Bir film izledim, ABD’nin Trump’la buluşmasını sağlayan süreci yaşar gibi oldum… Filmin adı ‘The Report’…

27
Solda filmin başrolünde oynayan Adam Driver, sağda raporun yazarı Daniel Jones..
Reklam

Geçen hafta izlediğimde Amerika’daki muhataplarıyla eş-zamanlı bir izleme olduğunun farkında değildim ‘The Report’ (Senato Raporu) filminin; ardından başgösteren tartışmalar uyanmama sebep oldu. 

ABD’yi  demokrasi, insan hakları, özgürlükler, hukukun üstünlüğü gibi kavramlar konusunda ‘örnek’ bir ülke olmaktan çıkarıp kendi vatandaşlarına bile acımasızca davranabilen bir ‘korku tüneli’ haline getiren zaman dilimini olanca çıplaklığıyla beyaz perdeye taşıyor film.

Türkiye’yi de benzer bir yola sürüklemek isteği TBMM tarafından 1 Mart (2003) tezkeresi ile reddedilen George W. Bush, 11 Eylül (2001) saldırıları sonrasında yürürlüğe soktuğu bir dizi yasal düzenlemeyle ülkesini tanınmaz hale getirmeyi başarmıştı.

Donald Trump’a yol açan Bush’un Sekiz yıl sürmüş başkanlık dönemidir.

Her an yeniden saldırı altına düşüleceği korkusunu vatandaşlarının yüreklerine sindirmeyi başardı Bush ve emri altındakilere, bu tehlikeyi savuşturmak için ne yapmaları gerekirse hepsini hiçbir sınır tanımadan yerine getirmeleri talimatını verdi.

İşkence dahil.

Hatta işkencenin o günlere kadar bilinmeyen en şiddetli biçimleri de dahil…

Amerikan yasalarına aykırı bu talimatın yerine getirilmesini üstlenenler, yarınlarda yaptıklarından hesaba çekilebilecekleri endişesiyle, korkunç eylemlerini farklı ülkelerde oluşturdukları işkence merkezlerinde yerine getirdiler.

Reklam
Öldüresiye işkence edilenlerden biri, Ebu Zubeyde..

Gözaltına alınanların beyinlerini bir an bile uyumalarına müsaade etmeden sürekli kahramanlık şarkılarıyla yıkama ve özellikle uygulandıklarında işkence yapılanda boğuluyormuş hissini uyandıran boğazına sürekli su verme (waterboarding) tekniği ile bilgi edinme çabasının sonucunun ‘sıfır başarı’ olduğu görüldüğü halde işkencelerin öldürünceye kadar devam ettirildiği gerçeği…

CIA’nin kendi elemanları yabancı ülkelerde casusluk yaparken yakalandıklarında nasıl davranacakları konusunda yararlandığı iki psikiyatri uzmanı doktor, o tekniklerini, bu defa çoğu Müslüman tutukluları konuşturma amacıyla tersine uygulamaya koyulmuşlar.

Psikiyatri uzmanlarının adları James Elmer Mitchell ile Bruce Jessen

Bilim insanlarının vahşice işkence seanslarında bizzat yer almaları bir skandal, ama daha büyük skandal, teknikleri amaca hizmet de etmediği, işkence edilenlerden bilgi edinmeye yaramadığı halde, uygulamayı aylar ve yıllar boyunca sürdürmeleri…

Filmde Bernadette adıyla Gina Haspel’i oynayan Maura Tierney (solda) ve sağdaki de şimdilerin CIA direktörü Gina Haspel’in kendisi..

İşkence altında ölenlerden yalnızca CIA’nin işkencecileri değil ‘bilim insanı’ unvanlı o iki psikiyatrist de sorumlu.

O işkence seanslarında bizzat yer alan CIA mensuplarından biri Trump tarafından CIA’nin başına getirilmiş bulunuyor.

Yazıya izlediğim bir filmle başladım, ama ardından CIA, psikiyatristler ve CIA mensupları tarafından yapılmış işkencelerle yola devam ettim. Sanki ilgisiz bir yolculuğa çıkmışım gibi gelebilir; ama öyle değil. ‘The Report’ filmi, ABD’nin en karanlık dönemlerinden biri olan 11 Eylül sonrasında ülkenin içine sokulduğu o korku atmosferinde yapılanları perdeye aktarıyor.

Hem de büyük bir başarıyla.

Reklam

Kongre ‘terörle mücadele’ bahanesiyle yanlış işler yapıldığı iddialarını araştırmaya karar veriyor. Senato’nun istihbarat komitesi başkanı olan kadın politikacı Senatör Dianne Feinstein bu konuyu vaktiyle FBI’da çalışmış bir yardımcısına veriyor. Daniel Jones adlı bu kişi, bir binanın güneş görmeyen bodrum katında aylar süren çalışmalar sonucu yukarıda özetle anlattığım gerçeklere ulaşıyor.

İşkencelere tanık olanlar Jones ve arkadaşlarına anlatıyor; anlatılanları başka tanıklıklarla doğrulatıyor Jones ve ortaya 7 bin sayfalık bir rapor çıkıyor.

