Türkiye’nin gözbebeği konumundaki kenti İstanbul’un orta yeri İstiklal Caddesi üzerinde bomba patladığını biraz gecikmeli de olsa işittiğimde, ben de herkes gibi, bilgi sahibi olabilmek için, önce geleneksel medyaya sonra da sosyal medyaya yöneldim.
Geleneksel medyada haber sunanlar yayın yasağı sebebiyle lafı ağızlarında geveliyordu.
Sosyal medya ise bir tuhaf olmuştu; platformların hiçbirine ulaşılamıyordu.
Neden sonra bir seyahate çıkmak için havalimanında bulunan Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın olayla ilgili açıklaması ile karşılaştım. Daha sonra da bölük pörçük haberler sızmaya başladı. O arada, her yerde her kafadan farklı bir ses çıktığına eminim.
Dün akşam eski Türkiye yeniden avdet etti. Önce yetkililerin verdiği bilgiler ile hep aynı kaynaktan alındığı anlaşılan görüntüler ekranlardan evlere ulaştı; ardından da daha önce Ukrayna savaşıyla ilgili bilgi vermek üzere ellerinde sopalarla iki tarafın taktiklerini izah etmelerine alışılmış ekran yüzleri, yine aynı sopalarla Beyoğlu’nda yaşananları yorumladılar.
Bu yazıyı yazarken artık herkesin bildiği ayrıntılara ben de hakimim. Ayrıntıların bazısı birbiriyle çelişiyor olsa da, tablo, çok flu sayılmaz.
Failin bir yıl ya da altı ay veya dört ay önce, Suriye sınırından geçerek yolunu İstanbul’a kadar düşürmüş, aylardan beri bir tekstil atölyesinde çalışmakta olan veya kaldığı evden burnunu bile dışarıya çıkarmamış bir kadın olduğu anlaşılıyor.
Kadının bu eylem için özel eğitilmiş olduğu söyleniyor ama pek de o kadar özel eğitilmediği için olacak, hemencecik kimliği belli olmuş.
Eylemi öncesinde uzunca bir süre oturduğu yerden kalkmamış, patlama anından saniyeler önce koşarak kaçmaya başlamış kadın. İlk fırsatta bir taksiye binip burnunu bile çıkarmadan günlerini geçirdiği Küçükçekmece’deki eve kapağı atmış veya önce Esenler’de işyerine yakın olduğu için oturduğu eve gitmiş o taksiyle ve sonrasında yakalanacağı Küçükçekmece’deki eve gelmiş.
Neyse nasıl olmuşsa olmuş, gecenin bir vakti, Küçükçekmece’deki ev polisler tarafından basılmış, kadın kıskıvrak yakalanmış. Ya da evin arka penceresinden kaçmaya çalışırken farkına varılarak kaçması engellenmiş.
Polisler tarafından götürüldüğü Emniyet müdürlüğünde kendisini PKK/PYD/YPG militanı olarak tanıtmış kadın ve eylemi mensup olduğu örgüt adına işlediğini itiraf etmiş. [PKK ise bir yabancı ajans aracılığıyla eylemle ilgileri olmadığını açıkladı. Herhalde terör örgütüne inanılacak değil ancak övüneceği yerde PKK neden böyle bir açıklama yapmış olabilir?]
Eylemcinin ülkeye gelmeden önce ikamet ettiği Suriye’deki bölge PYD/YPG’nin ABD gözetiminde hakim olduğu bir yer mi, yoksa hemen her tarafında Rus askerlerinin fink attığı veya Türkiye’nin gözetimi ve desteğini arkasına alan ÖSO (Özgür Suriye Ordusu) adlı örgütün bulunduğu bir yer mi, onu tam öğrenemedim. Orası biraz flu. Ancak, ilk elden bilgilere sahip olması beklenebilecek bir yetkilinin kamuoyuyla paylaştığı bilgilerden, devletin, PKK’nın sınır-ötesi irtibatı PYD/YPG’nin eylemle bağlantısından emin olduğu anlaşılıyor.
