükmek için bunu ona söyleyemiyor.”

      Zavallı Erdoğan! 20 senedir her önúne gelen onu sírtíndan vuruyor! Ne kadar saf birisi imiş. Bütún dostlari onu kandırmışlar ve úlkeyi batırmíşler!
      Milleti ve taptıklarí onu aff etsin. Yíne kandırılmíş.

    • Ahmet bey sadece akp yi değil bütün halkımızı sırtından kahpece bıçaklayan badem bıyıklı tosuncuklara da bir çift sözünüz var mı?

      • Onlar belalarını bulmuşlar zaten adam olsa insan olsa çıkar gelir ABD den binlerce masumun gunahına girmez ABD nin satılmış ajanı .
        Buradaki zavallılarda halen ona biat ediyorlarsa soyleyecek sözüm yok onlara

  12. Rahmetli Bayar 27 mayısa karışan yada destekleyen hiç kimseyle ölene kadar biraraya gelmemiştir.(Dp lilerin affı için 70 lerde 1 kez görüştüğü İnönü istisnadır)Ama Rahmeti Türkeş’le hep görüşmüş ve desteklemiştir.

    • Daha geçenlerde bayarın kızı n.gürsoy; “27mayıs/12eylül günleri bile daha iyiydi” diyerek bugünkü iktidarı eleştirmiş ve son seçimlerde de chp ye oy vermişti. İşkencecisini affeden de var, aşık olan da! Yeter ki vesayetin sopası milletin sırtından inmesin…

  13. Rahmetli Türkeş’i 27 Mayıs ihtilalinin lideri olarak ifade etmeniz çok yanlış.Rahmetli 1955-58 arası ABD dedir.1959 da Almanyadadır.ülkeye 1960 da dönmüş ve albaylığa terfi etmiştir.Darbenin fiili lideri Cemal madanoğludur.Türkeş darbeden sonra güçlenmiş fiili Başbakan müsteşarlığı yapmıştır.kendisi darbeyi akrabası olan dp bolu milletvekili Reşat akşemsettinoğlu vasıtasıyla önce MSB Ethem Menderes’e sonra Adnan Menderes’e sonra Celal Bayar’a bildirmiştir.Fakat Ethem bey bu ihbarların asılsız olduğuna adnan beyi ikna etmiştir.bu durumuReşat ve Celal beyler doğrulamış Necip Fazıl Kadir Mısıroğlu ise şahitlik etmiştir.Rahmetli Türkeş dar sohbetlerinde Adnan beyden övgüyle bahşeder sadece özel hayatını beğenmezdi.Fatih bey için ise Osmanlı dahil en başarılı dışişleri bakanımız derdi.Kıbrıs ve Cezayir’de mücahitleri onun silahlandırdığını,1958-59 Londra Zürih anlaşmalarının çok büyük başarı olduğunu söylerdi.DPT TÜBİTAK gibi kuruluşları ben kurdum derdi ama Aym için bunu dediğini hiç duymadım.Tam tersine Aym ve senato yu vesayet kurumu olarak değerlendirirdi.Bu kurumları darbe sonrası ipleri eline geçiren hukuk proflarının kurdurduğunu Menderes’i onların idam ettirdiğini ifade ederdi.

    • Baran, başbuğ 27mayısta radyoya çıkıp adam gibi darbe bildirisini okumuş; öyle yurtta sulh konseyinin bir dolarlık mankurtları gibi stüdyodaki kadın spikerin kafasına silah filan dayamamıştır.
      Evet daha sonra da 14lerle birlikte sürgün edilmiştir, yurda döndükten sonra yine adam gibi üniformasını bi kenara koyup sivil siyasete katılmıştır.
      Ömrü hayatı boyunca da en kötü sivil yönetim bile askeri rejimden daha iyidir prensibince demokratik sivil bir siyaset izlemiştir; en azından biz öyle gördük…
      Nur içinde yatsın…

      • O burada genel temayül olmalı darbelerin söz sahipleri darbe sonrası sivil sahanın hep fake demokrasi iddialı muktedirleri oluyo bir köşeyi kapıyo. Sadece mizansen değişiyo hikayenin sonunda esas oğlan bir şekilde istediğini alıyo. Burada hep en son darbeciler cezalandırılır. O sona hiç şahit olmadık ya, bir ara Kenan Evren’i yokladılar da havamızı aldık yine.

        • Uğur bey işte sorun bu.
          Ne yazarsanız hangi kanunu getirirseniz getirin uygulayan onu mesleki kurallar ,aldığı eğitim ve vicdanıyla uygulamaz ise
          Böyle ucube düzen ortaya çıkar.Sonra suçu siyasetçiye atarız.

Yoruma kapalı.