Komitenin uzun raporunun 500 sayfalık özeti 2014 yılında kamuoyuna sunuluyor. Rapora göre, yapılan vahşi işkenceler bilgi almaya yaramamış bulunuyor. Senatör Feinstein, “CIA’nin yaptığı, Amerikan değerleri ve tarihi için bir kara leke” açıklamasını yapıyor. Feinstein’in çabaları işkenceyi yeniden yasaklayan bir yasanın çıkmasına da yol açıyor.

Filmi izleyenler, bu süreci, işkence sahnelerine de tahammül ederek, baştan sona izlemiş oluyorlar.

Amerika’yı karıştıran bir film bu.

Şimdilerde Trump’ın dışişleri bakanı konumunda bulunan, daha önceki görevi CIA direktörlüğü olan Mike Pompeo, filmin izleyenler üzerinde bırakacağı etkiyi azaltmak için birbiri ardına mesajlar atmaya başladı.

Biri şu: “İşin açıkçası şu: Kötü olanlar istihbarat savaşçılarımız değil teröristlerdir. Eski meslektaşlarım ve 11 Eylül’den beri bizi güvende tutan CIA’deki yurtseverler, Amerika sizleri destekliyor ve sizlere arka çıkıyor. Ben de.”

Pompeo’nun mesajlarına filmde gerçekleri ortaya çıkarma çabaları anlatılan Daniel Jones da kendi mesajlarıyla cevap vermekte.

Son zamanlarda izlediğim en başarılı siyasi film örneklerinden biri bu. Başrolde yılların eskitemediği Annette Bening (Feinstein) ile son zamanların dikkat çeken karakter oyuncusu Adam Driver (Jones) var.

Ben Amazon Prime sayesinde izledim.

Tavsiye ederim.

ΩΩΩΩ

Reklam

27 YORUMLAR

  1. Şimdi ABD’nin çıkarlarını dûşnen iki çeşit siyasetçi õrneği vermek istiyorum.

    Abdeli olanlar ve olmayanlar Trump ve Obama.
    Trump gibileri seçimi kazanıp servetine servet katacak her türü yalan kavga,insanlari dinlere, ve irklara bölüp parçalayip zehirlenmleri için her türlu oyunu oynayanı. Obamada bunun tam tersini yapanı.

    Dişardan ABD çıkarlarįnı destekleyenler Rahmetli Ecevit ve Şu anki TC Başkani.
    Ecevit olduğu gibi görünüyordu.
    Ve Oranda bir daireden başkada serveti yoktu…

    Erdoğanı yazmama gerek yok!
    Zaten onu 2007 den butarafa
    A Şener anlatiyor.
    Hergün eeeyy amerki ,eeeyy Obama diye haykıriyor…
    Tercümansız 4 saat Trumpin bakani ile gõrüşüyor ve ne konuştuğunu milletten ve siyasilerden gizliyor…

    Biz! Yani kendimizi DINDAR olarak sayanlar, hep CHP nin kötûlüklerini anlatiyoruz ve gelecek kuşaklarıde kandırıyoruz.
    Türkiyeyi 2.Dünya savaşına sokmamak için gayret eden İnõnü, bir taraftanda girme ihtimalına karşi tedbir almasını bile anlamak şõyle dursun, birde iftira atiyorlar.
    Tek bir õrnek! O zamanlar Camilere Buğday depolamış.
    Bir kõyün camisindeki buğdayi koruma o kõye ait olmazmı? Tabiiki o köy halkı korumasi lazım çatısız camilerin üzerine yağan karları sırf inönü düşmanlığından dolayi kürūmeyin(temizleme) ilk bahar o karlar eriyince buğdaylar çürûmüş… onu hiç unutmiyorlar.
    Nasıl şimdi Erdoğani kusursuz olarak gõrenler ve Ineõnüyü din düşmani ve milleti perişan eden olarak kabul ediyorlar.
    Yalnız o zaman İnönū savaşmamak içen uğraştiğini ve 3 alman markının 1 lira olduğunundan hiç sõz eden yok.

    17 senede kendilerine ABD ve batıya yatırım yapmak için TL ve TCyi sifirlayanlari halen daha tek laf ettirmeyen ve Doğeulardan kaçan bir millet olmuşuz.

  2. Sayın Fehmi Koru Amerikadan bahsetmiş. Acaba Bu filmi Türkiyeye uyarlayabilirmiyiz? Uyarlarsak vaka ve kişilerin birebir dönüşümleri ne olur? Sorulması gereken bu.

