You are currently viewing Cemaat yurtdışında saldırıda… Hükümet ne yapıyor, ne yapmalı?

Cemaat yurtdışında saldırıda… Hükümet ne yapıyor, ne yapmalı?

  • Post author:
  • Post category:Genel

AB’den sorumlu bakan Egemen Bağış’la gitmiştim Kopenhag’a… Bakan orada hem AB ile ilgili bazı konuları muhataplarıyla konuşacak, hem de artık yerleşik hale gelmiş vatandaşlarımızın düzenlediği bir etkinliğe de katılacaktı.

Cemaat’e bağlı bir kuruluşun düzenlediği hemen anlaşılan etkinliğin yapıldığı salonda vatandaşlarımızdan daha çok Danimarkalı politikacı vardı. Yanımda oturan kuruluştan bir yetkili, “Yıllardır burada muhalefet partisine yatırım yapıyoruz; burada gördüğünüz politikacıların çoğu düzenlediğimiz gezilerle Türkiye’ye geldi, ilk seçimde de iktidar oluyorlar” diye kulağıma fısıldamıştı.

Helle Thorning-Schmidt’in partisinin çoğu milletvekili, muhalefette bulundukları yıllar içerisinde Türkiye’yi defalarca ziyaret etme imkânı bulmuş, ‘Türkçe Olimpiyatları’ gibi daha global etkinliklere de katılmışlar…

Sonunda iktidar da oldular.

Girişte okuduklarınız, nisan ayında piyasaya çıkan ‘Ben Böyle Gördüm’ kitabımdan (s. 236-37).

Thorning-Schmidt Danimarka’nın ilk kadın başbakanıydı; 2011-2015 yılları arasında ülkesini o yönetti.

Cemaat’in o ülkedeki unsurları “Bizimle beraber yönetti” diyorlarsa şaşırmam.

Danimarka başbakanı Thorning-Schmidt, eşi İngiliz Milletvekili ve kızları
Danimarka başbakanı Thorning-Schmidt, eşi İngiliz Milletvekili ve kızları

Avrupa’da girift aile ilişkileri de söz konusu oluyor. Danimarka’da başbakanlığa kadar yükselen Helle Thorning-Schmidt’in eşi kimdir biliyor musunuz?

Stephen Kinnock…

Babası Neil Kinnock bir ara (1983-1992) İngiltere’de İşçi Partisi liderliğine getirilmişti; Stephen da bu dönem İngiltere Parlamentosu’nda, milletvekili…

Danimarka’da politika üzerinde etkili olduğunu gözlerimle gördüğüm Cemaat, daha önce hiç ayağını atamamış olsa bile, oradan İngiltere’ye sıçramakta zorluk çekmemiştir.

Farid Zakaria, CNN INT
Farid Zakaria, CNN INT
Hangi kanalı açsam Fethullah Gülen, her gazetede yine o…

Cemaat’in ABD’de ve özellikle politik hayattaki varlığı daha da muhkem.

15 Temmuz darbe girişimi sonrasında, darbenin mimarı olarak suçlanan Fethullah Gülen’e ekranlarını açmayan itibarlı televizyon kanalı yok gibi; BBC’ye konuk olmuştu Gülen, CNN International’da en son Farid Zakaria kendisini konuk etti. Hemen her yabancı gazetede mülâkatları yayımlandığı yetmezmiş gibi, New York Times imzasını taşıyan bir yazıya da yer verdi.

Kolay gerçekleşecek bir güç değil bu; kitabımda bolca örneklediğim, yılların çalışmasıyla oluşmuş bir güç…

Şimdilerde aleyhlerine atıp tutan bizim gazeteciler, yazarlar, aldıkları her yurtdışı Cemaat davetine koştukları yıllarda, çarşı-pazar ziyaretleri yüzünden dikkatleri dağılmasaydı, uğradıkları ülkelerde, bu arada ABD’de de, o gücün varlığını hemen fark ederlerdi.

Fark etmemiş görünüyorlar; çünkü konu bu kadar sıcak ve bu günleri yakından ilgilendiriyorken, olan-biteni okurlarına daha iyi anlatabilecekleri gözlemlerini paylaşmıyorlar.

Devlet yeni yeni organize oluyor

Vahap Munyar köşesinde bugün yazdı. Başbakan Yardımcısı Numan Kurtulmuş medyada ekonomi alanında kalem oynatanlar ile bazı banka analistlerini Ankara’da biraraya getirmiş. Karşılarına da, Kamu Diplomasisi Koordinatörü Doç. Ali Osman Sönmez’i “Şu anda kurumda kendisinden başka kimse yok” bilgisini vererek oturtmuş…

Kamu Diplomasisi Koordinatörlüğü, Cemaat denilen yapının yurtdışındaki uzantılarının bulundukları ülkelerde Türkiye veya iktidar karşıtı çalışmalarını boşa çıkartmak ve 15 Temmuz darbe girişimini dünyanın dört bir tarafında anlatmak ile de görevli kurum…

Başkanı var, ama onun görev vereceği kimse yok. Belki vardı da, Cemaat irtibatları kokusu yüzünden atıldılar…

Numan Bey de ne yapsın, biraraya geldiği gazetecilerden kendilerine yardımcı olmalarını istemiş: Türk siyasi tarihinin en kara gecesini yaşadık. Ertesi sabah büyük bir kâbustan uyandık. Cumhurbaşkanımızın dirayeti, medyanın darbeye karşı duruşu, siyasette hasret kaldığımız birlik-beraberlik duruşu ve milletimiz darbecileri püskürttü” diyerek…

Milli duygularla seferber olunması gerektiğini belirtmiş bundan sonra…

Eğer gerçekten menfi propagandayı göğüslemek ve Cemaat’in yurtdışı uzantılarının faaliyetlerinden etkilenmemeyi başarmak istiyorsa hükümet, bunun için ilgili bütün kurumları seferberlik haline getirmek zorunda.