Yetkilinin açıklamalarına bakılırsa, devlet, eylemden ABD’yi de sorumlu tutuyor. [ABD’nin Ankara büyükelçiliği ise, sosyal medya hesabından, genel olarak her türlü terörü ve özel olarak İstanbul’u kana bulayan eylemi lanetlediğini, Türkiye ile dayanışma içerisinde bulunduklarını duyurdu.]
Eylemcinin patlamadan hemen önce kaçarken etrafta çok sayıda bulunan gözetim kameralarına yansıyan görüntülerinde yanı başında görünen iki kadından da kuşku duyanlar olmuştu; o kadınların İsrailli olduğunu İran’ın haber ajansı (İRNA) duyurduktan sonra, İsrail medyasından kadınların isimleriyle birlikte onay da geldi.
İsrailli iki kadın turistmiş ve zaten oradan havalimanına gidip ülkelerine geri dönmüşler…
Görgü tanığı oldukları için ifadelerinin hemen alınması iyi olurdu, herhalde gecikmeli de olsa bu eksik giderilecektir.
Kısa süre önce yapılan etkin bir açıklamadan Türkiye’de terör eylemi de yapabilecek militan sayısının neredeyse iki haneli rakama kadar azaldığı öğrenilmişti. Onların da ayakkabı numaralarına kadar her türlü bilgiye devlet sahipmiş.
Pazar günkü eylemden sonra güvenlik güçlerinin 40’tan fazla meskenden çok sayıda zanlıyı derdest ettiği medya tarafından duyuruldu.
Tablo şimdilik bu. Geriye ne kaldı?
Kalan şu: Ülkemize yönelik terör eylemi yapabilecek tek bir adres yok; içeride ve dışarıda, değişik amaçlarını gerçekleştirmek amacıyla kan akıtıp can alacak eylemler yapabilecek her adresi ‘kuşkulu’ olarak görmeden ve peşin fikirle hareket etmeden olayın üzerine gidilmesi gerektiği gerçeği akılda tutulmalı.
Eylemin gerçekleşmesini sağlayan odaklar ve kişiler, yalnız öncesini ve eylemi değil sonrasını da mutlaka planlamışlardır.
Terör yalnızca patlayan bombadan ibaret değildir, patlayan o bomba ile meydana gelmesi beklenen her şey terör tanımının içindedir.
Devlet adına işin peşine düşen ve pazar günü yaşananın bir veya birden fazla kez tekrarlanmamasını sağlamakla görevli olanların, kendilerine sunulmak istenenle yetinmeyip hep bir adım ötesini hesaba katarak olayın üzerine gitmeleri doğru olur.
Geçmişte bizde yaşananlarla bizden önce benzer terör eylemlerine muhatap olmuş ülkelerin deneyimleri göz önünde tutulmalı ve altına bakılmadık tek bir taş bile bırakılmamalıdır.
Ne demek istediğimi daha iyi anlamak isteyenler, İstiklal Caddesi’nde bombanın patlamasından birkaç saat sonra kaleme aldığım, vaktiyle İtalya’yı derinden sarsmış Piazza Fontana bombalama eylemiyle ilgili dünkü yazıma bu gözle bakabilirler.
İtalyanlar 17 kişinin hayatını kaybettiği 1969 yılındaki o patlamadan sonra olaya peşin fikirle yaklaşıp bir dizi yanlış sergiledikleri için, arada üç kez farklı yargılamalar yapıldığı, çok sayıda insan ‘suçlu’ görülüp yargılandığı, hatta mahkum da edildiği halde, o eylemin gerçek sorumluları 1969’dan bugüne kadar hesaba çekilemedi.
Bizde de, bir döneme damga vuran terör eylemleri esnasında işlenen siyasi cinayetler ve suikastların failleri olarak yargılanıp mahkum edilenler oldu; ancak kurbanların yakınları, eylemlerin gerçek faillerinin o insanlar olduğundan kuşkularını halen muhafaza ediyorlar.
Peşin fikirle yaklaşılması gerçeklere erişilmesinin önünde en büyük engel.
Herhalde bunca deneyime rağmen aynı hataya bu defa düşülmez.
Yoksa düşülür mü?
ΩΩΩΩ