    • Ali bey olayları bazen ordan alıp buraya bazen de burdan alıp bilmem nereye uyarlamayı seviyorsunuz galiba ama bu türden senaryo yazarlığına kabiliyetli elemanları bulundurmak her zaman mümkün olmuyor ne yazık ki… bernar ve hamza beyler hafta sonları izinli biliyorsunuz; ne kadar ekmek o kadar köfte yani… mesai dışında tek kelime yazdıramazsın mübareklere! Hayır, ben yardımcı oliim isterseniz diiceem; memleketin içinde olup bitenler yetmiyormuş gibi bir de gavurun yediği haltları sanki bizimkiler yapmışmış gibi yeni baştan yazmak da baaya bi kabiliyet ister yani… neyse, iyisi mi şöyle yapalım: türkiyede üstüste olumlu gelişmeler ve proje üstüne projeler filan konuşulan günlerde uzak yakın demeyip dünyanın bilmem neresinde yaşanmış melanetleri getirip getirip onlardan bahsedelim ama başlıkları sanki türkiyede olmuş gibi değiştirerek verelim… mesela; terör saldırısında 82 kişi öldü! Korucuların üssüne saldırı: kurtulan yok! Bunlar işkenceye değil işkenceciye sıfır tolerans gösteriyor!(ne demekse?) Yani bu türden 3.dünya haberlerini lokasyon belirtmeden anasayfaya döşedin mi alsana gönüllerin türkiyesi..! Ondan sonra değme keyfine, her şeyi biz mi düşüncez kardeşim, ha gayret..!

  3. Önceki yazımda bir haberın Türkçe çevrisini beklediğimi yazmıştım, halen daha çevri yapan olmamış.
    Yalnız o haberde yazılanların bir kısmını Erdoğan uzmani Abdullatif Şener Cumhuriyete konuşmüş. Bende A.Şenerin konuşmasına bir birkaç ekleme yapabilirim.
    Şener şőyle bişliyor!

    “Erdoğan’ın mal varlığı Türkiye’nin milli güvenlik sorunu haline geldi’
    “Erdoğan, özellikle Trump’ın mektubu sonrasında, Trump’la baş başa ikili görüşme yaptıktan sonra, Türkiye’de kamuoyunda unutulmuş gibi görünen Kanal İstanbul konusunda niye baskı yapmaya başladı?”

    “Kanal İstanbul projesinin kamu menfaatine herhangi bir katkı sağlamaz.“Uzunca bir süredir özellikle Erdoğan ve İktidar çevreleri, İstanbul’a ikinci bir boğaz yapma derdine düşmüşlerdir. Halkın yararlanacağı bir kanal değildir. Ülke menfaatlerini gözeterek düşünülen bir proje değildir. 10 milyarlarca dolar masraf olacak bir projedir. Bunun yapılmasının hiçbir mantığı ve gerekliliği yoktur. Sadece İstanbullular değil, tüm Türkiye olarak, ‘Hayır, istemiyoruz, bu yanlıştır’ diyerek direnişe geçmemiz lazım.”

    Tayyip Erdoğan’ın Kanal İstanbul konusunda ısrarcı olmasının iki nedeni var. “Birinci neden elbette ‘rant iştahıdır’. Bu rant iştahı, mevcut iktidarın her konuda davranışının arka planını göstermektedir. İkinci boyutu ise, Montrö Antlaşması. Montrö Antlaşması’na baktığınızda, 12-15 arasındaki maddelerde var. Bir kere, Karadeniz’e kıyısı olmayan ülkelerin savaş gemileri, belli bir tonun üzerinde ise Karadeniz’e hiç giremiyorlar. Ama o sınırlı tonajın altındaki savaş gemileri ise, Karadeniz’e kıyısı olmayan ülkeler tarafından Karadeniz’e sokulduğunda, en fazla 21 gün sonra çıkması gerekiyor. ?Bu, öteden beri ABD’yi çok rahatsız etmiştir ve Montrö Antlaşması’nı nasıl deleceğini hesaplamıştır. ABD’nin bir tek askeri filo oluşturamadığı ve kalıcı olarak bir üs kuramadığı yer Karadeniz’dir. ? Ama Kanal İstanbul yapıldığı takdirde, Montrö’yü tartışmalı hale getirmiş olacaksınız.”

    Erdoğan’ın Kanal İstanbul projesinde ısrarcı olmasının nedenini kişisel sebepler.” “Erdoğan, özellikle Trump’ın mektubu sonrasında, Trump’la baş başa ikili görüşme yaptıktan sonra, Türkiye’de kamuoyunda unutulmuş gibi görünen Kanal İstanbul konusunda niye baskı yapmaya başladı? Erdoğan ve ailesinin tüm mal varlığının açıklanması ile ilgili ABD’nin gündemindeki yaptırımlar, Halkbank meselesi ile ilgili Erdoğan’ın sanık sandalyesine oturtulması gibi kişisel endişelerle, bu Kanal İstanbul projesinin ısrarlı bir şekilde gündeme gelmiş olmasından endişe duyuyorum. Dünyada böyle saçma bir proje yoktur. Erdoğan’ın mal varlığı Türkiye’nin milli güvenlik sorunu haline gelmiştir. Aslında bu noktaya geldikten sonra istifası lazımdır, özellikle istifa etmemekte direniyorsa Türkiye’nin işine yaramayacak ABD projelerinin peşine takılmamalıdır.”

    Bahsını ettiğim yazıda bunu benzeri bir yazı. Sadece ABD deki edindikleri Mal varlığının ne yollardan ABDye sokulduğunu ve Obama yönetiminin gizli servisler vasıtası ile bir kaçinadan nasıl haberleri olduklarını yaziyor.