Atambayev, balkonda Tayyip Erdoğan'ın yanında
Atambayev, balkonda Tayyip Erdoğan’ın yanında
Kırgızistan neden öyle davrandı?

Kırgızistan Devlet Başkanı Almazbek Atambayev’in “FETÖ Kırgızistan’da da darbe yapabilir; bunu ilgililere bildirdik” diyen Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu’na verdiği “Bu iddialar absürd; bizi korkutmaya ve bize bir şeyler öğretmenize gerek yok” cevabı çoğunuzu şaşırtmış olabilir.

En başta da devleti yönetenleri…

Sebebi şu: Orta Asya’daki ‘Türki Cumhuriyetler’ diye andığımız ülkeler arasında Türkiye’ye en yakın duran Kırgızistan, devlet başkanları arasında da Atambayev’dir…

Kaç defa, Türkiye’de katıldığı etkinliklerde mükemmel Türkçesi ile karşımıza çıkmıştı Atambayev; en sonuncusu Tayyip Erdoğan’ın cumhurbaşkanı seçildiği günün akşamı balkona o da çıkmış ve ‘Tayyip Abi’ diye seslenerek yeni seçilmiş Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı övücü bir konuşma yapmıştı.

İşte o Atambayev, ülkesindeki okulların kapatılması talebiyle karşılaşınca, şimdi “Durun bakalım” diyor…

Neden acaba?

Herhalde cevabı bulmak için fazla düşünmeniz gerekmemiştir: Cemaat’in en yoğun faaliyet gösterdiği ve çok sayıda okula sahip olduğu ülkelerdendir Kırgızistan… Başında, birkaç dönem Atatürk Üniversitesi rektörlüğü yapmış Prof. Erol Oral’ın bulunduğu Uluslararası Atatürk Alatoo Üniversitesi de Cemaat tarafından kurulmuştur.

Atambayev’in terslemesinin sebebi, Kırgızistan’da 1990’ların başından beri faaliyet gösteren ve sayıları galiba 12’yi bulmuş olan Cemaat’e bağlı Türk okullarından halkın memnuniyet duymasıdır.

“Okulları kapatın” dediğinizde, o ülkenin yönetimi sizin tavsiyenize uyacak olsa, kendi halkından tepki görür.

Bir ülkede okul varsa, o ülkenin elitlerine kadar ulaşan Cemaat unsurları da vardır ve onlar şimdi uzanabildikleri her yerde, “Türkiye’de darbe filân olmadı; Hollywood filmi gibi bir şey, bir tiyatro sahneye konuldu” görüşünü yaymaktadır.

Yapacağınız şey, “Okulları kapatın” aklını vermekten ibaretse, size en yakın bildiğiniz devlet adamı bile itiraz eder.

[Prof. İlber Ortaylı’nın da imzasına sahip bir kitap göz açıcı olabilir: ‘Barış Köprüleri: Dünyaya Açılan Türk Okulları’, Ufuk Kitapları, 2005.]

Okullar Türkiye’nin değeri, bir yolunu bulup sahip çıkalım

Dün gece, kanallar arasında dolaşırken, ülkemizi iyi tanıyan Azeri gazetecilerden Sevil Nuriyeva’nın tam da bu konudaki görüşlerini dinleme fırsatı buldum.

Azerbaycan Ankara’nın telkinine uyarak Fethullah Gülen’in yönlendirmesiyle açılmış okulları ilk kapatan ülke oldu: 10 lise, 1 gimnazyum ve Kafkas Üniversitesi…

Nuriyeva, “Okulları kapatmak veya faaliyetlerini durdurmak iş değil; onlar bulundukları ülkelerde Türkiye’yi temsil ediyorlar. Kuruluş sermayeleri Türkiye’de toplanan bağışlar. Okulları Türkiye üstlenmeli. Tabii bir FETÖ’den alıp başka bir FETÖ’ye de devretmemeli” diyordu programda.

0000000687208-1Dönüp ‘Ben Böyle Gördüm’ kitabımdaki hüküm cümlesini okudum (s. 344-45): “Kurtarabilirsem, 1990’lı yıllardan bugüne, fikir ayrılıklarını bir tarafa bırakarak, her eğilimden insanlarımızın fedakârlıklarıyla oluşmuş 120’yi aşkın ülkedeki iki bin kadar okulu kurtarmak isterim. / Okulların, Türkiye’nin, kendisine hoş gözle bakan yabancı nesiller yetiştirme konusundaki en büyük yatırımı olduğuna inandığımdan…”

Beni dinlemediler; umarım Star gazetesinde yazan Sevil Hanım’ı dinlerler…

ΩΩΩΩ