    O iddaları buraya yazarsam yorumum yayınlanmaz, onun için yazmiyorum….

    Zaten Senetörler falan hepsi biliyor.

    • https://youtu.be/ij79mlxRZ6Q

      Az önce izledim Memduh Bayraktaroğlu neredeyse kafasını duvarlara vuracak gibi dertli konuşuyor ve kanalın mühendislik açısından asla yapılamıyacağını burada Erdoğanın amacının sadece kanal üzerinden montrö’yü tartıştırmak olduğunu ve CHP yüzünden de yakında televizyonlarda bu anlaşmanın tartışılacağını anlatıyor.

    • Nurdan abla bu ifadeler de neyin nesi allaşkına: “Şener şőyle bişliyor!” Kusura bakmayın ama o çeviri bürosu bence sizi söğüşlüyor benden söylemesi..! Şener ne işliyor bilmiyorum ama mutlaka bişeyler işliyodur tabii; ama kusura kalmayın kopilediğinizden hiçbişey anlaşılmıyor yani…

  4. Hiçbir film ortalığı karıştırmaz, karıştıramaz; hele de oralarda..! öyle ki yapılanlar, yaşanılanlar ve anlatılanlar tümüyle rutin uygulamalardan ibaretken kim niye şaşırsın ki..? Bekir beyin de belirttiği gibi kimin ne mal olduğunu, neyin nesi olduğunu anlayabilmek için illaki bir film şeridine bakmaya ya da basılı kağıt tomarını yalayıp yutmaya gerek var mı? Her cinayette olduğu gibi katil mutlaka olay mahalline geri döner ve ortalığı bi kolaçan eder, fırsat bulursa kırılıp dökülenleri de işte böyle deliğe süpürüverir… edebiyat biraz da kendi yapıp ettiklerini yedikten sonra kusup çıkanları tekrar yalayıp yutmaktan ibaret değil midir..?

      • Ya Allaaaah Bismillah (makas sesi), Libya’da AVM açılışı yaptık. Şaka bir yana haritaya baktım da General Hafter Libya’nın %60’ına ve deniz kıyısının çoğuna sahip gözüküyor. Ne dersin bu densize haddini bildirecek mi Devlet bey?

  5. Çok yakında benzer bir durumun İngiltere’de olduğu TV haberlerinde geçmişti. Teröristleri takiple görevli istihbaratçılar bazılarına işkence yapmış ve nasıl olmuşsa bu iş mahkemelik olmuş. Hükümet istihbaratçılarını (MI6) savunmuş. İngiliz yargıç da MI6 ajanlarının görevini yaptığını ve işkence dahil suçlanamayacağına hükmetmiş ve beraat kararı vermiş. Fakat kararına bir de uyarı eklemiş. “İstihbaratçılar dokunulmaz değildir”.

    Hemen her ülkenin kendine yönelik teröre karşı en ağır tedbirleri aldığını görüyoruz. Türkiye’nin de teröre karşı ne kadar ağır ve güçlü önlemler aldığını biliyoruz, şimdi ayrıntısına girmeyelim. Sivillere yönelik ölümle sonuçlanan eylemleri acımasızca yerine getiren teröristlere ben de acıyamıyorum. Fakat bunu gerekçe göstererek her türlü şüpheliye işkence yapmak ise ahlaken o teröristlerin seviyesine inmek oluyor. Sanırım ABD Guantanamo ve benzeri uygulamaları ile ölçüyü kaçırdı. Fakat ABD’de bu tür uygulamalar kalıcı olamıyor, bir süre sonra bilgiler ortaya çıktıkça gereği yapılıyor.

    ABD veya herhangi bir ülkenin başka ülkelerdeki askeri operasyonlarına karşı savaşmak terörizm değildir. Örneğin IŞİD’in ABD askerlerine karşı savaşması terörizm değildir. Fakat eline geçirdiği bir düşman tarafı gazetecinin kafasını kamera karşısında kesmek, uçağı düşürülen Ürdün pilotlarını demir kafese koyup yakarak öldürmek terörizmdir.

    Birde herkesin teröristinin ayrı olması sorunu var. Örneğin Türkiye (Erdoğan) Suriye Ulusal Ordusu’na sahip çıkıp devletin resmi temsilcisi Esad’a terörist derken, Rusya ve İran tam aksini söylüyor.

    Bir kişi terörist dahi olsa, hukuk kurallarına ve ahlaki değerlere uyulması gerekir diye düşünüyorum. Çok özel durumlarda mecbur kalınan ve faydası da görülen uygulamaları gerekçe göstererek bu insanlık dışı davranışa meşruiyet kazandırmaya çalışılmamalıdır. İngiliz yargıcın dediği gibi, “Beraat fakat istihbaratçılar dokunulmaz değildir”.

    • İşkencenin İngilterede yasalaştığını ilk Ocak medya haberiyle öğrenmiştim.
      Bu da başka bir sitenin haberi. Haberin başlığında da yer alan “ajanlar cinayet işleyebilir işkence yapabilir” cümlesi Türkiyedeki işkence ve işkence sonucu ölümlerin ingilterede çıkan bu yasanın önceden bilinmesinin verdiği güvenceye dayandığını anlatıyor olabilir.

      http://www.etha15.com/haberdetay/ingiliz-yargisi-ajanlar-cinayet-isleyebilir-iskence-yapabilir-108261

      “Dünya bir tuhaf dönüyor”. Umarım birileri Türkiyenin Müslümanların yaşadığı bir ülke olduğunu anlayıp hiç bir dinin kabul etmediği bu yollardan dönerler.

  6. Film izlemeye gerek yokki… Filmi yapan Zaten Amerikalılar…..,Amerikanın yalanları…Amerikanın zulümlerini….Amerikanın sömürgeciliğini….
    Adamlar her haltı yer… Sonra bak içimizdeki kötüler yaptı der film çekerler…kurtarıcı Amerika olur…. Sonra yerleştirirler sana alğıyı… Sende siyasi film dersin…. Amerikayı eleştirecek filmleri piyasa sürerlermi hiç….Hepsi Amerikanın işi…:))))

  7. Senelerdir apaçık delillerle yazilan bu yazıları okuyupta hala Amerika’nın açtığı bu yoldan yürüyerek diriliş hülyaları görenlere ne demeli…!!!

    Hele bir de büyük oyunu gördüklerini söyleyipte oyunun bir parçası olduklarını göremeyenlere ne demeli…!!!

    ALLAH gözlerini açsın
    ALLAH basiret versin
    ALLAH yanlış yoldan dönmeyi nasip etsin.
    AMİN İNŞALLAH.

  8. Fehmi Bey,bu kadar okumanın yazmanın,
    İngilizce,Arapça,Türkçe gazeteleri takip etmenin yanında film de izleyebiliyor. Herhalde bunu memuriyet gibi,ticaret gibi bir işi olmamasına,hayatını kalemiyle kazanmış olmasına borçlu.

    Söylemesi ayıp,ben hiç film izlemem;
    ne yerli,ne yabancı.Ne olacak halim ben de bilmiyorum.Abdulhamit’miş,Diriliş’miş, Kuruluş’muş,Kurtlar Vadisi’ymiş…Hepsinin
    adını duyarım ancak.Sadece film değil,
    diğer telebizyon yayınlarını da izlemiyorum.Evlilik proğramları, aile kavgaları gibi yayınları girip çıktığım yerlerde ekranda görürsem bir an evvel kendimi oradan dışarı atarım.
    İzleyenlerin nasıl izlediğine de hayret ederim.

    Çok eskiden haberleri ve tartışma programlarını izlerdim;şimdi onları da izlemiyorum.Sadece seçimler yapıldığında bir ya da iki gün sonuçları almak için televizyon izliyorum.Kendisini desteklediğim halde Erdoğan’ın çıktığı programları bile izlemem.Ak Parti’ye açıkça destek verdiğim için bazıları benim sürekli İktidarı destekleyen kanalları izlediğimi zannediyor.Ne gezer?
    İşte bu sebeple trol mrol diyen oldu muydu tepem atıyor;trol senin babandır
    demekten kendimi alamıyorum.

    Yenişafak’ı elime alarak,Star ve Karar’ı internetten takip ederim.Köşe yazarlarının yazılarını veren internet sitelerinden başlığı dikkatimi çeken birkaç köşe yazarını okurum.Gene internetten
    Hürriyet’in haber başlıklarına bakarım.
    Twittera da biraz baktığım olur.Geçmişte
    Zaman gazetesini de çok okudum. Önceleri nisbeten beğenerek okuyordum;
    Dersane Meydan Muharebesi’inden sonra
    canım sıkılarak,aşağı yukarı kapanıncaya kadar okudum.Adım adım yok oluşa doğru
    gidişini bir okur olarak izledim.

    Fehmi Bey’in özellikle pazar günleri “Bir
    film izledim…” başlıklı yazılar yazması beni böyle bir yorum yazmaya sevketti.

    • Bekir Bey, yorumlarınızı yazarken gereksiz yere ENTER tuşuna basıyorsunuz galiba. Birçok cümleniz daha bitmeden satır başı oluyor. 🙂

      • Evet,galiba öyle yapıyorum.Sebebini ben de merak ediyor,hatta niçin böyle oluyor diye sebebini yorumculara sormayı düşünüyordum.

        Ben sormadan siz sebebini söylediniz.Teşekkür ederim sayın mim.

      • Galiba bekir bey sebepsiz yere enter tuşuna basıyor ya da ne biliim belki de alışkanlık olmuştur öyle…

  9. Vatanseverlik nedir diye soruyor avam kardeş, gecikmiş ama yerinde bir soru: dünya gemisin başkenti pensilvanya dolayında 400dönümlük bir malikane satın alıp oralarda hem inzivaya çekilmek hem de biyandan adalet yazıları filan çırpıştırmaktır?

    • Sayın H.Gayret, gözünüzü hep Pensilvanya’daki arsalara dikmişsiniz. Biraz da Kanalistanbulya’daki arsalar ile ilgilenmenizi tavsiye ederim. Getirisi çok daha yüksek olabilir. Yoksa bu projede gelecek görmüyor musunuz?

  10. Yol üzerine bir düşünce!

    Yazdıklarını bilgece bulduğum AVAM rumuzuyla yazan değerli hocam ” yolun sonuna mı gelindi acaba?” diye sormuş dün.

    12-13 yaşlarımı yaşarken düz ova’dan ibaret küçük ilçemizin yollarında bisiklet sürüyordum.  Uzak yolları deneyimleme arzusu bana gece herkesin uyuduğu bir saatte sabaha karşı şehirleri birbirine bağlayan otoban yollarda sürüş deneyimi yaşattı. Ne kadar uzağa gidersem gideyim yol hiç değişmiyordu. Yolların da bir sonu var mı sorusu işte o zaman aklıma düştü ilk defa. Her ne kadar küçük ilçemizin merkezinde mahalle aralarında çıkmaz sokaklara rastlanam da şehirleri birbirine bağlayan ana yollarda da böyle bir son varmıyıdı acaba?
    20’li yaşlarımı yaşarken uzak şehirdeki bir taziye evine gittiğimde benim gibi misafir olanların  birbirlerine hangi yoldan geldikleri sorularını duyunca demekki şehirlere başka yollardan da gidilebiliyormuş fikri oluştu.

    25’li yaşlarımda dünyanın herhangi bir noktasına gitmek için birbirinden farklı ana yolların olduğunu keşfettim. (Ben ilkokullu olduğum için üstüne bir de asosyal hir hayat yaşadığım için geç farkettim, halbuki bu gün 10 yaşındaki çocuklar biliyor bu yolları.)

    [Bu platformun takipçileri kim bilir bugüne kadar kaç ‘yol üzerine’ yazılan yorum yazıları  okumuştur, hemen bütün takipçilerin de benzer ‘yol’ üzerine düşünceleri mutlaka vardır]

    30’lu yaşlarımın sonuna geldiğim bu günlerde sayısız yol kavgalarına şahit oldum. Ağız dalaşından ibaret olanından tutunda kitlesel ölümlerle bitenine kadar çok gereksiz kavgalar gördüm. Sadece ben deyil efendim herkesin gördüğü kavgalardan söz ediyorum. Ben en son görenlerdenim.

    Bu kavgaların tamamının tek bir sebebi var, istisnasız hepsi hak ihlali nedeniyle..

    Ah be abicim! Yeni milenyumu yaşıyoruz herkes hakkı olana razı olsun. Kimse kimsenin hakkını ihlal edip başkalarının hakkı olanı  kendi hakkı görmese kavga olur mu hiç.
    ( İnsanlar deli değil, herkes aklıyla hareket eder. Öyleyse bu anlamsız görünen kavgaların sebebi hikmeti nedir ki sonu gelmiyor?)

    Neyse efendim konumuz yol üzerine..

    Geçen gün nahoş bir haberin altında iki yorum gördüm twitter’da. İlki, “çukurun da dibi, bunun daha dibi yok” ikincisi, “yanılıyorsun kardeşim, çukurun dibi yok”.

    Ben ikinci yorumun doğruluğuna inanıyorum. Yolun sonu yok yani!

    İtiraz edecek olanlara da iki kavramı hatırlatmak isterim; ‘Esfeli safilin’ ile ‘alayı illiyyin’. Bu iki kavramın ifade ettiği derin manayı tahayyül edebilen var mı?

    Bu soruya verilebilecek her cevap bu gün ile sınırlıdır kanatimce. Yarın Allah’ın ne yaratacağını bilemezsiniz.

    Bundan sonrası eldeki verilerle yolun nerelerden geçeceğine dairdir.

    Herkese hayırlı yolculuklar dilerim…!

  11. Fehmi bey! Affınıza sığınarak.
    Biraz kendimi anlatmak istiyorum.
    Benim günlük yaşam tarzım.
    Her zaman sabah erken kalkarı,akşamda geçe yatarım en fazla 5 bazen 6 saat uyurum
    ve kaltığımda kendimi ćok dinlenmiş hissederim.
    Sabah namazından sonra 6:30 evden çıkar 5 k.m yüriyerek sipor kulüpüne giderim.
    Orda hocalar eşliğinde haftanın iki günü birer saat 3 günu 2 saat 2 günude 3 saat 8 değişik kategorilerde eksersiz yapiyorum. Dõnüşte haftanın 4 günü 8 k.m yürüyorum.kısacası haftada en az 100 km yürüyorum. 100 km 9 saat en fazla 10 saat yağmurlu falan olunca biraz hızım azalıyor.
    evumün ufak tamirlerini kendim yaparı.
    Evin õn ve arka bahç 900 metre kare çimenleri falan kendim keserim, bahçeyide ekiyorum.
    Açıkcası çalışmayı, yemek yapmayi, evümün bütün işini kendim yapaeım ve bundanda çok zevk alırım.
    Geniş bir Arkadaş çevrem var Tûtkler harıç her milletten ve her dinden arkadaşlarım var.
    Çok aktif bir yaşam tarzım var.

    Peki ben kendimi neden yazdım veya anlattım.
    Burda benim yazmamdan rahatsız olan bazi haddini bilmezler nasil bir karektere sahip olduğumu öğrenmeleri için.
    Bu siteden onlar gibi niceleri geldi geşti.
    Benim yorumlarımın okunmadığm sizi ne ilgilendırıyor?
    Bu sitede şimdiye kadar yazdįklarımda kačtane yalan okudunuz?
    F.Korunun günlüğûnden niceleri geldi geçti.

    Ben yazar değilim ve benim yarım yamalak yazılarımı kalkıp Fehmi bey kendi kendine yorum yazmış diyenlere de ben ayne şöle cevap yazmıştım “Ben kendi yazdığımı okuduğum zaman kendim dahi anlamiyorm, fakat Fehmi beyin yazılarıni anliyorum,”diyerek onlarla alay etmiştim. Hatta bir defasında kız kardeşim telefon etmişti gülmekten konuşamiyordu. Abla bunlar galiba okuma yazmi bilmiyorlar demişti.

    Ben okuduğu ve konuşulanları, pek unutmiyormuşum. Bunu ben sõylemiyorum çevrem ve aile doktorlarım bana sõyliyorlar.

    Rahip olayında benimle idiaya girenler olmuştu, sonunda kendileri yanıldılar. Hatta şunuda yazmıştım “Erdoğan ve Trump birbirlerini menfaatlari gereği çok seviyorlar ve ikiside danışıklı dõvüş yaparak seçim kazanmak için Rahibi kullaniyorlar” şimde ne oldu?
    Rahibin meshebi olan kiliseler Trumpin azlini isteyen bir bildiri yayınladılar.
    O bildiriyi herhalde keyf için yayınlamadılar.
    Rahim anılarını yazdı ve Gülen cemaatıni bilmediğini onlarla ilk kez hapishanede karşılaştığını ve onların suçsuz olduğunu de anılarında yazmiş.
    Amerkalılar. Babalaride olsa açığını buldularmi onu bitirirler.

    Bu arada Türkiyeyi sırf oy için dışarda bitirdiğini artik hiç bir devlet Tüekiyeyi ciddiye almiyor.
    Enes Kanter için kirmizi bülteni Kanada kaldırdı.
    Kanada hiç bir devletle kavgalı değil, şimdi Erdoğan Kanadaya EEEEYYYY Canada desin bakalım.
    Burdaki trollar: Allah izin verdiği müddetçe ben her gün yazacam. Benim okunup okunmamak gibi bir derdim yok.
    Havuz Trolleri geçenlerde Fehmi beyede medeni õlü yazarı demiştiler.
    Troller daha size çok haberlerim var.kendim tercüme etmek istemiyorum, siteleri takip ediyorum Türkçeye çevrilir çevrilmez hemen yazarım.

  12. Guantanamo hatiraları kitabin yazarı kitabında nasıl işkence yaptıklarını anlatiyor.
    Yalnız hatıraları kitaplaştırdıklari için hemen hemen her sayfanin yarısına yakın satırlari karalanmış.
    Hatıraların sahibinin suçsuz olduğuna dair CIA ajanlari de mahkemede şahitlik etmişler mahkeme berat etmesine rağmen 2 defa senetoda çoğunluk Cummuhurriyeçilerin elinde olduğu için red etmişler.
    Daha sonra kitabı yayınlanıca serbest birakmak zorunda kalmışlar.
    Obamada iki sefer Guantanamoyu kapatmak için imzaladi gene Cumhuriyettçiler red ettiler.
    Yukardaki Pompeo nun Twittindeki fiction kelimesini herhalde kendisi için kullanımş.
    Gerçekten bu siyasetçilerde hiç utanma yok. Bizim doğuda böylelerine “AR DAMARI ÇATLAMİŞ DERLER.”

    Bundan bir süre õnce sağ yakaladıklari işitli teröristi õldüren subay savaş suçlusu olarak yargılandığı mahkemede yalanci bir şahit vasıtası ile berat etmişti. Hemen arkasından Trump onu beyaz sarayda ağırladi ve onu kahraman ilan etti.

    Şimdi Pentagon o teröristin yerde baygin yatarken subayın onu nasıl öldürdüğu videosunu ve gene o olay hakkında pentagonun olayi soruşturduğu şahitlerin ifadeleri ve gõruntulerini medyaya servis ettiler.

    Pentegondaki subayın iş arkadaşlari onun için cani, şeytan, merhametsiz, kanunları hiçe sayan bir katil, ifadesini kullanmışlar. Herhalde şimdi o olaydan sonra emekli olmuş o subayi kotese tıkarlar.

    Bu videolari ve konuşanlrı izleyince.
    Böyle bir olay bizde yaşansa, acaba ne yaparl diye düşündüm… Bizde nemi yaparlar? diye kendi kendime sordum.
    En başta o subaya şeref madalyasi takarlar ve kahraman ilan ederler.
    Aynen “KILIÇTAROĞLUNA” yumruk atanın vatandaşlar tarafindan eli öpüplürken soruşturmayi yürüten yargide, CHP milleti kışkırtmış diyerek CHM yi suçladıği gibi olur.

    Gerçi bizde bu tip olaylar şõyle dursun terörist olmamasına rağmen yüzlerce insanın kafasına sıkįp cansız bedenleri dahi kayip ediyorlar.

  13. Yazdıklarınız ABD’den başka, tanıdığım bildiğim bir ülkeye de benziyor ama hangisi olduğunu çıkaramadam. Demek dünyada ülkeler farklı olsa da uygulamalar benzer olabiliyor. Bakalım sonu nasıl olacak???

  14. Konuyu Erdoğana bağlamayı atladınız. İnsan bi tarafından dokundururdu. Sizin gibi mualif bir yazar nasıl olurda atlar. İlginç….

    • Dinlendir… kampçıla…taktiği uygulanıyor Hasan bey…. Merak etme kampçılı birileri çıkar birazdan…Allah başınızdan eksik etmesin onları…
      Biraz vakit ver Fehmi beye… bugün pazar… yarın mesaisine devam….

  15. VATANSEVERLİK NEDİR.
    Yöneticiler için en kolay yöntem kamuflaj vatanseverlik pozlarıdır.
    Aslında gerçek niyetleri gizlemenin en iyi yöntemi.
    Bazı ülkeler yaptığı yanlışları gizlemez bazıları ise gizlemeyi hayat memat meselesi sayar.
    Geçmişte yapılan yanlışları da bazıları her zaman tartışır bazıları epey zaman geçtikten sonra ;o zamanın şartları öyleydi ne yaptıysak ülkenini bekası için yaptık derler.
    Yönetim farklılığı bu çizgi üzerindedir.
    kimileri en sağda kimileri de en solda bulunur.
    Halkını korumak adına hukuk dışına çıkılması yöneticiler için en kestirme ve kolay yöntem görüldüğü yerlerde aslında bu yöneticilerin kendini haklı çıkarmak çabasından başka bir şey değildir.
    Bilinir ki bir ülkeye yanı halkına yapılan en büyük kötülük adalet ve hukuk dışı yöntemlerle bir günah keçisi bulup bütün bedeli savunmasız ve güçsüz bir kesime ödetmek olur.
    Devletin eşsiz propogandaları ve hukuksuzca ezdiği kesimlerin savunma araçları ellerinden alınarak
    yaptığı korkunç adaletsizlikleri halkına ülkenin bekası için en doğru yöntemmiş gibi alkışlatır.
    Zamanla gerçeklerin anlaşılması geri dönülmez yaralar bırakır.
    Adaletten sapan yönetimler aslında ülkelerine ve halkına en büyük ihaneti yapmışlardır.
    Adaletsizliğe uğrayan her kesim halkından soğur ve devletinden duygusal olarak kopar.
    İçtenlikle benim ülkem benim halkım diyemez hale getirilen kesimler o ülke için felaketin başlangıcıdır.
    Hangi ülkede olursa olsun adalet ve hukuk düzeninden sapan yönetimler işledikleri her adaletsizlik millet ağacının gövdesine vurulan bir balta darbesidir.
    Adaletsizliğin boyutu bu balta darbesinin etkisiyle doğru orantılıdır.
    İster dünyanın en gelişmiş ülkesi olsun isterse en geri kalmış ülkesi adaletten sapan yönetimleri halkı alkışladığı (çoğunluğu)sürece yaptıkları haksızlıklar ölçüsünce ömründen yiyecektir.
    HER ŞEY ADALET ÜZERİNE BİNA EDİLEBİLİR.
    ADALET ÜZERİNE BİNA EDİLMEMİŞ VEYA TEMELLERİ HER GÜN HAKSIZLIKLARLA DARBE YİYEN YÖNETİMLER BU DARBELERİN BÜYÜKLÜĞÜ ÖLÇÜSÜNDE YIKILIP GİTMEYE MAHKUMDURLAR.
    En gelişmiş olsalar da eskiden yaptıkları iyiliklerin kötülüklerinden fazla olması oranında gelişmiş devletler ,kötülükleri iyiliklerini geçmeye başladığında motoru durmuş uçak gibi yolcular ilk başta gittiklerini sansa da kaptan köşkünde çoktan panik başlar.
    ADALETTEN SAPAN ÜLKELERİN BİRLİĞİNİ,DİRLİĞİNİ SAĞLAMASI İMKANSIZDIR.
    Sanırım herkes en adıl olan ülkelerde yaşamak ister.
    Zulme uğrama da kendilerine sıra gelmemişler veya sırasını savanlar için adaletsizlikler kurtuluş değildir.
    ADALETSİZLİK ÖYLE BİR BELADIR Kİ GÖRÜLDÜĞÜ YERDE EZİLMELİDİR.
    YOKSA ZULME RIZA ZULÜM OLUR.
    DÖNÜP DOLAŞIP YAPANLARI DA ALKIŞLAYANLARI DA ,BANA NE DİYENLERİ DE GÜN GELİR FECİ ŞEKİLDE YAKAR.
    HERKESİN HER EYLEMİNDE ADİL OLMASI DİLEĞİYLE.

Yoruma kapalı.